İtiraf Avcısı (Tamamlandı)

By serhatkoruk

21.2K 2.2K 102

La Malinche adındaki tercümanın Azteklere yaptığı ihaneti hiçbir nesil unutmadı. Öyle ki Meksikalılar hâlâ ha... More

1 - "Geri Dönmem Gerekiyor"
3 - "İstanbul'da birinin başkasını boğazlamadığı gün mü var?"
4 - "İhanet insanı bir kez ele geçirdiğinde kurtulmak imkânsız oluyor."
5 - "İşinize gelmeyince tokadı basarsınız zaten."
6 - "Senin peşinden değil Türkiye'ye, cehenneme bile gelirim."
7 - "Anladığım dilden konuşsana Efgan."
8 - "Katili uzakta aramamak lazımmış."
9 - "Seni sonsuza kadar bekleyemem."
10 - "Bazı insanların cesareti bende hayranlık uyandırıyor."
11 - "Ağlayanın malı gülene hayır etmiyor."
12 - İkimiz de Azrail'in yoldaşıyız.
13 - "Bir bu eksikti."
14 - "İnsanları mutlu ederken kendimi mutsuz bir kadın yaptım."
15 - "Vahşet bu... Katil bu kadın..."
16- "Birlikte mi işliyordunuz cinayetleri?"
17 - "Manevi oğlumun hayatını kurtardım, kendi oğlumun hayatını mahvettim."
18 - "Bu sitenin neresini tutsan elinde kalır."
19 - "O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi."
20 - "Senin kitabına bir son yazarım ne olduğunu sen bile tahmin edemezsin."
21 - "Sevmediğin bir adamla istemediğin bir hayatı sürdürmeye çalışıyorsun."
22 - "Öğrenmek için iki günden az zamanımız kaldı."
23 - "Bütün İstanbul bitti de bir senin evin mi kaldı?"
FİNAL - "Bugün, ölmeyeceğim."
İtiraf Avcısı Hakkında Eleştiri ve Tanıtım Yazıları

2 - "Ve acı ödediğin bedeldi"

1.6K 139 4
By serhatkoruk

Sokağa girdiğimizde ışıkları yanan devriye arabasını ve ambulansı gördük. Kapıda iki genç polis vardı. Birisi kapının yanındaki beton sütuna yerleştirdiği defterine notlar alıyordu. Not alana göre daha uzun boylu olan da ona doğru eğilmiş bir yandan sigarasını tüttürüyor, diğer yandan da malumat veriyordu. Bizi görünce doğruldu ve sigarasını yere attı. Gençlerin bu saygısı hoşuma gitmiyor değildi. Sigara içmemelerinden daha hoşnut olurdum ama 25 senelik bir içici olarak onlara tavsiye vermek haddime değildi. Kısa boylu olanın omzuna elimi koydum.

"Merhaba gençler."

"Merhaba baş komiserim."

Ben olan biteni sormaya gerek duymuyordum. Muhtemelen Meral bilmemiz gereken her şeyi öğrenmişti ama Rıfat böyle durumlarda milleti sorgulamaya bayılırdı.

"Olay yerine ilk siz mi ulaştınız?" diye sordu.

"Evet komiserim."

"Anlatın bakalım o zaman."

Uzun boylu olan konuşmaya başladı:

"Biz bölgede devriye atıyorduk komiserim. İki sokak aşağıdaydık. Telsizden bu sokakta silah sesi duyulduğuna dair bir ihbar geldi. İki dakika içerisinde buradaydık. Olay ikinci katta gerçekleşmiş. Komşular aramış 155'i. Kapıyı kırarak içeri girdik. Yan komşu kapıya çıktığında merdivenlerden aşağıya hızla inen ayak sesleri duymuş ama arkasından gitmeye cesaret edememiş. Sokak sakinlerini de sorguladık ama ne şüpheli bir araba ne de kaçan birilerini görmüşler."

O sırada gözüm kapının üzerindeki kameraya takıldı.

"Kamera kayıtlarını incelediniz mi?"

"Kayıt yok baş komiserim. Malum, çoğu yerdeki gibi bunlar da yerleştirilip bırakılmış. Kayıt almıyor yani. Sokak üzerinde başka da kamera yok."

Rıfat yeni bir soru yapıştırmak üzereyken koluna girdim. "Gel yukarı çıkalım. Kalanını Meral'den öğreniriz."

Tam apartman kapısından içeri giriyorduk ki kırmızı renkte bir araç ani bir firenle durdu. Kapıdan otuzlu yaşlarda bir adam fırladı. Gözlerine bakınca yol boyunca gözyaşı döktüğü anlaşılıyordu.

"Yeşiiiim. Karıcığım." diye feryat etti. İçeriye doğru hamle yaptı ama kapıdaki polisler girmesine izin vermedi.

Polislerin kollarına yığılan adam "Yaşıyor mu? Ne olur söyleyin. Beni bırakmaz o." diye haykırarak ağlamaya başladı.

Rıfat tekrar dışarıya doğru yöneldi ama engel oldum.

"Sakinleştirsinler, öyle."

İkimiz birlikte merdivenlerden yukarıya doğru çıktık. Evin kapısında Meral karşıladı bizi. Sesleri duymuş olacak ki: "Sanırım maktulün eşi geldi." dedi. Onay verircesine başımı salladım.

"Savcı bey de içeride inceleme yapıyor. Siz gelene kadar cesedi aldırmadım." dedi. Bu sefer doğru yapmışsın ifadesiyle gözlerimi kırptım.

Meral ekibe kısa bir süre önce dahil olmuştu. Genç yaşı, simsiyah saçları, yeşil gözleri ve ona duru bir güzellik katan beyaz teniyle neredeyse merkezdeki bütün polisleri kendine aşık etmiş olabileceğini düşünüyordum. Onu özel yapan şey ise güzelliği değil babasıydı. Yıllar önce İstanbul'da baş komiser iken yanında görev aldığım, emekliliğinden önce Emniyet Teşkilatı'nda Asayiş Şube Müdürlüğü'ne kadar yükselmiş Vedat Karaaslan'ın kabına sığmayan kızıydı. İsteseydi kendini çok daha rahat bir göreve tayin ettirebilirdi ama o babasını da karşısına alarak cinayet bürosunu tercih etmişti. Tek kızına söz geçiremeyen Vedat Abi de çaresiz kabul etmişti. Yaklaşık altı ay kadar önce beni aradı ve emanetinden söz etti. O günden beri görevimin yanında böyle bir sorumluluk da üstlendim. Meral'i birçok vakada geri planda tutmaya çalışsam da pek başarılı olamıyordum. Aslında bu daha iyiydi. Geleceğin başarılı polislerinden birisi olması için önünde hiçbir engel yoktu. Akıllı, soğukkanlı ve başarılıydı. Okulunu yüksek dereceyle bitirmiş olarak yanıma geldi. Yine de torpilli söylentilerinden kurtuldu diyemem. Çünkü cinayet bürosu birçok polisin kolaylıkla ulaşamayacağı noktalar arasında.

Meral "Buyurun baş komiserim." diyerek kenara çekildi. Ben de teşekkür ederek içeriye girdim. Evin antre bölümünün en sonunda geniş bir salon yer alıyordu. Salon baştan aşağıya kaliteli sayılabilecek mobilyalarla dekore edilmişti. Televizyon ünitesinin üzerinde birkaç fotoğraf vardı. Fotoğrafların bazılarında az önce aşağıda ağlayan adamı gözüme kestirdim ama maktulün yüzünü henüz görmemiştim. Fotoğraflarda saçları civciv sarısına boyanmış, topuklu ayakkabı marifeti olması muhtemel eşine göre bir on santim daha yüksekte mutluluktan havalara uçacak gibi görünen bir kadın vardı. Televizyonda bir film oynuyordu. Ne olduğunu çok umursamadım. Koltuğun üzerinde bir kova patlamış mısır ve önündeki sehpada da bir bardak kola duruyordu. Kafamı sağa doğru çevirdiğimde camın önünde sırt üstü yatan maktulü gördüm. Belki de can havliyle cama uzanıp yardım istemeye çalışmıştı. Kurşun sırtının sol tarafından girmişti vücuduna. Tahminen kalbini delip geçmişti.

Meral o sırada elinde bir delil torbasıyla yanımıza geldi. "Bu sefer daha tanıdık bir mesaj bırakmış." Elindeki fotoğraf ünlü Diana Spencer'a aitti. Nam-ı diğer Leydi Diana.

Diana'nın hayatıyla ilgili çok fazla bilgiye sahip değildim. Sadece doksanlı yıllarda trafik kazasında öldüğünü hatırlıyordum.

"Nereye bağlayabiliriz?" diye sordum.

"Galler Prensesi Leydi Diana. Prens Charles'ın eski karısı. Bunu biliyorsunuz. Yanlış okumadıysam eşini aldattığını açıklamış ve boşanmışlardı. Daha sonra sevgilisiyle paparazzilerden kaçarken trafik kazasında öldü. Suikast olabileceğini söylüyorlardı ama bu hiçbir zaman doğrulanamadı. Resmin arkasında da bir not var."

"Nedir?" diye sordum. Delil torbasını ters çevirdi. Düzgün bir el yazısıyla şöyle yazıyordu: 'Ve acı ödediğin bedeldi.'

"Yine bir aldatma hikâyesi yani." diye araya girdi Rıfat. "Allah'ım bizden uzak et."

"Başka bir bilgi var mı?" diye sordum.

"Birkaç detay daha var baş komiserim. Mermi kovanı bırakılmamış. Yerdeki ayak izleri, kapı kollarındaki parmak izleri alındı. Maktulün bilgisayarına ve cep telefonuna el koyduk. Geçen hafta gerçekleşen cinayetin neredeyse birebir aynısı. Kalbe tek kurşun. Yine bir resim ve not. Mermi kovanı kayıp ve katil bu sefer de pek fazla iz bırakmamış. Birazdan eşiyle de konuşuruz."

"Ben birkaç soru soracağım. Sonra merkeze alırsınız." dedim.

"Siz nasıl isterseniz." diye yanıtladı.

O sırada savcı yanıma yaklaştı. "Merhaba Zağralı." dedi. Savcı Metin bana yıllardır soyadımla hitap ederdi. İş dışında kendisiyle iyi bir dostluğumuz vardı.Benden yaşça büyük olan Metin ile ağabey-kardeş olarak nitelendirebileceğimiz bir ilişkiye sahiptik. "Merhaba savcım." diye karşılık verdim.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

"Konuşmak için çok erken. Geçen hafta gerçekleşen cinayetle benzer bulgular var. Büyük ihtimalle dosyayı birleştirmemiz gerekebilir. Öncelikle iki kadın arasındaki bağlantıyı araştıralım. Eğer bir sonuca ulaşamazsak nur topu gibi bir seri katilimiz doğmuş olabilir."

"Burası İstanbul, Toprak. Yirmi beş yıllık meslek hayatımda ardı ardına cinayet işleyen çok adama denk geldim ama hiçbir seri katil vakasıyla karşılaşmadım. Ekibini uyar lütfen. Bu olay da basına yansırsa büyük fırtına olur. Amerikan filmlerine çevirmesinler burayı."

"Merak etmeyin savcım. Bahsettiğiniz cinayet basına olduğu gibi yansımadı. En azından seri bir bağlantı yakalayabilecekleri detaylara sahip değiller. Muhtemelen cinayetin haberleri çıkacaktır ama geçen hafta gerçekleşen vakaya bağlama ihtimalleri çok zayıf."

"Bunların işi belli olmaz." derken bir yandan da elini uzattı. Elini sıktım. Savcı ile tekrar selamlaştıktan sonra Rıfat'a göz kırptım ve başımla kapıyı gösterdim. Yardımcımla birlikte kapıya doğru yöneldik.

Apartmandan dışarı çıktığımızda kadının kocası ambulans sedyesine oturmuş donuk bir ifadeyle yere bakıyordu. Şokta olduğu belliydi ya da öyle davranıyordu. Yanına yaklaştım.

"Eşiniz..." diye söze başladım. "Son zamanlarda tartıştığı ya da kavgalı olduğu birisi var mıydı?" Aslında sormak istediğim soru eşinin onu aldatıp aldatmadığıydı ama zaten harap bitap görünen adama bunu doğrudan söyleyemiyor insan.

"Kimseyle kavga etmezdi, sıcakkanlı sevecen birisiydi benim eşim. Ailesi, dostları, komşuları onu çok severdi. Ben de ona tapardım." konuşurken dudakları titriyordu.

"Peki sizden gizli birileriyle görüştüğünü hissettiniz mi? Eski bir arkadaş ya da aile dostu gibi?"

"Hayır, benden hiçbir şey gizlemezdi ki?" Adamın suratındaki ifade ve ses tonu hiç değişmiyordu.

"Peki siz neredeydiniz? Biraz geç gelmediniz mi?"

"Arkadaşlarımlaydım. Nevizade'de her Cuma şirketten arkadaşlarla buluşur bir iki kadeh içerdik. Cuma akşamı trafiğini biliyorsunuz. Haber geldiğinde yeni ayrılmıştım arkadaşlarımın yanından. Keşke, keşke bu akşam onun yanında olsaydım. Nereden bilebilirdim?" Bu arada yüzündeki donuk ifade silindi ve tekrar ağlamaya başladı.

"Her Cuma dediniz değil mi? Sektirmeden yani?"

"Evet yaklaşık iki senedir her Cuma." Ağlamaktan boğulur gibi oldu. Lafı fazla uzatmamaya karar verdim.

"Arkadaşlar sizi merkezde misafir edecek. Zor olduğunu biliyorum ama lütfen bize yardımcı olabilmek için kendinizi toparlamaya çalışın." diyerek elimi uzattım. Titreyen elleriyle elimi sıktı.

"Gidelim Rıfat." dedim.

Arabaya bindik. Rıfat beni eve bıraktıktan sonra Meral'in yanına döneceğini söyledi.

Uykusuzluktan başım ağrımaya başlamıştı. Eve girer girmez ceketimi vestiyere astım. Ayaklarım her zaman durduğu yerde terliklerimi aradı ama bulamadılar. O sırada aklıma uçağa verdiğim valizim geldi. Rıfat'ı aradım ve çocuklara valizimle ilgilenmesi için birilerini havalimanına yollamasını söyledim. Muhtemelen valizim İzmir'e kısa bir ziyaret gerçekleştirdikten sonra yarın geri dönecekti.

İyi bir uyku çekmeye ihtiyacım vardı. Görünen o ki uykusuz birkaç gece beni bekliyordu. Karşımızda soğukkanlı bir seri katil olabilirdi. İki cinayet normal şartlarda sıradan karşılanabilirdi ama bırakılan notlar devamının gelebileceğini işaret ediyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

A0023 By ruhperver

Science Fiction

845K 71.3K 58
On altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke...
1.2M 112K 46
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...
1.5M 88.9K 40
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
1M 17.6K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞