Yattığımız Yataklar, Battığım...

By SchoneWelt

100K 4K 1.8K

Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Ünive... More

1. İhtimallere Tutunmak, Amaç
2. İki Kayıp ve Eş Ruh
3. Tanımadığım Hisler, Dipler
4. Buradayım, Filizleniyorum
5. Yenilgiler de Güzeldir
6. Yolumuz Taşlı, Ben Toplarım
7. Bazı Gerçekler, Yangın Akvaryum
8. Açtım Kapılarımı, Tesadüfler
9. Senin Olan Seni Bulur
10. Düş Benimle, Cehenneme
12. Kabuk Tutmuş Yaralar
13. Anlaşıldığın Yerde Olmak
14. Susarken Konuşma Dersleri
15. Söyle, Kaçıncı Kayboluşun
16. Dağılmak Kolay, Peki Sonrası
17. Tanıyacaksın Gerçek Beni
18. Gecenin Bana Oyunu
19. Üstü Boyanmış Çatlaklar
20. En Başa Dönülmeli
21. İpi Koptu Tüm Hislerimin
22. Kendinden Kaçamazsın
23. Ama Varız, Bunu Anla
24. Kabulleniş
25. Aile Yadigârı
Oneshot - Şimdi, Sabahları Yalnız Uyanıyorum
26. Uykusuz Gecelerin Sabahı
27. Yanımdasın, Bana Rağmen
28. Başlamalıyım Bir Yerden
29. Davetsiz
30. Kaybettiğim Dengeler
31. Yandıkça Güzelleşmiş

11. Geçmişin Karartıları

3.1K 117 30
By SchoneWelt

Selam,

Bu bölüm hem romance hem de atanamamış bromance var 🥰

İyi okumalar. Dilerim seversiniz.

Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Sevgiler

-------

Çağla'nın heyecanlı sesi kulaklarında yankılanırken ve onun kucaklamasına karşılık verirken, arka tarafta arabasının yanında gözlerini hayranlıkla kendisine kilitlemiş olan Alaz'ı fark etti. Kendisinin adam üzerindeki bu denli etkisini görmesi ayaklarını yerden kesmeye yetmişti. Tabi bunda, adamın özenle şekillendirilmiş saçları, üst düğmelerini açık bıraktığı ve beline tam oturan koyu renk bol kumaş pantolonuna tıkıştırdığı beyaz ince gömleği, zincir kolyesi ve ışıldayan gözleri ile yaydığı karizmatik enerjinin etkisi çok daha büyüktü. Alaz her zaman ki gibi sadece durarak bile onu etkisi altına almayı başarabiliyordu. Ama bu gece sanki kendisine daha bir özenmişti, tabi bu mümkünse. Saçlarını bile düzeltmişti, her zaman alıştığı o kendi içindeki dağınıklığı yoktu.

Aralarındaki mesafeye daha fazla dayanamadı ve kızların yanından ayrılarak yavaşça ona doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça parfümünün o enfes kokusunun, onun kendine has kokusuyla karıştığını koklayabiliyordu. Bu mesafede bunları düşünüyorsa, yanında olmak, boynuna gömülmek kim bilir nasıl hissettirirdi.

Şimdi tam karşısındaydı, yüzünde heyecanlı bir gülümseme ile Alaz'a bakıyor ve tepkisini dile dökmesi için merakla bekliyordu.

"Anlaşıldı, bu gecenin normal bir şekilde bitmeyeceği aşikâr." dedi ona hayranlıkla bakarak ve kinayeli bir sesle.

Aldığı cevap ile afallamıştı Asi, hafifçe kaşlarını çatarak sordu. "Nasıl yani?"

Alaz, bir eliyle kızı belinden tutup hafifçe kendine çekti, içinde bulunduğu ruh hali kızın gerçekliğini kavramak, hayal olmadığını iyice anlamak için ona bir an önce temas etmesini emrediyordu.

"Nasıl yani mi? Nasıl mı?..." bir yandan beline sardığı eli ile onu hafifçe sağa sola sallıyordu, bir yandan da şımarıkça sözlerine devam ediyordu. "...bu güzellik ne? Bu güzellik. Yasaklanmalı, Ceza Hukuku'nda yeri olmalı, bana verdiğin zarardan dolayı yargılanmalısın Asi kız." dedi. Onu yavaşça sallamaya devam ederken boynuna ufak öpücükler konduruyordu.

Asi, onun bu şımarık çocuk hareketlerine gülüyor bir yandan da durması için onu sabit tutmaya çalışıyordu.

"Alaz dur, dur. Daha gece başlamadan başımı döndürdün."

"Evet, öyle etkilerim olduğu söylenir." dedi arsız ve ukala haliyle.

Tek kaşını kaldırdı ve "Kimler tarafından?" dedi sorar gözlerle Asi.

Daha gece başlamadan pot kırmaya başlamıştı Alaz, sözlerine ve etkilerine daha dikkat etmesi gerektiğini bir türlü öğrenememişti. Genelde aklındakileri pek filtre uygulamadan aktarması ile meşhurdu.

"Annem." dedi hiç gerçekçi olmayan bir tonda. Cevabı o kadar hızlı vermişti ki, bir teorisine göre aniden verilen cevapların inandırıcılığının daha fazla olduğunu düşünüyordu.

Aldığı cevabın kaçamaklığı ve kendini kurtarmak için uydurduğu bahanenin gerçeklikle yakınlığı konusunda şakayla karışık güldü Asi, sonra biraz daha ciddi bir tonda cevap verdi.

"Öyle olsun, neyse ki ben insanları geçmişleri ile yargılamam Alazcığım." dedi ve hafifçe çenesinden makas aldı.

İçinden umarım gerçekten öylesindir Asi kız, diye düşündü Alaz. Çünkü onun geçmişi aklı sağlım herhangi bir genç kızın kaldırabileceği boyutta değildi. Sadece hayatına giren, çıkan kızların sayısı değil, katıldığı ve çoğu zaman başrolü olduğu pek çok tuhaf durumlar ve olaylar vardı. Dönüp baktığında gençlik heyecanı ve ateşiyle yaptığını biliyordu ama yine de o anlarda aldığı keyif ve onu hayatının gerçekliğinden uzaklaştırması, kendi yarattığı sahte kişiliğinde çok işine yaramıştı. Ama şimdi Asi ile beraber o kişiliğinden uzaklaşmaya, kendi öz benliğine dönmeye çalışıyor, bunun için çabalıyordu.

Harekete geçmek üzere hepsi arabaya bindiler, Alaz onları ortama hazırlamak için kendi playlistinden şarkılar çalmaya başlamıştı bile.

***

Alaz, aracının anahtarını valeye tutması için fırlattıktan sonra hemen yanında bitmiş ve korumacı içgüdülerle onu tek eliyle belinden sıkıca sararak mekânın girişine doğru sürüklemişti. Dış kapısından bakıldığında oldukça izbe bir yer olarak görülüyordu ve kapısında onlarca insanın giriş yapmak için beklediği uzunca bir kuyruk vardı. Girişteki güvenlik görevlileri insanları dikkatlice süzüyor ve mekâna uygunluklarına göre içeri alıyordu. Bu kadar kalabalık kuyruğu, otobüs beklerken bile görmediğini fark etti. Pekte matah görünmeyen bir yer için bunca insanın kış günü beklemesini anlamlandıramıyordu.

Verdiği kafa selamıyla, önlerindeki uzun kuyruğa aldırmadan, hemen önündeki kırmızı şeridi açmıştı güvenlik görevlisi "Buyurun Alaz Bey, Küçük Hanım. İyi eğlenceler." dedi ve onları tekno müzik seslerinin ve bas ritminin duyulmaya başladığı mekânın derinliklerine doğru yol gösterdi.

İçeri girdikten sonra yukarı çıkmak yerine kocaman ve büyük merdivenlerden aşağıya doğru inmişlerdi. Alaz onu sıkıca tutmaya devam ediyor, zaman zaman şımarıkça merdivenleri inerken belinden kaldırıyor ve birkaç basamak sonra tekrar yere indiriyordu. Şimdiden gecenin tadını çıkarmaya başlamıştı.

Bulundukları yeri algılaması ve beş duyusunun ortama uyum sağlaması baya bir zamanını almıştı. Koyu renklerin hâkim olduğu ve tavanla zemin arasındaki bağlantının iri yuvarlak beton sütunlarla sağlandığı bir yerdi burası. Bu sütunlar farklı ışıklarla müziğin ritmine göre görsel bir şölen sunuyordu. Tavanın yerden yüksekliği çok ayrı bir derinlik katmıştı. Müziğin kalitesi ve salonun akustiği sayesinde birbirini duymak için kulaktan kulağa konuşmak gerekiyordu. Dışardakinden daha az insan dans pistinde özgürce ve içlerinden geldiğince dans ediyordu. O zaman buranın sadece özel ve seçilmiş insanlar tarafından girilebilen bir mekân olduğunu anlamıştı Asi, demek ki zenginlerin hayatlarında da sınıf farklılıkları vardı. Şimdiye kadar sadece zengin ve fakir olarak düşündüğü bu kast sisteminin basamaklarındaki çoğunluk bir kez daha şaşırmasına yetmişti.

Onu bu düşüncelerinden Alaz tarafından sürüklenmek sıyırdı, dans pistinin hemen yanında özel olarak konumlandırılmış pek çok loca vardı. Kendileri için ayrılmış ve masasının üzerinde envai çeşit alkol barındıran locanın koltuklarında yan yana ve dip dibe oturuyorlardı şimdi.

Rüya ve Çağla heyecanla gelip masadaki shotları birer, ikişer yuvarladılar. Bir an önce ortamın ritmine uyup kendilerini dans pistine atma niyetindeydiler. Birbirlerine yeni kavuşmuş, iki aşık insanın cilveleşmelerini çekemeyecekleri için Asi ve Alaz ile dalga geçiyorlardı.

Alaz, onları haklı çıkarmak için inatla Asi'ye sarılıyor, kafasına öpücükler konduruyordu. "Ya gidin zaten oturmaya mı geldiniz, hadi pist orda. Hadi Çağlaa!" diye bir an önce onları kendilerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Onun bu sataşmalarına daha fazla dayanamadılar ve bağıra çağıra şarkıya eşlik ederek, el ele pistin yolunu tuttular.

Onların bu mutlu haline ve Alaz'ın amansız çabalarını gülerek seyrediyordu Asi. Bulunduğu ortamın farklılığı onu ister istemez kendi hayatı ile kıyaslamalar yapmaya itmişti. Masalardan akan litrelerce alkolün maddi değerini düşünmek bile istemiyordu, burada belki de bir gecede tüketilen paranın dışarda sabahlamak zorunda kalan kaç çocuğun hakkına tekabül ettiğini hesaplamaya o çok zeki kafası yetmiyordu. Bu durum kendini onlara ihanet ediyormuş duygusuna sürükledi. Anlık bile olsa kendi duygularını ve ihtiyaçlarını bencilce herkesin önüne koymuştu ve burada gerçekleştirilen açgözlülük ve haksızlığa ortak olduğunu düşünüyordu.

Bu sırada Alaz masaya uzanmış ve ona sesleniyordu "Ne ile başlamak istersin güzelim?..." bir süre cevap gelmeyince devam etti. "...tamam, bence bu güzel, hafif bir şeyle başlamak en iyisi olur."

Oturdukları koltuğa daha da gömülmelerini sağlayacak şekilde yanına oturdu, bir eliyle onu sardı, diğer elindeki kokteyli ona uzatıyordu. "Al bakalım."

Onun bu özenli çabası ve kendisi ile ilgilenmesiyle düşüncelerinden biraz olsun sıyrıldı ve merakla eline tutuşturduğu açık kırmızı renkteki kokteyli yudumladı.

"Hmmm, ne kadar leziz ve hafif. Ne bu?" dedi tadından mest olmuş bir şekilde.

"Beğendin değil mi? Biliyordum. Söylemem, sen iste ben getiririm." dedi gülerek göz kırpıyordu.

"Sen bu lezzetler konusunda yetenekli ve isabetlisin yalnız. Seçimlerin pek yanıltmıyor enteresan bir şekilde." dedi Asi bilgiççe, gerçekten de Alaz'ın zevkleri ve onları hayatına entegre etme biçimi çok özenliydi. Gözlemlediği kadarıyla her zaman en kaliteli şeyleri giyiniyor, tadıyor ve deneyimliyordu.

"Benim hangi seçimim isabetsiz olmuş ki." dedi hınzırca ve imalı gözlerle Asi'ye bakıyordu. Hayatının en doğru ve gerçek seçimine. Eğilip bu sözünü güçlendirmek için onu dudaklarından öptü.

Alaz'ın duygularını ve arzularını çekinmeden ve açıkça yaşıyor olmasına alışmaya başlamıştı, bulundukları ortamdaki yoğun müziğin etkisi ve kanına karışmaya başlayan alkolün verdiği rahatlıkla öpüşüne özgürce karşılık veriyordu. Adam bir yandan onun elbisesinin, tenini açıkta bıraktığı belini zarif parmakları ile usulca okşuyor, bir yandan da derinleştirdiği öpücüğü ile Asi'yi kıvrandırmaya başlamıştı. Kızın dudaklarından çıkan mırıltı halindeki zevk iniltisiyle, Alaz dişlerini gösterecek şekilde gülmüş ve onu kulağının alt tarafından öpmeye başlayarak, boynuna ve köprücük kemiğine kadar inmişti.

Asi, içindeki sıcaklığın onu yönlendirmesi ile Alaz'ın ıslak öpücüklerinin tadını çıkarıyor, elleri ile geniş omuzlarını ve kollarını çekiştiriyordu. Elleri o her zamanki çok sevdiği saçlarına gitmişti, yavaşça elleriyle onları karıştırırken, özenle şekil verdiği aklına gelmişti. Birden yüzünü görebilmek için ondan yavaşça ayrıldı.

"Saçların? Çok özenmişsin bu akşam." dedi merakla ve gülümseyerek soruyordu.

Yarım kalmış işinin verdiği telaşla acelece cevap vermek istedi Alaz, yüzünde şımarık gülümsemesi vardı.

"Sen seversin diye düşündüm."

Bir eliyle hala saçlarını karıştırıyordu Asi.

"Diğer halini daha çok seviyordum." dedi. Bu haliyle de inanılmaz yakışıklı olmuştu, yorumunun pek objektif olduğu söylenemezdi. Kıskançlık içinde yapılmış yorumlarından biriydi.

"O zaman dağıtırsın diye düşündüm." dedi tutkulu gözler ve gülümsemeyle. Kızı bir an önce ikna edip, onu öpmeye devam etmeyi hedefliyordu.

Onun bu telaşlı ve amacına ulaşmak için her yol mubah hallerine gülümsüyordu Asi. Daha fazla bekletmek istemedi ve aynı tutkuyla öpmeye devam etti.

Paylaştıkları bu anın etkisinden sıyrılmak çok zordu ama çok kısa etrafına bakabildiği bir anda pek çok gözün onları izlediğini fark etti. İlk önce tam fark edememişti fakat sonrasında bu gözlerin çoğunlukla güzel giyimli ve bakımlı kendi yaşlarda kızlar olduğunu fark etmesi ile izlenin ikisi değil, Alaz olduğunu anlamıştı. Hepsi gözlerine sorgulayan ve imalı bakışlar takınmışlardı. Aslında cüretkar bir şekilde onu öpmeye devam ederdi ama bu bakışları hissetmek ve Alaz'ın onlarından herhangi biriyle veya hepsiyle aynı şeyleri yaşamış olduğunu, onlara dokunduğunu ve öptüğünü düşünmesi ve bir an gözünün önüne gelmesi onu huzursuz etmişti. Alaz, kafasını gömdüğü boynuna yoğun öpücüklerini devam ettirirken yavaşça onu omuzlarından itti.

Şaşkın ve arzu dolu gözlerle kıza bakıyordu, o da alkolün etkisiyle biraz daha gevşemişti. "Acıttım değil mi? Off, bakayım. Ne yapayım, çok tatlısın." diye munzurca kızın saçlarını geriye doğru atıyordu.

"Dans edelim mi?" dedi heyecanla, iki eliyle onu omuzlarından tutarak Asi. Madem buraya gelmişlerdi, kendini kaybedene kadar dans etmek ve az önce üzerlerinde hissettiği tüm gözlerden uzaklaşmak istiyordu.

"Dans? Yok, ben beceremem zaten pek..." eliyle locayı gösteriyordu "...benim alanım burası kadar." diye gülüyordu. Bir yandan masaya bıraktığı viskisini alıp, yudumluyordu.

Tabi ki, dans etmezsin. Kucağına koşan kızlarla, localarda itinayla ilgilenip, içmekten ona pek zamanın kalmıyordur kesin. İçinde yükselen kıskançlık ve hayal gücünün gözünde canlandırdığı görüntülerden dolayı içi içine sığmamaya başlamıştı. Bir an önce kafasını dağıtması gerekiyordu. Elinde yarıladığı içkisini hızlıca tüketmeye çalışıyordu.

"Dur, güzelim yavaş, hafif ama birden çarpar bak." diye eliyle onu durdurmaya ve sakince uyarmaya çalışıyordu Alaz. Kızın aniden değişen ve hareketlenen enerjisini o da fark etmiş ve anlamlandırmaya çalışıyordu.

Onu tutmaya çalışan elini, diğer eliyle tutuyordu. Bardağın sonunu görene kadar içti. Sonra gözleri piste kızları taradı.

Çağla'nın az ilerde bir masanın üzerinde elleri saçlarında özgürce dans ettiğini fark etti. Hemen arkasında kocaman "No Dancing On Tables" yazan tablo vardı. Ne ironi ama. Onun bu kendinden emin ve istediğini özgürce yapan, kuralları hiçe sayan tavrına hayran olmamak elde değildi. Zaten içinde hissettiği ve Alaz'ın neden olduğu kıskançlık duygularından dolayı kendini masanın üstünde bulması çok sürmedi. Şimdi o da içinden geldiği gibi eteğinin ritimle uyumlu uçuşmasına izin veriyor ve Çağla ile dans ediyordu.

Yanındayken özgürce eğlenmesini istiyordu. Mutluluktan kendini unutmasını, dağıtmasını ve onun her duygu durumuna şahit olmak istiyordu. O yüzden koşarak gittiği ve üstüne çıkarak ikizi ile dans etmeye başlamasına şaşkınlıkla tepki verdi. Yüzündeki gülümseme ve dans ederken aldığı keyif göz önünde bulundurulursa halinden çok memnundu. Alaz da mutlulukla manzarasını seyretmeye başladı.

Sonra aniden kolunda bir dokunuş hissetti, oturduğu yerden sağına döndüğünde kumral ve güzel bir kızın kendine doğru konuştuğunu fark etti. "Alaz, sonunda uğramaya karar verdin demek. Yoksun uzun zamandır?" diye sorgulayan gözlerle ona sırnaşıyor ve soru soruyordu.

Anlık afalladıktan sonra temasını hemen koparmak için oturduğu yerde kızdan daha uzağa doğru kaydı, onu tanıyor gibi konuşuyordu. Ama kızın yüzünü hatırlamadığına emindi.

"Uza kızım, bela olma başıma." diyordu bir yandan acaba Asi'nin görüş alanında mıyım diye gözü direkt onu aradı. Kumral kız sırnaşmasına ve ısrarlarına devam ediyordu, en sonunda gerçekten ciddi bir tonda onu uzaklaştırması gerekti. Geçen bu sürede gözü yine az önce Çağla ve Asi'nin dans ettiği masanın üzerindeydi. Ama orada artık sadece Asi vardı ve pekte kendinde olmayacak bir şekilde, Alaz'ın gözleri irice açılmıştı, çünkü oldukça seksi bir şekilde dans ediyordu.

Ne zaman kendinden geçecek şekilde dans etmeye başlamıştı hatırlamıyordu, gözlerinin önünde Alaz'ın ve kumral bir kızın dip dibe olan yakınlaşmalarını görmesi ve daha az önce onlarca kızın Alaz'ı gözetlemesinin verdiği rahatsız edicilikle beraber tüm duygularını dansına yoğunlaştırıp, kafasını boşaltmak istemişti. Yavaşça saçlarını etrafa saçıyor, elleriyle vücudunu ve belini okşuyordu. İnce belini ve kıvrımlı kalçasını ritme uygun olarak savuruyordu.

Evet, onun kendi gözü önünde özgürce dağıtmasını istemişti ama etrafta onu seyreden onlarca çakal erkek varken, o, masanın üstünde tüm güzelliğini ve kadınsılığını sergilerken bu kararını sorgulaması gerektiğini fark etmesi saniyelerini almadı. Elindeki yeni doldurduğu viski bardağını tek hamlede içerek, oturduğu yerden sinirle ve hızla kalktı.

Uzun adımları sayesinde çabucak Asi'nin üstünde dans ettiği masanın dibine varmıştı. Masanın yakınında gözünü dikmiş, kızın dansını seyreden bir adamı daha fark edince hiddetle itip, bir yumruk indirdi. Sonra tekrar Asi'ye yönelmişti.

"Asi güzelim, gel buraya." diyordu bir elini uzatmış ve çaresizce tutmaya çalışıyordu.

"Sesin gelmiyor, Soysalann." diye aldığı alkolün etkisiyle ve üstte bulunmanın avantajıyla onu sinir etmek istiyordu Asi. Kafasını yavaşça eğip, saçlarını onun yüzüne doğru savurdu.

Zaten yeterince tetiklenmiş olan kıskançlık duyguları nedeniyle kendisine zor hâkim oluyordu. Her geçen dakika onu izleyenlerin sayısı ve kızın dansındaki cüretkârlık artıyordu. Bir de onun bu rahat ve umursamaz tavırlarına daha fazla dayanamayacağını fark etti.

Onu kolundan tuttuğu gibi bir hamle de omuzuna aldı. Bir eliyle kısa eteğinin görüntü vermemesi için kalçalarının üstünü örtüyordu. Diğer elinin işaret parmağını tehdit eder gibi ileri doğru açmış ve etrafındakilere sallayarak, kızgın sesiyle bağırıyordu.

"HERKES ÖNÜNE, İŞİNİZE BAKIN!"

Az önce kızın üzerinde olan gözlerin, aniden başka taraflara döndüğünü fark etmesi hiç uzun sürmemişti.

Ayakları locanın zemini ile tekrar buluştuğunda, beynine hücum etmiş yoğun kan ve tükettiği hızlı alkolün etkisiyle eli istemsizce midesine gitti, hafif bir bulantı hissediyordu.

Alaz öfkesini dindirememiş ve az önceki hareketlerinin sebebini sorgulama niyetindeydi.

"Neydi bu şimdi? Hıı, ne yapmaya çalışıyorsun sen Asi?"

Mide bulantısı ve karşısında bağırarak konuşan Alaz'ın varlığı, Asi'nin zaten zıplayan sinirlerini daha da yerinden oynatmıştı.

"Eğleniyorum görmüyor musun? Senin eğlence anlayışına uymak zorunda mıyım?" dedi.

Anlamaya çalışır bir şekilde gözlerine kısmış ve kıza doğru eğilmişti.

"Neymiş benim eğlence anlayışım?"

"Ben locamda oturayım, kızlarla günümü gün edeyim. Biri gitsin, bir diğeri gelsin. Değil mi? Bu değil mi, hıı? Hadi inkâr et, çok güzel inkâr edersin sen."

Sinirle gözlerini kapadı ve sakinleşmeye çalışıyordu. Davranışlarının sebebi belli olmuştu işte, içeriye girdiklerinden beri üzerlerinde olan gözleri o da fark etmişti ama hiç umursamamıştı. Tüm ilgisi ve odağında Asi vardı. Onun gibi zeki bir kızın da bu durumu fark etmediğini düşünmesi ne kadar aptalcaydı. Üstüne üstelik kumral kızın ona yanaştığını da görmüş olmalıydı. Mırıltı halinde "Siktir." dedi.

"Şimdi anlaşıldı, yani sana inanamıyorum Asi. Biz nasıl yol alacağız? Benimle neden konuşmuyorsun? Neden anlatmadan kendince yorumluyorsun. Hem sen demedin mi? Ben insanları geçmişleri ile yargılamam diye. Bana hep kendimi açıklamama izin vermeden, ceza kesiyorsun."

Asi, ağzından çıkan sözcükleri Alaz'a karşı daha dikkatli kullanması gerektiğini fark etti. Çünkü ne yapıp ediyor, bir şekilde karşısına savunma mekanizması olarak çıkartıyordu. Aslında haklıydı, bilmediği, o sırada hayatında olmadığı geçmişi ile onu sorgulamak istemiyordu. Ama elinde değildi, kıskançlık ve ona tümüyle sahip olma arzularıyla yanıp tutuşuyordu, mantıklı düşünmesini engelleyen pek çok hormonu şu an en üst düzeylerdeydi.

"Onlar, senin bu sikik geçmişinin tüm çıplaklığı ile gözlerimin önüne serilmesinden önce söylenmiş sözlerdi. Koca bir alan dolusu kız Alaz, hepsi senin gözünün içine bakıyor." dedi hiddetle bağırarak. Sanki bunu söylerken, ben bunlar ile başa çıkamam, ben senin bu kalabalık geçmişinle baş edemem diyordu.

"Asi bak saçmalıyorsun, güzelim gerçekten. Söylediklerine sen de inanmıyorsun biliyorum. Bana bak, bak bana..." bir yandan iki eliyle yüzünü avuçlamış, başparmakları ile yanaklarını okşuyor onu bu histerik halinden sakinleştirmeye çabalıyordu. "....benim için bana güldüğün ilk andan beri sen varsın tamam mı? Gözüm senden başka kimseyi görmüyor ki. Geçmişin kötü hatıralarının bizde yaralar açmasına izin verme." dedi sakin ve ikna edici ses tonuyla.

Yanaklarında hissettiği ellerin onu okşamasıyla, mayışmış ve sakinleşmişti. Geçirdiği sinir ve kıskançlık krizinin hem sebebi hem de çözümünün ortak olmasına alışması gerekiyordu galiba. Alaz kendinden beklenmedik sakinlikte ve olgunlukta durumu kurtarmış ve onu bulunduğu buhrandan çekip çıkarmayı başarmıştı. Rolleri değişmeye mi başlıyorlardı?

Kafasını hafifçe onun göğsüne bıraktı, adam onu her iki koluyla kendine sıkıca sarmıştı.

Mırıltı halinde konuşuyordu. "Nasıl bu kadar kaybettim kendimi, deli ettin beni."

Alaz, onun sesindeki kıskançlığı ve sahiplenici tavrı fazlasıyla hissetmişti. Bu derece sevilmek ve arzulanmak onun egosunu okşamıştı ve zevkle gülüyordu. "Bilirim o hali." ona daha sıkı sarıldı.

Kızın saçlarına küçük öpücükler kondurup onu şefkatle okşarken, hafifçe kafasını kaldırdığında karşısındaki barın taburesine oturmuş ve burada görmeyi az çok beklediği bir çift kararlı gözle karşılaştı. Bu gece bazı hesaplar kapatılacaktı.

***

Başında bulunan tek bir sokak lambasının aydınlattığı bir sokaktaydı, yol boyunca evlerin ve insanların olmadığı oldukça tenha bir yerdi. Hemen yan taraftaki gece kulübünden yayılan yüksek müziğin sesi yankılar halinde duyulabiliyordu. Ellerini birbirine çarpıyor ve beklediği kişinin bir an önce gelmesi için küçük adımlarla bir ileri bir geri gidiyordu. Kanına karışan alkol oranını fazlalığından, yerinde duramıyordu. Günlerdir içinde biriken ve saklı tutmak durumunda kaldığı öfkeyi sonunda ait olduğu kişiye teslim edebilecekti.

Hafifçe duymaya başladığı ayak seslerinin geldiği yöne, sokağının başına bakmak için kafasını heyecanla kaldırdı. Üzerine doğru yürüyen gölgenin giderek belirginleşmesiyle istemsizce şaşırdı ve yüzünü ekşitti.

"Alaz! Asi nerede, bak bir daha sormayacağım." dedi tüm hiddetiyle Yaman.

"Yaman, hiç sırası değil. Başka kapıya hadi." dedi onu buradan hemen göndermek istiyordu.

"Bak sen Asi ile beraber olabilecek bir adam değilsin tamam mı? Git o karanlık dünyanı da, bulanık kafalarını da başkalarıyla yaşa. Bizden uzak dur!" dedi yüksek sesiyle bağırarak.

Sesindeki yükseklik, seçtiği kelimelerdeki imalar ve son olarak "biz" vurgusu Alaz'ın sakin kalmaya çalışır hallerini yerle bir etmişti. Öz abisi bile olmayan bir yabaniden, Asi hakkında nasihat dinlemeyecekti, ikisinin arasındaki ilişki kimseyi alakadar etmezdi.

"Buna sen mi karar veriyorsun, hıı? Sen ne anlarsın ki dünyadan, yaşamaktan, eğlenmekten. O küçücük dünyanda ne yaşadın ki şimdiye kadar." dedi bir eliyle Yaman'ın omzunu sertçe itti. Artık kozlarını açık oynamaları gerekiyordu.

Yaman, aldığı darbe ile kafasını yavaşça sağa çevirdi. Tam tahmin ettiği gibi adam leş gibi alkol doluydu ve hareketlerini pek kontrol edemez bir ruh hali içindeydi. O da sinirlenmişti ellerini yanlarına açarak, kafasına daha iyi kazıması için sinirle konuşuyordu.

"Lan yavşak, senin dünyan büyükte ne oluyor? Yemediğin halt kalkmamış, elindekilerin kıymetini bilmeyen, ailesine değer vermeyen bir adam sevmeyi, sevilmeyi ne bilir? O yüzden bana burada hikâye okuma."

Karşısındaki adamın cüretine şaşırmaması olanaksızdı, daha kaç gündür kendisini tanıyordu ki, ailesi, sahip oldukları ve Asi'ye verdiği değer hakkında bu kadar beylik laflar edebiliyordu. Zaten sınırda tuttuğu kendini artık tutamadığını fark etti.

"Sen benim ailemi ağzına nasıl alırsın, lan!" diye bağırarak süratle bir yumruk savurdu Yaman'a doğru.

Hızlı refleksleri sayesinde bir çırpıda yumruğundan kurtulabilmiş, kendini yan tarafa atabilmişti Yaman.

Boşa salladığı yumruğunun etkisiyle yere doğru yalpalamış ama düşmeden, hemen eski konumuna dönebilmişti. Yaman'ın yüzüne hiddetle bakıyordu. Yarım kalan işini tamamlamak üzere yumruğunu kaldırdığında arkasından yeni ayak seslerinin geldiğini duymaya başlamıştı. Beklediği kişi, yanlış zamanlamayla gelmişti.

"Alaz, Alaz. Cık, cık, cık. Senin hiç dostun yok mu oğlum? Hep böyle hır, gür, kavga ve dövüş. Keşke abinle büyürken daha fazla zaman geçirebilseydin de, seni böyle durumlara hazırlardı hiç değilse. Çok yazık." dedi Kaan sesinde bolca kinaye vardı ve Alaz ile olan yarım kalmış hesabını kapatmak için can atıyordu.

Olur, olmaz yerlerde karşısına çıkması, hayatını gölge gibi taklit etmesi ve yenildikçe daha da artan hırsından gözünün kör olmasından bıkmıştı. Saha içinde fairplay kuralları dâhilinde bile çizgileri çok aştıkları olmuştu, her zaman onları ayırıp ortamı yatıştırıyorlardı ama maç süresi boyunca birbirlerini sürekli kışkırtmaya devam ediyorlardı.

İçerde Asi'nin geçirdiği sinir krizi sırasında onu sakinleştirmeye çalışırken fark etmişti Kaan'ı. Burada olmasına şaşırmamıştı aslında, mekânlara gitmese bile haberleri ona gelirdi. Asi'ye uygun bir bahane bulup birazdan yanına geleceğini söylemişti. Onu, kızlara ve Tolga'ya emanet ettikten sonra kalabalıklar içinde kaybolmuştu.

Gözlerindeki kararlılık ve sinirle, kendinden emin adımlarla yavaşça Kaan'ın olduğu barın oraya geldi. Adamın yüzüne hiç bakmadan her iki kolunu barın tahta yüzeyine dayadı ve karşıya doğru olanca serinkanlı ve sinirli sesi ile konuştu.

"5 dakika sonra yan sokakta. Burada olmaz. Yüzünü dağıtırken, kimse ayırmamalı." Adamın cevap vermesine izin vermeden, dışarıya çıkmak üzere dış kapının yolunu tutmuştu.

Kaan, elindeki bardakta içkisini yudumlarken Alaz'ın o her zaman ki kendinden emin haline ve yanıtını beklemeden gitmesine sinsice gülümsüyordu. Sonunda eline istediği fırsat geçmişti. Üstelik bu gece çok verimli olmuştu, adam hakkında koz olarak kullanabileceği yeni bilgiler de öğrenebilmişti. Gözlerinin önünde gerçekleşen az önceki, tehditkâr sahneyi hatırlıyordu. Alaz'ın, çok güzel esmer bir kızı masadan kucaklaması ve etrafındakileri karınca yavrusu gibi dağıtan öfkesini görmüştü. Bu öfkeyi yıllardır onunla çarpıştığı için tanıyordu, gerçekten değer verdiğinde ve önemsediğinde ortaya çıkardı. Demek ki bu kız da Alaz'ın gelir, geçer gönül eğlencelerinden değildi, bunu kendine not etti. İçkisini dibine kadar içip, ani bir hareketle yerinden kalktı ve randevulaştıkları yere doğru hareket etti.

Karanlık sokakta Yaman'ın yanında konumlanmıştı ve birkaç adım ilerisinde Kaan olanca tiksinç yüzüyle karşısındaydı. Onu zaten çok pis benzetmeyi kafasına koymuştu ama Asi ile çıktıkları bu özel gecelerini mahvettiği için daha ekstra pataklayacaktı. Gelir gelmez ağzından leşler dökülmeye başlamıştı, onu yumuşak olduğunu düşündüğü karnından vurmaya çalışıyor. Kayıp abisine dil uzatıyordu. Maç sırasında da bu tarz psikolojik deneyler yapar, ailesine, annesine veya Çağla hakkında olur olmaz, sapıkça laflar ederdi. İşte bu anlarda kendini tutamaz ona girişirdi.

"Seni öyle bir benzeteceğim ki, iyi ki abisi yoktu diyeceksin. Yavşak." dedi sinirine hâkim olmaya çalışsa da sesine yansımasına mani olamamıştı.

Gözünün önünde iki adamın laf atışmalarını seyrediyordu Yaman, bu gece Alaz'ı pataklamak isteyen tek kişi olmadığını fark etmesi çok uzun zamanını almamıştı. Ama karşılarındaki bu adam işlerini pis yollardan halleden birine benziyordu, yüzünden ve gözlerindeki hainlikten anlamıştı. Yıllardır bunun gibilerle çok uğraşmak zorunda kalmıştı ve artık insanları mimiklerinden tanıyabiliyordu. Sonra önceliğinin Asi olduğu geldi aklına tekrar, bu iki herif ne yaparsa yapsın, yesinler birbirini diye düşündü.

"Dayak yemeden önce bana Asi'nin yerini söyle, senin kırık ağzınla uğraşmam." dedi içinde bulundukları gerilimli anı hiç umursamadan mırıltı halinde. Karşılarındaki adamın onları duymasını istemiyordu.

Kendinden emin bir şekilde güldü Alaz. "Dur, dur izle ve bir şeyler öğren. Bu anı kaçırmak istemezsin." dedi aynı şekilde mırıltı halinde.

"Ya oğlum, bak sikeceğim. Söyle işte." diye bağırdı en sonunda kendine hakim olamayarak.

"Şu esmer, bukle bukle saçlı..." elleriyle olayı dramatikleştirmek için saçlarını gösteriyordu "...incecik belli..." hafifçe belini elledi "...dolgun kalçalı..." ellerini daha da aşağı indirdi "...hatunsa en son arkadaşlarımdan biriyle içerde dans ediyordu herhâlde." dedi Kaan sesinde sadece kötülük vardı.

Sözcüklerini ve hareketlerini tamamlarken karşısındaki iki adamın da yüzlerinin ve vücutlarının aldığı şekli ve sinirli bakışlarını gördükçe, amacına ulaştığını daha da fark etmişti, kocaman bir kahkaha attı. İnsanların zayıflıklarını bulduktan sonra onların sinir uçlarına dokunmak o kadar kolaydı ki. Kendilerini bu kadar bağımlı ve çaresiz bırakacak duygularla birbirlerine bağlanmalarını asla anlamamıştı. Ona göre insan bu dünyaya yalnız gelir ve yalnız giderdi. Bu sürede hayatına aldığı her yeni insan, bir fazlalık ve yükten başka bir şey değildi.

Kulaklarının işittikleri ve adamın iğrenç tasvirini daha fazla dinlemeye dayanamamışlardı. İkisi de aynı anda harekete geçti ama Alaz, Yaman'dan daha öndeydi. Az önce bir kere ıskaladığı yumruğu bu sefer ıskalamadı ve okkalı bir yumruk geçirdi adamın yüzüne. Muhtemelen elmacık kemiği çatlamış olmalıydı, yumruğunun eklemlerinde hissettiği şiddetten bunu anlaması çok zor olmamıştı. Asi'nin varlığının adamın o pis ağzından duymaya dayanamamıştı içindeki dayanılmaz öfke patlamıştı.

Aldığı yumruk darbesi ile yere yalpalayarak düşmüştü Kaan. Hemen iki elinden destek alarak tekrar ayağa kalkmaya çalışıyordu. Sinsice gülmeye devam ediyordu.

"Ah bu zayıflıklar ve zaaflar. Benim tanıdığım ve rakibim Alaz'ın böyle zayıflıkları olmazdı, beni şaşırtıyorsun."

İçinde bulundukları durumu ve karşılarındaki adamın pekte sağlıklı olmayan davranışlarını yorumlamaya çalışıyordu Yaman.

"Kendin yetmiyormuş gibi etrafında manyaklarla çevrili lan. Hasta oğlum bu. Bir de sokaktaki insanlara deli derler, asıl deliler sizin aranızda. Ben istediğimi aldım, sana kolay gelsin. Bizim hesabımızda daha bitmedi. " dedi işaret parmağını tehditkâr bir şekilde havaya savurarak ve müziğin geldiği yöne doğru adımlamaya başlamıştı.

Alaz, onu tutmaya Asi'yi almak için gitmesine engel olmaya çalışıyordu ki, o sırada sırtından koca bir darbe aldı. Kaan onlar konuşurken ayağa kalkmış ve artık sadece sözleriyle değil, yumruklarıyla da dövüşmeye başlamıştı. Anlık aldığı darbeden sonra çevikçe arkasını dönüp, bir iki yumruk daha salladı Alaz, adamı yere yatırıp, maçlar sırasında hep gözünde canlanan o hayal anını gerçekleştiriyordu. Sinirle indirdiği yumruk darbeleriyle yüzünde kırılmadık kemik kalmasın istiyordu. Bir sonraki maçta maske ile çıkması çok muhtemeldi.

Sağ tarafından aldığı, ağır bir cisimle vurulduğu belli olan bir darbeyle kendini bir anda yerde buldu. Saniyeler içinde kendine gelip baktığında, yerde az önce kıvranan Kaan ayağa kalkmıştı, Alaz'ın şiddetli yumruk darbelerinden dolayı yüzünün çeşitli bölgelerinden kanlar süzülüyordu.

Ama şimdi yalnız değildi. Etrafında, ellerinde çeşitli dost canlısı olmadıklarını belli eden aletler olan 5-6 farklı adam daha vardı. Bunlar Kaan'ın okul arkadaşlarına benzemiyordu, öyle olsaydı tanırdı Alaz. Daha çok, bu tip pis işleri yapan ve ellerini kana bulamaktan çekinmeyecek insanlardı. Kaan'ın bu kadar alçalabileceğini ve kendi hesabını kendisini göremeyecek kadar korkak olduğunu tahmin etmeliydi. Düşmanlarını bile kendisi gibi cesur zannediyordu Alaz.

Pek çok zor ve başa çıkılması güç olan olaydan kıvrak zekâsı ve çevikliği ile kurtulduğu olmuştu. Ama şu an içinde bulunduğu durumda, mantık çerçevesinde birkaç kemiği kırılmadan buradan çıkması pek mümkün durmuyordu. Asi'yi bir daha kucaklayabilseydim sağlam vücudumla diye düşündü içinden, bir sonraki maça da çıkabilse çok iyi olacaktı. Aklından bu şekilde düşünceler hızla geçiyordu. Sesli ve histerik bir şekilde gülmeye başlamıştı. Yalpalayarak ayağa kalktı, hala aldığı darbenin etkisi altındaydı. Ama atağa geçmek için gardını aldı.

"Sizi üst üste dizip, sikerim lan. Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz!" diye hem gülüyor hem de tehditlerini savurmaya devam ediyordu. İçinde bulunduğu durumun çaresizliği onun her zaman ki iddialı duruşundan bir şey götürmemişti.

Sonra, boş sokakta yankılanan koşar adım ayak seslerini işitti.

Yaman az önce gittiği yönden, daha hızlı bir şekilde geri geliyordu. Alaz'ın dibinde ona çarparak durdu.

Asi'yi mekândan çıkarıp eve götürmek üzere yürümeye başlamıştı, sonra yanından telaşlı bir şekilde geçen pek çok eli sopalı iri adamı fark etmesi zor olmadı. Az önce geldiği yöne doğru gidiyorlardı. İçinden tüm hücreleri ile karışmaması gerektiğini, bu gece Asi'yi almak için buraya geldiğini ve hedefine ulaşmasına çok az kaldığını biliyordu.

Hem o manyak Alaz'a güzel bir dayak iyi gelir, biraz kendine getirirdi. Yine de bir kişiye bu kadar kalabalık bir şekilde saldırılması hiçbir düzlemde kabul edilemezdi. Gerçi Yaman, bu tip durumlarda kalmış ve dayağını paşa paşa yemişti. Her dayak ona yeni bir hayat dersi vermişti.

Ayaklarının ne ileri ne geri gittiği, çakılı kaldığı noktada aklından olayın dengelerini tartıyorken, tereddütle ve hızlıca alnını kaşıdı. Kararını derinliklerinden gelen bir duygunun ağır basmasıyla vermişti. Sonra "Tam bir bela adam!" diye sinirle kızarak, adamların gittiği yöne doğru koşmaya başladı.

İçinden Alaz'a yardım etmek için değil de, insani vazifelerinden birini yaptığını düşünmek istiyor, kendini telkin ediyordu.

Kendisine çarparak hızını durduğunda, yanında koşmaktan nefes nefese kalmış bir Yaman görmeyi asla beklemiyordu. Aklında önce hangi adama saldırırsa darbeleri azaltabileceğini düşünüyordu.

Omuz omuza duruyorlardı şimdi "Sağ taraf senin, sol benim. Zincire dikkat et yüzüne gelmesin, bebe yüzün bozulur. Mümkün olduğunca sırtını bana dön." dedi Yaman nefesini toplamaya çalışırken, bir yandan kararlılık ve yakıcı bakışlarla karşılarındaki adamları tartıyordu.

Gözlerini hafifçe kısmış ve duyduklarını işlemeye çalışıyordu Alaz, az önce birbirlerinin üzerine yürüdükleri halde şimdi sırt sırta kavga etmek için plan yapıyorlardı. Üstelik yabani diye yaftaladığı adam ona taktik veriyor, nasıl davranması gerektiğini öğütlüyordu. Daha önce hiç böyle bir durumda kalmadığını düşündü, işlerini kendi başına halletmeyi severdi. Sever miydi? Yoksa sevmek durumunda mı kalmıştı, aslında bu cevaplayamayacağı bir soruydu. Belki de abisi hayatta olsaydı, daha farklı düşünüyor olabilirdi. Bu düşüncelerin beynine neden dolduğunu anlayamıyordu. Anın adrenali ve aldığı darbeden olsa gerekti. Kendine geldi ve sarkastik gülümsemesini takındı.

"Seçimi niye sen yaptın, benim sol kroşem daha iyidir." diye Yaman'a cevap veriyordu.

İçinde bulundukları durumu, karşılarındaki zebaniler ve biraz sonra pataklanacak olmalarının yüksek ihtimaline karşı hala boş konuşabiliyor olmasına inanamıyordu. Durumları tiye almakta üzerine yoktu.

"Gördük kroşeyi, kafan kanıyor aptal." dedi.

Tereddütle elini kafasına götürdüğünde, kanın sıcak ve akışkan hissiyatını fark etti. Neyse ki çok kanıyor durmuyordu ama daha da kötüleşmesi an meselesiydi.

Karşılarındaki adamlar aniden harekete geçti, şimdi ortalık bir meydan muharebesi gibiydi. Kimin kiminle dövüştüğü karambolden pek belli olamıyordu. İkisi olabildiğince sırt sırta duruyor ve darbeleri en aza indirgemeye çalışıyorlardı.

An geldi ve sokağın ayrı köşelerine düştüler. Alaz önündeki adamı haklamaya çalışırken gözü bir parıltı fark etti. Elinde oldukça sivri bir bıçak tutmuş biri, Yaman'ın başka bir adam ile boğuştuğu yere doğru gidiyordu. Arkası dönük bir şekilde adamı haklamaya çalışan Yaman'ın bunu fark etmesi çok zor görünüyordu. Birden olanca gücüyle bağırdı "Yaman!! Bıçak!!"

Duyduğu uyarıyı algılaması ve ona göre hareket etmesi çok ani olmuştu, bir çırpıda arkasını döndü ve adamın elindeki bıçağı kendisinden uzağa savurmasını sağladı. Sonrasında indirdiği sağlam bir yumruk ve tekme ile adam yeri boylamıştı.

İkisi de sayıca ve ellerindeki yırtıcı aletlerin çokluğundan üstün olan adamlara karşı var güçleri ile çarpışıyorlardı ama artık bitap düşmüş ve karşılık vermeyecek hale gelmişlerdi. Son güçleri ile yumruklarını savururken, sokağın başından gelen yoğun gürültü sesiyle az önce canhıraş dövüşen herkes o yöne bakmaya başladı.

Alaz'ın gözleri onu hemen tanımıştı. Asi yüzünde kocaman bir endişe ve irice açtığı şaşkın gözleri ile onlara doğru koşuyordu. Etrafında aynı şekilde Rüya ve Çağla'yı da seçti. Onların hemen önünde mekânın olduğunu bildiği güvenlik görevlileri vardı. Koşarak olaya dâhil oldular. Onların kalabalık varlığını fark eden adamlar ve Kaan koşarak oradan uzaklaşmışlardı. Adamların gitmesi ile Yaman ve Alaz da kendilerini bulundukları yere bırakmışlardı. Aralarında birkaç adım mesafe vardı.

Asi, koşarak Alaz'ın yanına dizlerini yere vererek oturdu. O kadar hızlı ve telaşla oturmuştu ki, üzerindeki ince çorap yırtılmış ve sürtmenin şiddetiyle dizlerinden ufak ufak kanlar sızmaya başlamıştı. Acıyı hiçbir şekilde fark etmiyordu. Şu an tek düşüncesi Alaz'ın iyi olmasıydı. İtinayla kafasını dizlerinin üstüne çekti.

Sesi titriyordu, gözleri içinden kabaran korkunun yoğunluğundan yaşlar içinde kalmıştı, onu bu halde yerde yarı baygın ve acı içinde bulmak derinden sarsmıştı.

"Alaz, Alaz. Buradasın, buradasın benimlesin." diyor şefkatle saçlarını okşuyordu.

İçinde bulundukları durum bile onun alay etmesini engellemiyordu, hem biraz da Asi'nin yüzündeki telaşı silmek istiyordu.

"Dizin de amma rahatmış Asi kız, illa şov mu yapmamız lazım bu konfor için." deyip acı içinde sırıttı, bir yandan ağrıdığı çokça belli olan karnın bölgesini tutuyordu.

İstemsizce güldü, bir eliyle gözünden akan yaşları sinirle siliyordu Asi "Böyle konuşabildiğine göre bilincin gayet yerinde. Ama şu an sana senin dilinden cevap veremeyeceğim. Bir iyileş, o zaman benden çekeceğin var."

"Sen ağlıyor musun? Benim için döktüğün ilk gözyaşları böyle olmamalıydı, off." diye yarı şaka yarı ciddi onunla uğraşmaya devam ediyordu.

Şimdi diğer eliyle de gözyaşlarını silmeye çalışıyordu Asi "İlk olduğunu nereden biliyorsun? Aptal." dedi.

Zaten acı içinde kıvranan bedeninin belki de, ağrımayan tek yeri, kalbi de şu an yüzlerce diken batırılıyormuş gibi ağrımaya başlamıştı. Asi onun için ağlamıştı, ağlamıştı ve o bu durumu şimdi öğreniyordu. Sebebinin mutluluktan olma ihtimali çok düşüktü, mutlaka üzüntüden ağlamış olmalıydı.

Yere koyduğu dirseğinden aldığı güçle yavaşça yerde oturur pozisyona geldi. Bir elini Asi'ye sardı. Diğer eliyle acı içinde kızın dinmeyen gözyaşlarını silmeye çalışıyordu.

"Doğru bilmiyorum. Konuşmamız gereken bir konu daha. Fark ettiysen ajandamız her geçen gün artıyor. Ama tek bildiğim, tüm kalbimle, döktüğün son gözyaşın olmasını istediğim. Bunun için...." ahh diye acı içinde kıvrandı "...elimden geleni yapacağım." dedi.

Asi onun bu acı içinde iniltilerini duyması ile kendini toparlaması gerektiğinin çabucak farkına vardı. Alaz'ın şimdi ona ihtiyacı vardı.

"Hiçbir şey yapmayıp, sadece yerinde dursan her şey çok daha doğru olacak ama işte, durmuyorsun ki yerinde." dedi içten içe onun bu vurdumduymaz davranışlarına kızıyordu. Bir eliyle sevecence adamın yara bere içinde kalmış yüzüne, acıtmamaya çalışarak okşadı.

Arka planda hızla kendilerine yaklaştığı belli olan ambulansın siren sesleriyle irkildi Asi ve geldiği andan beri tek odak noktası olan Alaz dışında etrafına da bakmaya başladı. İşte o zaman fark etti, birkaç adım ilerde yerde ona tanıdık gelen bir adam yatıyordu. Hemen başında Rüya endişe ile onu konuşturuyor, kolunun yanına sıkıca bir kumaşı bastırıyor, akan kanı durdurmaya çalışıyordu. Adamın hafif kıpırdamasıyla Yaman olduğunu fark etti.

Aynı anda iki yerden darbe almıştı, iki değer verdiği ve sevdiği adam perişan olmuş bir şekilde bitap durumdaydı. Vücudundan kanın çekildiğini hissetti. Onun, Yaman'ın varlığını fark ettiğini gören ve Alaz'ın yanı başında bekleyen Çağla, koluyla Asi'ye destek oldu. Yaman'ın yanına gitmesi için donup kaldığı halden onu çıkartıp, tetikledi.

Alaz'ın vücudunu yaslanması için yavaşça Çağla'ya bıraktıktan sonra koşar adım Yaman'ın yanına gitti. Genç adam baygın vaziyette yerde yatıyordu. Elleriyle alnını yüzünü okşadı ve onu konuşturmaya çabaladı, ama nafile bir çabaydı çünkü tepki vermiyordu. Nasıl bu hale gelmişlerdi, burada ne işi vardı? Alaz'la beraber aynı safta onları dövüşmeye iten güç neydi? Aklında yüzlerce soru geçiyordu, bir yandan çaresizce onu hayata tutmaya çalışıyordu.

"Çok kan kaybetmiş baksana." diye elinde kana bulanmış kumaşı gösteriyordu Rüya, telaşla ve şokla. Asi de var gücüyle kanın durması için yaraya bastırmaya çalıştı. Gözlerinden akan yaşlara engel olamıyor, gittikçe daha fazla ağlıyordu.

***

Yeni gün neredeyse ağarmak üzereydi. Asi, dizleri yaralı, elbisesinin ve vücudunun çeşitli yerlerinde Alaz'ın ve Yaman'ın olan kan lekeleriyle, beyaz floresanlı hastane ışığının altında koridorda çaresizce bekliyordu. Hemen yanında oturan Çağla, kafasını onun omzuna yaslamış, hem destek olmaya hem de destek almaya çalışıyordu. Yaman ve Alaz müşahede altına alınmıştı.

İlk gelen bilgilere göre Alaz'ın durumu oldukça iyiydi. Kafasına aldığı darbeden dolayı bu gece hastanede kalması gerekmişti, vücudunun herhangi bir yerinde kırık olmaması bir mucizeydi, bolca doku zedelenmesi ve ufak yara bereler vardı. Onu odasına aldıklarından sonra sadece bir kere, uzaktan görebilmişti Asi. Öyle masum ve çaresiz gözüküyordu ki, ona destek olabilmek için dua etmekten ve beklemekten başka bir şey yapamaması içini yakıyordu.

Yaman'ın durumu ise ilk geldiğinde çok kan kaybettiği için herkesi çok korkutmuştu. Acil ve özenli müdahale sayesinde birkaç saat içinde bilinci açılmış, kan değerlerinin eski haline gelmesi için dinlendiriliyordu. Sokaklarda geçen çetin mücadelelerinden aldığı ve kolunda ömür boyu taşıyacağı 10 dikişli bir nişanesi daha olmuştu. Vücudundaki yaraların ve izlerin sayısını unutmuştu. Güçlü ve korumayı eski tecrübelerinden dolayı iyi bildiği vücudunda ağır başka bir hasar yoktu. Sadece uzunca süre ağrıyacağa benzeyen ağır darbeler almıştı.

Ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamıştı, yorgunluğun ve yaşadığı acının büyüklüğünden vücudu kırılıyordu. Ancak her ikisinden de gelen iyi haberler sonrası biraz daha kendine gelebilmiş ve akli selim davranabiliyordu Asi. Yerde odaklandığı bir noktaya boş gözler ile bakıyordu, görüş alanına giren zarif bir elin uzattığı karton bardakta çayı aniden fark etti ve yüzünü kaldırdı.

Neslihan Soysalan, sabaha karşı bile olsa tüm güzelliği ile karşısındaydı. Kendi hastaneleri olan Soysalan Hastanesi'nde, bütün gece hem Alaz hem de Yaman için canı gönülden koşturmamış, tüm testlerini tek tek kontrol etmemiş ve gerekli operasyonları koordine etmemiş gibi dinçti. Şimdiye kadar yaşadıkları ve mücadele ettikleri düşünülürse, onun için oldukça sıradan bir doktor gecesi oluyor gibiydi.

Ama şimdi Asi ve Çağla'nın karşısında, o gece boyunca ki soğukkanlı doktor Neslihan gitmiş, endişeli ve olayların sebebini sorgular bir anne Neslihan gelmişti.

"İkisinin de durumu gayet iyi, yarına çok daha iyi olacaklar. Artık endişe etmeyin. Çağla, ağlama artık kızım." dedi elindeki içecekleri onlara uzatırken. Bir yandan her ikisini de omuzlarından sevecence okşadı. Yaşadıkları şokları atlatmaları ve iyi olmaları için onlara moral vermeye çalışıyordu.

"Nasıl oldu bu olay? Artık anlatmanın vakti geldi." dedi kararlı sesiyle.

"Anne valla Alaz'ın bu sefer suçu yok, gittiğimiz de onu bulduğumuz hali görseydin şok olurdun." dedi telaşla, ikizini savunmaya çalışıyor. İyileştikten sonra başına gelebilecekleri tahmin ettiği için durumu daha dramatikleştirmeye uğraşıyordu.

Onların bu her zaman ki dayanışma hallerini bildiği için Neslihan'ın yüzündeki ifade pekte inanır gibi değildi. Alaz, yine bir yerlerde arı kovanına çomak sokmuş olmalıydı.

"Doğru söylüyor Neslihan Hanım. Alaz suçsuz. Hem her insan bu kadar fazla kışkırtılmaya cevap vermek durumunda kalırdı herhalde." dedi Asi. İnançla Alaz'ı savunuyordu, sonuçta o Kaan'ı görmüş ve ne mal olduğunu anlamıştı.

Artık sıkça karşısına çıkmaya başlayan ve evin içinde de adını sürekli duymaya başladığı bu güzel kızın kendinden emin bir şekilde konuşmasını dinlemişti, Alaz genelde şikâyet edilen taraf olurdu, savunulan değil. Bu nedenle vurguları dikkatini çekmişti, onu koruması içten içe hoşuna gitmişti.

Hem yakın arkadaşı Dilara Hoca ile olan konuşmalarından anladığına göre ikili arasında oldukça yoğun ve çarpışan duygular vardı. Bu gece de yan yana eğlendiklerine ve olaylar sonrasında kız kendini üzüntüden perişan ettiğine göre aralarındaki şey ciddi olmalıydı. Üzüntü içinde oğluyla ne zamandır bu konuları paylaşmadığını ve onu ihmal ettiğini fark etti.

"Öyle diyorsunuz demek? Uyandığında anlayacağız bakalım." dedi yüzündeki şüpheyi bozmadan ve merakla sordu. "Sahi, Asi, abinin yani Yaman'ın vücudundaki yaralar....oldukça ciddi bir geçmişi olmalı." Okulda karşılaştıkları ilk anda da merak etmişti, şimdi fırsatı varken sormak istemişti.

Zaten üzüntüden mahvolan Asi, bir de Yaman'ın var olan yaralarını hatırlaması ile hüzünle ve açıkça konuştu. "Yaman, işte hep böyle fedakârdır. Olayların göbeğine atlar hiç sonunu düşünmeden. Gözü karadır, geri durmaz. Her bir yarasının mutlaka bir amacı vardır. Yemiş işte koca bıçak darbesini yine." dedi.

"Anlattıklarına göre epey kalabalık bir grupmuş. Yaman olmasaydı Alaz şu an çok daha farklı bir durumda olabilirdi. Bir anne olarak bu borcu nasıl ödeyebileceğimi bilemiyorum." dedi düşünceli bir anne edasında.

Asi aldığı bu yanıtla şaşırmıştı. O da, kardeşleri de içlerinden gelerek yaptıkları hareketlerde ve desteklerde hiçbir zaman çıkarlarını düşünmemişlerdi. Çoğu zaman kendi öz benliklerinden vermişlerdi.

"Yok, siz yanlış anladınız. Borç falan. Yaman oradaysa istediği içindir, karşılık bekleyerek hareket etmez asla. Kendisi uyansın zaten o da aynı cevabı verecektir. Siz ona zaten iyi baktınız, çok teşekkür ederiz. Sağ sağlım buradan çıkalım o bize yeter." dedi.

Çaresizlikler içinde sokaklarda, ailesiz büyümüş pek çok çocuk görmüştü yıllarca Neslihan, her birinin yüzünde, gözlerinde kendi kayıp oğlunu aramıştı. Yıllar geçse de içindeki umut asla bitmemişti. Onu bulacağına inanıyordu. Şimdi karşısında işte yine sokakta büyümüş dışı büyük olsa da hala küçük olan bir kız çocuğu vardı, boyundan büyük laflarla abisinin ağzından konuşuyordu. Onların birbirlerini sahiplenmesi ve yaşama tutunmalarına bir kez daha hayran oldu. Bir eliyle yavaşça omzunu sıvazladı Asi'nin.

"Eminim öyledir, eminim." dedi hafifçe gülümsüyordu.

İçeriden telaşlı bir şekilde isminin çağırılmasıyla aniden sağına döndü Neslihan ve bekletmeden o tarafa doğru adımlamaya başladı.

Asi, bu telaşın nedeninin iyi olması için içinden dua etmeye devam ediyordu.



-------

Olaylar, olaylar 👀

Continue Reading

You'll Also Like

12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
42.5K 1.6K 12
AsLaz için kurguladığım birkaç bölümlük hikayeler.
218K 22.7K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
13.1K 633 4
asi ve alaz'ın hayatından seçilen bazı özel ve sıradan günlere dair