t a n r ı ç a | 15.2

1.3K 154 7
                                    

Multimedya için Lena'ya teşekkürler! Hala yoksanız, Facebook grubumuz olan Tolga'nın Hikayeleri'ne katılmayı unutmayalım efendim. :) 15. Bölüm'ün ikinci kısmı biraz kısa ama dolu dolu, merak etmeyin. Bu yüzden yorumlarınızı alayım.

İthaf: asd_584'e gidiyor. ❤️ Bir sonraki bölümün ithafı, yoruma en çok arkadaşını etiketleyene gelecek. Haydi, yorumlara arkadaşlarınızı etiketleyin! 💕

Sevgiler!

ON BEŞİNCİ BÖLÜM, KISIM İKİ

                  

Ada halkı, Claire ve diğer varisleri görmek için can atıyordu.

Yürüyerek gezdikleri sokaklarda denizden gelen belirgin tuz kokusuyla beraber limon kokuları iç ferahlatacak türdendi. Önde Jude ve Christy hararetli bir konuşmaya dalmış, arkalarında Leona ve Sheridan sarılarak yürüyordu. Diğer çiftler dağınık haldelerdi. Özellikle Claire ve Drew en uç noktalarda, birbirlerine olabildiğince uzak duruyorlardı. Sonja onlarla gelmemiş, başının ağrısının geçmesi için uyuması gerektiğini belirtmişti. Bu sebeple Claire kendini daha da yalnız hissediyordu. Belki Sonja onun arkadaşı değildi ama en az onun kadar buraya uyum sağlamakta güçlük çektiği kuşkusuzdu.

Yanında yürüyen Ethan'ın kolu zaman zaman onunkine sürtüyordu ve tenlerindeki temas bir ateş etkisi yaratıyordu. Hey, ejderhalar, ağzınızdan çıkan ateş Ethan'ın temasının yanında halt etmiş, diye seslenmek istese de Claire sadece susuyordu. Tıpkı diğer herkesin yaptığı gibi. Diğerleri konuşsaydı belki Ethan ile muhabbet edebilirdi ama şimdi yapamıyordu, yaparsa aralarındaki belli olacak ve kurallar çiğnenecekti.

Kurallardan nefret ediyordu.

Dün gece Ethan ona aklını nasıl kapatacağını söylemişti, Claire bunu uygulamaya koyuldu. Yürürken gözlerini sımsıkı kapattı ve zihninin etrafında canlanan duvarları hissetmeye çalıştı. Başta her şey boştu, vücudundan gelen en ufak bir tepki yoktu ama ansızın kuyruk sokumundan ensesine yükselen ürperti ve etrafına kalkan olan, sadece kendisinin görebilip hissedebildiği mavi ışıklar işe yaradığının göstergesiydi.

Bu kadar basit bir olay mıydı?

Mavi ışık solgunlaşıp kaybolduğunda Claire, hala zihninin kapalı olduğunu biliyordu. İşte şimdi her şey mükemmeldi! Zira Electra onun aklını okusa her şey sarpa sarabilirdi.

Frostia'nın ona yaptığı blöfler de buna neden olabilirdi gerçi.

Şehir turunda evlerden fırlayıp da Claire'e sarılan çocuklar olmuştu. Cormuro'daki çocuğa sarıldıktan sonra halk onu kendine daha yakın görmüştü demek ki. Claire onlara sımsıkı sarılırken halk ona gururla bakıyordu. Emin ellerde olacaklarını düşünüyorlardı.

Güneş yükselmiş, tepede yerini almıştı. Çabuk bir kahvaltıyla evden çıkmışlardı. Sabahtan beri Claire'in içinde bir huzursuzluk vardı ve göğsündeki mavi taş ısınıp ısınıp duruyordu.

Yaklaşan kötülük yavaş yavaş kendini belli ediyordu.

Ama adayı cehenneme çevirişleri böyle yavaş olmayacaktı.

* * *

Sonja üzerine o beyaz elbisesini geçirip yola çıktı. Ayakları çıplaktı ve toprak bir yolda yürüyordu. Birkaç dakikaya Tanrıçalar, Tanrılar ve Varislerin gittiği yer olan Marecorpus merkezinde yerini alması gerekiyordu. Ayakkabı giymemişti çünkü yeraltı dünyasındaki geri kalan iblisler, kan emiciler ve Diabolica taraftarı insanlardan güç alması toprakla iletişim kurmasına bağlıydı.

Geç kalacağını düşünüp koşmaya başladı. Ciğerleri yanıyordu, boşluğa koşuyordu sanki. Hiçbir şey olmayacaktı, en sonunda arada sıkışıp süzülecekti öylece. O bir canavardı. O bir ruhsuzdu. O bir akılsızdı. En fazla ne olabilirdi ki?

Bacaklarının ağrımaya başladığını fark edince koşmayı durdurdu ve yürümeye geçti tekrardan. Havada güzel kokular yayılıyordu. Bir tarafı "Ne kadar güzel!" derken, diğer tarafı "Bu, iyiliğin bir parçası... Kötü olmadığı sürece beğenimi kazanamaz." diyordu.

Yaşadığı şu birkaç aylık süre boyunca tek gayesi Claire'i, arkadaşlarını, Tanrıları ve Tanrıçaları öldürmekti. Tek gayesi, cehennemin bir parçası olmaktı. Ölüm meleği olmaktı. Ve şimdi yavaş yavaş anlıyordu ki, bu aslında kendi gayesi değildi. O bir robottu, kuklaydı ve kendi seçimlerini yapmamıştı. Yapacaklarının ve yaptıklarının hepsi, Diabolica'nın hedefleriydi, ihtiraslarıydı ve hırslarıydı.

Hiç kendisi olamamıştı.

İnsan değildi, bunu biliyordu ama insan gibi görünüyordu. Duygularının olmasına bir imkan verilmiyordu ama o inanıyordu ki duyguları vardı. Olmasaydı şimdi, az sonra öldüreceği kişilerden pişmanlık duyar mıydı? Claire ona acımıştı, yardım etmişti ve inanmıştı. Başta Sonja kısıldığı karanlıktan çıkamamış, sınırları zorlamamış ve kötü olmuştu. Ya şimdi? Kendine merhamet gösteren on altı yaşında bir genç kızı sırtından bıçaklamak, ihanetin en büyüğünü yaşatmak ne kadar doğruydu?

İhanet, her nasıl olursa olsun kötüydü.

Ama Diabolica'ya karşı gelemezdi. Diabolica onun yaratıcısıydı. Yaratıcıya karşı gelmek, yok olmanın bir başka söylenişiydi. Aklı yoktu belki ama zorladığı sınırları aştığı anda o sınırlarla beraber kendi varlığının da yok olacağını biliyordu.

Yanaklarının ıslanmaya başladığını anladığında, bunun ne olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Güzel yüzünü gökyüzüne çevirdiğinde yağmur yağmadığını, güneşin ışıldadığını gördü. O zaman neden ıslaktı yanakları? Parmaklarını götürdüğünde, ıslaklığın gözlerinden başladığını fark etti.

Sonja, ağlıyordu.

Gözyaşları sadece insanlara ait bir şeydi. Ya şimdi... Neler oluyordu?

Sonja bir insana dönüşüyordu, duyguları olduğunu belli ediyordu. Sonja, Sonja'ydı işte. Ne amaçla yaratılmış olursa olsun, insan olmayı seçmişti.

Ama bunu yapmak zorundayım. Yaratıcım bunu emretti.

Şehir merkezine ulaştığında gözyaşlarını silmiş ama etkisinden hala çıkamamıştı.

Birkaç dakika. Yalnızca birkaç dakika. Ve sonra...

Sonrasında cehennem, tam bu noktaya taşınacaktı.

                  

* * *

Kanatlarını açan Krathian, sivri işaret parmağıyla Claire'i gösterdi.

"Şurada çocuklara sarılan, Electra'nın varisi. En güçsüzleri o, Electra ve onu en sona bırakacağız. Önce güçlü Varisleri öldürelim. Ve elbette Tanrıları." Gökyüzünde kanatları açık ordu, yer çekimine meydan okuyordu. Ana dillerinde konuşuyorlardı ve Krathian, tamamı asırlar önce Tynse'de kullanılan Eski Dil'e ait bir cümle kurdu. "Pyrth'in kafasını koparmak için sabırsızlanıyorum."

Krathian'ın en güçlü askerlerinden Dashenie boğuk sesiyle konuştu.

"Başlayalım mı, Baş İblis?"

Krathian elinde büyük bir cehennem topu oluştururken konuştu.

"Başlayın."

Ve bomba etkisi yaratan cehennem topu, varislerin yalnızca birkaç on metre ötesine düştüğünde etrafı çığlıklar doldurdu.

İnsan çığlıkları.

Varis çığlıkları.

Tanrı çığlıkları.

Ve İblisler için en huzur vericisi, Tanrıça çığlıklarıyla doldu.

TanrıçaWhere stories live. Discover now