Ceylan.
Oğuz bana baktı.
Gözlerindeki ifade boşvermişlik ifadesiydi.
Yorgunluk.
Bıkkınlık.
Allah hepinizin belasını versin ifadesiydi.
Bu da beni korkutmuştu.
Ellerini gevşetti.
Havada asılı kalan Sevda yere sert bir düşüş yaşadı.
Oğuz hışımla yanımdan çıkıp gitti.
Ben öylece kalakalmıştım.
Yerde öksüren bir Sevda.
Kapıda dikili kalan bir ben
Ve arkamda iki bordo.
Sevdaya baktım.
Çok acınası görünüyordu.
Ben daha da acınasıydım.
Eski sevgilisi tarafından aldatıldığını öğrenen adamın yeni sevgilisi.
Oldukça alçaltıcı bir pozisyondaydım şuan.
Hem de Sevda hamile kalmıştı.
Bir sürü anlamsız şey.
Daha fazla milletin bakışları arasında kalamazdım.
Oğuz gittikten sonra herkes saklandığı ya da gözetlediği delikten çıkmış.
Odaya bakıyorlardı.
Bana Sevdaya.
Barışla Altay Oğuz'un arkasından gitmişlerdi.
Ben de yavaş yavaş odama yürüdüm.
Hiç beklediğim gibi olmamıştı.
Ben konuşuruz sanmıştım.
Anlatır sanmıştım.
Niye böyle davrandığını anlamadım.
Ben anlatılmayan
Bir şeyden haberi olmayan
Suçsuz
Masum.
Hatta yıpranmış kız olmalıydım ama
Şuan öyle bir rolde bile değildim.
Keşke açsaydım.
Bağırıp çağırsaydım.
Kızsaydım.
Küsseydim.
Ama o zaman da Sevda ve onun aldatma hikayesi ortaya çıkmazdı.
Ben sadece Oğuz'un dosyasını okumuş olurdum.
Sevdanın dosyasını okuyacak kadar aklı selim davranmazdım.
Her şeyde bir hayır ver derler ama nedense her şeyde üzülen bir Ceylan var .
Avcının planladığı gibi gitseydi her şey.
Ayrılıp barışacağımızı söylüyordu.
Bu durumun nesi bizi kurtaracaktı.
Aslında Sevdanın çocuğunun babası Oğuz değil diyerek mi barışacaktık?
Oğuzundu o çocuk.
Biyolojik olmasa da Oğuz onu kendi oğlu yapmıştı ve kendini baba gibi hissetmişti.
İlk defa.
Sevdaya çocuğunun annesi gözüyle bakmıştı.
Sevdaya eşi gözüyle bakmıştı.
İlk defa birisine bu gözle bakmıştı..
Sonra bana bakması anlam ifade etmiyordu.
Bu kadar iç sıkıntısının geçeceği tek bir yol vardı.
Duş ve uyku.
------------------------
Barış.
Sırtımı duvara yaslayıp ellerimi göğsümde birleştirdim.
Kafamı geriye atıp gözlerimi kapattım.
Bugün çok siktiri boktan bir gündü.
Oğuz
Sevda
Cüneyt
Esra
Sanki beş yıl önce yaşananlar tekrar ediyordu.
Dejavunun ortasına düşmüştüm.
Ama bu sefer kazığı yiyen can dostumdu.
Kendi yaşadığımdan daha çok canım acımıştı.
''Hadi gidiyoruz.''
Gözlerimi açtım.
Hemşire.
''Nereye?'' dedim
Bana söylediğinden emin olduğumda.
Elinde bir bardakla dikiliyordu tepemde.
''Nereye olacak dişini yaptırmaya'' dedi.
''Gelemem'' dedim gözlerimi kapatıp tekrar duvara yaslandım.
Duvarın serinliği rahatlatıyordu baş ağrımı.
''Dişinin ne kadar kötü göründüğünden haberin yok galiba'' dedi sakince.
O kadar kötü müydü ya?
Gözlerim kapalı.
Dilimi dişimde gezdirdim.
Evet büyük bir parçaydı.
''Arkadaşımın bana ihtiyacı var.
Gidemem.
Hepsi dökülse bile ''
Gözlerim kapalı cümlemi bitirdim.
Bu sefer o yanıma gelip benim yaptığım gibi gözlerini kapattı.
Yaslandı duvara.
''Duydum.
Kötü olmuş'' dedi sakince.
''Yaşamayan bilmez'' dedim ciddi bir şekilde.
Omuz silkti.
''Dünyanın sonu değil,
Toparlar.
Burada bekleyerek ona iyilik etmiyorsun.
Onun kendisine acımasını sağlıyorsun'' dedi.
''Ne alakası var kızım.
Şuan iyi değil''
Yalnız bırakacak halim yoktu bu zor gününde.
Karşıma geçip gözlerini kocaman açarak konuştu.
''Böyle davranırsan kendine acır.
İyi arkadaşlar yanında olur.
Dostlarıysa bir şey olmamış gibi davranır
O yüzden kendi işimize bakalım komutan'' dedi.
Düşünce haklıydı.
Yani karşında sürekli iyi misin diyen biri olunca
İnsan kendini kötü hissederdi pek tabii.
Pek tabii ne amk.
''Bence sen kendi haline üzül
Tipin kaymış''
''En azından senin gibi elimde süt bardağıyla dolaşmıyorum'' dedim.
Yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi ve bardağı havaya kaldırdı.
''Bu senin dişin''dedi bardağı çalkalayarak.
Neden diye sormadım.
Niye de demedim.
Şuan sadece baş ağrımın geçmesini istiyordum.
Kafamı yaslayıp duvara biraz daha rahatlamasını sağladım.
Şuan tek istediğim yatağıma gidip yatmaktı.
Sağlam yorulmuştum bugün.
''Başın mı ağrıyor?'' dedi ilgili bir sesle.
Kafamı hafifçe salladım gözlerimi açmadan.
''Tamam o zaman revire gel de iğne yapalım''
Gözlerimi açtım.
Kısarak sinirli bir halde baktım.
O ise muzip bir şekilde bana bakıyordu.
Gözlerinin içi parlıyordu.
''Ne istiyorsun kızım benden?'' dedim sinirle.
Omuz silkti.
''Şu dişini yaptırabilir miyiz?''
''Ne dişmiş arkadaş''dedim öfkeyle.
Helikopter pistine doğru yürümeye başladım.
Oda peşimden elinde siktiğimin bardağıyla gelmeye başladı.
Baş belası.
''Ben Altay'la konuştum.
Helikopter hazır.'' dedi acele acele.
Arkama döndüm.
Ani duruşumla bana çarptı.
Sütün birazı üzerime döküldü.
Hemen bardağı düzeltti.
İçine baktı.
''İyi,
Diş hala içinde'' dedi gülümseyerek.
Kolundan tuttum
''Kızım arıza mısın üzerime döküldü
Görmüyor musun?''
Kaşlarını çattı bu sefer.
Kamuflajımı işaret ederek
''Üzerinizde kan
Toz toprak var.
Süt de olsun ne olacak yani''
Sabır çektim.
''Deterjan reklamındaki çocuk muyum kızım ben.
Çim lekesi de getir tam olsun''
Arkama hışımla dönüp Altay'ın helikoptere doğru ilerledim.
Sonra jetonum düştü.
Tekrar arkamı döndüm.
Bu sefer takip mesafesini koruyordu.
''Sen Altay'la ne zaman muhabbeti ilerlettin?''dedim.
Altay da az çakal değildi.
''Herkes sizin gibi insan yemiyor.'' dedi afilli afilli helikoptere yürüdü.
İyi de ben insan yemem ki.
Döverim.
Söverim.
Yer miyim?
Yemem.
Ne saçmaladın be oğlum.
Adımlarımı hızlandırarak helikoptere atladım ben de.
Bizim hemşire hemen Altay'ın yanındaki koltuğu kapmıştı.
Ben de geçip arkaya oturdum.
''Hazır mısın Gül?''
Sinirle kafamı çevirdim.
Adını bile biliyordu.
Ne muhabbetse aralarındaki.
Amk sanki uzaya çıkıcaz.
Kız buraya gelirken de helikopterle gelmiştir.
Artistliği kim yapacak?
Dişini sıkma oğlum
Sızlıyor işte.
'''Oğuz nasıl abi?''
Oğuz muş
Çok düşünüyorsun sanki piç
''Çok merak ediyorsan kalsaydın tugayda''dedim sinirle.
Oğuz şuan yalnız kalmak için annesiyle kardeşinin yanına gitmişti.
''Abi gidecektim de Gül..''
Devam ettikçe beynimi sikiyordu.
''Ha evet bana da dedi aynısını.
Zorunlu olmasam gelmezdim''
Kız da herkese aynı muamele .
Ne oğlum farklı mı sandın kendini?
Ben Altayla atışırken o dışarıyı seyrediyordu.
İnsan bi üstüne alınır.
Ne deniyor?
Kime deniyor?
Altay bana cevap vermeden önüne döndü.
Kısa bir süre içinde alçalmaya başlamıştık.
Az bir mesafe kala açıp atladım.
Bize doğru koşan iki asker vardı.
Bana selam verip arkadan gelen kıza gittiler.
Dönüp arkamı baktım.
''Ne ayak lan bunlar?''
Gül kafasıyla selam verip bir şeyler söyledi sonra da beni gösterdi.
Askerler bana baktılar.
Gülümsediler.
''Ne oluyo lan.
Bu kız beni satıyo da şuan pazarlığım mı dönüyo?''
Sonra üçü yaklaştı yanıma.
''Komutanım,
Diş doktoru sizi bekliyor buyurun''
Altay da helikopterden atlamış bize doğru geliyordu.
Askerlere
''Tamam
Gidin önden ''Dedim.
Başımla hemşireye de işaret ettim.
Arkalarına da ben takıldım.
Geride bırakıp Altayla takılmasına göz yumamazdım.
Sonunda doktorun yanına geldiğimizde.
Bana bakan beş kişi vardı.
''Altay sen kal
Diğerleri çıksın'' dedim.
Altay Gül'e baktı.
''Gül kalsın abi ben anlamam bu işlerden''
Sanki dişimi tak yerine dedim.
''Ben zaten kalıyorum.'' dedi burnunu havaya dikerek.
Doktora yardım edecekti herhalde.
''İyi o zaman bana müsaade''
Hay Altay senin ben.
Başımla doktoru selamladım.
''Ağzınızı açın lütfen.''
Açalım bakalım.
Bizim kız eldivenleri taktı.
Hemen işe koyuldu.
''Uyuşturalım hemşire hanım''
Atıldım.
''Gerek yok'' dedim.
Doktor arkasına döndü.
''Acıyabilir komutanım'' dedi.
Gül kıkırdıyordu.
''Gerek yok dedim size''
Gül elinde spreyle geldi.
Ağzımın içine sıktı.
''Bu da işimizi görür'' dedi gözlerimin içine bakarak.
Bildiğin uyuşturucu spreydi bu.
Gözlerimi ölürecekmiş gibi diktim.
Oda bana dikti.
''Küçük dilinizi görüyorum şuan''
Kıkırdıyordu.
Aman ne komik!
Resmen madara olduk
Sinirle kafamı çevirdim.
Doktor da sonunda eşyalarını toparlayıp geldi.
''Eee Gül
Ben yurt dışındasın diye biliyordum''
Adam bi yandan ağzımın içinde bi yandan dakızla sohbet ediyordu.
Ben tamamen görünmez elemandım.
''Ya abi öyleydim.
Şimdi biraz daha sakin bir yer olsun istedim.
Hakkarideyim şidmi.
Ama beni biliyorsun eserse kafam giderim''
Adam güldü.
''Bilmez miyim.
Senin gibi doktor az bulunur''
Doktor mu ne doktoru?
--------
Ceylan.
Hafifçe gözlerimi araladığımda hava kararmıştı.
Böyle uyanmaları sevmezdim.
Saatin kaç olduğu belli değil.
Bir bakarsın gecenin üçü uyuyamazsın da.
Ya da akşam dokuz.
Ama yatakta yalnız değildim.
Kıpırdandım hafifçe.
Oğuz vardı.
Sarılmıştı bana.
Ben de pikeye çok sıkı dolandım sanmıştım.
Uyku sersemliği.
Ama Oğuzdu.
Sakallarını saçıma sürttü.
''Uyandın mı meleğim'' dedi.
Bir durdum.
Oğuz
Ben
Melek.
Gerçek mi?
Belimi saran eline dokundum
Çok gerçekçi rüyalar görüyordum çünkü.
''Ne yapıyorsun asker?'' dedi
Gene konuşmadım.
''Ceylan iyi misin?''
Tamam bu Oğuzdu.
Hemen cırlamaya başladım.
''Ya sen ne dengesiz adamsın.
Önce yanımdan gidiyosun
Sonra da yatağımdasın'' dedim pikeyi üstümden atarak.
Sonra bir üşüme geldi.
Ayağımla üstüme çekmeye çalıştım olmadı.
Oğuz da beni izliyordu.
Sonra sinirle çekti ikimizin üstüne de.
''Ceylan bi dur Allahını seversen ''
Şuan tepinmek istiyordum.
''Oğuz asıl sen dur!''
''Duruyorum kızım ben
Pikeyi ayağınla tepen sensin
Sakin ol''
Ay bi de sakin ol demez mi?!
Hemen kollarından çıkıp yatağın üstünde ayağa kalktım.
''Ben mi sakin olayım?
Eski sevgilin hamile kalmış eskiden.
Senden diye biliyordun.
Ama bana söylemedin.
Geçmişini aileni bilmiyorum.
Hiç bir şey bilmiyorum.
Dosyanı sana güvenip okumadım bile.
Daha neler çıkar onu da bilmiyorum.
Şimdi sen sakin olabilirsin Oğuz
Çünkü ben gidiyorum!''
Yataktan bir bacağımı atmıştım ki
İki eliyle havada kapıp kucağına oturttu.
''Hiç bir yere gidemezsin asker!
İyi alıştın sen gitmeye.
Bugün de babanın evine kaçmışsın zaten!''
Sinirli görünmeye çalışıyordu.
Ama bu sefer mesele ciddiydi.
Kırılmıştım
Üzülmüştüm.
Ne yapacağımı bilememiştim.
''Hiç bir yere kaçmadım ben Oğuz.
Sadece yalnız kalmak istedim.
Ayrıca bu sefer o kadar kolay değil hiç bir şey!''
Başını yana çevirdi.
''Ne zaman kolay oldu ki zaten''dedi ağzının içinden konuşarak.
Kucağından kurtuldum.
''Biliyor musun?
Ben gerçekten gidiyorum
Seni daha da zorlamayayım.
Kolaylaştırayım hayatını''
Artık saçım başım dağılmış
Yataktan kurtulmuş
Karşısına dikilmiş bağırıyordum.
''Ceylan '' dedi yatakta ayaklarını sarkıtıp.
Gene o bakışı vardı.
Ne geleceğini biliyordum.
''Ömrümü zorlaştırır mısın?''