SUSKUN 1. (Tamamlandı)

Od Nur-Sungmin

527K 25.4K 10.6K

Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gö... Více

Suskun
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5. Bölüm.
6. Bölüm.
7. Bölüm.
8. Bölüm.
9. Bölüm.
10. Bölüm.
11. Bölüm.
12. Bölüm.
-13. Bölüm-
14. Bölüm.
15. Bölüm.
16. Bölüm.
-17. Bölüm-
18. Bölüm.
19. Bölüm.
20. Bölüm.
21. Bölüm.
22. Bölüm
23. Bölüm.
24. Bölüm.
26. bölüm.
27. Bölüm.
28. Bölüm.
29. Bölüm.
30. Bölüm.
31. Bölüm.
32. Bölüm.
33. Bölüm Final

25. Bölüm.

15.2K 819 545
Od Nur-Sungmin

Her kelimeyi tek tek okuyarak paragrafları yavaş bitirin,

Albümü açmayı unutmayın,

iyi okumalar.

-

Ustalıkla kavradığım kalemimin ucunda insanlar arkalarda bir yerlerdeydi, tüm dikkatim gözlerimin önünde bir şaheser gibi duran Urağan'ın bana her baktığımda içime bir keman gibi dokunan okyanuslarını çiziyordu.

Birine ait olmak...

Zamanı durdurmak isteyen düşüncelerim yelkovana asılırken sanki kafamın içinde ki dünyanın gökyüzünü üzerlerine devirmişti.

Bana ait olan ne varsa kaybetmiş gibi hissediyordum.

Motorlardan boğuk sesler yükselmeye devam ediyordu, hemen arkamda hissettiğim kalabalığın rahatsız edici sessizliği sinir hücrelerimi tetiklerken avucumda bir gezegenin ağırlığı kadar ateş topu yanmaya başladı.

"Son yirmi saniye!!!"

Sırtıma çarparak kulaklarıma dökülen ses beni kendime getirdi.
Kirpiklerimi kırpıştırıp bana uzanan elin üzerine elimi koydum. İnsanların Urağan'a ait olduğumu varsaymaları umurumda değildi, tamam belki bunu daha sonra düşünüp ondan hesap sorabilirdim fakat şuanda tek amacım bizi burada görenlerin beklediğimiz kişilere haber vermesiydi.

Eymen'e yapılanlar yanlarına kalmayacaktı.

"Acele et." dedi Bars.

Elimi kavrayarak beni üzerinde olduğu Kawasaki'ye çektiğinde saniyelerle yarışarak kaskı kafamdan geçirdim ardından arka koltuğa yerleştim.

"Camı indir."

Tek elimle camı indirip kollarımı Bars'ın karnında birleştirirken göğsüm hava boşluğunu ezerek onun sırtına yapışmıştı. Yere düşen bayrakla beraber gidonları iten parmaklar gazı tetikledi ve motorlar öne atılarak pistte akmaya başladı.

Bir anda oluşan gürültüye yüzüm buruşsada dikkatimi dağıtan Bars'ın yarışa başlamaması olmuştu, elini bana doğru uzattı ve iki yana attığım bacağımda kumaşı geriye kıvrılan eteğimi iki parmağının arasına kıstırarak çekiştirdi.

"N'apıyorsun!" diye çemkirdim fakat şuanda yaptığı daha önemliymiş gibi duymazdan geldi.

"Otuz erkeğin yarışı değil de seni izlemesini istiyorsan buyur, pist senin. Kazanan da seyirci olur."

"Ne saçmalıyorsun." deyip eteğimi kapatmaya çalıştım, cevap vermek yerine önüne dönüp sakin bir tavırla anahtarı çevirdi, zamanını hesaplamaya kalmadan motoru inleterek yarış pistine dalmıştı.

O kadar hızlı sürüyordu ki çevrede ki bütün nesneler ayırt edilmeye kalmadan rüzgar gibi geçip gidiyordu. Rakiplerine ulaştığında motorların arasından zikzak çizerek geçmeye başladı.

"Bars." diye bağırdım korkuyla.

Tam o anda motoru zemine doğru yatırarak virajı geçmişti.

"Sıkı tutun!"

Gücümü zorlayarak Bars'a tutundum. Rüzgar meydan okurcasına üzerimize atlıyordu. Kasklı olan başımı Bars'ın sağ omzunun arkasına sakladığım sırada Güney bize ulaşmış ve geçmeyi başarmıştı. Arkamızdan yükselen motorların yaklaştığını duyuran sesle beraber Bars gazı yeniden kökledi.

Bir motorlu daha fırlayıp gitmişti.

Her an devrilme korkusuyla kalbim ağzımın içinde atıyordu. Fazla hızlıydık. Ufacık bir direksiyon hatasında sert zeminin kurbanı olabilirdik fakat bir yandan da kendime Bars'ın profesyonel bir sürücü olduğunu hatırlatıyordum.

Ön teker hafifçe havaya kalktığında kirpik diplerimi acıtırcasına gözlerimi yumdum. Suratımda ki bütün kan çekilmişti. Yoksa hissettiğim uyuşukluğun bir açıklaması olamazdı.

"Öldürmeye mi çalışıyorsun bizi!"

Susmam gerektiğini gaza bir kez daha yüklenerek gösterdiğinde içimden dualar etmeye başladım, sanki tekerlekler altımızda kalan zemini eritiyordu. Harcadığım güçten dolayı acımaya başlayan kollarımı gevşetmek istedim fakat yapamadım.

Nasıl olurdu bilmiyordum fakat kafamı başka bir şeylerle meşgul etmek zorundaydım, bitiş çizgisine varana kadar kendi ölüm çizgimi çoktan çizmiş olurdum. Başımı arkada kalanları kontrol etmek için çevirdiğimde dört yarışçının yaklaşmakta olduğunu gördüm, tuhaf olan bir şey dikkatimi çekmişti.

Başlangıç çizgisinden fırlayan yeni birileri vardı.

Kafaları kasklı erkekler çok kalmadan pistte girdi ve süratle diğer motorluların arasına karıştı. Kuralları çiğnediklerini anlamıştım çünkü onların hemen ardından Elçin'in düdüğü çalmış, alana Baha ve beraberinde bir kaç arkadaşı diye tahmin ettiğim erkekler doluşmuştu

Bars kontrollü bir şekilde oraya bakıp aynı hızda devam etti. Az sonra lacivert kasklı bir motorlu tam karşımıza denk gelir şekilde konumlanırken iki parmağını birleştirip gözlerine yakınlaştırdı ardından arkayı işaret etti.

Gelenlere karşı dikkatli olmasını söylüyordu.

Bars kafasını sallayıp hızını alçaltarak
arkadaşının kendisini geçmesine izin verdi. Bir planları oldukları belliydi fakat onların dilini çözeceğimi sanmıyordum.

Güney ve lacivert kasklı arkadaşı bizden en fazla beş metre öndelerdi, arkada ise son anda eklenen motorlarla beraber yedi yarışçı vardı. Hücrelerime kadar titrerken sol omzumun gerisinden bir yarışçı fırladı.

Başım hızla ona dönmüştü.

Gidonlara periyodik bir şekilde güç vererek motordan boğuk inlemeler nüksetmesine neden oldu ardından bize yaklaştı. Onun hemen arkasına takılan iki motorlu koruma görevi görürken Bars tecrübeli bir tavırla mesafeyi esneterek ileri atıldı fakat karşı taraf misilleme yapmıştı.

"Ayza sıkın tutun!"

Yaşadığım adrenalinin verdiği hisle tüm gücüme kadar Urağan'a sarıldım. Kaskın ardında ki erkeğin amacı yarışmak falan değildi, bizi durdurmaya çalışıyordu. Dehşetle büyüyen grilerim motorların her an çarpışma ihtimaline göz kırpmaya bile korkarken lacivert kasklının baş ve işaret parmağını aynı hizada olan Güney'e doğru yatırdığını gördüm. Daha sonra iki parmağını serdiği hava boşluğunun üzerinde birleştirerek makas işareti yaptı.

Güney gözle görülür bir şekilde ibreyi düşürmüş, arkadaşı arasında geniş bir koridor açmıştı. Bununla beraber Bars'ın lahzayı aratmayacak zaman dilimiyle gazı köklemesi bir oldu. Açılan koridordan ön tekerleği hafifçe yukarıya kaldırarak geçtiğimizde bütün rakipleri geride bırakmıştık.

Bitiş çizgine on metre kala kaskın içine dolan nefesimin beni boğacağını hissediyordum, midem bulanmaya başlamıştı. Üstelik gerimizde kalan üç motorlu takibi bırakmamış, son gazla peşimize takılmışlardı. Kasılmaktan zayıf düşen parmaklarım gevşer gibi olunca Bars bunu hissetmiş olacak ki saniye tanımadan karnının üzerinde ki elimi tek eliyle kavradı.

Dönen başımı sırtına dayayıp kendime gelmeyi bekledim ama olmadı, korku bir tuzak gibiydi

onu sakinleştirip tam emin olduğun anda adımlar atmaya başlayacakken paçalarından ısırarak sahibini kendi karanlığına kurban ederdi.

"Ayza."

"İyiyim." dedim fakat motorun yavaşladığını anlayınca Bars'ın bunu yapmasına izin vermeyerek "Devam et." diye son bir çabayla seslendim.

Sesimi duyurabilmiş miydim bilmiyordum ama Kaner'in, pistte yarışan Urağan'ı bozguna uğratma sevincini yaşamasına müsaade edemezdim. Elimi tutan eline karşın avucumu çevirerek parmaklarımı güçlü parmaklarının arasından geçirdim. Bununla beraber Bars durmaktan vazgeçmiş, gaza ibreyi yerinden sökercesine yüklenivermişti.

Ona öfkeliydim, pekala sadece öfkeli değil aynı zamanda da kırgındım fakat böyle bir durumun içinde duygularımı ön plana çıkarmanın bir anlamı yoktu. Kaner ile ilgili olan her savaşta Urağan'ın yanında olmak zorundaydım.

Bitiş çizgisini geçtiğimizi ıslık ve alkış seslerinin patlamasıyla farkına vardım. Kawasaki o kadar süratliydi ki yavaşlamamız zaman almıştı.

Kulak tırmalayan tezahürat sesleri yanımıza ulaşana kadar kesilmedi, izleyiciler yarışçıların etrafını sararak çemberlerinin ortasına aldılar, hiç bitmeyecek gibi gelen bu sürecin bittiğine sevinmek üzereyken Kaner'in iplerini tuttuğu yandaşları hemen çaprazımızda kasklarını çıkarmış, beklemeye koyulmuşlardı.

Tanıdık bir yüz vardı.

Yarış boyunca bizi durdurmaya çalışan kişi Ege'nin ta kendisiydi. Bu işin başını onun çektiğini anlamam uzun sürmedi, tam karşımda bir ayağını diğer ayağının üstüne çapraz biçimde atmış, motoruna yaslanarak bizi izliyordu.

Bars, Güney ve diğer yarışçılar motorlarından tek tek inmeye başlarlarken kuralları çiğneyen Ege'ye karşı itirazlar kep gibi havaya fırlatılıyordu.

Oluşan kargaşanın arasında
Baha yanımıza gelerek Güney'in kulağına bir şeyler söylemeye başlamıştı.

Bars motordan inerken aynı zamanda kaskını çıkardı, karşıma geçince terleyen kumral saçlarına baktım, şakaklarında küçük baloncuklu damlalar yer edinmişti ve nefesi düzensizdi.

Bacağımı ön tarafa atıp yan oturma pozisyonu aldım. Ellerimi kafama kaldırıp kaskı çıkaracakken Bars benden önce davrandı ve kaskı kafamdan çıkarıp motorun üzerine aceleyle bıraktı.

Uzun süre boyunca kaska sıcak hava veren nefesim tenimi ateş gibi yapmıştı, çıkan kaskla beraber soğuk bir dalga fütursuzca vurduğunda ister istemez afalladım.

"Ayza."

Sağ eli yanağıma dokundu, deminden beri kasılan kalbimin zamanla birlikte durduğunu hissettim. Bars diğer eliyle saçlarımı geriye iteledi ardından yerde olan gözlerime bakabilmek adına başını hafifçe eğdi, grilerimi kaldırıp göz göze geldiğimde Ege'nin sesi her yerde duyulmuştu.

"Tebrikler Urağan!"

Ortalık aniden sessizleşti, ayaklarımı yere bastıktan sonra Bars'a korkuyla bakmaya başladım. Gözleri bende olmasına rağmen sanki ardında olup bitenleri tek tek görüyordu.

"Bars." dedi Baha, arkadaşının dibine kadar girdi.

"Kuralları biliyorsun, sakin ol."

"Ben zaten sakinim kardeşim?" dediğinde boğuk sesi omuzlarımı soğuk bir ürperti gibi titretmişti.

Bars'ın öfkelenince gözünün hiçbir şey görmediğini biliyordum. Bir çok kez de olayların tam merkezinde buna şahit olmuştum. Kriz geçirdiğim gün ise bana bunu itiraf etmişti.

"Abimin selamı var Urağan."

Baha, Güney ve üç arkadaşı her an patlak verecek olaya karşı hazırolda beklerlerken Bars bizi çember içine alan izleyicilere tehlikeli bir sessizlikle göz gezdirdi, daha sonra Baha'ya kayan gözleriyle beni işaret edince Baha kolumdan çekerek beni Bars'ın karşısından aldı.

"Baha kavga edecekler." dedim korkuyla.

"Öyle bir şey olmayacak." diye tok bir sesle konuştu Güney.

Baha "Kurallar." deyip Ege'nin karşısına geçen arkadaşını kıstığı gözleriyle izlerken sertçe yutkundum. Elçin ve aynı ceketleri giyen pist görevlileri orada olsalarda bu Urağan'ı durdurmaya yetmezdi.

"Ne kuralı? Neyden söz ediyorsunuz?"

"Pistte kavga olmaz, bu tırsaklara burada bir şey yapamayacağımızı bildiklerinden karşımıza çıkma cesareti buldular."

Bars pistte kavganın yasak olduğunu bile bile neden onları buraya çağırmıştı? Amacı Eymen'e yapılanların faturası kesmekse burada yapamayacağının elbette ki farkındaydı.

"Ya olursa?" diye geri adım atan sesimle sordum.

Elinde lacivert kask tutan çocuk başını bana çevirdi ve hiç tereddüt etmeden "Atılırız." dedi.

"Yani ilk yumruğu atan, piste bir süre veda etmek zorunda kalır."

Bir önce ki yarışta da bu kuraldan dolayı Bars Kaner'e hiçbir şey yapmamıştı. Baha o zaman Sıraç'ı oyalamasaydı, pistte kavga çıkacağını ve Sıraç'ın yarışlara bir süre katılamayacağını biliyordu.

Afallamış suratımla onları dinlerken yabancı bir sesin konuşmasıyla sersemleyen gözlerimi bütün bakışların odak noktasına çevirdim.

"Ne yaptığının farkında mısın?" dedi.

Onu hatırlamıştım, adı Samet'ti. Beni sokakta kıstırdıkları gün Tolga'nın arkadaşları arasında o da vardı.

"Onun zaten bir sahibi var." diye konuştu Ege.

İzleyicilerden bazıları bana bakınca utançtan gözlerimin yandığını hissettim. Ben kimseye ait değildim, insanların bana ait olan bedenimi oyuncak yerine koyup kendi aralarında paylaşmak istemeleri cahillikten başka bir halt değildi.

"Sahip?" diye sordu Bars, başını yana çevirip baş parmağıyla dudağının ucunu kaşıdı, sırıttığını anlamıştım. Bu tavrı onları sinirlendiriyordu ve o da bunu bildiğinden üzerlerine gidiyordu.

"İnsanların hayvanlara ait olduğu nerede görülmüş Ege?"

"Kızı bize ver Urağan."

"Kendi türünüzle oynasanıza oğlum, daha geçen sizi ağzı burnu kırık bir halde sahibinize yollamadım mı? Yediğiniz dayağı ne çabuk unutuyorsunuz..." Bars kafasını iki yana sallayarak dişleri arasından onaylamaz bir ses çıkardı.

"Ya sen Ege? Dönekliğine bir sınır tanımayı düşünüyor musun? Abinin yaptıklarından dolayı ona öfkeli olduğunu söylüyor sonrasında tasmanı tutmasına hevesle kuyruk sallıyorsun."

"Suskun." dedi Samet, keskin bir bakış atarak.

"Bizimle gel."

Baha beni arkasına alırken "Siktirin gidin." diye yanıtladı.

Ortalık giderek karışıyordu, bunu fark eden görevliler Ege'ye gitmelerini söyleyerek uyarıda bulundu. Yarışa kurallar dışında katılıp farklı bir amaç doğrultusunda hareket etmişlerdi, üstüne birde Bars'ı kışkırtacak cümleler kuruyorlardı.

"O koruduğun kız varya Urağan, kendi ayaklarıyla Kaner'e gelecek." dedi Ege.

"Hepiniz göreceksiniz bunu. Suskun Karaer'in öğrencisi, ait olduğu yere elbette dönecek!"

Bars yakasına asılmak için öne atıldığında Elçin'in araya girip onu geriye itmesiyle görevliler aniden doluştu ve Bars'ı Ege'den uzaklaştırmaya çalıştırdılar.

"Elimde kalacaksın piç!" diye hırladı.

Şoka giren gözlerimle Bars'ı tutmak için çabalayan görevlileri izlerken ayaklarımın hangi ara ona doğru koştuğunu fark edemedim, Baha beni tutmak için omzuma asılmıştı fakat durduramamıştı. Geride bıraktığım her adımda kasıklarıma bıçak saplanırken acımı umursamadan uzun bedenlerin arasına daldım.

"Bars!"

"Orospu çocukları! Dışarıda karşıma çıksanıza lan!"

Önüne geçerek ellerimi göğsüne dayadım, o kadar sinirliydi ki köpüklenen okyanusları Ege'yi boğmak için an kolluyordu.

"Bars!" diyerek sesimi duyurmaya çalıştım, o kadar güçlüydü ki onu tutanların içlerinden bu bedenin yirmi bir yaşında ki bir gence ait olup olmadığını sorguladıklarını biliyordum.

Kıpkırmızı suratını lahzayı aratmayan bir zaman kavramıyla yüzüme eğince beni gördü, elimin altında ki göğsü, düzensiz nefesinden dolayı omuzları ile birlikte inip kalkıyordu. Koyulaşan okyanus mavisi gözlerini kırpmadan kısa bir süre korkmuş suratımı izledi. Sessizliğinden fırsat bulan görevliler Ege ve arkadaşlarını gönderirlerken sanki insanlar fırçamdan birer darbe alarak arka planda yaşamaya başlamışlardı.

Bütün renklerimi Bars Urağan'a harcamanın bedeli saydam bir dünyanın içinde yaşamak olmuş gibiydi.

Bars, bende olan bu hissi yaşıyor muydu? Benim gibi nadir anlarda neden böyle bir duygu hissettiğini sorguluyor muydu?

Ve tam şuanda, ikimizinde birbirimizde yakaladığı bakışmanın anlamını biliyor muydu?

Kafamın içinde ki düşünceler başlarını iki yana salladı, her şeyin üzerini örtmemi söylüyorlardı. Önüme çıkan tepelikleri aşmak yerine yeni bir yol bulmam gerektiği kanısındalardı.

Yapmayacaktım, ben doğrularımı bu zamana kadar hep bir zorluğun ardında bulmuştum, bununda üzerine gidecektim.

"Ayza." diye seslendi tanıdık ses.

Kirpiklerimi hızla kırpıştırdığımda Bars kendine gelmiş gibi silkelenip omzumun arkasına baktı.

"Söyle Elçin." dedi Bars, bileğimden tutarak beni yanına çekti. Baha'yla Güney hemen çaprazımıza geldiler. Etrafımızda ki izleyiciler ise diğer görevliler tarafından dağılmaya başlanmıştı.

"Ayza'yı tehlikeye attığının farkında mısın?"

"Hayır?"

"Ege'leri buraya getirmekle ne geçti eline, söyler misin?" diye sordu Elçin.

"Eymen'i bu hale getirdikleri için öfke duyduğunu sanıyordum
kızılcık."

Güney'in sırıtması dikkatleri çeksede Bars'ın konuşma tarzına alışık olanlardan biri de Elçin'di ve umursamayarak devam etmişti.

"Eymen için Ayza'yı harcadın yani öyle mi?"

Yutkunarak başımı kaldırdım ve Bars'ın yan çehresine baktım. Kimse bunun cevabını benden fazla merak edemezdi.

"Hayır." dedi, net bir tonda, ardından gıcıklığını yakasına takarak konuştu.

"Sorgu meleği misin sen?"

Baha hızla başını eğerek sırıtmasını dudaklarının arasında ki rafa kaldırdı. Güney ise ifadesini saklamak için yüzünü sağ tarafa çevirmiş, kendinden emin duruşunu koruyordu.

"Onu kullanmadın öyle mi?"

"Amacım Burslu Güzeli'ni kullanmak olsaydı yarışa yalnız katılırdım." diye her kelimenin üzerine vurgu yaparak yanıtladı, Bars.

Asıl yarışa katılmamı sağlayarak beni kullanmış olmuyor muydu?

Elçin "Anladım." deyip benimle göz göze gelirken çizgileri ağırlayan yüzümde Bars'ın yapboz parçalarını andıran karışık cümleleri kırıntılanmaya başlamıştı. Sinirden dudaklarımı dişlemeye başladım. Elçin'in anlamaktan kastı neydi bilmiyordum ama bu üstü kapalı konuşmaların beni çıldırttığı kesindi.

"Ya Eymen? Onun için bir planın yok mu Urağan?"

"Olmaz mı?" deyip sırıttı. Kaşlarını sahte bir üzgünlükle çatmıştı. "Bizim çocuklar yolu kesmiştir şimdi. Anlayacağın bu akşam ki menülerinde dayak var."

Elçin "Aklın zehir gibi." dedikten hemen sonra görevlilere bir işaret verdi. Bars'ın da dahil bütün yarış motorları pistten çıkarılmaya başlanmıştı.

Pekala, onlara vereceği ders pistin dışındaydı, bunu anlamıştım fakat bütün izleyicilere ona ait olduğum gösterisini niçin yapmıştı?

"Hadi." dedi Bars, çenesiyle park edilen motorları gösterdi. Ellerim yumruk olurken gözlerime kıvılcımlar saçan öfkem gözyaşlarımı tetikliyordu.

Kafam karmakarışık bir şekilde ona itaat ederken olayları başa sarıp zihnimin içinde tek tek incelemeye aldım. Okulun bahçesindeyken Miraç Eymen'i dövenlerin yerini bildiğini söylemişti. İsteseler oraya giderek de hıncını alabilirlerdi lakin Bars' ın bir kararla bir çok şeyi elde etmek istediği açıkca ortadaydı.

Burda ki bütün izleyiciler bugün oradan ayrılacak olmama rağmen beni Piramit'e ait sanıyorlardı, Ege'ler yarışa izinsiz bir şekilde girerek kuralları çiğnemişlerdi, muhtemelen pistten uzun bir süre uzaklaştırma alacaklardı.

"Kaner delirecek." diye farkında olmadan konuştuğumda Bars'ın adımları aniden durdu, söylediğim kulaklarıma yankı yaparken bana döndü, gözlerim hızla suratına kalkmıştı.

Bunu gerçekten sesli olarak söylediğime inanamıyordum.

"Sana bir şey yapamaz." dedi keskin bir sesle. Sinirlenmişti.

"Yaparsa?" dedim.

"Yapamaz." diye üsteledi ve işaret parmağını aramızda tuttu. "O piçin adını, ağzına almanı yasaklıyorum. "

Gözlerimi ondan soluk soluğa kaçırdım. Kalbim boğazımda atıyordu sanki. Bars tekrardan yürümeye başladığında bu sefer adımlarını bana göre ayarlıyordu. Sağ omzumun hemen yanında onun heybetli vücudu vardı.

Kaner haberleri aldıktan sonra delirecekti. Numarasını her ne kadar engellemiş olsamda Akant'taki arkadaşıyla bana ulaşacağını biliyordum. Daha önceden birçok kez hat değiştirmişim fakat bulması zor olmamıştı.

Tek korktuğum şey kolyemi vermekten vazgeçmesiydi.

Güney'le Baha arkadan bize yetişip Bars'ın omzuna sırayla vurarak sırıtmaya başladılar.

"Sikerim sizi, rahat durun." diye tısladı Bars. Su deposuna yakın yerde park edilen motorların yanına ulaşınca Bars tanımadığım arkadaşlarına gitmelerini söylemişti.

"Baha Piramit'e git, müstakbel sevgilin ortalığı ayağa kaldırmıştır şimdi. Güney sen de bizimkilere ulaş bakayım Ege'lerin karınlarını doyurmuşlar mı? Havlayıp duruyordu Piç."

"Tamam."

"Biz nereye gidiyoruz?" diye buz gibi bir sesle konuştum. Öfkemi bastırma çabalarım dudaklarımı hafiften bükmüştü. Tepemde bana her saniye zamanı hatırlatan kararan havaya gözlerimi kaldırdıktan sonra yavaşca Bars'ın yüzüne eğdim,

Bugün ne derse desin yurda dönecektim, ait olduğum yerin geri dönmem için bana tanıdığı süre çoktan doluyordu. Bars cevap vermek yerine motorcu ceketinden telefonunu çıkarıp birini aradı, motorun koltuğuna dirseğimi dayayarak onu izledim.

"Miraç n'aptın?"

"...."

"Tamam bir saate geliriz." dedi ve aramayı sonlandırdı. Kirpiklerim altından dik dik ona bakarken bana kısa bir bakış attı ve kaskı elime verdi.

"Sabret Burslu güzeli."

-
ILGIN
-

"Açmıyorlar mı?"

Başımı kaldırıp Sıraç'la göz göze geldim, elinde dumanı tüten kahve bardakları vardı. Yavaşca karşıma geçip oturdu ve bardaklardan birini önüme nazikçe iteledi. Telefonu masanın üzerine sertçe bıraktığımda bakışları ifademi soluk almadan koşturuyordu.

"Baha'ya ulaşılamıyor. Ayza'nın telefonu çalıyor ama açmıyor. Bars'ta keza öyle. Aklımı yitirereceğim. " deyip ellerimi şakaklarıma dayadım.

"İyi bir şey olsa, Miraç neden Ece'ye Ayza'nın çantasını ve karnesini bana bırakmasını söylesin ki? Bars onu bir yere götürdü, buna eminim. Engel olacağımı bildiğinden dolayı da Piramit'e gitmemi söyledi."

"Bir planı olduğu belli ama Ayza'yı yanına almasına bir anlam veremiyorum. "

Sıraç'a kısa bir bakış attığım sıra telefonunu kulağına yaslamıştı. Karşı taraftan bir cevap alamayınca kendiliğinden kapanan aramaya hafif kaş kaldırdı daha sonra ekranı bana doğru tuttu.

'Köstebek' yazıyordu.

"Miraç muhtemelen başka işlerle uğraşıyor. Aksi olsaydı öğle arası Bars'la giderdi." diye tahmin yürüttüm. Stresten ayağımı sallamaya başlamıştım.

İçi kahve dolu bardağı avuçlarımın içine alırken ısınan porselenin parmaklarıma bıraktığı yoğun sıcaklığı umursamadan bir yudum aldım.

"Eymen nasıl iyi mi?" dedim, aynı zamanda Sıraç'ın odasına başımı çevirmiş, kapıya saniyelik bir bakış yollamıştım.

"Dinleniyor şuan. Hastaneye gitmeyi reddettiğinden dolayı kaşına dikişi ben attım fakat vücudunda ki morluklar onu bir süre rahat bırakmayacak. Piramit'te kalması yararına."

"Ailesine haber verdiniz mi?"

"Ailesi yurt dışında. Bilselerde bir şey değişmeyecek." dedi.

"Sıraç... Bizimle gelmek istemediğine emin misin?"

Temkinli bir sesle sorduğum soruya karşılık sessiz bir yanıt aldığımda bakışları yere devrilmiş, ela gözlerini saran etten kapakları inceden kısılıvermişti. Az sonra dişleri arasından 'çık' diyerek karşılık verdi.

"Bak istersen bizde-"

"Ilgın." dedi, kararlı bir ses tonuyla.

"Yanımda olmanız acımı dindirmeye yetmeyecek."

"Evet ama-"

"Seren'i bana geri getirebilir misin?" diyerek tam gözlerimin içine baktı.

"Sıraç..."

"Kardeşimi o toprağın altından çıkarıp abisine kavuşturabilir misin?" dediğinde yutkunmam dikenli bir tel gibi boğazımı parçaladı. Çenesinin titrememesi için kendini o kadar kasıyordu ki damarları boynunu saran derinin altından harita çizgileri gibi fırlayıvermişti.

"N'apmamızı istiyorsun peki? İzin ver sana yardım edelim."

"Zaman, kardeşimin üstüne atılan toprağı çürütmediği sürece benim acım dinmez. Yardım etmeyin Ilgın. Bırakın öfkemin üstü açık kalsın, ancak bu sayede nefes alabilirim."

Dolan gözlerimi ardı ardına kırpıştırdım. Siyah saçlı, abisi gibi ela gözlere sahip o kızın hayalini hiçbir zaman unutmayacaktım. Hayat dolu bir gülümsemesi vardı Seren'in. Ve de Sıraç gibi iyi bir kalbe sahipti.

Bir ağabey olarak kardeşini koruyamadığından dolayı kendini suçlu hissettiğini anlayabiliyordum çünkü Piramit'e ait her üye onun bu hissini paylaşıyordu. Seren'i her seferinde Ege'den uzak durması için uyarmıştık fakat iyi niyetinin kurbanı olmuştu.

Baş parmağımın iç kısmıyla gözyaşlarımı silip kendimi toparlamaya çalıştım. Sıraç'a baktığımda yerinden doğruldu ve açık mutfağa girerek elinde tuttuğu kahveyi tezgahın lavabosuna dökmeye başladı.

Tam o sırada dışarıdan bir motor sesi duyulmuştu. Yerimden hızla kalkarken "Baha bu." dedim. Sıraç bardağı yerine bıraktı ve aceleci adımlarımın peşine takıldı. Kapıya doğru gittiğimde açmaya kalmadan Baha içeriye girmişti.

"Güzelim?"

"Baha." dedim ellerimi göğsüne dayayarak. "İyi misin sevgilim? Seni aradım ama telefonun kapalıydı, neler oluyor?"

Eli yanağımı nazikçe okşadıktan sonra "İyiyim bir sorun yok, sakin ol." dedi yatıştırıcı bir sesle. Gözlerim açık kapının gerisine kaydı ve tekrardan ona döndü.

"Diğerleri nerede?"

Hemen arkamda kalan Sıraç'a saniye sürmeyen bir bakış attı ve eliyle kapıyı iterek kapattı. Ben ona bir cevap beklercesine bakarken söyleyeceklerini sanki diline sindirtme çabasındaydı.

"Pistteydik."

"Nasıl?" diye sordum."Ayza nerede o zaman? Yurda mı gitti? Aradım onu açmadı."

Gözleri Sıraç'la aramda birkaç kez git gel yaptı. Elini ensesine attığı an kaşlarım kafama denk eden anlamla beraber çatılmıştı.

"O da bizimleydi."

Gözlerimi derin bir nefes eşliğinde kapatıp açtım, Sıraç arkamda durmak yerine yanımıza gelmişti.

Benden önce davranarak "İyi mi peki?" diye sordu Baha'ya.

"İyi." dedi Baha kısaca.

"Ayza'nın ne işi var orada? Asıl soru neden pistte gittiniz? Bildiğim kadarıyla adınız önümüzde ki haftanın listesinde yazılıydı."

Baha, "Öyle zaten. " deyip koltuğa doğru yol aldığında Sıraç arkasından giderek konuştu.

"Neler oluyor? Anlatacak mısın?"

Baha bize dönerek kendini koltuğun baş kısmına yasladı ve ellerini cebine koydu. Bana keskin bir bakış attığında gözlerimi kısarak konuşmasını beklediğimi ona gösterdim.

"Bars Ayza'yı da alarak yarışa katıldı. "

"Ne!"

"Siktir!"

Şoka girmişcesine yerimde kalakaldım. Ağzım açıldı, geri kapandı. Daha sonra dudaklarımı aralamaya çalıştım ama olmadı.

"Ege'ler aldıkları haber saniyesinde damlayıp pistte bozgunculuk oynadılar." dedi.

Baha konuşurken bir motor sesi daha yükselmişti.

"Uzaklaştırma aldılar. Çıkışta da Bars'ın planı devreye girdi. Yani bir süre bulaşmazlar diye tahmin ediyorum."

"Eymen için Ayza'yı tehlikeye attı? Öyle mi?" diye sorduğumda Piramit'in kapısı açıldı ve içeriye Miraç girdi. Kısa süre dağılan dikkatimi Baha'ya yeniden yönelttiğimde dudaklarını araladı ardından konuşmaya başladı.

-
AYZA
-

Motora bindikten sonra kaskı başından geçirip camı yuvasına sürekledi. Sırtına oyuklar açan bakışlarım umurunda değilmiş gibiydi. Ayakta daha fazla dikilmeye son verip uzayan saçlarımı dağınık topuz yaparak kaskı taktım. Hazır olduğumda Bars anahtarı çevirdi, gidonlara sarılan eli gazı tetikleyerek boğuk sesi inletirken su deposunun etrafından dönüp sokak yoluna saptık.

Ana yola çıktığımızda bedenimi soğuğa karşı buruşmuş bir kağıt gibi Bars'ın arkasına gizlemiştim. Yurda gittiğim zaman ilk yapacağım şey battaniyelerin altına sığınmak olacaktı. Kasıklarımda şiddetlenen acıya karşı dudaklarımı dişledim ve gözlerimi yumdum.

Üzerimde okulun lacivert ceketinden başka bir şey yoktu, Baha ile beklemediğim anda karşılaşıp bahçeye indiğimizden dolayı montumu almak aklıma gelmemişti.

Bars ana yoldan sokağa saptığında Seka sahiline gittiğimizi anladım. N'apmaya çalışıyordu? Zaten hava buz gibiydi, üstüne bir de deniz havası yiyecektim. Kesik acısı veren parmaklarımı Bars'ın karnından ayırıp kasıklarıma bastırdığımda bacaklarımı motorun kenarlarına yapıştırarak dengemi korudum.

Motoru ahşaptan yapılma kafenin önünde durdu, aynı anda inerken kaskımı çıkarıp elime aldım.

"Niye buraya geldik?" diye sordum.

"İçerisi sıcak, gel." dedi ve önden yürümeye başladı, onun bu umursamazlığı sindirilecek gibi değildi. Fazla olmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayıp boğazımda ki yumrunun acısıyla konuştum.

"Ne geçti eline?"

Adımları beton zeminde durdu. O anda sessizliğin gürültüsünün ikimizinde kulaklarını çınlattığını biliyordum. Yamalı ceketin sardığı sırtına saplanan gözlerim dolmaya başlamıştı, Bars bana döndüğü sıra elimin tersiyle grilerimde ki ıslaklığı hızlıca sildim.

"Ne konuda?" diye sakince sordu. Onun bu tavrıyla sinirlerimi tutan iplerin, içimde ki gökdelenden hızla karın boşluğuma çakıldığını hissettim.

"Sen." dedim, dişlerimi sıkarak. "Arkadaşlarının dışında hiç kimseyi umursamayan bencil pisliğin tekisin Urağan!"

Kaşları anlık çatılır gibi oldu, ifadesini toparladığında bana doğru acelesiz adımlar atmaya başlamıştı.

"Hadi! Pişman olduğunu söylesene!" diye hırsla bağırdım. Konuşmadan attığı adımlar sonrası kokusu etrafımı saracak kadar yakınıma gelmişti.

"Sakin ol."

"Ne?" diyerek tek kaşım havada alayla sordum. "Sakin kalayım öyle mi?" Sustuğunu görünce daha da öfkelendim.

"Hadi şimdi de sesimi kesmemi söyle ya da bileğimi koparırcasına tut ve sürükle Urağan!"

"Ayza."

Göğsüne vurarak onu geriye ittim.

"Ne var! Beni korumak için Piramit'te kalmamı söyleyen sen değil miydin? Fikrini değiştiren ne? Belki de başından beri beni sırf bu yüzden yanında tutuyordun."

O kadar sinirliydim ki göz kapaklarıma çiviler çakan yaşların gözlerime dolmasına bir an bile izin vermiyordum. Yanaklarımın içi dilimi yakacak kadar alev almıştı.

"Kaner'e karşı kullanman için iyi bir kozum ben. Yakınında olmam işine yarardı değil mi?

"Saçmalıyorsun."

"Tatmin oldun bari?" dedim, kafamı aşağı yukarı sallayarak.

Sağ elimi göğsüne vurarak yeniden ittirdiğimde geriye adım attı, bunu bilerek yapmıştı. Kendi gücümün onu yerinden santim bile kıpırdatmayacağının farkındaydım.

"Şimdi ki planın ne?"

Bars derin bir nefes alıp aramızda ki mesafeyi kapattı, geri adım atmak isteyince beni dirseğim havada yakalamıştı.

"Bana bak." dedi.

İnatla yere baktığımda beni kollarımdan sarsarak "Yüzüme bak." diye adeta kükredi. Bakışlarım kirli sakalından elmacık kemiklerine, oradan da okyanuslarına diz çöktü.

Dudakları aramızda ki bir kafalık mesafeye iki adım ilerledi ardından yönünü kulaklarıma çevirdi.

"Seni kullansaydım, bunu pistte değil yatakta yapardım. Bunu o kalın kafana soksan iyi edersin Burslu güzeli."

Bars yüzünü geriye çektiğinde gözlerim olduğundan daha fazla aralandı, kafalarımız karşı karşıya denk gelir bir şekilde dururken içinde bir çok duygunun boğulup can verdiği okyanusları soluk soluğa kaçan ifademin peşine düşmüştü.

Bütün kelimeleri dilimin ucuna sürükleyen cesaretimi aramaya koyulduğumda kör bir karanlık avucunu ağzıma bastırarak kurduğum cümleleri boğazımdan geri yutturdu.

"Neden bana bunu yapıyorsun?" diye sordum, konuşmadı. Başını sol tarafa çevirdi ve bir süre denizi izledi, sonrasında dudaklarını oraya bakarken aralamıştı.

"Neyi?"

Elimin tersiyle kirpiğime daha fazla tutunamayan yaşı sildim. "Elçin, Baha, Güney, Miraç ve diğerleri..." Yüzünü bana çevirdiğinde başımı hafif sağa yatırarak konuşmaya devam ettim.

"Hepsi ne yapmaya çalıştıklarını biliyorlar. Tek sözünle bütün arkadaşların sorgulamadan sana itaat ediyor. Sende onlar için canını ortaya koyarak savaşıyorsun... Ama-" dedim zorlukla. "Bugün yaptığın o anlamsız şova rağmen ben senin hiç bir şeyin değilim Urağan." Kısa bir süre sessizlik ayaklarımızın altında dolandı, paçalarımıza kadar tırmandı.

"Beni koruma, buna gerek yok anladın mı? İnsanların içinde beni küçük düşürdüğün anlarda bana karşı olan anlamsız nefretinde daha samimiydin. Şimdi seni anlayamıyorum. Amaçların uğrunda yaptığın şeyler iyi ve kötüye ayrılmak zorunda kalıyor. "

"Bak bugün-"

"Açıklama yapma." dedim. "Onları ayağına getirmenin yolu benim orada ki varlığım değilde, varlığımın sana ait olmasıydı. Pistte kurallar var, bunu biliyorum. Yarışa Eymen için katılmadın."

"Bana ne düşündüğünü söyle." dedi ve bir an önce cevabını almak istercesine mesafeyi kapatıp gözlerime beklentiyle baktı. Onun bu tavrıyla kirpiklerimi yüzüne ruhsuz bir hisle bakarken kırpıştırdım.

"Uzattığın eli tutmamın sebebi Eymen'i bu hale koyanlara bir ders vermendi. Ama." dedim titreyen sesimi kontrol etmeye çalışırken.

"Yaptıklarına bir anlam yüklemek benim hatam, duygusuz olduğunu unutmuşum Urağan. İnsanlar bir iş yaparken duygularını da yanlarına alırlar. Sen ise başladığın yerde onları bencilliğine kurban ediyorsun."

Dişlerini sıktığını yanaklarının biçimli bir hal almasıyla fark ettim. Bu umurumda değildi. Canım o kadar yanıyordu ki vücudum üşüme hissini bir kenara fırlatmış, altında kaldığım çaresizliğin çaresini aramaya koyulmuştu.

Sessizce benden uzaklaştı ve motorun koltuğuna bıraktığı kaskı başına taktı, duruşumu bozmadan önümde ki manzarayı izlemeye koyulmuştum. Bununla yetinemeyeceğimi fark ettiğimde yavaşca adımlar atarak suya yaklaştım.

Bir insanın bedeni yalnızca o insana ait olabilirdi, aitlik adı altında kurdukları şey bencillikten başka bir halt değildi. Bir kadın, işlediği suçun bedelini kendi öderken erkek bundan tamamen münferit kalıyordu.

Savundukları aitlik o kadın üzerinde hak sahibi olmaktı değil mi? Peki neden bu durumda duygularıyla çatışmaktan öteye geçemiyorlardı? Neden kontrolü ele geçiremiyorlardı?

İnsan, kendi bedeninin sınırından öteye geçmeye bile acizken başka bedenlere göz diken aç gözlü bir varlıktı. Aitlik bile ayrılığın tozunu bağrına basmıştı, bana göre birini sahiplenmenin ilk adımı kalpteydi.

Rüzgar saçlarımı sola doğru savururken suratıma dalga gibi çarpıp geriye çekilen tutamlar göz kapaklarımı kıstırmıştı. Motorun boğuk sesini duyana kadar orada öylece durdum. Daha sonra Bars gelmem için gaza yüklenerek kulaklarımı tırmaladı.

Sırtımı dalgalara dönüp yürümeye başladım. Kaskı elime aldığımda donan parmaklarımın dokunma hissini kaybettiğini anlamıştım. Bacağımı koltuğun diğer tarafına attım ardından kaskın camını yüzüme indirirken "Nereye?" diye düz bir sesle sordum.

"Piramit." dedi kısaca.

"Eve gideceğim. "

Başını sola çevirerek gözlerini arkasında kalan bana kaydırdı. Bu ifadesi oldukça korkutucu gelse de adım atmayacağımı kendime sürekli hatırlatıyordum, bu yaptığından sonra onunla aynı yerde kalmak istemeyeceğimi bilmesi gerekiyordu.

"Karnen ve çantan Piramit'te."

Aklıma Ilgın'ın Piramit'te bizi beklediği geldi. Baha onu ne kadar sakinleştirmişti bilmiyordum ama Bars'la yeni bir tartışmaya kucak açacakları barizdi.

Sessiz kalmamdan olumlu bir cevap alarak motoru sürmeye başladığında ellerimi arka koltuğun hemen aşağısında ki çıkıntılara yerleştirdim. İnadım, kollarımın geride olmasının verdiği acıdan kat be kat ötedeydi.

Geldiğimiz yöne direksiyonu kırdı ve yaklaşık yirmi dakika boyunca kararan gökyüzünün altında bedenimize dokunup el uzatan sokak lambalarını gerimizde bıraktık. Motor aksesuarlarının olduğu dev mağazanın sokağına sapıp bir süre ilerledikten sonra topraklı yola girmiştik.

Boğuk sese anahtarı çevirerek son verdi. Deponun önünde kimse yoktu, sessizlik hakimdi ve bu beni biraz olsun germişti. Bars kaskını gidona astıktan sonra önden yürüdü, hemen ardından bende kaskı koyup arkasına takılmıştım.

Kapıdan içeriye girince Ilgın'ın sesini duydum, Bars tam önümde heybetli vücuduyla durduğundan henüz karşılaşamasakta bedeni saniye bir zamanla mutfağa gitmek için hareketlendi.

"Ayza?"

Askeri yeşili L koltuğun ardından beni gördüğünde Baha'yı kolundan iterek oluşan boşluktan hızla yanıma geldi.

"Ilgın." dedim, bir eli omuzlarımı kavrarken diğer eli saçlarımı geriye iteledi ardından telaşla hasar kontrolü yaptı.

"Güzelim iyisin dimi?"

"Merak etme, bıçak dayayan olmadı. " diye elinde bardakla konuştu Bars, Ilgın ters bir bakış attığında ırgalamadan suyunu yudumluyordu.

"Ona ne şüphe Urağan." Ilgın yüzünü bana çevirdiğinde onun sinirli olmaktan öte telaşlı oluşu dikkatimi çekti.

"Ağlamışsın..." Parmakları göz altlarıma naifçe dokundu. Soru sormadığına göre olanlardan haberdardı fakat suskunluğu omuzlarına apolet misali asılı duruyordu.

"Yengeme bak be, medyum gibi karı."

Baha Miraç'ın ensesine hızla şaplağı atarken "Karı?" diye sordu, aynı zamanda kaşlarını sahte bir kızgınlıkla çatıvermişti.

"Ben cinsiyet amaçlı şey ettim ya, sende hemen vurmaya hazırsın!" diye çemkirdi Miraç, Baha'dan uzaklaşıp ensesini ovalamaya başlamıştı.

"Lan kızlar ensemi beğenmeyecek sonra."

Bars mutfaktan çıkıp koltuğa geçtiğinde Miraç'a kısa bir bakış attı.

"Enseni n'apsınlar senin."

"Öyle deme ağabey, o enseyle varya-"

"Miraç!" diyerek susturdu Ilgın. Daha sonra Bars'a doğru yürümeye başladı, kalbim her an fırlayacak gibi boğazıma kadar yükselirken içimden tartışmamaları için dualar etmeye başlamıştım. Ilgın ona yaklaştığında koruduğu sessizliğinin üzerine minnet ettim.

Koltuğun kenarına bırakılan çantamı aldı ve geri geldi.

"Hadi, gidiyoruz."

Grilerim Bars'a kaydığında göz göze geldik. Çenesini kastı ve suratında ki keskin hatları demir gibi büktü. Öfkesi sanki her an gözlerinden koşup üzerime atlayacakmış gibi duruyordu.

Bakışlarımı ondan kaçarcasına çektim, kendisine kızgın olmam malesef korktuğum gerçeğini hiçbir zaman silip atamıyordu.

"Ilgın, Ece iyi mi?" dedim.

"Ece gayet iyi, değil mi Miraç?" diyerek kinayeli bir sesle ona döndü.

"Yaşıyorum." dedi Miraç, ardından telefonu elinde yan çevirerek oynadığı motor oyununun sesini kısıp başını yüzümüze doğru kaldırdı.

"Dengesizin teki, tuhaf, saçma sapan bir kız." Gözleri korkunç bir şeye bakıyormuşçasına irileşmişti.

"Sarı kedinin çantasını almaya çalışırken az daha yeşil gözlü kedinin pençesini yiyordum. Nedir bu kedilerden çektiğim abi." deyip Baha'ya baktığında Baha tebessüm ederek göz kırptı. Ben ise sarı kedi sıfatına takılmış bir şekilde Miraç'a bakıyordum.

"Ece az bile yapmış. Kimin kardeşi. " diyerek tek kaşını özgüvenle kaldırdı Ilgın. Daha sonra bana döndüğünde diğerleri kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı.

"Yeni müdür pazartesi mi gelecek?" diye sessizce sordu.

"Evet. Songül'ün aldığı habere göre pazartesi gelecekmiş. Şuanda iki çalışan vardıya yapıyor. "

Ilgın'ın omzunun gerisinde kalan odanın açılma sesini duyunca oraya baktım. Sıraç elinde ilk yardım çantası ile beraber çıktı. Ela gözleri oluşan topluluktan beni bulunca sıcak bir tebessüm etti ve bize doğru yürümeye başladı. Kendimi gülümsemek adına zorlasamda dudaklarım vücudumdan koparılan bir parçaymış gibi hissiz kalmıştı.

"İyisin." dedi göz gözeyken.

O an yüzüm boş bir kağıdı andırıyordu. Bugün yarışa katıldığımdan haberdarlardı, bunu kendime net olarak söylebilirdim fakat neden kimse bir şey demiyordu? Neden Bars'a yaptığının hesabını sormuyorlardı?

"İyiyim." diye cevap verdim. "Eymen burada mı?"

"Evet." dedi hafif bir baş sallamayla.

"Nasıl peki?" Dudağını yanağına doğru çektikten hemen sonra "Fena değil." diye yanıtladı.

"Ayza gidelim mi?"

Ilgın parmaklarını koluma gevşekce sardı, Sıraç'a gözlerimi yorgunca kırpıp vedalaşırken "İyi tatiller." diyerek bana tekrardan tebessüm etmişti.

Kapıya doğru yöneldiğimizde kimseye bakmadan başımı eğerek yürüdüm. Piramit'in dev sürgülü kapısının kulpuna elim yükseldiği an Bars'ın sesi duyuldu.

"Ailenin yanına mı gidiyorsun?"

Arkamda kalan Ilgın'ın ona döndüğünü bedeninin kıpırtısıyla hissettim.

"Evet. Bir sorun mu var Bars?" dedi Ilgın. Ayaklarımı zorlukla harekete geçirip kapıya arkamı çevirdim ve gruba baktım. Miraç aynı şekilde koltukta rahat bir biçimdeydi. Baha tekli koltukta, Sıraç ayakta, Bars ise açık tezgahla arasında az bir boşluk olan uzun koltukta oturuyordu. Az sonra yerinden kalkınca karnımda bir kasılma oluştu fakat ifademi ustalıkla korudum.

"Seni merak mı etmişler?" diye kararan sesiyle sordu.

"Bars!"

Bars Ilgın'a bir an bile bakmadı, bana doğru geldiğinde düşüncelerim kafamın içine biriken binlerce soru cümlesi yazılı sayfaları etrafa saçarak bir neden aramaya koyuldu.

"Söyle sarışın? Seni zerre umursamayan ailene gitmeyi bu kadar çok mu istiyorsun? Pekala git, ama neden seni bir kere bile olsun aramadıklarını sormayı unutma, olur mu?"

"Kardeşim." diyen Baha'ya elini yana uzatarak sesini kesmesini belirtti.

"Siktiğimin herifi durmayacak. Tek kalmamaya çalış Suskun, duydun mu? Tenhalar sana göre değil. " dedi.

Ilgın, "Acımasız oluyorsun." dediğinde öfkeme hakim olamamaktan korkarak Bars'a nefret dolu bir bakış yollayıp kulpa asıldım ve kapıyı süratle açtım. Diğerlerinin üzerimde olan tedirgin bakışlarına aldırmadan kendimi dışarıya attığımda anlık hızımdan dolayı Piramit'in demir kapısı son hızla çarpmış, saçlarım oluşan rüzgardan öne doğru saçılmıştı.

Kulaklarım bir süre sesleri sindirmekte zorlandı, yere doğru aralanan dudaklarımın arasından derin nefesler almaya çalıştım, sanki iki kaburgam arasından bağcık geçirip son güçle sıkarak kör bir düğüm atmışlardı. Parmaklarımı boynuma sarıp yutkundum, eğer bir ailem varsa, ya da nerede olduklarını bilseydim, beni neden aramadıkları sormak yerine neden bıraktıklarını sorgulardım. Sırtımı yasladığım kapıdan ayırdım, yürümeye başlamıştım ki Ilgın Piramit'ten çıkarak bana yetişti.

"Ayza dur!"

Cümlesinin üzerine adım eklemedim, olduğum yerde kalırken "Araba o tarafta." diyerek baş parmağıyla arkasını gösterdi. Bir şey söylemeden dediğine itaat ettim, buradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum. Ilgın arabanın kilidini uzaktan açarak sağ tarafa yöneldi. Kapıyı açıp yerime oturduğumda çantamı kucağıma çektim. Şoför koltuğuna oturdu ve anahtarı yuvasına soktu.

Mini cooper topraklı yolu sakince geçip sokak yolunda hızını arttırırken cebimden telefonu çıkarıp bildirimlere baktım, Songül'den sekiz cevapsız arama ve bir mesaj vardı. Kilidin şifresini girip mesaj bildirimine girecekken Ilgın'ın konuşmasıyla başımı ona çevirdim.

"Bars'ın az önce söyledikleri-"

"Bu konuda onu suçlamıyorum." diye sözünü kestim. "Sonuçta ne yaşadığımı bilmiyor. Onun gözünde tacize uğramış, antidepresanlara yamalı psikolojisi altüst bir kızdan ibaretim." Yutkunduktan sonra tekrar konuştum. "Ailemin olmadığını, yurtta kaldığımı bilmesini istemeyen bendim. Belki de söylemeliydim." dedim.

Ilgın bana saniye sürmeyen bir bakış attı. Karşıya odaklanan bakışlarım yüzünü göremese de tuhaf ifadesi burnumu yanık kokusu gibi sarmıştı.

"Psikolojin bozuk falan değil senin."

"Halime baksana Ilgın." dedim basamak atlayan sesimle. Yolda ilerlerken direksiyonu sağa kırarak arabayı kaldırıma yakın yerde durdurdu ve kalçasını geriye çekip bana tamamen döndü, kaşları hafiften çatılmıştı.

"Ağır bir dönemden geçtiğin doğru ama bu psikolojinin bozuk olduğu anlamına gelmez. Bak bu tatil gezisinin sorumluluğunun üzerimden alınması için müdürle konuştum fakat karşı çıktı. Seni yanıma alamıyorum çünkü başına bir şey gelmesinden endişeleniyorum. İki arada bir dere kaldım ne yapacağımı bilmiyorum!"

"Ben kendimi bildim bileli acı çekiyorum." diyerek tam gözlerinin içine baktım.

"Bitti diyorum, tükendim, artık başka acı çekmem herhalde diyorum ama; o kadar garip ki bu durum, hayat her seferinde kalbime daha derin bir yarayla gelerek bana bir önce ki acımı unutturuyor."

Yutkunurken, boğazından giden yumruyu an be an izledim. Göz kapakları titremeye başlamıştı, sağ elini elime uzattığında kolumu geriye çekerek teselli istemediğimi belirttim.

Başımı cama yasladım ardından her ne kadar dikkatimi çekmese de dışarıyı izlemeye koyuldum. Ilgın'ın kahverengi gözleri ardına aldığı düşünceleriyle yüzümü tavaf ederken kısa bir süre sonra bana alçak bir ses tonuyla sordu.

"Yarışa neden katıldın?"

"Eymen için."

Sessizliği işitince başımı ona çevirdim.

"Bana kızmayacak mısın? Ya da Bars'a hesap sor-"

"Ayza." dedi ve sonra gözlerini benden kaçırarak ileriye doğru konuştu.

"Bars'ın bu yaptığına kızmadım."

"Neden?" diyerek ucunda şaşkınlık taşıyan sesim arabaya dolarken Ilgın cevap vermedi.

"Ilgın?"

"Gidelim mi?" dedi.

Konuşmak istemediği belliydi fakat ben delirecek gibiydim. Hiç kimse sorduğum soruların cevabını bana vermiyordu, üstü kapalı cümleleri açmaya koyulduğumda ise ıslanan kağıt gibi her parçası elimde kalıyordu.

Ilgın arabayı sürmeye başladığında az sonra Derince yoluna saptı. Çenesuyu'na gelene kadar ikimizde konuşmamıştık. Sessizliğimin ona verdiği üzüntüyü her lahza hissederken cevabını alamadığım gerçekler inadımın yularından çekerek adım atmamam gerektiğini öne sürüyordu.

Yokuş olan sokağın sonunda arabayı durdurunca gri gözlerim dört katlı binayı izledi fakat çok geçmeden elim kapının koluna sarıldı ve kapıyı araladı. Dışarıya adım attığım gibi saçlarım uçuşmaya başlamıştı. Omzumdan kemeri kayan çantayı geriye doğru iteklediğim sıra Ilgın arabanın arka tarafına yönelerek kaldırıma çıktı ve yanıma geldi.

"Seni özleyeceğim sarışınım." dedi, hafiften bir tebessüm etti. Düz bir şekilde ona baktım, mimiklerim tarafından terk edilmiş gibiydim.

Tek kaşını kaldırarak, "Ablana kızgın mısın sarışın?" dediğinde daha fazla dayanamayıp hızla ona sarıldım. Bir eli kafama doğru yükselerek saçlarımı okşadı.

"Güzelimsin benim. İyi bak kendine olur mu? Ben olmasamda Sıraç burada, bir şey olduğu zaman onu arayabilirsin."

Kollarımı çözüp kendimi geriye verdiğimde yanaklarım hizasında öne doğru uçuşan saçlarımı geriye çekerek kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Bol bol fotoğraf çekin olur mu?" dedim, başını salladı ardından gülümsedi.

"Ece'ye bütün Bursa'yı çektireceğim. Bir hafta sonra görüşürüz sarışın."
Ilgın şoför kapısına doğru yürümeye başladığında sol elimi kaldırarak,
"Görüşürüz." dedim. İçeriye girip kapıyı kapattı, hemen sonra arabayı çalıştırırken hafif bir korna çalıp gaza basarak gözden kaybolmuştu.

Yurdun bahçe kapısından içeriye girerek yürümeye başladım. Ceketimin uç kısmı sert esintiden dolayı yukarıya kalkarak kumaşı tersine çeviriyordu. Az sonra telefonumun karnıma değdiğini hissedince cebimden çıkararak tuş kilidini açtım ve bakmayı ertelediğim bildirimlere göz attım. Cevapsız çağrıları es geçerken içeriğini göstermeyen mesaj simgesine basarak Songül'den gelen gönderiyi açtım fakat ilk kelimede adımlarım soluksuz kalmışcasına aniden yürümeyi kesmiştim.

'Ayza Nergis burada.'

"Ayza!"

Duyduğum sesle başımı hızla kaldırdım. Tam karşımda Nergis'i gördüğümde telefonum elimden kayarak sert bir şekilde beton zemine çarptı.

Yerimde öylece kalakaldım.

-

-Bars neden böyle bir oyun oynadı?

-Sıraç'ın acısını hisseden?

-Ilgın'ın bu olaya susması?

Ve sizce Nergis yıllar sonra neden geri döndü? Ayza'nın tepkisi ne olur bir fikriniz var mı?

Güncelleme (1)

Kitabın final olmasını kaçıncı bölümde istiyorsunuz?

Yayınevlerinden teklif geldi.

Sizce Suskun kitap olmaya layık bir roman mı? Neden?

-

Nur Ergül

-

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

22.3K 9.2K 35
O gün, "Bir insan kaç kere ölür," demişti silahın namlusunu koluma sürterken. Geçmişi düşünürken acıyla gülümsedim. "Bir insan kaç kere ölür, gece yü...
NOKSAN | ✓ Od Elçin

Mystery / Thriller

404K 15.1K 50
O, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişiyle noksan bırakandı. ...
266K 17.3K 25
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
32.4K 3.8K 28
Mucizelere inanır mısınız? O, inanmazdı. Taa ki hayat ona ikinci bir şans verene kadar... Vera ve ailesi uzun yıllardır yaşadıkları evlerinde birlik...