Ophira Taekook

By Rosealba7

10.7K 1.7K 2.8K

"Altından kalbin olsa neye yarar: Elmas kalpli birine denk gelmişsin" Omega Jungkook Vincent konağının üç çoc... More

Duyuru
Prolog
1. Kardeşinin her şeyi, Vincent konağının hiçbir şeyi
2. Papatya saçlı Jungkook
3. Bir alfanın gülüşü
4. Kim Taehyung'un ünü
5. Kim Taehyung'un kokusu
7. Papatya güzeli
8. Bana adımla seslen
9. Evliliğin ilk kefeni
10. Annemi özledim
11. Misafir sorunsalı
12. Kızgınlık

6. Alış-veriş günü

617 131 167
By Rosealba7












Garip bir gündü açıkçası. Hislerimi adlandıramadığım, boşlukta savrulup gittiğim o lanet günlerden birindeydim ve korkmadan edemiyordum.

Çünkü bu yokmuşum hissiyatı veriyordu ve bununla başa çıkmak sandığımdan daha zordu. Üzgün müyüm, mutlu muyum diye düşünmek ruhumun bedenime uzaktan bakması gibi hissettiriyordu.

Ruh hâlim tarif edebilecek kelimelerim kısıtlıydı. Sadece dehşet bir hüzünün içinde olmadığımı biliyor olmak yüreğime su serpiyordu.

Taehyung'un gidişinden bu yana dört gün geçmişti ve yaptığım tek şey eşyalarımı toplamak- zaten çok azdı, bir de kardeşime yemek yapmayı ve temizliği öğretmekti.

"Patatesleri kızartırken dikkatli ol, bebeğim. Uzun kollu giy, yağ sıçramasın. Canının yanmasını istemiyorum"

Hoshi çatılı kaşlarıyla çok ciddi iş yapıyormuşuz gibi beni dinlerken başını sallamayı unutmuyor, bazen de çok sıkıldığından olsa gerek oflayıp pufluyordu.

Bu tatlılığına karşı dudaklarımı birbirine bastırdığımda, "İzlemesi bile yordu beni. Günde üç kere yemek pişiriyorsun. Yıllardır tüm bunlarla uğraşıyorsun. Yardım etmediğim için üzgünüm" dedi.

Düşünceli kardeşimin gerçek üzüntüyle söylediklerine karşı gülümsemiş, ocağın altını kapatarak küçük alfama dönmüştüm.

Yanaklarını mıncırarak, "İleride omegana yardım edersin, ödeşiriz" deyip gülümsemesini sağladığımda kapı aynı dört gün önceki gibi gürültüyle açılmıştı.

Ellerimi kardeşimin yanağından çektiğimde babam nefes nefese mutfağa girdi. Benim korkuyla, babamın heyecanla gözleri parlıyordu.

Aramızdaki fark hep buydu. Babam dışarıdan aynı gözüksek bile hislerimiz beni öldürecek derecede farklı ve can acıtıcıydı.

O ne zaman mutluysa ben mutsuzum demekdir. Zira babam zebani misali benim mutluluğumla beslenir, oğlunu derin hüznün içine terk ederek gençleşirdi.

"Hazırlan çabuk. Bay Kim seninle dışarıya çıkacakmış. Yemek yiyip sonra da alış-veriş yapacaksınız"

Gözlerimi kırpıştırarak babama baka kaldığımda, "Hadi!" diyerek beni transtan çıkarmıştı. Alış-verişi beraber yapacağımızı biliyordum fakat yemek yemeği şimdi duyuyordum. Nereden çıkmıştı bu?

"Baba, ne lüzumu var yemek yemenin?"

Korkudan değil de, heyecandan hızlı atan kalbim gitmemin mantıksız olduğunu haykırıyordu içimden. Çünkü ne zaman alfayla bir araya gelsem garip garip hareketler yapıyordum.

"Bay Kim ne derse o! Sana mı soracağız?"

"Baba! Ağabeyime sesini yükseltme!"

Evde anbean artan gerginlikten ötürü kendimi sorumlu tutuyordum. Gerçekten de bu evden gitmem en iyisiydi galiba. Zira hep kavgaların sebebi bendim.

Hoshi'nin kolundan tutarak, "Sorun yok, sen git derslerini çalış. Ben de hazırlanıp çıkayım" dediğimde itiraz edeceğini biliyordum.

Bu yüzden hızlıca terk ettim mutfağı. Odama koşar adımlarla vardığım gibi kapıyı kapattım. Nedense kalbim kuş gibi çırpınıyordu.

Ondan hoşlanmak değildi bu adlandıramadığım hareketlerim. Sadece hayatımda ilk kez farklı bir döngüye girmek afallamıştı.

Başımı yana sallayarak düşünmeyi sonraya bıraktım. Zaten hep düşünüp dururdum. En sonunda da kafayı yediğimde sabah olduğunu fark ederdim.

Yemek pişirdiyimden dolayı pis koktuğumu düşünerek hızla havlumu
ve seçtiğim giysilerimi alıp banyoya girdim.  

Sıcak suyla kovaları doldurduktan sonra küçük kapla suyu kafamdan aşağı boşalttım. Saçımı iyice ıslattığıma emin olduktan sonra evinde çalıştığım soylulardan biri olan Bay Xiung'un kızının verdiği saç bakım ürünlerine uzandım.

Ona çok müteşekkirdim. Verdiği bu ürünlerden sonra hayatım daha da kolaylaşmıştı. Ben böyle ürünlerin varlığından bihaberken, o, yurt dışında gezdiği zaman oraların bizim buralardan yüz yıl önde olduğunu söylemiş, bu ürünleri de bana hediye olarak aldığını söylemişti.

O kadar mutlu olmuştum ki!

İlk önce onun verdiği şampuanla yıkamış, bedenimi de lifleyip hızlıca bitirmiştim duş almayı. Kurulandığım gibi dolabımdan seçtiğim krem rengi elbisemi ve üzerine de çiçekli korsemi giydim.

Odama geri döndüğümde küçük aynamın önüne geçerek ıslak saçlarıma krem uygulayarak parmaklatımı buklelerime geçirmiş, kıvırımlarımı düzeltmiştim.

Saçlarım bitirdiğimde kendime uzaktan bakmış, aslında bir nevi ona hazırlanmışım gibi durduğumu idrak etmiştim.

Yemin ederim babam kapımı çalmasaydı saçımı başımı bozacaktım. Hevesli görünmek istemiyordum. Niyesini de bilmiyorum.

"Jungkook, Bay Kim kapıda"

Titreyen ellerimle kapımı açtığımda babamın çatılı kaşlarıyla baştan aşağı beni süzmesi garip hissettirmişti. Ne diyeceğini merak ediyordum ama kötü bir şey söyler diye hızla geçip gittim yanından.

Kapının ağzında Taehyung'u görmemle kısık sesle selam vermiş, bakışlarımı hemen aşağı indirmiştim. Ayakkabılarımı da giydiğimde artık evden çıkabilmiştik.

Şimdi ikinci kez bir arabanın içindeydim. Fakat bu seferki epey pahalı, gösterişliydi. İster giysilerim, ister yüzüm, isterse de rahat olmayan davranışlarımla bu lüks arabanın içinde sırıttığımın farkındaydım.

Sessizliğimiz beni daha da geriyordu. O dut yemiş bülbül gibi ağzını açmıyor, beni de kendine yoldaş ediyordu. Zira ağzımı açarsam yanlış bir şey demekten çekiniyordum.

Benim bitmek bilmeyen düşüncelerimin aksine yol bitmişti kısa sürede. Araba kasabanın en gösterişli mekanında durmuştu.

Taehyung olmasa burayı hayatımın sonuna kadar her zaman olduğu gibi işe gidip gelirken dışarısını anca görürdüm büyük ihtimalle. Aslında görmek gibi bir niyetim de yoktu.

Ben aval aval mekana bakarken kapım açılmıştı. Transtan çıkıp gözlerini yüzüme diken Taehyung'a baktığımda çok utanmıştım bu andan. Sanki kapımı açmasını bekliyormuşum gibi olmuştu.

Salakça davranmamaya özen göstererek arabadan indiğimde elini belime yerleştirmesi heyecandan titrememe sebep oldu. Anlık nefesimi kesmişti bu hareketi.

Benim çok anlam yüklediğim davranışın aslında birer yönlendirme olduğunu geç de olsa anladım. Fakat o biz masaya yerleştirilene kadar elini çekmemeyi tercih etmişti.

Sandalyemi bile o çekmiş, ben oturduktan sonra oturmuştu. Tüm bunları yaparken nefesimi tuttuğumun bile farkında değildim.

Fazla gergindim. Ellerim ilk defa bu kadar terliyordu. Taehyung ise benim aksime oldukça rahattı. Öyle ki, ne zaman geldiğini bilmediğim garsonun verdiği menüyü inceliyordu.

"Ne istersin?"

Taehyung'un başını kaldırmadan
sorduğu soruya karşılık, "Fark etmez. Sizinkinden olsun" diyerek kısa cevap verdim.

Başını sallayarak adını dahi bilmediğim bir kaç şey söyleyen Taehyung'la garson yanımızdan uzaklaşmıştı. Şimdi baş başaydık.

Kaçamak bakışlarımın aksine Taehyung direkt yüzüme odaklanmaya başladığında rahatsızca yerimde kıpırdandı. 

"Bu yemeğin amacı birbirimizi tanımak. Babanın izni vardır. Rahat ol yani. Gerginliğin beni de geriyor"

Belli ettiğim için lanet ediyordum kendime. Taehyung'un yanında kaçıncı rezil oluşumdu bilmiyordu artık. Saymayı bırakmıştım.

"Bana kendinden, yaşantından bahset" Taehyung'un sohbet açma çabasına karşılık boğazımı temizleyerek söze başladım.

"Pek bir olayım yok aslında. Haftanın altı günü çalışıyorum ve bildiğiniz gibi temizlikçiyim. Kasabada sizin eviniz dışında temizlemediğim ev yoktur herhalde"

Yarım dakikaya sığdırdığım öz geçmişime karşılık başını sallayıp, "Evlendikten sonra çalışmanın lüzumu yok. Çocuklarla ve eşinle ilgilenmen kâfidir diye düşünüyorum" dedi.

Karşı çıkmadım. Okumamıştım ve mesleğim yoktu. Hizmetçilikten başka yaptığım bir şey de yoktu. Elbette koskoca Kim Taehyung eşinin hizmetçilik yapmasını isteyecek değildi.

Bu yüzden gurur yapmadım. Sadece başımı sallayarak onayladım dediğini. Hem işime gelirdi. Küçük yaşımdan çalıştığımdan oldukça yorgun hissediyordum.

Tam ağzımı açıp bir şey soracaktım ki
bir kaç garsonun gelmesiyle susmak zorunda kaldım. Masayı tümüyle doldurup gittiler. Bu kadar yemeği kim yiyecekti?

"Ben çok yemek yerim, bakma öyle. Ne kadar istiyorsan o kadar ye"

Sanki içimi okumuş gibi konuşmasıyla gözlerimi kırpıştırdığımda onun sırıtarak yemeğine dönmesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım.

Önümdeki tabağa yiyebileceğim kadar yemek koyduktan sonra Taehyung'un ellerine baktım. Şimdiye kadar aynı anda çatal bıçakla yemek yediğim olmamıştı. Bu yüzden onun ellerine bakarak öğrenmeye çalıştım.

Sol elimle tuttuğum bıçakla eti kesmek işkenceden farksızken, durumu fark eden Taehyung, "Bıçağı sağ elinle tutmalısın. Eti kestikten sonra çatal ve bıçağın yerini  değiştirmeden ye" dedi.

Rezildim. Başka açıklaması olamazdı. Utancımdan yanaklarımın kızardığını biliyordum. Ama bu adamın yemek yemeği bile beceremeyen biriyle neden evlendiğini bilmiyordum.

O beni utandırmamak adına yüzüme bakmazken ben her yere baktım. Bu şan şöhrete bakınıp durdum. Tüm masalardaki soyluların mutluluk saçan yüzlerine, giyimlerine, kibarlıklarına imrenerek baktım.

Sonra gözlerim kendi nasırlı ellerime indi- bıçakla yemek yemeği beceremeyen elime. Soğuk suyla çamaşır yıkamaktan çat çat olmuş, babama yardım ederken bir çok yeri kesilmiş, yara bere içinde kalmıştı.

Giysilerime dokunmama gerek var mı? En güzel giysim bile zenginlerin paspası etmezdi. Temizlediğim evlerden bilirim bu acı gerçeği.

Ben bu hâldeyken neden benimle evleniyordu? Çocuklu olduğu için kimsenin onunla evlenmeyeceğini düşünüp soluğu bende mi bulmuştu çaresizlikten?

Ağlardım. Yemin ederim buna nefesim kesilene kadar ağlardım. Benim de yanlışım vardı bu evliliğin başlamasında ama ödeyecektim. Ne olursa olsun o parayı ödeyecektim zaten.

Fakat onun bu evliliğe razı olma sebebi buysa şayet kendimi çok kötü hissederdim. Zira beni çocuklarına bakacak biri olarak görmesini istemiyordum.

Ben onlara babalık yapmak istiyordum. Yaşayamadığım o çocukluğu benim gibi yetim kalan onlara doyasına yaşatmak istiyordum.

Üzüldüklerinde dertlerini yıldızlara değil de babalarına anlatsınlar. Küçük yaşta pansuman yapmak zorunda kalmasınlar. Canları yandıklarında sığınacakları kucak olsun.

Dolup taştım düşüncelerimle. Ben kendimi dibi karanlık okyanusta boğarken Taehyung sessizce yemeğini yiyerek beni daha da derine batırdı.

"Niye beni seçtiniz?" diye sorarken buldum kendimi.

İlk önce elleri durdu. Sonra bakışlarını yüzüme çıkardı. Tek kaşını havalandırmış bana bakarken öyle rahattı ki onu boğmak istemiştim.

"Terbiyelisin, bir kez olsun kendini bana yamamaya çalışmadın, güzelsin, beceriklisin, akıllısın. Ziyadesiyle çok iyi baba olacağını düşünüyorum" dedi.

"Çocukların fikrini aldınız mı peki?"

İlk başta söyledikleri aslında çok güzel iltifatlardı. Fakat öylesine dolmuştum ki sadece çocuklarla ilgili olan kısma takılıp kaldım.

Yüzünde rahatsız ifadeyi bu soruyla görebildim. Bu soruyu sevmediği çattığı kaşlarından belliydi ve ben hiç pişman değildim.

"Anlamadım. Çocukların fikrini niye alacakmışım?"

Gözlerimi kapattım sakin olmaya çalışarak. Klasik alfa düşüncesiydi işte. Evin reisi olarak fikirlerinin tartışmaya açık konu olmadığını sanıyordu.

Sabit tutmaya çalıştığım ses tonuyla, "Annelerini kaybedeli çok olmadı.
İki yıl uzun bir süre değil. Hoş karşılamayabilirler" dediğimde gerisine yaslandı.

Kollarını koynunda birleştirerek, "Babaları olarak onlar için doğru kararı ben veririm. Hem böyle ince düşünmen doğru karar verdiğimi gösteriyor zaten" dedi.

Konuyu istediği şekilde algılama şekline ağzım açık kalmıştı. Ben ne diyordum, adam ne diyordu. Hâlâ beni analiz ediyordu.

"Söylediniz mi hiç değilse?"

Başını sallayarak, "Dün söyledim" dedi.

Tekrar yemeğine dönerek konuyu kapattığında elim kolum bağlandı sanki. Uzatmanın bir anlamı yoktu çünkü kendi dediğini yapacaktı.

O iştahla yemeğini yerken ben tabağıma bıraktığım bir iki parça yemeği zorla bitirdim. İçimdeki sıkıntı yediğim lokmaları boğazıma kadar diziyordu.

Çatalı bırakıp aklımda olan başka bir konuya değinerek, "İki şey isteyebilir miyim?" diye sordum.

Genelde bir derler ama benimki gerçek anlamda iki şeydi. İfadem ona da garip gelmiş olmalıydı. Zira yüzünden belli oluyordu.

Yine de "Dinliyorum" diyerek topu bana attığında boğazımı temizledim ilk önce.

Tüm cesaretimi toplayarak, "Bir kere evleneceğim. Sade bir gelinlik giysem olur mu?" diye sordum.

Küçükken bir akrabamızın düğününe gittiğimizde gelin olan omeganın beyazlar içinde ne kadar güzel göründüğünü hatırlıyorum. 

O kadar özenmiştim ki...

Ben de peri gibi görünmek istemiştim. Koşa koşa o gelinin yanına gitmiş, büyüyünce ben de giyebilir miyim diye sormuştum.

Fakat aldığım cevap gözlerimi doldurmuş, büzülü dudaklarımla düğünü terk etmiştim. Çünkü bana küçümseyici bakışlarıyla, "Sen erkek omegasın. Kim evlenir seninle? Hem evlensen bile çok çirkin durur" demişti.

Eve kadar kendimi tutmuş,
odama girdiğim gibi hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Toplumda kabul görülmediğimi, tiksinildiğimi en net hissettiğim an oydu.

Şimdi evlenme şansım varken bir kez olsun peri gibi görünmek istiyordum. Lâkin isteğimi doğru kelimelerle ifade etmediğimden Taehyung beni yanlış anlamıştı.

"Ben ikinci kere evleneceğim. O zaman takım elbise giymeme gerek yok mu?"

Karşımdaki alfa, onun ikinci kere evleniyor oluşuna laf ettiğimi düşünüyor olmalı ki tek kaşını kaldırarak sormuştu bu soruyu.

Fakat hemen başımı yana sallayarak, "Hayır, hayır, sadece bir kere evlenebileceğim ya... Ondan dedim yoksa ikinci kere evlenenlerin de en büyük hakkıdır gelinlik giymek, damatlık giymek" dedim.

Yüzünde anlamadığını belirten ifadeyle, "Niye öyle dedin? Belki ileride kötü şeyler yaşanacak ve ayrılmak durumunda kalacağız. Ve belki de âşık olursun ve evlenme şansın olur?" diye sordu.

Bu cümleleri söylerken birbirine bastırdığı dişleri gözümden kaçmamıştı. Belli ki bir kaç güne eşi olacak kişiyi başkasıyla düşünmek alfalık gururunu zedeliyordu.

Ama kötü şeyler olsa bile boşanabileceğimizi düşünmesi çok absürt gelmişti. Çünkü her ne olursa olsun boşanmayacağımızı iyi biliyordum. Sebebiyse açıklamak istemediğim kadar gereksizti.

Kafamdaki tüm düşünceleri yok ederek kısık sesimle, "Erkek omegayım ya" diyebildim.

Taehyung'un anbean değişen yüz ifadesi dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı kaçırmama sebep oldu. Kaçırdım zira benim nasıl evde büyüdüğümü anlamasını istemiyordum.

Fakat o benim en hassas noktama yara bandı yapıştırırçasına, "Ne fark eder? İnsansın nihayetinde. Benim de omega oğlum var. Biri bir şey demeye cesaret edemez" dedi.

Cinsiyetçi biri olmaması yüzümde tebessüm oluşturdu. Oğlunu kabul etmesi, hatta sevmesi kalbimi hızlandırmıştı.

Demek ki gerçekten de sorun bende, omegalığımda değildi. Babamgil beni sevmemek için kendine sebep yaratmış, yıllar boyu beni de o sebebe kurban etmiştiler.

Ben gülümseyerek onu izlerken alfa, "Abartı olmadığı sürece istediğini giyebilirsin. İster damatlık, isterse de gelinlik olsun" dedi.

Bununla da Taehyung bilmeden benim bir hayalimi gerçekleştirdi. İçimde tarifi olmayan bir mutluluk yeşerdi. Galiba bu evlilik gerçekten de benim için en iyisiydi.

"İkinci isteğin nedir?"

Mutluluğumu sonra da yaşayabilirim diyerek bu konuyu rafa kaldırmış, beni yanlış anlamamasını umarak, "Yatağı değiştirebilir misin?" diye isteğimi dile getirdiğimde sadece şaşırdı.

"Niye ki?"

İsteğimi adlandıramadığı kesindi. Ama benim niyetim kesinlikle kötü değildi. Amacım vefat etmiş birini- hele ki eşini, hayatından çıkarmak değildi.

"Bu isteğimde katiyen art niyetim yoktur. Sadece ömrünün son yıllarını size ve çocuklarına adamış bir kadının ruhuna saygısızlık etmek istemiyorum" dedim.

Fakat Taehyung'un düzelmeyen yüz ifadesinden bile hâlâ anlamdığını sezerken, o, "Nasıl bir saygızısızlık yapabilirsin ki?" diye sorması tüm utangaçlığımı kenara atmama sebep oldu.

"Bir zamanlar beraber uyuduğunuz yatakta sizin koynunuza girerek zannımca çok büyük saygısızlık yaparım"

Kimi aşağıladım bilemedim. Büyütülecek konu değildi belki ama ben rahatsız oluyordum. Çünkü ölmüş birinin yerini almak gibi hissediyordu. Ve ben bunu istemiyordum.

Açıklamam Taehyung için hem yeterli hem de şaşırtıcı olmuş olmalıydı. Yeterliydi çünkü fikrimi açıkça kelimelere dökmüştüm. Şaşırtıcıydı çünkü onun yanında gözlerine bakmaktan utanırken şimdi arsız cümleler kuruyordum.

"Odanın içini tamamen değiştiririm"

Kısık bir teşekkür mırıldanarak bakışlarımı kaçırdığımda onun ayaklanmasıyla gideceğimizi anladım ve ben de ayağa kalktım.

"Alış-verişe gidelim geç olmadan"

Hesabı ödememesine şaşırsam da sonra yeni fark ettiğim detayla buranın sahibinin aslında Taehyung'dan başkası olmadığını idrak ettim.

Her geçen saniye kiminle evlendiğimi yeni yeni anlıyordum. Sindirella misali bir hayat yaşıyordum galiba. Tek farkımız güzelliğimiz ve mutluluğu bulma şansımızdı.

Ben her zamanki gibi hayal dünyamdayken çoktan varmıştık gelinlik mağazasına. Vitrindekiler bile o kadar güzeldiler ki!

Yine de çok hevesli görünmemek adına dudaklarımı birbirine bastırıp gülüşümü gizlemiş, bu sefer Taehyung arabadan indiği gibi ben de inmiştim ki kapımı açmasın.

Alfanın peşinden mağazaya girdiğimizde bizi çok güzel karşıladılar. Elbette bunu Taehyung için yaptıklarını biliyordum. Hatta bana garip baktıklarını bile görmüştüm. Yine de takmamaya çalışarak gelinliklere bakarken, Taehyung'un onlara bir kaç komut verdiğini duydum. 

Sonra bana dönerek, "Sana bir çok öneri gösterecekler. Beğendiğimizi seçeriz" dediğinde başımı salladım uslu çocuk misali.

O oturmak için koltuğa doğru adımladığında ben de bir çalışanın kabine yönlendirmesiyle onu takip ettim. Tek başıma halledebileceğimi söylediğimdeyse bir kaç gelinlik getirmiş, beni kabinde yalnız bırakmıştılar.

İlk gelinliği giymeyi çözene kadar beş dakika harcamıştım çoktan. Çalışanı gönderdiğim için pişman olmuştum şimdiden.

Sonunda giyinmeyi bitirdiğimde aynadan üzerimdeki abartılı, fırfırlı gelinliğe baktım. Çok güzeldi ama fazla abartılı görünüyordu.

Yine de Taehyung'a göstermek için kabinden çıktığımda derin nefes almış, eteğinden tutarak beni bekleyen gelecekteki eşime doğru adımladım.

Bakışları etrafta gezinen Taehyung'u gördüğümde kalbim hızlanmıştı. Niyeyse vereceği tepkiyi merak ediyordum. Bu yüzden heyecan yapmıştım.

On adım mesafe bırakarak önünde durduğumda Taehyung'un bakışları beni buldu. İlk bakışta parlayan gözleri kalbimi kuş gibi çırpındırmıştı.

Bir dakika kadar bakışmanın sonunda ayağa kalktığında yerimde kıpırdandım. O bana adım adım yaklaştıkça kalbim duracak gibi hissediyordum.

İki adım mesafe bırakarak önümde durduğunda ilk kez gördüğüm parlak elalarıyla bakışlarımı yere indirdim.

Taehyung ise buna mani olarak çenemden tutup başımı kaldırdığında, "Çok güzel olmuşsun" dedi.

O an bayılmamak için verdiğim yaşam mücadelesini bir bilseniz... Yemin ederim zemine çakılmaktan veya kucağına düşmekten korkmuştum.

Beğendiğini yüz ifadesinden anlayabiliyordum fakat o da benim gibi düşünmüş olmalı ki, "Ama fazla abartılı değil mi?" diye sormuştu.

Başımı sallayarak onayladığımda vakit kaybetmeden kendimi kabinde bulmuştum. Bu sefer çok sade bir gelinlik denemiş ve alfanın karşısına çıkmıştım.

Bu sefer yüzünü buruşturarak, "Beğenmedim. Çok sade, duruşu da garip. Bunu hangi zevksiz giydirdi sana?" dediğinde ona hak vermiştim. Çünkü abiye elbise gibi duruyordu gelinlikden ziyade.

Yine soluğu kabinde alırken benim için seçilmiş diğer pembe gelinliği elime almıştım. Gördüğüm yırtıklarla gözlerim büyürken bunu nasıl giyineceğim diye endişelerim artıyordu.

Tüm denediğim gelinlikler omega erkekler için tasarlandığından göğüs kısımları anormal görünmüyordu. Fakat bu o kadar açıktı ki göğüs dekoltesi bile vardı.

Bu da yetmezmiş gibi bel kısmı tamamen tüldü ve etek uzunluğu kalçamdan bir kaç parmak aşağıdaydı. Sırtıysa düğmeli olduğundan bağlayamamıştım.

Oflayarak başımı kabinden çıkarıp, "Bir dakika yanıma gelebilir misin?" diye seslendiğimde adım sesleriyle geldiğini anlamıştım.

Kabinin perdesi açıldığında gözlerimiz aynadan buluştu. Sırtım dönük olduğundan o bana aynadan bakıyordu ama gözleri öfke saçıyordu sanki.

Hızlıca kabine girip perdeyi çektiğinde, "Bu ne?! Çok açık!" diye sessiz olmaya çalışarak bağırdığında omuz silktim endişeyle.

Karşısında yarı çıplaktan farksız durmanın utancını yaşarken o hızla açık sırtımı kapatmaya çalışmıştı. Ama bu daha çok yakınlaşmamıza sebep olmuştu.

O an sesimi yutmuş gibi kısık sesimle, "Bilmiyorum ki. Ne verdiler onu giydim. Zaten utandığımdan çıkamadım" diye durumu izah etmeye çalıştım.

Taehyung ise sinirle karışık histerik gülüş atarak, "Gelinlik mi bu?!"
diye isyan etmişti. Ne diyeceğimi bilemeyen zavallı ben ise, "Galiba" diye fısıldamıştım.

Kızaran yanaklarımla yüzüne dahi bakamazken o, bir eliyle tuttuğu gelinliğin arkasından bedenimi kendine çektiğinde nefesim gırtlağıma takılmıştı.

İşte o an mavilerim onun elalarıyla ahenk içinde dans etmeye başlamış, aynadan gözlerimin içine baka baka, "Sen bunu ancak benim yanımda giyebilirsin. Doğrusu çok fazla kalmaz üzerinde, sen bilirsin" diyerek sıcak nefesleriyle bedenimi titretmişti.

Benim kıpkırmızı olan yanaklarım ona epey keyif vermiş olmalıydı ki yarım ağız sırıtmış, sonra beni o kalp çırpıntılarımla kabinde yalnız bırakmıştı.

On dakika zar zor kendime gele bilmiştim. Eğer çalışan gelip bana seslenmese sabaha kadar olduğum yerde kalırdım.

Kendi beğendiğim bir şeyi seçmemin daha iyi olduğunu söyleyip tüm kararı bana bıraktıklarında üstümdekinden dolayı beni yanlız bırakmalarını söylemiş, beş dakikalık aramanın sonucunda istediğimi bulmuştum.

Giyindiğimde hayalimdeki o peri gibi olmuştum. Ne tam gelinlik gibiydi ne de normal elbise. Üzerindeki tülde kelebekler bile vardı.

Tam istediğim gibi olmasıyla hızla kabinden çıktığımda Taehyung'un da gelinlikleri incelediğini gördüm. Fakat hissetmiş olmalı ki hemen bana döndü.

Baştan aşağı beni süzdüğünde gerginlikten bayılacaktım. Hayır deme ihtimali de vardı. Çünkü bir yerin atlamıştım.

Bu gelinlik de çok kapalı sayılmazdı.

Ağzın açıp bir şey diyecekti ki dudaklarımı istemsizce büzerek. "Bu olsun mu?" diye sorduğumda bir kaç saniye sessizliğini korudu. Sonra aklına ne verdise, "Olsun" dedi.

Mutluluktan havalara uçacığımı düşünürken, mağazadan çıktığımızda Taehyung'un açık gelinliği de aldığını fark edip yerin dibini boylamıştım.













⊰᯽⊱┈───────╌❀╌───────┈⊰᯽⊱

İkinci sömestr çok ağır geldi bünyeme. Hiçbir şeye yetişemiyorum.

Rica ediyorum sınır çok demeyin. Ben de emek veriyorum ve doğal olarak karşılığını bekliyorum.

Oy sınırı: 80
Yorum sınırı: 200

Rosealba'nız....


Continue Reading

You'll Also Like

30.9K 2.1K 20
- taekook " Parmaklarımıza dolan küçük kırmızı kurdele ömrümüzün sonuna kadar bagladı birbirimize bize. " |omegaverse +18, yoonmin dom!Tae delta!G...
1.7K 269 19
Kardeş ve aynı zamanda da ünlü olan katsuki ve toga dinlenmek için masaj salonuna giderler... Vıp odasında ki kendilerine özel(?) masajcılar ile haya...
19.5K 1.4K 32
Ben, Kim Taehyung, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum, eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum. *Tamamlan...
52.8K 4K 25
Gay olduğu için ailesi ve arkadaşları tarafından zorbalığa uğrayan Jeon jeongguk intihar etmeye kalkar. Ancak ters giden bir şeyler vardır. Uyandığın...