''Kardeşim işinizi bölmek istemem ama kasa şuan aranızda'' dedi kulaklığıma gelen Semih'in sesi.
Gözlerimi şokla açtım.
Dudaklarım hala Oğuzun dudaklarındaydı.
Oğuzsa duymamazlığa getiriyordu.
Ben tam kendimi uzaklaştırıp Oğuz'u iteceğim sırada
bileğimden yakaladı ve seyircilere sırtını dönecek şekilde benim önüme geçti.
Dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan konuştu.
''Normal davran,terslik olduğu hemen anlaşılır'' dedi bir yandan öpmeye devam ederken.
Hayır
Yani şuan kasa burada ve benim en özel anımın içine etmekle meşgul.
Oğuz'un dediği gibi çok kısa bir süre daha öpüştük alkışlar eşliğinde.
Sonunda Oğuzun dudakları benden ayrıldığında ellerimi tuttu.
Bense sahneden seyircilerimize bakıyordum.
Bir anda bütün korumalar ellerini kulaklıklarına götürdü.
Evet bir terslik vardı.
Kasanın burada olduğunu bilen sadece biz değildik.
Babamla gözlerim kesiştiğinde küçük bir kağıt okuduğunu gördüm.
Bu anlatığım şeyler belki de on saniye içinde geçmişti.
Bir anda otelin sirenleri çalmaya başladı.
Hemen Oğuz'a çevirdim kafamı.
Bileğimden yakaladığı gibi beni sahnenin arkasına çekti ve koşmaya başladı.
''Koş Ceylan.
Çıkar şu siktiğimin ayakkabılarını da koş!''
Neler olduğunu anlayamamıştım.
Fakat topuklularla da gayet iyi koşabiliyordum.
Otelin herhangi bir katına çıkarıyordu beni yangın merdiveninden.
''Oğuz neler oluyor?
Ne bu şimdi.
Neden panikledin?''
Bir yandan koşup bir yandan da Oğuz'a sorular soruyordum.
Ne kadar kat çıktığımızı bilmiyorum.
Sonunda Oğuz'un ikna olduğu bir kata geldik.
Bir şey arıyor gibiydi.
Kulaklığımızdan hiç ses gelmemesi de ayrı bir gariplikti.
Bahsettiğim kata geldiğimizde Oğuz temizlik odasının kapısında durdu.
Bilmediğim bir şifre girdi.
Kapı açıldı fakat bir asansördü bu.
Beni içeriye itti.
Kendisi de girdi.
Fazlaca gergin gözüküyordu.
Kat düğmesi olmayan bir asansördü bu.
Bu nasıl bir oteldi?
Babamın yaptığı otel!
,
Oğuz'a bir şey sormadım.
Çünkü önümde ve sabırsızca asansörün açılmasını bekliyordu.
Sonunda asansör sarsılarak durdu.
Kapı açıldı.
Tanımadığım bir yerdeydik şimdi.
Oda gibi değildi.
Sanki bir üs gibiydi.
Son derece eski bir usulle yapılmış bir koordinasyon merkezini andırıyordu.
Adımımı attığım anda asansör kendini geriye itti ve boşlukta kayboldu.
Şaşkınca asansörü kaybolana kadar izledim.
Kaybolunca birden duvara dönüştü az önce indiğimiz yer.
Eski tip örülmüş tuğladan bir duvar oldu ve hafifçe toz kalktı.
Uzun zamandır kullanılmadığı belliydi.
Yavaşça arkamı dönerek Oğuz'a baktım.
Kahverengi deri bir berjerde kendini yaymış oturuyordu.
Bu kadar sakin görünmesine mi şaşayım yoksa kendisine viski doldurmasına mı şaşayım karar veremiyordum.
''Oğuz aklın mı gitti.
Neler oldu?''
Oğuz yarım bir gülümsemeyle bana baktı.
''Bir şey olmadı asker.
Sirenler çaldı ve kaçtık.
Herkes gibi'' dedi sakince.
Küçük bir gülüş attım.
''Farkındaysan herkes otelin dışına kaçtı.
Bizse içine!'' dedim yaptığımızın saçmalığını anlatmak istercesine.
Yanındaki berjeri gösterdi.
''Otur asker,otur.''
İlerleyerek babamın çalışma odasına benzer bu yerdeki berjere sakin olmaya çalışarak oturdum.
Bir şey söylemeden daha ben sakin sakin konuşmaya başladı.
''Kasanın orada olduğunu bir anda herkes öğrendi.
Öğrenince bir karışıklık çıkarttılar.
Herkes o kalabalıkta kaçtı.
Biz de kaçtık.
Yoksa dikkat çekerdik,değil mi asker?
Merak etme herkes otelin dışına kaçmadı.'' dedi sakince.
''Ee Oğuz nerede bizimkiler?
Adamlar nerede?
Kasa nerede?'' dedim sabırsızca.
Elindeki viski bardağını aramızda duran ahşap oyma sehpaya sakince bıraktı.
''Sırayla cevap vereyim asker.
Birincisi bizimkilerin nerede olduğunu sen biliyorsun.
Ben değil.
İkinci ve üçüncüsü için de cevabım aynı'' dedi.
Şaşırarak ona baktım.
Çenesi kasılmıştı.
Ayağa kalkıp bağırmaya başladı.
''Ceylan!
A pardon 512 mi demeliyim!
Çünkü Ceylan dolap çevirmez!
Ama 512 nin neler yapacağını kimse kestiremez değil mi!''
O ayağa kalkınca ben de hışımla ayağa kalktım.
Ne saçmaladığını daha yakından duymak istiyordum.
''Ne demeye çalışıyorsun Oğuz!
Açık açık söyle!'' dedim sabrım kalmamıştı.
''Sen söyle prenses?
Ne de olsa bütün tezgahı sen ayarlamadın mı?
Hangisinden başlayalım?''
Tamam bugün için planlarım vardı.
Fakat.
''Mesela söyleme dur.
Kasanın bugün buraya geleceğini bilmenden başlayalım mı?
Ya da yok onu da söyleme.
Bizim bilgilerimizi diğerlerine vermeden başlayalım?
Ah bir de şey var tabii.
Senin küçük köstebeğin.
Neydi adı.
Gül müydü?''
Bu kadarı biraz fazlaydı.
''Oğuz,
Bir şey bildiğin falan yok senin.
Otur şuraya anlatayım.
Neler saçmaladığının farkında değilsin herhalde.''
Sinirle odada bir ileri bir geri gidip geliyordu.
''Anlat.
Hadi bekliyorum.''dedi sinirle.
Ama beni dinlemeyeceği de bal gibi açıktı.
''Önce şu odadan çıkıp odama gidelim.
Şu operasyonu takip etmem lazım''
Oğuz iki adımda yanıma gelip bileğimden sertçe çekti.
''Kızım sen ne dolaplar çeviriyorsun?''
Elinden kurtulmam mümkün değildi.
Gözleri öyle bir bakıyordu ki.
Kırılmış ve sinirlenmişti.
Bunlara gerek yoktu.
Fakat aklını bir şey karıştırmıştı.
Bu bilgilere tek başına erişmesine imkan yoktu.
Olasılıksızdı.
''Kim sana ne anlattı bilmiyorum Oğuz.
Önce bana gelecektin.
Konuşacaktık.''
Bi anda elimi bıraktı.
''Konuşacaktık.
Önce sana gelecektim.
Sen bu operasyonu yaparken önce bana mı geldin?
Benden sakladın be!''dedi bir iki adım benden geriye doğru giderken.
''Neden sakladım.
Çünkü operasyonu ben yönetiyorum.
Sen değil.
İkincisi sen adamlarının duygusallığını kontrol edemezsin.
Kardeşin dediğin adamın derdine düşecektin.
Burası dağ taş değil.
Burada bir mimiğin,dudağının kıvrılması,kolunun kasılması seni ele verir.
Anladın mı beni.
Şimdi gel gör izle.
Kasayı buldum çünkü.
Şimdi odama gidip bilgisayarımı alacağım ve kasayı yakalamışlar mı kontrol edeceğiz.' dedim.
Hiç bir şey demedi.
Asansörün tekrar gelmesini sağlamak için duvara dokundu.
Duvar aralandı ve dipsiz kuyudan asansör hızla gelmeye başladı.
Odama gidene kadar konuşmadık.
Ne asansörde ne koridorda.
Bana bakmıyordu.
Önden hızlı ve büyük adımlarla odama girdi.
Durdu ve derin bir nefes aldı.
Kapıyı genişçe iterek içerideki manzarayı benim de görmemi sağladı.
Barış ve Gül içerideydiler.
Fakat durum pek iç açıcı gözükmüyordu.
Gül gülümsedi.
Barış sinirliydi.
Aslında tam tersi olmalıydı çünkü kafasına silah dayanan Gül,
Silahı tutan da Barış'tı.
Oğuz arkamdan kapıyı kapattı ve Gülün tam karşısındaki tekli koltuğa sakince oturdu.
Bu adamın bunu yapmasına imreniyordum.
Barış şaşırarak Oğuz'a baktı.
Sonra hemen bana döndü.
Ben de kendimi bir yerlere bırakıp dinlenmek istiyordum.
''İndir silahı.'' dedim sakince.
Barış ilk defa ağzını açtı.
Oldukça sinirli olduğunu şimdi anlayacaktım.
''Bu kız..'' dedi.
Sonra diyeceğini demedi.
Silahını çekti Gül'ün kafasından.
''Otur,dinle Barış'' dedim.
Fakat Barış'ın dinlemeye niyeti yok gibiydi.
''Benden bu kadar Ceylan.
Al bunu da ne yapıyorsan yap'' dedi ve kapıdan çıkmak için hareketlendi.
Yüzü öylesine bir ifade almıştı ki.
İkinci ihanetini de Gül sayesinde yaşamış gibiydi.
İçim küçücük kaldı.
Barış'ın Gül'e bir şeyler hissettiğinin farkındaydım.
Şuan onun için durum berbattı.
Güvendiği kız bir..
Ama bilmediği şey Gül'ün hiç bir suçu yoktu.
Hatta o da boş değildi Barış'a.
''Yerine otur genç adam''
Arkadan gelen tok sesle hepimiz babama döndük.
Yüzü tamamen kötü bir haber aldığını gösteriyordu.
Tam zamanında gelmişti.
En azından Barış'ın gitmesini engelleyecekti.
Barış bu ifadeyi gördüğünde Oğuzun yanındaki koltuğa sıkıntıyla oturdu.
Oğuzsa ağzından bir şeyler geveledi.
Durumdan hoşnut olmadığı belliydi .
Babam bana döndü.
''Operasyon ne durumda?'' dedi.
Açıkcası ben onun söylemesini bekliyordum.
''Bilmiyorum,daha irtibat sağlayamadık,
Malum..'' dedim.
Babam sıkıntıyla kafasını sallayıp odada geri kalan üç kişiye baktı.
Ben de acele adımlarla odama girip kasadan bilgisayarımı çıkarttım.
Cüneyte ulaşmaya çalışıyordum.
Diğer kulaklığımı çıkarıp diğerini yerleştirdim.
''Ne durumdasınız'' dedim.
''Beklemedeyiz Ceylan hanım''dedi iğneleyeci bir sesle.
Ne demek beklemek.
''Lokasyon bildir asker'' dedim.
Bilgisayarıma bulundukları lokasyon geldi.
''Şimdi özetle.''dedim kesin bir ifadeyle.
''Beklenildiği gibi kargaşada herkes birbirine karıştı.
Takipte olduğumuz adamlar bir adamı aceleyle bindirdiler arabaya.''
''Kimlik tespiti?'' dedim
''Komutanım,maskeli balo düzenlemeseydiniz kimlik tespitini de yapacaktık.''
Sanki ben düzenledim.
''Arabayı takip etmediniz mi?'' dedim konuyu değiştirerek.
''Aynı arabadan on tane olduğunu ve her arabaya apar topar on adam bindiğini varsayarsak'' dedi.
Bu sıkıntılıydı.
Adamlarım bölünmüştü.
Hepsi farklı yerlere giden on araba,on lokasyon..
''Eleme yapabildiniz mi?'' dedim bir ümit.
''5 te karar kıldık'' dedi.
Gene de fazlaydı.
''Adamların dağılışını ve bu beş lokasyonu da at bana .
Geliyorum'' dedim.
Bilgiler gelmeye başladığında içeride hem bağırışma hem de kahkaha sesleri geliyordu.
Kapıyı açtım.
Oğuz kahkahalarla gülerken Barış çıldırmak üzereydi.
Babam ve Gül'se oldukça sakin gözüküyordu.
''Neler oluyor?'' dedim.
Babam bana döndü.
''Barış'ın operasyondaki şeyh babası öldükten sonra yerine sözde abisi geçmişti.
Biliyorsun bunlar gerçek kişiler.
Adamla anlaşmıştık.''
''OĞUZ !
Oğuz beni kurtar şu kızdan kardeşim.
Gülme sik kafalı.
Sen açtın başımıza bunları''
Babam konuşmasına bir yandan devam ediyordu.
''Kardeşin olduğunu söyle ki operasyonumuz ilerlesin dedik.
Adam da şeyhlikte hak iddia etmemesi şartıyla kabul etmişti.''
Tamam buraya kadar her şey anlaşılabilirdi.
Ama bir yanda hala kahkaha atmakta devam eden Oğuz ve birazdan Oğuz'un kafasına sıkacak olan Barış vardı.
''O şeyhi bugün bir grup militan öldürmüş.
Yani yeni şeyh ve tabii ki eşi
Barış ve Gül.''