Etrafımda bir sürü azılı suçlu vardı.
Karşımda da aç bir köpek balığı...
Ancak hiçbiri beni fark etmedi.
Herkes Dominant'a odaklandı.
Bu iyi bir şey.
Köpek balığı tek duruyordu.
Belki de arkadaşını yemiştir.
Şimdi de beni mi yiyecek?..
Hücrelerde genelde sağ duvara bitişik ranza bulunuyordu.
Sol tarafta alaturka tuvaletler...
Lavabo göremedim.
Etrafa hızlı bir bakış attığımda kimi hücrede iki kişi kimisinde bir kişi bulunduğunu fark ettim.
Hücreler birbirinden beyaz, parlak duvarlarla ayrılıyordu.
Hücrelerin tek cam duvarları hapishanenin ortak koridoruna bakıyordu.
Camlarda seslerin karşıya geçmesi için açılmış minik delikler vardı.
Dominant bütün bağrışmaları görmezden gelip elini kulağına götürdü.
Bir şeyler mırıldandı.
Altımızdaki 1m²lik zemin birden hareketlenip yükselmeye başladı.
2. Cam hücrenin önüne geldik.
İçeride tek elinin üstünde amuda kalkarak şınav çeken esmer, kaslı bir adam vardı.
Ranzanın üstünde de birisi yatıyordu. Kim olduğunu göremedim.
Üstünde bulunduğumuz platform yükselmeye devam etti, üçüncü katta durdu.
İçeride ranzanın alt yatağında afro saçlı, latin bir adam oturuyordu.
Dominant kulağındaki kulaklığa bir şeyler mırıldandı.
Sanırım kulağında küçük bir kulaklık vardı ve merkezle iletişime geçmesini sağlıyordu.
Cam duvar mekanik bir sesle sağa kaydı.
Bir kişinin geçebilecebileceği kadar bir boşluk oluştu.
Latin adam kapı açılınca oturduğu yerden kalkmadan bize döndü.
Dominant'a bakıp hafifçe güldü.
Latin: "Hayırdır. Dominant hücre ziyaretlerine mi başladı yoksa?"
Bedenim içeri girdi.
Dominant: "Hee... aynen, yeni hücre arkadaşına merhaba de Brand. Tabi görebilirsen" diyip kahkaha patladı.
Kulaklığına bir şeyler fısıldadı.
O aşağı geri inerken kapı arkamdan kapandı.
Ve kaslarım gevşedi.