BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

571K 28K 28.6K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

23.BÖLÜM

13.7K 995 1.8K
By zeynepsnmzsyy


" Yemin ederim ki bu bölüm bittiğinde yazara beddua etmeyeceğim!"  az önce bunu okuyarak yemin ettiniz. Eğer bu bölüm bitince bana beddua ederseniz günahım boynunuza...
Zaten iki yakam bir araya gelmiyor tamam ben belki dekolte seviyor olabilirim ama yine de çok üstüme gelmeyin!!

Not‼️‼️: Bu kitapta geçen olaylar kesinlikle askerler karalamak adına yazılmış kelimeler değildir. Onların görevleri bizi ve vatanımı korumaktır. Bu uğurda yaptıkları şeyler kendi çapımda belkide sert bir dille yazdım..

Not 2:

Bölüm şarkımız da " Kendimden hallice /Böyle gitme"

Keyifli okumalar... 💋

.......................................~ZS~...........................................

Her şey hazır bir şekilde helikopterle Irağın sınırlarına giren tim, oturmuştu. Binbaşı oturduğu yerden hepsinin yüzlerine tek tek baktı. Son bakışı olmamasını dilerken yüzlerinde korkunun bir izini aradı. Şükrü ederek her daim konuştu tok sesi ile,

"İlk görev Gölge timi.." hepsinin başı ona döndü.
" Kolay değil ama zor hiç değil. Topalı alıp çıkacağız.  Binlerce terörist orda olacak. İnlerine  gireceğiz" 

Baran,

"Babaları gelsin komutanım. Kurşun 2,5 milyondur yavv" dedi. Dursun,

"Bizi liğimiz onlara ağır gelir komutanım. Maç bizimdir " diye söyleyince Binbaşı,

"Son daka golü olmasın  da" dedi. Dursun büyük bir özgüven ile,

"Ben gol olacak dersem gol olur. Ve gol olacak ama biz atacaz " dedi. Binbaşı hafifçe güldü ve  oturduğu yerden kalktı.

" Biliyorsunuz bazı askerler eve döner bazıları cennete davetlidir"

Hepsi biliyordu. Aske olmak demek her an şehit olma düşüncesinin etrafınıza sarması, bir gölge misali her daim arkanızda sizin gittiğiniz her yerde peşinizde olması demekti. Hepsi bunu biliyor ve bu olasılığa kucak açmış onun varlığını benimsemişlerdi.

"Bize şehit olmakta yakışır komutanım" dedi Süleyman.

"Tek atış tek ceset istiyorum..Düşman sizi görünce, ölmeden önce gördüğü son yüz sizin yüzünüz  olacak.. Feyzullah hep ne der" dedi Binbaşı. Feyzullah'ın dudağı hafif kıvrıldı onun dediği ile. Hemen ardından da,

"Sert adamlar, sert oynar"  diye söyledi. Hepsi gülerken Binbaşı devam etti.

"Aynen öyle. Sert oynayacaksınız ve her darbe öldürücü olacak. Eğer öldürücü darbeyi siz vurmazsanız öldürücü darbeye hazırlıklı olun! Anlaşıldı mı!?"

"Anlaşıldı komutanım!" hepsinin bir ağzından söylediği şey ile Binbaşı kalktığı yere geri oturdu.

Baran kendince nakarat tutarak,

"Seni gidi topal, hayin topal"  derken kendi aralarında sohbete başladılar.

Konuşmasını bitirdikten sonra timinin kendi arasında konuşmasına katılmayarak kendi köşesine iyice sindi. Kalbinin üstüne gelen , iç cebinden çıkardığı fotoğrafı eline aldı. Fotoğrafa bakarken dudağının kırılmasına mani olamadı. Fotoğraftaki kadının her ayrıntısını aklının en ücra köşesine ilmek ilmek işlerken onunla yaşadığı güzel şeyler tıpkı bir film şeridi gibi gözünün önünde akıp gidiyordu.
Fotoğrafı o uyurken cüzdanından almıştı. Yanında taşımaktan da mutluydu ve iyiki aldım dedi içinden.Yanına oturan bedenin varlığını bile hissetmeyecek şekilde dalmıştı ki elindeki fotoğrafın çekilmesi ile Dünyaya döndü.

Aslan elindeki fotoğrafa baktı sonra kardeşim dediği adama. Sırıtarak,

" Ooo yengemizin fotoğrafı mı?"

"Ver şunu!" dedi ve elinden aldı bakmaya doyamadığı fotoğrafı. Aslan elinden alınan fotoğrafa rağmen  gülümsemesini saklamak yerine iyice büyüttü.

"Hiç düşünmezdim"  dedi tüm dürüstlüğü ile. Binbaşı hafif kaşlarını çatıp merakla,

"Neyi?" diye sordu.

"Kara sevdaya düşeceğini"

"İnsan seçemiyor bazı şeyleri"  dedi Binbaşı aldığı nefesle.

"Seçme şansın olsaydı?"

"Yine Asenaya aşık olmayı seçerdim"  dedi ve  fotoğrafı çıkardığı iç çebine yerleştirildi.

Aslan bir söylemek yerine susmayı tercih etti. Uzun bir sessizlikten sonra Binbaşı uzun süredir içini kemiren, aklını meşgul eden, kalbine korku salan şeyi kardeşine açmaya karar verdi.

"En  çok neyden korkuyorum biliyor musun  Aslan? " diye sordu ve  başını arkaya attı . Aslan kaşlarını çattıp kardeşine baktı.

"Neyden?"

"Sonumun babama benzemesinden"  Aslan oturduğu yerden huzursuzca kıpırdandı.

"Düşünme bunları. Hem yaşamaya bak!" dedi sıkıntıyla,
" Ölürsen Albayın kızı kafama sıkar"   Binbaşı aldığı cevapla başını arkadaşına çevirdi. Kendini toparladıktan sonra  hafif alayla,

" Bana mukayyet ol o zaman"

" Sen kendine ol. Benim evde bekleyen sevgilim yok. Senin var"  Binbaşı derin bir nefes aldı.

" Olurum. Onun için sağ salim dönmem gerek zaten. Söz verdim"

İkisi de bir süre sustuktan  sonra  Aslan dudaklarını yaladı. Bakışlarını tıpkı Binbaşı'nın yaptığı gibi Gölge timi üstünde gezindi. Onların suratlarına tek tek baktı.

"İlk görev"

"Öyle "

"Zor bir görev"

"Kolay bir şey var mı Aslan?"

"Yok ama eğer  ölürsem.." dedi ve başını Binbaşıya çevirdi. Binbaşı'nın kaşları hızla çatıldı. Yüzü sıkıntı ile gerginleşirken,

"Sus Aslan. Kimse ölmeyecek! Timi nasıl getirdiysem öyle götüreceğim!"

"Eğer bana bir şey olursa.."

"Aslan!" dedi dişlerinin arasından.

"Babaya çok iyi bak. Onun sakalını sen traş et. Biliyorsun ben yapmasam asla yapmıyor ama eğer bir şey olursa sakın sakallarını uzamasına izin verme"

"Senin işin o. Ben yapmam! Bana sağ salim dön diyen sendin. Benim arkamda bekleyen sevgilim var seninde ailen var! Ailemiz var! " boğazı düğümlendi Binbaşı'nın . "Senin şehitlik haberini veremem. Bunu yapamam. O kadar uzun boylu değil" dedi.
"Hem sen niye her göreve çıktığımızda ölürsem diye başlıyorsun lan! Sıkarım kafana artık ama!"

"Onu yapamazsın ama   eğer ölürsem ilk gece mezarımın başından ayrılma. Sadece bir gece. İlk gece beni yalnız bırakma. Herkes bıraksa bile sen bırakma"  Binbaşı gözlerini yumdu. Boğazındaki yumruğu yuttu ve Aslana döndü. sinirle,

"Aslan, ağzına sıçarım! Kafana sıkarım! Bin defa aynı seneryo. Her operasyon gidişimizde eğer ölürsem diye başlıyorsun! Ölde kurtulayım!"

"Ne öleyim mi?! Bu nacizane vücudum toprak ile mi buluşsun?"  dedi yaptığı dramatize oyuna ara vererek.

"Buluşsun amına koyayım, buluşsun! Bende rahatlayayım!"

"Demek öyle ha! Vay be! Kardeşine de bunu demezsin!"

"Sende her operasyon başında acıtasyon yapıp ilk gece mezarımdan ayrılma deme!"

"Demem artık! Konuşma benle!" dedi triple.

"İsabet olur!"

"Hedefe ulaşmak için son on dakika!" uçağın içini dolduran anonsla Binbaşı oturduğu yerden kalktı. Üstünü başını düzeltirken küçük kahverengi kapaklı defteri iyice yerine sabitlediğinde Aslan şaşkınlıkla ona baktı.

"Onu niye getirdin?"

"Başka ne yapacaktım?"

"Evde bıraksaydın ya. Evde Asena dışında kimse yok."

"İçinde ne olduğunu biliyorsun Aslan"

"Asena kibrit kutusunu bilmiyor mu?"

"Soruyor ama daha değil"

"Ne zaman söyleyeceksin? Sevgilin o senin. Hem ona güvenmiyor musun?"

"Kendimden çok. Ama doğru zaman değil. Elbet öğrenecek.  Kabuslarımı biliyor"

"Nüksetti mi yine?"

"Onun yanında iken sadece birkez oldu. Onunla uyuyunca olmuyor. Deliksiz uyuyorum. İnanmazsın ama 9 saat bile uyuduğum oluyor"

"9 saat mi?  Sen şimdiye kadar en fazla 4 saat uyuyordun. Uyku ilacı aldığında bile 6 saati zor devirdin. Şimdi 9 saat falan." güldü. "İyi geliyor sana Asena"

"Öyle. O kadar iyi geliyor ki bazen sırf dünya dursun da onu izliyeyim istiyorum"

"Hedefe ulaşmak için son 5 dakika! "  sesi duyulunca Aslan da oturduğu yerden kalktı.

Yıldırım kasketini düzelttikten sonra yüzünü de bezle kapattı ve her daim olduğu acımasız Binbaşıya döndü.
Gözlerini kapatmış Yiğite baktı. Yanında oturan Barana işaret etti onu.

"Uyandı şunu" diye ilk emrini verdi. Baran başını salladı ve Yiğit'in kollarından tutarak sarstı sert bir şekilde.

"Uyan memati, operasyon var! HAA! HO! " dedi. Yiğit gözlerini açınca sinirle,

"Ne var!"

"Ne var mı? Efendim denir!"  dedi kollarını onun üzerinden ayırarak.

"Birini uyandırırken 'Ha! HO!" mu denir peki? "

" TDK' a mısın? " dedikten sonra   yüzünü buruşturdu. Yiğit kendini toparladıktan sonra,

" TDK'a mı? Sen alfabeyi A, Ba, Ca diye mi öğrendin? "

" Evet. A, Ba, Ca diye öğrendim. " dedi ve  oturduğu yerden kalktı.  "Hem niye kızıyorsun ki!? Geldik diye uyandırdım"

"İnsan gibi uyandır oğlum! Ödüm bokuma karıştı öyle sarsınca "  Feyzullah alayla onların konuşmasına dahil oldu.

"Eğer Baran'ın sarmasında korkuyorsan teröristlerin silahlarından da korkarsın sen"

"Adam haklı memati" dedi Baran alayla.

"Ne alaka lan!"  dedi Yiğit oturduğu yerden hışımla kalktı. Üstünü başına çeki düzen verdi. "Allaha şükür kimseden korkmam ben!"

"Aşağıda da göster bu cesaretini" dedi ve  Özge paraşüt çantasını ona attı. Yiğit hızla onu takarken hepsi de takmış sıraya girmişlerdi. Tüm ekipmanları hazır bekliyorlardı.

"Kapı açılıyor!" dedi anons sesi. Kapı açılıp içeri hava girerken hepsi bir yere tutundu. Kapı tamamen açılınca Feyzullah kaş göz işareti yaptı Barana. Baran işareti anlayınca direk Yiğit'in bacaklarından tuttu. Yiğit ne olduğunu anlamazken Feyzullah onun kollarından tutup havalandırdı. Baran,

"1" dedi ve onu beşik sallar gibi saklamaya başladılar.

"2"  dedi Feyzullah.

"Durun lan! Kendim inebilirim ben!" dedi Yiğit korkuyla. Ama kimse onu umursamadı ve,

"3" diyip  Baran ile Feyzullah direk onu uçaktan aşağı attılar. Hepsi kahkaha atarak buna gülerken Yıldırım'ın bile dudağı kıvrılmıştı. Yiğiten hemen sonra Baran,

"Bombalamasyon!" diyip kendini gülle yaptı  ve bedenini aşağıya  bıraktı .

Süleyman,

"Bismillahrahmanirrahim. Ya Allah! " dedi hemen ardından  ve sanki dalış yapacakmış gibi burnunu kapatı. Hepsi ona anlamsız bakışlar atınca oda kendini aşağıya bıraktı.

Dursun sıranın ona geldiğini bildiği için birkaç adım ileri gidip kapağın yanına geldi. Son defa gökyüzüne ve havadan Irak'ın manzarasını kuş bakışı izledi.

Kendi kendine konuşsa da hepsi onu duyarken,
"İnşallah görev çabuk biter de Trabzon maçını kaçırma-" dediği sıra onun arkasından Serhat onu itirdi. Daha sözünü bitirmemiş ki kendini havada asılı buldu.

Serhat az önce yaptığı şeyi sanki kendi yapmamış gibi bir çocuk misali,

"Düştü" dedi. Feyzullah,

"Sende düşeceksin kardeşim " diyip onun üstüne yürüdü.  Serhat,

"Yapma Feyzo !" dedi korku ile. Feyzullahtan kaçmak için gelir gelir gideyim derken ayağı boşluğa denk geldi ve kendini havada buldu.

Onun gitmesinden sonra Aslan son defa paraşütünü kontrol etti ve kapıya yaklaştı.

"Aşağıda bekliyorum. Çok bekletme beni Özge" dedi  ve ona öpücük attı. Özge'nin ağzı şaşkınlıkla açıldı. Kendini toparladıktan sonra  Aslan'ın üstüne koştu sinirle, az önce yaptığından dolayı. Aslan korku ile kendini uçaktan atınca Özge,

"Aşağıya inelim bir. Ben ne yapacağımı biliyorum ona. Diri diri gömeceğim onu. Cesetini bile bulamayacaklar!" dedi dişlerinin arasından ve diğerlerinin aksine hiçbir şey yapmadan direk aşağıya kendini bıraktı.

Uçakta  Feyzullah ve Binbaşı dışında kimse kalmadı. Binbaşı sinirle Feyzullaha döndü.

"35 yaşında adamsın. Hepsi antin kuntin şeyler yaparak atladı. En azından sen adam akılı  in!" Feyzullah güldü. Ama bu gülümseme hiç hayra alamet değildi.

"Valla kardeşim bende deliyim, biliyorsun yani" dedi ve yüzünü ona döndü. Sırtını arkaya verince asker selamı verdi. " Ama emredersin komutanım! Bir dahakine anti kuntin şeyler yapmam!" dedi ve kendini arkaya doğru bıraktı. Uçakta tek kalan Binbaşı sinirle kapağın yanına gitti.

"Timi kabul eden aklıma sıçayım!" dedi ve oda kendini aşağıya bıraktı.

......

Tim Irak'ın dağlarında ilerlerken kendi aralarında sohbet etmeyi de ihmal etmiyorlardı. En önde Binbaşı hemen iki tarafında Feyzullah ve Aslan, iki adım gerisinde Yiğit, Süleyman ve Dursun onların hemen arkalarında Serhat, Baran ve Özge vardı.

"Keşke Tahir kardeşim  de burda olsaydı" dedi Dursun.  Hepsi onun dediğine iç çekerken Barana yüksek sesle,

"Keşke "dedi hemen ardından da ekledi.
" Hep kardeş dediği kaleş Emrah yüzünden!  İnsan en yakın arkadaşının sevdiği kadına yan gözle bakar mı? Yav bu adamlığa sığar mı!? "diye sinirle söylenirken Yiğit utançla  başını eğip yutkundu. Süleyman hemen yanındaki Yiğit'in yaptığına kaşlarını çatarken Serhat,

" Âşk bu Baran seçilmiyor  " dedi. Baran sinirle,

" Tamam âşkta, gidip yengene olmasın bari. En yakın arkadaşının sevdiği kadın lan!"

" Oda doğru" dedi Serhat Baran'ın haklılığına . Süleyman,

" Tahiri yaralayan bunu gizlemeleri ve onun arkasından oyun oynayıp iş çevirmeleri"

" O daha kötü ya hemşerum. Hem âşıksın hemde bunu gizliyorsun. Madem yüreğin var kızda, söyle arkadaşına bende onu seviyorum diye" dedi Dursun.

" Nasıl desin Allah âşkına! Ben senin sevdiğin kadına aşığım demek kolay mı?" dedi Süleyman niye savunduğunu bilmeden. Baran başını olumsuz anlamda salladı.

" Ben onu bunu anlamam. Bu karaktersiz bir şey. Ben ölsem kardeşim dediğim adamın sevdiğine o gözle bakmam. Dünya ahiret bacımdır yav! Mesela ben ölsem de gidip  Yiğit'in sevdiği kadına o gözle bakamam! Yapmam yani! "  hepsi  başı Baran'ın dediği ile Yiğite  dönünce Yiğit zoraki bir şekilde güldü.

" Eyvallah " diyebildi sadece. Feyzullah,

" Valla bende ölsem bakmam. Tamam âşk bu kime konacağı belli olmuyor da gidip arkadaşımın sevgilisine konması bir zahmet! " dedi.

Aslan konunun uzadığını fark edince,

" Boşverin onu bunu da, maç var? " dedi. Binbaşı az önceki Âşk sohbetinde tek kelime etmemesine rağmen Aslan'ın dediği ile ona döndü.

" Aklından maç dışında bir şey geçmiyor mu, Aslan? "

" Geçmiyor kardeşim geçmiyor." dedi umrunda olmadığını belli edecek çekilde omuz silkeledi. " Hangi takımlısınız?" diye sordu time. Feyzullah gururla,

"Beşiktaşlıyım evvelallah " diyince yüzünü buruşturdu.

" Bizimle değilsin. Yiğit? "  beklentiye onun yüzüne baktı.

"Fenerbahçeliyim"  diyince Aslan gururla,

" İşte adamlık!" diyip eli ile onu gösterdi. Baran yüzünü buruşturarak,

"Bende Beşiktaşlıyım" dedi. Aslan az önce yüzü gülerken Baran'ın dediği ile yüzünü astı. Serhat hafifçe güldü.

" Ben güldüreyim yüzünü. Fenerbahçeliyim" diyince Aslan,

"3 fenerli 3 bjk var. Hâlâ geç değil. Sülo?"

"Hiç bana bakmayın komutanım. Ben Galatasaraylıyım"  diyince Aslan,

"Bu da mı gol değil be! Neyse pes etmek yok . Dursun? "

"Beni biliyorsunuz zaten ben ezelden beri Trabzon sporluyum"

"Doğru. Özge hadi sende Fenerbahçeli ola 4-3 bitsin" dedi. Özge onun gözlerinin içine baktı. Dudağı hafifçe kıvrıldı ve eğlenerek,

"Beşiktalıyım " dedi. Binbaşı'nın dudağı onun dediğine kıvrıldı.

"Hay ben böyle işin!"

"Son dakika golü oldu" dedi Dursun .

" Maalesef öyle oldu. Ama moral bozmak yok her halükarda maç bizimdir" dedi kazanacağına olan inancı tam bir şekilde. Dursun,

" Ben Fenerbahçe'nin maçlarına falan da bakıyorum, Tarbzon spordan vakit kalınca" dedi. Aslan hemen onun yanına tünedi.

Onlar  Fenerbahçenin geleceğini konuşurken   Baran hızla en öne Binbaşı'nın yanına gitti.

" Komutanım"

"Baran Ağa"  dedi Binbaşı  meraktan uzak bir sesle.

"Komutanım"  diye tekrar edince  Binbaşı yan gözle ona baktı.

"Söyle Baran "  dedi sabrının son kırıntılarında olduğu belli olan bir sesle.

"Köy  nerde? "  dedi  yürümekten yorulmuş bir sesle.

"500 metre ilerde" dedi tüm ciddiyeti ile. Baran,

" Tamam" diyip eski yerine geçti. Bir süre sonra  yine Binbaşı'nın yanına tünedi.

" Komutanım"  dedi. Binbaşı sabır çekti içinden.

"Söyle Baran "

"Köy nerde?"

"500 metre ilerde" diye  aynı cevabı verdi. Baran başını sallayıp hemen eski yerine geçtikten sonra homurdanarak,

"Bitmedi bu  500 metre. 500 metre diye diye 15 km yol yürüdük" dedi. Feyzullah onun homurtusunu duyunca,

"15 değil  10 kilometre yürüdük" dedi.

"İnanmasın ama ben sıkıldım  lan! Yetiş ya Ali ya Muhammet ya İsa artık. Hazreti kim varsa yardım etsin acil !" dedi. Feyzullah,

" Gevşeme lan  hemen! Daha çok yol var."

"Ama ben sıkıldım" dedi bıkınlıkla.

"Git Sülo ile sohbet et. O sıkıntını alır." Baran  Feyzullah'ın tavsiyesini dinleyerek Süleyman'ın  yanına geçti.

"Napıyorsun iyyake nabüdü ve iyyake nestain gibi olduğum arkadaşım" dedi. Süleyman bıkınlıkla,

"Ne istiyorsun Baran?" dedi.

"Soru soracağım "  dedi günah keçisiymiş gibi.

"Sor" dedi merakla . Baran pis pis sırıttı.

"Sence Allah beni sessize mi aldı? "  dedi. Süleyman sinirle,

" Bana din ile  ilgili şakalar yapma . Sinirlerimi de tepeme çıkarma!"

"O niye ?"

"Yanacaksın  " diye çıkıştı.

"Ne biliyorsun. Belki Allahu teâla ' Kuluma  bak ne güzel verdiğim aklı kullanıyor' diye sevap yazıyor " dedi.

"Allah seni alsın Baran. Tez vakite yanına git. Amin!" dedi.

" Niye  likör çikolata  yemiş gibi cevaplar veriyorsun. Soru sordum. Akılı imanlı adamsın. Cevap versen ne olur. Bu yaptığını hakkettim mi ben. Koy elini vicdanına hakketiysem eyvallah" dedi.

"Yüce Rabim sen başımızı secdeden başka bir yere değdirme ve bunu da tez vakite yanına al" dedi.

Yol boyunca toplasan üç kelime konuşan Yiğit  Süleyman'ın ettiği duayla sessizliğini bozdu.

"İmza,kaşe,mühür"  dedi. " Adamı bile o kadar bezdirdi ki adama gına geldi"

"Ben bir şey yapmadım. Basit bir soru sordum ama o sanki , hamur abi  kanunlarını çiğnemişim gibi  beni tersledi" Feyzullah,

"Acaba niye tersledi sen? Konuşma adamla. Bak bana, ben konuşuyor muyum?"

"Komutanım, siz kediler konuşsa kimse ile konuşmazsınız"  diyince hepsi onun dediğine güldü.

Yol devam ederken Yiğit yavaşça Baran'a sokuldu. Dudağını ısırdı emin olmadan bir şeyler yapmak istemiyordu.

" Baran" dedi cesaretle

" Haaa Bremın, ne oldu!?"  dedi tripli bir şekilde

"Küs müyüz?"

"Çay ısmarlarsan barışırız "

" Askeriyeye gidelim ısmarlarım" dedi. Baran beleş çayı almanın sevinci ile tekrar önüne döndü.  Yiğit,

"Baran "  dedi yine. Aklını kurcalayan soruya cevap bulmadan rahat edemeyeceğini bildiği için sormanın tek çare olduğunu bilincindeydi.

"Haa? "

"Bir şey soracağım"  dedi Yiğit cesaretini son demelerinden iken.

"Sor kardeşim "  kelimeler ağzını yakıp geçerken,

"Sen Zeynep'e  gerçekten âşık mısın? " dedi. Cevabından ölesiye korktuğu soruydu bu. Belki de hayatı boyunca hiçbir zaman böyle korkmamıştı bir sorunun cevabından . Baran gülümsedi onun sorduğu soruyla.

" He. Âşığım "  dedi hevesle.

"Oğlum ciddiyim. Hoşlanmak değil sevgi değil âşkı soruyorum"  diye diretti.

"Âşığım Yiğit" dedi Baran  ciddiyet kaftanını giyip,
" Seviyorum Yiğit. Harbi harbi. Gördüğüm andan beri hemde. Onu görünce ' işte benim Şewkiyem bu bu kız' dedim ve Allahın izni ile de evlenip üç çocuk ta yapacağım"  konuşmalarına Özge kulak misafiri olduğu için merakla,

"Niye üç?"  dedi ve  kaşlarını çattı.

"Tayip baba üç diyor" dedi Baran tüm ciddiyetini bozarak. Özge gözlerini devirip eski yerine geçti. Baran da eski  ciddiyetine geri  döndü ve kardeşim dediği çocuğa baktı.

" Dedim ya seviyorum diye. İnsan anlar  Yiğit. Âşk mı değil mi diye bende anladım. Onun mavi gözlerine bakınca anladım" dedi.

Yiğit'in korktuğu cevabı alınca başından aşağı kaynar sular döküldü. Tükürdüğünü bile yutamadan arkadaşına baktı.  Ona cevap verecek tüm kelimeler boğazına tıkanmış çıkmamak için debeleniyorlardı. Arkadaşının söylediklerinden sonra sadece,

" Anladım" diyebildi.

Baran Zeyneb'i düşünmeye dalınca Yiğitte koca bir pişmanlığın ateşi ile kavrulmaya, yüreğindeki ismi zikretmeye korkar oldu. Aldığı nefes ciğerini delip geçerken işlediği günahın muhakemesini kendi içinde yapmak yerine sessizliği gömülüp yaptığı kaleşliği kimsenin bilmemesi için kendini toparlamaya çalıştı .

Baran âşktan kör olmuş gözleri ile en yakın arkadaşının  halini fark etmedi bile. Kondurmadı ya da hiç konduramadı. Kardeşim dediği adamın sevdiği kadına o gözle bakacağını, kalbim ağrıyor diye gittiğinde aslında kendi sevdalandığı  kıza olan âşkından kalbinin ağrıdığını bilmeden, kardeşim dediği adamın onun gibi aşkından yandığından habersiz sevdiği kadınla evlilik hayalleri kurup rüyalarını onunla süsledi.

.............🇹🇷...........

Tim yürüken uzakta görünen yıkık dökük evlere baktılar. Baran,

"Köy şurası mı?"

"Evet"  dedi Serhat önündeki cihaza bakıp emin olduktan sonra.

"Ee burası köye benzemiyor ki? Yıkık dökük bir yer burası"

"Ne bekliyorsun ki Baran? Çiçekli bahçeli bir yer mi?"

"Kimse de yaşamıyordur şimdi  hemşerum"

"Valla bizim oradaki ahırlar bile burdan daha iyi. İnek bağlasan durmaz"

Hepsi köyün içine girmeye hazırlandı. Binbaşı,

" Susturucu takın silahlarınıza. Tek bir ses bile duyulmayacak...etrafı koloçan edin"

Hepsi  ikili gruplara ayrılıp etrafı koloçan edip, yaşayan birinin olup olmadığına bakmak için gezerken Binbaşı ve Aslan yan yana yürüyorlardı. Aslan,

"Sence ne kadar sürer?"

"En fazla bir ay"

O sıra yukarıdan düşüp ayaklarının dibine düşen taşla ikisi de başını taşın düştüğü yere çevrildi. İçeri doğru kaçan kafa ile Binbaşı koşarak binaya girdi. Etrafı dinledikten sonra uzaklaşan ayak sesleri ile ayak seslerinin izini sürmeye koyuldu. Arkasından gelen Aslan,

"Nerde?"

"Sağdan git. Bende soldan gideceğim. Kıstırırız" diyip sol taraftaki kapıdan koşarak çıktı.

Binanın içinde girdiği her kapıdan önce içeri sonra kapının arkasını kontrol eder şekilde ilerlerken duyduğu adım sesleri ile silahının kabzanını iyice tutu. Birkaç adım atmıştı ki arkasından duyduğu adımla silahını arkaya doğru çevridi ve ateş etti. Silahın dan çıkan kurşun son anda Aslan'ın başını eğmesi ile onu teğet geçerken Aslan,

"Kafamı eğmeseydim kardeş katili olacaktın?!"

"Sana defalarca arkamdan gelme demedim mi?!"

"Orda kimse yok sikik herif ! Başka ne yapayım!?"

"Sende kuyruk  gibi peşinden mi gidiyim dedin!?"

"Evet. İyi etmiş miyim" dedi pis pis sırıtarak.

O sıra duyulan hapşırık sesi ile başları o sese döndü. Binbaşı ağzı ile susmasını işaret edip sesin geldiği yöne gitti. Bir dolabın arkasından geliyordu ses. Binbaşı Aslana dolabı çekmesi için işaret verdi. Aslan dolabın hemen arkasına geçti. Binbaşı elindeki silahı sıkıca tutu ve  Aslan  kolu ile dolabı  çekmeye çalışırken tek kolu ile ona destek verdi. Dolabın arkası tam görününce Binbaşı silahını içerideki kişiye doğru uzattı.

Gördüğü manzara ile silahını yavaşça indirdi. Küçük bir kız çocuğu bir kadının kucağındaydı. Kadın çarşafı ile hem yarasını kapatmaya çalışıyordu hemde yalvar yakar bir şeyler söylüyordu. Kız çocuğu korku ile ağlamaya başlayınca kadında ona katılarak ağlayıp kendi dillerinde yalvarıyordu. Aslan başını içerir doğru uzattı. Gördüğü kadın ve çocuk ile şaşkınlıkla,

"Bunlar da kim?"  dedi. Binbaşı silahını eski yerine koydu ve kadına onun konuştuğu dilde cevap verdi. Kadının kaşları çatılıp bu sefer daha hızlı bir şekilde bir şeyler söyledi. Binbaşı güldü ve başını salladı.

"Oğlum ben anlamıyorum. Ne diyorsun, o ne diyor?"

"Süleymanı çağır yarası var" Aslan başını salladı ve telsizden Süleymanı çağırdı.

Çok geçmeden tim kaldıkları odaya gelince kadın ve kızı da dolabın arkasından çıkmışlardı. Süleyman hemen kadının bacağındaki yaraya bakmaya girişti. Kadın hâlâ Binbaşıya bir şeyler söylüyordu. Odada Aslan  dışında hepsi onun dediğini anlarken Aslan sinirle Baran'ın kolunu tuttu.

"Ne diyor kadın lan?"

"Anlamıyor musun?"

"Ben bilmiyorum Arapça. Lazım olacağı aklıma gelmezdi"

"Willav.. Yav kadın diyor ki ; burası bizim köyümüzdü. Kocası teröristle tarafından öldürülmüş. Kendi ve kızı da iki haftadır burda. Merkeze babasının yanına gitmek istiyor ama teröristler etrafta olduğu için gidemiyorum."

"Ayağına ne olmuş? Onu da söyledi mi yoksa ben kaçırdım mı ?"  dedi Yiğit merakla.

"Yemek ararken ayağının üstüne duvar yıkılmış."

"Anladım" dedi Aslan ve kadına çevirdi başını.

Kadının yanında daha yedi yaşında bile olmayan kız çocuğuna baktı. Annesinin çarşafını tutmuş, korku dolu gözler ile onlara bakıyordu. Süleyman annesinin yarasını sararken annesi inleyince kızgın bakışlar ile Süleymana çevirdi başını. Aslana hafifçe güldü ve hemen kızın yanına gitti. Kız hemen kendini annesinin arkasına sakladı.

Aslan elini matarasına attı.

"Baran su içer mi diye sorsana" dedi. Baran küçük kız çocuğuna su isteyip istemediğini sordu. Kız hemen başını annesine çevirdi. Annesi başını sallayınca yavaşça annesinin arkasından çıkıp su matarasına uzandı. Aslan ona içirmek istese de kız hemen matarayı alıp annesinin arkasına geri saklandı. Suyu orda kana kana içip annesine uzattı. Annesi sudan birkaç yudup içip tekrar Aslana verdi.

Aslan bu sefer elini cebine attı. Her daim ne olur ne olmaz diye cebine sıkıştırdı gofreti çıkardı. Binbaşı alayla,

"Türkiye den Iraka gofret mi kaçırdın?"

"Hep Irak mı bizim memlekete bir  şeyler sokacak"  dedi ve gofreti kıza uzattı. Kız açlıkla gofret uzandı ve onu aldı. Gofreti açıp yarısını annesine verdi. Annesi sadece bir ısırık alıp kıza geri kalanını verdi.

Binbaşı kadına yine bir şeyler söyledi. Kadın kaşlarını çattınca Binbaşı daha da açıkladı. Kadının yüzü güldü ve Binbaşı'nın dediğini onayladığın belli etmek için başını salladı.

Aslan,

"Alt yazı özelliği falan da mı yok? Çevirmen!?"

"Kadından çarşafını istedi" dedi Süleyman kadının yarası ile işi bitince.

"Kapanmaya mı karar verdin?" dedi Aslan Binbaşıya bakarak. Binbaşı sabır çektikten sonra ona cevap vermeden time döndü.

"Özge çarşafı al. Geri kalanlara dışarı"  diye emir verdi.

Özge silahını  ve üstündeki asker eşyalarını Aslana vermeye koyuldu. Baran,

" Komutanım Özge yerine Yiğit giyse daha iyi olmaz mı?"
Yiğit,

"Lannn!" 

"Hem Yiğit daha uzun boylu ya erkekle uzun boylu kadınları sever. Yiğit'ın yeşil gözleri var. Peçe ile yüzünü kapatınca boncuk gibi yeşil gözleri daha cazibeli" diyip Yiğit ile eğlenirken Yiğit onu kovalamaya girişti.

"Gösteririm ben sana  boncuk gözlüyü!"

"Rengini mi beğenmedin elbisenin" diyip Feyzullah'ın arkasına saklandı.

"Hay  ben senin rengini!"  diyip atak yaptı ama Baran odadan kaçtı. Arkasından Yiğit ve Dursun da çıktı. Binbaşı Serhata,

"Kavgaya girmeden ayır onları" diye emir verdi. Serhat başını sallayıp onların peşinden gitti. Kendi ile Feyzullahta kapının önünde  nöbet tutu.

Özge üstündeki asker üniformaları çıkarırken kadın hala üstündeki çarşafı çıkarmamıştı, Aslan'ın gitmesini bekliyordu.

Özge üstünde silahları ve üniformasını çıkarıp Aslana verirken Aslan,

"Siyah  senin rengin değil. Beyaz daha iyi"

"Renk seçimi yapacak durumda değiliz ama değil mi Aslan"

"Şu anda değiliz ama zamanı gelince olacağız" dedi.

Kadın ve kız çocuğu onlara anlamayan gözler ile baktılar. Özge üstündeki kıyafetlerinin çoğunu ona verdi ve Aslanı dışarı yolladı. Kadın üstündeki çarşafı çıkarıp Özgeye verdi. Özge beklemeden onu giyinince kadın ona yüzünü kapatmak için yardım etti. Özge giyinme işini bitirip dışarı çıktı. Hepsi ona bakarken kadın kızını da alıp saklandığı dolabın arkasına girdi.

Binbaşı başını salladı ve time döndü.

"Birazdan bir araç buraya doğru gelecek. O teröristlerin kıyafetlerini alıp inlerine gireceğiz.

" Kim kim girecek komutanım? " dedi Serhat merakla.

" Ben, Feyzullah, Baran, Süleyman ve sen " dedi. Aslan,

" Ben niye yokum!? "

" Sen Arapça  bilmiyorsun. Yiğitte burda sizinle kalsın. Burda da adam lazım "

"Ben niye giremiyrım komutanım? Ben o dili biliyrım"

"Senin de şiven belli eder her şeyi" Özgeye döndü, "Orda kadınlara nasıl davrandıklarını bilmiyoruz. Seni böyle bir riskin içine atamam" dedi. Özge başını salladığında, "Hem burda Aslanı anca sen zapt edersin" diye ekledi.

"Sanki ne yapıyorum sen yokken!" diye Aslan homurdanmaya başladı.

"Bilmiyorum artık Aslan. Ama ben işimi sağlama alıyorum.. Şimdi herkes yerlerine geçsin" diye emir verdi.

Hepsi palan göre yerlerine giderken Aslan Özge'nin yanına geldi. Ondan aldığı küçük silahı ona verdi ve iki bıçağı da kemer yardımı ile baldırına bağladı. İşi bitince Özgeye döndü.

"Dikkatli ol. Eğer biri -"  diye başlamıştı ki Özge onun lafının devamını getirmesini bile beklemeden konuştu.

"Aslan ben bir askerim. Binlerce defa terörist gördüm. Ne yapacağımı da biliyorum!"

"Olsun yine de. Hem ben hemen arkandayım. Her daim olduğum gibi" dedi ve onun çarşaflı yüzünü avuçladı. Özge şaşkınlıkla ona bakarken Aslan umursamadan onun alnına bir buse kondurdu.

"Bir adım gerideyim. Gölgen kabul et beni" dedi ve çıkıp gitti.

Özge üstünden şoku atlatıp plana göre direk dışarı çıktı. Uzaktan gelen sesle görünecek şekilde yola atladı. Bir Pikap araç köye doğru geliyordu. Kasada 4 adam vardı gördüğü kadarı ile ve iki kişi de önde oturuyordu. Derin bir nefes aldı ve sırtını onlara döndü ve sanki onları görmemiş gibi bir şeyler aramaya başladı.

Araç köye girdikten sonra kafasını kaldırıp onlara baktı. Araçtaki teröristler    yiyecekmiş gibi ona  bakıyorlardı. Rolünü oynamak için korku ile onlara baktı. Araç durunca adamlar kasadan indi.
6 adam da tamamen araçtan inince timin saklandığı yere doğru koştu.

Teröristler bir kadın bulmanın heyecanı ile hepsi onun peşinden koştu. Özge önüne gelen binaya girdi. Adamlar dağılarak onun önünü kesmeye karar verdiler. Hepsi Özge'nin olduğu evin çevresini sardı ve Özge bir odaya girince hepsi tek tek o odaya girdi. Özge köşeye geçti ve ilk yaklaşan adama baktı. Elini arkasında sakladığı silaha attı. Adam pis pis ona sırıtarak,

"Kaçabileceğini mi sandın?" dedi ve hepsi birlikte gülmeye başladı. Özge de güldü ama onların haline. Arkasındaki silahı çıkarıp,

"Süpriz!" dedi ve adımın alnından vurdu.

Tim ellerinde bıçaklar ile odaya dalıp daha adamlar ne olduğunu anlamadan hepsini etkisiz hâle getirdi.
6 adamın beşi ölü tek biri diri idi. Onu da inlerinin yerini tam öğrenmek için sağ bırakmışlardı.

Özge üstündeki çarşafı çıkarmak için kadının yanına gitti.
İne girecekler teröristlerin üstündeki kıyafetleri çıkarıp giyinmeye başladılar. Adam önlerinde üstünde sadece baksır ile elleri bağlı diz çökmüş vaziyete idi.

Baran üstünü giyinirken,

"Feyzullah bir adama uçak tekme attı. O sıra arkada  'Kuş oldum uçtum gökyüzüne' şarkısı çalıyordu" diyince Feyzullah,

" Seninde hâlin iten beter keyfin paşada yok lan" dedi. Baran,

" Çünkü deliye hergün bayram"

"Komutanım. Ne olur ben de geleyim?" diye Yiğit söze başladı. Baran,

" Yav kıt mısın? Komutanım burda da adam lazım dedi ya"

"Sen kal o zaman!"

"Ben kalamam çünkü" dedi düşünmek için kendine birkaç saniye verdi. Yiğit ona devam et der gibi baktı. Baran aklına bir şey gelmeyince,

"Çünkü komutan Baran gelecek dedi"  diye kendini savundu.

"Baran gelecek. Yiğit burda kalacaksın"  dedi Binbaşı son emrini verdi. Baran ona dil çıkardı Binbaşı görmeden. Yiğit ise ona orta parmak çekti gizli gizli.

Baran Yiğiten başını çevirip  onlara bakan teröriste döndü.

" Naber lan şerefsiz?" diye sordu meraktan uzak bir sesle. Terörist kendi dilinde onlar küfürler edince Feyzullah silahını çıkarıp ona doğrulttu. Sinirle ona birkaç kelime söyledikten sonra adam bülbül şakır gibi istediği cavapları verdi. Feyzullah izin ister gibi Binbaşıya bakınca Binbaşı omuz silkeledi. Feyzullah aldığı emirle silahını ateşleyip adamı öldürdü.

Baran sitemle,

"Ben adamla konuşuyordum ama!" dedi.

"Teröristlerle müzakere edilmez kafasına sıkar sevaba girersin" dedi Feyzullah silahını beline sıkıştırıp.

"Bunları ne yapacağız peki?" diye yerde yatan teröristleri gösterdi Serhat. Süleyman,

"Cenaze töreni yapalım" diye bir fikir ortaya atınca hepsi ona döndü. Süleyman,

"Niye yüzüme alkolsüz kolonya var mı demişim gibi bakıyorsunuz?"  dedi.

"Cenaze töreni mi yapacağız bir de?" dedi Feyzullah. Binbaşı,

"Gömün gitsin " dedi ve odadan çıktı.

................🇹🇷...............

Asena'nın anlatımı :

Yıldırımı uğurladıktan sonra elim boş eve döndüm. Kapıyı açıp içeri girdiğim gibi gözyaşlarım akarken olduğum yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağladım. Ben Yıldırımı şimdiden özledim. Bana sarılmasını, öpmesini, kokumu içine doya doya çekmesini, sabahları onun kollarında uyanıp, onunla cilveleşmeyi istiyorum..

Yanıma Barbar sessiz sessiz gelip hemen yanıma oturdu. Başını yere eğmiş suç işlemiş gibi bana bakıyordu. Elimi onun başına attıp okşasam da yerinden kalkıp havlama yerine sadece beni izledi.

Birkaç dakika sonra kendimi toparlayınca elimi yüzümü yıkadım ve ona yemek verdim. Yemeğini yemek yerine peşime takıp yatakta yanıma geldi. Yanıma yatmasına izin verdim ve ona sarıldım.

Bu evde şu anda ondan başka beni anlayan kimse yoktu.
Onun sahibi gitmişti ve oda en az benim kadar acı çekiyordu.

Gözlerimi önünde Yıldırım ile yaşadığım şeyler tek tek akarken gülümsememi durduramıyorum. Binlerce anı biriktirmiştik. İlk yemeğimiz, ayaklarıma çiçekler sermesi, onunla birlikte olmamız, onunla akşam yemeklerimizi ve kahvaltılarımız..

Her anı bir film şeridi gibi akarken elimde tek bir fotoğrafımız vardı. Oda asansörde çektiğim bir fotoğraf. Binlerce anının tek bir hatırası vardı. O gelince binlerce fotoğraf, video çekmeliydim.. Her onu özlediğimde onlara bakar hasret gideririm o gelene kadar..

Barbara birlikte yataktan kalkmadan uyuduk. Sabah bizi ne güneş sesi ne de alarm sesi uyandırdı. Telefonuma düşen ardı ardına arama beni yataktan uyandırdı. Sabahın bu saati kim arar ki! Elime telefonu aldım.

Ece arıyor...

Başımı tekrar yastığı koyup telefonu açıp hoparlöre aldım. Barbar yanımda değildi. Nereye gitmişti ki?

"Alooo"

"Efendim Ece" Benim uykulu sesime rağmen onun neşeli sesi.

"Günaydın"

"Günaydın" dedim ve hemen ardından esnedim.

"Sana gün aymamış herhalde."

"Biraz öyle oldu"

"Tamam o zaman kesin kahvaltı da etmemişsindir"

"Yataktan bile kalkmadım desem"

"Bu harika! O zaman hemen kalkıp hazırlan ve bana gel! Birlikte harika bir kahvaltı edelim. Kahvaltıyı ben hazırlıyacağım "

"Olur.. Barbarı da getirsem olur mu?onu evde bırakmak istemiyorum"

"Olur, olur. Bizim buradakiler ile oynarlar"

"Tamam o zaman. Görüşürüz"

"See you" dedi ve kapattı.

İstemeye istemeye yataktan çıkıp kendimi banyoya attım. Orda işlerimi hallettim ve odaya gelir döndü. Hiç hazırlanmak gibi bir şey içimden gelmiyor. Düz eşorfman ile tayt ile gitsem çok mu ayıp olur acaba? Neyse.
Üstüme mavi gömleğimi giyip altına da siyah mini eteğimi ve siyah çoraplarımı giydim. Siyah botlarımı ve siyah çantamı aldım. Saçımı düzleştirip basit bir makyaj yaptım.

(Asena'nın giydikleri)

İçeri geçtim ve hemen Barbarı tasmasını aldım.

"Gel bakalım oğlum. Hem dışarı çıkıca hem de seni arkadaşlarının yanına götüreceğiz"

Yemeğini yememişti. İnşallah Ecelerin maması vardı. Belki orda diğer köpeklerin yanında yerdi. Onu da alarak bir taksiye binip Ecelerin evine geçtim.

Zili çalıp kapıyı açmalarını beklerken içeriden sesler geliyordu. Ece'nin sesiydi galiba. Birkaç dakika sonra Nuran abla kapıyı açtı ve beni mutfağa yönlendirdi.

Mutfaktaki manzara çok daha trajikomik bir manzara idi.
Ecenin yüzü un içindeydi ve oklava ile kare masa etrafında  Rüzgarı kovalıyordu.

"Allahın ceza verme yöntemleri harbiden değişik, değil mi Ece ?"

"Seni yakaladığımda göreceksin cezayı! Kaçma!"

Tekrar bir tur döndükten sonra Ece burnundan soluyarak,

" İnşallah gözün açık uyuyabiliyorsundur! Bundan sonra öyle uyuman gerekecek çünkü!"

"Odamın kapısını kilitlerim"

"Pencereden girerim. Orayı da kapatırsan bacadan"

"Odamın bacası olduğunu sanmıyorum" diye bilmiş bilmiş Rüzgar konuşunca Ece sinirle,

"Bende senin aklın olduğunu sanmıyorum, tek hücreli yaşam fonksiyonu gösteren mahlukat!"

"O nasıl bir benzetme lann?!"

"Birazdan ona tıpatıp benzeteceğim!" diyip tekrar ona yetişmek için bir tur koşmuştu ki Rüzgar ondan kıl payı kurtuldu.

"Sonsuza kadar kaçamazsın. Ecelin olacağım oğlum senin!" dedi ve oklavayı onun kafasına fırlattı. Rüzgar başını eğerek ondan kurulduktan sonra koca bir kahkaha attı.

"Hem yemek yapamıyorsun hem de  bana kızıyorsun"

"Yemek yapmayı bilmiyor olabilirim ama öğrenme aşamasındayım. Sen niye çomak sokuyorsun ki?" sona doğru sesi kısılmıştı. Gözleri doldu. "Sadece Asena ablanın neşesi yerine gelsin diye krep yapacaktım.. İlk kez Yıldırım abiden ayrı kalıyor ve eminim onun için çok endişelidir"

Boğazım düğüm düğüm oldu onun dediği ile. Yavaşça yanına yaklaşıp sesimi neşeli çıkması için çabaladım.

" Ece"  Rüzgar ve onun da başı bana döndü.

"Asena abla, sen ne zaman geldin?"

"Çok olmadı.. Demek neşem yerine gelsin diye  krep yapacaktın "

"Pek becerdiğim söylenemez"  diye üstünü gösterdi. Yüzü tek değil üstü de un olmuştu.

"Birlikte yapabiliriz"  dedim. Rüzgar vicdan azabı çekmiş olacak ki yanımıza geldi.

"Üzgünüm. Eğer böyle bir şey için yapacağını söyleseydin bozmazdım"

"O zaman bize yardım et de birlikte yapalım" Rüzgar bal gözlerini bana çevririp izin ister gibi baktı.

"Asena yenge kabul ederse "

"Tabii ki de ederim. Hadi başlayalım"

Hepimiz el birliği ile mutfağa girdik ama tabii ki de Ece önce üstünü başını temizledi ve geldi. Gelir gelmez Rüzgar'ın üstüne Nuran ablanın taktığını kalpli mutfak önlüğünü zorla giydirip ona eziyet etmeyi de ihmal etmedi.

Üçümüz birlikte hem krep yaptık hem de harika bir kahvaltı sofrası kurduk. Sofraya hazır olunca etrafta geldiğimden beri Cesur Albayı görmediğim aklıma geldi.

"Cesur amca nerde? Oda bizle kahvaltı etseydi"

"Cesur amca dışarı çıktı. Birkaç askerlik arkadaşı gelip balığa götürdü onu" dedi Rüzgar krepe çikolata sürerken.

"Anladım"

"Asena abla sen ne yapacaksın?"

"Neyi?"

"Yani Yıldırım abi yok sende evde oturup onu mu bekleyeceksin?"

"Başka ne yapayım?"  hevesle,

"Benimle birlikte resim kursuna gelsene. Hem eminim çok seversin. Resmini de geliştirirsin. Lütfen gel"  bana yavru köpek bakışları atınca Rüzgar,

"Bu küçük Emrah bakışları mı?" diye alayla güldü.

"Hayır cahil. Yavru köpek bakışları" diye açıklama yaptı.

"Dur bakayım" diyip ona baktı. "Yoo gayette küçük Emrah bakışları" dediği şeye güldüm. Rüzgarda gülünce Ece onun koluna vurdu.

"Tüm ortamı bozdun."

"O bakışlarla zor ikna ederdin" diyip krepini sardı ve koca bir ısırık aldı. " Bu bakışlar ile kimseyi ikna edemezsin. Biraz daha duygu yüklü ol. Dudaklarını da büz"

Ece onu dikkatle dinledikten sonra yaptığını denemeye çalıştı. Rüzgar bu sefer koca bir kahkaha attı.

"Harbi deniyor lan!" neredeyse sandalyesinde düşecekti gülmekten. Ecen'nin yüzü utançtan renkten renge girdikten hemen sonra onun omzuna vurmaya başladı. Yanağımın içini ısırdım. Sakın gülme Asena. Eceye ayıp olacak. Sakın gülme. En sonunda gülmemi tutmayıp kahkaha atınca Ece kollarını bağladı  ve bize trip atmaya girişti.

"Ne oluyor burda?" içeri giren Ayça'nın sesi ile ben ve Rüzgar ona döndük. Ece hâlâ tripe devam ettiği için Ayçaya göz ucu ile bakmadı bile. Rüzgar hevesle,

"Az önce ne oldu biliyor musun Ayça? Ece'nin yüzü -"  Ece birden atladı.

"Anlatma. Onun bilmesini istemiyorum " dedi. Rüzgar daha büyük bir kahkaha attı.

"Dilime düşmekten bu kadar korktuğunu bilmiyordum" dedi Ayça alayla.

"Diline düşmekten korkmuyorum. O iğrenç ağzınla adımı anmanı istemiyorum sadece" Rüzgar'ın da benimde kahkahamız durdu. Ece de ondan nefret ediyordu. Daha geleli çok olmamıştı ama Ayça onun nefretini bu kadar kısa bir sürede kazanmayı başarmıştı.

"Merak etme prenses, adını ağzıma alırsam seni de karanlığıma çekmem"

"Senin gibi bir insanın ne yapacağı pek belli olmuyor"

Ortam buz iken oturduğum yerden kalktım. Bu konuya el atmazsam eminim konu büyüyecekti ve kavga çıkardı.

"Ece hadi biz Barbara bakalım. O evde yemek yemedi burda yer diye düşünüyorum. Hadi bana onun için yemek ver" diyip yanına gittim. Başını sallayıp mutfağa geçti.

"Sen sürekli buraya mı geleceksin?" Ayça'nın sordu soruyla ona döndüm. Sarma sırası bana mı geldi.

"Rahatsız mı oldun?" dedim meraktan uzak bir şekilde.

"Evet" diyip kollarını bağladı.

"Olmaya devam et çünkü beni çok göreceksin" 

"Görmek istemiyorum ama o ne olacak!? "

"O  senin sorunun"

"Öyle mi" diyip bana doğru bir adım atınca bende ona doğru attım. Cidden beni korkutabileceğin mi zannediyordu bu kız! Ben bir Albayın kızı ve bir Binbaşı'nın sevgiliydim. Korku benim hayatımın başrolüydü.

Rüzgar ayağa kalkıp Ayça'nın önüne geçti ve  onu durdurdu.

"Saçmalama Ayça. Kavga da çıkarma. Adam aklı şurada kahvaltı ediyorduk gelip olay çıkarmanın anlamı yok"

"Olayı ben mi çıkardım yani?" dehşetle Rüzgar döndü. Yok ben çıkardım! Şaka mıydı bu kız!?

"Ben başka bir suçlu görmüyorum" diye atladım. Ayça sinirle bana döndü.

"Gel odana gidelim" dedi Rüzgar olay çıkacağını bildiği için. Ayça'nın kolundan tutarak üst kata çıkardı.

Resmen tüm mutluluğumuza gölge düşürdü. İnşallah daha Yıldırım gelmeden bir güzel bu kızı yolardım.

Onların gitmesi ile Ece ile birlikte onların köpeklerine ve Barbara mama verdik. Onları doyurduktan sonra onları parka götürmeye karar verdik. Ece hazırlanmaya gidince bende Rüzgar ın odasına gitmeye karar verdim. Ece iki köpekle tek başına uğraşamazdı. Rüzgara bize yardım ederdi hem ona da değişiklik olurdu.

Kapısını çalıp gir sesini duymayı bekledikten sonra içeri kafamı uzattım.

"Girebilir dimi? "

"Gel yenge" oturduğu sandalyeden  kendine çeki düzen verdi.

Yanına gidip masanın üstünde uğraştığı şeye baktım. Resim yapıyordu. Kara kalem çalışması yaparak bir doğa resmini gölgelendiriyordu.

"Ne güzel"

"Öyle karaladım" diyip resmi bir deftere sıkıştırdı.

"Sen de benimle birlikte Ece'nin resim kursuna gelsene. Hem resim yapmayı da biliyorsun"

"Uzun zamandır yapmıyorum ben. Elim de körleşmiştir" dedi kararsızlıkla.

"Ben en son resmi lisede yaptım ve oda neredeyse 6-7  önceydi. Benim kadar körleşemezsin"

"Bilmiyorum yenge. Hem Yıldırım abi ne de-"

"Rüzgar!" diye Ayça birden kapıyı açıp içeri daldı. Bizi ayakta görünce kaşları çatıldı.

"Senin burda ne işin var?"

"Seni ilgilendirmez nerde olduğum"

"Burası Rüzgar'ın odası"

"Söylediğin iyi oldu bende hiç bilmiyordum" dedim gözlerimi devirerek.

"Madem biliyorsun. Bu odaya da girmemen gerektiğini de bilmen gerek!"

"Niye, tapulu malın mı?"

"Evet tapulu-"  diyecekken Rüzgar,

"Ne saçmalıyorsun Ayça! Asena yenge istediği vakit odama gelebilir. "  ona gördün mü bakışları attım. Salak mıydı bu kız acaba? Başkasının yerine konuşması gerektiğini de mi bilmiyordu.

Ayça Rüzgar'ın dediği ile suspus oldu. İşte böyle ağzının payını verirler. Keyifle Rüzgar döndüm. Kayın biraderim benim.

"Neyse. Ben şey için gelmiştim. Rüzgar biz Ece ile köpekle gezdirmeye gideceğiz. Geri misin diye?"

"Gelemez. İşimiz var bizim!" sana mı sordum acaba ben. Sabır. Sabır. Ona bakmak yerine Rüzgar baktım.

"Gelmek isterim ama Ayça'nın doktoru gelecek onunla ilgilenmem gerekiyor"

"Peki. Ama sen yine de diğer konuyu düşün" diyip resmi kast ettim.

"Düşünürüm"

"Neyi düşünürsün?" diye Ayça yine burnunu sokmaya çalıştı ama bende Rüzgar da ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmadık. Rüzgar'ın odasından çıkacakken ona omzuna sert bir şekilde çarpıp dışarı çıktım. Sinirden arkamdan sert bir şekilde kapattı kapıyı.

Ece'nin odasına girecektim ki Ayça 'nın bağıran sesini duyunca girmekten vazgeçtim. Dinlesem ne olur ki? Hiçbir şey de olmaz. Yavaşça kapıya yaklaşıp kulağımı dayadım.

"Neyi düşünürmüşsün?"

"Boşver" dedi Rüzgar alalade bir şekilde.

"Boş mu vereyim?! "

"Evet boş ver. Her şeyi de bilme. Ne olacak!"

"Tabii yengen söyledi ya kıymetli senin için" dedi.
" Hem sen niye ona yenge diyorsun?!"

Acaba niye söylüyo? Kim niye durup dururken abisinin sevgilisine yenge der dimi? Ne kadar da saçma. Dünyadaki en saçma şey bu.

" Yengem çünkü. Yıldırım abinin sevgilisi."

" Dalga mı geçiyorsun?!" Ayça'nın tahammülsüz sesini duyunca zevkten dört köşe oldum.

" Yoo. Hem artık hep söyleyeceğim alışsan iyi olur..Abim onu seviyor. Kör değilsen bunu görürsün"

" Asıl sen kör olma seni kullanıyor"

Ne! Onu kullanıyor muyum? Pardonda ne alaka?! Benim Rüzgar dan nasıl bir çıkarım olabilir ki?!  Rüzgar bana ne verebilir ki! İyice saçmaladı bu kız. Kıskançlıktan ne yapacağını saşırdı.

"Ne saçmalıyorsun Ayça?! Beni niye kullansın. Yıldırım ona aşık. Onun üstünde benden daha fazla hakkı var. Hem sen kendine gel artık. Saçma sapan kıskançlıkla yapıp Asenayı da kendine rakip falan belleme! Burda niye olduğunu da  unutma! "  İyi en  azından Rüzgar gerçeğin farkında.

" Asıl sen  unutma! Burda benim sayemde varsın. Eğer Yıldırım beni getirmeseydin asla bu eve giremezdin "
Özgüvene bak be! Biraz daha konuşursa küçük dağları da ben yaratım der bu şimdi. Acaba içeri girip Fisuna yaptığım gibi saçlarını mı yolsam. Fisuna az yaptım. Buna yaparsam kimse beni tutamaz.

" Ben olmasaydım onunla tanışmazdın bile. "

"Bakıyorum da seni istemediğini çok çabuk unutuyorsun"
Rüzgarın yüzüne soğuk su çarpmış etkisi yapan sözler benim bile kalbime dokundu. Rüzgar soğuk bir sesle,

"Çık dışarı!" diye söyledi. Ayça,

"Ben -"

"Sana dışarı çık dedim!" diye bağırınca korkudan ben bile yerimden sıçradım. Hızla kendimi Yıldırım'ın odasına attıp saklandım. Ayça'nın kendi odasına girdiğini anlayınca odadan çıktım ve aşağıya indim.

Benim bile kalbime dokunan sözler acaba Rüzgarda nasıl bir etki yapmıştır. Ben bile burdan Ayça'nın niyetini anlarken acaba Rüzgar da anlamış mıdır?



.............................

1 ay sonra :

Yemeği masaya kurdum. İkinci tabağı koyacakken içeri doğru seslendim.

"Yıldırım" kısa bir duraklamadan sonra aklıma dank etti.
Yıldırım daha gelmemişti ki. Barbar havlayarak yanıma geldi ama Yıldırımdan bir iz yoktu.

Tam bir ay olmuştu. Bir aydır Yıldırım görevdeydi. Onu çok özlemiştim. Varlığına ne kadar da çalıştığımı söylesem bazen masaya ikinci tabağı koyup onu çağırıyor ve olmaması ile yüzleşiyordum.

İkinci tabağı yerine koydum. Gözlerim yine dolduğu için elimin tersi ile onları silip bir bardak su döktüm kendime. İyice sulu göz olmuş her şeye ağlıyorum zaten.

Burnumda tütüğü doğruydu ama bu sürekli ağlamam gerektiği anlamına gelmiyordu. Dolapta onun kokusu ile dolu olan elbiseler bitmişti. Hepsini ya giymiş ya da sürekli kokladığım için kokularının yerine benim kokum gelmişti. Kendi parfümüm yerine onun kokusunu yeğlerim.

Suyu bir dikişte bitirdim. Elimde bardağı tutarken kalbime giren sancı ile elim kalbime gitti. Bardak elimden düşüp tuzla buz olurken gözlerimi acı ile yumdum. Üstümdeki elbiseyi iyice sıktım. Bir anda giren ağrı da neyin nesi? Sanki biri kalbime koca bir köz bırakmıştı ve kalbim yavaş yavaş yanıyordu. Sandalye çekip oturdum. Ağrının geçmesini beklerken midemin bulanması ile koşarak tuvalete gittim.

Kapıyı arkamdan sert bir şekilde kapatıp klozetin önüne çöktüm. Birkaç defa öğürdükten sonra elimi yüzümü yıkadım. Hep böyle oluyordu. Kusmuyordum ama sürekli öğürüyordum. Doğru dürüst yemek yemediğim için içimden çıkacak bir şey yoktu zaten. Mevsim geçişleri den dolayı hastalanmaya başladığım için  hâlsiz ve yorgundum.

Aynada gördüğüm yüzümü bile tanıyamıyorum artık. Yüzüm çökmüştü resmen. İtiraf edemesem de çirkinleşmiştim. Kendimle bile uğraşamayacak kadar isteksizim çünkü.

Tuvaletten çıkıp mutfağa geçecektim ki ayağına dolanan fırça ile onu yerden aldım. Sırf kafam meşgul olsun diye Ece'nin resim kursuna gitmiştim. Birkaç haftadır gidip geliyordum ve yol kat etmiştim. Başta körleşse de kendimi geliştirmeyi başarmışım. Buna bedel olarak ise evin çoğu yerinde boyalarım, fırçalarım, katlanmış çöpler, üstüne çizilmiş resimler vardı.

Aslında sırf Yıldırımı daha az düşüneyim diye gitmiştim ama asla öyle olmadı. Kalemi her elime aldığımda onun yüzü önümde beliriyordu ve ben çoğunlukla onun yüzünü kendim için rol model almış binlerce aynı yüzü farklı şekilde çizmiştim. O geldiğinde hepsini ona göstereceğim zaten.

O gelene kadar zamanımın çoğunu dışarıda geçiyordu. İstanbula gezmediğim müze, kütüphane, tarihi yer, sahaf, sergi kalmamıştı. Zehra ile birlikte çoğu yeri gezip gördük. İki hafta ailesinin yanına tatil yaptıktan sonra çoğu gününü benimle geçiriyordu. Onunla birlikte gönüllü olarak hayvan barınaklarında gönülü çalışmaya bile gitmiştim.

Mutfağa gidip kahvaltıyı topladım. İşten niyetine hiçbir şey yoktu. Zeyneb'in yanına gidip bana bir vitamin vermesini söylesem daha iyi olur. Yoksa başka türlü bu hâlsizlik geçmezdi.

Sofra ile işim bitince odaya geçip hızla üstüme pantolon ve kazak giyindim. Havalar kendini belli edecek derecede soğumuştu ve neredeyse her gün yağmur yağıyordu. Kabanımı da giydim ve dışarı attım kendimi.

.........

Askeriyeye gelince sağlık ocağına girmekten vazgeçtim. Burak denilen yeni doktor oradaydı ve basbayağı benimle flörtleşmeye çalışıyordu. Onunla muhatap olup Yıldırım'ın kızacağı bir şey yapmak istemediğim için en yakındaki banka oturdum.

Güneş bulutların arkasından hafif hafif baksa da çok geçmeden yerini kara bulutlara bırakacaktı. Ona rağmen gözümü kapatıp onun beni ısıtmasına izin verimdim.

Yanıma oturan bedenle gözümü açmadım. Tanıdık kokusu burnuma ulaştıktan sonra babam,

"Neyin var?" diye sordu. Ona baktığımda yüzüme endişe ile bakıyordu.

"Rengin gitmiş, zayıflamışsın" cevap verecek takatim bile yoktu. Başımı onun omzuna koydum. Bedeni kasıldıktan sonra şefkatle kolunu bana sardı.

"Hastayım"

"Neyin var kızım?"

Sevdiğim adam burda değil baba.
Onu çok özledim.

"Grip olmuşum. Mevsim geçişlerinden"

"Kendine iyi bakmıyorsun"

Bakmıyorum.

"Galiba haklısın" dedim itiraf ederek. Başımın üstüne bir buse kondurdu.

"Ben ne güne duruyorum. Kızın hasta olumuş ve ben bakmıyorum. Bu akşam bize gel, tamam mı? İki gün bizde kal. Annen de sana en sevdiğin yemeği yapar" onun yaptığı gibi kollarımı ona doladım ve uzun zamandır hissetmediğim baba şevketin doya doya aldım.

"Olur" dedim itaat ederek.

"Bu sefer benimle inatlaşmadığına göre baya hastasın"

"İnatlaşmayacak kadar yorgunum Kenan Albay. Bir dahakine daha çok inatlaşırım. Eksiğini hissetmezsin" diyip ona iyice sırnaştım. Güldü.

"Kabul"

Bir süre öyle kalırken yanımıza gelen askerle babamdan ayrıldım. Asker babama selam verdi. Babam yine aynı duvar gibi suratını takınıp askere baktı.

"Komutanım, Yavuz Albay acil toplantı istiyor. Gölge timi ile ilgili yeni görüşmeler var"

Yüreğimde öldü sandığım kelebekler bir Anka kuşu gibi yeniden küleirnden doğarken yüzüme bunu yansıtmamak için büyük çaba verdim.

Babam başını sallayıp yanından kalktı. Saçlarım arasına bir buse kondurdu.

"Akşama gelmemezlik yapma" dedi ve gelen asker arkasına takıp gitti.

Kalbim sabahki ağrının yerine umut çiçeği açmaya başlarken gelip gelmeyeceği muamydı ama ben sanki gelecekmiş gibi heyecan yapmıştım.

Acaba  gelecek mi? Acil toplantı nedeni bu mu? Akşam babama sorabilirim. Tabii dolaylı yoldan. Hemen ayağa kalkıp Zeynebi bile görmeden askeriyeden çıktım . Zeynep için gelmiştim ama şansıma Yıldırım ile ilgili ufakta olsa bana umut ışığı olabilecek bir bilgi öğrenmiştim.

Önüme gelen ilk taksiye bindim. Eğer gelecekse ya da gelmek için kısa zamanı varsa evi öyle görmemesi gerekiyor. Eve azda olsa çeki düzen vermem gerekiyor.

Taksi sanki bilerek tüm çukurlar girerek ilerliyordu. Arabayı o kadar dikkatsiz kullanıyordu ki elim mideme gitti. Kusacağım galiba. Sinirle,

"Midem bulandı. Düzgün sürsenize" diye çıkıştım. Adam ağzını yaya yaya,

"Hamile misin bacım? Yavaş kullanıyorum ben arabayı ,hamile isen bilemem tabii"

Hamile mi?

Baş ağrısı.
Mide bulantısı.
Kusma.

Adetim. Telefonumdan adetime baktım. 10 gün geçmişti.

Hamile miyim?

Sadece midem bulanıp başım ağrıyorsa hamile olamam değil mi? Hem biz Yıldırım ile sadece bir kez birlikte olduk. Allah kahretsin ki onda da korunmadık.

"Durdur arabayı!"  adam aniden frene basıp bana döndü.

"Ne oldu abla?"  cüzdanımdan parasını verip kendimi dışarı attım.

Hamile olabilir miyim? Bu mümkün mü? Daha bir kez ilişkiye girmiştik.

Ya  öyleysem ne olacak?

Bir bebeğimiz olabilir mi?
Yıldırım'ın bebeğine hamile olabilirim.
Yıldırım ister mi?
Ben istiyor muyum?

Ya değilsem? Şu an saçmalıyor da olabilirim. Bir taksicinin sözüne kanıp kendimi hamile ilan ettim. En iyisi test etmek. Açık bir eczane bulup içeri girdim.

Kadın gülen yüzü ile bana döndü.

"Nasıl yardımcı olabilirim?"

"Ben-" kekelemeye başladım.

Sakin ol Asena.
Belki de değilsin.

"Gebelik testi istiyorum"

"Tabii" diyip bir tane uzatınca,

"Üç tane" dedim. Kadın üç testi verdi. Testler çantama attım ve kendimi dışarı attım.

Garanti olsun diye üç test almıştım ama şu an ölesiye korkuyorum. Çantamı o kadar sıkı tutuyorum ki dolardan gören biri içinde bomba olduğunu sanırdı.

Eve geçince direk testleri yaptım. Tuvalete klozet üzerine oturdum. Testleri peçeteye sardım ve kapattım.

Ya hamile isem. O zaman gerçekten de ne olacaktı. Yıldırım ortada yoktu ve ne zaman geleceği bellirsizdi. Bebeği istemem gibi bir durum olursa. Ya aldır derse aldırabilir miyim? Ona kıyabilir miyim? Peki Yıldırıma kızabilir miydim? Baba olmak isteyip istemediğini bile bilmiyorum ki! Belki de sadece bana aşıktı. Bebek için çok erken olabilir.

Bebeğin doğması demek aile olmak demek. O aile olalım ister mi?

Ben anne olabilir miyim? Eğer hamile ise onu itiyor muyum ki?

Anne olmaya hazır mısın Asena? Bilmiyorum.
Elim saçlarıma gitti.

Akılsız Asena!  Nasıl korunmayı düşünmezsin. Sende Yıldırım da bunu düşünmeyecek kadar dikkatsizsizsiniz.
Bu sadece benim hatam değil onun da hatası ama o ortada bile yok.

Eğer burda olsaydı He eşey daha kolay olurdu. Ona ihtiyacım var. Hemde hiç olmadığım kadar. Bunu tek başıma yapamam.

Testlerin sarılı olduğu peçeteyi alıp içerir geçtim. Onları bir çekmeceye yerleştirdim. Şu an bakamam. Hazır değilim. Ne anne olmaya ne de onlara bakmaya.

Banyoya girip onları kafamdan atmaya çalıştım. Duştan sonra kıyafetlerimi giyinip annelerin evine gitmek için hazırlandım. Yüzüm beyaza dönmüştü. Renk gelsin diye biraz makyaj yaptım. Evden çıkmadan önce de Barbar'ın yemeğini verip çıktım.



................ 🇹🇷................


Tam tamına bir ay geçmişti. Tim operasyonu eksik şekilde tamamlamaya gayret ediyordu. Terörist kılığında girdikleri yerde koskoca bir ay geçirmişlerdi. Onlar gibi giyinmiş, onlar gibi içmiş, yemiş, onlar gibi konuşmuşlar. Oyunlarına usta bir oyunculuk ile devam etmişlerdi. Hepsi rölerini hakkı ile yerine getirirken bıçak artık kemiğe dayanmıştı.

Binbaşı'nın düşündüğünden daha geç onlara kendini benimsetmişlerdi. Topal' ın yakınına girmek ise düşündüklerinden daha zordu ama başarmışlardı ve bunda en büyük etkiyi Baran sağlamıştı. Tatlı dili, mizahı ile hepsinin gönlüne girmesi kolay olmuştu. Topal' ın en güvendiği adamlardan olmuştu. Onun olması ile Baran diğerlerini de yavaşça yanına almış ve gittiği her yerde hepsini birden olmasa bile birini kesinlikle götürüyordu.

Bir ayın sonunda artık büyük planı ve almaları gereken adamı almak için her şey hazırdı. Topal bugün bölgede etkisini gösteren ve onlara silah kaçakçılığonda silah temin edecek adamla buluşmaya gidecekti. Yanına en güvendiği bir adamı aldığı sıra Baran da olanlara kulak misafiri olduğu için kendi söylemese de kendini belli ederek inceden inceye onu göstürmesi için pür dikkat onu izliyordu.

Topal yanında kardeşi ve oğlu ile arabaların yanına giderken oğlu,

"Baba bende geleyim" dedi.

Oğlu arananlar listesinde 14. sırada idi ve onun da gelmesi timin tek taş ile iki kuş vurması demekti. Eğer Topal'a bir şey olursa onun yerine geçecek yeni kişi zaten belli idi ve Topal kendi soyundan birinin zaten ondan hemen sonra örgütün başına geçmesini istiyordu.

Topalın kardeşi,

"Hayır, sen gidemezsin. Bırak baban kendi yapsın. Küçük çocuk gibi peşinden her yere gitme!" diye sitem etti.

Topal hafifçe güldü kardeşine. Kardeşine güvenmezdi. Bunun nedeni nedir bilinmez ama oğluna bile kardeşine güvendiğinden daha çok güvenirdi. Topal'ın kardeşi  kırmızı bültenle aranan bir terörist değildi ama en az abisi kadar hırslı bir adamdı. Bu hırsı topal yıllar öncesinden fark etmiş ve kardeşini yanına almış. İşler ise istediği gibi gitmemiş. Örgütün başında olarak kardeşi ile örgütü yönetme düşüncesi var iken kardeşinin güce addeta taparcasına bağlanması bu düşüncesini ondan koparıp almıştı. Kardeşini yıllarca  kendi  gölgesinde yaşatmış güce olan nefsini terbiye etmesi için ona zaman tanımıştı ama yine de kardeşi asla istediği gibi olmamıştı.

Ona olan tüm ümidi kesilince yanına canından çok sevdiği ve asla amcasına benzemeyen oğlunu almış. Oğlu kendi gibi arananlar listesine girdiğinde zevkten dört köşe olmuş ve bunun adına bir kutlama bile yapmıştı. Oğluna kendi izinden gitmesi gerektiğini öğretip her daim ona sırtını yaslayabileceğini de öğretmişti.

"Bırak gelsin. İş, işte öğrenilir Erfan..Sen yanına güvendiğin 8-10 adam al." oğlu başını sallayıp adam seçmeye girişirken Topal'ın kardeşinin yüzü renkten renge girdi.

"Ya bir şey olursa? Kim geçecek bu örgütün başına!? Onu götürme Topal!"

"Sen benim verdiğim kararları mı sorguluyorsun!?"

"Hayır en iyisi-"

"En iyisini ne olduğunu senden iyi biliyorum! İşime karışma!" diyip ona çıkıştuktan sonra giyinmek için gitti.

Topalın oğlu adam seçmeye girişirken ilk gözü Baran'a çarptı.

"Sen gel" diyip onu ve birkaç terörist seçerken Baran hemen yanına gelip terörist kılığındaki timi gösterdi.

"Şunları da alalım. Silah iyi kullanıyorlar"

Elleri ile Binbaşıyı, Feyzullahı, Süleymanı, Serhatı gösterdi . Topal'ın oğlu eli ile Binbaşıyı gösterdi.

"O dilsiz. O ne yapacak bizle?"

"En iyisi o zaten ya. Adam dilsiz. Ne tek kelime eder, ne yakalansa bir şey diyebilir"

Binbaşı daha önce binlerce operasyon yaptı ve binlerce röportaj yapmak durumunda kalıp habercilere konuşmak durumunda kaldığı için yüzü bilinmese de sesinin tanınma olasılığın karşı dilsiz rolü üstlenmişti. Başlarda dilsiz olduğuna inamadıkları için işgence edip konuşturmaya çalışmışlar ama Binbaşı'nın ağzından tek kelime bile çıkmadığı için inanmışlardı.

"Hem o ve yanındakinin koca cüsesi ile etrafa korku salıyor" eli ile  Feyzullah' ı gösterdi.
Topal'ın oğlu Baran 'ın dediklerinden dolayı ikna oldu. Başını salladı.

"İyi onu da al" diyip toplam 8 adam seçme işini bitirdi.

Topal,

"Ferzad " diye oğluna seslenince babasının yanına gitti.

Onlar son rotüşları konuşurken Baran da seçtiği adamları hazırladıkları plana göre diziyordu.
Bir arabada Topal ve oğlu ile birlikte üç kişi diğer arabada ise beş kişi binecekti. Kendi, Binbaşı ve Feyzullah'I bir arabada Serhat ve Süleyman'a da diğer arabada yerleştirdi. Serhat ve Süleymanı özellikle şöför koltuğuna oturtmazken onların güvenliği için en iyi düzeni kurdu.

Topalın bineceği araç Pikap model olduğu için kendileri kasada gideceklerdi. Topal kimseye güvenmediği için arkadaki ikili koltuğu boş bırakmıştı.

Herkes arabadaki yerini alırken kaldıkları inlerinden iki araba olarak çıktılar. Arabalar yollarda sürtüne sürtüne geçerken Binbaşı kaldıkları kasaya oturup Topalın ve oğlunun görmeyeceği şekilde  elleri ile Feyzullaha işaret dilinde ' Her şey hazır mı? ' diye sordu. Feyzullah zaferle gülümseyip başını sallayınca oturduğu yere iyice sinip arabanın tadını çıkardı. Buradaki son günler idi ve belkide birkaç saat sonra sevdiği kadına kavuşacaktı.

Araba dururken Binbaşı oturduğu yerden kalktı. Yüzünü yine aynı duvar gibi ifade takındı. Toapl ve oğlu arabadan indi ve diğer bazı adamların inmesini izledi. Teröristler arabadan inerken tim arabada idi.   Feyzullah hızlı hareketler  ile  kasadan inince  Baran,

"Ben gelen var mı ye bakacağım" dedi ve arabanın tepesine çıktı. Kimse ondan şüphelenmezken Topal kendine bir sigara yaktı. Oğlu,

"Türkler buralardaymış. Öyle söylediler. Bu türkler de iyice kendi işleri olmadan her yere burunlarını sokar oldular. Tüm Türkiye'yi havaya uçurmamız bir sözümüzde bakar. Bir de askerlerine güvenmezler mi " diyip küçümseyici bir kahkaha attı.  " Bizim topraklarımıza girmeye yürkleri yetmez. Bir de haberlerde almaya geleceğiz diyorlar " dedi.

Topal oğlunun dediğine gülmek yerine kaşlarını çattı ve Türk ordusunun düşündü. Daha önce defa Türkiyede kalmak zorunda kalmıştı ve oğlunun küçümsediği bir millet olmadığının farkındaydı. Askerlerin cesaretleri, mertliklerini kendi gözleri ile görmüştü.

" Sen bunları bilmezsin. Bunlar pirana gibidirler girdiler mi canımızı almadan çıkmazlar" dedi oğluna.
"Küçümsenmeyecek kadar güçlü bir millet. Hele de askerleri" 

Binbaşı'nın kaşları Topal' ın oğlunun dediği şey ile çatılırken hemen ardından Topalın dedikleri ile düz bir çizgi halini aldı ve dudağı kıvrıldı. Türk askerlerinden olan  korkusunu yüzünden okuyunca iyice güldü.

Topal' ın oğlu bunu fark edince kaşlarını çatarak Binbaşıya baktı. Onun cevap veremeyeceğini bildiği için,

"Sen neden gülüyorsun?" dedi. Binbaşı yavaş hareketler ile kasadan indi ve önce Toparla sonra onun oğluna baktı.
Bir aydır dut yemiş bülbül gibi tek kelime etmezken şimdi ise dudaklarını ıslattı ve ağzını açtı.

" Babanın dediğine." dedi ve her şey bir anda oldu.

Topalın ve oğlunun da gözleri onun dediği ile açılırken baran en tepede susturucu taktığı silah ile bir teröristi indirdi. Serhat ve Süleyman da diğer ikisini indirirken Feyzullahın silahını namlusu Topalın oğlunun ensesinde idi. Topal silahın davranacakken Binbaşı belindeki silahı çıkarıp silaha uzanan eline vurdu ve silah yerle buluştu.

Topal çığlık atarak elini tutarken Binbaşı durmak yerine ikinci defa eteş edip diğer eline de vurdu. Ellerini kullanmayacak şekilde kalırken Feyzullah Topalın oğlunun belindeki ve üstündeki tüm tehlikeli eşyaları almış ve ona diz çöktürmüştü.

Yavaşça yere çökmüş iki eline de şokla bakan topalın yanına çömeldi Binbaşı. Ciddi yüzü yine aynı iken,

"Haklısın Topal. Türk askeri canınızı almadan çıkmaz . Bizde canınızı almaya geldik!" dedi. Topal,

"Türk asker  misin?"

"Beğenemedin mi" dedi alayla. Topalın rengi mora kayarken arabanın tepesindeki Barana bakıp,

"Sen de"

"Ne sandın cerrraaağım"  dedi onunla dalga geçerek.

" Süleyman gel şunun ellerine bak. Kan kaybından geberip gitmesin! Diğerleri sizde  toplanın,  beş dakika içinde gideceğiz ! " dedi Binbaşı  Topalın yanından kalktı.

İpler ile Toplalı ve oğlunu bağladılar. onları aracın bağajına soktular.  Ölen teröristleri arabanın birine sokup onu ateşe verdiler. Arkalarında iz bırakmamaya özen göstererek  ikinci adım için toplanacakları köye gitmek için araçlara bindiler.

Binbaşı Topal ve oğlunu alıp köydeki yarışı yıkılmış eve giridi. Baba oğul önlerinde diz çökmüş vaziyete iken Binbaşı sağlam sandalyelerden birini alıp karşılarına oturdu. Ayak ayak üstüne attıp bir aydır içmediği sigaradan birini yaktı.

"Siz nasıl kırmızı bülten ile arananlar listesine giridiniz acaba" dedi. Topal sinirle,

"Milyonlarca insan katlettim. Binlerce ülkeye silah satıp iç savaş çıkardım"

"Gel gör ki bir Türk askerine yenildin." dedi hafif alayla. Topalın oğlu hemen,

"Sizin gibi Türk  oruspu çocukları  da öldü ama" dediği sırada Binbaşı oturduğu sandalyeden sinirle kalktı ve elinde hala yanan sigarayı başından tutarak alnına yapıştırdı. Alnı yanarken oğlunun feryatları evde yankılandı.

" Oruspu çocukları mı?! Türk asker onlar. Hepsi de şehit oldu. Sen ve baban yüzünden hemde"   hiddetle bağırırken Eline silahı aldı ve iki adım uzaklaştı. Sigarayı bıraktığı için onun alnında sönmüş sigara yere düşerken adamın alnında yanık izi bırakmıştı.

"Aynı baban gibisin. Ama seni iyice ona benzeteceğim" diyip ayağına ardı ardına iki defa ateş etti. Oğlunun feryatları evde tekrar evde duyuldu.

"Ferzad!" diye feryat etti.

"Toapl, oğluna kelimeleri nasıl kullanması gerektiğini öğretmemişsin tıpkı Türk askerinin merhametsizliğini öğretmedinğin gibi !"
Ferzad akan gözyaşlarına ve ektiği acıya rağmen,

"Sizin millet ölmeye mahküm olacak. Siz kan görmeye  alışacaksınız "

"Konu vatanımız olursa önce seni sonra babanı sonra tüm adı geçenin şah damarını keseriz çünkü kan görmeye değil dökmeye alıştırdığınız bu milletiz!" çenesinden tutup kendine çevirdi

"Bir daha elimelerine dikkat etmezsen o dilini de keserim tıpkı biraz daha konuşursan babanın bacağını keseceğim gibi! Bedelini sen değil baban öder piç kurusu!"
Serhat,

"Komutanım" diye içeri girince  Binbaşı oturduğu yerden kalktı.

"Bir gelseniz" diye dışarıyı gösterdi.

"Süleyman gelip baksın şunun ayağına" diyip gelen Serhat'in peşinden çıktı.

Orda olayı ağzı açık izleyen Feyzullah ve Baran,

"Bir daha salakça bir şey söylersem namerdim!" diyip ağzına fermuar çekti.

"Boşuna komutan olmadı herhalde" diyip peşinden gitmek için çıktı. Çıkarken de bilerek Ferzad'ın yaralı ayağına basıp onun daha çok bağırmasın sebep oldu.

....

" Ne oldu Serhat? " dedi Binbaşı o odadan uzak başka bir odaya geçtiklerinde.

"Yiğit yok"

"Nasıl yok!"

"Geri kalan eşyaları almaya gidince galiba yakalanmış. İnlerine götürüyorlar" dedi ve önündeki bilgisayarı açtı.
Bilgisayarda Yiğit 'in üstündeki çipten gittikleri yer gözükürken güzergahı tam da Serhat'in söylediği gibi bir ay boyunca kaldıkları yer idi.

Aslan, Dursun ve Özge  ardı ardına odaya gelirken Baran  ve Süleyman topalın başında idi. O sıra Özge,

"Komutanım karargahtan  arama var. Yavuz Albay hatta " dedi. Binbaşı hemen bilgisayarın başına geçip kulaklığını taktı.

"Binbaşı ÖZÇELİK konuşuyor"

"Binbaşı durum nedir?"

"Topal ve oğlu  elimizde komutanım"

"Bir taşla iki kuş. Bak bu iyi işte."

"Öyle komutanım"

" Helikopteri sizi bıraktığı yere gönderiyorum. Sağ salim dönün"

"Komutanım eksiğiz"  dedi kararsızlıkla. Yavuz Albay tereddütle,

"Şehidimiz mi var?"

"Allaha şükür yok. Ama Yiğit ellerinde onu almamız gerek. İnlerine götürüyorlar "  o sıra başka bir ses duyuldu.

"Ben Albay Cihangir. Binbaşı geri dönün! Bu bir emirdir! Tekrar girmek hepinizin ve Topalın ölümü demek. Bir kişi için tüm timi yakamayız!"  Binbaşı sinirle oturduğu yerden kalktı.

"Ölürüm de timimdeki tek bir adamı da gelirde bırakmam!"

" Bu bir emirdir!  Hemen geri dönün! "

" Ben Hava kuvvetleri Albayından emir almam! Bağlantıyı kez Özge! " diyip sinirle kulaklığı çıkardı. 

Odadakiler konuşmayı nefeslerini tutmuş dinlerken Özge bağlantıyı kesti. Aslan gergin havayı bıçak gibi kesmek için,

" Şey deseydin kardeşim ' Hanım, hanım bunlar benim yavrularım' diye "

Binbaşının sinirli bakışlarının hedefi olunca susup önüne döndü. O sıra Baran duyduğu seslerden odaya gelince hepsinin asılan yüzünü gördü.

"Hayırdır, ne oldu?"  dedi.  Dursun,

" Yiğit hemşerum yok. Albay da dönün diyor"  Baran,

"Yiğiti almadan mı? Olur mu öyle şey! Ben kardeşimi bırakmam!" Binbaşı'nın kollarından tutu.
"Yalvarırım komutanım, kardeşimi almadan dönmeyelim"

"Tek bir adamı bile gelirde bırakmayacağım Baran. Buna Çömez de dahil!"  kolları arasından çıktı.

"Dursun, Özge, Aslan siz Topal ve oğlunu helikopterin olduğu yere götürüp sağ salim onu Türkiyeye götüreceksiniz. Geri kalanlar da benimle Yiğiti almaya gelecek"

"Ben seni bırakmam. Bende geleceğim" dedi Aslan. Binbaşı  sabır çekti içinden.

"Aslan yerine Serhat sen git."

Hepsi  kafalarını salladı ve  hazırlanmaya giriştiler.

Özge, Serhat ve Dursun Topalı ve Oğlunu geldiği gibi yine bagaja sokup helikopterin ineceği alana giderken Binbaşı ve geride kalanlar da onlara ters istikamette arabalarını sürmeye başladı.

Hepsi  yüzlerini  kapatmış şekilde arabada son gaz ilerleyip onların önlerini kesmeye hazırlandılar.
Onların  ine girmesine  son bir köy kalmışken köyde pusu kurdular. Bir iki araba arka arkaya son gaz ilerlerken Feyzullah elinde tuttuğu el  bombayı onların önlerine attı.
Araçın önüne düşen el bombası ile ani fren yaparak son anda kurtuldu.

Teröristler ile çatışma başlarken beş kişinin karşısında yirmiye yakın adam vardı. Çatışma ilerlerken Binbaşı yanındaki Aslana,

"Kolla beni Feyzullahın yanına gideceğim" dedi.

Feyzullah neredeyse altı kişiye karşı tek başına idi ve burdan gördüğü kadarı ile vurulmuştu.  Aslan başını salladı. Binbaşı,

"Üç!" diyip koşarak saklandığı yerden çıktı. Aslan kafasını kaldırıp onu korumak için şarjöründeki tüm mermileri onu korumak için harcarken dört adam vurdu ve geriye alanlarında başlarını çıkarmamalarını sağladı.

Binbaşı Feyzullah'ın   yanına  sağ salim gelince Aslan şarjörünü doldurmaya girişti. Feyzullah sıyırmış kolunu üstündeki kıyafetten bir parça yırttı ve bağladı. Yanına gelen Binbaşıya alayla,

"Hayırdır yerini mi beğenmedin de geldin?"

"Orada rüzgâ esmiyor pek,  bende geleyim dedim burda iyi esiyor diye"

"Rüzgâr esmiyor. Mermi yağmuru var uyar mı sana?"

" Uymaz mı kardeşim. Bayılırım" dedi Binbaşı aynı onun yaptığı gibi alayla.

Beş eğitimli askerin karşısında yirmi adam olmasına rağmen tek tek hepsi düşerken Binbaşı bedenini ateş etmek kaldırdığı sırada vücuduna değen mermi ile çıktığı yere geri  girdi . Aslan, Binbaşı  geriye doğru çöken bedenini görünce korku ile,

"Yıldırım, ne oldu?!" dedi. Binbaşı tek kelime etmeden silahını sıktı ve elini yarasına bastırdı. Dişlerini sıkınca Feyzullah kısa bir küfür etti. Aslan,

"Feyzullah durum nedir?!" diye sinirle bağırdı. Feyzullah  yaralı  Binbaşıya baktı. Binbaşı başını tek kelime etmemesi için olumsuz anlamda sallasa da Feyzullah,

"Yıldırım vuruldu. Tekrar ediyorum Binbaşı Yıldırım vuruldu. Süleyma'nın acil buraya gelmesi gerek!" diye bağırdı.

Aslan bulunduğu yerden korku ile yanındaki Barana beni kolla bile demeden çıktı. Mermiler akmaya devam ederken kıl payı hiçbiri ona değmeden onların yanına geldi.

" Sikerim böyle işi! "diye küfür etti Binbaşı'nın yarı baygın haline  bakarak. Binbaşı son defa kısık sesle emir verdi.

" B planını devreye sok " dedi ve gözlerini karanlığa kapatı


....................... 🇹🇷...................

Asena'nın anlatımı :

Evden çıkıp lojmana annemin yanına gittim. Annem kapıyı açar açmaz boynuna atladım. Kokusunu içim çekerken ait olmayı en çok istediğim, şevkati yüreğimin en derinliklerinde hissediyorum. Kollarımı ondan ayırdığımda yüzümü avuçladı.

"Çok mu hasta oldun sen?" babam ona hasta olduğumu söylemişti. Kısık sesle,

"Çok" dedim.

"Baban arayıp söylediğinde çok korktum. Sen iyi ol diye bol bol güzel yemek yaptım ve bolca sevgi biriktirdim" güldüm.

Ahh! Canım annem.. Sen benim niye böyle hissetiğimi bilsen sadece dizlerine yatar sevgini verirdin.

Kapıda beklemek yerine içeri geçtik. Daha babam gelmediği için tüm vaktimi anneme ayırdım. Onunla bol bol vakit geçirdik. Bana yapmadığı yemek, şifalı diye içirmediği çay kalmadı. Saat babamın geleceği vakite yaklaşırken en çok istediği şeyi yapıp dizlerine yattım.
Elleri ile saçımı okşarken babamın geldiğine dair zil sesi oturduğu yerden onu kaldırdı.

Babam içerir girdiğinde yüzü sirke satıyordu. Rengi hafiften atmış, alnı kırışmıştı. Babam ceketini çıkarırken annem,

"Ne oldu Kenan, ne bu yüz?" oda benim gibi bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

"Binbaşı vurulmuş"

Dünya durdu..
Ben nefes almayı kestim.
Kalbime bir ok saplandı.

Annemin endişeli sesi kulaklarımın uğultusunu bastıramadı.

"Yıldırım mı?"

"Evet"

Kalbimdeki ok yavaşça döndü. Oluk oluk kan akmasın rağmen dönmeyi kesmedi.

"Durumu nasıl?"  Sesimin titrememesi için verdiğim çaba boş bir çabaydı. Ama babam bu hengamenin arasında anlamadı.

"Bilmiyorum. Belki de çoktan ölmüştür"

Ölmüştür..
Öldü..
Ölüm..

Ölemez. Söz verdi. Bana söz verdi. Özçelik sözü. Öyle söyledi. Geleceğim dedi. Sağ salim geleceğim dedi.

Son defa mı gördüm onu?
Son defa mı sarıldım?
Son defa mı bana güzelim dedi?

"Sen nasılsın kızım?" babamın sorusu tüm sorulardan daha kötüydü. Düşüncelerimden sıyrılmak adına sadece,

"İyim" dedim. Başını salladı.

"İyi, iyi. Ben duşa gireyim sonra yemek yeriz"

Annem de bende başımızı sallayınca o tuvalete giderken bende mutfağa geçtim.

Ağlama Asena!
Sakın ağlama!
Burda olmaz! Anne ile babanın yanında olmaz!her şeyi anlarlar. Burda olmaz. Ağlama. Lütfen ağlama.
Boş bir serzeniştti benimkisi. Gözlerimin dolmasına bile mâni olamadım. Akan bir damla yaşı elimin tersi ile silip bir bardak su döktüm kendime.

Babam yanılıyordu. Ölemez. Vurulmuştur ve şimdi iyidir. İyi olması gerek. İyi olmalı. İyi olacak.

Suyu tek dikişte bitirip akan bir damlanın devamı gelmesin diye başımı gökyüzüne çevirdim.

Babam duştan çıkarken bende azda olsa kendime gelmiştim. Hızla masayı kurup oturduk. Masada sessizlik hüküm sürüyordu. Annem,

"Neyin var Asena?" diye bana döndü.

"Yoruldum anne" diye geçiştirdim.

"Yemeğini yediysen geç odana uyu kızım" sabahtandır önümdeki tabağı didikliyordum anne ne yemesi.

"Kızlara sözüm var. Eve gitmeliyim"

"Ne sözü?"

"Film sözü" yalan söylemek artık işim olmuştu. Tek ayak üstünde kırk yalan söylüyor, aklımda dönüp dolanan tilkilerin de kuyrukları birbirine değmeden planlar kuruyordum.

Babam ağzını peçete ile sildi.

"Hem yorgunsun hemde film sözün mü var?" şüphe ile sorduğu soru beni tedirgin etse de pıt kırmamaya çalıştım.

"Sabah vermiştim sözü. Bu kadar yorulacağımı bilmiyordum" tek kaşını kaldırdı.

"Askeriyeye sık geldiğin için yoruluyorsundur "

"Oda nerden çıktı?" çatalını bırakıp tamamen ona çevirdim başımı.

"Hiçbir yerden çıkmadı. Olanı söylüyorum. Artık askeriyeye sık gelme Asena"

"Zeynep içi-" daha cümlemin devamını getirmeden lafı ağzıma tıktı.

"Zeynebi evde de görürsün. Onun için hergün askeriyeye gelmene gerek yok"

"Bu da nerden çıktı Kenan?" diye annem merakla ona döndü.

"Evet bu da nerden çıktı? Düne kadar -"

"Düne kadar o doktor burda değildi. Yeni gelen doktoru gözüm tutmadı ve senin de sürekli sağlık ocağına gelip o adamla yüzgöz olmanı istemiyorum" otorite sesi annemi susturmaya yetti ama benim susmak gibi bir niyetim yoktu.

" Onunla konuşmam olur biter"

"Söz dinle Asena! Evde kal birkaç gün. En azından iyileşene kadar"

"Peki" diyip konuyu kapattım.

Annemle birlikte hızla masayı toparladık ve ben kendimi hemen dışarı attım.

Koşa koşa eve geldim. Kapıyı açıp adımımı içeri attığımda akmamak için savaş verdiğim gözyaşlarım yerlerini aldılar. Anahtarı yere bırakarak kapının önüne oturdum.
Vurulmuştu. Belki de ölmüştü. Öyle dedi bana. Ölemez. Ölememli. Söz verdi bana. Yıldırım bana söz vermişti. Gelir dönecekti. Beni yüz üstü bırakmazdı. Gelicem dedi. Daha yeni kavuştuk biz ayrılamayız. Son defa ona sarılmış olamam. Son defa onu öpmüş olamam.

Lütfen sevgilim geri gel.. Gözyaşlarıma hıçkırıklarım da eşlik ederken Barbar koşa koşa yanıma geldi. Boynu bükük şekilde yanıma oturtu.

"Yıldırım ölemez Barbar" bana baktı. Anlamıyordu. Ben kime anlatıyordum ki. Kimsem yoktu. Dizlerimi çektim, kollarımı dizlerime doladım ve başımı gömdüm dizlerime. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Gözlerim kan çanağına dönene kadar ağladım. En sonunda yorgunluktan kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Yanağımı okşayan elle gözlerimi azda olsa açtım. Gözlerim aşina olduğu bal gözlerini görünce durdum. Yıldırım gülerek yüzüme bakıyordu.

"Asena" dedi. Gözlerimi irice açıldı  . Oydu. Üstünde asker üniforması vardı. Sakalı ve saçı uzamış birbirine karışmıştı. Dağınık saçı yüzüne düşerken bana gümümsüyordu.

"Yıldırım" diyip kollarına atladım. Gelmişti. Ölmemişti. Babam yanılıyordu. Kollarını bana doladı.

"Geldin. Ölmedin. Öldün dediler. Ama ölmedin. Bana söz vermiştin zaten. Gelicem dedin"

"Asena.." elli saçlarım arasından gezerken benim gözyaşlarım yine akıyordu. Gelmişti. Beni bırakmamıştı. Sözünü tutu. O sözünü tutardı. Kollarından çıkıp yüzüne baktım.

"Asena.."

"Öldün dediler. Vurulmuşsun" yüzümü avuçladı. Soğuk elleri ile ürperdim. Bunu fark etmeden gözyaşlarımı usulca sildi.

"Asena.." diye adımı tekrar zikredince   kaşlarımı çatıldı.

"Niye sürekli adımı söylüyorsun?"  sorum onu güldürdü. Ama ben komik bir şey söylememiştim ki? Gülüşüne takılı kaldım. Gülüşü mü değişmişti? O böyle gülmezdi. Bal gözleri aşina olduğum şekilde değilde farklı bir parıltıya sahipti. Sanki bu benim Yıldırımım değildi. Benim sevgilimin bedenine sahip biri gibiydi. Bana yabancıydı bu adam.
Çöktüğü yerden yavaş hareketler ile kalktı. Kirpiklerimi bile kırpmadan onun tüm hareketlerini aklıma kazıyarak şekilde izledim. Kalkmak için elini tutacaktım ki elimi tutmak yerine benden uzaklaşacak adımı attı. Kaşlarım mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı . Niye elimi tutmuyordu ?

Birkaç adım atarak benden uzaklaştı. Oturduğum yerden kalktım. Nereye gidiyordu? Adım atmak için ayağını atmıştı ki bir anda koca cüsesi yerle buluştu.

"Yıldırım!" iki adımda yanına varınca korku ile ağlamaya başladım.

"Yıldırım! Yıldırım! Sevgilim!" elim yavaş yavaş kana bullanırken kan yerde  küçük bir gölet oluşturdu.

"Yıldırım!" kollarım  arasına aldım. Aldığım gibi sarıldığım bedeni sarstım. Bal gözleri mühürlenmiş açılmıyor, nerden aktığını bilmediğim bir kan sürekli akıyordu.

"Aç gözünü Yıldırım! Ne olur aç. Çok korkuyorum. Ne olursun aç. Gitme benden. Lütfen aç gözünü!"

Açmadı..

Gözyaşlarım yüzüne, sakalına karıştı.  Ellerim arasında soğuk bedeni beni bile titretecek kadar soğuktu.

"Lütfen aç gözünü Yıldırım. Bana söz verdin. Sağ salim döneceğim dedin. Sözünü tut. Lütfen sevgilim!"

Yalvarmalarım boşunaydı. O gözünü kapatmıştı ve sanki hiç açmayacak gibiydi.

"YILDIRIM!" diye oturduğum yerden fırladım. Gözlerim ışığın varlığını sorgularken   dışarıdaki ayın ışığı içeriye yavaşça girip evdeki tek ışık kaynağım idi.

Sırtımı dayandığım kapının soğukluğu ve Barbarı havlaması  beni kendime getirmeye yetmedi.  Oturduğum yerden kalktım hızla.

"Yıldırım!" diyip koşa koşa odaları gezdim. Mutfağa, yatak odasına, tuvalete.. Hepsine baktım. Evde onun varlığı ile ilgili herhangi bir şey yoktu.

Gördüklerim koca bir  kabustu. Gelmesi değildi kabus olan, ölüyor olması kabustu. Aklım bana en kötü seneryoyu yaşayacakmışım gibi oyun oynarken kalbim onun tam tersini söylüyordu.

Kalbimi dinlemeye ara verip aklıma kulak kabartım. Ya gerçekten gelmezse, gelemezse. O zaman ne olacak? Ben ne yapacaktım. Onsuz ne olacaktı. Elim düz karnıma gitti. Varlığından şüphe etsem de ya gerçekten de hamile isem? O zaman ne olacaktı peki ? Onun bebeğini taşıyacaktım. Ondan bana kalan tek miras bu olabilirdi.

Hayat böyle miydi gerçekten ?
Birini alıp diğerini  mi veriyordu bana?
Yıldırımı öldürüp,
Onun bebeğini mi bana veriyordu ?

Böyle olamazdı.
Olmamalıydı.
Ben Yıldırımı istiyordum.
Onsuz ondan kalan parçayı değil.

Korkuyla oturduğu yerden kalktım ve testleri koyduğum çekmeceye gittim.  Testler peçete ile koyduğum gibi duruyorlardı. Ellerim titrerken onları aldım ve açtım. 


.

......................................~ZS~...........................................

Ne çok özlemişim yazmayı yaaa.. Sanki asırlardır yokum burda.. Yeni katılanlar var aramızda biliyorum. Hepsine Hoş geldin diyor sizi çok öpüyorum..

Hemen yıldızları patlatın ve yorum atmayı unutmayın...
700 volte (🌟)
1000 yorum (💬)












Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 37.2K 46
(+18bölümler vardır) Dedesinin isteği üzerine yıllar sonra dönmüştü gökçe mardin e nerden bilebilirdi ki aşkı burda bulucağını
226K 14.6K 24
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
912K 25K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kısa bir bilgilendirme daha arkadaşlar ana karakterle...