✆41✆

1K 64 5
                                    

Tıpkı bir kitaptaymış gibi, beni öpmek için yer varmışçasına daha da eğildiğinde, telefon çalıp ikimizi de ürküttü. Çalan telefonun önce kiminki olduğunu anlayamadık. Hurt çalıyordu, demek ki benim telefonum olmalıydı. "Ben bir bakayım," dedik aynı anda. "Senin telefonunun zil sesi de mi Hurt? Sen bak o zaman," dedik yine aynı anda.

Baekhyun güldü ve ayağa kalkıp masanın üstündeki telefonlara baktı. "Seninki çalıyor," deyip elime verdi telefonu.

Ekranda Nayong'un adını görünce şaşırmıştım, yine de yanıtladım ve Baekhyun koltuğun yastıklarını düzenlerken biraz uzağa gittim. "Alo? Nayong?"

"Haneul!" dedi Nayong, biraz da mutlu bir sesle. "Sonunda açtın. Ee, nasılsın?"

"Şey... iyiyim, sanırım... Bir sorun mu vardı?" diye sordum. Nayong'la oldukça hızlı çıkıp hızlı ayrılmıştık açıkçası. Bir daha konuşacağımızı, hatta okulda birbirimize bakacağımızı bile düşünmüyordum.

Nayong derin bir nefes aldı. "Sorun değil, sadece... Seni özledim, Haneul." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken mutfak kapısına yaslanıp devam etmesini bekledim. "Hiç kimseye karşı böyle hissetmedim ben. Seni arıyorum, seninle mesajlaşmayı, konuşmayı çok özlüyorum. Birbirimize bir şans daha veremez miyiz?"

"Nayong, ben... Başka birine aşık olduğum için seni terk ettim. Özür dilerim ama senden hiçbir zaman hoşlanmadım," dedim bir nefeste. Karşıdan gelecek cevaptan korkuyordum. "Kendine uygun başka birini bulacağına eminim."

Nayong bir süre konuşmadı. "O her kimse, emin ol bulacağım ve sonu pek iyi olmayacak. Senden vazgeçmeyeceğim. Mesajımı bekle." Telefonu suratıma kapattığında neye uğradığımı şaşırdım.

Nayong'un beni neden aradığını anlamamıştım. Birbirimizden hoşlanmadığımızı bize bakan herkes görebilirdi. Ortak yönümüz yoktu ya da onun yanında rahat hissetmiyordum. Telefonundan bir şeylere bakıp gülen Baekhyun'a baktım. Onun yanında hissettiklerim öyle güzeldi ki... Hem rahattım, hem mutlu hem de tamamlanmış. Heyecanım tavan yapsa da, güzel bir heyecandı bu.

Telefonumu hırkamın cebime sıkıştırıp koltuğa gömüldüm. Baekhyun bana bakıp gülümsedi. "Kim aradı?" diye sordu.

"Yanlışlıkla aramışlar." Daha eve girer girmez onun kıskançlık krizlerine şahit olduktan sonra Nayong'un bana söylediklerinden bahsetmemek, açıkçası en iyi seçenekti. Kafasını sallayıp yeniden telefonuna döndü. Kahkahaları havada yankılanıyordu. "Sen ne yapıyorsun?" diye sordum meraklı bir sesle.

Baekhyun telefonunu bana uzattı. We Heart It'te ve Instagram'da sık sık gördüğüm güzel ellerinden, sık sık gördüğüm güzel telefonunu almak oldukça tuhaf bir histi. Parmağıyla bir yeri işaret edince gözlerimi o tarafa çevirdim. Bu, Instagram'dan bulduğu bir videoydu. Videoda Kai ve o, XOXO'yu söylerken bir yandan da birbirlerini yavaşça vurup klasik erkek şakalaşması yapıyorlardı. Önce Baekhyun Kai'a bir dirsek attı, sonra Kai Baekhyun'a bir tekme. İkisinin aptallıklarına güldüm.

"Burası neresi?" diye sordum gözlerimi telefondan çevirmeden.

Baekhyun, ekrana biraz daha dikkatli baktı. "Japonya sanırım."

Bu sözleri üzerine baya ilgimi çekmişti işte. "Japonya güzel mi? Gerçekten de animelerdeki gibi hoş bir yer mi?" diye sordum.

"Kesinlikle." Sırıttı. "Bir gün beraber gidelim, tamam mı?" İçime bunun imkansız olacağı gibi bir his doğsa da, kafamla onaylamakla yetindim.

Telefonunu ona oldukça dikkatlice geri uzattıktan sonra, etrafıma bakındım ve kapalı kapılar, buraya gelmeden önce yakın arkadaşlarıma verdiğim sözü hatırlattı bana. Baekhyun'a baktım. Bu sefer de benim telefonuma bakıp gülmekle meşguldü. Böyle bir şeyi ona nasıl soracağımı bilmesem de boğazımı temizleyerek dikkatini çekmeye çalıştım.

× Five Months × Byun BaekhyunWhere stories live. Discover now