BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

620K 29.5K 29.6K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

24.BÖLÜM (+18)

28K 975 1.7K
By zeynepsnmzsyy

UYARI 1 ‼️⚠️:

Bu bölümün küçük bir kısmında SMUT sahne içermektedir. İki tane " 🔥🔥 " arasında bulunan o sahneyi sadece +18 yaş bireyler ve okumak isteyenler okusun lütfen. Ağır derecede içerdiği için +18 okumak istemeyen kişiler de o kısmı kesinlikle atlasın. O yeri okumazsanız hiçbir şey kaçırmazsın emin olabilirsiniz.. En başta uyarımı yapayım..

........................................ ~ZS ~.....................................

Hani bazı duygular vardır yaşadığımızı hissederiz. Kan damalarımızda depar atarken kalbimiz usulca kendi ritmi yerine yaratığı düzeni yıkıp atmaya başlar. İşte o duygulara verilen ad çok fazla; mutluluk, korku, stres (pek çoğunuz kabul etmese de), daha bir çok duygusu işte.

Elimdeki testi gözlerimi yummuş korku en ücra köşede beklerken onun iki adım arkasında umut vardı. O ne arıyordu orda? İstiyor muydum hamile olmayı? Kendime bile itiraf edemesem de istiyordum. Galiba buna hazır değildim ama istiyordum. Yıldırımla bir çocuğum olsun..

En uzun korkuya değil de umuda baktım. Gözlerim hiç olmadığım kadar parlarken korku yerini sadece umuda bıraktı. Korku bedenimi terketti yerini umuda devrederek. Testi çevirip baktığımda ise onun yerine hayal kırıklığı yerleşti.

Tek çizgi..
Tek çizgi..
Tek çizgi..

Aldığım üç teste de tek çizgi vardı. Hamile  değildim.
Tüm umutlarım tek tek intihar etti sanki. Koca bir boşluk bedenimi yutarken kalktığım kanepeye geri oturdum.
Bir damla gözyaşım akarken hamile olmadığıma üzüldüğüm için mi ağlıyorum yoksa Yıldırım giderse ondan başka bana bir şey kalmayacak olmasına mı bilmiyorum.

Işıkları bile açamayacak kadar hâlsizim. Kendi karanlığıma odanın karanlığını ekleyip kanepeye uzandım. Gözüm beyaz tavan ile buluştuğunda gözyaşım akıp boynuma doğru yol aldı. Onu bile silecek kadar üzgündüm.

Bir an belki de hamileyim sandım. Belki de Yıldırımla mutlu bir ailem olur sandım. Her şeyi, babamı annemi bile düşünmeden sadece bir aile olmak istedim. Daha aileme sevgilim olduğunu bile söylemeden hamile olduğumu söyleyebilecek kadar kendimi güçlü hissetim.

Ama olmadı.

Barbarı havlaması ile kalkıp ona yemek verdim. Testleri mutfaktaki çöpe atıp üstümdekilerden kurtuldum. Kendimi yatağa attığımda bile sadece Yıldırımı düşünüyorum. Şüphe içimi bir kurt misali kemirirken gözüme uyku girmedi. En sonunda ayağa kalkıp Yıldırım'ın küçük kütüphenesinden bir kitap alıp okumaya başladım. Sabaha kadar kitabı okudum.

300 sayfa kitabı bir oturuşta bitirince kendimi balkona attım. Sabah olduğu yetmiyormuş gibi güneş yavaştan batmaya başlamıştı. Gökyüzü kızıllığını insanlara sunarken ne kadar cömert olsa da havada hâlâ kara bulutlar kol geziyordu.

Telefonumun çalması ile alıp tekrar balkona döndüm. Tam da tahmin ettiğim gibi bulutlar güneşin batışını bile kapatmışlardı. Üniversiteden bir arkadaşım olduğu için telefonunu açtım. Yarım saate yakın konuştuktan sonra kapattım.

Sıkıntıyla nefes aldım. Niye herkes evleniyor ki? Hem de kış gelmişken. Düğününe beni davet etmişti ama gelmeyeceğimi söyleyip kapatmıştım. Böylesi daha iyiydi. Zaten hiç düğünlük havamda değilim. Yıldırım olmayınca bir şeyin tadı olmuyor.

Ayağa kalkıp korkuluklara tutundum. Rüzgâr saçımı savururken huzurla gözlerimi yumdum. Çalan telefonun akis sesi ile sinirle onu masadan aldım. İki dakika huzur yaa!

BİNBAŞI 🇹🇷.... arıyor 

Ekranda yazan yazı ile dondum. Kirpiklerimi kırpıştırdım. Rüya mı görüyorum? Yıldırım arıyordu. Telefon elimde titrerken açıp kulağıma dayadım.

"Saat dokuz yönü"

Tok sesi kulağıma ulaşınca kalbim atmayı kesti.

"Babanın yanına gittikten sonra bir baktım ortalıkta yoksun. Altını üstünü getirdim askeriyede ama senden bir iz bile yoktu"

"Beni aradığını bilmiyordum"

"Gözlerim her daim seni arıyor ama gel gör ki kafamı saat 9 yönüne çevirince seni göremiyorum"

"9 yönü mü?" dedi anlamayarak

"Solun yani" dedi gülümseyerek. Dediği şey beni gülümsetti. Onun saat 9 yönüne mi girmeliyim artık.

Daha önce asker ailesi ziyaretinde bana söylediği kelime ile şu anda aynı kelime bana bir mesaj veriyordu.
Başımı dediği gibi saat dokuz yönüne çevirdim.

Aşağıda balkonun altında bir sokak lambasının altında üstü siyahlar içinde bir adam vardı. Ondaki en renkli şey elinde tuttuğu bir buket çiçek ve bal gözleri idi. Bal gözleri ile gülümseyerek bana bakıyordu. Sakalı ve sakalı birbirine karışsa da bunun Yıldırım olduğunu anlayacak kadar sevgilimi tanıyordum.

Telefonumun kulağımda olduğunu unutmuştum. Fısıltı gibi çıkan sesimi ben bile duymazken belli belirsiz,

"Yıldırım" dedim. Sesimi duymuş olsa ki aylardır hasret olduğum sesi ile,

"Güzelim" dedi. Telefonum elimden kayıp düşerken kendimi balkondan içeri attım. Ayakkabı bile giymeden koşarak evin kapısını açtım. Asansörü es geçerek  merdivenlere yöneldim. Merdivenler mi kısaydı yoksa ben mi bu kadar hızlıyım bilmiyorum ama dış kapıya geldim.

Nefes nefese kapıyı açtığımda iki adım uzağımda elindeki buketi tutarak bana gülümsüyordu. Akan gözyaşlarımdan dolayı onu bulanık görüyorum ama yine de bana kollarını açtığını gördüm. Daha fazla beklemeden iki adımda ona yetişip kollarına atladım.
Kaslı kollarımı belime dolandığında başımı onun boyun girintisine hapsettim ve bir aydır hasret kaldığım kokusunu içime çektim. Beni döndürüken ona daha çok sarıldım. Döndürmesi bitip boynuma öpücük bırakmaya başladığında bile ondan ayrılmadım. Birkaç dakika sonra gönülsüzce bende ayrıldı. Islak gözlerimi gördüğünde kaşlarını çattı.

Ayaklarımı yere koyacakken buna izin vermeden çıplak ayaklarımı botları üstüne koydu. Alınlarımızı birleştirdi.

" Güzelim" dedi.

Güzelim.. Özlemiştim bu kelimeyi. Gözyaşlarım yine akarken bu sefer mutluluktandı.

Buradaydı değil mi? Rüya değildi. Yine kabus olamazdı değil mi? Eğer kolları arasından çıkarsam yok olmazdı. Yine gözlerini kapatıp öldüğünü sanmazdım değil mi?

Yüzümü avuçladıktan sonra baş parmağı ile akan gözyaşımı sildi. Sıcaktı eli hemde hiç olmadığı kadar.

"Hep ağlıyorsun güzelim ; gidiyorum ağlıyorsun, geliyorum ağlıyorsun. Sen ne zaman güleceksin?"

Bende onun yaptı gibi yüzünü avuçladım. Elime batan sakalları gerçeğim diye bağırsa da korkuyorum. Ya değilse?

"Gerçeksin değil mi?"  yavaşça bana sokuldu.

"Bilmiyorum. Test et" dedi. Sıcak nefesi dudaklarıma değerken birkaç salise sonra nefesinin yerini dudakları bıraktı. Özlemle benimle öpüşürken ona karşılık verdim. Dudaklarımızın arasına değen tuzlu gözyaşlarım bile bizi ayırmadı.

Gerçekti.
Bu öpücük rüya olamazdı.

Nefes almak için gelir çekildik.

"Testi geçtim" usulca başımı salladım.

"Gerçeksin" çatalaşmış sesim o kadar kısıklı çıktı ki beni duyduğumdan bile şüpheliyim.

"Gerçeğim" diye beni tekrar edince duyduğunu anladım.

"Geldin"

"Geldim.. Sözümde durdum"

Özçelik sözü.. O sözünü tutu.

Vurulmuştu.

"Vurulduğunu söylediler. Belki de çoktan" devamını getirmeye dilim varmıyordu. Kaşlarını çattı.

"Vuruldum ama iyim. Sen nerden duydun?"

"Babam söyledi" yüzünü tekrara avuçladım. "Çok korktum Yıldırım. Seni kaybetmekten ölesiye korktum" elimi tutu ve avuç içime bir öpücük bıraktı.

"Özür dilerim. Seni kokutmaya hakkım yok"   kollarımı yine ona doladığımda beni yine sarmaldı. Kulağıma,

"İyim sevgilim. Gerçekten de iyim. Korkma artık"

"Yaran nerde? Nerden vuruldun? Ciddi mi? Dikiş atıldı mı, kaç dikiş atıldı?" ondan ayrıldığımda gözlerim ve ellerim ile vücudunu yoklamaya başladım. Ellimden tutup beni durdurdu. Ayaklarımın yere değmemesi için beni kendine iyice yasladı.

"Ayakların yere değmesin" 

"Yaran bakayım "

"Eve geçelim bakarsın" başımı salladım.

"Ayaklarını belime dola" dedi ve beni kucağına aldı. Kollarımı onun boynuna doladım. O kollarından birini belime diğerini de kalçama attı. Homurdanarak,

"Altında niye bir şey yok?!" dedi  ve üstümdeki kendi tişörtü ile kalçamı kapatmaya çalıştı.

"Çiçeğim" elindeki çiçeği tamamen unutmuştuk ve şu an yerdeydi o. Dönüp çiçeği yerden aldı ve apartmana doğru yürüdü.

"Allah'tan dışarıda kimse yok" dedi bu hâlime. Apartmana girince asansöre binip bizim olduğumuz kata gittik. Açık kapıyı görünce durdu.

"Evimizin  kapısı niye açık?"

Evimiz..
Bizim evimiz..

"Acele ile çıkınca açık kalmış" ayağı ile iyice kapıyı açtı ve bizi içeri soktu.

Barbar duyduğu ayak sesleri ile havlayarak yanımıza geldi. Yıldırımı görünce havlaması neşeyle artarken kucağından indim. Buketi sehpaya koydum.

"Bak Barbar, baba geldi"  neşeli çıkan sesim hem Yıldırımı hem de Barbarı sevindirmişti. Barbar Yıldırım'ın etrafında pervane oldu. Yıldırım bir dizinin üstüne çöktü ve başını okşadı.

"Özledin mi beni?" dedi onla oynarken. Barbar karnını da okşatırken sevinçle havlamaya devam etti.

"Çok özledik değil mi" diyip bende hemen yanlarına çöktüm. Yıldırım ile onu okşamaya başladım. Yıldırım elini Barbar dan çekip yanağıma koydu.

"Bende özledim. En çokta seni"

Güldüm.

"Sen böyle gülümse ; geldiğimde gülümse, seni severken gülümse, öptüğümde, sarıldığımda, hatta gittiğimde bile gülümse"

Gözyaşlarım sözleri ile sulanırken sistemle,

"Az önce gülümse dedim ama sen ağlıyorsun. Ne zaman sözümü dinleyeceksin"

"Seni çok özledim"

"Bende seni güzelim"

....

Bazen ya su gibi akan zaman dursun bizi o andan alıp götürmesin isteriz. Ha işte bende şu an o anlardan birindeydi. Yıldırım'ın kolları arasında, ellerim onun yüzünü avuçlarken o tüm dünyadaki en güzel gülümsemenin sahibiymiş gibi bana gülümserken ben bu anda takılıp kalmak istiyordum. Elim onun görevden dolayı kesemediği, sürekli elime batan kirli sakallarındaydı. Yüzü bronzlaşmaya başlamış, saçları da tıpkı sakaları gibi uzamış ve sakalarıma karışacak dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu.

Değişmeyen tek şeyi gözleriydi. Bal gözleri. Ona aşık olma nedenim olan gözle yine aynı bakıyordu bana. Belki de bal gözlerini gölgeleyen  kirpikleri bile değişmişti ama gözleri aynıydı.

Ellim yanağında aynı rotayı defalarca tevaf ederken elimi tutup avuç içime bir öpücük kondurdu.

"Zayıflamışsın"  bir ay boyunca mahrum kaldığım şevkat dolu sesi ile. Güldüm.

"Sen de" oda değişmişti ama fiziki. İçi hala benim Yıldırımımdı. Dışı ise orda ne şartlar altında kaldığını bilmesem de onu değiştirmişti .

"Senin kadar değil. Kendine hiç iyi bakmamışsın. Yemek yemedin mi?" kızar şekilde söylediği şey güldürdü beni. Beni düşünmesini bile özlemiştim.

"Yedim"

"Düzgün yememişsin o zaman. Bir deri bir kemik kalmışsın güzelim" başımı onun göğsüne gömdüm ve kollarımı ona doladım. Bana kızması umrumda değildi.

"Artık burda olduğuna göre tekrar eski halime dönene kadar sürekli benimle ilgilenmen gerek" kollarını bana doladı.

"Bunu zevkle yaparım. Hiç korkma. Hatta şimdi yapalım. Kalk ta yemek yiyelim"

"Aç mısın?"

"Biraz. Aslında önce duş almam gerek ve şu sakalı halletmem gerek" sakalını sıvazlayıp söylediği şey onun da benim gibi sakalını sevmediğini gösteriyordu. Ben onun kısa sakalı halini  seviyordum ama o şu an kirli sakalıydı. Bu hali de ona yakışıyordu ama sakaları batıyordu işte.

"Sen sakalını hallet ben de yemeği hazırlıyım"  kolları arasından çıktım ve oturur pozisyona geldim.

"Yardım edeyim"

"Hayır sevgilim. Sen sakalını hallet, yemek bende. Hem sen benim yemeğimi özlemedin mi?"

"En çok seni özledim" dedi ve belimden yakalayarak yanağımı öptü. Yüzümü buruşturdum. Gerçekten sakaları çok batıyordu.

"Yüzünü buruşturduğuna göre sakallarım fazla batıyordu"

"Maalesef öyle. Sen kes gel, yemek yiyelim"

"Olur güzelim" dedi ve ayağa kalktı.

O banyoya giderken bende mutfağa geçtim. Telefondan kendime göre şarkı açıp makarna için tabakaları masaya koydum. Onun geleceğini bilmediğim için sadece makarna ve salata yapmıştım. Onun geleceğini bilsem başka bir şey yapardım. En azından evde et var. Eti hemen hazırlayıp kızartmak için fırına attım. Şarkı çalarken ona kıvrak hareketlerle eşlilik etmeyi de ihmal etmedim.

"Aç koynunu, girice'm (Hey!), girice'm, dellenme
Dudağından öpüce'm, öpüce'm söylenme
Aç koynunu, girice'm (Aç, aç!), girice'm, dellenme
Dudağından öpüce'm (Öp, öp!), öpüce'm, söylenme"

bardakları çıkarmak için uzanmışım ki belime dolanan ellerle durdum. Yıldırım başını boyun girintime gömdü ve bir buse kondurdu oraya.

"Açtım konumu, gir" dedi. Ona döndüm. Sakallarını kesmiş saçını da az da olsa kısaltmıştı.

"İşte bu yüze alışığım ben.. Ne çabuk duş aldın öyle"

"Duş almadım ki. Sadece sakalları kestim"

"Neden duş almadın?"  belimden yakaladı ve beni tezgaha oturtu. Üstümde onun tişörtü vardı ve altımda sadece tangam. O yok diye onun kıyafetlerini giymiş ve o yok diye sütyende takmamıştım. Tişörtün altından diri göğüslerim belli oluyordu.

Dudaklarını yaladı ve bacaklarımı açıp bacak arama sızdı. Kolları belimdeki yerini alırken kışkırtıcı bır sesle,

"Seninle almak için" burnunu boynuma sürtü. " seni özledim" kollarımı düşmemek için kolları üzerine sabitledim. Gözlerimi kapatırken onun boynumda öpücükler bırakmasına izin verdim.

"Ne kadar? "

"Aklının alamayacağı kadar çok "

"Bende" boğuk çıkan sesime karşılık sadece güldü. Bunu hissediyordum ve onu tanıyordum. Elleri kalçama gitti ve beni kucağına alacaktı ki fırın için kurduğum alarma öttü. Yıldırım beni isteksiz olsa da tezgahtan indirdi.

Attığım tavuğu fırından çıkarıp masaya koydum. Oda bardakları ve eksikleri halledip oturdu. Oturmak için sandalyemi çekecektim ki güldü. Eliyle kolumu tutu ve kucağına oturtu.

"Kucağıma oturmak varken niye sandalyeye  ihtiyaç duyuyorsun ki"  kollarımı ona doladım ve ona yaslandım.

Tavuğu kesip önümüzdeki tabağa bir parça et bıraktı.

"Birkaç saat önce dünyadaki en mutsuz insanıydım" dedim. Etten bir parça aldı ve   bana uzattı.

"Bende en mutlusu "  etti ısırdım ve ona döndüm.

"Niye?"

"Sana gelecektim çünkü. Sana geleceğimi bilmenin mutluluğu"

" Niye söylemiyorsun ki geleceğini bende mutlu olurdum. Ne gideceğini söylüyorsun, ne geleceğini !?" 

Etten tekrar bir parça aldı ve bu sefer ağzına attı. Onu çiğnerken ona dik dik baktım. Ağzındaki lokma bitince tekrar etten bir parça aldı ve bana uzattı.

" İstemiyorum "

" Asena ye güzelim "

" Niye söylemiyorsun dedim! Gittiğini, geldiğini! "

" Belli değildi çünkü. Nasıl söyliyeyim?"

"İyi" dedim ve sinirle çataldaki etti ağzıma aldım.
Makarnadan bir çatal alınca yüzünü buruşturdu.

"Ben yokken sürekli makarna mı yedin? Bende diyorum niye bu kadar zayıflamış. Makarna yemek mi!"

"Değil mi?"

"Değil. Et yemen lazımdı. Ama geldim artık her gün seni kucağıma alacağım ve yedireceğim"

"Canıma minnet" diyip ona sırnaştım.

Bir kendi ağzına bir bana vererek yemeğimizi yedikten sonda tekrar ona döndüm.

"Hayat ne tuhaf değil mi Yıldırım. Bundan aylar önce birbirimizi tanımıyorduk bile" güldü dediğim şeye.

" Ne kötü zamanlardı öyle ya " dalgaya alır gibi sesi çıkmıştı.

"Kötü müydü  gerçekten?"

" Sensiz, çok kötüydü  "

"Şimdi nasıl?"

"Fevkaladenin fevki kadar güzel"   Beni kucağına aldı ve yatak odasına götürdü.

Sırtım yumuşacık yatakla buluşunca üstündeki tişörtü çıkardı. Kaslarını es geçip yarasına baktım. O ayakta dikilmek yerine yanıma geldi ve uzandı.  Elimi yarasına attım.

"Acıyor mu?"

"Öpünce geçecek cinsten bir ağrı" dedi. Yavaşça öptüm beyaz sargının üstünü. Beni kolumdan tutu ve göğsüne çekti.

"Boşver yarayı sen. Anlat bakalım ne yaptın bensiz"

"Ne yaptım. Düşüneyim bakalım"

Ağladım.
Seni bekledim.
Yine ağladım.
Çok ağladım.
Hep ağladım.

"Resim kursuna gittim. Ece ile artık resim kursuna gidiyorum. Ayy Yıldırım senin resimlerini çizdim. Hepsini sana göstereceğim. Tamam belki çok güzel çizmedim ama çabaladım yani. Sonra ayy Zehra ile hayvan barınağına gittim. Orda bir sürü sahipsiz köpek vardı. Onlara mama verdim. Hepsiyle tek tek ilgilendim "

Elleri saçlarım arasında gezinmeye durdurmuştu.
Ona döndüm.

" Beni dinliyor musun? " 

" Seni dinliyorum ama dudakların çok öpülesi duruyor. "

Dudaklarını ıslattı ve dudaklarıma yöneldi. Tutkuyla ona karşılık verdim. Geri çekildiğinde,

" Ne öğrendim biliyor musun?"

"Ne?"

" Her bir öpücüğün anlamı varmış" dedi. Elleri yine saçlarım arasında gezindi. Burnumun üstüne bir buse kondurdu.

" Burundan öpmek çok hoşsun demek " dudakları bu sefer yanağıma bir buse kondurdu.

" Yanaklardan öpmek sana muhtacım demek " baş parmağı dudağım üstünde   gezindikten sonra oraya da bir buse kondurdu.

" Dudaklardan öpmek seni seviyorum demek " boynuma bir öpücük kondurdu. Kulağıma üfledi .

" Boyundan seni stiyorum demek"

Ona baktım ama o boynuma ardı ardın öpücük bıraktı.
Beni istiyordu. Bende onu istiyordum. Elleri yavaşça altımdaki tişörtün içine  gitti. Kalçamı okşarken boynuma ıslak öpücüklerini bıraktı.

Diğer elini belime attı ve yavaşça beni yatağa yatırıp üstüme çıktı. Bacaklarım benim kontrolüm dışında  ona itaat etti ve aralandı. İki bacağımın arasındaki yerini alınca diğer elini de elbisemin içine soktu.

Kadınlığın arasına giren erkekliği ile vücudum kasıldı ve bir volkan misali alev aldı. Erkekliğini iyice bana bastırdı ve boynumu bırakıp dudaklarıma geldi. Gözlerimi kapatıp ona karşılık verdim. Elli tangamın üstüne gitti ve onun üstünden kalçalarımı okşadı. Dudaklarımı bitirince tekrar boynum yöneldi.

Diğer eli üstümde sütyen olmadığı için açık kalan göğsümü okşarken bir inilti koptu dudaklarımdan.
Bedenim kendini ona yaslarken bedenim onu istiyordu. Bende istiyordum. Hatta şu anda en çok istediğim şey oydu ama yaralı idi.

"Yıldırım.. Ahh!" bana bastırdığı erkekliği ile inledim tekrar.

"Dur lütfen" yalvarır gibi sesim çıkınca başını kaldırdı ve bana baktı.

"Ne oldu güzelim?"

"Yaralısın. Durman gerek"

"İyim Asena. Bir şeyim yok"

"Dikişlerini patlatabiliriz. Olmaz" yavça kalkmaya çalıştım yataktan. Ben ikna etmek için,

"Yavaş olurum" dedi. Güldüm. O ve yavaş olmak mi? Hiç sanmıyorum.

"Riske atamayız. İyileşene kadar olmaz"

"Bir de iyileşene kadar mı?!" dehşetle bana döndü.

"Evet iyileşene kadar"    kendini hemen yanıma attı. Homurdanarak,

"Başa bela" dedi.

"Ben miyim başa belan?"

"Hayır güzelliğin .. Çok güzelsin ve ben nasıl sabredeceğimi bilmiyorum" dedi ve yüzünü yastığıma gömdü.

Hemen yanına sırnaştım ve omzuna bir öpücük bıraktım.

"Senin iyiliğin için sevgilim" dedim. Başını kaldırdı. Elini belime attı ve beni altına çekti. Başını boyun girintime gömdü hemen ardından.

"Pişman olacaksın" dedi. 

Evet olacaktım ama şu an önemli olan onun sağlığıydı.
Elim yavaşça omzuna daireler çizmeye başladı. Yıldırım boğuk sesi ile,

"Asena şöyle yapmayı kes. Tahrik etmekten başka bir şey yapmıyorsun" diyince bundan vazgeçtim ve elim saçları arasında gezindi. Ses çıkarmayınca uyku beni kolları arasına alana kadar saçlarını okşadım..

Gözlerimi yavaşça araladığımda yatakta tek yaptığımı gördüm. Saat daha üçe anca geliyordu ve Yıldırım yoktu.
Rüya mıydı? Aslında uyuyakalmıştım ve Yıldırım'ın geldiğinin rüyasını mı görüştüm. Hızla yataktan kalktım.

"Yıldırım!" diye seslendim. Koca bir sessizlik beni karşılayınca banyodan gelen sesle o tarafa gittim. Orda olmalıydı. Rüya görmüş olamazdım. Gelmişti. Yıldırım gelmişti. Beni öpmüştü, sarılmıştı, hasret gidermiştik. O gelmişti. Gerçekti. Rüya olamayacak kadar gerçekti. Gözyaşlarımı durdurmadan ayaklarımı banyoya doğru attım. Attığım adımla duyulan hem çıplak ayağımın sesi hem de su sesi ile azda olsa rahatlamaya çalıştım. Suyu açık bırakmazdım değil mi?

Kapıyı açıp içeri girdim . Yıldırım bana sırtını dönmüş buzlu cam izin verdiğince su damlalarının vücudunu yalaya yalaya aşağıya inişini izledim.

 

Elli saçları arasından geçerken kapının açılması ile durdu. Suyu kapatmadan omzunun gerisinden bana baktı. Düz olan kaşları beni görünce havalandı. Başta dudağı kavislense de yüzümden dolayı gülümsemesi dondu. Kaşlarını çattı ve suyu kapattı.

"Asena.." dedi ve duş kabininde çıktı. Gözyaşlarım akarken burnumu çekerek ona sarıldım beklemeden. Üstümdeki tişörtü ıslanırken bunu umursamadan ona iyice kendimi bastırdım. Ellerinden biri saçıma diğeri de belime gidip beni sararken şaşkındı.

"Gittin sandım.. Rüya sandım"   Sesimin titremesine mâni olamadım . Durdu ve hemen ardından kollarını bana iyice  doladı.

"Burdayım güzelim. Ne gitmesi.. " dedi ve beni iyice kendine bastırdı. Ondan ayrılmadan ona iyice sokuldum.

"Kâbus mu gördün?" dedi. İsteksiz bir sesle,

"Evet" dedim. Başımın üstüne bir öpücük kondurdu.

"Burdayım. Hiçbir yere gitmek gibi bir niyetim de yok"   biraz kendime gelmemi bekledi. Kendimi az da olsa toparladım ama ondan ayrılmadım. Hafif alayla,

" Asena çıplak olduğumu biliyorsun dimi?"  burnumu çektim.

"Görmediğim şey değil" dedim.

" Bende gördüklerimi tekrar görmek isterim" başımı kaldırıp ona baktıktan sonra bir adım ondan uzaklaştım.

Kusursuz vücudu karşımdaydı.
Su damlaları saçlarından  akıp kaslarını yaşayarak ordan da  kasıklarından geçeriyorlardı. Erkekliği tüm haşmeti ile  karşımdaydı. Burdan bakınca bile sertleşmiş olduğu belli olurken gözlerimi fazla orda tuttuğumu fark edip gözlerimi kaçırdım. Yüzüne baktığımda gülerek,

"Bak bak, görmediğin şey değil sonuçta" dedi. Ona bir adım yaklaştım ve elimi kasları üzerinde gezdirdim. Yarasına değmeden kaslarını okşarken yutkundu. Ellimi kaslarında çekip adem gelmesi üzerinde gezdirdim. Adem elması yutkunduğu için aşağı inerken dudaklarımı yaladım. Daha fazla kendini tutamadı ve belimden yakalayarak  duş kabinine soktu.

"Zaten zor sabrediyorum. Sen de iyice beni tahrik etme!" dudağımı ısırdım. Onu özlemiştim ama yaralıydı. Ona dokunmak istesem de bunu yapamazdık. Baş parmağı ısırdığım dudağım üstünde gezindi. Gözleri dudaklarımda iken nefeslerimizin karıştığı kadara yakındık.

" İzin ver Asena " dedi burnunu boynuma sürterek. Oraya yavaşça öpücüklerini bıraktı.  Gözlerimi kapattım. Düşmemek için ellerimi kolları üzerine koydum. Kısık sesle,

" Yaran var " dedim . Boynuma bu sefer ıslak öpücükler bıraktı.

"Yavaş olacağım"

"Ya acırsa"

"Acımaz. Dikkat ederim" dedi ve diğer taraftaki boynuma yöneldi. Oraya da öpücük bırakırken başını kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri her daim olduğu gibi arzu ile koyulaşmıştı. Cevap vermek yerine daima çıkarmadığı künyesini tutup çektim ve  dudaklarımızı  birleştirdim. Kısa bir anlık şokun  ardından  bana karşılık verdi. Sert öpüşmemiz devam ederken ellerimi boynuna atıyım derken yanlışlıkla suyu açtım. Su ikimizi de ıslatırken Yıldırım durmak yerine beni kucağına aldı ve duvara yapıştırdı. Bacaklarımı onun beline kollarımı da boynuna doladım. Erkekliğini hissederken o zevkle dudaklarımı sömürüyordu.

              🔥🔥🔥

Su üstümdeki beyaz tişörtü ıslatmıştı. Içimi gösteriyordu ve ben içime sütyen giymemiştim. Göğüs uçlarım belli olurken gelir çekildi. Dudakları yine kıvrıldı görüntüden dolayı. Göğüslerim dikleşmiş ve belirginleşmişti. Su beni ıslatırken altıma giydiğim siyah tangamı bile gösteriyordu. Sağ göğsümü avuçladı önce.

"Beni bunlardan mahrum bıraktın. Hiç mi vicdanın yok" güldüm. Yavaşça onu okşarken hoşnutsuzdu. Aramızdaki tek bez parçası tişörtümdü ve onu çıkarmak için deli gibi sabırsızlanıyordu. Çok beklemeden onu çıkarıp yere attı. Göğüslerim tamamen özgürlüğe kavuşunca once göğsümde daireler çizdi işaret parmağı ile. Beni delirtecek yavaşlıkta bunları yaparken ben sulanmaya başlamıştım bile. Su tepemden akarken o yavaşça memeni ağzıma aldı. Yavaşça ısırarak onunla oynarken inlemelerini karıştı onun zevk sesi.

Bir sağ memem bir sol memem derken en sonunda suyu kapatı ve beni kucağından indirdi. İki ayağım yere değerken o önümde diz çöktü. Ellimi omuzlarına koydum. Dudakları aşağılara indi.

"Yıldırım.. Ahh!"

Aşağıya daha da aşağıya. Eli yavaşça tangamın üstünde gezindikten sonra onu ayaklarım arasından çıkardı. Başta kadınlığına bir öpücük koyduktan sonra sağ ayağımı aldı ve omuzuna atarak kadınlığımı görebileceği daha fazla alan açtı. Dudakları ve dilini kullanarak oraya gömüldü.

"Ahh.. Yıldırım.. Hızlan" saçlarını çekiştiridim. Dil darbeler beni delirtirken kudurmuştum. Zevk alıyordum ama şu an deliriyorum. Beni delirtirdi bu adam. O zevkle bacak aramı emerken,

"Yukarı gel.." dedim. İkiletmeden ayağa kalktı. Dudaklarımız buluştuktan sonra beni test çevirdi. Sırtım ona dönüp iken arkadama geçip tamamen kendini bana yasladı. Ellerimi aynaya yaslayıp ayakta kalmaya çalıştım. Yıldırım'ın dudakları ensemden başlayarak aşağılara inmeye başladı. Sırtımda öpülmeyecek yer kalmayınca tekrar boynuma yöneldi. Ellerinden birini bacak arama attı. Kadınlığımı okşarken inleyerek kafamı geriye attım.

Yanıyorum hemde cayır cayır. Benim içimde de onun içinde de alev alan bir volkan vardı. Elleri ustalıkla kadınlığımı okşarken ayaklarımı araladım. Ona daha fazla alan tanırken dudaklarına tekrar yapıştım. Bir eli kadınlığına diğer eli mememde beni aynaya yaslamış arkamda erkekliğini belirgin bir şekilde hissederken kendimi ona sürttüm. Hırlarken dudağımı ısırdı.

Geri çekilip beni kendine çevirdi. Kucağına aldı ve erkekliğini içime sert bir şekilde soktu.
Erkekliğini sert bir şekilde içimde hissederken çığlık attım. Benim çığlığım banyoda yankılanırken beni duş kabininin aynasına dayadı ve içime sert bir şekilde girip çıktı.

"Ahhh.. Evet.. Hızlan.."  içimi dolduran erkekliği ile gözlerimi kapatım. Az önce  gördüğüm erkekliğini tüm damarları içimdeydi ve onları en derinimde hissediyordum. Kasıldıkça içime daha fazla girip kadınlığımı ona daha çok çarpıp zevk alıyorum. Sert bir şekilde cama yaslayıp sert bir şekilde içime girip çıkıyordu. Hızlan dedikçe hızlandı.

"Ahh.."

"Bizi bundan mahrum bıraktın işte"

"Bu çok güzel.. Ahh! Orası!"

Git gellerine devam ederken oda benim gibi inliyordu. Durmadan buna devam  etti.  Yıldırım beni bir camdan alıp diğerine dayayıp içime sert bir şekilde girmekten başka bir şey yapmadı.

"Hızlan.. Daha hızlı  sevgilim.."

Yarasını unutmuş gibi ona yalvarırken  sözümü dinledi ve hızlandı. Zevk sularım akarken duyduğum çıt sesi ile kulağımı ulaştı. Yıldırım beni diğer cama yaslarken camın çatladığını gördüm. Kahkaha attım.

"Camı çatlattık"

"Kırardım da.. "   kollarımı onun boynuna doladım. Boynunu öptüm doya doya.

"Yeni bir duş kabini almalıyız"

"Küvet alacağım. Hem o kırılmaz" dedi gülerek. Güldüm.

"Duş fantazimiz de olmasın mı" dedi.

"Olsun" Beni indirmeden banyodan  çıktı. Dudaklarımı yine birleştirip yatak odasına gitmeden salona geçtik. Adımlarını masaya attı. Masanın üzerindeki eşyaları tek kolu ile atıp beni üstüne oturtu.

Masanın üzerinden biraz arkaya doğru kaydım. Ellerini saçları arasından geçirdi ve bana uzun uzun baktı. Ne yapacağını izledim. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve yatak odasına gitti. Çok geçmeden elinde iki tane kravatı ile geldi.

"Ne yapacaksın onları?"

"Eğleneceğim.. Ellerini ver" dudaklarımı yaladım ve ellerimi uzattım suçlu bir çocuk gibi. Ellerimi sıkı bir şekilde kapattı ama canımı yakmıyordu. Diğer kravatı da gözüme bağlayınca dünya benim için karardı.

Elleri ile ilk önce beni masaya yatırdı. Boynuma öpücük kondurdu.

"Bu sana küçük bir ceza. Ben zaten senden bir ay mahrum kaldım bir de sen yaram var diye sana dokunmama izin vermiyordun"

"Canın acıyacaktı.. Ahh!"  ayaklarımdan tutup sert bir şekilde içime girdi.

"Ben sensiz kaldığım her dakika zaten canım acıdı. Bir de sen buna zaman ekledin. Beni kendinden mahrum bıraktın" içime sert bir şekilde girerken ellerimi tutup başımın üstüne sabitledi  ve buna devam etti. Hızla buna devam ederken  durmadan onun adını inledim.

Durdu ve içimden çıktı. Onu yokluğu içimi ürperti.

"Yıldırım.." işaret parmağı göbek deliğim üstünde daire çizdi.

"Söyle güzelim.."

"Devam et"

"Edeceğim" belime bir öpücük. Göbeğime, göğsüme, omzuma en sonunda yavaşça dudağıma bir öpücük bıraktı. Birkaç saniye sonra duyulan buzluğun sesi ardından da dudağımda hem bir ıslaklık hemde  bir soğukluk hissetim.

Buz parçasını  yavaşça  dudağıma sürtü. Onu yalamak istesem de gelir çekti. Buz boynumdan aşağıya yol alırken Yıldırım da ardından onun bıraktığı soğukluğun yerine sıcak öpücüklerini bıraktı. Su damlaları yavaşça sudan akıp beni ıslatırken kıvranıyordum masada. Koca masa sallanırken Yıldırma yalvardım.

"Çöz beni.. Sana dokunma istiyorum.. Seni görmek istiyorum.."

"Beni bir daha kendinden mahrum bırakmayacaksın"

"Bırakmayacağım" dediğim gibi elimdeki karavattan tutup uzundığım masadan oturur pozisyona getirdi. Dudaklarımızı birleştirdikten sonra kollarım izin verdiğine kollarımı onun başından geçirdim. Kalçalarımdan tutarak beni iyice kendine yapıştırdı. Buz benim bacak aram ile onun erkekliği arasında iken soğukluğu ile titredim. Yıldırım ellerimi açıp beni özür bıraktığında ellim onun beline gitti ve sırtına tırnaklarımı geçirdim. Gözümdeki kravatı açtı ama ben gözümü açmadım.

Aramızdaki buzun soğukluğunu umursamadan ona kendimi sürtüm. Dudaklarını kanatacak derecede ısırdım. Ağzıma gelen metalik tat ile gelir çekilmedim ve tırnaklarım ile sırtına çizikler attım. Hırkayarak  açık olan bacak aramdan tutup iyice beni kendine yasladı ve içime giridi. Sert giridi diye tırnaklarımı iyice geçirdim sırtına.

"Ahh.." diye geri çekildim. O sert bir şekilde içime girip çıktı. Masaya uzandım ve buna devam etmesine izin verdim. Ellerim ile masayı tutarken Yıldırım ayaklarımdan tutarak hızlandı. Masa sallanırken çıkan sesle ağzım şokla açıldı. Yıldırım aniden beni kucağına aldı. Yere düşen buz ile ben kollarımı ona doladım ve masaya baktım. Yanlış mı duymuştum ben? Yıldırım masanın ayaklarından birine vurdu yavaşça ve masa aniden ayağından kırılıp düştü. Şaşkınlıkla Yıldırıma baktım.

"Sağlam değilmiş" dedi umursamaz bir sesle.

"Kırılmadık eşya bırakmayacağız galiba"

"Olsun o kadar" dedi ve koltuklara oturtu bizi. Onun kucağında oturken saçlarımı tek eli ile topladı.

"Sıra kanepede mi?"

"Evet" dedi hafif gülerek. Köprücük kemiğime öpücük bırakınca omzundan destek alarak onu itiridim arkaya doğru. Kafasını arkaya attı. Ellerimi kasları üzerinde gezdirdim.

"Sadece sen mi özledin.. Biraz da ben hasret gidereyim" dedim  ve üstünden kalktım. Pür dikkat beni izlerken yerdeki kravatlardan birini alıp yanına gittim. Söylememe gerek bile kalmadan ellerini uzattı. Ellerini açmayacağını düşündüğüm bir şekilde bağladım. Onu tekrar arkaya doğru ittim. Ellerim arsız gibi önce bacak arasındaki erkekliği üzerinde gezindi. Onun memelerime yaparak bana eziyet ettiği gibi daireler çizer gibi okşadım.

"Asena.." sesi o kadar boğuk çıkmıştı ki keyifle gülümsedim. İnlerken ki sesine hayrandım. Elim  kasları üzerinde gezinirken kaslarına  ısak öpücükler bıraktım.

"Ahh..." diye inleyerek başını arkaya doğru attı.  Ellerim arsız gibi her yerinde gezindi. Gezdiğim yerlere öpücük bıraktım ve en sonunda dayanamayarak kucağına oturdum. Kadınlığımı onun erkekliğine  sürterken  alt dudağını dişleri arasına aldı.

Kafasını geriye attığı için adem elması ortaya çıkmıştı. Hemen oraya yönelim. Oraya öpücüklerimi bıraktım. Boynuna da ısırıklarımı bıraktım. Yıldırım başını hafifçe kaldırdı ve bana baktı.

"Yeterince oynadın" dedi ve belimden tutarak kanepeye yatırıp üstüme çıktı. Ellerini açmıştı. Bazen bir Binbaşı olduğunu unutuyordum. Kollarımı onun boynuna doladım.

"Doymamıştım" dedim dudaklarımı bükerek. "Hem ben ellerimi açmadım. Sen niye açıyorsun?"

"İstesen de açamazdın" dedi üzdüğüm dudağıma bir öpücük kondurup.

"O kadar sıkı değildi"

"Canını yakmayacak şekilde bağladığım doğru  ama açabilecileceğin şekilde değildi"  dedi ve boynuma öpücük kondurdu.

İkimiz rahatlayana kadar sevişmemiz devam  ettik. Birkaç saat sonra ikimizde durduk. Başını göğüslerim arasına koydu. Elli hala mememi bırakmamış oynarken ellerim saçlarım arasındaydı.

"Yaran nasıl?" az önce deliler gibi hem masa hem de cam kırmamış gibi bunu sormam biraz ironiydi bence.

"İyi. Yavaştım" dedi.

"Yavaş halin buysa hızlısını görmek istemem" dedim gülerek. Başını kaldırdı.

"Bence görmek istersin" dedi ima ile.

"İsterim ama şu an değil" dedim yorgunlukla. Oturur pozisyona geldi. Ayaklarımı kasıkları üzerine uzattım. Bana doğru eğildi. Elleri saçlarım arasında gezindi.

"Yoruldun mu?"

"Sen yorulmadın mı?" dedim dehşetle.

"Sana doyamamak benim suçum değil" dedi omuzlarını silkeleyerek.  "Güya duş alacaktım. Bak konu nerelere geldi."

"Bunun için yanıp tutuşuyordun ama"

"Şikayet etmek ne mümkün" dedi ve beni kucağına çekti. Kollarımı ona dolamadım.

"Şikayet ediyor gibi söyledin" dedim ona tripli bir  şekilde. Güldü. Kolları ile beni sardı.

"Her halin ile çok seksisin ama trip atarken bu kadar seksi olman ne kadar doğru bilemiyorum artık"   güldüm.

"Demek her halim seksi. He?" dedim kollarımı onun boynuna dolayarak.

"Hemde her halin" güldüm ve başımı boyun girintime gömdüm. Birkaç dakikadan sonra ayağa kalktı beni kucağından indirmeden. Beni sıkıca kucaklayıp yatak odasına götürürdü. Yatağın için soktu ve hemen ardından da kendi girdi. Göğsünde yerimi alırken saçlarım üzerine öpücük kondurdu.

                   🔥🔥🔥

Gözlerimi yüzüme değen güneş ile açmadan gülümsememi durduramadım. Yavaşça yatakta elimle yanımı yokladım. Koca bir boşluklar yüzleşince gözümü açtım. Yatakta doğrulduğumda odada tek başıma olduğumu gördüm. Kaşlarımı çattım. Neredeydi bu adam? Yerdeki tişörtünü giyip odadan çıktım.

"Yıldırım" diye seslendim. Koltukta bana sırtı dönük bir şekilde olan bedenini görünce koşarak arkadan ona sarıldım.

"Neden buradayım demiyorsun ki?!" dedim kınar bir  şekilde. Ellerimi tutup bana döndürdü başını yavaşça. Gözleri parıldıyordu. Ama bu sefer farklıydı. Bir şey mi olmuştu ben uyurken. Ayağa kalktı ve direk karşıma geçti.

"Ne oldu sevgilim, Niye bu kadar durgunsun?"
Yutkunurken bile dikkat ediyordu. Elini kaldırıp elindeki şeyi bana gösterdi.

Gebelik testi..

Tek çizgili testi bana gösterdi.

"Baba mı oluyorum?" dedi hevesle. Başım ona döndü hışımla.

"Hamile misin?.. Baba mı olacağım" dedi sonra ise güldü.
"Baba olacağım.. Ciddi ciddi baba olacağım.. Tek çizgi hamilesin demek"

Hayır, hayırr..
Tek çizgi hamile değilim demek.

Birden beni kucağına aldı ve döndürdü.
"Lan baba oluyorum! Baba!"  seviç çığlıkları atmaya başladı. " Şimdi bildiğimiz baba mı Asena! Sende anne olacaksın! Aile olacağız, gerçek bir aile!"

"Yıldırım"

"Söyle güzelim, söyle çocuğumun annesi. Söyle güzelim. Söyle ne söyleyeceksen söyle."  sevincine devam etti.

"Bir kızım olacak lan! Dur belki de erkektir ama erkek olmasın. Erkek çocuk sorunlu oluyor kardeşimden biliyorum. Kız iyi. Olsun birkaç tane kız mis gibi. Hem ne gerek var oğlana. Kız iyi." yüzümü avuçladı.

"Sana benzesin. Annesinin kopyası olsun. Aynen kız olsun. Kız iyi. Baba lan baba!" sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki, "Hasiktir! Aslan bilmiyor. O herifte amca olacak! Dur onu da arıyım"

Telefonunu almak için masaya yöneldi ve onu aldı.

"Baba oluyorum lan babaa!" telefonu tuşlamaya başlayınca yanına gittim ve bana dönmesini sağladım.

"Yıldırım"

"Efendim güzelim. Söyle çocuğumun annesi" saçımın arasına bir buse kondurdu ve telefonu da kulağına dayadı. Telefondan Aslanı ararken kulağından çekip aldım.

"Hamile değilim"  durdu. Gülümsemesi silinmedi.

"Hamilesin güzelim tek çizgi işte bak" testi eline alıp bana çizgiyi gösterdi. "Tek çizgi hamile demek. Anne oluyorsun"  tekarar bana sarıldı.

"Çift çizgi hamile demek" kısık sesle söylediğim şey yüzündeki gülümsemesinin usulca kaybolmasına  sebep oldu. Emin olmayan bir sesle,

"Tek çizgi hamil-... Çift çizgi mi hamile demek?"

"Çift çizgi.. Hamile demek" durdu. Tüm hevesi kursağında kalırken hayal kırıklığı gözlerinde hayat buldu. Gözlerini benden kaçırdı hemen ardından.

"Ben sandım ki.. Testi görünce hamilesin.. Bilmiyordum. Özür dilerim"

"Neden özür diliyorsun ki sevgilim.. Özür dilenecek bir şey yok" elimi yanağına koyup bana bakmasını salladım.

"Baba oldum sandım"

Benim özür dilemem gerekiyordu. Çöpü nasıl atmamıştım ki! Hiç böyle bir şeyi tahmin edemezdim.. Yıldırım baba olmak istiyordu. Benden bir çocuğu olsun istiyordu ve aile olmamızı.

"Üzgünüm. Benim hattam"

"Senin değil benim. Fazla heveslendim.. Cevap vermeni bile beklemeden babayım diye tutturdum"

"Baba olmak çok mu istiyorsun?"

Gözlerinin içi parladı sorduğum soruyla. Burukça güldü.

"Senden olacaksa  evet istiyorum " dedi.

"Belki bir gün olur"

"İnşallah" diyip bana sarıldı. Onun kolları arasında yerimi alınca tüm hayallerinin yıkıldığını bir kez daha anladım. Kalbi deli gibi çarpıyordu.



........................ 🇹🇷..............

Zeyneb'in anlatımı :

Öğlene kadar ordan oraya tıpkı bir atom karınca gibi koştum. Hastaların ardı arkası kesilmezken duyduğum tanıdık ses ile durdum.

"Şewkiyeeee" uzakta gibi gelen ama bir o kadar da yakın sesi duyunca başımı kapıya çevirdim. Bu hayata bana 'Şewkiye' diye seslenen tek bir insan vardı ve o insan bir aydır görevdeydi. Kaşlarımı çattım. Görevdeydi değil mi?

Baran içeri doğru kafasını uzattı. Ritim tutarak,

"Şewkiye, bir belalı başımsın
Şewkiye , beni fark etme sakın
Omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın
Şewkiye , hep aklımda kalacaksın
Şewkiye , sen eski bir şarkısın"

Sesi düşündüğüm kadar kötü çıkmazken o tamamen içeri girdi.

"Bu da neyin nesiydi?"

"Şöz ve müziği şahsıma ait olan bir parça. Çalınması durumunda yasal işlem başlatacağım" saçını arkaya doğru attıktan sonra bana döndü.

" One ya wattpad yazar  söylediği gibi. Hem sözlerin sana ait olduğuna emin misin? "  dedim şüphe ile. Haluk Levent'in Elfida şarkısını alıp başına Şewkiye koymuştu sadece.

"Tamam tamamen bana ait değil ama yine de ben şarkıya kendimce bir yorum kattım"

"Öyle olsun. Siz ne zaman döndünüz?"

"Birkaç saat önce. Bende hemen buraya damladım tabii. Yav koskoca 1 ay, 30 gün, 4 hafta, 720 saat seni görmedim. Ee birazcıkta özledik" durdu yüzüme baktı beklenti ile. Tek kaşımı kaldırdım.

"Ne?"

"Sarılmayacak mısın?" kollarını açtı bana. " Özledik dedik ya"

"Baran"

"Ne olacak gülüm bir sarılma." omuzlarını düşürdü ve masumane bir yüz takındı. Derin bir nefes aldım ve bir adım ona yaklaştım. Yüzüne bir gülümseme yerleşti ve beni tamamen kolları arasına aldı. Başını boyun girintime gömdüğünde,

" Allah'ım kuranıma  bebek gibi  kokuyorsun " dedi. Geri çekildiğimde hâlâ gülümsüyordu. Sonra üstündeki üniformanın önünü tutup burnuna götürdü.

"Artık bende bebek gibi kokuyorum" diyince bende güldüm. Egoist bir şekilde ,

"O kadar para verdim. Koksun bir zahmet" dedim.
Sonra aklına bir şey gelmiş gibi eli ile üstünü yokladı. Ceplerin birinden küçük bir papatya çıkardı. Papatyayı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Bunun yeri işte burası"

"Bu da nerden çıktı?"

"Gönlümden koptu işte. Hem gülüm, biliyor musun bir aydır kaçak çay içmiyorum."

"Yaa ne kadar kötü bir haber bu"

"Değil mi. Hadi gel bir çay içelim"

"Ayy benim çok işim var" Burcu ve Burak doktor askeriyede ordan oraya koşarken burası da bana kalmıştı. Hem daha öğlen yemeği bile yememiştim. Saat ikiye gelmesine rağmen Zehra daha ortalıkta gözükmüyordu.

" Tamam. Bugün, bak senin hatırın için çay değil kahve içerim"  onun için çok büyük bir fedakarlıktı şu an. Gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Ama benim zamanım yok"

"Bana bile mi?"  küçük bir çocuk gibi sorduğu soruya sadece dudağımı büzdüm.

"Sana bile"

"Hiç mi yok. Azıcık bile mi. Azıcık hemde"

"Azıcık bile"

"Offf, anam!"  diye içeri giren Burcu ile başımız ona döndü. Baran heyecanla,

"Burcu bacım baksın senin yerine. Biz de o sıra çay içelim. Olur mu bacım?"

"Sonrasında bana bir kahve getirecekseniz neden olmasın"

"Bak oldu bu iş"

"Ama -" itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki Burcu,

"Git, git. Ben burdayım" diyince kafamı salladım. Baran sevinçle koluma giridi ve neredeyse sürükleyerek beni sağlık ocağından çıkardı.

Onunla birlikte kantine gidip oturduk. Bana bir kahve kendine de tabii ki de kaçak çay söyledi. Görevde yaptığı kahramanlıkları öve öve anlatırken sanki Sakarya Meydan muharebesine katılmış gibiydi. Onunla sohbet ede ede dolu dolu yirmi dakikayı geçirdikten sonra Burcu'nun istediği kahveyi de alıp sağlık ocağına geçtik.

İçeri girmemiz ile koca bir hengamede bulduk kendimizi. Bu da neyin nesi? Zehra endişe ile ordan orya koştururken, Feyzullah sedyeye oturmuş onu sırıtarak izliyordu. Burcu şaşkınlıkla yanındaki doktora gereken eşyaları veriliyordu ama Zehra'nın panik halinde dolayı onun da ayağı bir papuca girmişti. En sonunda Feyzullah Zehra'nın kolunu  tutu ve sedyede hemen yanına oturttu.

"Sakin ol öğretmen ne bu panik"

"Yaralısın. Hemen müdahale edilmeli yoksa mikrop kapar" o kadar endişeli bir şekilde konuşuyordu ki sanırsın adam kalbinden vurulmuş. Burdan gördüğüm kadarı ile kolunu sıyırmıştı kurşun.

"Doktor burda. Halleder hemen"  onu yatıştırmak için kullandığı kelimeler ile birlikte Zehra başını salladı ve endişe ile onun koluna baktı.

Doktor Feyzullah'ın yarasını dikmeye başladığı vakit Zehra'nın yüzünü acı içinde buruşturdu. Eli Feyzullah'ın elini tutup sıktı. Refleks olarak yaptığı şeyin farkında bile değildi ama Feyzullah onun yaptığı şeye sadece güldü.

Zehra sanki kendi kolu yaralı ve şu anda onun kolu dikiliyormuş gibi davranıyordu ki bu durum Baran'ın bile dikkatini çekti. Yavaşça kulağıma yaklaştı.

"Bunların arasında bir şey mi var?"

"Bilmiyorum" dedim bu kadar yakın olmalarına şaşırarak.

"Olacak gibi ya da oldu da bizim haberimiz yok"

"Olsa Zehra söylerdi"  insan en yakın arkadaşına söylerdi değil mi?

"O zaman biz yapalım" başımı ona çevirdim.

"Nasıl yani?"

"Basbayağı. Aralarını yapalım işte" dudağım hafifçe güldü. Çöpçatanlık mı en sevdiğim.

"Ne yapacağız peki?"

"Sen okey biliyor musun gülüm?"  büyük bir gururla başımı salladım.

"Ben dört sene Kyk da kaldım canım. Tüm kirli oyunları biliyorum" umutsuzlukla, "ama Zehra bilmiyor."

Bir türlü öğrenememişti. Öğretmen çocuğu olduğu için mi yoksa yalan söyleyince yakalandığı için mi bilmiyorum ama olmamıştı. Asena asker kızı olmasına rağmen o bile öğrenmişti ama Zehra öğrenmenin yakınından bile geçememişti.

"O daha güzel ya zaten. Birkaç gün sonra dördümüz okeye gidiyoruz" dedi ve yanağımdan makas aldı.

Baran  ve Feyzullah gittikten sonra Zehraya ufak ufak imalar yaptım ama o sürekli inkar ederek en sonunda dayanamadı ve kaçtı. Sanki aynı evde yaşamıyormuşuz gibi benden kaçtı. Elbet eve geleceğim ve o hâlinin hesabını soracaktım ki. Benden kaçar mı be!

Mesaimin bitmesine son onbeş dakika kala son bir askerin pansumanını yapıp sağlık ocağına doğru yürüdüm. Ayağımdaki topuklu ayakkabı çakıl taşlı yolda sürekli beni zorlasa da bir manken gibi yürümeye devam ettim.

Sağlık ocağına son yirmibeş adım kala içeriden çıkan Yiğiti görünce kaşlarımı çattım. Bileklerini ovuşturarak hızla dışarı çıktı. Onun bilekleri mi morarmıştı bana mı öyle geliyor. Hızlı olmak adına yanın gideyim derken birden ayağım ters döndü. Ağzımdan bir feryat koparken elim sağ ayağım gitti.

Gözlerimi acı ile yumdum. Bok vardı hızlanacak değil mi?! Zaten çakıl taşlı yok, zaten zor yürüyorsun ama hala artislik peşindesin.

"Ne oldu?" yakınımdan gelen endişeli sesle başımı kaldırıp Yiğite baktım. Birkaç adında koşarak yanıma gelmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Bir şey yok. Sadece ayağımı incittim galiba"

"Bakayım bir" yanıma geldi ve elini belime attı. Sitemle,

"Şu ayakkabı ile olmasına şaşırmadım" gözlerimi devirdim.

"Ayakkabı  ile alakası yok. Dikkatsizliğim yüzünden oldu"  tamamen ayakkabının suçuydu ama bunu ona söylemeye gerek yoktu. Diline düşüp nasihat almak hiç istemiyorum açıkçası.

"Neyse ne. Gel sağlık ocağına gidelim. Yaslan bana" dediğini yaptım ve bedenimi onun bedenine yasladım. Ayağımı yere koyduğunda yüzümü acı ile buruşturdum. İnşallah kırılmamışsındır. Yoksa harbi kötü olur.

"Bu böyle olmaz." dedi ve bir anda kucağına aldı beni.

"Ne yapıyorsun be !?"

"Yürüyemiyorsun. Başka ne yapacaktım?"

"Kucağına al diyen mi vardı!?" onun sakin sesine karşı benim aksi sesim.

"Geldik zaten" dedi ve sağlık ocağına girdi.  Doktor demek için ağzını açmıştı ki ondan hızlı olup elimle ağzını kapattım.

"Tek kelime bile etme" kaşları çatıldı. Elimi ağzından çektim.

"Niye? Gelip baksın doktor"

"Sen beni yere koy önce" başını salladı ve koltuğa beni yavaşça yerleştirdi. Popom koltuğa değince hemen kendime çeki düzen verdim ve ayakkabımı çıkardım. Kızarmıştı işte. İnşallah kırılmamıştır.

"Doktor nerde? Gelip baksın"

"Bakmasın."

"O niye?"

"Ay o zaman diline düşerim de ondan."

Fisun gidince topuklu ayakkabı giyme kuralı da gitti sanıp giymiştim ve doktoru da ikna etmiştim. O da herhangi bir kaza olmaması durumunda giyebileceğim eğer olursa da dilisine düşeceğini söyledi.

"Diline düşmemek için ayağını böyle mi bırakacaksın?"

"Hayır tabii ki de. Benim mesai bitti neredeyse. Şimdi eve gider hallederim. Hem zaten en fazla damar damar üstüne atlamıştır" yani inşallah öyledir.

Doktor Burağı ayak seslerini duyunca endişe ile Yiğite döndüm.

"Ben uyuma numarası yapıyorum. Sen de onu oyala" dedim ve hemen gözümü kapatıp uyku modun geçtim.

Küçüklüğümden beri insanların ayak sesinden kim olduklarını bilirim ve uyku numarası yönünden ise tam bir oyuncu idim. Asla gözümü kırmaz, herkes uyuduğumu sanırken ben uyuma numarası yapardım. Bu sayede bir çok dedikodu da öğreniyordum.

Adım sesleri sağlık ocağında yankılanırken Doktor Burağın sesi de kulaklarıma ulaştı.

"Yiğit sen de mı buradaydın"

"Evet. Şey için gelmiştim -"

"Kalbin" eğlenerek söylediği şeye kaşlarımı çatmamak için zor tutum kendimi.

"Yok. Belim için. Ağrıyor da"

"Öyle mi bakalım hemen. Zeynep?"

"O uyuyor. Yoruldu herhalde"

"Burcu erken çıkınca son dakika tüm işler ona kaldı o yüzden galiba" evet ya Burcu yine işim var diyip  erken çıkmıştı ve ben onun yerine de çalışmıştım. Ayağımı da onun yüzüne burkmuştum artık. Suçlu ben değilim Burcu işte.

"Zaten mesai bitti. Birazdan uyanıp evine gider. Siz benim sırtıma baksanız"

"Olur, olur" birkaç saniye sonra uzaklaşan adım sesleri ile gözümü açıp etrafa baktım.

Yiğit elini Doktor Burağın omzuna atmış onu muayene odasına sokuyordu. Bana kaşları ile gitmemi de işaret etmeyi eksik etmedi.

Harbi yardım etti. Ben etmez sanıyordum hâlbuki. Bazen iyi gününe de denk gelebiliyordum demek ki.
Ses çıkarmadan koltuktan kalktım. Seke seke eşyalarımı alıp dışarı attım kendimi.

Ayağıma ayakkabım giyinip seke seke askeriyeden çıktım. Otobüs durağına oturup ayakkabımı çıkardım. Ayağım daha da kızarmıştı. Kırılmamıştı ama kesinlikle eve gidince buz koymam gerekiyordu. Burkulma olsaydı belki daha fazla acırdı. Şu an sadece dönmüş gözüküyordu.

Durağa yaklaşan araba ile başımı arabaya çevirdim. Arabanın sahibi camı indirip yüzüme baktı.

"Kaybettim seni sandım" Yiğit arabayı durdurup indi.

"Sen ışınlanmayı mı buldun?"

"Evet nerden anladın" yanıma geldi ve beklemeden beni kucağına aldı.

"Bak ikidir kucağına alıyorsun! Elim ayağım tutuyor benim. Söylesen kendim binerim"

"Ayağın tutmuyor hatırlatırım"  iğneleyici bir şekilde söyledi ve beni soför koltuğuna oturttu. Kemerimi bağlamak için uzanınca,

"Kolum tutuyor benim! Kendim yaparım"  gözlerini devirdi ve kapıyı kapattı. Çok beklemeden arabaya binip gaza bastı.

"Hem sen niye geldin? Ben giderdim evime"

"Bu ayakla zor olurdu."

Sakin bir şekilde konuşunca hak verdim. Haklıydı. Bu ayakla otobüse binseydim vay hâlime! Ölmekten beter olurdum kesin.

Arabada ölüm sessizliği vardı. Başımı ona çevirdim. Fazla mı durgundu bu yoksa bana mı öyle geliyordu. Hem topuklu ayakkabım için laf bile sokmamıştı bana ve hatta benimle inatlaşmamıştı. Bir şey mi olmuştu?

Gözüm morarmış bileklerine kaydı.

"Bileklerine ne oldu?" gözü anlık olarak bileklerine kaydıktan sonra tekrar önüne döndü. Önemsiz bir şeymiş gibi,

"Görevde oldu" dedi.

"O yüzden mi sağlık ocağına geldin?" sadece başını sallayarak beni onaylayınca bende onun gibi sustum.

Bir derdi vardı herhalde. En iyisi susmak. Benim zaten kendi derdim bana yetiyordu. Ayağım zonklamaya başlamıştı.

Araba durunca kafamı kaldırıp geldiğimiz yere baktım. Koskoca 'Hastane ' yazısını görünce yüzümü buruşturdum.

"Eve götürmen gerekiyordu beni"

"Hayır, hastaneye getirmem gerekiyordu" dedi ve indi. Gelip benim kapımı açınca yüzüme boş boş baktı. Bende ona aval aval bakınca,

"Kucağıma alacağım. Çöz kemeri. Hani elin tutuyor ya"

Gözlerimi devirdim ve sinir bozucu bir şekilde ona baktım. Konuşmayınca daha iyi bir insan oluyordu bu adam. Kemeri çözdüm ve beni kucağına almasına izin verdim. Hastaneye kucağında girince birkaç kişi bize dönüp baksa da Yiğit hiçbirini umursamadı ve beni acilin sedye ile dolu olan bir yere götürdü. Boş bulduğu bir sedyeye yatırdı.

"Doktor çağıracağım" diyip beni yalnız bıraktı. Hemen yan tarafımda sedyede uzanmış kolundaki serumun bitmesini bekleyen lise son olduğu belli olan kız aramızdaki perdeyi çekip bana döndü.

"Sevgilin de pek yakışıklı. Adam su gibi  akıyor . Asker tabii ne olacak " ağzını yaya yaya ağzındaki sakıza rağmen bana söylediği şeyler için sadece kaşlarımı çattım.
Yiğit üstünde aske üniformasını çıkarmadığı için şu anda bu ergenin diline düşmüştük. Gözlerimi devirdim ve onunla aramızda olan perdeyi tutum.

"Seni ilgilendirmeyen şeyler hakkında yorum yapma" dedim ve perdeyi sinirle çektim.

Her gördükleri erkeğe sulanmak ergenlik zamanlarda mı başlıyordu yoksa tüm kadınlar gerçekten böyle miydi?

Tamam Yiğit gerçekten de yakışıklı bir adamdı ama zaten Yiğit bir o kadar da çapkındı.

Etrafıma bakınayım derken gerçekten de bazı hemşirelerin Yiğite ağzının suyu aka aka baktığını gördüm.  Yiğit hiçbirinin farkında değilmiş gibi bir doktorla konuşuyordu. Doktorun konuşması bitince onunla birlikte yanıma geldiler.

Doktor ayağımı muayene ettiğinde başımı Yiğite çevirdim. Pür dikkat doktoru izliyordu. Yüzün endişeden kasılmıştı. Doktorun işi bitip, ayağımın sadece incindiğini söyleyince Yiğit'in yüzündeki endişe silindi.

Birkaç kremi eczaneden almak için reçete verdi ve bizde hastaneden çok beklemeden çıktık. Araba yolculuğumuz yine sessiz geçerken ara sıra ona bakıyordum. Ama o asla bana bakmıyor sürekli yolla bakıyordu. Derin düşüncelere dalmış bir şekilde yolu izledi.

Evin önüne gelince yine beni kucağına aldı ve eve kadar taşıdı.

"Anahtar?"

"Bir saniye" diyip çantamdan anahtarı çıkamaya çalıştım. Anahtarı bulunca kapıyı açtım. Yiğit ayağı ile kapıyı iyi ve tamamen içeri soktu bizi.

"Zeynep, sen mi geldin canım?" Zehra'nın naif sesini duyunca gülümsedim.  Zehra bizi görünce yüzündeki gülümseme soldu. Resem eve Yiğit'in kucağında girmiştim. Ama eminim o kucağında girmeme değil de ayağımdaki sargıya takmıştı.

"Ayağına ne oldu?" hemen yanım geldi. Yiğit beni kucağından indirmeden,

"İçerde konuşsanız daha iyi" diyince Zehra hemen içeriyi gösterdi.

"Geç içeri" arkamızdan kapıyı kapatınca Yiğit beni salondaki ikili koltuğa oturttu. Zehra hemen yanımdaki yerini aldı.

"Ne oldu ayağına?"

"Küçük bir incinme."

"Nasıl oldu tam olarak yani? Düştün mü?kaza falan mı oldu? "  Bir annenin endişe ile çocuğuna gösterdiği sevgiyi Zehra şu an bana gösteriyordu. Yüzümdeki gülümseme büyürken ona sarıldım.

Annem öldüğünde ilk defa ondan sonra Zehra da görmüştüm anne sıcaklığını. Bana her zaman onun sıcaklığını, şevkatini hissetirmişti. Bu yüzden onu çok seviyordum galiba. Bazen hatta çoğu zaman onun şımarık kızı oluyordum.

"Yok bir şeyim aşkım. Ayağım ters döndü bir anda. Hem doktora da gittik" kolları arasından çıktım. Zehra emin olmak için Yiğit baktı. Yiğit başını sallayınca ikna olmuş şekilde yüzüme baktı.

"Ne yani bana inanmıyor musun? Çok kırıldım" direk trip moduna girdim. Resmen adama beni tasdiklemesi için baktı. Eğe adam hayır deseydi inamayacaktı. Ne yani ben yalancı mıydım? Tamam çoğu zaman yalan söyleyebiliyorum ama şu an konu çok farklı.

"İnanıyorum tabii ki de. Sadece emin olmak için"

"İyi" dedim tripli bir şekilde. Zehra kollarını dolayınca istifimi bozmadan ona baktım . En sonunda dayanamayıp ona karşılık verdim
Çok tatlıydı ben ne yapayım... Yiğit ayakta dikilmiş gülerek bizi izliyordu.

"Neyse ben artık gideyim?" diyip kapıya dönmüştü ki kolunu tutum.

"Bekle bi. Zehra benim ecza çantamı getirsene" ikisi de bana anlamayan gözler ile bakınca Zehraya,

"Hadi" dedim. Başını salladı ve hemen kalktı. Onun kalktığı yere Yiğit'in kolundan tutarak oturttum.

"Kolundaki morluk için bir kremim var. Onu sürersen çok kalmadan geçer"

"Gerek yok"

"Var. Sen beni hastaneye götürdün. Olsun o kadar. Tabii ben hastaneye götür demedim ama yine de teşekkür etmek lazım. Teşekkür ederim"

"Önemli değil " 

Zehra elinde çantam ile gelince hemen içinden kremi çıkardım. İtiraz etmek istese de bileklerine sürdüm. Ben bunları yaparken o tüm dikkati ile sadece bileklerini inceliyordu. Başını kaldırmadan hatta benimle göz göze bile gelmeden sessiz sessiz işimin bitmesini bekledi. İşim bitince teşekkür edip evden çıkıp gitti.

Bende Zehra da arkasından baka kaldık. Sonunda Zehra,

"Fazla durgundu değil mi?" dedi.

"Bana da öyle geldi"

"Bir şey mi oldu acaba?"  onun için bile endişelenmişti.

"Görevden yeni geldiler. Ondan olabilir"

....................... 🇹🇷....................

Asena'nın anlatımı :

Uykunun en güzel kollarında iken duyduğum,

"Koğuş kalk!" seni ile yataktan zıpladım.

Şaşkın şaşkın etrafa bakarken gülümsemesini saklayan Yıldırımı görünce durdum. Üstü yine çıplaktı ve altında sadece gri bir eşorfman vardı. Kollarını birbirine bağlamış dudaklarını da  birbirine bastırmış gülmemek için kendini zor tutuyordu. Sinirle az önce hırsla kalktığım yataktaki yastığı alıp yüzüne fırlatım. Yastığı havada yakaladı.

"Yıldırım!"

"Söyle güzelim?"

"Niye öyle uyandırıyorsun beni!? Asker miyim ben!? Senin askerin miyim!?" diyip ikinci yastığı da alıp ona vurmak için kaldırdım. Yastığı yine daha ben vurmadan tutu ve yere attı. Belimden yakalayarak yatakta yatırdı ve üstüme çıktı.

"Geçen gün gayette iyi söz dinliyordun halbuki" dedi pis pis sırıtarak. O geleli yaklaşık olarak 3-4 gün olmuştu. Bu süre zarfında ben de oda evden hiç çıkarmış kendimize tatil ilan etmiştik. Tüm gün boyunca onsuz yaptığım şeyleri ona anlatıp, onla sohbet edip, film izleyip yemek yapmıştık ve bol bol sevişmiştik.

Yatakta ne kadar sözümü dinlese de üstün olduğu aşikardı. Tamam bende onun sözünü dinliyordum ama o istediği zaman yine kontrolü eline alıyordu.

Duş kabinindeki camı kırdığımızdan beri onu kullanmıyorduk. Yıldırım onun yerine dediği gibi gerçekten de küvet almıştı. Ve küvet benim en sevdiğimdi.

Çoğunlukla yatak yerine koltuk, masa, küvet gibi şeyleri kullandığımız için yatakta sadece uyuyorduk. Bu durumdan ikimizde şikayetçi değildik aslında.

Ama az önce güzel uykumdan uyandırmasın es geçmeyecektim.

"Sus! O konu çok farklı!? Konuşmuyorum seninle. Küstüm" diyip onu itirdim üstümden. Yatakta yanım düşerken hısla kalktım.  Sinirle odadan çıkacakken yaptığı yerden kalkıp bir anda beni kucağına aldı.
Kollarımı onun boynuna dolarken beni döndürdü.

"Benim sevgilim bana küsmüş mü? "

"Konuşmuyorum ben seninle .  İnidir beni  hemen!" dedim döndürmesi durunca kollarımı boynundan çözdüm.

"Benimle barışmadan indirmem" dedi benimle inatlaşarak.

"Küsüm konuşmuyorum senle. İndirsene ya" dedim kolları arasından debelenerek. Kollarını benden ayırmayarak balkona görürdü beni.

"Barışıyor musun?"

"Barışmıyorum. İndir beni"

"Emin misin? Bak son şansın"

"Eminim. Barışmayacağım"

" Bunu sen istedin. Barış benimle hemen yoksa seni atarım" dedi balkondan beni atmakla tehdit etti. Kollarımı boynuna doladım korku ile.

"Hayır. İndir beni"

"Öyle mi?" diyip sarstı beni.

"Ayyyy!"  korku ile ona daha çok yapıştım. Tehdit ediyordu beni resmen. Tamamm belki atmayacaktı ama dördüncü kattaydı ve benim yükseklik korkum olmamasına rağmen şu an korkuyordum.

"Barışıcak mısın?"

"Hayır"  dedim sözümden dönmeden. Ölmek var dönmek yok. O başlattı.

"Barışıcak mısın? Bak son defa söylüyorum"  dedi ciddi olmayan bir yüzle. Benimle eğleniyordu bildiğin.

"Hayır" dedim iyice ona yapışarak. Beni atmak istiyorsa ondan ayrılmazdım. Ahtapot gibi ona yapışmıştım.

" Gün gelir bu hayır evet olur. Görürsün"  dedi beni içeri götürdü.

"Olmaz evet falan. Küsüm hâlâ sana" dedim kolları arasından zor bella çıkıp. Ay as kalsın kim vurdu ya gidiyordum.

" Bu kadar emin olma" elleri saçlarım arsında yerini aldı. " üstünde beyaz bir elbise ile 'evettt' dediğini duyar gibiyim"  dedi gülümsemesi arasından.

'Evett ' aklıma ilk geneli söyledim.

"Senin aklından benimle evlenmek gibi düşünceler mi geçiyor?"

"Senin geçmiyor mu? Hem sadece evlenmekte değil birkaç küçük çocukta fena olmazdı" 

Hamile olmadığımı öğrendiğinde yaşadığı hayal kırıklığını görmüştüm. Çok istiyordu. Bir aile olmamızı, gerçek bir aile olmamızı gerçekten de çok istiyordu. O yüzden sürekli aileden bahsediyordu.

Acaba onun ailesi nasıldı?
Sokakta büyüdüğünü biliyordum ama annesi ve babası neredeydi şu an?
Rüzgarla öz kardeş değillerdi. Peki Rüzgarın ailesi neredeydi?

Aklımda binlerce soru vardı ve ona sormaktan ölesiye korkuyordum. Belki anlatırdı ama bilmeden onun yarasını yeniden deşmek hiç istemiyordum.

"Belki bir gün" dedim geçiştirmek adına. Sadece başını salladı ve gülümsedi. Hep böyle oluyordu. Ne zaman aile dese ben geçiştiriyordum çünkü daha babama bile sevgili olduğumuzu söylememiştim şimdi nasıl aile kavramından babama bahsediyim ki. En az onun kadar istiyordum ama hem kafamdaki sorulara cevap bulmadan hemde kendimi hazır hissetmeden bu yola çıkmazdık. Her defasında üstüme gelmek yerine bana anlayış göstermesi beni bu konuda sıkboğaz etmemesi onda en sevdiğim şeylerdi. Bana saygı duyurdu.

Birlikte güzel bir kahvaltı ettik. Tabii ki de kendini bana affetirmişti. Onun kucağına oturarak bana yemek yedirmesin ona olan küskünlüğümü hemencecik geçirmişti. Onun ellerinden yediğim kahvaltının tadı bir başka oluyor zaten.

Hazırlanmak için odaya geçince peşinden gittim. Mükemel manzaraları kaçırmanın anlamı yok. Sofrayı sonra da toplardım. Erkekler ile timin ilk görevini başarıyla geçmesini kutlayacaklardı. Aslında Özge de timdendi ama Özge o kadar erkeğin arasına girmek yerine bizde kızlarla kendi aramızda yapacağımız filim etkinliğine gelemeyiz kabul etmişti. Özge, ben, Zeynep, Zehra, Ela ve Ece ile harika bir hem kızlar gecesi hemde film etkinliği yapacaktık.

Onlar meyhaneye giderken bizde Zeyneplerin evinde picamalarımı giyip dedikodu eşliğinde film etkinliği yapacaktık.

Yıldırım odaya girince hevesle hemen kendimi yatağa attım. Elli eşorfmanın ipine gidince alıcı gözü ile bakarken bana döndü. Gülümsemesini saklamadan yüzüme baktı.

"Hayırdır güzelim?" dedi eğlenir bir sesle.

"Sen bana bakma. Ben yokmuş gibi soyun sevgilim" dedim. Koca bir kahkaha attı.

"Arsızsın"

"Bana diyene bak sen"

"Ben zaten arsızım da seni de bozmuşum" dedi eşorfmanın ipini çözüp. Bana sırtını döndü ve eşorfmanı çıkardı. Siyah baksırı ile kala kalınca sinirle homurdandım.

"Bana dönsene manzarayı kaçırıyorum" dedim. Omzunun gerisinden bana baktı.

"İstersen çıkarıyım baksırı" dedi.

"Çok iyi olur aslında"  yine koca bir kahkaha attı. Sonra başını olumsuz anlamda salladı.

"Eğer geç kalmasaydım sana ne yapacağımı biliyorum da"   oturduğum yataktan kalkıp onu tahrik etmek için sırtına ellerimi sürtüm.

"Asena.." boğuk bir şekilde söylediği adım ile ellerimi bu sefer ona arkadan sarılmak için kullandım. Bedeni gevşerken ellerim üzerine ellerini koydu. Dudağımı ısırdım. Birazcık oyunun hiç zararı olmaz bence. Ellerimi daha da aşağılara indiricekken tuttu elimi.

" Asena.." dedi ikaz dolu bir sesle. "Geç kalacağım"

"Beş daka"

"Sence beş dakika sürer mi?"

Sürmezdi. En az bir saat anca. Dudağımı ısırdım. Geç kalması kimin umrunda ki!? Benim değil.
Ellerimi yine aşağılara doğru indirdim. Bu sefer bana mani olmadı. Erkekliği üzerinde elimi gezdirirken inledi. Sertşemiş erkekliğini okşarken ellerimi tutu ve bana döndü. Beni kucağına alıp aynalı dolaba dayadı.

"Bu günde geç kalalım" dedi ve dudaklarımı öpmeye başladı dudaklarımızı ayırıp beni kucağına aldı. Sırtımı sıcak yatakla buluştuğunda üstümdeki yerini aldı . Kollarımı ona doladım ve kulağına yaklaştım.

"Sabah beni öyle uyandırmasın elbette bir cezası olacaktı" dedim ve onu ittim. Yüzüme anlamsız şekilde baktı önce sonra  dehşete düşmüştü. 

"Asena" omzumu silkeledim. Kısa bir küfür edip yataktan kalktı.

Sinirle dolabın karşısına geçti. Beyaz bir gömlek giydi ve altına da  siyah bir pantolon. Sinirle gömleğini iliklerken yanlış yaptı sinirle yine çözdü ve baştan başladı. Gömleğin ilk iki düğmesini açık bırakıp saatini taktı. Yataktan kalkıp  karşısına geçtim. Sinirle yüzüme bakarken gülmeme için dudağımı ısırdım. Adamın gecesini kursağında bırakmıştım resmen. Açık bıraktığı iki düğmesini de kapatım.

"Frikik verme!"  dedim ikaz dolu bir sesle. Kaşlarını çattı.

"Frikik?"

"Aynen frikik. Açma sakın!" dedim.

"Asena   kim ne yapsın benim göğüslerimi!" dedi

"Göğüslerini değil kaslarını  "

"İyi " dedi baştan savma bir şekilde . Yatağa oturup çoraplarını giyerken komedinin üstünden kırmızı rujumu alıp dudağıma hızla sürdüm.  O ayağa kalkmak için hazırlanınca kolundan tutup tekrar oturttum. Kucağına oturup boynuna öpücüğümü bıraktım.. Ya gözükmese? İşimizi şansa bırakamayız. Yakasına da bir öpücük bıraktım. Kırmızı rujum orda harika bir iz bırakırken Yıldırım şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Şimdi gidebilirsin" dedim ve kalktım kucağından. Gömleğine şaşkınlıkla baktı.

"Bu niye?" dedi rujlu yakasından gözlerini almadan

"Sahipli olduğunu bilsinler diye"

"Asena ben böyle dışarı çıkamam! Lan Aslanın diline düşerim! " yakasını düzelttim iyice.

"Düş banane!"

"Olmaz Asena! " diyip düğmeleri açmaya başladı.

"Akşam kanepe de yatarsın o zaman"  dedim kollarımı bağlayarak.  Yutkundu. Gözlerini yumdu sabır çeker gibi.

"Asena.. Olmaz güzelim" dedi gözlerini açarak.

"İyi" diyip odadan çıktım sinirle.

Hemen mutfağa geçtim ve kahvaltılıkları  topladım . Olmazmış! Ne olur olsa ne olur yani! Zaten  Annem dün nasıl olduğumu merak ettiği için onun yanına gitmeliyim. Bir de o beni sinirlendiriyor.

Belimden dolanan kollarla ilkildim.

"Asma yüzünü"  ona döndüm. Üstüne başka beyaz bir gömlek giymişti.

"Geç kalacaksın. Git artık" dedim ve onu orda bırakarak yatak odasına geçtim. Akşam kesinlikle kanepede yatacaktı. Kaçarı yoktu. Aslan'ın diline düşmesi umrumda değildi. Çıkardığı gömlek yatağın üstünde duruyordu. Ona bakmamaya çabalayarak
sinirle hazırlanmaya başladım.

Üstüme yeşil bir takım giydim. Yeşil bluzum, altına yeşil bir pantolon ve üstüne de yeşil bazer bir ceket giydim. Saçlarımı toplayıp güzel bir makyaj yaptım.

Yıldırım tıpkı benim onu izlediğim gibi kapıya kollarını bağlayarak beni izliyordu. Makyajım bitince tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Ne zamandır oradaydı o?

"Senin çoktan gitmen gerekmiyor muydu?"

"Gerekiyordu"

"Neden gitmedin?"

"Küs gitmek istemedim"

"Küs değilim" dedim ve topuklu ayakkabımı giymeye koyuldum. Bana gerek kalmadan yanıma geldi ve topuklu ayakkabımın bağcıklarını bağlamaya başladı
Bağcıklarımı bağladıktan sonra bana döndü.

"Nereye gidiyorsun?"

"Annemlere"

"Ben bırakayım seni"

"Kendim giderim" hayatım boyunca ona hiç böyle soğuk olmamıştım.

Sinirle kalkıp üstündeki gömleğin düğmelerini açtı. Düğmeler bitince onu yere attı yatağın üstündeki gömleği aldı.

"Aslan bana tek kelime ederse onun ecdadın-  neyse" gülmemek için yanağımın içini ısırdım.

Etkilenme Asena.
Düşme Asena.
Düşmemen gerekiyor.
Düştün ama düşmemen gerekiyor.

"Çıkarmak zorunda değildin" dedim etkilenmemiş gibi.

"Zorundaydım" dedi düğmeleri iliklerken. Düğmeleri bitirince bana döndü.

"İçin rahatladı mı?"

"Yoo" dedim ve onu arkamda bırakarak yatak odasından çıktım. Evden de çıkıp asansörü beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra hemen arkada varlığını hissetim. Başımın üstüne bir buse kondurdu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Asansör gelince hemen  bindim. Oda da çok beklemeden yanımdaki yerini aldı. Ellini belime attı ve beni bir adım kendine çekti.

"İstediğin oldu. Yüzün gülsün"

"Tekrar söylüyorum. Çıkarmak zorunda değildin"

"Kanepede yatar mışım? " dedi tehditimi hatırlatarak.

"Şakaydı"  dedim.

"Bence değildi"

"Kanepede yatmaktan mı korkuyorsun?" dedim ona dönerek.

"Sensiz yatmaktan korkuyorum"

"Sözümü dinlersen yatmazsın" dedim hafif gülümseyerek.

"Sen emret yeter" dedi ve  boynuma bir buse kondurdu.

"Az önce de emretim de  neyse " dedim ima ile.

"Geç anlaşıldı. Bir dahakine olmaz" dedi.

"İyi"

"İyi isek gideceğim değilse yalvaracağım"  hafifçe güldüm ve yanağına bir buse kondurdum.

"İyiyiz"

"Fazladan öpsene birkaç tane daha" dedi. Bende kırmadan tekrar öptüm. Keyifle geri çekildi.

"Bir süre idare eder beni"

"Ne kadara bir süre mesela?"

"10 dakika falan" ufak bir kahkaha attım.

"Hiç yoktan iyidir" dedim.  

..........

Evden çıkıp hemen askeriyeye gittim. Sağlık ocağını es geçip lojmanlara geçtim. Annem gülerek kapıyı çalınca kocama sarıldım ona.

"Hoşgeldin kızım"

"Hoş buldum anne"

"Yüzün gülüyor"

"Gülmesin mi?"

"Gülsüm kızım. Gülmesin demiyorum. En son gelişinde kötüydün ya" kapıyı kapatarak içeri geçtik.

"O zaman hastaydım şimdi ise turp gibiyim. İyileştim. Bence en son gelişimde içtiğim çorbadan kaynaklı"

Ondan değildi. Yıldırım geldiğinden beri tüm hayat enerjim yerine geldiği için çok mutluydum ben . O olmayınca Dünya'nın en mutsuz insanı oluyordum o olunca ise en mutlu insanı. Sevgi iyileştirdiği için şu an çok iyiydim. Ama bunu annemin bilmesin gerek yoktu tabiki de.

"İyi iyi. Yine yaparım ben sana onu"

"Hoşgeldin Asena"  Babam elinde gazetesi ile oturmuş kahvesini içiyordu. Beni görünce ayağa bile kalkmadı ama yüzümdeki enerjinin oda farkındaydı. Yüzüme ima ile bakıyordu.

"Hoş buldum baba" dedim ona bakmak yerine anneme çevirdim başımı.

"Bence bana o çorbanın tarifini vermelisin"

"Hayata olmaz"

"O niye?"

"Tarifi vereyim de her hasta olduğunda onu iç, iyileş."

"Eee işte ne güzel" dedim Babam annemin dediğine.

"O zaman hasta olduğunda bizim yanımıza gelmeyecek. Kendi kendine iyileşecek. Ben ne zaman kızımla ilgileneceğim"

Babam büyük bir kahkaha attı.

"Aslanın dişisi in Aslan olup olmadığını bilmem ama askerin karısını bordo bereli olduğunu bilirim. Zekaya bak. Sevda seni de askeriyeye mi alsak ne yapsak"

"Ayy istemem. Ne işim var orda benim"

"Anne bana yine o çorbadan yapsana" dedim ona sırnaşarak. Başını salladı.

"Yaparım. Sen iste yeter"

Akşama kadar annem ve babamla zamana geçirdim. Bu sefer gerçekten hiçbir sıkıntı çıkmadan hatta babamla bile tartışmadan geceyi bitirdim. Kızların yanın geçmeden marketten birkaç aburcubur alıp onların yanına geçtim.

Zehra üstünde lacivert şortlu picama takımı ile kapıyı açtığında içeriden gelen müzikle gülümsedim. Zeynep yine başlamıştı. Elimdeki poşetlerin birkaçını Zehraya verip içeri geçtim.

Zeynep pembe marka takımı ile  elinde küçük hoparlör ile ayakta dans ediyordu. Ece de üstünde beyaz ama kırmızı kalpli takımı ve  başında bandanası olan bir takım, ikonik bir gözlükle ona eşlik ediyordu. Ela üstüne mor saten bir gecelik, Özge ise siyah bir takım giymişti.  Özge ve Ela  yere oturmuş onların bu haline gülerekken Zeynep elindeki oyuncak mikrofonla şarkıya devam etti.

"Neslimiz tükeniyor, azalıyoruz
Peki neden hep böyle biz üzülüyoruz?
Yüreğini ortaya, koyan kalmadı
Aşk meleği bunu açıklamalı

Üstüne düşüyorum, kendini çekiyor
Umursamıyorum, olay çıkıyor
Aşkta bi' taraf erken bıkıyor
Gariplik bizde mi, gidenlerde mi?" 

Mikrofonu Elaya  doğru uzatınca Ela da ona katıldı. Ece ayakta dans ederken beni gördü.

" Asena abla " 

Zeyneb'in odağı hemen bana kayınca bu haline kahkaha attım.

" Ortam şahane "

" Ne sandın " dedi Zeynep saçlarını savurarak.

" Bende picamamı giyip geliyim" diyip odama geçtim. Üstümdeki kıyafetleri çıkarıp  kırmızı takımımı giydim.
İçeri geçtiğimde kızların her şeyi hazırladığını gördüm.
Yorganları yere sermiş birkaç tane de yastık koymuşlardı. Tüm aburcubur ve çikolataları ortaya sererek oturmuş beni bekliyorlardı.  Hemen yanlarına kuruldum.

"Film seçtiniz mi?"

"Seçtik. Ece lavaboya gitti. Gelsin başlatırım"  dedi Zehra.

Zeynep elindeki telefonla uğraşırken bende ağzıma çerezlerden birini attım.

"Ne tür bir filim? "

"Aşk ve romantizm" dedi Özge gözlerini devirerek.

"Hiç boşuna öyle yapma Özge. Uzun zamndır izlemiyorum romantik filim" dedi Ela filmi seçtiğini belli ederek.

" Ben sevmiyorum romantizm. Hem kocan ile izlesene sen" diye bir öneri attı. Ela gözlerini devirdi.

"Serhatta hiç sevmiyor. Evlenince sarılarak film izlemek tamamen yalandan ibaret bir şey. Korku filmi açıyor. Korkudan ben uyuyamıyorum ama o sırtını dönüp uyuyor" dedi sinirle çerezlerden birini ağzına atınca .

"Geldim" dedi Ece hemen yanıma oturdu.

"Ohaa!" hepimizin başı Zeynebe döndü. Zeynep ayağa kalkarak,

"Hemde ne oha! Yuhh!"

"Ne oluyor Zeynep?" dedim oturduğun yerden kalkarak. Tüm kızlar benim gibi kalkarken Zeynep elimdeki telefona şokla bakıyordu.

"Sizinkiler elden gidiyor" dedi ve telefonu bize çevirdi.

Aslan hikaye paylaşmıştı. Tüm tim, Tahir de dahil, U şeklinde bir masada oturmuş içiyorlardı. Sıkıntı bu değildi. Sıkıntı U masasının ortasında bir dansöz olmasıydı.

Ela hırsla telefonu alıp,

"Dansöz mı o?" dedi telefonu ekranını büyüterek.

"Hemde diri göğüslü" dedi Zeynep.

"Serhat orda" dedi Ela. Ardından Zehra,

"Feyzullahta orda " dedi. Özge dişleri arasından,

"Aslan Bey de pek eğleniyor" dedi. Gözüm seğirirken Yıldırıma baktım. Elindeki telefon ile uğraşıyordu. Ekrana bile bakmamıştı.

"Yıldırım" dedim dişlerimin arasından.

"Şu hasta olan adamda orda. Tahir değil miydi?" dedi eli ile Tahiri gösterek. Zeynep başını salladı.

"Tahir orda. Baran ve Yiğitte hatta timin gelir kalan tüm erkekleri de orda"  dedi. Ela sinirle,

"Ne olacak şimdi?" dedi. Dudağım kıvrıldı.

"Baskın basanındır. Hazırlanın erkeklerin canını okumaya gidiyoruz"










........................................ ~ZS ~.....................................

Ben geldim...
Bu bölümü aslında çarşamba günü atmam gerekiyordu ama o kadar beklemek ve sizi de bekletmek istemedim. Ama diger bölüm geç gelecek..
Şimdiden iyi okumalar 🇹🇷

Yıldızlar parlatmayı unutmayın..

(700 volte  + 1000 yorum)

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 30.8K 43
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
33.5K 1.1K 25
Eylül ve Ali aşklarıyla her şeyin üstesinden gelebileceklermi? Kalp Atışı kitabımın devamıdır. Kıyafet kombinleri şahsıma aittir izinsiz kesinlikle k...
634K 39.2K 45
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
970K 26.4K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...