× Five Months × Byun Baekhyun

By usamamo

55.2K 3.9K 389

Yanlışlıkla aradığım numarayı hiç tanımadığımı düşünürken, aslında tüm kirli çamaşırları gözümün önünde olan... More

GİRİŞ
✆01✆
✆02✆
✆03✆
✆04✆
✆05✆
✆06✆
✆07✆
✆08✆
✆09✆
✆10✆
✆11✆
✆12✆
✆13✆
✆14✆
✆15✆
✆16✆
✆17✆
✆18✆
✆19✆
✆20✆
✆21✆
✆22✆
✆23✆
✆24✆
✆25✆
✆26✆
✆27✆
✆28✆
✆29✆
✆30✆
✆31✆
✆32✆
✆33✆
✆34✆
✆35✆
✆36✆
✆37✆
✆38✆
✆39✆
✆40✆
✆42✆
✆43✆
✆44✆
✆45✆
✆46✆
✆FİNAL✆

✆41✆

1K 64 5
By usamamo

Tıpkı bir kitaptaymış gibi, beni öpmek için yer varmışçasına daha da eğildiğinde, telefon çalıp ikimizi de ürküttü. Çalan telefonun önce kiminki olduğunu anlayamadık. Hurt çalıyordu, demek ki benim telefonum olmalıydı. "Ben bir bakayım," dedik aynı anda. "Senin telefonunun zil sesi de mi Hurt? Sen bak o zaman," dedik yine aynı anda.

Baekhyun güldü ve ayağa kalkıp masanın üstündeki telefonlara baktı. "Seninki çalıyor," deyip elime verdi telefonu.

Ekranda Nayong'un adını görünce şaşırmıştım, yine de yanıtladım ve Baekhyun koltuğun yastıklarını düzenlerken biraz uzağa gittim. "Alo? Nayong?"

"Haneul!" dedi Nayong, biraz da mutlu bir sesle. "Sonunda açtın. Ee, nasılsın?"

"Şey... iyiyim, sanırım... Bir sorun mu vardı?" diye sordum. Nayong'la oldukça hızlı çıkıp hızlı ayrılmıştık açıkçası. Bir daha konuşacağımızı, hatta okulda birbirimize bakacağımızı bile düşünmüyordum.

Nayong derin bir nefes aldı. "Sorun değil, sadece... Seni özledim, Haneul." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken mutfak kapısına yaslanıp devam etmesini bekledim. "Hiç kimseye karşı böyle hissetmedim ben. Seni arıyorum, seninle mesajlaşmayı, konuşmayı çok özlüyorum. Birbirimize bir şans daha veremez miyiz?"

"Nayong, ben... Başka birine aşık olduğum için seni terk ettim. Özür dilerim ama senden hiçbir zaman hoşlanmadım," dedim bir nefeste. Karşıdan gelecek cevaptan korkuyordum. "Kendine uygun başka birini bulacağına eminim."

Nayong bir süre konuşmadı. "O her kimse, emin ol bulacağım ve sonu pek iyi olmayacak. Senden vazgeçmeyeceğim. Mesajımı bekle." Telefonu suratıma kapattığında neye uğradığımı şaşırdım.

Nayong'un beni neden aradığını anlamamıştım. Birbirimizden hoşlanmadığımızı bize bakan herkes görebilirdi. Ortak yönümüz yoktu ya da onun yanında rahat hissetmiyordum. Telefonundan bir şeylere bakıp gülen Baekhyun'a baktım. Onun yanında hissettiklerim öyle güzeldi ki... Hem rahattım, hem mutlu hem de tamamlanmış. Heyecanım tavan yapsa da, güzel bir heyecandı bu.

Telefonumu hırkamın cebime sıkıştırıp koltuğa gömüldüm. Baekhyun bana bakıp gülümsedi. "Kim aradı?" diye sordu.

"Yanlışlıkla aramışlar." Daha eve girer girmez onun kıskançlık krizlerine şahit olduktan sonra Nayong'un bana söylediklerinden bahsetmemek, açıkçası en iyi seçenekti. Kafasını sallayıp yeniden telefonuna döndü. Kahkahaları havada yankılanıyordu. "Sen ne yapıyorsun?" diye sordum meraklı bir sesle.

Baekhyun telefonunu bana uzattı. We Heart It'te ve Instagram'da sık sık gördüğüm güzel ellerinden, sık sık gördüğüm güzel telefonunu almak oldukça tuhaf bir histi. Parmağıyla bir yeri işaret edince gözlerimi o tarafa çevirdim. Bu, Instagram'dan bulduğu bir videoydu. Videoda Kai ve o, XOXO'yu söylerken bir yandan da birbirlerini yavaşça vurup klasik erkek şakalaşması yapıyorlardı. Önce Baekhyun Kai'a bir dirsek attı, sonra Kai Baekhyun'a bir tekme. İkisinin aptallıklarına güldüm.

"Burası neresi?" diye sordum gözlerimi telefondan çevirmeden.

Baekhyun, ekrana biraz daha dikkatli baktı. "Japonya sanırım."

Bu sözleri üzerine baya ilgimi çekmişti işte. "Japonya güzel mi? Gerçekten de animelerdeki gibi hoş bir yer mi?" diye sordum.

"Kesinlikle." Sırıttı. "Bir gün beraber gidelim, tamam mı?" İçime bunun imkansız olacağı gibi bir his doğsa da, kafamla onaylamakla yetindim.

Telefonunu ona oldukça dikkatlice geri uzattıktan sonra, etrafıma bakındım ve kapalı kapılar, buraya gelmeden önce yakın arkadaşlarıma verdiğim sözü hatırlattı bana. Baekhyun'a baktım. Bu sefer de benim telefonuma bakıp gülmekle meşguldü. Böyle bir şeyi ona nasıl soracağımı bilmesem de boğazımı temizleyerek dikkatini çekmeye çalıştım.

"Şey, Baekhyun... Hana'yı hatırlıyor musun?" Kafasını salladı. "O benden bir şey istedi de... Reddedersen seni anlarım..." Duraksayıp derin bir nefes aldım. Kendimi sasaeng gibi hissediyordum. "Acaba... Sehun'unodasınınfotoğrafınıçekebilirmiyim?"

Baekhyun, ne söylediğimi, anlamaya çalışarak kaşlarını çattı. Dediklerimi idrak edemezse şaşırmazdım açıkçası. "Sehun böyle şeylerden pek hoşlanmaz aslında..." dediğinde, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ben bile dediklerimi anlamazken o nasıl anlamıştı? Aklımı okumuş gibi, "Park Chanyeol adı verilen mutasyon bir yodayla yaşıyorum. Alooo? O bir rapçi!" dedi. Kıkırdadım. "Fotoğrafı çekmene izin vereceğim ama Sehun'a söylemeyeceğiz, tamam mı?" diye sordu. Kafamla onayladım, böylece ikimiz beraber Sehun'un Suho'yla paylaştığı odaya yöneldik.

Odayı tek kelimeyle anlatmamı isterseniz, bugün bile aynı şeyleri söylerim size: Kirli. Öyle ki, bir yataktan diğer yatağa geçerken burnunuzu tutmazsanız koku zehirlenmesi yaşayabilirdiniz. "Tanrım..." dedim yerdeki eşofmanlara, tişörtlere ve diğer her şeye bakarken. "Grubun en pis iki üyesini bulduk sanırım."

Baekhyun kıkırdadı. "Pislikleri, kendileri hariç herkesi rahatsız ettiği için ikisini aynı odaya koymaya karar verdik. Mantıklı, değil mi?" Omuz silkerek telefonumu çıkarttım. Baekhyun'la ve grupla konuşmaya başladığımdan beri öğrendiğim bir şey vardı; o da EXO'nun kararlarını sorgulamamaktı.

Kapı tarafından çekim yaptım; odanın tüm dağınıklığı ve yataklarla birlikte. Birkaç fotoğrafın ardından, Yun'u ve Jung'u her tarafa sürüklemenin alışkanlığıyla, Baekhyun'u tutup kapıya yöneldim. "Gidebilir miyiz artık?"

"Bence de." Burnunu tutarak konuştuğunda gülümsedim. Beraber yeniden salona geçip boş boş etrafa baktık. Aklımdan geçenleri okumuş gibi, "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu.

"Hmm..." Etraftaki kirli çamaşırlara baktım ve işte o an, hayatımı değiştiren kararı verdim. Belki oracıkta ölecektim, belki dışarı sağ salim çıkamayacaktım ama yine de derin bir nefes alarak fikrimi açıkladım. "Burayı temizleyeceğim."

Baekhyun şaşkınlıkla bir nefes aldı. "Sen ciddi misin?" Etrafına baktı. "Burayı temizlerken kaç kişi hayatından oldu, haberin var mı?" Zavallı Temizlikçi kadınlar, diye düşündüm. Acaba önceki hayatlarında ne günahlar işlemişlerdi?

"Yapacağım. Son sözüm bu," dedim kararlı bir sesle. "Ayrıca..." Baekhyun'a biraz daha yaklaşıp utangaçca sırıttım. "Bana yardım edebilecek bir sevgilim var, değil mi?"

Baekhyun bir adım geri çekildi ve ellerini iki yana açtı. "Kendi başınasın, dostum." Ama yalvarışlarıma dayanamayarak iç çekti. "Pekala, pekala... Beraber yapalım." Elimi tutup beni banyoya götürdü. Oradan temizlik malzemelerini toparlayıp sırayla odalara yöneldik.

Bazı odalar temizdi; örneğin Lay ve Chen'in odası, Xiumin'in odası gibi. Ama sanırım tek temiz odalar da onlardı. Baekhyun da ben geleceğim için Chanyeol'le kaldıkları odayı temizlemişti ama temizlemekten kastı; yerdeki eşyaları rastgele yatağın altına ve dolaplara sıkıştırmaktı. Özellikle orası için efor harcamam gerekmişti.

Tüm odaları temizlemeyi bitirip koridorlara geçtim, ki evin en zor kısmı orasıydı sanırım. Etrafa saçılmış kirli kıyafetleri ve kağıtları sohbet ederken ortadan kaldırdık. Yorucu bir iş yapmamıza rağmen onun sesi beni dinlendirmiş, yerli yersiz esprileriyle neşemi yerine getirmişti.

Onun mutfaktan su getireceği zamanlardan birinde, yerde bir bileklik buldum. Bu, üstünde Baekhyun'un adının yazdığı, zarif bir bileklikti. Kimin olduğunu bilmiyordum fakat kalbimi ısıtmıştı. İstemsiz bir hareketle cebime attım onu ve giderken yerine geri koymayı aklıma kazıdım.

Temizliğimiz bitince ikimiz de koltuğa gömüldük. Arada bir şeyler atıştırdığımız için aç değildik. Fark etmeden kendimi ona yaklaştırdım ve başımı göğsüne koydum. Bu kadar cesur olduğumdan o ana kadar haberim yoktu.

Bana şaşkın bir bakış attı. Sanırım onun da haberi yoktu. Yine de, bozuntuya vermeden kolunu etrafıma doladı ve beni biraz daha kendine bastırdı. Koca bir yurdu temizlediğim için biraz yorulmuştum açıkçası, onun güzel kokusu da uykuyla savaşmam için en ufak bir yardım dahi etmiyordu. Böylece kolları arasında uykuya daldım.

--(Baekhyun)--

Haneul de ben de o koltukta uyuyakaldık ve itiraf etmeliyim ki, zerre uykum yoktu. Sadece üstümdeki varlıkla yokluk arasındaki ağırlığı, boynumu gıdıklayan saçları ve müthiş kokusu beni mayıştırmıştı. Hayatımın en mutlu anlarından birindeydim sanırım.

Beni uyandıran, salona giren bizimkilerin sesleri oldu. Bizi görünce şaşkınlıkla donakaldılar. "O daha on yedi yaşında!" diye bağırdı Chen. İşaret parmağımı ağzıma bastırarak 'Sus' işareti yaptım ve hemen Haneul'ü kontrol ettim. Bana biraz daha sarıldı ama uyanmadı.

"Hadi siz odaya çıkın da kız rahat rahat uyusun," dedi Chanyeol, yüzünde anlayışlı bir gülümsemeyle. Bu Yoda'yla çok kavga ediyorduk, evet ama bu, onu sevmediğim anlamına gelmiyordu. Ben de gülümseyerek karşılık verdim ve Haneul'ü uyandırmak istemediğim için kucağıma alıp merdivenleri çıkmaya çalıştım. Az önce ağır gelmiyordu ama kucağıma alınca kilo almıştı sanki.

"Bu kız ne ara kilo aldı?" diye homurdandım. Herkes güldü ve koltuklardaki yerlerine geçtiler. Merdivenleri çıkmayı bitirince, onu odama götürüp yavaşça yatağa bıraktım. Onu kendi yatağıma koymuştum ve ben de Chanyeol'unkine geçecektim. Tam üstünü örtüp gidiyordum ki, kolumdan yakaladı beni. Gözleri aralık değildi fakat mırıldanan bir sesle konuştu.

"Beni bırakma," dedi. Bu sözden sonra zaten nasıl gidebilirdim ki? Örtüyü kaldırdım, yanına sıkıştım ve geri örttüm. Bana sıkıca sarıldı, ben de onu göğsüme bastırdım. Sanki boynum ve göğsüm arasındaki kısımda yaşamak için yaratılmıştı. Oraya tam uyuyordu ve rahat hissettiriyordu. Yeniden uykuya daldım.

Sabah, erken kalkmaya alıştığım için Haneul'den önce kalktım ve ben gözümü açar açmaz telefonu çaldı. Onu uyandırmaması için çevik hareketlerle, gece yatmadan önce komodine koyduğum telefonuna uzandım. Şifresini girdim (evet, bana söylemişti); Whatsapptan deli bildirim gelmişti.

Nayong: Bugün, saat beşte buluşalım

Her zaman buluştuğumuz kafeye gel

Seni özledim

Bu arada dün telefonu öylece kapattığım için üzgünüm ama kendimi tutamadım

Seni seviyorum

Kafam karışmıştı. Eski sevgilisi Haneul'e neden böyle mesajlar atmıştı ki? Ayrıca, dün onu ne zaman aramıştı? Arama kayıtlarına baktım ve bizde olduğu zamana denk geldiğini gördüm. Bana, yanlışlıkla arandığını söylemişti; neden yalan söyleme gereği duymuştu?

Kontrol manyağı sevgili olmak istemiyordum ama diğer mesajlarına göz atmaktan kendimi alıkoyamadım.

Hannna: Fotoğrafı çektin mi Haneul?

Melody: Kız daha önemli şeylerin peşinde şu an!

Han, sakın başka şeylerin peşindeyken bakireliğini kaptırma!

Jungie: Yun!

Böle şeyler söylemekten vazgeç kk

Haneul sadece kontrol için orada, tamam mı?

Haneul???

Sakın çılgınca bir şey yapma!

Hannna: Oraya fotoğraf için gitmedi mi?

Jungie: Bana da hediyelik bir şeyler getir!

Bu kadar okuma benim için yetmişti de artmıştı bile. Etrafıma bakındım ve Haneul'un hırkasının cebindeki şişkinliği fark ettim. Üzerinde Baekhyun yazan bileklikti bu. Chanyeol'la aldığımız couple bilekliklerimiz.

İstemesem de kafamda parçalar birleşiyordu ne yazık ki. Nayong, sanki hala çıkıyorlarmış gibi Haneul'e mesaj atıyordu, Haneul benimle gereksiz ten temaslarında bulunarak beni etkilemeye çalışıyordu, evimizin fotoğraflarını çekmişti ve yanına kaybolsa kimsenin anlamayacağı bir eşya almıştı, arkadaşlarına götürecekti. Açıkça sasaeng bir fandı işte.

Kalbim acıyordu. Onu gerçekten seviyordum ve bu hoşlanma değildi, açıkça aşktı. Onun da beni sevdiğini düşünmüştüm. Chanyeol'un boş yatağına çöküp gözümden gelen bir damla yaşı siliverdim. O, onun için ağlamayacağım kadar aşağıdaydı.

--(Haneul)--

Baekhyun'un sıcaklığını hissederek gözlerimi açmak, hayatımda yaşadığım en harika histi. Beni sert sayılabilecek bir şekilde sallıyordu. Tamam, sert sallıyordu ama umrumda değildi. Gülümseyerek gözlerimi açtım. "Günay...dın..?" Yüzündeki duygusuz ve yorgun ifadeyi görmemle sesimin kesilmesi bir olmuştu.

"Git buradan," dedi sakince.

Gözlerine anlamaz bakışlar attım. Cidden gitmemi mi istiyordu? Neden? "Biraz uzun kaldığımı biliyorum ama..."

"Git buradan!" Sözünü bu sefer bağırarak yineledi. "Sana güvenmiştim, ilk defa birine gerçekten güvenmiştim ama her zamanki gibi yine yanıldım! Seni bir daha görmek istemiyorum!"

"Baekhyun? Neden..?" demekten başka bir söz çıkmadı. Bir gecede ne olmuş olabilirdi ki? Dün gece beni merdivenlerden taşımış, yanıma yatmış ve onun da beni sevdiğini gerçekten hissetmiştim. O zamandan bu zamana ne değişmişti?

"Hepiniz aynısınız." Kolumu tutup sıktı. Acıyla inledim. "Seni gerçekten sevdiğime inanamıyorum. Sonuç olarak eşyalarımızı çalan, fotoğraf çeken ve başkalarının altına yatan bir kızdan başka bir şey değilsin." Ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Söylesene o fotoğrafları ve bilekliği ne yapacaktın? En yüksek fiyatı veren arkadaşına mı satacaktın?" Tek bir söz dahi söyleyemezken, kalbim acıyla atıyordu. Ağlamaya başladığımı, beni tekrar sertçe sarstığında fark ettim. "Konuşsana!"

Sesimi bulabilseydim, bu haksız iftiraların hepsine savunma yapacaktım ama ne değişecekti ki? Bunları nasıl uydurduğunu, nereden duyduğunu bilmiyordum. En acısı da, gerçekten öyle biri olduğuma inanmasıydı.

Kolumu ondan kurtardım. "Neden bahsettiğini anlamıyorum." Gözümü kurulamaya çalışıyordum bir yandan da.

"Mesajlarını okudum," dedi bir adım uzaklaşarak. Yüzünde rahatsız olmuş bir ifade vardı. "Nayong'la hala çıktığını ve arkadaşların için bir şeyler almaya geldiğini biliyorum. Söylesene, o beni aradığın ilk gün gerçek miydi, yoksa numaramı birinden satın falan mı almıştın? Amacın en başından beri beni kendine aşık mı etmekti? Öyleyse, tebrik ediyorum. Başardın."

Telefonumu bana uzattığında şaşkınlıkla aldım ve mesajlara baktım. Nayong bana sulanmıştı, dünkü aramadan sonra beni rahat bırakacağını düşünmüştüm oysaki. Kızlarsa her zamanki gibi onlara da evden bir şeyler getirmemi saçmalamışlardı. Baekhyun bu mesajları mı yanlış anlamıştı? Dünkü aramadan sonra ona yalan söylemeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı yani.

"Yanlış anlıyorsun..." diye başladım ama elini havaya kaldırarak beni susturdu.

"Sadece git."

Daha da fazla ağlamaya başlarken, istemeden üstüne atlayıp kollarımı boynuna doladım. "Lütfen beni dinle! Seni seviyorum, Baekhyun! Lütfen!"

Kollarımı çözüp ittirdi beni ve odanın kapısını açtı. Yüzüme bakmamaya çalışıyordu. "Baekhyun..." dedim mırıldanır gibi, son kez. Tepki vermedi, sadece gözlerini bana döndürdü. Belki de güzel kahve irislerine son kez bakıyordum. Bunun bilincinde olarak, onun yanından geçip çıkışa giderken kokusunu, duruşunu, sesini ve yüzünü aklıma kazıdım.

EXO yurdundaki işim tamamen bittiğinde, hayatım da bitmiş gibi hissediyordum.


Continue Reading

You'll Also Like

36.2K 608 7
Sözümü tuttum ve söz verdiğim gibi DeepWeb hakkında bilinmeyenleri derledim iyi okumalar okurlarim...
490 51 6
Kai, Nya ve ailesi küçük bir köyde mutlu bir şekilde yaşarken köye bir gece bir saldırı olmuştur bu saldırıda Kai ve Nya ailelerinden Chen tarafından...
1.3K 98 15
Hayatını sürekli erteleyen ve kendinden başka herkesi düşünen bir kızın hayat hikayesi. İçimizden birinin hikayesi...
297 76 5
EVET AĞLATMAKTA BİR ALDATMAKTIR.