Power And War 2// Hyunın

Door Skzandmarvel

4.1K 636 489

Aşkı ve bebeği için kendi canından vazgeçerek büyük bir fedakarlık yapan Jeongin, bir gün gözlerini açtığında... Meer

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15
16
17
18

14

256 36 17
Door Skzandmarvel

"Lan ne oluyor, herkes bayılıyor!?" Chris yere yığılan arkadaşının yanına diz çökerken olayın garipliğine karşı tepkisini göstermişti.

"Ay ben bayılmadım!" Sky elini yukarı kaldırıp kendisini gösterdi. Ardından yanındaki Chan'ın kollarına bıraktı bedenini. Chan bayılma numarası yapan villanı son anda tutmuştu.

"Peter!" Minho uzandığı yerden telaşla kalkıp eşinin yanına çökmüştü. Elementinin daha fazla zarar görmüş olabilme düşüncesi beynine akın ederken, endişeli bir şekilde omuzlarından sarstı Peter'ı.

"Bu böyle olmayacak, soğan getirin! Koklatırsak uyanır!" Chris arkasında kalan Yongbok'a seslendi. Yongbok göz devirirken, Minho sabır dilercesine derin bir nefes alıp verdi.

"Saçmaladın iyice sevgilim!" Minho, kendisine katılan Sam'e minnet dolu bakışlar gönderdi.

"Kolanya getirin o zaman!" Chris, Peter'ın bileğini tutarken başka bir teklif sunduğunda, Lewis elini alnına vurdu.

"Eşeğin sikini getireceğim ben şimdi sana bekle." Bob'da Peter'ın yanına eğilirken konuştuğunda, Minho onu duymazdan gelmeyi seçti.

"Siz de hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz amına koyim. Ne yapacağız başka? Minho'nun sihirli öpücüğü vermesini mi bekliyeceğiz-" Chris cümlesini tamamlayamadan bir anda uyanarak dikleşen Peter ile, herkesin ağzından ufak çığlıklar çıkmıştı.

"Peter iyi misin?" Minho, kırpıştırdığı gözleriyle yalnızca karşısına bakan Peter'ın yanağını kavradı. Peter'ın bakışları ona dönerken, aydınlanma yaşıyormuş gibi genişçe gülümsedi.

"Hamilesin... Minho sen hamilesin!" Peter eşinin omuzlarından tutup sarstı, Minho gülerek onu durdurmaya çalıştı. Peter kollarını sıkıca eşine sarıp yüzünü boynuna gömdü. Boynunda hissettiği ıslaklıkla onun ağladığını anlayan Minho, sesini çıkarmadan tebessüm ederek sarılmasına karşılık verdi. Peter'ın kimsenin ağladığını görmemesi için boynuna saklandığını biliyordu.

Herkes Peter'ın başına toplandığı için bebeğiyle yalnız bir şekilde Jeongin'in başında oturan Hyunjin, onların bu görüntüsüne gülümsedi. Saçlarını okşadığı bedenin harektlenmesiyle bakışlarını onlardan çekti. Baygın olduğundan beridir Jeongin'in saçlarını okşayan Hyunjin, kucağından kayan bebeğini bir kez zıplatarak sabit kalmasını sağladı.

"Jeongin? İyi misin?" Hyunjin, uyanmaya başlayan Jeongin'in saçlarını okşamaya devam ederken kısık, şefkatli bir ses tonuyla sormuştu.

"Hyunjin?" Jeongin bir anlık uyku sersemliğiyle her şeyi unutarak, kendisine gülümseyerek bakan sevdiği adama karşılık tebessüm etmişti. Çok sürmeden saniyeler içinden aklına gelenlerle gülümsemesini sildi, kaşlarını çatarak doğruldu. Hyunjin'de gülümsemesi silinirken yutkunarak geri çekildi.

"Ne oldu?" Oğlunun sesini duyan Minho, eşinden ayrılarak ayaklandı heyecanla. Oğlunun yanına giderken, Peter kimse görmeden hızlıca sildi göz yaşlarını. Ancak arkadaşlarının gözünden kaçmamıştı.

"Yaa baksana ağlıyor." Sky dudaklarını büzerek, burnunu çekerek ayağa kalkan Peter'a baktı.

"Ağlıyacak tabi. Baba oluyor, kolay mı?" Chris cümlelerini hızlı hızlı söyledikten sonra arkadaşının sırtını pat patlamıştı. "Helal olsun lan sana, bizim yapamadığımızı yaptın." Chris'in iğneleyici kelimelerini anlayan Sam, gözlerini devirip kollarını göğsünde birleştirdi. Sevgilisinin aksine o bir çocuk istemiyordu.

Minho yanına ulaştığı oğlunun önünde diz çöküp yanaklarından kavradı. "İyi misin küçük tilkim? Kendini nasıl hissediyorsun?" Jeongin'in gözleri babasını bulurken dudaklarını birbirine bastırdı. Babasına bakmaya devam ederse ağlayacağını bildiğinden, kaşlarını çatarak gözlerini başka tarafa çevirirken onun ellerini yüzünden çekti.

Kendisine temas etmesine izin vermeyen oğluyla gözleri doldu Minho'nun. Sıkı sıkı sarılmak, gamzelerinden öpmek istiyordu oğlunu. Ne kadar sarılırsa sarılsın hasretliği bitmezdi. Hemen karşısında olan bedene özlem duyuyordu. Bunun sorumlusunun kendisinin olduğunu da biliyordu Minho. Onu koruyamamıştı, verdiği sözleri tutamamıştı.

"İyiyim." Jeongin boğazındaki yumrudan dolayı boğuk çıkan sesini düzeltmek için, boğazını temizleyerek ayağa kalktı. Etrafını kısaca incelediğinde evinde olduğunu anlamıştı.

Artık kendisini ait hissetmediği evde olduğunu anlamıştı.

Jeongin kapıya ilerlerken Minho ve Hyunjin merakla ayaklanmışlardı. "Oğlum nereye?" Minho'nun sorusuna karşı gözlerini sıkıca yumdu Jeongin. Elleri yumruk halini alırken gözlerini açarak babasına, arkasına döndü.

"Evime. Beni kandırmayıp her zaman yanımda olan ailemin yanına gidiyorum. Burda bir saniye olsun kalmak istemiyorum artık." Jeongin söylediği sözler yüzünden kalbinde bir şeylerin kırıldığını hissetmişti. Onun kalbiyle ve ruhuyla iç içe geçmiş olan orman, onun burda kalmak istememesini duyduğunda üzülmüş olmalıydı.

Minho duyduğu sözlerle yutkunamadı, nefes alamadığını hissetti. Göz yaşları kendiliğinden akarken, Jeongin'i durdurmak istedi. Gitme demek istedi ancak kelimeleri zincire vurulmuş gibiydi. Dudaklarından bir harf olsa dahi çıkmıyor, yalnızca buruk bakışlarla oğluna bakıyordu.

Jeongin son kez babasına baktıktan sonra kapıyı sertçe çarparak evden ayrılmıştı. Gözünden akan yaşları elinin tersiyle silerken hızlı adımlarla nereye gittiğini bilmeden ilerledi.

"Ben onunla konuşurum." Hyunjin, Minho'nun sırtını güven verici bir şekilde sıvazladıktan sonra Jeongin'in peşinden gitmişti. Minho yanına gelen Peter'ı hissettiğinde daha fazla engel olamadığı hıçkırığı dudaklarından kaçarken, kollarını eşinin beline sarıp boynuna gömülerek içli içli ağlamaya başlamıştı.

Hyunjin hızlı adımlarla ormanın içerisine yürüyen bedene yetişmeye çalışırken, kucağındaki bebeğini evde bırakmadığı için lanet etti. O anki akıl karışıklığıyla unutmuştu bebeğini bırakmayı. Bebeğine dikkat ederek koşar adımlarla Jeongin'e yetişmeye çalışıyordu. Valeriy ise halinden memnun bir şekilde, zıplanmanın verdiği hissiyatla ve yüzüne vuran esintiyle gülüyordu.

"Jeongin bekle!" Hyunjin böyle olmayacağını anlayarak yeteneğini kullanmış, Jeongin'in önüne ateşten bariyer yapmıştı. Jeongin bir anda karşısında beliren ateş bariyeriyle geriye adımlamıştı.

Hyunjin sonunda duran bedenin yanına vardığında nefes alış verişlerini düzene sokmaya çalıştı. Ateş bariyeriyerini elinin tek bir hareketiyle yok ettikten sonra, çattığı kaşlarıyla kendisine bakan bedene nefes nefese baktı. Jeongin onun kucağındaki bebeği fark ettiğinde çatık kaşları gevşemiş, bakışları meraklı bir edayla dolmuştu.

"Üşüdün mü bebeğim?" Hyunjin, yüzüne vuran esintiden dolayı bedeni soğumuş olan Valeriy'nin yanağına elini koydu ve yakmayacak şekilde ateşiyle ısıttı küçük bedenini.

"Biraz konuşmaya ne dersin?" Jeongin bebeğin üzerinden gözlerini çekti, ifadesi soğuk bir hâl alırken yürümeye yeltendi.

"Gerek yok, istemiyorum." Hyunjin, gitmek üzere olan Jeongin'in kolundan tuttu. Jeongin onun dokunuşlarını özleyen bedenine küfürlerini sıraladı. Özlemişti onu. Ruhu, bedeni herbir karışı özlemişti Hyunjin'i. Ancak özlemine ağır basan bir duygu varsa da hayal kırıklığıydı. Hayal kırıklığının getirmiş olduğu hüzündü.

"Lütfen Jeongin. Sadece biraz, kaçma böyle. Biliyorum, sana hak veriyorum ama yapma bunu kendine. Biliyorum, sen duygularını kolayca ifade edemezsin. Hep içine atarsın ama daha kötü olursun. Kaçma, konuşalım." Jeongin bir süre düşündü, ardından başını olumlu anlamda salladı, soğuk yüz ifadesini korurken.

Halbuki içi öyle miydi? Yanıp tutuşuyordu. Duygularının ağırlığıyla yanan kalbini, içine attığı göz yaşları dindiremiyordu. Soğuk yüz ifadesinin altında yatan binlerce hüzün vardı. Kırıklıklar vardı.

"Teşekkür ederim. Şey bir yere oturup konuşsak olur mu? Biraz yorucu oluyor da böyle." Hyunjin gülümseyerek kucağında ki, bedenine yayılan sıcaklıktan uyuşmuş olan bebeğini gösterdi gözleriyle. Jeongin bebeği sormak istese de sustu.

Ormanın içerisine yürüyen Jeongin'i takip etti Hyunjin. Jeongin ağaçların arasında, çimenlere dolanmış sarmaşıkları büyülterek iki oturak haline getirmişti. Her yaptığında aynı heyecanı hissettiği yeteneğini kullanmayalı uzun zaman olmuştu. Jeongin içinde bir yerlerde hâlâ aynı heyecanı hissetmesiyle belli belirsiz gülümsedi.

Hyunjin oturağın üzerine oturduğunda, bebeğini taşımaktan ağrıyan sırtını dikleştirdi. Jeongin onun sırtının ağrıdığını anladığında, sarmaşıklardan arkasına yaslanabilecek bir salıncak yaptı. Hyunjin oturağın, kozaya benzer bir salıncağa dönüşmesiyle şaşkınca gülümsedi. İleri geri sallanırken dengesini sağlamaya çalıştı.

"Yeteneklerini geliştirmişsin." Jeongin'in gözleri huzuru hissettiren ormanın içerisinde gezindi.

"Ben bir şey yapmadım aslında. Yani özel bir çaba sarf etmedim. Hepsi orman sayesinde." Jeongin'in konuşması, boynunu okşayan arkasındaki ağacın dal parçasıyla sonlanmıştı. Jeongin gülümseyerek yumuşak dal parçasını okşamıştı. Onun gülümsemesini özleyen Hyunjin ise tebessüm etmişti istemsizce.

"Jeongin, özür dilerim." Jeongin'in gülümsemesi silinirken gözleri onu buldu. "Biliyorum özür dilemek hiçbir şeyi geri getirmeyecek ya da düzeltmeyecek. Sadece söylemek istedim. Ben çok pişmanım Jeongin. Her dakikam keşkelerle geçiyor. Bizi bu hâle getirdiğim için çok pişmanım." Hyunjin'in titreyen sesiyle konuşmasına karşı burukça gülümsedi Jeongin.

"Pişman olman hiçbir şeyi değiştirmez ki. Ben, benim hâlâ aklım almıyor. Nasıl yapabildin bunu Hyunjin? Hiç mi düşünmedin bizi? Beni öldürmek isteyecek kadar mı nefret besledin. Beni hiç sevmedin mi?" Jeongin kısık, inanamayan ses tonuyla konuşmuştu.

"Sevdim, hâlâ da seviyorum. İster inan, ister inanma ama Jeongin ben seni hâlâ çok seviyorum." Hyunjin fısıldayarak konuşurken, Jeongin onun göz yaşlarını silmek istese de tuttu kendini.

"Birisini çok seviyorsan onu kırmazsın Hyunjin. Canını yakmak istemezsin." Hyunjin burnunu çekip başını hızlı hızlı salladı olumlu anlamda.

"Biliyorum ama o zaman intikamla yanıp tutuşan aklıma laf geçiremedim. Sadece ailemin intikamını almak istedim. Ama sonradan anladım ki hiçbir işe yaramayacak. Geçmişe takılı kalmanın ne anlamı var ki? Bebeğimiz ve seninle güzel anılar biriktirmek varken?" Hyunjin gülümseyerek bebeğinin sırtını tuttu ilk, sonrasında da Jeongin'in elini tuttu.

"O...?" Jeongin gözlerini kırpıştırarak, babasının omzuna tombul yanağını yan bir şekilde yaslamış olan bebeğe baktı.

"Evet, o. Bizim bebeğimiz. Valeriy." Jeongin konuştukları gibi ismini Valeriy koyan Hyunjin'e baktı. Birleşen gözleri birbirlerine o kadar çok şey anlatıyordu ki.

"Bebeğim bak, bu Jeongin baban." Hyunjin, Valeriy'i turuncu saçlı bedene uzatırken sesini incelterek konuşmuştu. Bebeğiyle konuşurken istemsizce ses tonu binbir çeşide sokuyordu.

"B-ben alamam. Daha önce hiç almadım. Ya ona zarar verirsem?" Jeongin hafızası yerindeyken kucağına hiç almadığı bebekle panik yaparken, Hyunjin çoktan oğlunu onun kucağına bırakmıştı. Jeongin bebeğin düşmemesi için tuttu hemen. Farklı zaman akışından dolayı hızlı büyüyen bebeği, onu hissetmesiyle ayaklarını heyecanla sallamaya başlamıştı.

Jeongin küçük bedenin bu görüntüsüne kıkırdadı. Neredeyse kendisinin kopyası olan bebek fazla sevimliydi.

"Korkmana gerek yok. Sakin ol." Hyunjin bebeği onun kucağına yerleştirdi güzelce. Jeongin, başı göğsüne gelen bebekle kalp atışlarının hızlandığını hissetmişti. Hayal ettiğinden çok daha güzel hissettiriyordu.

Valeriy kendisine uzanan yapraklara dikkat kesilmişti. Orman, ait oldukları efendilerinin bebeğini sevmek istiyordu. Küçük bebeğin yanağını okşadı yumuşak yaprak. Sanki onu tanımak istiyormuş gibi yüzünde gezindi yumuşak yaprak. Valeriy huylanarak hapşırdığında, daldaki yaprak yeşilliğine bulaşan sümükle iki yana salladı kendini.

"Hasta mı oldu? Neden hapşırdı? Ben mi bir şey yaptım yoksa?" Jeongin duyduğu hapşırık sesiyle endişeyle konuştuğunda, Hyunjin gülerek başını iki yana salladı hayır anlamında.

"Sen bir şey yapmadın. Hasta da değil. Sadece merakla bir yaprak onu huylandırdı." Jeongin anlamayarak kaşlarını çatmış, arkasına bakmıştı. Çiçekler bebeğe doğru başını kaldırmış, ağaç gövdeleri onu herhangi bir zarardan korumak için eğilmiş, yapraklar bebeğin saçlarını ve yanaklarını okşuyordu.

"Seni sevdiler." Hyunjin bebeğinin kısa saçlarını okşayarak kıkırdamıştı. Orman, küçük bebeği hemencicik sahiplenmişti. Sevmişti.

Hyunjin aklına gelen şeyle yutkundu. "Aslında hasta. Bir hastalığı var." Jeongin anında ona dikkat kesilmişti.

"Neyi var? Tedavi edilir mi? Ciddi bir şeyi yok değil mi?" Jeongin istemsizce oğlunu daha çok çekti kendine.

"İşitme kaybı yaşıyor. Kitaplara baktım ama tedavi edebilecek bir şey bulamadım. Hamilelik sürecinde yaşadığım yoğun üzüntüden ve aldığım darbelerden dolayı olmuş." Jeongin gözlerini, renkli çiçeklere bakarak elini açıp kapayan bebeğine çevirdi.

"Benim yüzümden bu halde... Ben seni üzerimden sertçe ittiğimde yere düşmüştün." Jeongin hissettiği yoğun suçluluk duygusuyla gözlerinden akan yaşa engel olamamıştı.

"Hayır Jeongin, senin hiçbir suçun yok. Hepsi benim suçum. Eğer ben en başında o hatayı yapmasaydım hiçbirisi olmazdı. Yalvarırım kendini suçlama." Jeongin bakışlarını yinede bebeğinden çekemedi. Elinde olmadan kendini suçluyordu.

"Ama düzelteceğim Jeongin. Söz veriyorum çabalacağım. İlla ki bir çözümü vardır. Bebeğimizi de iyileştireceğim, bizi de. " Jeongin gözlerini, kendinden emince konuşan mühürlü eşine çıkarttı.

"Çabalama Hyunjin. Olmaz çünkü. Güvenimi yerle bir ettin." Kaşlarını hafifçe çattı. "Sana tekrar nasıl güvenebilirim? Boş yere kürek çekme. Onun için istediğin kadar çabala ama bizim için... Artık çok geç." Hyunjin pes edecek değildi bu sözler karşısında.

"İstediğini söyleyebilirsin Jeongin. Ama ben vazgeçmeyeceğim. Tekrar kazanacağım güvenini. Sen defalarca reddet, bende defalarca tekrar tekrar deneyeceğim." Hyunjin, Jeongin'in bacağına elini koydu.

"Ama babanı reddetme Jeongin'im. Babanın hiçbir suçu yok. O en başından beri böyle olmasını istemedi. Bırakmak istemedi seni, perişan oldu. Peter'da öyle. Senin için tüm kuralları çiğnedi." Jeongin kaşlarını çattı anlamayarak.

"Ne demek istiyorsun? Ne kuralı?"

"Peter dünyada yeteneğini kullandığı için ceza alıyor. Elementi zarar gördü ve görmeye de devam ediyor. Eğer iyileştirilmezse çok geç olmadan, ölecek." Jeongin'in gözleri irileşirken, göğsü korkuyla kabardı.

"Ama bir çözümü var. Bunu henüz kimseye demedim çünkü bana güvenmiyorlar. İnanmazlardı. Jeongin, eğer bana olan güveninden biraz bile olsa kaldıysa lütfen söylediklerimi dikkatli dinle." Jeongin içinde onu dinlemesi gereken bir şeyin olduğunu hissederken emin olamayarak başını olumlu anlamda salladı.

"Sensin, çözüm sensin Jeongin."

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

GÜÜÜÜNAYDIIIIN
😽💖

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

1.5K 156 10
"Senden vazgeçemiyorum ama seninle de olamıyorum çözümüm ne benim?" Felix mektubun son cümlesini yazdıktan sonra güzelce katlayıp bir zarfa yerleştir...
39.6K 5.3K 26
Birbirinden farklı karakterler, güçler ve yeteneklere sahip, Sihir Boyutunun en kapsamlı okulunda toplanan öğrencilerin bulunduğu Twiligt Sihir Okulu...
8.2K 894 11
Jungwon sabah yürüyüşü yaptığı bir günde kaza yapan iki arabanın yardımına koşar.. Sunki, jaywon, jakehoon ve poor heeseung...
8.5K 1.2K 17
Seungmin, sevdiği çocuğa yakınlaşabilmek için özel ders ister. -ara verildi-