Oğuz bana yüz kaslarını oynatmadan bakıyordu.
Dudakları ip gibi olmuştu.
Burnumdan akan kolu kolumun tersiyle sildim.
İkimiz de birbirimize bakıyorduk.
Saçıma bakıyordu.
Bir şey demedi.
Ben de bir şey demedim.
Doğruca soyunma odasına gittim.
Peşimden gelip kapıyı kilitledi.
''SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN ASKER!!!''
Öyle bir gürlemişti ki,elimdeki kamuflajı neredeyse düşürecektim.
Sakince arkamı döndüm.
''Sevdanın ağzını burnunu dağıttın''
Gülümsedim
''Nasıl diyorsunuz siz?
Eğitim zayiatı mıydı?''
Yüzüme daha sert baktı.
''Bu saçının hali ne ?''
Gülümsedim.
''O da asker tıraşı''
Ellerini saçlarının içinden geçirdi.
Soyunma odasındaki banklara oturdu.
Kanlı tshrtümü çıkarıp kamuflajımı giydim.
Kafasını çevirebildiğini dolabın aynasından görebiliyordum.
''Sen operasyonda değil miydin?''
''Gittim, geldim işte''
''İyi de üç dört saat anca olmuştur''
Gülümsedi.
''Yol uzundu bu sefer ,bizim operasyonlar en fazla bir saat sürer ''
Şaşırmıştım,daha çok çalışmam gerekiyordu.
Bu adamlar ölüm makinası gibi bir şeydi.
Yanına geçip oturdum
''Hiç vuruldun mu?''
Gülümsedi.
''Bir kere.
İlk operasyonumdu''
Bu sefer ben gülümsedim.
O yüzden avcı dediğinde ''Beni vuranın bu olduğunu söyleme sakın'' demişti.
Bir bordo berelinin hiç vurulmaması şaşırtıcıydı.
Düşünceli halimden anlamış gibi konuştu.
''Kızım bizi vururlarsa ilk kurşunla vururlar''
Yapabilecek miydim?
Tabii ki.
Bu saatten sonra kendimi buna adamalıydım.
''Asker olmaya karar vermişsin?''
Komutanla konuşmuş olmalıydı.
Kafamı salladım.
''Giydiğim üniformanın hakkını vermek istiyorum Oğuz,
beni eğitir misin?''
Yüzüme baktı.
Çok derin bakıyordu.
Bir elini dudağıma uzattı.
Parmağıyla yavaşça sızan kanı sıyırdı.
Parmağını ağzına götürüp,elindeki kanı emdi.
İçim bi hoş olmuştu,bunu yaparken gözlerimi gözlerinden ayırmamıştı.
''Eğitirim asker ama bana sağlam lazımsın''
Gözlerine baktım.
Bu adam .
Bu adam.
Cümleyi tamamlayamıyordum
Onun hakkında net bir cümle bile kuramıyordum.
Yüzüne bakıp kalmıştım.
Kazıttığım saçlarımı eliyle karıştırdı.
''Yakışmış,komutan''
Güldüm.
''Biliyorum,bordo bereli bir kadının ekibe kendini kabul ettirmesi çok zor
Beni kadın olarak görmelerini istemiyorum.
Sen bile öyle görüyorsun.
Her an saçma bir iş yapacakmışım gibi.
Her an yanımdakini tehlikeye atacakmışım gibi.''
Kafamı kaldırıp tekrar yüzüne baktım.
''Sen hep yalnız çalışmışsın Ceylan,
Bundan sonra adın ceylan,geçmişini unut.
Burada takım çalışmasına alışman gerekiyor.
O gün seninle karşılaştığımız çatışmada,siz adamı bize bıraktınız.
Hiç bir bordo,arkasında adam bırakmaz.
Öleceğini de bilse bırakmaz.
Fark bu.''
Kafamı salladım.
Bunu öğrenmem gerekiyordu.
''Yarın seni saha çalışmasına çıkaracağım
Orada benim çalıştırdığım birlikle beraber sen de eğitim alacaksın.
Çocuklar seni kıdemli görebilirler
Ama senin onlardan öğrenecek daha çok şeyin var.
Saha eğitimlerini gerçek mühimmatlarla yaparız.
Dikkatli ol,ekibini de koru''
Kafamı salladım tekrar.
''Hadi gel şu yüzüne çeki düzen verelim''
--------------------
Oğuz
Eve giderken yanımdaki kıza tekrar baktım.
Bir kadın saçının şeklini değiştirirdi.
Bu hayatımı değiştiriyorum demekti.
Ama bir kadın saçını kökten kazıtıyorsa
işte bu
Kaderimi değiştiriyorum demekti.
Bu kız farklıydı.
Baştan sona.
Komando olabilirdi.
Hatta bir bordo bile olabilirdi.
Gözümün önünde olması şartıyla.
Eve geldiğimizde kanı kurumuş burnunu temizlemek için
bir kaç malzeme aldım.
Tam elimi temizlemek için uzatacağım sırada tuttu.
''Bunu yapma ''
Anlamadım
''Neyi yapmayayım?''
''Bunu işte.
Emre ya da Muratın burnu kanadığında sen mi temizliyorsun?
Bana da yapma.
Çiçekmişim gibi davranma.
Sen davranırsan herkes öyle davranır''
Elimi hemen çektim.
Bu kıza benim dışımda çiçek gibi davranacak askerin belasını..
Neyse.
Başımı koltuğun gerisine attım.
''Haklısın''
Gerçekten istiyordu.
Asker olmak istiyordu.
Şimdi ben sana nasıl anlatayım be güzelim o dağları?
Yapabilir misin orada?
Kopmuş bacak,kol nasıl göstereyim gözlerine?
''Çok inatçısın değil mi?
Ne yapsam durduramam seni
Bordo olacaksın''
Aslında kendi kendime konuşuyordum.
Yüzüme yarım bir gülüşle baktı.
''Denemek ister misin?''
İstemem güzelim,istemem.
Derin bir iç çektim.
Madem kararlısın,seni bordodan da iyi yapmam lazım benim.
Dağa gittiğimizde saçının telinden kurşun geçse
O dağı kazımam lazım benim.
''Benim yanımda ayrı bir eğitime daha tabi tutacağım seni
Sabahları askerlerle,geceleri benimle olacaksın.
Uyku yok.
Sızlanma yok.''
Gözleri çakmak çakmaktı.
Yakışıyordu bu kıza bordo olmak.
Gülümsedim.
''Omzundan da kan geliyor''
Omzunu silkti.
''Burada iyileşir kendi kendine.''
''Kendini hazır hissediyorsan,sana bir günlük eğitim vereceğim
Bu gece başlayacak''
Bu eğitim en zor eğitimlerden biriydi.
Ama yapması lazımdı.
Tek başına olacaktı.
Benim onu takip ettiğimi bilmeyecekti.
''Hazırım Üst teğmenim''
---------------------------
Ceylan
''Acıktın mı asker?''
Acıkmıştım,saat dokuza geliyordu.
Kafamı salladım.
''Değiştir üstünü çıkalım''
Ben evime geçerken o da telefonundan arama yapıyordu.
Kapıda buluştuk.
Arabaya bindik.
O sivil değildi.
Üniformasını çıkarmamıştı.
Ben de üzerimde t-shrtüm pantolonum ve silahımlaydım.
Arabaya bindiğimizde
''Silahını ver,gerek olmayacak.''
Verdim.
O da bana bir çakı verdi.
''Bu niye?''
''O lazım olacak.''
Anlamamıştım.
Araba durduğunda geldiğimiz yer bir helikopter pistiydi.
Bir şey dememe fırsat vermeden bindi.
Ben de arkasından bindim.
''Nereye gidiyoruz''
''Seni yemeğe çıkartıyorum asker''
Sesi ciddiydi.
Gerçekten de yemeğe gidiyorduk.
Sanırım sıkılmış olabileceğimi düşünmüştü.
Dağlık bir alana geldiğimizde
Pilota alçalmasını söyledi.
Görünürde gece vakti hiç bir şey yoktu.
Ağaç olabildiğini seçebildiğim karartılar vardı.
Yeterince alçaldığımızda kapıyı açıp bir halat sallandırdı.
''Atla asker''
Anlamadım.Yüzüne baktım.
''Atla asker,yarın sabah almaya geleceğim seni''
Eğitim miydi yani bu?
Ne yapacaktım gecenin bir vakti burada?
Açtım üstelik.
İndirdiği halata doğru yürüdüm.
''Yarın nasıl bulacaksın beni?''
Gülümsedi.
Bir şey demedi.
Bulurdu.
Kesin bulurdu.
Bir şey demeden halata tutunup indim.
İnerken ağaçlar kolumu kesiyordu.
Hava gece ayazıydı.
Yere indiğimde helikopter de yükselmeye başladı.
Gidene kadar baktım.
Sonrası karanlık.
Ay yok,
hiç bir şey yok.
Ayaz var,soğuk var.
Yavaşça bıçağımı çıkarttım.
Bununla ne yapacaktım ki ben .
Ateş yok,bir şey yok.
Nerede olduğumu bile bilmiyordum.
Sabah olurken güneşin doğuşuna göre belki yön tayin edebilirdim ama gece uzundu.
Yıldızlar olsa bir şansım vardı
ama yönü ne yapacaktım ki?
Sıkıntıyla iç geçirdim.
Kurt sesleri gelmeye başlamıştı.
Sesi git gide yaklaşıyordu.
Koşmaya başladım.
Peşimden tazı gibi koşuyordu.
Nereden çıktı bu hayvan ?
Gecenin bir körü önümü bile göremezken deli gibi koşuyordum.
Başka bir şey yapmam lazımdı.
Kurdu öldürmem gerekiyordu.
Allahın yırtıcı hayvanını nasıl öldürecektim.
Ağaca tırmanmaya vaktim yoktu.
Tırmanıp yirmi dört saat orada bekleyemezdim.
Açtım ve bir şeyler bulmam gerekiyordu.
Daha hızlı koşup arkama döndüğümde yüz yüze geldiğimizde onu öldürmem için zamanım olacaktı.
Hızlıca koşup bir anda arkamı döndüm.
Beklediğim gibi olmadı.
Birden üzerime atladı.
Elimdeki bıçağı tutan elimle yüzümü korumaya çalıştım.
Güçlü pençeleriyle omuzlarıma tırnaklarını geçirdi.
Yüzümü korumam bir işe yaramayacaktı.
İnsan gibi düşünmem lazımdı.
Boynunu tuttum.
Dişlerini yüzümden uzaklaştırdım.
Ağzını bıçağı tutmayan elimle kapattım.
Öyle ağırdı ki.
Üzerimden bir kaç santim uzaklaştırdım artık pençeleri değmiyordu.
Yapmam gerektiği gibi diğer elimle boğazını kestim.
Bütün kanı yüzüme aktı.
Hayvancağızı bir kenara atmak zorunda kaldım.
Hayati idame bunu gerektiriyordu sanırım.
Nefes nefese ayağa kalkıp son bir kez daha baktım.
Kendimi bok gibi hissediyordum.
Şimdi gerçekten iğrenç bir katildim.
Belki ilk geldiğimde buraya biraz daha farklı hissederdim
Duygusal bile olabilirdim.
Ama şimdi,yapmam gereken buymuş hissine kapılıyordum
Yüzümdeki kanı üzerime silerek temizleyebildiğim kadarıyla temizledim.
Şimdi yiyecek bir şeyler bulmam gerekiyordu.
Kolumdaki pençe izlerinin kanı durmuştu.
Biraz daha mücadele etsek belki de omuzlarımı ciddi anlamda parçalayacaktı.
Yürüdüm,gece boyu yürüdüm.
Nerede olduğumu,büyüklüğünü bilmiyordum.
Susamıştım.
Ağacın birinin dibine oturdum.
Böcekler vardı sadece etrafımda.
Onları yiyebiliyorlardı.
Ama şuan benim midem bunu almayacaktı.
Her böcek yenebiliyor muydu acaba?
Kendimi riske atmak istemiyordum.
Çiğ yiyebileceğim sadece böcekler vardı.
Çiğ kertenkele yiyemezdim.
Ateş yakmam gerekiyordu.
Güneş olsa,cam gibi bir şeyle yakardım.
Gecenin bir körü çakmak taşı mı arayacaktım.
Zira onun neye benzediğini bile bilmiyordum.
Hadi kızım düşün,
İzlediğin belgeselleri düşün
Nasıl yapmıştı adam?
Hemen aklıma geldi.
Kalkıp uzunca eğri bir dal parçası aramaya başladım.
Bulduğumda belki yarım saat geçmişti.
Sonra bu hilal şeklindeki dal parçasını yay haline getirmem lazımdı.
Ayakkabımdaki bir ipi çözdüm.
İki başına bağladım sıkıca.
Şimdi elimde yay vardı.
Bir tane düz bir dal buldum.
Ucunu sivrelttim
Altına da küçük düz bir tahta parçası koydum.
Koyduğum tahta parçasının içini de biraz oydum
Böylece sivrelttiğim dal parçası rahatça bu oyuğa girip bir sürtünme yaratacaktı.
Sivrelmiş dal parçasını da elimle üstten rahat bastırmak için küçük bir tahta da ona yaptım.
Şimdi durum şuydu.
Yayımı,sivrelttiğim dal parçasının içinden geçirip sanki bir testereymişçesine döndürmeye başladım.
Kıl testeresi gibi döndürüyordum.
Dal döndükçe
Oyuk yaptığım düz tahtada sürtünme yaratıyordu..
Biraz zor bir yakma metoduydu ama aklımda da elimde de bu vardı.
Ortalama yarım saat döndürdükten sonra yavaş yavaş duman çıkmaya başladı.
Hemen yayı bırakıp küçük tahta parçasını elime aldım.
Çam ağaçlarının dibinden de kuru iğneli yapraklarından biraz üstüne koydum.
Yavaş yavaş duman çıkmaya başladı.
Üfledim bir kaç kere
Duman genzimi yakıyordu.
Sonunda bir kaç dakikalık uğraşlarımdan sonra ateşi keşfetmiştim.
Yüzüm aydınlandı.
Hemen biraz daha takviye yapıp kendimi ısıtacak kadar ateş elde ettim.
Yorulmuştum ve hala açtım.
Şimdi yerdeki böcekler daha cazip geliyordu.
Bir tanesini yakalayıp baktım
Şimdi kızartmasını yapmalıydım.
Üç dört gün önce mükemmel yemekler yerken şuan bu böcek bana ızgara gibi gözüküyordu.
Şişe ihtiyacım vardı.
Tabi kuzu çevirmeydi nihayetinde.
Küçük incecik bir dal parçasını aldım.
Ama şiş olacak kadar da büyük değildi böceğim.
Maşa yerine kullanabileceğim tahta parçalarıyla sıkıştırıp ateşe tuttum.
İnşallah zehirlenmem diye de düşünüyordum.
Dal parçaları yanmaya başlayınca üfleyip böceğimi elime aldım.
Soğumasını bekledim.
Bacaklarını koparsam geriye bir şey kalmayacaktı.
Böyle de yemek istemiyordum.
Düşünme kızım at ağzına.
Şanslıysan gece bir kaç tane daha bulursun.
Elimle tutup ağzıma attım.
Bir süre ağzımın içinde gezdirdim.
Çiğneyip o tadı ağzıma da bulaştırmak istemiyordum.
Sürekli dolandırıyordum.
Nefesimi tuttum
Yut artık kızım!
Bir hamle de yuttum.
O bacaklarındaki tırtıkları boğazıma yapışmış gibi geldi.
Hemen ardarda yutkunmaya başladım.
Kuru kuru boğazımda durmuştu sanki lanet böcek.
Kusmamam lazımdı.
Yumruklarımı sıktım.
Bir süre bekledim.
Bu böyle olmayacaktı.
Adam akıllı yiyecek bir şeyler bulmalıydım.
Yılan bile daha iyiydi.
Ama şuan gecenin bir vakti onunla karşılaşmak istemiyordum.
Çalılığa doğru yürüdüm.
Elime bir tane ateşli dal almıştım.
O an sanki dünyalar benim oldu.
Bildiğin Böğürtlen çalısıydı bu.
Üzerindeki böğürtlenleri toplamaya başladım.
Yaprağının da tadına baktım
Yenirdi yani.
Hafif ekşimsiydi ama olsun.
Yeteri kadar yediğimde biraz da elimde götürdüm.
Gündüz daha rahat görebilecektim.
Şimdi ateşe biraz daha dal parçası atıp onu söndürmemeye çalıştım.
Uykuyu hak etmiştim artık.
Sadece cırcır böcekleriyle dolu bir geceydi.
Issız.
Korkmuyordum.
Asker korkmazdı.
Sırtımı ağacın gövdesine verip bir kaç saatte olsa uyumayı umdum.
--------------------------
Oğuz
Attığım halatı geri çekmedim.
Pilota sabah gelip almasını söyledim.
Biraz bekledikten sonra yaklaşık bir iki kilometrelik bir alanda tekrar alçaldı Helikopter ben de atlayıp indim.
Telefonumu açtım.
''Kurdu salın''
Ceylana çok yakın bir yerde azılı bir kurdu salmalarını söyledim.
Kurt onu bulurdu.
Benim de yetişmem gerekiyordu.
İndiğim anda doğruca ceylana yakın yerlere doğru koşmaya başladım.
Kurt seslerini duyabilecek kadar yakına geldiğimde gece görüşlü dürbünden baktım.
Ceylan koşmaya başlamıştı.
Hayır kızım öldürmen lazım.
Yapabilecek misin ki.
O kızı da vahşileştirmek istemiyordum.
Şimdi olduğu hal bile yeterince ürkütücüydü onun için.
Daha hızlı koşup bir anda kurtla yüz yüze geldiler.
Hemen dürbünü bırakıp sniperımı elime aldım.
Eğer ısırmaya kalkarsa kızı,vuracaktım.
Boğuşmaya başladılar.
Omuzlarına pençelerini geçirmişti.
Hadi kızım be,öldür gitsin.
Fazla mı ağır geldi
Ölmemen için yapıyorum bunları.
Kes artık şu itin boğazını.
Kesti.
Aferin kızıma.
Tuttuğum nefesimi verdim.
Bütün kan yüzündeydi.
Onun bu halini görünce gurur ile içimin acıması hali bir şey yaşadım.
Dağda bir şansının olmasını istiyordum sadece.
Duygusallıktan çıkması gerekiyordu.
İnsanlıktan çıkması gerekiyordu.
Tereddüt diye bir şey yoktu.
Düşünürsen ölürsün.
Beklersen ölürsün.
Yürüdü.
Ben de peşinden yürüdüm.
Bir ağacın dibine oturdu.
Açtı.
Ama yemek yedirip getirsem de bir anlamı olmazdı.
Eline ateş versem olmazdı.
Kamp değildi bu.
Birden hareketlendi.
Dal parçaları toplamaya başladı.
Ateş yakacaktı sanırım.
Dikkatle onu izledim.
Ayakkabısının bağcığını çözüp dala bağladı.
''Yaylı ateş yakma tekniği''
Aferim kızıma .
Biraz uğraştıktan sonra başarmıştı.
Yüzünün aydınlanmasıyla gözlerindeki mutluluğu gördüm.
Ben de istemsiz gülümsedim.
Sonra ateşin başına oturdu.
Yerden bir şey aldı.
Dürbünü daha da yaklaştırdım.
Böcekti.
Böcekle birbirlerine bakışıyorlardı.
Güldüm.
Ye güzelim aç kalma.
Bir vakit sonra böceği ateşe tuttu.
Eline alıp soğumasını bekledi.
Tekrar eline alıp baktı.
Bu hali çok komikti.
Bacaklarını kopar yavrum,boğazına takılır.
Yapmadan bi hamlede attı ağzına.
Ama yutmuyordu.
Ağzında döndürüyordu.
Yut be kızım.
Alt tarafı böcek.
Sonunda onu da yuttu ama boğazına takılmıştı.
Bir süre yumruklarını sıkarak bekledi.
Ah be yavrum,başka bir yolu olsa da yapsam.
Derin bir iç çektim.
O ise kalkmış eline de ateş almış,etrafa bakıyordu.
Sonunda bir böğürtlen çalısı buldu.
Şanslı
Ben onu da bulamamıştım ilk seferimde.
Paslanmış bir konserve bulmuştum.
İçini görmeyeyim diye de gece açıp yemek zorunda kalmıştım.
Sabah tekrar eğitime gidecekti.
Haline üzüldüm ama dayanıklı olması gerekiyordu.
Ağacın birinin gövdesine sırtını verip uyudu.
Ben de biraz bekledikten sonra daha da yaklaşıp uyandığında beni göremeyeceği bir kayanın arasına saklanıp uyumaya çalıştım.