BABAMIN VASIYETI 1 (KİTAP OLD...

By KahveninKopugu

16.4M 564K 83.3K

Babamın Vasiyeti adlı kitabım www.bkmkitap.com/babamin-vasiyeti sitesinde sadece 7,90 TL ❤️ Yağmur, doğduğu g... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-11-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
INSTAGRAM
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-60-
-61-
-62-
-63-
-64-
-65-
-66-
-67-
-68-
-69-
-70-
-71-
-72-
-73-
-74-
-75-
-76-
-77-
-78-
-79-
-80-
-81-
-82-
-83-
-84-
-85-
-86-
-87-
-88-
-89-
-90-
-91-
-92-
-93-
-94-
-95-
DUYURU!
2. Duyuru
Tarih öncesi son duyuru :)
Çoookk az kaldı 💕
YAYIN TARİHİ
ÖN SATIS VE TARIH
Son günler :))
Kesin Duyuru ♥️
Sizden Gelenler ♥️
İkinci Seri
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm Geliyor 😘
Yayında!
ÇEKILIŞ VAR
IMZA GÜNÜ
ÇEKILIŞ 2
KITABIN DEVAMI /HATIRLATMA ❤️
BABAMIN VASİYETİ 2 RAFLARDA 💜

-10-

253K 9.6K 740
By KahveninKopugu

Buğra ve Yağmur, ertesi gün uyandıktan sonra kruvasanlar eşliğinde güzel bir kahvaltı yaparak; Eyfel kulesine doğru yürüdüler. Kule 'ye vardıklarında ise, ikisini upuzun bir sıra bekliyordu. Aradan yarım saat geçtikten sonra, sırada beklemekten o kadar çok sıkıldılar ki bir süre sonra fotoğraflar çekip, etraftaki insanlar hakkında dedikodu yapmaya başladılar. İkinci kat için bilet aldıktan sonra, Yağmur diğer turistler ile birlikte asansöre doğru yöneldi, fakat Buğra genç kızın kolundan tutup "Asansör yok, merdivenleri kullanacağız." dediğinde, Yağmur basamaklara bakıp "Şaka yapıyorsun dimi?" dedi ve kafasını kaşıdı. "Şaka yapıyor gibi duruyor muyum? Birlikte kulenin 1665 basamağını çıkacağız küçük hanım."

Yağmur gözlerini büyütüp "1665 basamak mı? Buğra, kafanı üşüttün sanırım!"

"Hadi yukarı çıkmaya başlayalım, yoksa akşama kadar anca varırız. " dedi ve Yağmur'un elinden tutup çekiştirmeye başladı. Yağmur şaşkın bir şekilde" Sen ciddisin! " dedi ve Buğra ile birlikte basamakları çıkmaya başladı. Yaklaşık 10 dakika sonra, Yağmur nefes nefese kalkmış bir şekilde" Buğra, bir dur soluklanayım. Bende astım var. "

Buğra şaşkın bir şekilde " Ne? Sende astım mı var? Neden önceden söylemedin? İlaçların yanında mı? "

" Merak etme, büyütülecek bir şey yok ortada. İlaçlarımı yanıma almaya unuttum ama korkulacak bir şey değil.

"O zaman asansöre binelim. Ben sadece bir değişiklik olsun diye merdivenlerden çıkmak istedim. "

"Yok, istersen merdivenleri kullanmaya devam edebiliriz. Sadece biraz tıkandım o kadar."

"Olmaz Yağmur, ilaçları yanına almadığın için çıkamayız.

"Buğra, güven bana. İyiyim diyorsam iyiyim tamam mı?"

"Tamam deniz gözlü. İstediğin gibi olsun."

İkinci kata çıktıklarında, Yağmur gördüğü manzaraya hayran kaldı. Bir sürü fotoğraflar çekip, babasına ve Didem'e yolladı.

Buğra kolunu genç kızın omuzuna atarak "Birileri çok büyülenmiş görünüyor." dedi ve gülümsemeye başladı. "Sence güzel değil mi Buğra?" dedi genç adamın yeşil gözlerine bakarak.

"Güzel, ama bir İstanbul değil."

İkinci katta biraz vakit geçirip bol bol resim çektikten sonra, üçüncü kata çıkabilmek için Buğra'nın isteği üzerine asansör kuyruğuna girdiler. Asansör 'ün kalabalık olması, Yağmur'un canını sıkmıştı. O an merdivenlerden bile çıkmaya fazlasıyla razıydı.

Aradan bir saat geçtikten sonra, kuleden ayrılıp, Notre Dame Katedraline gittiler. Bu katedral hem cephesi hem iç mimarisiyle Yağmur'un ilgisini çekti. Geceye kadar şehri gezdikten sonra, ikisi yorulmuş vaziyette otele geri döndüler. Odaya girer girmez, Buğra yorgunluktan kendisini yatağa attı ve boş gözlerle tavana baktı ve "Çok yoruldum..." Diye homurdandı. Yağmur ise, bavulundan birkaç parça eşya çıkarıp, banyonun yolunu tutarak "Ben duşa giriyorum, istersen yatağını hazırla ve uyu." dedi. Buğra ise, yamuk bir gülüş atıp sessiz bir şekilde "Merak etme mavi gözlü, bebekler gibi uyuyacağım." dedi ve yastığa sımsıkı sarılarak gözlerini yumdu.

Yağmur banyodan çıktıktan sonra, gördüğü manzara izle gözlerini devirdi ve yatağında uyuyan genç adamı uyandırmaya çalıştı. O uyandırmaya çalıştıkça, Buğra inadına kılını bile kıpırdamıyordu. "Sen dur, yarın bunun acısını çıkaracağım senden Buğra!"

Yağmur koltuğa yatağını hazırladıktan sonra, yerine uzandı ve uyumaya çalıştı. Fakat koltuk belini rahatsız ettiği için bir türlü uyuyamıyordu. Genç kız "Sadece bir gece." diyerek kendisini avuttu, fakat ilerleyen saatlerde dayanamayıp yastığı ve çarşafı ile birlikte yatağa doğru yöneldi. Yatağa yavaşça uzandıktan sonra, yerdeki büyük yastığı alıp ortalarına koydu ve uyumaya çalıştı. Yatak fazlasıyla rahattı, fakat yanında birinin uyumasına alışık değildi.

Yağmur yanda duran gece lambasını açıp, uyuyan sahte kocasına baktı. Uyurken bile kaşları hafif çatıktı; fakat uyanıkken yüzünde oluşan sert ifade değildi bu. Yüzünü dikkatle incelerken, uykusunda rahat olmadığını anlamıştı. Alnını kaplayan boncuk boncuk ter ise bunun kanıtıydı. Buğra gerçekten çok kötü bir rüya görüyor olmalıydı.

"Nehir... Ne olur gitme. " diye sayıklamaya başladığında, Yağmur üzgün bir şekilde genç adama baktı ve bu durumdan kendisini suçlu tuttu. Ona benzemeseydi, Buğra belki bu kadar acı çekmeyecekti.

"Hayır, seni unutmadım kelebeğim. Unutamam." diye fısıldadı bu kez.

Yağmur dayanamayıp, Buğra'nın elini tuttu ve "Buğra, uyan rüya görüyorsun." dedi sakın bir ses tonu ile. Fakat Buğra kafasını sağa ve sola sallayıp "Hep seni seveceğim Nehir'im." Diye sayıkladı.

"Buğra uyan artık. "

Buğra birden yerinden sıçrayıp, boş boş etrafa baktı. Nehir'i aradığı fazlasıyla belliydi. Gözleri ile yataktaki genç kıza baktığında ise, derin bir nefes verdi.

"Kâbus gördün. İyi misin?"

Buğra ruhsuz bir şekilde genç kıza bakıp "İyiyim, merak edilecek bir şey yok." dedi ve alnındaki teri silip başını tekrardan yastığa koydu.

"Konuşmak ister misin? "

"Konuşacak bir şey yok Yağmur. Hadi kapa şu ışığı da uyuyalım."

"Peki, iyi geceler. " dedi ve ışığı söndürüp yastığına sarılıp gözlerini yumdu.

***

Normalde yatağın bir ucuna kıvrılan ben, ertesi sabah kendimi Buğra'nın kollarında buldum. Dudaklarını saçlarımın arasında hissettiğimde, kalbimin dört nal attığını hissettim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, içimdeki o tuhaf hissi çözmeye çalışıyordum. Nefesim neden kesilmişti? Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu? Aklımda yüzlerce sorular olmasına rağmen, fakat hiçbirine cevap veremiyordum.

"Kafan bayağı ağırmış deniz gözlü kız."

Buğra'nın uyku mahmuru sesini duyar duymaz, gözlerimi açtım ve mahcup bir şekilde onun yeşil gözlerine baktım. "Şey, aslında ben...".

"Evet, sen? "

"Aramızda yastık vardı. Nereye kayboldu o?" dedim ve Buğra'nın kollarından ayrılıp, kızarmış suratım ile yere baktım.

"Yağmur, bazen küçük çocuk gibi davranıyorsun." dedi gülerek ve parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.

Yataktan çıkıp, hemen sabahlığımı üzerime geçirdim ve telefonumu şarj cihazından çıkarıp kurcalamaya başladım. Didem'den bir sürü mesaj gelmişti.

Kimden: Didem

Yağmur yolladığım sayfaya bak! Yine gazeteye çıkmışsınız! Orada da peşinizde dolanıyorlar dikkatli olun!

Gözlerimi büyütüp, Didem'in gönderdiği gazete sayfasının üstüne tıkladım ve güzelce bir küfür bastım. Buğra bana şaşkın şaşkın bakıp "Bir şey mi oldu?" diye sorduğunda, yatağın üstüne oturdum ve haberi gösterdim.

"Hassiktir.. " diye mırıldandı ve haberi daha rahat okumak için ekran parlaklığını açtı.

Paris'te büyük aşk!

Geçen günlerde görkemli bir düğün töreni ile evlenen Buğra ve Yağmur Alsancak çifti, bal ayını aşk şehri Paris'te geçiriyorlar. Mutlulukları gözlerinden okunan çifte, bir ömür boyu mutluluklar dileriz.

Buğra kafasını kaşıyıp "Allahtan iyi bir şey yazıyor." diye mırıldandı ve gazete tarafından dünkü geziden çekilmiş fotoğraflara baktı.

"Bunlar bizden ne istiyor bilmiyorum.. Dünya'da onca haber varken, gelip bizi mi buldular? Çok dikkat etmemiz gerekiyor Buğra."

Kime: Didem

Günaydın canım benim... Yolladığın sayfayı yeni gördüm. Sınırımız çok bozuldu. Kancayı takmışlar bize, bir türlü rahat bırakmıyorlar. Sen nasılsın? Babamın durumu nasıl? Şenay hanım bana sürekli iyi diyor, ama bir de senden duymak istedim. "

Kimden: Didem

Hepimiz iyiyiz canım merak etme sen :) Baban bu haberi gördüğünde, durumu daha iyi olmuştur. Asıl sizi sormalı, resimler bayağı bir canımlı cicimli çıkmış. Hayırdır? :)

"Yağmur, hazırlan aşağıya kahvaltıya inelim. Havaya bakarsak bugün pek bir gezemeyeceğiz sanırım. "

Gözlerimi telefonun ekranından alıp, pencereden dışarıya baktım. Gökyüzü gri rengini almış, dışarıda sicim gibi yağmur yağıyordu.

"Bugün gezmesek de olur. Baksana her yerde peşimizdeler. "

Buğra bavulundan bir ilaç kutusu çıkardı ve içinden bir tanesini kırıp, şu ile içti.

"O ne ilacı?" diye sorduğumda, hemen ilaç kutusunu bavula attı ve "Baş ağrısı ilacı." diye yanıt verdi.

Üstümüzü değiştirdikten sonra, kahvaltı için asansör ile zemin katına indik. Kapı açılır açılmaz, Buğra elimi tuttu ve

"Magazinciler burada olabilir. Çok dikkat etmemiz lazım. „ dedi.

Kahvaltımızı yaparken, gözüm karşı masada oturan genç aileye takıldı. Çocukları ile bir yandan şakalaşıyor, öteki yandan ise kahvaltı yediriyorlardı. Ne kadar güzel bir aile tablosu bu böyle.

" Hayırdır, pek bir dalgınsın bugün? Bir sorun mu var? "

Gözümü karşı masadan ayırıp, kahvesini yudumlayan Buğra'ya baktım. Yeşil gözleri adeta kan çanağına bürünmüştü.

" Hiç, dalmışım öyle. Sadece magazinciler birazcık canımı sıktı. "

Buğra bardağındaki son yudumu içtikten sonra, bardağı sertçe masanın üstüne indirdi." Yalan söyleyemiyorsun bile. Her neyse sana bir sorum olacaktı. "

" Sor bakalım. "

" Yüzme eşyalarını yanına aldın mı? "

" Aldım, neden sordun? "

" Kahvaltıdan sonra spa yapalım. Ardından havuzda yüzeriz. Ne dersin?"

"Bilmiyorum, bakarız sonra. İçim pek bir sıkılıyor. Odama çıkıp, babamla görüntülü görüşmek istiyorum. Durumu iyi ise gideriz."

"Yağmur, kendini çok yıpratıyorsun. İnan bana, baban iyileşecek.

"Buna ben de inanmak istiyorum çukur yanak. Onu kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki. "

"Korkma, hadi önündeki kahvaltıyı bitir de gidelim. "

Hızlı bir şekilde kahvaltımı yedikten sonra, Buğra ile birlikte 876 numaralı odamıza çıktık. Babamı aradığımda, aramama cevap vermiyordu ve içimin daha çok sıkılmasına sebep oluyordu.

" Şenay mıdır nedir onu ara. Baban belki uyuyordur. "

Şenay hanımın numarasını çevirirken, ellerim titriyordu. Telefon çalarken, korkudan derin derin nefes alıp vermeye başladım.

" Merhaba Yağmur Hanım. "

" Alo, Şenay Hanım? Babamın durumu nasıl? Telefonlarıma cevap vermiyor, çok merak ediyorum. "

" Merak etmeyin, durumu iyi. Kendisi şu an uyuyor. Kendisine uyanınca sizi aramasını söylerim.

" Doğruyu söylüyorsunuz dimi? Bakın bir şeyler varsa söyleyin bana hemen geleyim."

"İçinizi ferah tutun, ben buradayım. Bir şey olursa ilk size haber veririm. "

" Siz öyle diyorsanız öyle olsun. Ama babam mutlaka beni arasın olur mu? "

" Peki Yağmur Hanım. Siz nasıl isterseniz. İyi günler dilerim. "

" Size de Şenay Hanım. Yakında görüşmek üzere. "

Telefonu yatağın üstüne atıp, parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Korkudan başıma şiddetli bir ağrı girmişti. Buğra kolunu omuzuma atıp " Sana korkulacak bir şey yok demiştim." dediğinde, bakışlarımı kendisine doğru çevirip "Bana da o baş ağrı ilacından verir misin? Başım çatlıyor."

Buğra basını hayır anlamında sallayıp "Olmaz, hemen ilk fırsatta ilaca koşma. Şimdi güzel bir masaj yaptırırız, sonra soğuk suda yüzeriz hiçbir şeyin kalmaz."

"Buğra, içimde beni huzursuz eden bir sıkıntı var ve ne olduğunu bir türlü çözemiyorum."

"Her şeyi çok kafana takıyorsun mavi gözlü kız. Benim gibi yap ve artık kafana bir şey takma. Nereden incelirse oradan kopsun.

"Demesi kolay çukur yanak. Ama yapamıyorum, içimdeki sıkıntıları öyle çabuk atamıyorum."

"Atmayı öğreneceksin o zaman. Hadi eşyaları hazırla çıkalım. Bir masaj yaptırırsın bir şeyin kalmaz."

Buğra ile birlikte eşyalarımızı çantaya yerleştirdikten sonra spa bölümüne indik. Buhar hamamı, İsveç masajı ve çamur banyosunu uyguladıktan sonra vücudumun eskisine nazaran çok daha rahatladığını hissettim. Soğuk su ile üzerimizdeki çamurdan arınır arınmaz, sıcak suyun bulunduğu havuza doğru ilerledik.

"Buğra, ben biraz şezlongda uzanacağım." dedim ve üstümdeki bornozu çıkardım. Buğra cool tavrıyla "Peki, bu sefer seni zorlamayacağım." dedi ve ve üstündeki bornozunu şezlonga fırlatıp havuza balıklama atladı.

***

Genç adam şu ile savaşırcasına hızlı kulaçlar atıyor, etrafında yüzen insanlara dikkat bile etmiyordu. Yağmur ise kaslarını çatmış, suya öfkesini kuşan Buğra'ya bakıyordu. Neyi vardı böyle? Az önceye kadar gayet sakin olan genç adam neden hiddetli yüzüyordu? Yaklaşık beş dakika sonra, genç kız ayağa kalkıp havuza atladı ve Buğra'nın yanına doğru yüzmeye çalıştı. Genç adam o kadar hızlı yüzüyordu ki, ona yetişmekte zorluk çekiyordu. "Buğra, bir dur yerinde!" diye seslendiği an, astım hastalığı yüzünden nefesinin kesildiğini hissetti.

Öksürükle karışık nefes almaya çalışırken, kısık sesle "Buğra..." dedi ve suyun içinde çırpınmaya başladı. Etrafında yüzenler ise, genç kıza bakmakla yeltendiler.

"Aider!"

Şezlongda oturan sarışın bir Fransız genç kadının yardım sesine iki tane genç adam kulak verip, havuza atladılar ve nefessizlikten yavaş yavaş suyun dibine batan genç kızı havuzdan çıkarmaya çalıştılar. Buğra ise klordan kıpkırmızı düşen gözleri ile etrafta olan biteni idrak etmeye çalışıyordu. Karşıdaki adamın kollarındaki Yağmur muydu? Hemen yanan gözlerini ovalayıp, görüntüyü netleştirmeye çalıştı ve karısının olduğunu anladığında hızlı bir şekilde havuzdan çıkıp, genç kızın yanına koştu.

"Yağmur! " diye bağırdı ve şezlonga yatırılan genç kızın önünde diz çöktü. Parmakları onun yüzünü avuçlarken yutkundu, onun yüzünden bu hale düşmüştü. Aklına birden suni teneffüs yapmak geldiğinde, vakit kaybetmeden Yağmur'un zorla açtığı dudaklarına dudaklarını dayayarak nefesini üfledi. Bu işlemi birkaç kez uyguladıktan sonra, genç kızın ağzındaki suyu başarıyla çıkardı. Yağmur içine derin bir nefes çekerek, şiddetli bir şekilde öksürmeye başladı. Buğra genç kızı havuzdan çıkaran adamlara teşekkür ettikten sonra, el hareketi ile etrafta dikilen insanlara dağılmalarını işaret etti ve Yağmur'a sıkıca sarıldı.

"Yağmur, özür dilerim! Lütfen beni affet! "

Yağmur hala nefes almakta zorluk çektiği için, Buğra'yı itip, elini kalbinin üstüne koydu.

" Çantamdaki mavi spreyi getir bana. "dedi kesilmiş sesi ile ve öksürmeye devam etti. Buğra hızlı bir şekilde genç kızın yanından ayrılıp, çantalarını kilitledikleri kabine doğru koştu ve genç kızın çantasını kaptığı gibi, tekrardan havuza doğru ilerledi. Ardından Yağmur'un yanına oturup, çantadan küçük mavi spreyi çıkarıp genç kızın ağzına koydu. Yağmur titreyen eli ile spreyin püskürtme bölümüne basıp, içindeki ilacı derin derin içine çekti. Bu uygulamayı iki kez yaptıktan sonra, genç kızın öksürüğü kesildi ve nefesini düzene koydu.

Buğra genç kızın diğer elini tutarak gözlerine baktı ve tekrardan özür diledi.

"Yağmur, yüzme bilmediğini neden söylemedin bana? " dedi pişman olmuş bir ses tonuyla.

" Yüzme biliyorum Buğra. Sana yetişmeye çalışırken, astım krizim tuttu. Sonrasını hatırlamıyorum. Sana seslendim ama beni duymadın. "

" Allah kahretsin! Yemin ederim ki duymadım!" dedi ve genç kıza sarıldı. "Beni çok korkuttun Yağmur! Hem de çok!"

Sesi oldukça endişeli geliyordu. Genç adamın pişman olduğu her halinden belliydi.

"Beni odaya götür Buğra. " dedi halsiz bir şekilde. Genç adam hemen genç kızı kucağına almaya çalıştığında, Yağmur buna karşı çıkıp " Kendim yürürüm. " dedi.

Yağmur bornozunu yavaşça giyindikten sonra, yavaş adımlarla Buğra ile asansöre doğru yürüdüler.

" Hastaneye mi gitseydik acaba? "

Yağmur gözlerini devirip" Gerek yok. İyiyim ben. " diye cevap verdi.

İkisi odalarına çekildikten sonra, Buğra bavuldan Yağmur için eşofman takımı çıkardı ve genç kızın eline tıkıştırdı.

"Hadi üstünü değiştir, hasta olacaksın sonra. Ben de odaya yemek çağırayım."

Yağmur kafasını olumlu anlamda sallayarak, elindeki eşofman takımı ile banyoya girdi ve üstünü değiştirdi. Aynaya baktığında ise, yüzü oldukça solgun ve korkunç görünüyordu. Genç kız elini dudaklarına götürmek istiyordu ama bunu yapmamak için kendiyle savaşıyordu.

"Yağmur, telefonun çalıyor! "

Genç kız bakışlarını hızlıca aynadan ayırıp, banyodan ayrıldı. Arayan büyük ihtimalle babasıydı. Yağmur telefonun ekranına baktığında ise, Didem'in görüntülü aradığını gördü. Hemen saçını düzeltip, arkadaşının aramasına yanıt verdi.

Ekranda babasını görmesi ile birlikte genç kızın gözleri anında doldu. "Baba?" dedi mutlu bir şekilde ve göz yaşlarını akıttı.

"Güzel kızım, nasılsınız bakalım? Tatiliniz nasıl geçiyor? " dedi kısık sesi ile.

" İyi geçiyor, sen bizi merak etme. Sen nasılsın? Oldukça solgun görünüyorsun. "

" İyiyim, merak etme. Didem kızımda burda. "

Didem telefon kamerasını kendisine doğru çevirip, arkadaşına bir sürü öpücükler gönderdi. Yağmur, yatağın üstüne oturup, konuşmasına devam ederken, Buğra banyoya gidip üstünü değiştirdi ve soğuk suyla yüzünü yıkadı. Bugün az kalsın kendisi yüzünden Yağmur boğulabilirdi. Aradan yarım saat geçtikten sonra, oda servisi yemeği getirdi ve dışarıda yağmur yağmadığı için tekrardan balkonda yemeklerini yediler.

"Buğra, sana bir şey söylemek istiyorum. "

Buğra çatalını tabağın üstüne indirip, genç kızın solgun yüzüne baktı ve " Seni dinliyorum." dedi.

"Acaba erkenden İstanbul'a mı dönsek? İki gün içinde babamı, arkadaşımı ve Türk mutfağını özledim."

"Haklısın, yemekleri ben de pek beğenmedim ve İstanbul'u özledim. İstersen yarın şehir turumuzda devam eder, ertesi gün İstanbul'a döneriz. Eğer hava yine bugünkü gibi olursa, hemen yarın döneriz. "

Yağmur hafifçe gülümseyip " Peki, anlaştık o zaman." dedi ve önündeki tabağı bir kenara itip, karşısındaki manzaraya baktı.

"Yağmur... "

Genç kız bakışlarını karşısında dağılmış saçları ile oturan genç adama baktığında ise yüzündeki pişmanlığı kalbinde hissetmişti. " Eğer bugün olanlar hakkında özür dilemek istiyorsan artık dileme Buğra. Kendimi zorlayarak, nefesimin kesilmesine ben sebep oldum. Merakımı mazur görmezsen sana bir sorum olacak."

Buğra genç kızın gözlerine bakarak "Sor bakalım." dedi.

"Havuzda delice yüzmene ne sebep oldu? "

"Suyla savaşmak hoşuma gidiyor. İçimdeki tüm sıkıntıları alıp götürüyor."

Yağmur aldığı cevap ile pek ikna olmamıştı ama genç adamın üzerine fazla gitmek istemiyordu.

" Hadi sen yatağa gir biraz dinlen. Benim dışarıda annem için halletmem gereken ufak bir iş var."

"Ben de geliyorum seninle. Odada ne yapacağım yalnız başıma? "

" Yağmur, dinlen işte. Anlaşana biraz yalnız kalıp kafamı toplamaya ihtiyacım var." dedi ve masadan kalktı. "Birkaç saate dönerim, bir şeye ihtiyacın var mı?"

Genç kız kafasını hayır anlamında sallayıp, bakışlarını kaçırdı. "Bir şey lazım olursa ararsın." dedi ve yanına ince bir ceket alıp odadan çıktı. Yağmur ise Buğra'ya sinirlenip, kendisini yatağa attı. Başı son derecede çatlıyordu. Birden aklına Buğra'nın baş ağrısı için içtiği tablet aklına geldi. Yataktan inip, bavulun içinde Buğra'nın kullandığı ilacı aradı. Mavi beyaz rengindeki paketi bulduğunda ise, kaslarını çattı. Bu baş ağrısı ilacı değildi ki.

Yağmur elindeki ilaç kutusu ile birlikte yatağa doğru yöneldi ve cep telefonunu alıp, internetten ilacı araştırdı. Tahmini doğru çıkmıştı. Buğra kendisine yalan söylemişti. Elindeki ilaç yüksek dozda bir antidepresan ilacıydı ve yan etkileri oldukça ağırdı. Buğra zehirden farkı olmayan tabletleri kullanarak, kendisine büyük zarar veriyordu. Genç kız şakaklarını ovalayıp derin bir nefes aldı. Aklına genç adamın bugün havuzun içinde sergilediği hırçınlık ve dün gece Nehir'in adını sayıklaması geldi. Yan etkilere bakılırsa, hepsinin suçu elindeki bu küçük ilaç kutusuydu. Ne yapıp ne edip, Buğra'yı bu ilaçtan uzak tutması lazımdı. Genç kız yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledi ve klozetin kapağını açıp, tabletleri içine döktü ve suyu bıraktı. Elindeki boş plastik kutuya bakıp gülümsedi ve yatağın altına atarak ondan da kurtuldu. Aradan saatler geçmesine rağmen, Buğra dönmemişti ve dışarıda oldukça şiddetli bir fırtına vardı.

Gök gürültüsü onu her zaman korkuturdu. Bu anın hemen bitmesini isterken, bakışlarını pencereden ara sokağa çevirdi.

"Neredesin be adam?" diye söylenirken, cep telefonundan Buğra'ya ulaşmaya çalışıyordu. Genç kız ağırlaşan göz kapaklarına meydan okuyarak, çevreye bakınmaya devam etti. İçini nedenini bilmediği bir korku dalgası sarması ile birlikte, elini kalbinin üstüne koydu ve derin nefes alıp verdi. Kapının açılma sesi ile, arkasını hızlıca döndü ve fırtınadan sırılsıklam olmuş genç adamın yanına koştu ve sarıldı.

"Ödüm koptu geri zekâlı!" diye fısıldarken, Buğra'nın tir tir titrediğini hissetti. Genç adam buz gibi bir ses tonu ile "İyiyim ben. Korkmana gerek yok. " dedi ve Yağmur'un saçlarını okşadı. Genç kız Buğra'dan bedenini ayırıp "Hasta olacaksın, şu haline bak!" dedi ve genç adamın yüzündeki yağmur damlalarını parmakları ile sildi.

"Yarın İstanbul'a dönüyoruz deniz gözlü kız." dedi ve bakışlarını Yağmur'dan kaçırıp, banyoya doğru yürüdü.

Genç kız bavulu açıp "Sana kuru bir şeyler çıkarıyorum. Hemen değiştir üstünü!" diye seslendi ve kuru bir eşofman ve bir tişört çıkardı. Yağmur banyo kapısını tıkladıktan sonra, Buğra'nın araladığı kapıdan elindekilerini genç adama verdi ve ardından yatağa girip, ortaya kocaman uzun bir yastık yerleştirdi. Baş ucunda ki köşe lambasını söndürdükten sonra, başını yastığa koydu ve Buğra'nın gelmesini bekledi. Aradan yaklaşık 15 dakika geçtikten sonra, genç adam banyodan çıktı ve yatağın sol tarafına uzandı. İkisinin sessizliğini, Buğra'nın titremekten birbirine değen dış sesi bozdu. Yağmur bu sesi duymamazlıktan gelmeye çalışsa da gönlü buna el veremezdi. Genç kız yatakta oturur pozisyona geçip, köşe lambasını tekrardan açtı ve elini genç adamın alnına koydu.

"Birazcık ateşin var Buğra. Üstündeki çarşafı çabuk üstünden al."

"Olmaz, çok üşüyorum. "

"Ateşin olduğu için üşüyorsun. Yanıma eczane çantası almıştım, içinde ateş düşürücü fitil olması lazım." dedi ve yataktan çıkıp bavulu karıştırdı. Aradığını bulduğunda ise, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi ve ambalajı Buğra'ya uzatıp "Bunu kullandıktan sonra bir şeyin kalmaz." dedi.

"Şaka yapıyorsun dimi? Bu lanet şeyi en son küçükken kullanmıştım.

Yağmur kendisini yatağa atıp "Yarın İstanbul'a dönmek istiyorsan, kullanmak zorundasın." dedi ve ince çarşafı üstüne örttü. Buğra ise homurdanarak yataktan kalktı ve banyoya gidip ilacı kullandı. Yağmur gece boyunca belli etmeden arada genç adamın ateşini kontrol ediyordu. Yağmur, kocasının ateşinin düştüğünden emin olduktan sonra, kendisini derin bir uykunun kollarına bıraktı.

Continue Reading

You'll Also Like

733 96 11
Kingdom of blood (Kan krallığı) OKUYUN
4.4M 329K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
452K 23.3K 76
Hayatı boyunca geçmişinden ve hayatını mahveden adamdan kaçan, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, kimsesi olmadığı için yalnızlığı kendisine ar...
5.5M 186K 99
Basit bir TikTok akımı en fazla ne sonuçlar doğurabilir ki ?