-10-

253K 9.6K 740
                                    

Buğra ve Yağmur, ertesi gün uyandıktan sonra kruvasanlar eşliğinde güzel bir kahvaltı yaparak; Eyfel kulesine doğru yürüdüler. Kule 'ye vardıklarında ise, ikisini upuzun bir sıra bekliyordu. Aradan yarım saat geçtikten sonra, sırada beklemekten o kadar çok sıkıldılar ki bir süre sonra fotoğraflar çekip, etraftaki insanlar hakkında dedikodu yapmaya başladılar. İkinci kat için bilet aldıktan sonra, Yağmur diğer turistler ile birlikte asansöre doğru yöneldi, fakat Buğra genç kızın kolundan tutup "Asansör yok, merdivenleri kullanacağız." dediğinde, Yağmur basamaklara bakıp "Şaka yapıyorsun dimi?" dedi ve kafasını kaşıdı. "Şaka yapıyor gibi duruyor muyum? Birlikte kulenin 1665 basamağını çıkacağız küçük hanım."

Yağmur gözlerini büyütüp "1665 basamak mı? Buğra, kafanı üşüttün sanırım!"

"Hadi yukarı çıkmaya başlayalım, yoksa akşama kadar anca varırız. " dedi ve Yağmur'un elinden tutup çekiştirmeye başladı. Yağmur şaşkın bir şekilde" Sen ciddisin! " dedi ve Buğra ile birlikte basamakları çıkmaya başladı. Yaklaşık 10 dakika sonra, Yağmur nefes nefese kalkmış bir şekilde" Buğra, bir dur soluklanayım. Bende astım var. "

Buğra şaşkın bir şekilde " Ne? Sende astım mı var? Neden önceden söylemedin? İlaçların yanında mı? "

" Merak etme, büyütülecek bir şey yok ortada. İlaçlarımı yanıma almaya unuttum ama korkulacak bir şey değil.

"O zaman asansöre binelim. Ben sadece bir değişiklik olsun diye merdivenlerden çıkmak istedim. "

"Yok, istersen merdivenleri kullanmaya devam edebiliriz. Sadece biraz tıkandım o kadar."

"Olmaz Yağmur, ilaçları yanına almadığın için çıkamayız.

"Buğra, güven bana. İyiyim diyorsam iyiyim tamam mı?"

"Tamam deniz gözlü. İstediğin gibi olsun."

İkinci kata çıktıklarında, Yağmur gördüğü manzaraya hayran kaldı. Bir sürü fotoğraflar çekip, babasına ve Didem'e yolladı.

Buğra kolunu genç kızın omuzuna atarak "Birileri çok büyülenmiş görünüyor." dedi ve gülümsemeye başladı. "Sence güzel değil mi Buğra?" dedi genç adamın yeşil gözlerine bakarak.

"Güzel, ama bir İstanbul değil."

İkinci katta biraz vakit geçirip bol bol resim çektikten sonra, üçüncü kata çıkabilmek için Buğra'nın isteği üzerine asansör kuyruğuna girdiler. Asansör 'ün kalabalık olması, Yağmur'un canını sıkmıştı. O an merdivenlerden bile çıkmaya fazlasıyla razıydı.

Aradan bir saat geçtikten sonra, kuleden ayrılıp, Notre Dame Katedraline gittiler. Bu katedral hem cephesi hem iç mimarisiyle Yağmur'un ilgisini çekti. Geceye kadar şehri gezdikten sonra, ikisi yorulmuş vaziyette otele geri döndüler. Odaya girer girmez, Buğra yorgunluktan kendisini yatağa attı ve boş gözlerle tavana baktı ve "Çok yoruldum..." Diye homurdandı. Yağmur ise, bavulundan birkaç parça eşya çıkarıp, banyonun yolunu tutarak "Ben duşa giriyorum, istersen yatağını hazırla ve uyu." dedi. Buğra ise, yamuk bir gülüş atıp sessiz bir şekilde "Merak etme mavi gözlü, bebekler gibi uyuyacağım." dedi ve yastığa sımsıkı sarılarak gözlerini yumdu.

Yağmur banyodan çıktıktan sonra, gördüğü manzara izle gözlerini devirdi ve yatağında uyuyan genç adamı uyandırmaya çalıştı. O uyandırmaya çalıştıkça, Buğra inadına kılını bile kıpırdamıyordu. "Sen dur, yarın bunun acısını çıkaracağım senden Buğra!"

Yağmur koltuğa yatağını hazırladıktan sonra, yerine uzandı ve uyumaya çalıştı. Fakat koltuk belini rahatsız ettiği için bir türlü uyuyamıyordu. Genç kız "Sadece bir gece." diyerek kendisini avuttu, fakat ilerleyen saatlerde dayanamayıp yastığı ve çarşafı ile birlikte yatağa doğru yöneldi. Yatağa yavaşça uzandıktan sonra, yerdeki büyük yastığı alıp ortalarına koydu ve uyumaya çalıştı. Yatak fazlasıyla rahattı, fakat yanında birinin uyumasına alışık değildi.

BABAMIN VASIYETI 1 (KİTAP OLDU) #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin