i've noticed lately, i need y...

By queeraslourry

8.3K 772 699

Ed üniversite için taşınmadan önce Niall'ın onu elde edebileceği sadece bir yılı var. ned shoran au (veya cou... More

0
1 - i need your touch and your lips
2 - filled up with doubt
3 - i need that smile and your kiss
4 - i have my plan, that you won't remember
5 - i'm a liar as you might know
7

6

774 70 61
By queeraslourry

Uyarı: çok uzun, çok geçmiş bahsi geçiyor, çok ters köşe davranışlar var, aşağılanan gruplar ve sanatçılar ve son kısımda angst esintileri

+ilk kez olaylar ed'in gözünde de bu kadar ergen ve sapık düşüncelerle dolu mu onu keşfediyoruz (cevap: evet)

O sabah, Niall'ı bir saatlik uykusundan uyandıran telefonundan yankılanan horoz sesi olmadı, elektronik horozun ötüşünden çok daha gürültüyle bağıran Harry oldu.

"Horan! Hemen kalkıyorsun!"

Niall neye uğradığını şaşırmıştı; Harry bacağını yakalamış onu yataktan aşağıya çekiyordu ve Niall'ın bir yerlerden hatırladığı ama çıkaramadığı bir ses uzaktan gülüyordu.

"Niall!" diye cırladı Harry, Niall düşmemek için yatağının demirlerine tutunduğunda.

Niall ona bağırarak karşılık verdi. "Benden ne istiyorsun?"

"Kalmanı, giyinmeni ve beş dakika içinde aşağı inmeni," diyerek Niall'ın bacağını bıraktı Harry. Niall ona döndüğünde arkadaşının suratında ciddi bir ifade olduğunu gördü. Ayrıca Niall gülen sesi bir yerlerden tanıdığı konusunda haklıydı, kapı eşiğine yaslanmış onları izlerken sırıtan Louis'ydi.

Harry, Louis'yi Niall'ın evine sürükleyebildiğine göre kısa sürede Niall'ın yapamadığını yapıp Louis ile gerçek bir ilişkiye girmişti.

Belki de Niall da dans etme bahanesiyle vücudunu Ed'e sürtmeliydi.

"Beş dakika sarışın," dedi Harry, Niall'ın aklındaki (kendini Ed'e yapıştırması ve Ed'in ellerinin bedeninde gezmesi hakkında olan) görüntüyü dağıtarak. Ardından Louis'yi de elinden tutarak odadan dışarı çıkardı ve kapıyı kapattı.

Kapı kapandığı anda Niall ayaktaydı. Daha önce kolundaki tırnak izleri ve birisi(!)onu sandalyeden düşürdüğü için ağrıyan leğen kemiklerinin yardımıyla Harry'nin tehditlerinin boş olmadığını öğrenmişti.

Kalçasının üzerine düştüğü için ağrımasını istemiyordu.

Üzerinde sadece Ed'in tişörtü vardı ve Niall onunla tüm gece yatmış ve ılık eylül havası yüzünden a bir miktar terlemiş olsa da hala üzerinde Ed'in kokusunu taşıyordu. Odunsu bir koku ama çok sert değil, biraz tatlı ve biraz da mayıştırıcı.

Niall bu kokuya da sahibine de bayılıyordu.

Ancak yaşamaya da bayılıyordu, bu yüzden hızla -yatmadan önce geçen haziran aldığı yeni gitarının üzerine attığı- okul pantolonunu alıp bacaklarına geçirdi. Birkaç saniye gözleri odasında gömleği ve hırkasını bulmak adına gezindi ama gerçek yüzüne çarptığında kendini bir aptal gibi hissetti.

Gömleğini ve hırkasını Ed'in odasında, masanın üzerinde unutmuştu.

Aslına bakarsanız bu sayede Ed'in tişörtünü daha uzun bir süre için giyebilecekti.

Dolabının yanındaki aynada kendine göz attı Niall (ne yani, sadece kızların odasında mı ayna olur sanıyordunuz?). Gri kumaş pantolonun üzerine geniş lacivert tişört oldukça uygunsuz kaçmıştı ama Niall bunu gram umursamıyordu; seçeneği olsa üzerinde çürüyene kadar bu tişörtü giyebilirdi.

Gözü, aynanın yanındaki duvar saatine takıldığında Niall düşünerek çok oyalandığını fark etti, beş dakikanın ardından aşağıya inmediği her saniye ona kötü bir şekilde dönebilirdi.

İster korkudan diyin, ister özveriden Niall aceleyle deodorantını sıktı (duş almak söz konusu bile değildi) ve koşarak mutfağa indi.

Bugün perşembeydi ve okulun ikinci haftasının bitmesine bir gün kalmasının yanı sıra Maura'nın sabahın altısından akşamın altısına kadar yaşıtı kadınlarla alışveriş-yemek yapma-yüzme-tenis-örgü ve daha birçok şeyi yaptığı gündü. Perşembeleri kahvaltıyı babası hazırlar ve genelde o gün Niall olabildiğince geç kalkardı.

Ancak bugünün sıradan bir perşembe olmadığı Niall'ın uyandırılma şeklinden belliydi. Yani, kahvaltıyı Harry hazırlıyordu ve Horan ailesinin dört kişilik eski yemek masasında oturan bir Tomlinson vardı.

Bobby, Louis'yi gördüğünde az daha gazetesini düşürecekti.

"Niall," dedi sahte bir şefkatle, ailelerin etrafta yeni tanıştıkları insanlar varken ne kadar iyi bir ebeveyn olduklarını kanıtlamak için kullandıkları ses tonuydu bu. "Bana arkadaşını tanıştır mısın?"

Louis, Niall'dan önce davranıp ayağa kalktı ve Bobby'nin gazeteyi gelişi güzel tutmayan elini sıktı. "Louis Tomlinson," diye tanıttı kendini. Yetişkinlerin sahte şefkatine karşılık o da genelde göstermediği kibar-delikanlı rolüne bürünmüştü.

Bobby ve Louis'nin el sıkışması bittiğinde omlet tavasının altını kısan Harry (ve Greg, çünkü uyuyordu) dışında herkes masadaydı.

Niall, Harry'nin onun tabağına omlet koyarken çenesinin ucuyla Bobby'ye nezaketle gülümseyen Louis'yi işaret edip göz kırptığını görmüştü.

Ne demek istediğini anlıyordu; Harry, Louis'yi kolaylıkla (bir hafta içinde ve büyük ihtimalle bolca blowjob sayesinde) dize getirmişti ve sabahın köründe Niall'ın evini basıyorsa nasıl yaptığını öğretmeye hevesliydi.

Niall'ın kısa doğaçlaması buraya kadardı.

Bundan sonra Harry'nin kuralları geçerliydi.

***

Harry hakkında bilinmesi gereken gerçeklerin arasında masum görüntüsüne rağmen görüp görebileceğiz en fetiş sahibi ve sapık kişi ve sır tutma konusunda bir sarhoştan farksız olması vardı.

Niall, Louis'nin spor arabayla aile aracı karışımı Fiat'ının arka koltuğuna oturduğu anda Louis'nin "Ne zamandan beri hoşlanıyorsun bizim Eddy'den?" diye sorması ikinci madde için güçlü bir kanıttı.

Nereden öğrendiği görebilmek o kadar da zor değildi.

Öksürerek konuyu geçiştirmeye çalıştı ama ön koltuktaki Harry ona dönüp kaşlarını kaldırdığında bu numaranın ucuz olduğunu fark etmiş, başka bir kaçış yolu arayışına girmişti.

Sonunda en iyi kurtulma yolunun doğruyu söylemek olduğuna karar verdi. Zaten Niall söylemese bile Harry muza sakso çekmekten gevşemiş çenesini açıp Louis'ye her şeyi anlatacaktı. "Geçen yıldan beri," dedi memnuniyetsizlikle.

Louis kısık bir ıslık çaldı, yüzü önüne dönük; dikkati yolda olsa da hafifçe açılmış ağzından şaşkınlığı anlaşılabiliyordu. "Neden o kadar bekledin?"

Niall'ın aklında Louis'ye söyleyebileceği bir sürü sebep vardı aslında; Harry'nin yardımı için, kendini hazırlamak için, liseye alışmaya çalıştığı için... Elbette hiçbiri doğru değildi ve Niall doğruyu söylemeyi düşünmüyordu.

Sanki yalan söyleyeceğini hissetmiş gibi "Geçen yıl birkaç son sınıf Niall, Zayn ve Liam'a zorbalık ediyordu." Diye mırıldandı Harry.

Louis açıklaması için kafasını bir saniyeliğine Harry'e çevirip önüne döndü. Niall, Harry'nin anlatmakta zorlandığını görebiliyordu, her şeyi -hele böyle hassas olduğu bir konuyu- açıklamaktan rahatsızlık duyuyor olmalıydı.

Sözü Niall devraldı. "Eşcinsel olduğumuz için, son sınıflardan, belki bilirsin; Kyle Humfeld ile kıçından ayrılmayan evcil hayvanları Tim ve Ryan, her fırsatta bizi rahatsız ederlerdi."

"Rahatsız etmekten kastın,"

"Dolaplarımızın içine sprey boya sıkmak, gitarımı kırmak, öğle yemeğinde yemeğimize tükürmek ve evet, dövmek."

Louis derin bir nefes verdi. "Üzgünüm."

"Senin üzgün olmanı gerektirecek bir şey yok."

"Yine de üzgünüm."

"Teşekkür ederim öyleyse," dedi Niall, Louis'nin göremeyeceğini bilse de hafifçe bir omzunu silkerken. Ortaokulda bundan çok daha acımasız zorbalıkları tatmış ve o an sessizce dışarıyı izleyen Harry'e karşı, Niall bu konuda kendini kötü hissetmiyordu. Olup bitmişti, o üç budala babalarının yüklü bağışları sayesinde Batı Yorkshire'dan çok uzak yerlerdeki kolejlere gitmişlerdi.

"Her neyse," Harry sessizliğini bozmuştu. "Neden sabah sabah sana uğradığımızı merak etmiyor musun Niall?"

"Alacağım cevaptan korkuyorum."

Harry'den bir homurtu ve Louis'den kısa bir kahkaha çıktı. "Diyecektim ki," dedi Harry yargılayıcı bakışlarını Niall'a çevirirken. "Ed ve senin biraz tartaklanmaya ihtiyacınız var."

"Ben, Ed'in seni bir arkadaşı değil de, potansiyel sevgili olarak görmesini sağlarken Harry de seni potansiyel sevgili olmayacak kadar çekici bir Niall'a çevirecek."

Niall, Harry'nin yeni planını gözden geçirmeden önce "Zayn ve Liam yetmiyormuş gibi siz de mi birbirinizin cümlelerini tamamlamaya başladınız?" diye söylendi. Ne Harry ne de Louis ona cevap vermedi, bekledikleri başka bir cevap vardı.

"Umarım bu planın sonunda kendimi Taylor ile sevişirken bulmam," dedi Niall kafasını cama yaslayarak.

***

Niall, Harry'nin korkusundan daha saate bakabilmiş değildi ancak okulun boş otoparkıyla karşılaştığında sabahın etrafta sadece kuşların uyanık olduğu bir saatinde olduklarını görebiliyordu.

Böyle sikik derecede erken bir saatte uyanmasına sebep olan arkadaşı "Liam, Zayn'i de alıp beş dakikaya geliyormuş," dedi kafasını telefonundan kaldırdıktan sonra. "Onlar gelene kadar biz sana aklımızdakini anlatalım."

Niall kısa bir iç çekti. "Yolla gelsin." Hiçbir fikir Niall'ı o an bulunduğu durumdan daha kötü bir hale sokamazdı zaten, değil mi?

"Josh'ın Taylor'la birden çok iyi anlaşmaya başladığını görüyorsun, değil mi?" dedi Harry kalkık kaşlarıyla. Niall alt dudağını 'yani' der gibi sarkıttığında devam etti, "Josh, Taylor'ı oyalarken -böylece sen ve Ed'in arasından onu çıkartmış olacağız- sen de Ed'e, sakın yargılama, cilve yapacaksın."

"Sadece kısacık bir an için mantıklı bir fikrin var zannetmiştim."

"Yargılama dedim!" diye kaşlarını çatarak sesini yükselti Harry. Arabaya yaslanmış onarlı dinleyen Louis'nin yanına gitti ve "Git karşısında soyun demiyorum, fark ettirmeden flört et diyorum."

Louis kolunu kaldırıp Harry'nin omuzlarına bırakırken ve Harry kıkırdayarak ona sokulurken Niall onları iğrenmiş gözlerle izliyordu -iğrendiğinden değil, siniri bozuluyordu. "Benden Ed'e bakarak muz yememi isteme."

Harry burnunu buruşturdu. "O bana ait bir hamle, kendine başka bir yöntem bul sarışın."

"Bu konuda sen bana yardım etmeyecek miydin?"

Harry gözlerini devirip Louis'ye iyice sokuldu. "Ben çekici görünmeni sağlayacağım (şu an Niall gibi gözüküyorsun). Hareketlerin sana kalmış,"

"Ben Niall'ım," dedi Harry'nin iğnelemesine karşılık. "Partide Louis'nin ilgisini çekmek için Gemma'nın kıyafetlerini giydin sen, tamam, benim fikrimdi ama giyeceğini düşünmemiştim; sen, benim nasıl çekici gözükmemi sağlayabilirsin ki?"

Harry, "Niall!" diye bağırırken Louis şaşkınlıkla "Ablanın kıyafetlerini mi giymiştin?" diye sordu.

"Evet," onaylayan Niall'dı.

"Hayır." Ve reddeden de Harry.

Aklı bambaşka yerde olan isim de Louis'ydi. "Daha sonra benim için tekrar giy."

"Aman Tanrım," suratını buruşturmuş olan Niall'dı.

"Hıh," Ve kızaran da Harry.

Aklı hala bambaşka yerde olan Louis de Harry'nin kulağına eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu.

"Kesin şunu!" Niall elini alnına dayamıştı. "Ben yanınızdayken gelmeyin sakın."

Ne Harry ne de Louis onu dinledi. Eğer Liam uzakta bir yerden "Zayn!" diye bağırmıyor olsaydı Niall'ı umursamadan arabanın üzerinde sevişecek gibi görünüyorlardı -işe bakın ki Zayn hızla onlara doğru geliyordu ve Liam da arkasından ona bağırarak çocukların dikkatini dağıtmıştı.

"Zayn!"diye bağırdı Liam yeniden, neredeyse ona yetişmişti. "Sakin ol!"

Zayn arkasını dönmeden "Hayır! Hiçbir yere gelmiyorum! Ailene açıklamadan önce bana söylemeliydin!" diye bağırırken Niall ve Harry birbirlerine bakıyorlardı. Elbette ne olduğunu anlamışlardı, geçen yıldan beri söz konusu olan ama asla gerçekleşmeyen bir plandı bu.

Görünüşe göre gerçekleşecekti; Liam, Zayn'i ailesiyle tanıştıracaktı.

Liam bir kez daha Zayn'in ismini bağırdı, Zayn bir kez daha hızlandı ve ikisi de şimdi Niall-Louis-Harry'nin yanındaydılar.

Zayn'in şikayet etmesi için Louis'nin "Ne oluyor?" demesine gerek yoktu ama aralarında neler döndüğünden habersiz olan tek kişi oydu ve eh, sordu.

"Bana sormadan ailesine yarın akşam yemeğe katılacağımı söylemiş!"

Liam ona şokla baktı. "Ama dün kabul ettin!"

"Orgazm sırasında sordun! O sıra bebek yememi söylesen de kabul ederdim!"

Liam derin bir nefes verip gözlerini ovuşturdu, yorgun ve bıkkın gözüküyordu."Tamam."

"Ne tamam?" Zayn ona şüpheyle sormuştu.

"Tamam," dedi Liam daha sertçe. "Gelme ve ailemle tanışmak gibi erkek arkadaşımın yapması gereken şeyleri yapma. Tamam."

Niall'ın Liam'ı böyle kızgın ve bunalmış gördüğü sayılı zaman vardı. Geçen yıl, Louis'ye anlattıkları gibi zorbalığa uğradıklarında (aslında tam olarak Zayn'in şiş gözünü gördüğünde); üçüncü sınıflardan Jess Liam Zayn'e onun gözünün önünde bir hickey verene kadar Zayn ile flört etmeye çalıştığında ve Zayn, ailesine eşcinsel olduğunu söylemekten kaçtığı her seferde. Liam'ı kızaracak yalnızca birkaç durum vardı ve bu durumlarda, Liam görüp görülebilecek en hiddetli kişi oluverirdi.

O sabah, sanki alışılmadık her olay bugüne toplanmış gibi Liam, Zayn'e kızgındı.

"Lia-" demeye çalıştı Zayn, Liam'ın öfkelendiğini fark edince ama sözünü bitiremedi çünkü Liam ona sert bir bakış atmıştı.

Ve sonra da Liam arkasını döndü, genelde yaptığı gibi Zayn'in elini tutarak onu için adımlarını yavaşlatmadı -hızla okula doğru yürüdü.

"Git de Lee'nin gönlünü al Zayn," dedi Niall üzgün arkadaşına gözlerini dikerek.

"Ailesiyle tanışmayı kabul edene kadar beni affetmez."

"Kabul et o zaman,"

Zayn başını iki yana salladı. "Anlamıyorsun," sözünü kısa bir iç çekiş için kesmişti. "Eğer ben onun ailesiyle tanışırsam, ailesi de benimkilerle tanışmak isteyecek."

"Bunun kötü tarafı ne?" diye sordu Harry.

"Sanki bilmiyorsun," Zayn gözlerini ona dikti. "Ailemi tanıyorsun Harry, hoş karşılamayacaklar."

Şaşırtıcı bir şekilde, ona karşılık veren Zayn'e neler olduğunu sorduğundan bu yana konuşmayan Louis oldu. "Ama onları tanıştırmazsan Liam ondan utandığını düşünecek."

"Of," Zayn yanaklarını şişirmiş ve gözlerini yere dikmişti. "Siktir ya. Tamam." İlk önce yavaşça, sonra da koşar adımlarla Liam'ın çoktan içinde kaybolduğu okula ilerledi.

Kafasını okul kapısından içeri giren Zayn'den çevirip "Zamanı gelmişti," dedi Harry. "Neredeyse altı aydır bunun kavgasını ediyorlar."

"Zayn'nin ailesi Katolik gibi bir şey mi?" diye sordu Louis kaşlarını kaldırarak.

"Müslüman," dedi Niall. "Ama eşcinsel düşmanı değiller, Zayn abartıyor sadece."

Harry sertçe kafasını sallayarak onayladı ve Louis anladığını göstermek için Harry'den daha normal bir hızla onu taklit etti.

"Ah, Niall," dedi Louis, elini okul ceketini iç cebine atmıştı. Küçük, katlanmış bir kağıt çıkarıp bunu Niall'a uzattı. "Ed'in numarası."

Niall sevindi, gerçekten sevindi; beyninde bir aydınlanma olduğunu neredeyse hissediyordu, önünde cennetin parlak gümüş kapıları açılıyor gibiydi. Şöyle düşünün, bir yıl boyunca Ed'i sadece uzaktan izlemişti -o kadar uzaktan seyretmişti ki Ed'in ekranın arkasından ulaşılamaz idollerden bir farkı kalmamıştı Niall için.

Bu yıl ise Ed'i öpmüş, onunla dertleşmiş, evine gitmişti ve şimdi de numarasını alıyordu.

Niall sıradakini merakla bekliyordu.

"Niall, almayacak mısın?" diye sordu Harry. Niall gözlerini kağıda dikip öylece dikildiğini o an fark etti, fark ettiğinde de aptalca gülümseyerek kağıdı aldı -aptal ve mutlu hissediyordu.

Pek uzun sürmedi.

Louis saatine göz atıp "Ed de on dakika içinde gelir," diye mırıldandığında Niall kendini aptal ve kaygılı hissediyordu.

Elbette, Ed'i görmek onu mutlu ederdi ancak Ed ile karşılaştığı anda Taylor'ı tavlama planı başlamış olacaktı ve sarışın kız, Niall'ın tavlamak istediği en son kişi bile değildi.

***

O sabah, Ed'i huzursuz uykusundan uyandıran telefonundan yankılanan bipleme değil, ondan çok daha rahatsız edici zil sesi olmuştu.

Louis'den nefret ediyordu.

Sabahın yedi buçuğunda okula gitmek nereden çıkmıştı?

Telefonda arkadaşına bolca küfretmiş, bolca "neden?" diye sormuş ve bolca "geldiğinde anlatacağım" cevabı almıştı. Tabii bu "geldiğinde konuşuruz" vaadi onu yataktan kaldırmaya yetmemişti -Louis avucunu yalardı, Ed böyle bir sebepten uykusunu bölecek değildi.

Louis "Seni bekleyeceğiz" dediğinde bile Ed yarı yarıya uyuyordu.

Onu yataktan hızla kaldırıp duşa yönelten sözlerin devamı olmuştu; Harry ile Niall'ın evine gidiyoruz, onu da alıp okula geçeceğiz. En fazla yarım saatin var.

Ilık suyun altına girene kadar ne yaptığını fark etmemişti bile.

Duş boyunca uykusunu birden açanın ne olduğunu düşündü. Niall'ın planı gerçekleştirmek için onu bekliyor olması mı uyandırmıştı onu yoksa Niall'ın onu bekliyor olması mı?

Emin değildi. Duştan çıkıp masanın üzerindeki üniformaları giydiğinde, dün gece geç saatlere kadar doldurmakta kararsız kaldığı iPod'u ve diğerini cebine attığında ve kahvaltıyı pas geçerek arabasına atladığında sürekli "hangisi?" diye düşünmesine rağmen emin değildi.

Tüm bu süre boyunca dalgındı, bu yüzden kendi üniformasını değil de Niall'ınkileri giydiğini okula yaklaştığında anca fark etti. Daha dar, daha yeniydiler ve Niall gibi kokuyorlardı.

Ed, onları giydiği için memnundu -ne kadar yanlışlıkla yapılmış bir hareket olsa ve omuzlarını sıksalar da. Yeni arkadaşı ile arasında bir bağ olduğunu hissediyordu ve bu, gerçekten, iyiydi.

Okulun minicik otoparkına ulaşıp arabadan indiğinde ve Niall'ın onun lacivert tişörtünü giydiğini gördüğünde hissettiği memnuniyet daha farklı bir duyguya dönüştü.

Niall, Louis ve Harry'nin yanında duruyor, ayağıyla dağıttığı çakıl taşlarını izliyordu. Beyaz spor ayakkabısının ucu küçük oyunu yüzünden çamurlanmıştı ama umursamadan taşları eşelemeye devam ediyordu. Niall'ın okul pantolonunun paçaları da ayakkabısının ucu gibi çamura bulandığını gördüğünde Ed yarım ağız sırıttı; her nedense Niall'ın pervasızlığı ve pasaklılığı hoşuna gitmişti.

Bakışlarını çamurlu paçalardan yukarıya doğru gezdirdiğinde ilk önce sırıtışı yüzünde dondu ve daha da yukarıda gülümsemeye başladı. En fazla beş saniyede kendini hayran olmuş, pantolonu içinde sıkışmış ve aşırı neşeli hissetmişti.

Hayranlığının sebebi Niall'ın bacaklarıydı, yani, kızlarda bile bu kadar incesini görmemişti. Okulun kalıplı pantolonu Niall'ın bacaklarına geniş geliyordu ve ayaklarını oynattıkça kalın kumaşın ardından bacağının ince hatları ortaya çıkıyordu. Pantolonunun dar gelmesinin nedeni yine Niall ile ilgiliydi ama onun pantolonunu giydiğinden değildi, kendine ait olanı giymişti.

Kim o kadar ince bacakların sonunda böylesine bir kalça görmeyi beklerdi ki?

Ed'in gözleri Niall'ın arkasındaki harika çıkıntıda olması gerekenden birkaç saniye daha fazla oyalanırken içinden, vay, diye geçirdi. Okul pantolonun içinde böyle gözüküyorsa dar pantolonun içinde yürüyen bir rüya olmalıydı.

Yeter Ed, dedi sonunda yeniden beyninin özkonrolünü yönetmesine izin verdiğinde. Bakışlarını zorla da olsa Niall'ın etrafa kutsal ışıklar saçan kalçasından (bu hiç olmamış olabilirdi elbette, Ed'in hayal gücü hep yüksek olmuştu) ayırıp üzerindeki tişörte çevirdi.

Niall, Ed'in ona dün gece verdiği lacivert tişörtü giyiyordu.

İşte bu da Ed'in bir anda neşelenmesinin sebebiydi.

Daha önce de arkadaşlarıyla kıyafetlerini paylaşmıştı; Louis ve ortaokuldan arkadaşı Gavin kapüşonlu üstlerine el koymuş sayılırlardı ancak hiçbiri böyle...

Tamam, Ed nasıl hissettiğini bilmiyordu.

Niall'ın üzerinde kendine ait bir şey görünce tahmin edebileceğinden çok daha fazla mutlu olmuştu ve kendi üzerinde de Niall'a ait bir şey olduğunu düşündüğünde ortada özel bir durumun olduğunu hissetmişti. Bu ikisi birleştiğinde Ed'in daha önce deneyimlemediği bir haz ortaya çıkıyordu; kendini hem gururlu hem de tek hissediyordu.

Bu yüzden neredeyse yapmak üzere olduğu şeyden suçluluk duyacaktı. Aslında dün Niall'ı eve davet ettiğinden beri kararlılığı azalmaya başlamıştı bile -daha fazla düşünürse planından cayıp Niall'a gerçeği anlatacağını biliyordu.

Şükürler olsun ki Ed cebindeki iPod'ları evde bırakmış gibi davranmaya karar veremeden Louis, Ed'in giydiklerini gördü ve öyle bir kahkaha attı ki yanındaki Niall omuzlarını kaldırıp kulaklarını korumaya çalıştı (Harry de ağzı açık kahkahalar atan mavi gözlü piçe bakıyordu).

Ed'in tereddüdü uçup gitmişti. "Kapa çeneni," diye bağırdı ağzını sonuna kadar açmış, gülen arkadaşına ama onlara; Louis, Harry ve Niall'a doğru yürürken kendisi de gülümsüyordu.

"Imojen gömleğini çok sıcak suda mı yıkadı Eddy? İki beden küçülmüş," İnce sesini daha da incelten yüksek bir kahkaha daha attı Louis.

Ed ona cevap verirdi, şöyle ince sesiyle veya boynunda Harry'nin yaptığı aşikar olan koyu lekeyle dalga geçerdi ama Niall'ın ona baktığını görmüştü ve dürüst oluyordu; o anda Niall'ın ona bakmasından daha önemli bir şey yoktu, gururu ikinci planda kalıyordu.

Çok duygusaldı belki ama Niall'ın gözlerinde kendi hissettiklerinin kopyasını görebilmişti, ikisi de son derece memnun ve neşeliydi.

Suçluluk duygusunun geri gelmesinden korktuğundan bakışlarını Louis'ye çeviren Ed'di. Arkadaşına tehditkar gözlerle bakıp Harry'e gülümsedi ve bir-iki adımla tam yanlarına ulaştı.

Son adımını attığı gibi Harry aceleyle Louis'nin kolunu tuttu. "Ah, şey," dedi sebepsizce yüksek bir sesle. "Geometri kitabımı okulda unutmuştum," Louis'nin kolunu çekiştirerek okula doğru ilerlemeye çalıştı. "Ödevi ilk derse yetiştirmem lazım. Sizinle sonra görüşürüz çocuklar, birbirinize iyi bakın!"

Ed'in neler döndüğü hakkında tek bir fikri yoktu.

Ama umursamadı, Niall ile yalnız olması iyiydi. iPod'u vermek için, plan hani, Taylor, sevmediği grup-yani sevdiği. Siktir, dedi Ed içinden, daha düşünürken batırıyorum.

Ağzından bir şeyler kaçırmaktan korktuğu için hızla "Günaydın," dedi.

"Günaydın." Dedi Niall kaşlarını kaldırmadan önce. " Bu benim gömleğim mi?" Gözü Ed'in göğsünde, açık bıraktığı iki düğmenin etrafındaydı.

"Ha?" dedi Ed. "Ha -giydiğim, evet, senin gömleğin. Uykuluyken ne giydiğimin farkına varamadım." Utançla çenesini kaşıdı, çok komik gözüküyor olmalıydı; Niall'ın da Louis gibi kahkahalar atmaması şaşırtıcıydı.

Kafasını anlayışla sallaması Niall'ın Louis gibi (piç) olmadığını gösteriyordu zaten. "Ben de gömleğimi odanda unuttuğumu bu sabah fark ettim," dedi gülerek. Kendisine özgü kesik-yüksek kahkahasını atarken gözleri kısılmıştı.

Ed, Niall'ın gülümsemesinin ne kadar güzel olduğunu birbirlerini resmen tanıdıkları ilk gün fark etmişti ama şimdi, onu daha yakından tanırken ve biraz önce poposunun büyüsü altına girmişken bu gülümseme gördüğü en güzel şeymiş gibi hissettiriyordu.

"Niall," dedi düşünmeden. Daha önce yaptığı gibi sesli düşünüp kendini rezil ediyordu, biraz daha gül.

Niall aklındakileri duymuş da hoşuna gitmemiş gibi yüzünü buruşturdu. "De-değiştirmek istiyorsundur tabii. Evet, elbette, özür dilerim, tişörtünü giymemeliydim."

Ed küçük çaptaki paniğiyle Niall'ın omuzlarını yakaladı. "Ah hayır, hayır," diye karşı çıktı Niall'a. "Sana çok yakışmış diyecektim!" Yalan söylüyor sayılmazdı.

"Ha-ah, teşekkür ederim," dedi Niall kızarırken. Niall'ın halihazırda pembe olan yanaklarının koyulaşması, Ed'i birkaç saniye için şaşırttı -daha önce hiçbir erkeğin kızardığını görmemişti ve Niall utandığında akıl almayacak kadar sevimli duruyordu.

Aslında Niall her zaman sevimli duruyordu.

Onu gördüğü ilk gün, partide, yalpalayarak yürümesi ve suratındaki çarpık ifadesiyle Niall'ın -Taylor'ın üzerine kusacakmış gibi gözüktüğünde bile- "şirin" olduğunu düşünmüştü.

Ertesi gün Niall dersten önce ona partide yaşananları (onu öpmüştü-!-) açıklamaya çalışırken Ed çocuğun endişe dolu gözlerine bakarken içinden "tatlı" diye geçirmişti.

Öğle arasında sarışın, sevimli oğlanı bir başka çocuğun kollarında görünce sinirlenmişti -çünkü daha dün onu öpmüştü! Ardından çocuğun yaşlı gözlerini fark etmişti ve düşündüğü tek şey ağlarken ne kadar güzel olduğuydu.

Tabii, Niall hakkında düşündükleri sadece ne kadar da harika gözüktüğü hakkında dğeildi.

Karşılıksız aşkını anlatırken sarışın oğlana hayran olmuştu, ailesiyle konuşurken içtenliğine bayılmıştı ve odasında onunla konuşurken her şey doğru gelmişti.

Zaten yapacağı şeyi bunun için yapıyordu, doğru hissetmeye devam etmek istiyordu.

"iPod'ları getirdim," dedi pantolonun cebinden küçük aletleri çıkarmadan önce. Karışmasın diye üzerine post-it yapıştırdığını Niall'a uzattı. "Bu Taylor'a ait olan," Elindeki diğer iPod'u gösterdi, "Bu da benimki, sana aitmiş gibi davranacaksın unutma."

"Biliyorum," dedi Niall kafasını sallayarak.

"Emin olmak istedim," dedi Ed mahcup bir sesle, Niall'ın aptal olduğunu düşünmüyordu elbette; sadece, her şeyin yolunda gitmesini garantiliyordu. "Tamam, grubun ismi We The Kings. Neşeli Amerikan rock gruplarından biri, Disney rock gibiler işte. Taylor onları İngiltere'ye gelmeden çok daha önce seviyormuş ve büyük bir hayranları. Grup hakkında fikrin olsun diye telefonuma indirdim şarkıları," iPod'u tutmadığı eliyle cebinden çıkardığı ekranı çatlak telefonunu Niall'ın eline tutuşturdu.

Başını sallarken Niall'ın suratında sıkılmak veya ağlamak üzereymiş gibi durgun bir ifade vardı. "Tamamdır," dedi hafifçe gülümsedikten sonra (gülümsemesi buruk muydu yoksa Ed mi uyduruyordu?). "Sınıfa gidip göz atarım, öğle arasında da sana getiririm."

Sonra da Ed daha bir şey ekleyemeden iPod'u tutan elini hoşça kal demek için salladı ve okula doğru yürümeye başladı.

Ed, otoparkın ortasında yalnız başınayken bu yaptığının sonucunu tahmin dahi etmekten çekiniyordu.

***

Öğrenciler dersten önce uyuklamak veya sadece oturmak için sınıfa doluşana kadar Niall, Ed'in telefonundaki tüm We The Kings şarkılarını dinlemişti.

Yani, iyilerdi ama -o kadar da değil. Rock için fazla yumuşak ve son dönemlerde yaygın olan tarzı seçmişlerdi, pek Niall'a göre değildi. O ya akustik severdi, yumuşak tınılar ve düşük notalar ya da dibine kadar rock olacaktı -hatta belki de punk.

Gerçi Niall'ın grubu sevip sevmemesi önemli değildi, her şekilde seviyor gibi davranacaktı.

"Hey, Niall, duyuyor musun beni?"

Niall irkilerek başını sola çevirdi, bir anda kulaklığı başkası tarafından çıkarılmış ve yanına biri oturmuştu.

Josh.

"Du-duyuyorum, duyuyorum, özür dilerim," dedi Niall kafasını silkelerken.

"Yorgun gözüküyorsun," dedi Josh bir elinin parmak uçları Niall'ın gözaltını silme geçerken. "Her şey yolunda mı?"

"Evet, elbette, her zaman."

Josh gözlerini bıkkınlıkla devirdi. " Lisesinin ilk gününden beri tanıyorum seni Nialler."

Bu, yalan söylediğinde Josh'ın anlayacağı anlamına geliyordu.

Kısaca Niall'ın her şeyi anlatmaktan başka çaresi yoktu.

Derin bir nefes aldı ve "Dün, Ed beni evine davet etti," diye başladı. Düşündükçe kendini daha da ayaklar altında hissettiği Imogen'ın kardeş olayı dışında her şeyi anlattı ve sonunda "İşte bugün, dersten sonra Taylor'la konuşacağım."

Josh küfretti.

Bir, iki ve üç kere. Nefes alıp yeniden küfretti ve yüzünü ellerinin arkasına gizledi. "Niall," dedi elleri yüzünden boğuk çıkan sesiyle, sesinin boğukluğu bile endişesini gizleyemiyordu. "Boka batmışsın."

"Hem de nasıl," diye onayladı onu Niall.

***

Son sınıfların İngilizce dersi, okulun ilk katındaki küçücük bir sınıftaydı ve en üst katta Tarih dersinden çıkan Niall'ın geç kalmamak için nefes dahi almadan koşması gerekmişti.

Kendini sınıfın içine paldır küldür atıp bir sıraya oturduğunda Taylor dahil herkes ona şaşkınlıkla bakıyordu. Yani sonuçta her gün burun deliklerinin içine kadar kızarmış, sarışın bir çocuk kendini patates çuvalı gibi sıraya fırlatmıyordu; şaşırmaları beklenecek şeydi.

Çocuğun bir anda "Taylor!" diye bağırması ise apayrıydı.

Niall nefes nefes orta sıralarda kendisine neler olduğunu çözmeye çalışarak bakan kızın yanına gitti. Aynı nefessizlikle "Ed," dedi."bizimipodlarımızıkarıştırmış."

"Ne?" dedi Taylor düz bir ifadeyle. "Anlamıyorum -bekle, nefes al önce."

Niall sınıftaki tüm oksijeni içine çekmeye çalışıyormuş gibi soluk aldığı birkaç saniyenin ardından sonunda nefesleri düzene girdiğinde kendi aptallığına ve tuhaflığına gülmeye başladı. "Özür dilerim," dedi hala kıkırdarken. "Yetişemeyeceğim sanmıştım."

Taylor "sorun değil" der gibi elini salladı, "Ne demiştin?"

"Dün Ed'e iPod'umu vermiştim de, ee, seninkiyle aynı model olunca karıştırıp bana seninkini vermiş. Benimki de sende olmalı?" Yalan söylemeye alışık olmadığından yavaş ve resmi konuşuyordu, açıkçası Niall bile kendini dinlemekten rahatsız olmuştu.

"Ah, anladım," dedi Taylor kafasını sallayarak, elini çoktan masanın üzerinde deri çantaya atmıştı. Küçücük el çantasının içine ne kadar şey sığdırdıysa hepsini karıştırmaya ve elini iyice içeri itmeye başlamıştı.

Sessizlik huzursuz edici hissettirmeye başladığı ilk an Niall ağzını açtı. "Yeniden bu kadar... sabırsız olduğum için özür dilerim. We The Kings dinlemeden güne başlayamıyorum," güldü ve bu gülüş sahte de değildi -kendi söylediklerine gülüyordu.

Taylor'ın elini çantadan çıkarmak üzereyken duraksadı.

Niall bu duraksamayı fark etmeden devam etti. "Onları bilir misin?"

"Evet," dedi Taylor sessizce ancak rahatsız gözüküyordu, bir şey söylemek istiyor ama çekiniyor gibi ağzını açıp açıp kapatıyordu.

Niall onun işinin kolaylaştırmak için bir tahminde bulundu. "Sevdiği grubu başkasından kıskananlardan mısın?"

Taylor'ın suratında rahatsız ifade nasıl olduysa daha rahatsız bir hal aldı. "Pek sayılmaz."

E, o zaman sorun neydi? Ed, Taylor'ın bu gruba hasta olduğunu söylemişti; Taylor grubun adını duyduğunda heyecanlanmak zorundaydı -yüzünü buruşturmak için kendini zor tutuyor gibi gözükmemeliydi. Niall bu ifadeden yola çıkarak bir tahminde daha bulundu ve ikinci tahmini "Sanırım bu grubu pek sevmiyorsun?" oldu.

Taylor derin bir nefes aldı, "Aslına bakarsan," dedi yöneltici bir sesle. Niall bu ses tonunu sevmediği öğretmenlerde çok duyardı; sizi kendi düşündüğüne katılmaya zorlayan bir tınıydı. "Onlardan nefret ederim. Yani, başta iyiydiler; tüm o keyif verici şarkılar ve akılda kalan sololar harikaydı ve işin iyi yanı hala spotify listelerine alet olacak gruplardan olmamalarıydı. Sonra ne oldu? Lovato ile düet yaptılar -Vamps de şimdilerde yaptı (ki onları hiç mi hiç sevmem)..." Taylor göz kapaklarını iyice açarak sertçe parlayan mavi gözlerini ortaya çıkardı ve kafasını salladı -anlatmak istediği 'daha söyleyecek ne var ki?' idi.

"O kadar tutan bir düet olmadı ki," dedi Niall. Grubu daha sabah öğrenmiş olabilirdi ama sonuçta bu bir gruptu, elemanlar Niall'ın hayalini yaşıyorlardı ve Niall onlardan çoktan hoşlanmıştı. Ayrıca empati de kuruyor; ya ileride İngiltere'nin en İngiltere kokan yerlerinden birinde lise son sınıf Amerikan bir kız onun reklamcı olduğunu ima ederse diye düşünüyordu. "Deneme gibiydi, o kadar pop olmadıklarını öğrenmelerine yardımcı oldu ve yeniden kendi yollarına döndüler."

Taylor kaşlarını kaldırıp gözlerini daha da ortaya çıkardı, Niall son günlerde her şeyi fazla içsel algıladığı için miydi bilmiyordu ama Taylor'ın bu bakışı çocuğu küçümsenmiş hissettiriyordu. "Başarısız oldukları için kendi yollarına döndüler, emin ol o şarkıyı en fazla iki radyoda duymuş olsalardı tüm şarkılarına remix yapacak birini ararlardı."

Başarısız. Niall'ın gözünü döndüren bu kelimeydi çünkü tam olarak da başarısız olmaktan korkuyordu. "Sadece eleştirmek ve müzik sektörünün sırlarını biliyormuş gibi gözükmek için diyorsun bunları," dedi, bildiğin küçümsemeyle.

"Ne?" Taylor'ın ağzı açılmıştı.

"Öyle, yalnızca bilgili gözükmek adına onlar hakkında atıp tutuyorsun. Bahse varım Taylor, sabahları koşarken Calvin Harris dinliyorsundur."

"Sen-" dedi Taylor sinirle. Burun delikleri genişlemişti ve omuzları hızla inip kalkıyordu. "Sen! Benimle nasıl böyle konu-"

Belki devamında hakaret eder, Niall'ın yaşını ve görünüşünü aşağılardı ama kimse bilemeyecekti çünkü Niall'ın kulağına ilk defa ilahi gelen bir ses etrafta yankılandı.

Ders zili.

Ed'in iPod'unu kızın elinden sökercesine aldı ve sınıftan hızla çıktı.

Böyle hissetmemesi gerektiği halde kendini zafer kazanmış gibi hissediyordu.



Devamı bir saat sonra geliyor,

please wait


Continue Reading

You'll Also Like

42.6K 5.6K 43
çünkü hiçbir kelebek tek başına yaşayamaz sevdasını
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
36.5K 1.5K 17
Alaz'la Asi yer değiştirmiş olsa nasıl bir dinamikleri olurdu çok merak ettim. Yaman, Alaz ve Cesur'un birlikte büyüdüğü; Asi'nin Soysalanlar'ın kız...
23.5K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤