Kusurlu Mekanizmalar (ASKIDA)

By BlacknWhitexo

42.6K 2.8K 407

Basit insanların yaşadığı şu dünyada ben en arızalı ve en aranan parçalardan biriyim. Ben, devletin kesmek is... More

∝ Giriş ∝
1∝1
1∝2
1∝3
1∝4
1∝5
1∝6
1∝7
1∝8
1∝9
1∝10
1∝11
1∝12
1∝14
1∝15
1∝16
1∝17
1∝18 | Sezon Finali

1∝13

1.1K 102 12
By BlacknWhitexo

Ellerime ve ayaklarıma yayılan titremeye hâkim olamıyordum. Berbat hissediyordum ve daha önce de birçok kez berbat hissetmiş olmama rağmen, işler ilk kez bu kadar ileri gidiyordu. Aaron'un bunu nasıl yaptığını hâlâ aklım almıyordu. Evdekilerin uyandığını belli eden sesler aşırı hızda damarlarıma kan ve sinir pompalayan kalbimin gürültüsünden, ancak bana ulaşıyordu.

Aaron kapıyı yumruklarken hızlı adımlarla odada ileri geri gidiyordum. Sanki bu bir şeyler yapmak için beni harekete geçirebilecekti! Sanki bu, Aaron'dan kurtulmam için gereken cesareti damarlarıma aşılayabilecekti! Üstelik çocuklar vardı. Daha çocukları bile görememiştim ki ben kaç gündür! Kendimi kurtaramazken, onları nasıl kurtaracaktım?

"Açmıyor musun?" diye sordu Aaron ona özgü o tehditkâr sesle, fakat sesindeki aceleciliği ve öfkeyi hissedebiliyordum. Belki de onu reddeden bir kız olmamı sindirememişti. Kesinlikle egosuna yapılan bir hakaret niteliği taşıyor olmalıydım. "Peki, bunu sen istedin."

Ortalığı ürkütücü bir sessizlik sararken belki de bunun Aaron'un beni yalnız bırakacağı son saniyeler olduğunu düşünmeden edemiyordum. Neden bu zamana kadar Aaron'un boğazına yapışmamıştım peki? Neden onu uykusunda öldürmüyordum ya da neden ona karşı gerçek bir hamlede bulunmuyordum? Onun, gözümde ilahlaşmasının sebebi neydi? Gerçekten öyle bir adam olması mıydı yoksa sadece yapabileceklerinin bilincinde olarak fazla mı korkuyordum?

Aslında korkularım, Aaron Cole karşısında oldukça yerindeydi. Fakat bu sefer ona fırsat vermeyecektim. Beni yeterince aşağılamıştı ve artık insan da olsa, bir şeylerin cezasını çekmesi gerekiyordu. Belki de artık üstün olduğumu göstermeliydim. Fakat bu, Aaron'un bende görmek istediği karanlıktan başka neye yarardı ki? Ona haklı olduğunu da kanıtlamak istemiyordu bir tarafım. Bir de vicdan azabı vardı üstelik. Belki dünya bu iğrenç adamdan kurtulsa çok daha iyi bir yer olabilirdi ama ellerimde bir de onun kanının olmasını istemiyordum.

Bunun için yaratılmış olsam bile, ellerimde onun kanını görmek istemiyordum.

Ölüm sessizliğini kesen, Sky'ın çığlığı ve Aaron'un, "Kapa çeneni!" diye karşılık vermesi oldu. Sert adım sesleri parkede yankılanırken ne yapmam gerektiğini biliyordum. İstemesem de, bu dünyayı Aaron'dan kurtarmak zorundaydım. Fakat içimde bir yerlerin, Aaron'un acı çekmesini, fazlaca acı çekmesini dilediğini biliyordum ve o lanet sesi susturamıyordum.

Kapının sağ tarafındaki boş alana pusu kurdum ve adım seslerinin durmasını bekledim fakat adım sesleri daha durmadan ortalığı 2 el edilen ateş sesi doldurdu. Kapının kilidi kurşunun getirdiği baskıyla kırılırken ve yere düşen anahtarın sesi parkede yankılanırken, anılarım kaymaya başlamıştı. Steve'e acımadan sıktığım kurşunun sesi, masum olduğu öğrendiğim zamanki vicdan azabıyla kulaklarımda çınlıyordu. Fakat bu sefer, ortada bir susturucu yoktu. Bu sefer ateş eden, Aaron'du.

Kendime gelmem gerekiyordu.

Kapı açılıp havada tuttuğu silahla içeri giren Aaron'u görünce çöktüğüm duvar kenarından hızla atıldım ve beklemediği bir anda Aaron'un elinde tuttuğu silahı parmaklarımla kavradım ve ondan uzaklaştım.

Ona karşı tuttuğum silaha bakan Aaron, gözlerini bana çevirdiği anda kaşlarını kaldırdı, gözlerini devirdi. "Böyle numaraları görev sırasında denemelisin," dedi küçümseyici bir tonda.

"Kapa çeneni," diye karşılık verdim dişlerimin arasından. İstemsiz olarak silahı daha sıkı tutuyordum ve bu, ellerimin kaskatı kesilmesine sebep oluyordu. Onu görmeye de, sesini duymaya da katlanamıyordum ve bu durumda, tek kaskatı kesilen ellerim olmuyordu. Kalbimin de yavaş yavaş buz kesmeye başladığını hissediyordum.

"Burada emirleri ben veriyorum," dedi düz bir sesle, ellerini gri eşofmanının cebine sokarken. Başını hafifçe sağa eğmiş, omuzlarını kaldırıyordu. "Sen, değil."

"Ben olsam, bana karşı tutulmuş bir silah varken daha dikkatli konuşurdum." dedim yavaşça ondan uzaklaşırken. Belki elimde bir silah varken bunu tutmaktan çekindiğimi belli etmemem gerekiyordu ama bir anda havaya girip bir hayatı sonlandırmak istemiyordum. Biraz daha konuşmasını istiyordum. Gerçekten bunu hak ettiğini belli edecek bir şeyler söylemesini ya da.

Ayrıca silahı elimden kapabilecek yakınlıkta durmasını da istemiyordum. Muhtemelen bunu şimdiye kadar denememesinin ve ilk başta silahı bana kaptırmasının sebebi de bunu istememesi ve nereye kadar gidebileceğimi görmekti ama yine de bunu yapabildiğimi düşünmek yardımcı oluyordu. Şu an tam da silahı elimden kapabilir, "Şu pozisyondayken mi dikkatli olmamı söylerdin?" diyebilirdi fakat silaha uzanmak adına en ufak bir hamle bile yapmadı.

"Görüyorum ki aşağılamalarım işe yarıyor, Aaliyah." dedi kendin beğenmiş bir havayla. "Söyle bana, vicdanının etrafını saran taştan bir el de hissediyor musun? Beni vurursan, hak ettiğimi düşünerek kendini rahatlatacaksın çünkü. Ve o taştan el, sonsuza kadar orada kalacak. Demek istediğim, eğer çoktan orada değilse böyle olacağı."

"Kendinden örnekler vererek durumumu anlatabileceğini düşünmen ne kadar güzel," dedim tükürür gibi. "Bazıları buna, 'ilgi odağı manyak' da der. Asıl sen kendinden haber ver hem. Cora, bu yaptığını öğrenince, ne olacak sence?" Onu taklit ederek devam ettim. "Söyle bana, vicdanının etrafını saran taştan bir el de hissediyor musun?"

Göğsü gülmenin etkisiyle inip kalkarken, dişleri gözükecek kadar çok güldü buna. "Benim kalbim, en başından beri böyleydi," dedi. Dudaklarında hâlâ gülümsemenin etkisi olan milimlik bir kımıldama barındırıyordu. "Hatta o kadar zamandır böyle ki o taş, kuruyan bir çamur gibi yer yer çatlaklarla dolu. Tamamen gitmesi, an meselesi."

"Bırak bu kelimeleri!" dedim öfkeyle. Damarlarımda gezen hırçınlığa söz geçiremiyordum. Bir şey, beni içine çekiyor gibi hissettiriyordu. "Beni öptün! Bu zamana kadar benden nefret ettiğini, tiksindiğini bile düşündüm. Şimdi neden böyle bir şey yaptın? Hangi mantıklı sebeple, güven problemleri yaşayan bir insan, sevgilisine ihanet eder?" Durmadan bağırıyordum fakat ses dışarı gidiyorsa da, bundan sonra artık Aaron'un problemi sayılırdı.

"Cezalandırmak içindi." diye karşılık verdi Aaron dişlerinin arasından. Sonunda biraz ciddileşmeye başlamıştı ve sonunda, bir yere geliyorduk.

"Sen de, cezalandırman da umurumda değil!" diye bağırdım tekrar. Bu evin içinde de bir kamera olduğunu anlamam için aşırı zeki olmama gerek yoktu, ki aslında aşırı zekâlıydım da. Sadece insan ilişkilerim mükemmel değildi. Elimdeki silahı hâlâ ona karşı tutmaya ve tetiği çekmem gereken sesi sadece biraz daha oyalamaya devam ettim. "Yaptığının ne kadar saçma olduğunu göremiyor musun?"

Yüzündeki ifade yumuşadı. "Alışagelmişin dışında olduğunu söylemeye iznin var," dedi elleri cebinde, alaylı. "Fakat bunu söylemene izin yok."

"Hâlâ dalga geçiyorsun!" diye kızmaya devam ettim. Elimdeki silahı bir süre olsun indirmeyi de çok istiyordum ama ona karşı savunmasız kalmamdan başka bir anlama gelmezdi bu.

Yüz ifadesindeki alay silinir gibi oldu fakat hâlâ birazı oradaydı. "Dalga geçiyor olmam, doğruyu söylemediğim anlamına gelmez." dedi dudak kıvrımındaki o küçük alay kırıntısından kalan gülümsemeyle. Gözlerine zar zor ulaşıyordu bu ışık. "İstersen kalp atışlarımı dinle. Gözbebeklerime bakarak kontrol edebileceğini de biliyorsun. Neden denemiyorsun?"

Bunun hiçbir şeyi kanıtlamayacağını şimdiden söylememi istiyordu bir tarafım. Çünkü eğer bunda kendi saçma amaçları dışında bir şey yoksa ve etkilenmemişse bunu anlayabilirdim fakat bu yalan söyleyebiliyor olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Gözlerimi bir kez kapatıp açtım. Ortalığı gözlerimin parıltısı hafifçe aydınlatırken bakışlarım yüzeyden görülebilen damar atışına odaklandı.

Gözümün önüne gelen ölçüm tablosu kalp atışının normal olduğunu gösteriyordu. Ağır ağır nefes alıyor, aynı şekilde kalp atışları da buna uyum sağlıyordu. Gözlerim, gözbebeklerine odaklandı. Odayı aydınlatan az bir ışık olmasına rağmen göz bebekleri aşırı bir büyüklüğe sahip değildi, hatta tam tersi oranda küçüklerdi. Yalan söylemiyordu, fakat bu, beni inandırmaya çalıştığı şey de olabilirdi.

"Hâlâ inanmıyorum," dedim gözlerim normale dönünce. "Yalan söyleyemediğimi söylemiştin. Fakat senin herkesten iyi yalan söyleyebileceğini biliyorum. Üstelik benden etkileniyor ya da bana sahip olmak istiyor olman, pek çok şeyi açıklar. Bana bu kadar kötü davranmana rağmen neden beni bir kafese kapatmadığını mesela."

"Senden etkilendiğimi mi düşünüyorsun?" diye sordu gülerek. Ardından derin bir nefes aldı ve gözlerinde yapmacık bir gülümsemenin izleri kaldı. "Spor yaparken üstüne atlamak gibi bir şey yapmadığıma göre hayır, etkilenmiyorum. Anlarsın ya, eğilince açılan ve gözüken özel kısımlar falan." Göz kırptı.

"Aynı şeyleri söylemeye devam et," dedim dişlerimin arasından. "Ben de, seni vurayım."

"Senden etkilenmem gururunu mu okşardı yoksa?" diye sordu dudaklarını büzerek. "Elinden bu fırsatı aldığım için üzgünüm tatlım. Çok daha önce kapıldım. Ve müessesede benden bir tane daha yok."

Tamam, bu kadarı yeterliydi. Aaron Cole, bence kendi egosunu fazlaca okşamıştı. Şimdi benim sıramdı. Bunu söylediği için onu öldürmeyecektim ve tabii ki kaçmak gibi bir durumum söz konusu değildi çünkü dünyada Aaron'un bulamayacağı bir yer olduğunu sanmıyordum ama en azından onu yaralayabilirdim. Silahı kaldırdığım gibi sol omzuna nişan aldım ve tereddüt etmeden tetiği çektim.

Daha önce yaptıklarımdan tek farkı, bunun sonunun benim de ölümümle bitebileceğiydi. Aaron Cole, dişli bir rakipti.

Odayı ve büyük ihtimalle de evi çekilen tetiğin sesi doldururken, beklediğimin aksine evde bir çığırış kopmadı. Sanki herkes bu anı bekliyormuş gibi sessizdi. Aaron silahla bu odaya girdiği an benden ümidi kesmişlerdi.

"Ouch," dedi Aaron yapmacık bir dudak büzmeyle canı acımış gibi yaparken. Kaşlarını kaldırışında, beklediğimi bulamadığımı belli eden bir sorgulayış vardı.

Üstüme doğru gelirken, "Ne?" diye mırıldandım. "Sen... Canın acımıyor mu?"

"Oradan bakınca acıyor gibi mi gözüküyor?" diye sordu karanlıkta görebildiğim kadarıyla omzundan akan kan, beyaz tişörtü kırmızıya boyarken.

Neden hiçbir tepki vermediğini anlayamıyordum fakat bundan daha önemli olan şeyler de vardı. Aaron üstüme gelirken ne yapacağımı düşünmek gibi. Aaron ile odada bir daire çiziyorduk. Silahın ona doğru tutulduğunu göstermek istiyor gibi tekrar ettim. "Yaklaşma," dedim. Kalp atışlarım hızlanıyor, gözlerimden korku geçiyordu.

Sırıttı, Aaron. "Yüzündeki ifadeyi görmen lazımdı." dedi bir yandan hâlâ sırıtırken. "Yüzündeki hayal kırıklığını sil, hadi ama! Gerçekten komik gözüküyorsun."

Bana komik bir acımayla bakan bakışlarına karşın tişörtündeki kana bakmaya devam ettim. Bir yerden sonra silahı tutmaya devam etmiştim fakat artık dönmüyordum. Kurşundan bile etkilenmeyecek bir yapıya sahipti, benden mi etkilenecekti?

"Sen insan değilsin," dedim ağzımdan çıkan kelimelerin şokuyla donakalırken. Dönmemin durması gibi bir şey değildi bu, tamamen bir aydınlanma anıydı fakat o kadar fazla aydınlanmıştım ki beklemediğim bu anda, gerçekten donup kalmamı sağlayacak kadar fazla olmuştu bu. Vücudum buz kesiyor, aynı anda avuç içlerim yanıyordu. "Nesin bilmiyorum ama..." Bir duraksama daha. "İnsan değilsin, değil mi?"

"Sonunda," dedi silahı elimden hızlıca çekip alırken. Kaşıma inen darbeden sonra bilincim kapanırken ve beni kollarının arasında tutarken de duyduğum son sözler onun sözleri olmuştu. "Bu kadar yanlış tahminin sonunda, ne olduğumu gerçekten anlayabildin."

Gün, benim için korkunç bir baş ağrısıyla aydınlanmıştı. İnleyerek elimi sol kaşıma götürdüm. Yatakta yattığımın yeni yeni farkına varırken, dün geceye ait anılar gözümün önüne doluşuyordu. Gerçekten o görüntüleri görmekten bahsediyorum çünkü gerçek anlamıyla görsel bir hafızam vardı. Ve dış etkenlerle silinmediği sürece de Aaron'un görüntüleri hep burada kalacaktı.

Kurşun, ağır çekimde silahtan çıkıyor ve Aaron'un sol omzuna kendine has sesiyle saplanırken Aaron hiçbir tepki vermiyordu. Kurşun hâlâ omzunun içinde duruyor olmalıydı çünkü şimdi fark edebiliyordum ki kurşunun çıktığını belli eden hiçbir ses gelmiyordu. Ve bütün bunlara rağmen, Aaron'un verdiği tek tepki, yapmacık bir sesle çıkan, "Ouch," ifadesi oluyordu.

Bu görüntüyü kafamda defalarca oynattım. Hiçbirinde Aaron acı çekmiyor, onu öldürme zevkini vermese de en azından umduğum acı hissini bile bana yaşatmıyordu. Gözlerini bile kırpmıyordu hatta. Artık anlıyordum, Aaron Cole, acı çekemiyordu.

Aaron Cole, insan değildi.

Bu konuyu daha önce düşünmüştüm. Fakat olaylara hep şu açıdan bakmıştım ki, Aaron'un babası güvenlik şefi olarak, sadıkların çoğunun yönetildiği bir yerde çalışıyordu. Yıllardır. Ve bende Aaron'un normal olmaması durumunda bunun fark edilebileceğini sanmıştım. Öyle de olmalıydı. Benden daha çok sosyal ortamlara girmiş biriydi ve muhtemelen benden daha fazla zorluk yaşamıştı açığa çıkmamaya çalışırken.

Fakat şirketin güvenlik şefi, babası bile olsa, nasıl buna göz göre göre izin verirdi ki? Bunun oğlu için çok tehlikeli olabileceğini düşünmemiş miydi? Peki, ben, Aaron Cole'un ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda neden aklımın sınırlarını daha fazla zorlamamıştım? Ben yapabildiysem, Aaron da yapabilirdi, değil mi?

Bunca zaman böyle bir ihtimalin olmadığını düşünmediğim için kendime kızdım. Basit bir insan, bir melez ordusunu yönetemezdi.

Yatakta oturur pozisyona geldim ve dizlerimi kendime çekerek başımı dizlerime dayadım. Fakat açılan kapının sesi Aaron'un bir özelliğini hatırlamama yardımcı oluyordu. Özellikle de dünden sonra beni öylece serbest bırakmayacaktı ve bunun içine kesinlikle beni izlemesi de giriyordu. Zaten Aaron sürekli izlerdi. Kelimenin tam anlamıyla her yerde gözü vardı adamın.

"İntikam için sen de beni vurmayacak mısın?" diye sordum başımı dizimden kaldırmadan. Çok fazla sıkılmış hissediyordum. Bütün bu heyecana, aksiyona ve öfkeye rağmen, bir yanım bundan bunalmıştı. İçimde her şeyi bir kenara bırakma isteği doğuyordu. Belki de bunun sebebi Aaron'un nasıl biri olduğunu tahmin etmekte bu kadar geciktiğim ve ne kadar aptal olduğumu düşündüğüm içindi.

Belki bunu daha önce bilseydim, bazı şeyler daha farklı olabilirdi. Belki ona birbirimize benzediğimizi söyler, bana bu kadar yüklenmemesi gerektiğini, onun düşmanı olmadığımı hatırlatırdım ve belki o da, bana böyle davranmazdı. Fakat en başından beri onun bunu bildiğini sayarsak, belki de hiçbir şey değişmezdi.

"Başını kaldır," dedi Aaron soruma cevap vermek yerine. Buradan onun da beni vurmak istediği anlamını çıkarabilirdim fakat Aaron, beni düşünerek susma kararı almazdı.

İnat ederek başımı kaldırmadım. Daha doğrusu başımı kaldıracak bile halim yoktu. Nasıl bu kadar aptal olabildiğimi sorguluyordum. Aaron Cole'du o. Neden ondan üstün olduğumu sanmıştım ki? Ve evet, geceden beri düşündüğüm bir şey daha vardı. Cora da muhtemelen benim gibiydi. Gözümün önündekileri görme konusunda gerçekten berbattım.

Yatak, Aaron'un ağırlığıyla çökerken yatağın ayakucuna oturmuştu Aaron. Biraz daha çaprazında kaldığım için başımı kaldırmadan, gözlerimle takip edebiliyordum onu. Fakat şu durumda gözlerim bile yorgun düşüyor, onu görmeme isteğiyle sımsıkı kapanıyordu.

"Ben kaldırırdım fakat başını kaldırırken mucizevi bir şekilde boynunun kırılmayacağını garanti edemiyorum. Şimdi, başını kaldır."

Derin bir nefes aldım. Onun avuçları içindeki küçük bir kuştan başka neydim ki ben? Diğer elini kullanmasına bile gerek kalmadan, tek darbeyle beni paramparça edebilirdi. Başımı kaldırdım ve yorgun bakışlarımı yüzüne dikmeye hazırladım kendimi. Orada bir yerde ışıldayan bir kırıntı vardı fakat içimden bir ses bunu kendime saklamam konusunda emindi. İç çatışmalarımın getirdiği etkiyle kaşımı çattım fakat sol kaşım acıdığı için yüzümü buruşturma isteğini engelleyememiştim.

"Bakayım," diyerek elini uzattı Aaron fakat geri çekildim. Bana hiçbir şekilde dokunmasını, sahte önemseme gösterilerini istemiyordum. Gerçi Aaron sahte bir şekilde davranacak biri değildi fakat her zaman beni önemsemesinin başka nedenleri oluyordu. Piyonu, askeri, kuklası hatta kölesi olduğum içindi bunlar genellikle.

"Komik, değil mi?" dedim yorgunca gülerken. Yüzüne bakıyordum ama her zamanki Aaron'dan farklı olan bir şeyler göremiyordum onda. Dün geceki kıyafeti gitmiş, yerine takım elbise gelmişti yine. Benim gibi küçük bir çocukla en başında niye uğraşmaya başlamıştı, ondan bile emin değildim. Beni kullanacağı alanlar bitmişti. Neden sadece ölümümü emretmiyordu?

Derin bir nefes aldı Aaron ben konuşmaya devam etmeyince. "Nedir komik olan?" Garip gelecek ama bunu yumuşak bir sesle söylemişti. Belki de dün yaptıkları için pişmandı. Ya da belki travma yaşadığımı falan düşünüyor olabilirdi. Neyse ki ben travmanın içinde doğmuştum.

"İnsan olmadığımız için her şeyin daha kolay düzelebileceğini, daha kolay iyileşebileceğini düşünüyoruz. Ama öyle değil. Hissetsen de hissetmesen de, bazı şeyler sonsuza kadar orada kalıyor."

"Eğer kurşundan bahsediyorsan, çoktan çıkardım." dedi Aaron, neredeyse gülecekti. Fakat aynı zamanda ciddiydi de. Bu adamın yüz ifadelerini çok iyi anlayabildiğimi sanmıyordum. Ne var ki biraz önce kastettiğim şeyde ne demek istediğimi gayet anlamıştı. Ben, içsel yaralardan bahsediyordum. Benim dünyamı değiştiren o çip sayesinde bir tuşla her şeyi silebilecek olsam dahi bir şeyler hep kalıyordu.

"Niye buradasın?" diye sordum bu sefer çekinmeyerek. Belki bana bir iyilik yapar, sonunda beni artık kullanacağı hiçbir yerin kalmadığını ve sınırlı hayatımın artık sona ermesi gerektiğini söylerdi. Bu, şu an bana karşı olan tavırlarını açıklardı en azından.

"Bir teklif sunacağım," dedi düz bir sesle Aaron. Yüzü oldukça ifadesizleşmişti. "Bu zamana kadar yaptığım tüm tekliflerden farklı olarak, bu sefer gerçekten benim tarafımda olduğunu kabul edeceğin bir anlaşma."

Kaşlarım çatıldı fakat eğer algıladığım şey doğruysa, Aaron'un maskesini takmasının sebebi buysa, gerçekten kaş ağrımı önemseyebilecek durumda olmazdım. "Doğru mu duyuyorum?" dedim emin olamayarak. "Sizden, ailenizden biri olmamı mı istiyorsun?"

İlgiye olan açlığım bu noktada bende küçülme isteği uyandırsa da, Aaron'un tahmin edebildiği bir şeydi bu. Belki de bu yüzden bu teklifi yapıyordu. Çevremde insanlar istediğimin farkındaydı. Fakat sorun şuydu ki bu kadar korkunç insanla bir aile olmak istiyor muydum gerçekten? İlgiye olan açlığım, beni nerelere sürüklüyordu?

"Benim ailem melezler," dedi hafif bir omuz silkmeyle. "Eğer kastettiğin buysa, sen de onlardan biri olacaksın."

Bu onlarla tanışabileceğim anlamına da gelirdi. Belki beni sevmezlerdi, belki de gerçekten benim de ailem gibi olurlardı. Fakat ben ne düşünüyordum! Onların korkunç insanlar olduğunu ne ara unutmuştum? "Peki, ya kabul etmezsem?" diye sordum gelen cesaretle. Ses tonum o kadar iyi gelmiyordu fakat bunu Aaron'a sormak bile başlı başına bir cesaret isterdi. Üstelik tüm yaptığı tekliflerden biraz daha olsun farkı varsa, belki bu sefer bana gitme özgürlüğünü de tanırdı.

"Kabul etmezsen, seni iptal etmek zorunda kalırım." Yine o düz ses, yine o ifadesiz surat. Hatta gözlerinde bir nebze de umursamazlık. "Bu sefer bu benim kişiliğimle alakalı bir şey değil. Ya bizden olur, bunu bir sır olarak tutmaya resmi olarak karar verirsin ve her şeyde yanımızda olursun; ya da bildiklerinle şu kapıdan çıkmana dahi izin veremem."

Birkaç saniye durup düşünmem şimdi çok daha iyi olacaktı. Aaron bu sefer ciddiydi. Bana bir seçenek sunuyordu, yine ucunda ölüm olan bir seçenekti fakat bu sefer bunu o psikopat adam olarak yapmıyordu. Eğer kabul etmezsem, bu, buradan sırlarla çıkıp gitmem anlamına gelirdi ve Aaron buna da izin veremezdi. Onu anladığım noktalar vardı. Fakat bu kabul etmek istediğim anlamına da gelmiyordu.

Bir ailemin olmasını her zaman istemiştim, burası doğruydu. Fakat bazen aileler ne kadar korkunç olurlarsa olsunlar, sadece öylece kabul mü edilirdi? Çünkü onlar gerçekten benim ailemdi. Bu dünyada bana benzeyen, sınırlı sayıdaki kişilerdi. Bu özel bir teklifti. Ait olduğum yer, aslında onların yanıydı.

Yine de bir yanım kabul etmiyordu. Aaron ve onun ailem dediği –aynı zamanda benim de gerçek ailem olan- insanlar, masum insanlara zarar vermişlerdi. Vermek niyetinde değildi çoğu, bunu anlayabiliyordum. Onlar sadece fark edilmek, tedavi edilmek istiyorlardı. Fakat bunun sonucu başlarına ödül konulması, onlar için avlama emri çıkarılması olmamalıydı.

"Siz," diye mırıldandım. Emin olmak için sormam gerekiyordu. "Özgürlükçüler'siniz, değil mi?"

Yarım ağız gülümsedi eğlenen bir şekilde. "Ünlü olmadığımızı söyleyemezsin, değil mi?"

"Çok da iyi bir ün sayılmaz," diye mırıldandım. Fakat iyi bir ün, onun gibi birinin umursayacağı son şey olurdu zaten. Düşünmem için isteyeceğim zamanı da aptallık olarak görürdü muhtemelen ama ondan bunu isteyecektim. Bu çok saçmaydı biliyordum. İşin ucunda serbest kalma pahasına ölmek vardı ve bu sefer bu boş bir tehdit değildi, gerçi konu Aaron olunca konu hiçbir zaman boş bir tehdit olmazdı ama bu sefer ciddiydi işte. Ya içerideydim, ya dışarıda.

Ya onlarla, fakat yer yer vicdan azabından kıvrılarak vardım; ya da onlarsızdım ve yoktum. İkinci seçenek, hazırlıksız olarak çocukları bırakmak anlamına da gelirdi. Ve eğer varlığım son bulacaksa, bunu onları birine emanet etmeden yapamazdım. Ve kesinlikle bu da Aaron'dan isteyebileceğim bir şey değildi.

"Kafana bir kurşun yemeyi gerçekten düşünüyorsun, değil mi?" dedi ciddi bir sesle. Yine de dudaklarında eğlenen bir gülümseme ve gözlerinde de hafif bir parıltı vardı. Şu an düşünüyor olmam bile fazlaca komik geliyor olmalıydı.

"Eğer dediğin gibi size katılırsam, daha fazla aşağılama olacak mı?" dedim sonunda biraz eğlenme hakkını kendimde bularak. Fakat aslında bu da merak ettiğim şeylerden biriydi. Ve biliyordum bu kabul etmek anlamına geliyordu ama ölüm ve çocukları yalnız bırakma seçeneklerindense bunu tercih ederdim. Bir nevi, etmek zorundaydım da.

"Eğer yeterli gelirsen, olmaz," dedi Aaron ciddileşerek. Fakat aslında her zaman ciddiydi. Sadece ben, suratındaki gülümsemeye çok çabuk kanıyordum. "Aslına bakarsan seni sadece dosya numarasını almak için kullanacaktım. Ondan sonra yaptığın her şey, keyfiydi. Sen olmasaydın da halledebilirdim. İçeride başka bir adamım yok ama daha fazla parayla her şey hallolabilirdi."

"Yani bunca zaman bana ihtiyacın yoktu?" dedim şaşırarak. Hiçbir zaman onun için olmazsa olmaz biri olduğumu düşünmemiştim ama bu kadarını da beklemiyordum. Bana ihtiyacı yoksa neden beni yanında tutuyordu?

Omuz silkti Aaron. Gözlerini kaçırdığı nadir anlardandı.

Dudaklarımı ısırdım ve konuşmaya cesaret ettim. İçsel anlamda, gözlerimin parladığını hissediyordum. "Bende gerçekten bir şeyler görüyorsun, değil mi?" Tıpkı Cora'nın dediği gibi.

Kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı Aaron. "Evet." dedi kısaca.

Derin fakat titrek bir nefes aldım. Bende ne gördüklerini bilmiyordum ve kesinlikle onu ben de görmüyordum ama Aaron'a bunu kabul ettirebilmek bile büyük bir şeydi. "Tamam," dedim bu cevaptan sonra verilebilecek en mantıklı cevabı seçerek. "Seninleyim. Zaten bu da kafama bir kurşun sıkılmasından çok farklı değil."

Hafifçe gülerek ayağa kalktı Aaron. Gülme sesi kulaklarıma ulaşmasa da bir süre dişleri gözükecek kadar gülmüştü. "Benimle değilsin," diye düzeltti. "Benim için çalışıyorsun. Diğerleri gibi. Bu kadar özel hissetme."

Kapı kapandıktan sonra omuz silktim. Diğerleri aileden biri olurken, onlarla böyle bir konuşma yaptığını hiç zannetmiyordum.

*

K.M ile ilgili kısa bir açıklama yayınlayacağım biraz sonra. Detaylı olarak bakmak için orayı ziyaret edin lütfen.

Bu arada, Atty's Keşfedilmemiş Cevherler'de (Resmi yarışma değil) Kusurlu Mekanizmalar, Bilim Kurgu kategorisinde 1.seçildi. Bunun anlamı da benim için büyüktü. Bu hikâyeden vazgeçmemi engelleyen herkese çok teşekkürler!

Güncellemelerden haberdar olmak için: https://twitter.com/blacknwhitexox


Continue Reading

You'll Also Like

229K 7.1K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
844K 53.4K 48
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
AURORA By a d a l i a

Science Fiction

1.8M 145K 44
(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir...
153K 657 13
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)