Dudaklarım titremeye başladı.
Ellerimi dudaklarıma götürdüm.
Nasıl olur?
Dudaklarımdaki titreyen ellerimi yara izinin olması gerektiği yere doğru değdirdim.
Teni ben dokundukça irkiliyordu.
Ellerim buz gibi olmuştu.
Eminim ondandı.
Ellerimi biraz daha dokundurmak istedim.
Teni öylesine Oğuz'du ki..
Hışımla gömleğini çekti.
Düğmesinin bir iki tanesini kopartmıştım sanırım.
''Siz kime bakmıştınız Ceylan hanım?'' dedi hafif lakayıt.
Ben kime bakmıştım?
Güzel soruydu.
Gözlerim donuklaşmış hala çektiği gömleğine bakıyordum.
Sonunda çenemi tutup kendisine çevirdi.
''Sen?'' dedim sayıklar gibi.
Sanki gözlerinin arkasında benim gözlerim vardı.
Oğuzun gözleri.
Onlar benim gözlerimdi.
Ya da çok özlemiştim hayal görüyor etkilendiğim bir erkekte onu arıyordum.
Olamaz mıydı?
Olamazdı tabii ki!
Ben hayatım boyunca sadece tek bir erkekten böylesine etkilenmiştim
Bu Oğuzdu.
Öyleyse bu adam da Oğuzdu.
''Siz beni birisiyle karıştırdınız sanırım '' dedi.
Sözleri sertti.
Ama altında.
Böyle sesinin tınısında.
Sesi bile farklıydı ama.
Gözlerimizi kırpmadan birbirimize bakarken.
''Karıştırmadım kimseyle,
Son bir test yapacağım bi dakika kafanı şöyle çekersen''
Tabi ki mabedime sığınacaktım.
Oğuzun boynuna.
Onun kokusunun olduğu yere.
Adam boynuna hamle yaptığımı görünce bir adım geri çekilerek bileklerimden tuttu.
''Sen iyi değilsin'' dedi.
Evet hem de hiç iyi değildim.
''Bir dakika
Son bir test dedim.
Uzatmayın artık''sabrım kalmamıştı.
Sanki vampirmişim gibi muamele yapıyordu.
Etini koparacak halim yok.
Oğuzum musun değil misin onu kontrol edeceğim .
''Kusura bakmayın ama buna müsaade edemem.
Benim bir sevgilim var.
Kendisini içeride masada bıraktım.''
Şaşırarak bir adım geri attım.
Şimdi bağırma zamanımdı.
''Bi anda kibarlaştınız hayırdır?
Şimdi de Cateline sevgilin mi oldu.
Utanmıyorsun değil mi?''dedim hışımla.
Bu adam yüzde yüz Oğuzdu.
Şüphem kalmamıştı artık.
Anca Oğuz köşeye sıkıştığında böyle kaçak göçek cümleler kurup sıvışmaya çalışırdı.
''Bakın hanım efendi.
Reenkarnasyona inanmam.
Siz de inanmayın.
Bu hareketlerinizle operasyonu tehlikeye atıyorsunuz.
Lütfen kendinize gelin efendim.''dedi hayretle.
Ben bu hayrete düşme numaralarını yemem komutan.
Osun işte.
Hayır sen nasıl dayanıyorsun ya karşında görüp.
Sana ne yaptılar nasıl değiştirdiler bilmiyorum.
Ama sen benim sevgilimsin.
''Efendim mi dedin komutan?'' dedim gözlerinin içine bakarak.
Zaten bir soru sormadığım için konuşmaya devam ettim.
''Demiştim ki.
Şayet bir gün askeriyede olmazsak
Sen benim altım olursan sana çektireceğim var.
Hatırlıyor musun?
Paraşütle atladığımız zamanı?
Hah.
Şimdi sözümü tutma vakti.'' dedim hafif gergin ve sinirli.
Şaşırmıştı.
Evet gerçekten şaşırmıştı.
Anladığıma mı şaşırmıştı
Yoksa o değildi de saçmalamama mı şaşırmıştı bi an şüpheye düştüm.
Hafif yarım ağız bir gülüşle.
''Bakın ben sandığınız kişi değilim.
Operasyonu siz yönetiyorsunuz Ceylan hanım.
Tabii ki istediğiniz gibi yönetebilirsiniz.' dedi.
Ama öyle bir dedi ki.
Bunu bir yere kaydetmem falan gerekirdi.
Oğuz komutanın ağzından inciler.
Cidden bu oluyor muydu şuan!
Yok
Yok komutan
Ben seninle anladığın dilden konuşacağım.
Kahkaha attım.
Yüzüne baka baka güldüm.
Çenesi kasılmış.
Yumruklarını sıkıyordu.
Bi anda şak diye gülümsememi kesip bir adım yaklaştım.
Kulağına eğildim.
''Madem öyle diyorsun komutan
İşimize bakalım '' dedim ve gayet sakin adımlarla kapıdan çıktım.
Sen beni salak falan mı sanıyorsun acaba?
Hayır sadece sen de değil
Babam da salak sanıyor olmalı.
Arkamdan bin türlü dolaplar bilmem ne.
Ama duuur ben biliyorum Oğuz bey sana yapacağımı.
Tabii içimden inşallah Oğuzdur da diyordum.
Yani yüzde yüz emin olsam da .
Yani bi yerde kendimi komik duruma düşürmek istemezdim.
Hızlı adımlarla geriye masaya döndüm.
Yüzüme de gülümseme yerleştirip bana bakmakta olan Selim'e gülümsedim.
Yüzü gevşedi.
Devam ettim.
Solo'yla göz göze geldim gayet endişeli bakışlarla beni süzdü.
Sanırım bizden sonra masada Cateline ve Solo savaşmaya devam etmişlerdi.
Tahmin etmesi zor değildi.
Masaya yaklaştığımda Solo hemen kalkıp sandalyemi tutup beni güzelce masaya yerleştirdi.
Cateline'nin keyfi hafiften kaçmış gibiydi.
Kaçamak bir bakış attım.
İkimize de bakmıyordu.
Beni Solo'yla görmek canını acıtmış olmalıydı.
Solo hemen kulağıma eğilip
''Daha iyi misin?
Öyle kalkınca,
Endişelendim güzelim'' dedi.
Evet kötü bir kalkıştı.
Ama şimdi her şeyi çözdüğüme göre masadaki en huzurlu kişi ben olmalıydım.
Ben cevap vereceğim sırada adam kılığındaki Oğuz geldi.
Hafifçe Solo'nun kulağına eğilmişken bir kaçamak bakış da ona attım.
Yüzümde şuh bir gülümsemeyle Solo'ya cevap verdim.
''Kurbağa bacağı pek sevmem.
Ben de kötü anılar canlandırıyor''dedim hafif masaya dönük.
İki elini masaya koymuş olan adam kılığındaki Oğuz ellerini yumruk yapmıştı.
''Ne gibi Ceylan hanım?
Kurbağa bacağıyla ne gibi bir derdiniz olabilir?''
Yüzüne aldırmazca gülümseyerek Cateline'e döndüm.
''Bilirsiniz biz kadınlar hayatımızda bahar temizliklerini çok yaparız.
Bana da yaptığım temizlikleri hatırlatıyor.
Mide bulandırıcı.''
Cateline ilgiyle dinledi.
Sanırım baya bir ileri gitmiştim.
Ama Oğuz da bunu hak etmişti.
Biraz zorlamalıydım.
Cateline çatalındaki et parçasını kan kırmızısı dudaklarına götürüp oldukça seksi biçimde çiğnedikten sonra konuştu.
''Haklısınız.
Ama genelde attığım çöpler çok karıştırılıyor sonra.
Önemli olan çöpü atan mı
Yoksa karıştıran mı olmak ?
Sahi siz hangisisiniz Ceylan hanım?''
Adamın keyfi yerine gelmişti.
Ellerini göğsünde birleştirip gülümseyerek bana bakıyordu.
Soloysa son derece gerilmişti.
Elimi tuttu.
Kafamı önüme eğip gülümsedim önce.
Sonra kafamı kaldırıp kadehimdeki şaraptan bir yudum aldım.
Beyler aramızdaki tartışmaya karışmak istemiyorlardı.
Fazla akıllıca da olmazdı zaten.
Solo benim ajan geçmişimi biliyordu.
Cateline de artık her neyse onu biliyordu.
Ben gülümseyerek konuşmaya başladım.
''Aslında çok iyi bir noktaya parmak bastınız.
Fakat kendinizi koyduğunuz yer biraz muallakta.
Mevcut durumunuzu tekrar kontrol edin.
Çöpleri karıştıran biri olmak için fazla güzelsiniz'' dedim kibarlıkla ve bakışlarımı adama bakarak bitirdim.
Soloya göre dediklerim
Cateline'in hala peşinde koştuğu yönündeydi.
Bana göreyse
Oğuzumla olmasıydı.
Cateline ne anlamıştı bilmiyorum.
Ama komutan beni anlamıştı.
Solo masaya eğilerek konuştu.
''Size afiyet olsun,
İzninizle '' diyerek hafifçe masadan kalktı.
Benim sandalyemi tuttu.
Beni de kaldırdı.
Sanırım gecenin gölünü Cateline'e ben değil o atmıştı.
Ben de hem adamı sinirlendirme fırsatını ele geçirmiştim.
Hem de Solo'yla iş konuşmamın zamanı gelmişti.
Ben masadan kalkarken adamın fena halde gerildiğini fakat kadının hiç oralı olmayıp
adamın elini tuttuğunu gördüm.
Bu benim sinirlenmem demekti.
Belki gerçekten Oğuz değildi
Ki bence bu imkansızdı.
Gene de o adamda söz hakkım vardı.
Hatta yetkim bile vardı.
Kullanacaktım da.
Ne canım öyle samimi haller falan.
Şaka gibi ben bunları düşünürken adamla kol kola lobideydik.
Lobinin göbek taşında beni durdurdu.
İki elimi tutup dudaklarına götürdü.
''Özel bir kadınsın Ceylan.
Farkındayım'' dedi.
Sözleri ya çok samimiydi.
Ya da çok profesyoneldi.
Sonra ellerimi yavaşça bırakırken özür diler gibi konuştu.
''Evet,
Bugün tatsız bir yemek yedik.
Cateline'e kafa tutmak zordur.
Sen onu bile başardın ''dedi hafif hayret ve takdirle.
Nazikçe gülümsedim.
Başımı eğdim.
''Kadınlar arasında olur böyle şeyler.
Kapanmamış defterler
Aşklar
Ayrılıklar..''
Ruh halimi hemen değiştirip şen bir sesle devam ettim.
''İşiniz yoksa size içki ısmarlayayım''
Kafasını arkaya atıp küçük bir kahkaha attı.
''Bugün benim yapmam gereken çoğu şeyi sen yaptın.
Solo'yu böyle tanımanı istemem.
Şimdi küçük hanım
Tekrar tanışmalıyız'' dedi ve bara doğru ilerledik.
Solo sanırım Cateline'in gücü altında eziliyordu ya da
Tam öyle de değil.
Cateline'le güç savaşları vardı.
Sözsüz
Kavgasız
Gürültüsüz.
Ve evet ona bir kazık atmıştı.
Şimdi de altında eziliyordu.
Ama neden?
Ben bunları düşünmeye devam ederken bar taburesine oturmuştuk bile çoktan.
''Sizin içkinizi seçmeme izin verin'' dedi son derece centilmence.
Avrupalı erkekler böyledir.
Kibar
Zarif
Kadından anlayan.
Ucuz bir fahişe bile olsanız sizi özel hissettiren.
Türk erkekleri farklıdır.
Özeldir.
Ya özelsindir ya değilsindir.
Arası yoktur.
Centilmen olacağım diye içinden gelmediği şeyleri söylemezler.
Şimdi seçim sırası bizde sanırım.
Samimiyet mi?
Centilmenlik kisvesi altında hoş sözler mi?
''Sizin gibi bir hanım efendi.''
Boylu boyunca beni süzdü.
''Kesinlikle ferahlatıcı,
Tazeliğin timsalisiniz.
O yüzden portakal suyu.''
Benim için kokteyl hazırlatıyordu.
Gülümsedim.
Devam etmesine izin verdim.
Bana biraz daha yaklaşıp boynumu kokladı.
İzin verdim.
Çok hoş bir adamdı.
Ama aklımda Oğuz varken.
Yapabileceğim bir şey değildi.
''Rose..
Biraz gül nektarı lütfen.''
Bir yandan da barmenle konuşuyordu.
Öyle özenle seçiyordu ki kelimelerini.
Etkilenmemek elde değildi.
Cateline'e böyle tavlamış olmalıydı.
''Sonra..
Sizin Doğulu bir yanınız var.
Geleneksel..
Biraz da konyak ve kayısı ekleyelim''dedi.
Türkiye'ye doğu demişti.
Doğu değildi.
Doğudaydı ülkem ama rengarenkti.
İşte burada yanılmıştı.
Her bir toprağında buram buram mistik bir tad alırdınız.
İran kadar kültür temeli,
Suriye kadar güzel yemekleri,
Azerbaycan halkı kadar samimi insanları
Yunanlılar kadar neşeli ve keyifli insanları,
Bulgaristan kadar birbiriyle iç içe yaşamayı bilen insanları olan bir ülkedir.
''Size bir içki bulalım '' dedim.
Dirseğimi bara yaslayıp onu süzdüm.
''Kehribar rengisiniz.
Renginiz bu.
Eski kafalı bir adamsınız.
Kehribar da soyu tükenmiş bir ağacın meyvesidir.
Kehribarsanız şayet
Viski'' dedim.
Biraz es verdim.
Söylediklerim hoşuna gitmişti.
''Sıradan bir viski olmaz.
Sizin en büyük korkunuz o.
Sıradanlık.
Siz özel bir adamsınız.
Malt bir viski.
Yıllanmış.
Güce değer verirsiniz.
1926
Macallan diyorum'' dedim olanca öz güvenimle.
Ajanlıktan kalma genel kültürüm her zaman işime yaramıştı.
Gülümseyerek bana yaklaştı.
''Lezizdir.'' dedi dudaklarını ıslatıp.
Off buralar yanacaktı.
Ama adam üst düzey bir çapkındı.
Geri çekildi.
Arkasına yaslandı ve gözlerini kısıp beni süzdü.
''Beni çok şaşırttınız Ceylan hanım.
Babanız sizi iyi yetiştirmiş'' dedi
Bu bir yemdi ve ben bu yemi yutmazdım.
Bakışlarımı indirdim.
Yüzüm düştü.
Elini çeneme koyup kafamı kendisine doğru kaldırdı.
''Yanlış bir şey söylemedim umarım'' dedi.
Hafifçe kendimi sıkıp gözlerimin dolmasını sağladım.
Arada yapardım.
Belli noktalar vardır.
Göz yaşınızı kontrol edebilirsiniz.
Fakat benim aklıma en kötü anılarım gelirdi.
Ben onları arşivimden çıkartırdım.
''Hey
Hey dur bir dakika.'' dedi.
Dikkatini çekmişti.
Çenemi elinden hafifçe çekip göz pınarlarıma işaret parmağımla dokundum.
Bir iki damla yakalayabilmiştim
''Özür dilerim.
Normalde böyle..''
Ellerimi tuttu.
''Tamam
Hassas bir konu sanırım'' dedi.
Hafifçe güldüm.
''Aslında ironik bir hikayem var''dedim.
Beni tanıması gerekiyordu.
Güvenmesi lazımdı.
''Babam,
Yeni öğrendim duymuşsundur.'' ona baktım.
Bir yandan da gelen içkileri yudumluyorduk.
Bu kokteyl bilindikti.
Bana özel değildi.
Şaşırmadım.
''Ajan olarak yetiştim.
Sonra babam çıktı.
O ve gizli hayatı.
Tüccarlık falan.
Şimdi de bütün işini bana devredecek''
İşte altın golüm buydu.
Onun ağzını sulandıracak şey buydu.
Boğazını temizledi.
''Anladığım kadarıyla istemediğin bir şey''
Gülümsedim.
''Ben,
Alışkın değilim.
Hiç hem de.
Bildiğim şeyler değil.
Açıkcası babam bahsetmiştir.
Benim bu işleri öğrenebilmem için sizin yardımcı olabileceğinizi söyledi.''
İçkimden bir yudum daha aldım.
Şimdi düşünme sırası ondaydı.
Babam tabii ki böyle bir şey söylememişti.
Ama söylemesi en muhtemel şey de buydu.
Şimdi pastadan küçük bir pay almak yerine.
Neden pastayı yemeyeyim diye düşünüyordu.
İstediğim de buydu.
Büyük toplantıda
Silahların satılacağı toplantıda ben de olacaktım.
Babamın bilmediği planlarım vardı
Bütün işlerden haberim olmalıydı.
İçkisinden büyük bir yudum aldı.
Yüzüme baktı.
Şüpheleneceği en son insan bendim.
Beyefendinin kızı.
Sıfır risk.
Genişçe bir gülümseme yayıldı yüzüne.
Elini belime koydu.
Bar taburesinden hafifçe kalktı.
''Hadi'' dedi.
Kadehimi bırakıp ben de doğruldum.
Nereye gittiğimizi merak ediyordum açıkçası.
Sormayacaktım.
Adamlarına işaret etti.
Adamlar barda kaldı.
Beni asansörlerin olduğu bölüme yönlendirdi.
Ben içeriye adım attım.
Arkamdan o da geldi.
Odamın bulunduğu kata dokundu.
Çıkana kadar hiç konuşmadı.
Yüzü ciddiydi.
Normal bir adam değildi.
Kadın düşkünü hele hiç değildi.
Bu da hamlelerini kesinlikle bilinmez yapıyordu.
Sonunda benim dairemin olduğu katta durduğumuzda
Geçmem için izin verdi.
Gülümseyerek yürüdüm.
Odam asansöre yakın olduğu için çok yürümedik.
Kapıya geldiğimde kolumdan tutarak durdurdu beni.
Arkamı döndüm.
Odama gideceğimizi düşünüyordum oysa.
Benimle yatmayacaktı beni öpmeyecekti biliyordum.
''Bugün,
Değişik bir gündü'' dedi saçlarımı omuzlarımdan atarken.
Yüzünü çevirdi.
''Şimdi biraz dinlenin.
Benim yapacak işlerim var.''
Şaşırmıştım.
Canını sıkan bir şeyler vardı.
Hissedebiliyordum.
İkilem arasında kalıyordu.
Aşk mı para mı?
Cevap vermeden bekliyordum.
Aniden gelip boynuma doğru fısıldadı.
Sanırım kararını çabuk vermişti.
''Yarın benimsin küçük hanım
Güzel bir gün geçirelim.
Baş başa '' dedi.
Gülümsedim.
Yarın hareketli bir gün olacaktı.
Resmi açılış da yarındı.
''Hadi gir içeri''dedi gülümseyerek.
Arkamı dönüp kartımı okuttum.
Kapı açıldı.
Arkama son kez bakıp kapıyı kapattım.
Bir el ağzımı kapattı,
Diğeri boynuma dolandı.
Göğsüm sert bir kayaya toslamıştı.
Tanıdık bir kaya.