BABAMIN VASIYETI 1 (KİTAP OLD...

Por KahveninKopugu

16.4M 564K 83.3K

Babamın Vasiyeti adlı kitabım www.bkmkitap.com/babamin-vasiyeti sitesinde sadece 7,90 TL ❤️ Yağmur, doğduğu g... Más

-1-
-2-
-3-
-4-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
INSTAGRAM
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-60-
-61-
-62-
-63-
-64-
-65-
-66-
-67-
-68-
-69-
-70-
-71-
-72-
-73-
-74-
-75-
-76-
-77-
-78-
-79-
-80-
-81-
-82-
-83-
-84-
-85-
-86-
-87-
-88-
-89-
-90-
-91-
-92-
-93-
-94-
-95-
DUYURU!
2. Duyuru
Tarih öncesi son duyuru :)
Çoookk az kaldı 💕
YAYIN TARİHİ
ÖN SATIS VE TARIH
Son günler :))
Kesin Duyuru ♥️
Sizden Gelenler ♥️
İkinci Seri
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm Geliyor 😘
Yayında!
ÇEKILIŞ VAR
IMZA GÜNÜ
ÇEKILIŞ 2
KITABIN DEVAMI /HATIRLATMA ❤️
BABAMIN VASİYETİ 2 RAFLARDA 💜

-5-

336K 11.3K 1.5K
Por KahveninKopugu

Buğra ile Yağmur'un son görüşmesinin ardından tam olarak iki hafta geçmişti. Ahmet bey ise evine dönmüş, durumu eskisinden biraz daha iyiye gidiyordu. Büyük gün gelip çatmıştı. Bugün genç kızı istemeye geleceklerdi. Yağmur kendisini oldukça huzursuz hissediyordu. Asık bir surat ile, gardıroba asılı önü kalp şekli olan dantelli siyah elbiseyi çıkardı ve giyindi. Ardından hafif bir makyaj yapıp, sonrasından maşa yardımı ile, saçlarının uçlarını hafifçe dalgalandırdı. Odasının kapısının tıkanması ile birlikte, Yağmur gözlerini kapıya dikti ve "Girebilirsin babacığım." dedi. Ahmet bey içeri girdiğinde, kızı saç maşasını soğutmak için yere indirdi.

Babası, kızının alnını titrek dudaklara öptükten sonra, akan göz yaşlarını sildi.

"Çok güzel olmuşsun kızım benim. İnan ki doğru bir karar verdin. Zamanla anlayacaksın bunu." dedi ve elindeki büyük kırmızı kolye kutusunu açtı. Ahmet bey kutunun içindeki zümrüt gerdanlığı çıkarıp, kızının saçlarını yana attı ve boynuna taktı. Yağmur babasına doğru dönüp, gerdanlığı ellemeye başladığında, göz yaşlarına hâkim olamamıştı. Bu gerdanlık rahmetli babaannesine aitti.

"Baba, bu gerdanlık... "

Ahmet bey buruk bir şekilde gülümseyip " Sana çok yakıştı, canım kızım benim. Babaannenin yadigarına sahip çık olur mu? Kızın evlendiğinde, sen de ona tak. " dedi

"Peki annem de taktı mı bu gerdanlığı?"

Ahmet Bey kısa bir süre sessiz kaldı ve sessiz bir şekilde "Taktı kızım." dedi. Yağmur sevinçten gülümseyip, boynundaki gerdanlığı öptü ve "Canım annem..."dedi.

Dış kapının çalması ile, genç kızın yüreği hoplamaya başladı. Babası heyecanlı bir şekilde "Kızım, geldiler! Hadi çabuk aşağıya inelim!" dedi ve kızının elini tutup, aşağıya götürdü.

***

Artık karşımdalardı... Tarık amca, Nesrin teyze ve Buğra.

Yarım ağızla "Hoş geldiniz." diye mırıldandım ve içeri davet ettim. Nesrin Teyze anında beni süzmeye başlayıp "Yağmurcuğum ne güzel olmuşsun canım benim. Allah nazarlardan saklasın." dedi. Tam o sırada, babam devreye girip "Bir tanedir benim güzel kızım. Güzel olduğu kadarda marifetlidir. Hadi o güzel ellerinle bize kahve yap." dedi.

"Kahvelerinizi nasıl içersiniz?" diye sorduğumda, Tarık amca gülümseyip "Nesrin ve ben sadece içiyoruz." dedi. Buğra ile en son buluştuğumuzda benle birlikte şekerli içmişti. O yüzden ona sormaya gerek duymadım.

Mutfağa gittiğimde ise, sinirli bir şekilde cezveyi yerinden çıkararak kahveleri pişirmeye başladım. Benim bir sürü hayallerim varken, gelmiş burada onlara kahve hazırlıyordum.

Düşüncelere dalmam ile birlikte, kahvenin taştığını fark etmemiştim bile. Cezveyi çabucak ateşten alıp, taşan kahveyi silmeye başladım.

"Babanın dediği kadar marifetliymişsin bakıyorum."

Evet, bu ses arkamdan geliyordu. Buğra'nın sesiydi bu. Gözlerimi kısarak arkama döndüm ve onun alaycı bakışları ile karşılaştım.

"Ne istiyorsun?" diye sorduğumda, Buğra uzatmadan "Lavabo nerede? " diye sordu.

"Koridorda sağ tarafta ikinci kapı."
Buğra bir hışımla yanımdan ayrıldı.

Telefonuma gelen mesajla, sehpanın üstündeki telefonumu aldım. Didem bana mesaj atmıştı. Kesin olan bitenleri merak ediyordu.

Kimden: Didem

Canım, nasıl geçiyor? Bugün yanında olamadığım için lütfen beni affet. Annem 'in bayağı bir ateşi yükseldi, mecbur yanında kalmalıyım.

Kime: Didem

Canım lafı mı olur? Keyfinden gelmemezlik yapmadın ki. Buğra ile az önce mutfakta atıştık.

Kimden: Didem

Peki onun fincanına tuz koyacak mısın?

Kime: Didem

Tabii ki hayır. O kim oluyor ki, fincanına tuz koyacağım?

Pişirdiğim kahveleri fincanlara boşalttıktan sonra, bir tepsiye yerleştirdim. Salona servis için geçtiğimde, bütün gözleri üzerimde hissettim ve bu bana çok büyük bir rahatsızlık verdi. Tarık amca ve Nesrin teyze kahvelerini yudumlarken, bir yandan şaşkın bir halde oğullarına bakıyorlardı, çünkü kahvesini içerken hiçbir tepki vermemişti.

"Kızım, tuz koymadın mı oğlanın kahvesine? Bu neden bu kadar rahat içiyor?"

"Koymadım Tarık amca. Açıkçası pek gerek duymadım."

Babam gözlerini büyütüp "Yağmur, niye tuz koymadın kahvesine?"

"Baba birbirimizi kandırmayalım lütfen. Burada herkes biliyor ki, biz birbirimizi sevmiyoruz. Neden aşıklar gibi kahvesine tuz koyayım ki?

Birden odada bir sessizlik oluştu. Buğra ise bana şaşkın şaşkın bakıyordu.
Tarık amca az öksürdükten sonra, hemen konuya girdi.

"Efendim sebebi ziyaretimiz belli. Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızınız Yağmur'u oğlumuz Buğra'ya istiyoruz."

Babam gülümseyip, bir saniye bile düşünmeden "Verdim gitti." diye mutlu bir ses ile cevabını verdi.

Tarık amca ceketindeki kırmızı kutuyu çıkardıktan sonra, kırmızı kurdeleye sarılmış olan yüzükleri parmağımıza takarak "Hayırlı uğurlu olsun" diyerek kesti. Eller öpüldükten sonra ailelerimiz düğün hakkında konuşmaya başladılar. Nesrin Teyze bu konuda sıkıldığımı anlamış olmalı ki Buğra ve bana bakarak "Gençler siz biraz yalnız takılın ve kaynaşın. Emin olabilirsiniz ki, bu dünyanın en güzel ve şık düğünü olacak." dedi.

"Yok ben böyle iyiy--" Sözümü bitirmeden Buğra aniden koltuktan kalkıp elimi tutarak beni çekiştirmeye başladı. "Çabuk hazırlan, seni bir yere götüreceğim."

"Canım bir yere gitmek istemiyor Buğra. Bahçede otursak olmaz mı?" diye sorduğumda, Buğra tekrardan bana yakınlaşarak "Salak mısın? Sana dışarıya çıkacağız diyorum, sen gelmişsin bana evde oturalım diyorsun." dedi kısık sesle.

"En azından nereye gideceğimizi söyle. " dedim sıkıntılı bir şekilde. Aslında onunla bir yere gitmeye pek bir niyetim yoktu. Tek istediğim şey ise, pijamalarımı giyinip uyumaktı.
"Üstümü değiştireyim o zaman."
"Gerek yok, böyle gelsen yeter. Sadece bir şey göstermek istiyorum. "

"O zaman çıkalım." dedikten sonra evden ayrılıp onun arabasına doğru yürüdük. "Nereye gidiyoruz? " diye sorduğumda cevap vermeden arabaya bindi. Sinirli bir şekilde koltuğa oturup arabanın kapısını sesli bir şekilde çarptım. "Yavaş olsana kızım. Kapı ile ne sorunun var? ".

"Sana nereye gideceğimizi sordum!"

"Gidince görürsün. " dediğinde motoru çalıştırıp arabayı hızlıca sürmeye başladı. Buğra hızlandıkça nefesim daha çok daralıyordu. "Buğra yavaş kullan!" diye çığlık attım. Ama kendisi kendini müziğe kaptırdığı için beni duymuyordu. Müziği kapatarak "Buğra yavaş ol!" diye tekrardan çığlık attım. Bu sefer Buğra ani fren yaparak arabayı durdurdu. "Ne oldu küçük hanım korktu mu yoksa? Ah, doğru ya sen hız yapmayı pek sevmezdin" diyerek dalgasını geçti.

Buğra elini arkaya uzatarak arka koltukta duran, açılmamış su şişesini bana uzattı. "İç hadi söz yavaş süreceğim." dediğinde sudan bir yudum alarak pencereyi açtım. Yüzüme vuran soğuk hava bana çok iyi gelmişti.

Yaklaşık 20 dakika sonra kocaman bir villanın önünde durduk. "Neresi burası? Kimin evi bu?" diye sorduğumda Buğra bana sıkılmış bakarak " Hadi in arabadan" dedi. Arabadan iner inmez girişe doğru yürüdük. "Hoşuna gitti mi burası?" diye sorduğunda bahçeye bakınarak
"Hoşuna gitti mi ne demek Buğra. Burası tıpkı saklı bir cennet gibi. Sahibi ciddi şekilde mutlu olmalı. " diye cevap verdiğimde Buğra kahkaha atmaya başladı. "Ne oldu? Gülecek bir durum mu var Buğra? "
"Kızım, gerçekten çok ama çok
safsın. " dediğinde, başta ne demek istediğini alamamıştım, ta ki evin anahtarını bana uzatana kadar.

"Sana inanamıyorum." dediğimde Buğra daha sesli bir kahkaha patlattı.
"O nasıl bir bakıştı öyle? Evet burası düğünden sonra ikimizin evi olacak."
Ellerim ile ağzımı kapatarak bahçeyi gezdim. "İçeri girmeyecek miyiz? " diye sorduğumda Buğra başını hayır anlamında sağ ve sola doğru salladı. "İçeri girmek şimdilik yasak. Hadi otur şuraya konuşalım." dediğinde, havuzun başına oturduk. O an, doğa ile birlikte iç içe olmanın tadını çıkarıyordum. "Bak sana tekrardan söylüyorum. İşin ciddiyetini anla. Bende sana bayılmıyorum. Ama işte bunlardan vazgeçemem, anlıyor musun?" dedi ve eli ile villayı işaret etti.

"Buğra, benim için para pul ve mülk o kadar önemsiz ki. Ben her gün babamın eriyip gidişini görüyorum ve bu bana o kadar çok acı veriyor ki. Ve nasıl oldu bilmiyorum ama, bir şekil senin babanla anlaşmışlar. "

"Yine de şansın varmış ki, benim gibi yakışıklı biri ile evlendiriyorlar seni."

"Ego yığını, ne olacak! "

" Yağmur, sinirlerimi bozuyorsun."

"Sen de benim sinirlerimi alt üst ediyorsun. Hadi eve götür beni. Bence yeterince konuştuk."

"Gel bir şeyler içmeye gidelim, yaşlılar gibi hemen eve mi döneceğiz?

"Ya şimdi beni eve götürürsün ya da ben bir taksi çevirip eve giderim."

"Bence bu saatte taksiye binmek istemezsin Yağmur. Etrafta bin bir çeşit insan var dimi? "

"Sen de onlardan birisin zaten, o yüzden korkmaya gerek yok. Hem hava gayet aydınlık. "
Buğra sinirle nefes alıp verdi ve kolumdan tutup beni arabaya bindirdi.

"Salağım işte, bir de gelmiş seni gezdirmek istiyorum. Kızım sen ölmüşsün zaten. Yaşayan bir ölüden farkın yok senin. Sırf dünyaya bakan penceren çamurlu diye, önündeki renkli çiçekleri görmüyorsun! "

"Sen benim şu son aylarda yaşadığım hayatı asla anlayamazsın Buğra! Üstüne bir de sen çıktın başıma."

Buğra'nın deliye döndüğünün farkındaydım, direksiyon başında öfkesini kusmamak için kendisini zor tutuyor gibiydi.

"Buğra, ben... "

"Sus ve mümkünse bir daha hiç konuşma tamam mı?" dedi sinirli bir şekilde.

Ona cevap vermeyip, arabanın camından dışarıya baktım. Gözlerim sinirden dolmuştu ama onun yanında tekrardan ağlayacak halim yoktu.
Buğra'nın ani fren yapması ile birlikte, eve geldiğimizi anlamıştım. Bir şey söylemeyip, arabadan çıktım ve eve koştum. İçeri girdiğimde ise, tüm ışıklar kapalıydı. Demek ki babam uyuyordu. Hemen odama girip, üstümdekilerini çıkarıp, pijamamı giyindim ve günlüğümü alıp, kendimi yatağa attım.

Sevgili Günlük,

Bugün beni istemeye geldiler. Baba'mda büyük bir sevinçle beni onlara verdi. Buğra'ya gelirsek şunu söyleyeyim: Ondan nefret ediyorum! Kendisinin gözü paradan ve eğlenceden başka bir şey görmüyor! Bugün beni birlikte yaşayacağımız villaya götürdü. O kadar güzeldi ki. Ama oranın bana cehennem olacağından fazlasıyla emindim.

İşim bitince günlüğü çekmecenin içine koydum ve tavanı izlemeye başladım.

Ardından bakışlarımı parmağımdaki yüzüğe diktim. Üstünde yağmur damlaları olan pırlanta bir yüzüktü bu. Adeta ben çok pahalıyım diye bas bas bağırıyordu. Sinirlenip, yüzüğümü parmağımdan çıkarıp bir kenara fırlattım. Kendimi şu an daha çok hafiflemiş hissediyordum. Işıkları kapatıp, kafamı yastığımın içine gömdüm ve ağlamaktan sızlayan gözlerimi yumup, uyumaya çalıştım.

1 hafta sonra...

Saat sabah yedi buçuğu gösterdiğinde, kapının çalma sesine uyandım. Şişmiş olan gözlerimi açmakta zorluk çekiyordum. Yavaş adımlarla dış kapıya doğru yürüdüğümde babam kapıyı çoktan açmıştı.
Babam sevinçli bir şekilde
"Buyurun, hoş geldiniz! " dediğinde kimin geldiğini hemen anlamış ve anında suratımı ekşitmiştim.

Karşımda müstakbel kaynanam ve kocam (!) duruyordu.
Nesrin hanım "Yok biz girmeyelim. Gelinimi alıp düğün alışverişine çıkacağız. " dedi heyecanlı bir şekilde. Onların yüzünü görmek o an en son istediğim şeydi!

"Ama kendimi pek iyi hissetmiyorum. Başım 'da çok ağrıyor. Başka bir zaman gitsek olmaz mı? " dediğimde Buğra'nın heybetli bakışlarıyla karşı karşıya geldim.
"Maalesef kızım. Oğluşumun bugün tek izin günü. Hem mağazaya girdiğimiz an keyfin yerine gelir. "

İç sesim "Ogluşuna tüküreyim!" dediği sırada odama doğru yönelip dolabımdan kot pantolon ve siyah renkte bir üst çıkarıp üstüme geçirdim. Makyaj yapmaya hiç halim yoktu. Allahtan saçım bugün düzgün duruyordu. Güneş gözlüğümü takıp çantamın içine cüzdanım ve cep telefonumu attım.

Odamdan çıktığım an, altı tane gözü üzerimde hissettim. "Ben hazırım, çıkabiliriz. " dediğimde babamın sevinçten ağladığını gördüm. "Allah'ım bana bu günleri gösterdin ya, artık ölsem de gam yemem. " diyerek alnıma bir öpücük kondurdu.

Bu işten artık kaçış yoktu. Birlikte evden çıkıp arabaya doğru yürüdüğümüz an, Buğra elimi tutup beni geriye doğru çekti. "Akıllı ol, sakın yanlış bir şey yapayım deme. Bunun cezası ikimiz için de ağır olur." dediğinde kaynana bozuntusu bize bakarak "Ay, çok yakışıyorsunuz birbirinize ya! " diye iç geçiriyordu.

İkimiz de sahte bir şekilde kendisine gülücük attıktan sonra arabaya bindik. Şu an nerede mi oturuyorum? Nesrin teyze sayesinde(!) ön koltukta, Buğra'nın yanında!

Buğra arabayı alışveriş merkezine doğru sürdüğünde, arkada gülerek oturan Nesrin Teyze'yi dikizledim. Pişmiş kelle gibi ne diye sırıtıyordu?
Etraftaki sessizliği bozmak için radyoyu açtım. Ama Buğra uyuzluk yaparak, açtığım kanalı hemen kapattı.

"Niye kapatıyorsun sen ya?" diye söylendiğimde Buğra hemen sağ tarafına bakarak "Senin baş ağrını anlamıyorum ben. Başı ağıran bir insan müzik sesine nasıl dayanabiliyor? Hem dikkatim dağılıyor, az sabret geldik hanımefendi." diye cevapladığında Nesrin teyze duruma arka koltuktan el koyarak "Aaa çocuğa bak sen! Her araba sürdüğünde son ses müzik açıp ortalıkta dolanan sıpa, bugün yola konsantre olamıyorum diyor. İlginç, gerçekten çok ilginç. "

"Anne, tamam bir susun! Başımı şişirdiniz, geldik işte. " dediğinde Nesrin teyze arkadan Buğra'nın kafasına şakadan vurup. "Anneye sus denilmez tamam mı?" diye söylendi.

Geldiğimiz alışveriş merkezi cidden çok büyüktü. En azından 300 tane mağazası vardı. Nesrin teyze elimden tutup mağaza mağaza dolaştırdı. Ve en nefret ettiğim bölüme geçmiştik.
"İlk önce iç çamaşırları almaya gidelim, sonra gelinliğe geçeriz" dedi. Buğra' ya baktığımda bıyık altından gülmeye başlamıştı. Nesrin Teyze kolumdan çekiştirip iç çamaşır satan bir yere zorla soktu beni.
Utana sıkıla birkaç parça takım iç çamaşırı almıştım. Buğra elinde bir poşet ile yanımıza geldiğinde, gözüm içindekilere takılmıştı. İçinde kırmızı renkte bir sürü iç çamaşırı vardı. Yüzümün alev alev yandığını hissedebiliyordum. Buğra kulağıma "Kırmızı en sevdiğim renk" diye fısıldadığında, üstümdeki o şok etkisinin tarifi yoktu. Elindeki poşeti kafasına geçirmeyi çok istiyordum ki, ama yapamıyordum.

"Her şey hazır. O zaman son olarak gelinlik bakmaya gidelim."
Birlikte gelinlikçiye girdik. Önüme gelen her gelinliği denedim. Normalde her genç kız bu durumda mutluluktan ölürken, isteksiz isteksiz bir gelinliği çıkarıp ötekini deniyordum. Hiçbir gelinlik beni mutlu etmemişti. Buğra'nın sıkıldığını fark ediyordum, ama ben de bu durumdan pek hoşnut değildim. Buğra sonunda dayanamayıp teker teker gelinliklere bakındıktan sonra, elinde bir gelinlik ile yanımıza yaklaştı.
"Hadi dene şunu, sıkıldım buradan. " dediğinde elindeki gelinliği alıp tekrardan soyunma kabinine girdi.
Gelinliği giyinirken sinirli sinirli "Senin getirdiğin gelinlik tıpkı sana benziyordur" diye sessiz bir şekilde söylendim, ta ki aynada kendimi görene kadar.

Buğra'nın getirdiği gelinlik adeta büyüleyiciydi. O an, kendimi masallardaki prensesler gibi hissetmiştim. Yavaşça kabinin perdesini açarak Nesrin teyze ve Buğra'nın yanına ilerledim. Sırf gelinliği beğendiğimi itiraf etmemek sıkılmış bir ses tonu ile

"Yeter artık, bu sıcakta biraz daha gelinlik giyinirsem boğulacağım! Alalım bunu gitsin." dediğimde beni dinlemediklerini fark etmem bir oldu. İkisi ağzı açık bana bakıyorlardı. O an Buğra'nın yeşil gözlerini yoğun bir şekilde üzerimde hissetmişim.

"Yağmur kızım, dön bakiyim bir. Vallahi oğlum diye söylemiyorum, ama gerçekten zevklidir. Prensesler gibi olmuşsun güzelim."

"Teşekkür ederim... Gelinlik işte." dediğimde Buğra sesli bir şekilde yutkunup gözlerini benden hızlıca kaçırdı.
Bu durum sinirimi bozsa bile hemencecik kabine dönüp, günlük kıyafetlerimi giyindim.
Gelinliği ödeyip AVM'den dışarı çıktıktan sonra, derin bir nefes çektim içime. Şu son günlerde yaşadığım şeyler hiç kolay değildi.

Müstakbel kaynanam yanıma yaklaşıp "Yağmur kızım? İyi misin? " diye sorduğunda cılız bir ses ile "İyiyim, bir sorun yok. Sadece az bunaldım. " dediğimde, Buğra'ya kaçamak bir bakış attım. Kendisi poşetleri taşımak ile meşguldü ve bu durumdan pek hoşnut olmadığı her halinden belliydi.

O sırada Nesrin Teyze'nin telefonu çaldı ve kendisi bizden özür dileyerek birkaç adım ileriye doğru yürüdü.
Buğra o sırada poşetleri arabanın bagajına yerleştiriyordu. Sonrasından arabayı kilitleyip yanıma doğru yaklaştı. O an kalbim duracak gibiydi. İçimdeki hissi tarif edemiyordum. İtiraf etmeliyim ki, bakışları beni bazen çok korkutuyordu.

"Kendime acıyorum biliyor musun?" dedi bitkin bir ses ile. "Neden? " diye sorduğumda, bana daha fazla yakınlaşarak ciddi bir ses tonu ile "Dünyanın en çirkin gelini ile evleniyorum." dediğinde dişlerimi sıkarak, küfür etmemeye çalıştım.

Buğra üzerime gelerek "Sustuğuna göre kabulleniyorsun o zaman." dediğinde, içim su kaynatmaya başlamıştı.

"Asıl ben kendime üzülüyorum. Dünyanın en hıyar ve zevksiz adamıyla evlendiriliyorum."

Tam didişmeye başlamışken, Nesrin teyze yanımıza gelip mutlu bir ifade ile " 8 gün sonra düğünümüz var." diyerek kahkaha attı. Buğra ile ben birbirimize şaşkın bakışlar attıktan sonra, bakışlarımızı tekrar Nesrin Teyze'ye yönelttikten sonra aynı anda " Ne 8 gün sonra mı!!?" diye bağırdık.

"Sakın olun çocuklar. Organizasyon işi sandığımdan daha hızlı yürüdü ve az önce beni arayarak her şeyin hazır olduğunu belirttiler. Bende beklemenin faydası yok diye düğünü 8 gün sonraya attım."

"Anne bunu bana sormadan nasıl yaparsın?"
"Ne oldu oğlum? Birden heyecanlandın mı?" dediğinde Buğra beni işaret "Yok ya ne heyecanlanacağım. Yağmur'a baksana kız dondu kaldı. " dediğinde, kendimi toparlayıp "Yok sadece şaşırdım. " dedim. Gerçekte sinirden içim titriyordu.

O an Nesrin Teyze'yi bıraksanız, utanmadan sokakta göbek atardı. Bu nasıl bir sevinmeydi?

Arabaya biner binmez, Buğra motoru çalıştırıp, arabayı hızlıca sürmeye başladı. "Anne seni o zaman eve bırakıyorum. Yağmur ile ufak tefek işlerimiz var." Hemen sol tarafıma bakıp "Ne işi? " diye sorarak Buğra'ya sinirli bir halde baktım. "Farkındaysan yakında kına gecen var. Ufak tefek şeyler bakacağız seninle. "

"Hay aklına bin yasa oğlum. Bak nasılda düşünüyor her şeyi. "

"Ama benim başım çok..." dediğimde Buğra benim lafımı keserek "Baş ağrısını ben hallederim merak etme. Bir şeyin kalmayacak. " dedi ve çarpık çarpık gülümsemeye başladı.

Nesrin Teyze'ye baktığımda, kendisi elini ağzını ile kapatmış gülüyordu. Ben bu herifin var ya. Neyse ağzımı bozmak istemiyordum.

Nesrin teyze, tüm alışveriş poşetlerini yardımcılarına içeri taşırttıktan sonra kendisi ile vedalaştık. Orta yaşlı bir yardımcı birkaç poşetlerle dışarı çıktı ve Buğra'ya verdi. Buğra poşetleri bagaja yerleştirdikten sonra arabaya bindi. Artık ikimiz baş başaydık. Nereye gideceğimiz konusunda hiçbir fikrim yoktu.

"Nereye gidiyoruz Buğra? Kadının verdiği poşetlerin içinde ne var? " dediğimde, kendisi tekrardan gülerek kısa ve net bir şekilde "Stres atmaya gideceğiz çirkin ördek." dedi ve bakışlarını yola yöneltti.
Tam bir saat yoldaydık ve hala gideceğimiz yeri bilmiyordum. Bu kadar uzağa gittiğine göre, kesin hain planlar kuruyordu.

Ve tam o an Buğra sola doğru sapıp arabayı park etti. Arabadan indikten sonra, gördüğüm manzara ağzımın açılmasına sebep olmuştu.

Buğra ile Sapanca gölüne gelmiştik. Manzaraya dalmışken, Buğra'nın araba bagajında poşetleri çıkardı. "Hadi gel cadı. Ağzını kapa da sinek girmesin." Gözlerimi manzaradan ayırıp Buğra'ya baktığımda, aşırı derecede gülesim gelmişti. Elinde poşetler ve kafasına taktığı tuhaf şapka ile çok komik görünüyordu. "O poşetlerde ne var?" diye sorduğumda, Buğra cevap vermeyip yürümeye devam etmişti. "Hey, sana diyorum! " diyerek sesimi yükselttiğimde, Buğra poşetleri yere bırakarak "Yemek var. Emine teyze kendi elleri ile yaptı. Hem konuşmamız gereken başka şeyler de var.

"Konuşacak başka ne var ki?"

"Birazdan anlatacaklarımı iyi dinlemeni istiyorum Yağmur." dedi ciddi bir ses tonu ile. "

Buğra tabağa yemek doldurup, önüme uzattı." Hadi ye, birazdan anlatacağım." Tabağa baktığımda, ise gülümsemeye başladım. Sarma, çiğ köfte ve börek vardı.

"Buğra, seni anlamakta zorluk çekiyorum, biliyor musun? Bazen bana karşı ukala bir tavır sergiliyorsun, aradan on dakika bile geçmiyor bambaşka biri oluyorsun, önüme yemekler koyuyorsun, böyle muazzam bir yere getiriyorsun. Seni gerçekten çözemiyorum. "

"Bunun bir sebebi var Yağmur. Bu sebep yüzünden evlenmeyi kabul ettim."

"Buğra, lütfen yine para ve puldan konuşmaya başlama. Bu konuyu bayağı bir konuştuk. "

"Sebep sadece para değil, başka bir şey..."

"Buğra, lütfen bana artık anlatır mısın?

O an, Buğra'nın gözlerinin dolduğunu gördüm. Yüz ifadesi birden o kadar çabuk değişti ki, daha çok merak etmeye başlamıştım.

"O'na çok benziyorsun Yağmur. " dediğinde, kaşlarımı çatıp "O kim?" diye sordum. Buğra yüzüme bakıp "Gözlerin, dudakların, hatta saçların bile ona çok benziyor." dediğinde Buğra'nın sağ gözünden yaş aktığını gördüm. "Seni her gördüğümde, seni o sanıp acı çekiyorum Yağmur, o yüzden sana nasıl davranacağımı bilmiyorum. "

Buğra bana artık kimden bahsettiğini söyler misin? " diye sorduğunda, derin bir nefes alarak, zorlukla "Nehir..." diyebildi.

Seguir leyendo

También te gustarán

932K 25.6K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kısa bir bilgilendirme daha arkadaşlar ana karakterle...
24.9K 2.4K 65
Gözler görmese de olur, kalp gözüyle görür insan...
455K 23.3K 76
Hayatı boyunca geçmişinden ve hayatını mahveden adamdan kaçan, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, kimsesi olmadığı için yalnızlığı kendisine ar...
94.5K 11 1
"Gönül sarmaşığım ölümüm senin elinden olacak biliyorum ve ben buna bile aşığım"