Tanrıça

By TolgaRa

153K 9.4K 1.4K

Claire Hudson hayalini dahi kuramayacağı bir fantastik dünyanın içine dahil olduğunda işlerin beklediği kadar... More

t a n r ı ç a | ö n s ö z
t a n r ı ç a | g i r i ş
t a n r ı ç a | 1
t a n r ı ç a | 2
t a n r ı ç a | 3
t a n r ı ç a | 4
t a n r ı ç a | 5.1
t a n r ı ç a | 5.2
t a n r ı ç a | 6
t a n r ı ç a | 7.1
t a n r ı ç a | 7.2
t a n r ı ç a | 8.1
t a n r ı ç a | 8.2
t a n r ı ç a | 8.3
t a n r ı ç a | 9.1
t a n r ı ç a | 9.2
t a n r ı ç a | 9.3
t a n r ı ç a | 10.1
t a n r ı ç a | 10.2
t a n r ı ç a | 10.3
t a n r ı ç a | 11.1
t a n r ı ç a | 11.2
t a n r ı ç a | 11.3
t a n r ı ç a | 12.1
t a n r ı ç a | 12.2
t a n r ı ç a | 13.1
t a n r ı ç a | 13.2
t a n r ı ç a | 14
t a n r ı ç a | 15.2
t a n r ı ç a | 15.3
t a n r ı ç a | 16.1
t a n r ı ç a | 16.2
t a n r ı ç a | 16.3
t a n r ı ç a | 16.4
t a n r ı ça | 17.1
t a n r ı ç a | 17.2
t a n r ı ç a | 18.1
t a n r ı ç a | 18.2
t a n r ı ç a | 19
t a n r ı ç a | 20.1
t a n r ı ç a | 20.2
t a n r ı ç a | 21.1
t a n r ı ç a | 21.2
t a n r ı ç a | 21.3
t a n r ı ç a | 21.4
t a n r ı ç a | f i n a l - b i r
t a n r ı ç a | f i n a l - i k i
t a n r ı ç a | e p i l o g - b i r

t a n r ı ç a | 15.1

1.5K 145 17
By TolgaRa

Multimedya @mltmtmz'den, Claire'in sodalit kolyesi. :) Çok teşekkürler Meltem! Bu bölüm senin için. <3

Bu arada ithaf isteyen varsa, yorumlara beklerim!

Keyifli okumalar, grubumuz Tolga'nın Hikayeleri'ne katılmayı unutmayın.


ON BEŞİNCİ BÖLÜM, KISIM BİR

Günün ilk ışıklarının arasından Claire, sızdığı yatağından kan ter içerisinde uyandı.

Mavi elbisesiyle uyuduğu yatağında terlemiş, teri soğuyunca da kasları kaskatı kesilmişti. Boğazında hafif bir acı vardı, genç kız durumu daha da kötüleşmesin diye şafağın söktü şu saatlerde ayağa kalktı.

Dün gece kaleye geldiklerinde saat o kadar geçti ki, ne Claire ne Drew ne de bir başkası üzerini değiştirmeye vakit bulabilmişti. Hepsi sızmışlardı. Gardırobuna doğru yürürken göz ucuyla Drew'a baktı. Üzerinde pantolonu ve tişörtüyle, dağılmış siyah saçları ve beyaz teniyle masum masum uyuyordu. Sahi, o korkunç –bir kara kedininkinden bile korkunç- bakışları olmadığı sürece Andrew Hamilton, uysal bir oğlan gibi görünüyordu.

Odanın penceresinden içeri sızan günışığı, yeni yeni beliriyordu. Claire güneşin doğuşuna bir ya da iki kez şahit olmuştu ve her seferinde hayran kalmıştı. Korkunç karanlığın bir anda kızıl bir çizgiyle yok olması, ışığın üstün gelmesi onun için nefes kesiciydi.

Öte yandan Drew için de günbatımı öyleydi. Kötülüklerin, yalanların ardına gizlendiği ışık perdesi ortadan kalkıp düşmanla yüz yüze savaşmak onun için daha tercih edilebilir bir seçenekti. Işık, arkasında kötülükleri saklardı ve bu yüzden düşmanla savaşmak mümkün olmazdı. Drew, her sabah vaktinde yalan bir zaman diliminde yaşadığını düşünürdü.

Claire gardırobunda sonunda elbiseler dışında bir şey bulabildiğine şükretmişti. Buraları kim düzenliyordu en ufak bir fikri yoktu ama hem kendi ölçülerine uygun hem de istediği tarzda kıyafetlerin yerleştirilmiş olması mükemmeldi. Kendine bir kot şort ve siyah askılı atlet çıkarttı. Bunları giyecekti.

Bu saatten sonra uyuyamazdı zaten, uyandı mı gece olana dek uyuyamayan tiplerdendi Claire. Bu yüzden mavi elbisesini çıkarıp attıktan, sandaletlerini de spor ayakkabılarla –evet, sonunda bir spor ayakkabı koymak da akıl edilmişti- değiştirdiğinde doğaüstü bir biçimde uzamaya başlayan saçlarını topuz yaptı. Birkaç güne kadar omzuna gelen saçlar, şimdi göğsündeydi.

Gardırop kapağına monte edilmiş aynada yansımasına baktı. Mavi kolyesine gözleri kaydı. Ardından yüzünün ve özellikle göz altlarının çökmemiş olduğuna şükredip dolabın kapağını örttü.

Kalede yapacak bir şey yoktu, Drew uyuyordu ve onu bu derin uykusundan uyandırırsa tersleneceğini biliyordu. Hey, bu adil değil, diye de mırıldandı. O beni uykumdan uyandırıyor, ağlamasına şahit oluyorum ama benim canım sıkıldığında lordumuz güzel uykusuna devam ediyor, hah.

Yakınmayı kesip kalenin koridoruna çıktı. Dün gece kaleye erken gelen Sonja için endişelenmişti. Onun odasına gidip kızı bir kontrol etse fena olmazdı. Ayrıca dün geceden beri Sonja'nın gözlerinin gücünü kullanmadığı halde neden kırmızıya döndüğünü merak ediyordu. Aynı şekilde, Sonja'nın ne olduğunu da.

Sonja bir peri değildi.

Bir Tanrıça da değildi.

Ve bir insan da değildi.

Puf, her şeyin kilit noktasından koptuğu an buydu!

Kızın odasının kapısını, muhafızların sabit bakışlarından sıyrılıp tıklatarak açtıktan sonra içeri yavaşça süzüldü. Sonja, yatağında yoktu ve yatak dağınıktı. Claire burnunu kırıştırdı. Balkonun perdesi uçuş uçuştu ve kapı açıktı. Eh, Sonja balkonda olmalıydı.

Tahmin ettiği gibi de oldu, Sonja ellerini balkon korkuluğuna yerleştirmiş Tynse'in masmavi denizini hissediyordu. Kafasını çevirmedi, bakışları "Buraya ait değilim!" diye haykırır gibiydi.

"Sonja," Claire konuştuğunda kehribar gözlü kız kafasını çevirme zahmetine girmeden onu yanıtladı.

"Selam, Claire." Gözleri denize dikilmişti, boşluğu seyrediyor gibiydi. Ah, dışarıdan görünürken ne kadar masumdu!

İç dünyasındaysa her şey tıkır tıkır işliyor, sinsi bir gülümsemenin eşliğinde çöküş planları gerçekleşiyordu.

Peki neydi, Sonja'nın hizmet ettiği? Sonja'nın bir canavar olduğu kanısı da nereden gelmişti? Eh, Claire henüz bunları bilmiyordu ama öğrenmek için öncelikle Sonja'nın bir canavar olduğunu bilmesi gerekiyordu.

Oysaki şuna bakın, ne kadar da tatlı bir kızdı. Tıpkı bir melek gibi... En azından Claire, böyle düşünüyordu.

"Dün gece baş ağrın geçti mi?"

"Ah, hayır. Ne yazık ki hayır. Bugünkü ada turuna katılamayacağım ama size iyi eğlenceler." dedi. "Ya sen, sen nasılsın?"

"Tuhaf hissediyorum ve sıkıldım. Annemi özledim ve belki gülünç gelecek ama babamı da. Hatta babamın adını bir türlü ezberleyemediğim kız arkadaşını da... Ah, adı neydi. Bir saniye. Jenna, Lucie, Kim? Ah, tamam. Kim."

Sonja kıkırdadı.

"Çok sessizsin," Claire oflayarak konuştuğunda Sonja omuz silkti.

"Hayatım boyunca pek konuşan biri olmadım."

"İstanbul'daki falcı... Buranın yerini nasıl biliyordu? Ve aslen nereliydin?" Claire onu sorguladığında Sonja bocalamadan, Diabolica ve iblislerin ona öğrettiği gibi konuştu.

"İsveçliyim. Ve ben de nasıl bildiğini bilmiyorum." Kısa kestiği cümlelerinde konuşmayı pek sevmediğini açıkça belli ediyordu. Claire, gitme vaktinin geldiğini anlayınca "Sonra görüşürüz," dedi mırıldanırcasına ve odadan çıktı.

Koridorda yürürken muhafızların neden böyle kötü baktığını düşünmeden edemedi. Arkasından boş vermeye karar verip tekrardan kendi odasına döndü ve Drew uyurken o, Ethan'ı düşündü.

* * *

Diabolica yeraltı kapılarından girdiğinde kanatları sırtında birleşti ve siyah pullu teni, gaz lambalarının arasından daha da korkutucu göründü.

İblis Tanrıçasının yanından geçtiği her şeytan parçası reverans yaparken o, başı dik bir biçimde yürüyordu. Uzun ve sivri tırnaklarını şöyle bir sallayıp selam verdi. Katıksız nefret ve kötülükten oluşma bedeni, şeytani bir havaya sahipti.

Ancak bu biraz farklıydı.

Diabolica zaten şeytanın ta kendisiydi.

Asırlar önce savaştığı Electra, Frostia, Paranoelia, Natura ve Ravanna'nın şimdiki kişiliklerinden intikam alacaktı. Bunun için uzun bir zamandır bekliyordu, beş ya da altı insan ömrü kadar uzun süredir. Şimdi fırsat eline geçmişti ve kaçıracağa da benzemiyordu.

Yarattığı canavarı, silahı Sonja, Claire'in kanına girebilmişti. Varisler arasından uzun bir seçim süreci yaşamıştı İblis Tanrıçası. Ethan fazla zekiydi, Drew insanlara güvenmezdi, Leona acımasızdı, Christy mesafeliydi, Erica kibirliydi, Martin toplumdan kopuktu ve Sheridan da umursamazdı.

Geriye Jude, Irina ve Claire kalıyordu.

Jude'un arkadaşları ona akıl verecek türden olduğundan ötürü Diabolica onu elemişti, Claire'in Varis olduğu kesinleşmeden önce tercihi Irina'ydı. Çünkü Irina da masumdu, Christy de mesafeli olduğundan ötürü Ira'ya tavsiye verecek bir insan değildi.

Ama sonra Claire ortaya çıktı.

Ve planların işlemesi için ideal Varis oydu. Saftı, aptaldı, sıcakkanlıydı, savunmasızdı ve aralarından en güçsüzüydü. Irina'yı seçseydi gücüyle karşı koyabilirdi ama Claire'in direnecek bir yanı yoktu. Prizler olmadan televizyon çalıştırmak onu bir şeytana karşı kendisini savunması için yeterli yapmazdı. O, bir insandan farksızdı.

Diabolica'nın kulağına Latince lanet büyüleri ilişince İblis Tanrıçası, memnun ve kötülük dolu bir gülümseme takındı. Kulları onun etrafında dönüyor, nefretten varlıklarıyla planla ilgili soru soruyorlardı.

Baş İblis Krathian, karanlıktan yapılma bedeniyle Tanrıçasının yanında yer aldı. Krathian ve diğer iblisler, Tanrıça'ya nazaran daha zor İngilizce konuşuyorlardı. Bu yüzden kendi anadillerini, Latince'yi, ve Eski Dil'i karışık konuşmak onlar için daha kolaydı.

Krathian anadilinde konuştu. "Tanrıçam, hizmetinizdeyim." Böyle konuşurken tıslamıyordu, Diabolica bunun için sevindi ve başını aşağı yukarı duygusuz bir ifade ile salladı.

"Güzel, Krathian, Baş İblis'im. Ordum hazır mı?" Kan kırmızısı ışıktan yapılma gözlerini, Yeraltı Şehri'nin göbeğindeki kalesinin ana koridorunda dolaştırdı. Taştan yapılma bu ışık almaz kalenin bir de esirler için yapılma kulesi vardı. Aynı kule yeryüzünden de yükseliyordu ki, denge sağlansın. Yeryüzünü, Tynse'i yok ettiğimde o kuleyi de yıkmalıyım ki ağır basan taraf ben olayım, diye karar kıldı.

Onun dünyası, kötülerin dünyasıydı. Tynse Adası'nın tam altında, buzdağının görünmeyen kısmı misali bir Yeraltı Şehri'ydi. İblisler, Kan Emiciler ve Şeytan Tanrıça Diabolica'ya hizmet eden –bunu günümüz dünyasında Satanist olarak anıyorlardı- insanlarla doluydu. Nehirlerden su değil, kan akıyor; gök kubbe güneş, bulut ve temiz havadan değil, toprak, duman ve yırtıcı kuşlardan oluşuyordu.

"Hazır, Tanrıçam. Hepsi hazır ve idmanlılar. Parmağınızı şıklattığınız an kanatlarını açıp suya, oradan da gökyüzüne geçecekler. Ve sonra, Tynse'in asırlardır kalkan ile korunmayan sınırlarından içeri girip adayı yağmalayacaklar. Emrettiğiniz gibi, önce Varisler öldürülecek. En sona Electra bırakılacak. Ve Sonja da istediğiniz gibi bizimle beraber savaşacak."

"Mükemmel." Mırıldanıp odasının çift kanatlı kapısını açması için muhafız iblislere el savururken diğer elini Krathian'ın hafif bir çıkıntıya sahip karanlıktan oluşan kulağına götürdü.

Ve parmağını şıklattı.

"Şimdi başlayabilirler."

Continue Reading

You'll Also Like

152K 18.5K 40
Çevremdeki ağaçlar aynı gözükseler de aynı değiller. Uzaktaki dağlar bildiğimden daha soğuk. Rüzgar aynı hissettiriyor belki ama o bile tanıdığım rüz...
103K 4.1K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
15.4K 1.8K 18
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
205K 13.4K 62
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...