Ceylan
Sabah birinin beni kucaklamasıyla irkilerek uyandım.
Bıçağımı çektim hemen.
''şşt,uyu güzelim, benim''
Böyle söylemesiyle boynuna daha çok gömüldüm.
Bu adam güven kokuyordu.
Ellerimi boynuna doladım.
Düşmeyeceğimi biliyordum.
Bu adam beni dağda koşuyor olsa da düşürmezdi.
Şu lanet geceden sonra ona sığınmak çok iyi gelmişti.
Yavaş yavaş sarsmadan yürüyordu.
''Seninle ne yapacağım ben asker'' dedi ben gözlerimi kapattığımda.
Uyuduğumu düşünüyordu sanırım.
İçimden güldüm.
Şuan yattığım bütün yataklardan daha rahattı kolları.
Kokusunu genzime tekrar çektim.
Ne kadar yol gittik bilmiyorum
Ama o bir kere bile sarsmamıştı beni.
Hiç uyanmamıştım
Uyandığımda helikopter düzlük bir alanda bizi bekliyordu.
Beni bindirdiğinde koltuğa bırakmasından korktum.
Kollarımı daha sıkı sardım.
Anlamıştı sanırım.
Kalbim anlamasından korktu.
Deli gibi çarpmaya başladı.
Bırakmazdı.
Bırakmadı da
Bir süre gittiğimizde helikopter alçalmaya başlamıştı.
''Asker,uyan artık,tüm alaya malzeme vermeyelim''
İstemeye istemeye kalktım.
Karşısına oturdum.
Ellerime baktım.
Kan ve çamur içindeydi.
Kan kokuyordum.
Kurumuştu üzerimde.
''Kurt için kusura bakma''
Kafamı hışımla kaldırdım.
''Sen mi yolladın?''
İnmekte olan helikopterden dışarı baktı.
''Standart prosedür,öyle istemiştin''
Haklıydı,ben istemiştim.
Helikopter indiğinde eve doğru yol aldık konuşmadan.
Askerler beni görünce şaşırdılar.
Oğuz eliyle bir şey yok anlamına gelen bir işaret yaptı.
Lojmana geldiğimizde iki dairenin ortasında durduk.
''Banyo yapmadan kamuflajlarını giy,ayaküstü bir şeyler atıştır,koşuya gidiyoruz.''
Anlayamamıştım.
Geç kalmıştık sanırım koşu için.
''Neden yapmıyorum?''
Sesi düzdü.
''Kan kokusuna alışman lazım.''
Dediğini yaptım.
Tekrar lojmandan ayrıldık ama bu sefer başka bir yere doğru koşuyorduk.
Hiç sesini çıkarmadan önümde koşmaya başladı.
Ortalama beş kilometre sonra karşımıza sırp bir kayalık çıktı.
Durdu,bana döndü.
''Çantanı bırak asker,silahınla tırmanmaya başla''
Yaklaşık 20 metreydi.
Ancak yarım adımımla basabilirdim buraya.
Sesimi çıkarmadan çantamı bıraktım ve tırmanmaya başladım.
O aşağıda kalmıştı.
Taşlar elimi kesiyordu.
Silahı arkama geçirdim.
Bir an ileri hamle yaptığım elim kaydı.
Yüreğim hopladı.
Yerden baya yükselmiştim.
Tek elim havada kalakalmıştım.
Oğuz bağırdı.
''TIRMAN ASKER!'
Bunu yapmam lazımdı.
Derin bir nefes alıp tırmanmaya başladım.
''Daha hızlı asker.!
Durduğun an hedef olursun''
Ha gayret tekrar hızlıca hamleler yapmaya başladım.
Bazı kayalara sadece paralel basıp kendimi öne atıyordum.
Sonunda tepeye çıkmıştım.
Burası çok güzel görünüyordu.
Sonra aşağıya baktım.
Oğuz da tırmanmaya başlamıştı.
O kadar hızlı tırmanıyordu ki,
Belki de bir iki dakika içerisinde yanıma ulaşmıştı.
Tepeye ulaştığında kayalıklardan ayaklarını sallandırıp oturdu.
Ben de aynısını yaptım.
''Dağ keçisi olmanı istiyorum Ceylan,bizim çarpıştığımız insanlar dağları iyi bilen insanlar''
Kafamı salladım.
''Bana güveniyor musun Oğuz?''
Manzaradan gözünü ayırıp bana baktı.
''Güven kazanılan bir şeydir asker,sen güvenimi kazandığını düşünüyor musun?''
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
''Ama ben sana güveniyorum''
Hemen ayağa kalktı.
''O zaman görelim'' dedi.
Ve geldiğimiz dağın diğer yamacından dolaşıp,çantaları alıp döndük.
Bu sefer eğitim alanına gelmiştik.
Çantaları bıraktık.
Burası atış talim yeriydi.
Askerler şuan sabah sporunu yapıyor olmalıydı.
Ortalık bomboştu.
Eline iki tabanca aldı.
''Al şu tahtayı karşıya geç ''
Elime tutturduğu tahta levha, atış içindi.
Gösterdiği mesafe yüz metreydi.
Dediği gibi geçtim.
İki tabancayı alarak kafamın üzerindeki levhaya ateş ederek yürümeye başladı.
Elli metre sınırına gelince bu sefer beklemediğim bir şey yaptı.
Arkasını dönüp bacaklarının arasından iki silahın da şarjörü bitene kadar kafama sıktı.
Nefesimi tutmuştum.
Beni vurmayacağını biliyordum.
Vurmamıştı da.
İki silahın şarjörlerini değiştirdi.
Kafamın üzerindeki levhayı aldı.
Silahları bana uzattı.
Levhayı kafasına koydu.
''Sıra sende asker''
Bir an tereddüt ettim.
Yüzüme bana güvenir gibi bakıyordu.
Kendine güven kızım.
Yoksa bu dağ gibi adamı alnının ortasından vuracaksın.
Bordo berelilerin öldüğü en saçma yer olarak tarihe geçirme şu adamı.
Yüz metre yürüyene kadar bunları düşünmeye devam ettim.
Üzerine doğru kurşun sıkmak çok kolaydı.
Onu yapabilirdim ama bacaklarımın arkasına alıp ateş etmek de neydi.?
İlk elli metre tereddütsüz sıkarak gittim.
Elli metre sınırına gelince durup arkamı döndüm.
Allahım sen yardım et.
Kafamı eğip Oğuza baktım.
''Asker SIK!''
Söylemesiyle sıkmaya başladım.
Şarjör bittiğinde kendimi yukarıya kaldırdım.
Arkamı dönüp Oğuza bakmak istemiyordum.
''İyiyim iyi''
Diye bağırdı.
Gülümseyip arkamı döndüm.
O bana, ben ona yürümeye başladık.
Karşılaştığımızda
''Buna güven atışı derler,
Ben sana, sen bana güvenmişsin önemli değil.
Senin sorunun kendine güvenmemen''
Gene ve gene haklıydı.
Gülümsedim omuz attım.
''Bana güvendiğini biliyordum''
Beni orada bırakarak yarım gülümsemeyle ilerlemeye başladı
''Bilseydin sormazdın''
Tamam ama emin değildim.
Tamam bilmiyordum.
Koşarak ona yetiştim.
''Artık banyo yapabilir miyim üstteğmenim''
Bana baktı
''İstikamet banyo asker,marş marş''
Banyodan çıkıp üzerimi giyindim.
Salona geldiğimde Oğuz beni bekliyordu.
''Bu eşyaları yollatıyorum.''
Şuan o eşyalara güvenemiyordum.
İçinde bir şey olabilirdi.
Askerler gelip hepsini topladılar.
''Valizleri de ver,kıyafetlerini de.Hiç bir şey kalmasın onlardan geriye''
Hepsini bi çantaya koyup verdim.
Üzerime giydiklerim kalmıştı sadece.
Sonra üzerime baktı.
''Bunu da bugün atarsın,sana yeni bir şeyler alalım.
Tabura gittiğimizde gerekmeyecek ama burada idareten bir şeyler lazım''
Giysilerden ne istemişti onu anlamamıştım.
Makyaj malzemelerim her şey gitmişti.
Gerek de yoktu zaten.
Yeni biri olmuştum.
''Yorulduysan bir kaç saat uyu,ben gelir alırım seni''
Hemen atıldım.
''Komando yorulmaz''
Gülümsedi.
Yanıma geldi.
Dirseklerini omzuma koydu.
Çok yakındık.
Kafamı kaldırıp ona baktım.
''Beni korkutuyorsun asker''
O kadar farklıydı ki ses tonu.
Acı çeker gibiydi.
Ben de acı acı gülümseyip,başımı eğdim
Yüzüne bakamıyordum.
''Eğitimin bittiğinde,iyi bir bordo olacağına dair şüphem yok''
Sonra ellerini yanaklarıma koyup alnımdan öptü.
İstemsiz olarak beline sarıldım.
O kadar farklı bir duyguydu ki alnımdan öpmesi.
Yani düşünüyorum da dudağımdan öpse belki de bu kadar duygulu olmazdı benim için.
Bu çok farklıydı.
Derin bir nefes aldı,beline bağladığım ellerini çözdü.
Korkuyla gözlerine baktım.
Bir şey demedi.
Demesi de anlamsız olurdu.
Ama bakışları karardı.
Tereddütlü gibiydi.
Şimdi burada ne söylesem boştu.
Omzundaki beresini kafasına geçirdi.
''Kamuflajlarını giy asker'' dedi.
Derinden,serin sesiyle.
Gidip giyindim.
Aynada kendime baktım.
Saçlarım artık yoktu.
Ellerimi kafamın üzerinde gezdirdim.
Çok kısa hiç yok gibi de değildi.
Üç numara dedikleri şekildeydi.
Erkek olmuştum artık.
Asker olmuştum.
Beremi alıp kafama geçirdim.
Gözlerim gururla parladı.
İhtiyacım olan şey buydu demek ki.
Yüreğimi dolduran ,yıllardır eksikliğini hissettiğim şey buydu.
Eğitim alanına geldiğimizde bütün askerler bana bakıp,fısır fısır konuşuyorlardı.
Dudağımdaki patlak az çok belli oluyordu sanırım.
Sevdayı ondan sonra görmemiştim.
Oğuz kulağıma eğildi.
''Efsane olmuşsunuz yüzbaşım''
Omuz attım gülümseyerek.
Alana geldiğinde Sevdayı arkadan gördüm.
Birliğinin önünde duruyordu.
Arkasını döndü.
İkimize de selam verdi.
Ama bana öldürecekmiş gibi selam verdiğine yemin edebilirdim.
Yüzü baya kötü gözüküyordu.
Kaşı dikişliydi.
Dudağı da şişmişti.
Üzülmüştüm.
Sanırım biraz ağır olmuştu ama yapmaması gereken şeyler de yapmıştı.
Bazen insanların bir derse ihtiyacı olur .
Oğuz askeri gür bir sesle selamladı.
Gülümseyerek ona baktım.
Mesleğine aşıktı.
Askerlerini gördüğü zaman bambaşka biri oluyordu.
Son derece ciddi,güven verici ve tam bir komutandı.
Ben de onunla gurur duyuyordum.
Askerleri eğitim için yerlerine yolladı.
Sevda da sahaya onlarla birlikte indi.
Biz de askerlerin peşinden gittik.
Her gün bu parkuru tekrarlıyorlardı sanırım.
Ben de yapmalıydım.
Yazdım aklımın bir kenarına.
Gece uyumaya gittiğimde buraya gelir,parkuru tamamlardım.
Oğuzun yüzünü kara çıkarmamalıydım.
Aralarında kızların da olduğu komandolara baktım.
Onlar da daha iyi olmalıydı.
Parkurun dışından ben de onları takip ediyordum.
Kızlar özellikle tırmanışta zorlanıyorlardı.
''Erkek olun biraz!
Kaldırın kıçınızı!''
Sürekli gözüme kestirdiğim kızlara bağırmaya başlamıştım.
Kızlar da bunlar karşısında daha hızlı olmaya başladılar.
Erkeklerin yanına geçtim bu sefer
''Kızlar bile sizin gibi sızlanmıyor '
Siz mi komandosunuz
Siz mi askersiniz
Kızlardan mı kuracağız orduyu!
Çekilin o zaman kızlar girsin kışlaya!''
Askerler fena bozulmuşlardı ama sonuç hızlı oldu.
Oğuz yanıma geldi.
''Bir şeyler kapmaya başladın asker,
yemekten sonra psikolojik tahribat eğitimin var.
Yemeğe gidelim''
Yemekhaneye gittiğimizde yemeklerimizi alıp Muratla Emrenin masasına geçtik.
Emre hemen atıldı.
''Komutanım,korumanıza gerek yokmuş Ceylan asteğmenimi.Dün herkes bunu öğrendi.''
Dedi gülerek.
Ben de gülümseyerek başımı eğdim.
''Gereklilik değil üst teğmenim,emir ''
Emre sesini kesti bu sefer Murat başladı.
''Dün yaptıkların çok iyiydi Ceylan,bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum''
Oğuzun keyfi yerine gelmişti.
''Siz bi de onu akşam kurt taliminde görecektiniz''
İkisi de şaşkınlıkla bana baktı.
''Öldürdün mü yani kurdu.?'' Murat ağzı bir karış açık bakıyordu.
''Bıçakla kafasını kesti''dedi Oğuz keyifle yemeğini çiğnerken.
Bi an aklım başıma geldi.
''Sen beni mi izliyordun?''
Bana bakmadan devam etti
''Böceği ağzında çevirip durmasını görecektiniz,yutamadı''
Üçü birden kahkahalarla gülmeye başladı.
''Ateş de yaktı mı bari?''
Beni unutmuşlar kendi kendilerine yokmuşum gibi dalga geçiyorlardı
''Yaylı tekniği kullandı''
İkisi birden ooooo sesleri yükseltti.
Askerler dönüp bize baktılar.
''Belgeselde görmüştüm'' deyip omuz silktim.
Bu sefer üçü birden gülmeye başladılar.
Yapacak bir şeyim yoktu ben de yemeğimi yemeye devam ettim.
Eğitim alanına geldiğimizde 5 kişilik bir ekip bizi bekliyordu.
''Neden bu kadar azlar?''
''Aralarından götürmek için sekizli gruplar içinden 5 kişi seçerim''
''Nasıl yapacağız eğitimi?''
''Beşine de bir bilgi vereceğim sen de arasından iki kişi seç''
Beşini de bir odaya götürdük.
Odada Oğuzun bana yaptığı gibi sadece bir tek ışık vardı.
Duvara dizildiler.
Bir tane aralarında kız vardı.
Onu kesin seçecektim.
Diğer erkekler arasından da kendine en çok güveneni seçtim.
Önce erkek gelsin dedim.
Diğer kız dışarı çıktı.
Oğuz benimle birlikte girdi.
Arkamda duruyordu.
Ona camlı bölmeye geçmesini söyledim.
Kız da orada arkadaşını seyredecekti
Çocuk önüme oturdu.
Dimdik gözlerime bakıyordu.
Kesinlikle korku yoktu.
''Soyun asker,külotun kalsın sadece''
Dediğimi tereddüde düşmeden harfiyen yaptı.
Ellerini arkasından bağladım.
Bacaklarını da bağladım.
''Adın ne?''
''Serdar komutanım''
Sesi yalın ve direk çıkıyordu.
''Komando mu olmak istiyorsun asker?''
''Hayır komutanım,bordo bereli komando olmak istiyorum''
Düşünceli bir biçimde bekledim.
Ciddi anlamda zorlamam lazımdı bu çocuğu.
''Sevgilin var mı asker?''
''Var komutanım''
''Nerede asker?''
''Uzakta komutanım''
Buradan biraz ilerleyebilirdim.
''Şuan kimin altındadır sence?''
Önce cevap vermedi.
İpleri zorladığını görebiliyordum.
''Bilmiyorsun demek''
devam ettim.
''Biz kadınlar,yanımızda olan erkekleri isteriz severiz.
Gücünü her an yanımızda hissedeceğimiz birilerini ararız.
Şimdi sen buradasın,o kız senden uzakta neler yaşıyor bilmiyorsun doğru mu asker?''
''Doğru komutanım''
''Bir süre sonra seni beklemekten bıkar,
Yavaş yavaş daha az konuşmaya başlarsınız.
Senin anlatamayacağın şeyler birikir.
Yabancı olursunuz.
Ne yapacaksın o zaman asker?
Kız olmayan bir hayali bekleyecek,sonra biri çıkacak karşısına
Belki senin gibi biri olmayacak ama yanında olacak işte.
O da buna yetecek.
Ne yapacaksın asker?''
''Yapacak bir şey yok komutanım''
Yavaş yavaş esas konuya geliyordum.
''Yapacak bir şey var asker
Dön evine,iş bul kendine gir.
Geldiğinde sıcak bir yuvan olsun.
Karının koynunda uyu.
Yarın bir gün çocukların olacak.
Sen dağlarda çarpıştığında ne olacak asker.
Dön yuvana,bırak bu işleri.''
Cevap vermedi.
Tereddüde düşüyordu.
''Çok kolay bir şey soracağım sana,
Buradan çıkış biletin olacak.
Bu erkek koğuşundan kurtarırım seni.
Üsteğmenin ne dediyse söylersin ve gidersin.
Sevgiline dönersin.
Seni bekliyor.
Mutlu olursunuz
Şimdi söyle asker ne dedi komutanın sana ?''
''Söyleyemem komutanım''
Bu sefer bi anda bağırdım
''ÖLDÜN asker sen Öldün!''
Benden böyle bir şey beklemiyordu sanırım.
''Annen ağlıyor?
Ağlasın mı?
Evladı gitti evladı.
Kim avutacak onu?
Sen mi ben mi?
Değer mi Asker
Söyle,git evine anana sarıl
Sen Ölünce
Sevdiğin kız tekrar evlenecek
Bin tane çocuk doğuracak
Adın sokağa verilirse şanslı say kendini.
Gençliğinle asılacaksın duvara
Ne çocuğun olacak,ne torunun.
Söyle asker
Sen ölünce ne olacak?
Çocuk bu sefer bağırarak cevap verdi.
''VATAN SAĞ OLACAK KOMUTANIM''
Onun gözünden de benim gözümden de bir damla yaş düştü.
''Bu vatan seninle gurur duyuyor asker,çöz kollarını''
Dediğim gibi ellerini kolayca çözdü.
Şimdi sırada kız vardı.
Sanırım görünüşümden korkmuştu.
Soyun dedim.İtiraz etmeden iç çamaşırları kalacak şekilde soyundu.
Onu da sandalyeye bağladım.
Bağlatmadım gözlerini.
Gözlerimin içine bakmasını istiyordum.
''Adın ne Asker?''
''Yeliz komutanım''
''Yeliz nelerden hoşlanırsın?''
Bu sorum karşısında şaşırmıştı.
''Kitap okumayı severim,müzik dinlemeyi severim
Doğa yürüyüşleri yapmayı severim''
''Sence sen komando olmalı mısın Yeliz?''
''Olmalıyım komutanım'' dedi gözlerimin içine bakarak.
''Neden Yeliz?
Olup ne yapacaksın.
Yarın bir gün birisiyle tanışacaksın.
Evleneceksin
İzin alacaksın
Hamile kalacaksın
İzin alacaksın
Doğum yapacaksın
İzin alacaksın
Ne yapacağım o zaman ben Yeliz?''
Kendi de bu soruların cevaplarını önceden vermişe benziyordu.
''Ben bu vatana çocuk yetiştiriyorum Komutanım.''
Nefesimi verdim.
''Yeliz,senden komando olmaz ''
beklemeden cevap verdi
''Olur komutanım''
''Olmaz kızım''
''Olur komutanım''
''Zayıfsın asker''
''Değilim komutanım''
Bu sefer yerimden kalktım
Sandalyesinin arkasına geçtim.
''Sevgilin var mı asker?''
Tereddütsüz ''Yok'' cevabını verdi.
''Peki sevdiğin var mı asker''
''Var komutanım''
''Nerede asker?''
Tereddüt etti.
Terlemeye başlamıştı.
''Bu kışlada mı?''
Cevap vermedi
''Sizin birlikte mi?''
''Bu oda da mı?''
Kim olduğunu anlamıştım.
Bu sefer karşısına geçtim
Gözlerini kapatmıştı.
''Asker,Oğuz üsteğmeninin verdiği bilgiyi söyle'' dedim ılıman sesimle.
''Söyleyemem komutanım'' gözlerini kapatmıştı.
Utandığını hissedebiliyordum.
''Az önce çıkan asker,söylemedi.Ama sen söyleyeceksin asker
Çünkü sen zayıfsın
Kızsın,
duygusalsın
Duygularını belli ediyorsun
Net değilsin
İstediklerini bilmiyorsun.
Çünkü sen aşıksın.''
Gözlerini kapattı,bir kaç damla yaş süzüldü.
Bu sırada bağırdım.Tüm direnci yıkıldı.
''SÖYLE ŞUNU ''
Elimi masaya vurdum.
Hızlı hızlı içindeki pisliği atarcasına konuştu
''Komutanım dedi ki o ..''
O sırada Oğuz içeriye daldı
''Yeter asker !Çık dışarı''
Kız ağlaya ağlaya dışarı çıktı.
Oğuz derin bir nefes aldı.
''Bu benim eğitimimdi Üsteğmenim,yanlış yaptınız.''
Cevap vermesini beklemeden dışarı çıktım.