BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

589K 28.6K 29K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

20. BÖLÜM

19.4K 1.2K 1.7K
By zeynepsnmzsyy


Helooo BİR KİBRİT YAK KİTABININ pek değerli okuyucuları..
20. BÖLÜMle yine ben..

Bu bölümde çokkk çokkk Asena ve Yıldırım aşkı vardır..
Hata ve hata bol dayak, bol entrika, bol bol aşk ve Yıldırımın ağzından da bir kesit bulunmakta..
Aslında onun ağzından yazmak gibi bir planım yoktu şu an ama artık yeterince şey yaşadığımızı düşündüğüm için buna hazırlıklı olduğunuzu düşünüyorum.. Yavaş yavaş Asena ve Yıldırım aşkını, Yıldırım'ın geçmişini, KİBRİT kutusunun hikayesini öğreneceğiz...

Ben ve koca çenem açıldı yinee..
Bol bolll yorum atmayı ve beğenmeyi unutmayın gençlikkk..

20.BÖLÜMLE karşınızda olmaktan şeref duyarım..

Yıldızları parlatmayı unutmayınız..
(⭐👉🌟)

.......................................~ZS~...........................................

4 kelimelik bir cümleydi beni olduğum yere çivileyen..

Fisun  Binbaşı'nın dudağına yapışmıştı..

Gözlerim dolmadı onun  yerine manzarayı izledi. Bir süre ne olacağını izlemek için hiçbir tepki vermeden onlara baktım bomboş bir şekilde. Yıldırım benim için yıllar onun içinse sadece birkaç salise sonra Fisunu iterek onu kendinden uzaklaştırdı. Dudaklarını kolunun tersi ile sildikten sonra hayatım boyunca ondan göreceğim en kızgın bakışlarla birlikte en korkutucu sesi ile,

"NE YAPTIĞINI SANIYORSUN SEN!?" dedi. Fisun Yıldırım'ın itmesi ile birkaç adım geri savrulurken Yıldırım'ın sesi ve hareketinden dolayı daha fazla ürkerek iki adım daha gelir gitti. Korkudan sesi boğazına kaçmış gibi kekeleyerek,

"B-en" diyebildi. Devamı gelmezken Yıldırım aynı ses ile,

"SEN NE?! KİMSİN DE BÖYLE BİR  ŞEYE KALKIŞIYORSUN!? BEN SANA BANA BİR METREDEN DAHA FAZLA YAKLAŞMA DEDİĞİM HALDE HEMDE!?"

"Ben -"

"SESİNİ KES! BEN KONUŞUYORUM!" dedi.

Onların konuşmasını yeterince dinlediğimi düşündüğüm için Barbara döndüm. Elimdeki tasmasını tutarken ağzılığını çıkardım. Benim sevdiğim adamı zorla öpmesinin elbette bir bedeli olacaktı. Ellim Barbarın başını okşarken tasmasını çözdüm. İşaret parmağımla Yıldırım'ın bağırdığı ve neredeyse korkudan altına yapacak Fisunu göstererek,

"Saldır!" dedim.

Barbar aldığı emirle Fisuna düşman gözü ile bakarak hırlayarak onun olduğu tarafa doğru koştu. Kollarımı bağlayarak Barbarın ne yapacağını izlemeye başladım. Barbara havlayarak Fisunun olduğu tarafa koştu . Yıldırım sinirden hiçbir şey görmezken Fisun üstüne doğru ağzını açmış havlayan Barbarı gördü. Korku elini ayağını boşaltırken çığlık atarak Yıldırım'ın arkasına doğru kaçtı. Barbar ona doğru hamle yapacakken Yıldırım Barbarın önüne geçerek,

"Dur!" dedi ama Barbar dinlemeden havlayarak Fisunu ısırmaya çalıştı. Fisun çığlık atarak ondan kaçmaya çalışırken Yıldırım,

"DUR!" dedi daha da sert ses ile. Barbar aldığı emirle son defa sakinleşerek Fisuna hırladı ve oturdu. Fisun korkudan Yıldırım'ın üniformasının tutarken Yıldırım,

"Ellerini üzerimden çek!" dedi. Fisun ellerini ateşe dokunmuş gibi  çekerken şovun bitmesiyle elimdeki tasma ile onlara doğru yürüdüm.. Fisunun başı bana dönerken hafifçe gülerek elimdeki tasmayı kaldırdım. Sesimin titrememesi için çaba sarf ederek

"Elimden kaçtı" dedim. Fisunun yüzüne gülümseme yerleşirken,

"Bir şeyi bölmedim dimi?" dedim. Fisun,

"Böldün. Öpüşüyorduk"  dedi. Yıldırımın başı hızla ona dönerken ben histerikli bir kahkaha atım.

"Benim bildiğim öpüşme birinin diğerine karşılık vermesi ile olur. İtmesi ve dudağını temizlemesi ile değil ama neyse ben sizi bölmeyeyim. Siz devam edin. Ahh tabi Binbaşı sana karşılık verirse" dedim hafif alayla. Sonra ona üsten bir bakış attım. Fisunun yüzü renkten renge girerken elimdeki tasmayı Yıldırım'ın eline bıraktım.

Yıldırım bana şaşkınlıkla bakarken Fisuna küçümeseyici bir bakış attım. Bu kadar basit bir kadın olacağını asla tahmin etmezdim. Kendisini istemeyen bir adamı öpecek kadar düşmesi onursuz bir kadın olduğunu göstermekten başka hiçbir şey yapmazdı onu. Onlara sırtımı döndüm. Yıldırım arkamdan,

"Albayın kızı" diye seslenmesini umursamadan sağlık ocağına gittim. Arkamdan gelecekti ki Barbarın durmaması gelmesine mani olurken sağlık ocağına girip kızlara hiçbir şey söylemeden çantamı alarak çıktım. Kızların benzi atmış yüzümden dolayı sordukları sorulara cevap bile vermeden çıktım askeriyeden.

Yağmur hafifçe yağıp beni ıslatırken umrumda bile değildi. Üstümdeki kaban yavaş yavaş ıslanırken benim gözümün önünde hala Binbaşı ile Fisunun öpüşmesi vardı.

Benim bakmaya doyamadığım adamı öpmüştü.
Benim sarıldığım, aşık olduğum adamı öpmüştü.
Benim bal gözlerine aşık olduğum Binbaşımı öpmüştü o kadın..

O görüntü gözlerimin önün gelirken sevgili olabilme olasılıkları bile midemdeki kelebeklerin aynı anda katliyami idi. Bu fikri kovuşturmak için  gözlerimi sıkıca yumdum ve hızlanarak askeriyeden iyice uzaklaştım. Amaçsız bir şekilde yürürken ıslanan saçlarıma karışan gözyaşlarım sinirden mi yoksa üzüntüden mi bilmiyorum.
Zorla öptüğünü biliyorum ama bu gördüklerimi değiştirmezdi.

Arkamdan gelen arabanın korna sesi beni korkuturken   Binbaşı'nın bağırışı ile ona döndüm.

"Albayın kızı!" dedi. Gözyaşlarımı silme tenezzülünde bile bulunmadan sinirle

"Ne var! Ne istiyorsun!" dedim.

"Konuşalım. Dur bir dakika" dedi ve arabayı sağa çekti.

Umrumda değildi. Onunla konuşmak falan da istemiyordum. Bunu açıklanacak bir tarafı asla yoktu!
Hızlı adımlarla çantamı sıkıca tutarak ilerledim. Arkamdaki ayak sesleri ve bana seslenmesini  bile takmadan yoluma devam ettim.

"Dursana. Albayın kızı!"

Sinirle gözlerimi yumdum. Dursanaymış! Durmuyorum işte, dur-mu-yor-um. Gücün yetiyorsa durdur!
Kolumun çekilmesi ile ileri doğru gitmek yerine arkama doğru savruldum. Vücudum onun bedenine çarparken bana endişe ile bakıyordu.
Yağmurdan benim gibi ıslanan saçları alnına yapışmış, üstündeki üniformanın omuzları da pekte kuru değildi. Gözlerimden ateş çıkarmış gibi ona baktım.

"Dur diyorum" dedi benim aksime sakin bir sesle.

"Niye durayım ki! Neden!?" dedim kolumu ondan kurtarmaya çalışarak.

"Konuşalım.. Arabaya gel. Böyle hasta olursun. " diyip arabaya doğru beni çekiştirecekken sinirle kolumu ondan kurtardım.

"Dokunma bana! Seninle hiçbir yere gelmem!" dedim ve sinirle ona sırtımı dönerek  tekrara hızlı hızlı yürüdüm ama bunu başaramadım. Sinirle,

"Dokunma dedim!" diyip ona döndüm.

"Dokunmuyorum.. Çantanı tutuyorum" dedi çantamı göstererek. Sinirle çantamı ondan kurtarmak için  çekiştirirken alayla,

" Gerçekten beni yerimden kıpırdatabileceğini mi düşünüyorsun? " dedi. Sinirle çantayı bıraktım.

"Al çanta senin olsun" dedim ve tekrar ondan uzaklaştım.

"Albayın kızı" diyip bu sefer önümü kesti.

"Konuşmayacak mısın benimle ?"

"Git Fisunu konuşsun seninle! Aaa yok siz daha çok öpüşmeyi bilirsiniz dimi.. Çok pardon yanlış oldu" dedim ve ona iğrenir gibi baktım.

"O öyle olmadı. Yanlış anladın"

"ÖPÜŞMENİZİN NEYİNİ YANLIŞ ANLADIM YILDIRIM!"

"Öpüşme deme şuna! Zorla oldu! Ben öpmedim onu. Öpmem de! Hem sen de dedin öpüşme öyle olmaz diye." söylediğim sözü bana karşı kullanmaya başlayınca yüzümü buruşturdum.

"Bu hiçbir şeyi değiştirmez! Ne gördüğümü gayet iyi biliyorum" dedim ve yine gitmek için hamle yapmıştım ki izin vermedi.

"Gidemezsin! Fisun denilen o kadın yüzünden bizi bitirmene izin vermem!"

"Biz mi!" dedim hayretle.

"Biz!.. Kör müsün Albayın kızı, görmüyor musun sana nasıl çekildiğimi? " dibime kadar girdi. Burnuma hücüm eden kokusu genzim esir almayı geçmiş tüm ruhuma hüküm sürmeye hazırlanıyordu. Gözlerimi yumdum. İki  kolu ile bedenimi kolları arasına aldı.

" Sana bakarken giden içimi de mi görmüyor musun?  Yanıyorum. Yakıyorsun beni. Çekilip kopamıyorum. Kopmakta istemiyorum.."  dedi. Başımı kaldırarak  ona baktım. Söylediği onca laf umrumda değildi. Onlara takılmıyordum artık.

"Neyi gördüm ben biliyor musun Yıldırım ? Öpüştüğünüzü" dedim ve onu ittim. Kolları uzaklaşan bedenimden dolayı havada asılı kalırken ona bakmadan yanından geçtim. Son defa ona baktım.

"Hata ne  yap biliyor musun Yıldırım -"  dedim ama o cümlemin devamını dinlemek yerine sözümü keserek başını olumsuz anlamda iki defa salladı.

"Bana nasihat verme, beni sev" dedi.  Söylediği şey yutkunmama sebep olurken cümlemin devamını getiremedim. Ona bakmamak için arkamı döndüm.

"Gitme benden.. En azından sen kal.."  dedi ona arkamı döndüğüm için.

"Kalmak için bir sebebim yok!" dedim ve yürümeye devam ettim. Onu arkamda bırakmak istesem de pekte başarılı olmadım. Tekrar kolumdan tutu ve kendine yasladı. Ağzımı açmıştım ki yanaklarımdan tutup dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarım üzerindeki baskısı artarken donmuş vaziyetteyim.
Dudaklarımın üstünde onun sıcak dudağı varken aradan bizi ıslatan yağmur damlaları bu ana şahit oluyorlardı..

Öpüşmesine karşılık vermediğim her saniye akıp giderken sonunda karşılık vermeyeceğimi anladı ve gelir çekildi. Gözlerime endişe ile bakarken sinirle onu ittim.

Yanağına indirdiğim  tokatla başı yana dönerken ellim sızlamaya başladı. Tokattan sonra başını kaldırıp bana baktı.   Yüz ifadesinde kendimi gördüm. Tıpkı Fisunla öpüştüğünde benim olduğum gibiydi. Tarumar olmuş mimikleri ayna görevi görüyordu. Yutkundu.

"Sakın Yıldırım -"  dedim ve işaret parmağımı kaldırdım.

"Sana aşığım! Neyi anlamıyorsun!?" dedi az önce sakin sesinin aksine, bağırarak.

"Gördüklerin o kadının bir oyunuydu! Lan ben sana aşığım, sana! Başka birine değil sadece sana!"  kaldırdığım elimi tutup kalbinin üzerine götürüdü

" Atıyor. Seni gördüğüm günden beri böyle ritmi bozuk bir şekilde atıyor" dedi. Kalbi avuç içimde atarken ona baktım. Çaresizdi. Ona inanmam için bana yalvaracaktı neredeyse.

" İstemiyorum " dedim ve elimi kalbimin üzerinden çektim.  "Senin aşkını istemiyorum Yıldırım" dedim. Yüz ifadesi donuklaştı dediğim şey ile. Beklemediği sözleri sarf ettiğim için bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı.

İkimiz de sırılsıklam olmuş şekilde dururken ondan gözlerimi kaçırdım. Söylediğim sözlerin ağırlığı benim kalbime bile prangalar tutururken onu düşünemiyorum. Sevdiği kadının onun aşkını istemediğin söylemesi nasıl bir acı veriyordu bilmiyorum ama canını yaktığım emindim. Daha fazla öyle kalmak yerine yere düşen çantamı aldım ve  ona sırtımı döndüm.

Bu sefer arkamdan gelmedi.   Caddeye çıkıp bir taksi durdurdum. Taksiye binerken Yıldırımın sinirle arabasının tekerleğine ayağı ile vurduğunu gördüm. Sinirini arabanın tekerleğinden çıkarırken son defa ona bakıp taksiciye evin adresini söyledim.

.............

Zehra'nın anlatımı :

Okuldan çıkıp yürüdüm. Yağmur hafiften çiselerken yürümeye devam ettim. Parka girdim önce. İnsanlar yağmurdan kaçmaya çalışırken ben sanki yağmur yağmıyormuş gibi rahatça ellerim cebimde yürüyordum.
Seviyorum yağmuru. Islanmak benim için arınmak demekti. Ve ben insanların kaçtığı suyla arınıyordum.

İnsanlar yağmuru seviyorum derlerdi ama yağınca ondan kaçarlardı. İnsanlar hep böyle tutarsız mıydı? Çoğu zaman öyleydiler. İnsanları anlamak zordu.

Başımı kaldırıp yağmuru yüzümde hissetim. Gözlerimi yumup ıslanmaya devam ettim. Değen her damla yaşadığımın kanıtıydı. Ve ben yaşamak istiyordum. Sessizlik ve yağmur bazen ihtiyacım olan tek şeydi.

Ben  ne Zeynep  gibi gürültüyü seven biri ne de Asena gibi duygularını açıkça ifade edebilen bir insandım. Bazen kendi sessizliğimin köşesine çekilip ordan olayları izler ona göre hareket ederdim.

İnsanlara  akıl veren onlara yardım eden aklı başında sakinliğini koruyup soğukkanlılığı ile hareket eden bir insandım ama en önemlisi yardım etmeyi seven bir insan olmamdı. O yüzden galiba öğretmen olmuştum. Çocukları sever onlara yardım edip onlara doğru yolu öğretmek her zaman beni mutlu etmişti.

Kahve gözler..
Nerden gelmişti aklıma bir anda kahve gözler..
Feyzullahın kahve gözleri vardı..
Aklıma birden değişen konu ile gözlerimi açmak istedim ama o gözlerin gözümün önünden gitmesine izin vermedim. Neden vermedim?

Yağmur yüzüme değmeyi kesmişti. Dinmiş miydi? Gözümü açtım. Gördüğüm şemsiye ile durdum. Başımı biraz çevirdim ve tanıdık kahve gözlerle karşılaştım.

Feyzullah..

"Hasta olmak mı istiyorsun öğretmen? "  dedi.

Benim aksime üstündeki ceket ya da kıyafetleri ıslanmamıştı. Elindeki şemsiyeyi tutarken benim de ıslanmama için kullanıyordu.

"Hasta olmam" dedim ona bakarken.

"Nerden biliyorsun? Biraz daha ıslanırsan olacağına yemin edebilirim" dedi üstümü kast ederek. Kıyafetlerim ıslanmıştı. Saçım ıslanmış ve alnıma yapışmıştı. Ondan gözlerimi kaçırdım. Birden elimi tutu ve elindeki şemsiyeyi ellerim arasına sıkıştırdı. Sıcak elli benim soğuk elime değerken vücudumu bir heyecan kapladı. Ona şaşkınlıkla bakarken o üstündeki ceketi çıkarıp hiç beklemeden  omzuma koydu. Çeket içimi ısıtmaya başlarken

"Arabaya kadar idare etsin" dedi ondan sonra elimden şemsiyeyi aldı.

"Hadi gel eve bırakayım seni. Hasta olacaksın ne kadar olmam desen de" dedi ve uzaktaki bir arabayı gösterdi.

"Ben giderim. Hem şuradan bir taksiye biner-"

"Gerçekten seni bu halde taksiye bindireceğimi düşünmüyorsun değil mi öğretmen? Arabaya geç. Hadi" dedi ve elini belime atarak arabasına doğru yönlendirdi.

İtiraz etmek için ağzımı açmıştım ki bundan vazgeçtim. İtiraz etsem bile dinlemeyeceğini biliyordum. En iyisi ayak uydurmaktı. Arabaya binince direk klimayı açtı. Klima aracı ısıtmaya başlarken oda arabayı çalıştırdı.

"Gittiğin okul buralarda  mı?"  dedi konu açarak.

"Evet. Biraz ilerde"

"Hmm anladım. Gelirim belki?"

"Gelir misin?" dedim ve  şaşkınlıkla ona döndüm.

"Ziyaret amaçlı. Berinle birlikte  "

" Ha tamam"  dedim. Bende benim için sandım  bir an. Adam yiğeni için söylüyordu. Zehra sende yanlış anlama ne müsait biri oldun. Zaten adamı sürekli yanlış anlıyordum.
Arabayı dolduran telefon sesi ile başım onun cebinden çıkardığı telefona kaydı. Gözlerinin içi parlarken açma düğmesine basmadan

"İyi insan lafının üstüne arar" dedi ve telefonu açıp hoparlöre aldı. Bir saniye sonra Berinin ' Amcaaa' sesi duyuldu.

"Söyle güzelim" dedi oda.

"Amca annem bana kedi almıyor, yine" dedi üzgün bir sesle.

"Siz bu sorunu halletmemiş miydiniz?" dedi Feyzullah kırmızı ışıkta dururken.

"Hayır halletmedik asla da halletmeyeceğiz" dedi inatçı bir sesle.

"Kediyi boşver. Bak burda kim var?" dedi bana bakarak.

"Kim var?"dedi heyecanla Berin.

" Ben varım " dedim Sesimin onun ki kadar neşeli çıkmasına özen göstererek. Berin heyecanla,

" Zehra ablaaa! " diye küçük bir çığlık koparınca Feyzullahın da benim de yüzümüz güldü.

" Zehra abla, annem bana kedi almıyor yine " dedi.

"Biraz daha büyüyünce alacağını söyledi ya"

"Ama ben artık büyüdüm. Hem boyum da uzadı"

" Ya ne kadar uzamış cimcime? "  dedi Feyzullah yeşil ışık yanarken

"Bir santim uzamışım. Annem çok süt içersem senin kadar uzuyacağımı söyledi"

"Doğru söylemiş. İçersen ve erken uyursan beni bile geçersin" dedi Feyzullah. Onun boyu neredeyse 2 metreydi ve böyle söyleyerek onu hem erken uyumaya hem de süt içmeye teşvik ediyordu.

"Benim aklıma bir şey geldi" dedi Berin heyecanla.

"Kedi alabilmemin bir yolunu biliyorum artık. Annem de kızmayacak bana" dedi koştuğu belli olurken. Bende Feyzullahta kaşlarımızı çattık dediğiyle. Annesi asla ona kedi almazdı çünkü ona bakabileceğini asla düşünmüyordum ve ona göre daha o sorumluluğu alabilecek kadar büyümemişti.

"Feyzullah amca, Zehra abla ile evlenir misin?  Eğer evlenirsen Zehra ablanın kedisi benim olabilir. O zaman annem onunla oynamama ve bakmama izin verir. Lütfen Zehra abla ile evlen amca. Lütfen" dedi. Benim gözlerim şaşkınlıkla açılırken Feyzullahta yutkundu. Berin etrafta gezerek ve bağırarak,

"Lütfen evlenin amca..." sonra annesinin yanına gitmiş olacak ki,

"Anne, sen de amcama ve Zehra ablaya evlenmelerini söyler misin?  Onlar evlenirse benim de kedim olabilir" dedi. Utançtan başımı telefondan bile kaldıramadım. Ama Berinin annesinin,

"Ne evlenmesi Berin? Kimle konuşuyorsun sen?" dedi ve telefonda bu sefer onun sesi duyuldu.

"Alo?" dedi. Feyzullah,

"Yenge, benim" diyince Berin,

"Amcamla konuşuyorum. Zehra abla da yanında. Onlar evlenecek ve benim de kedim olacak" dedi sevinçle.

"Ne evliliği Berin? Kim söyledi sana bunu?"

"Kimse söylemedi. Ben söylüyorum. Eğer onlar evlenirse Zehra abla benim yengem olacak ve onun kedisi ile istediğim kadar oynayabileceğim"  dedi açıklama yaparak.

"Evlilik öyle basit bir şey değil. Hem de sırf sen kedi seviyorsun diye onlar evlenmez. İnsanlar sevdiği ile evlenir"

"Amcam Zehra ablayı seviyor. Zehra abla da onu" dedi. Benim şaşkınlığımı artarken Feyzullah telefonu hoparlörden çıkardı ve kulağına dayayarak,

"Ben kapatıyorum yenge" diyip onların daha fazla konuşmamasına izin vermeden kapattı.

Bakışlarımı ondan kaçırarak başımı cama çevirdim .

"Kusura bakam öğretmen. Berin işte kedi için saçmalıyor" dedi.  Başımı salladım.

"Anlıyorum." diyebildim sadece.

Telefon konuşmasından sonra utançtan yüzüne bakamadım. Araba boyunca ikimizden de ses çıkmazken tarif ettiğim gibi eve getirdi beni. Arabadan inmeden önce ona baktım. Kahve gözleri bana bakarken minnetle ona baktım.

"Bıraktığın için teşekkür ederim. Ceket için de" dedim ceketi kast ederek. Hafifçe başını eğdi.

"Sorun yok öğretmen. Sen hasta olmamaya bak. Lazımsın bana. Bize yani, çocuklara  işte " dedi saçmalayarak. Gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Anladım. İyi akşamlar" diyip arabadan indim. Apartmana girene kadar gitmedi. Apartmana girince motor sesini duydum. Üstümde onun ceketi, yüzümde bir gülümseme ile evin kapısının önüne geldim. Anahtarı açıp içeri girdim. Caketini asmak yerine üstümde tutarken içeri girince gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Asena salonunun ortasında volta atıyordu. Zeynep te onun peşinden gidip onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Şaşkınlıkla,

"Ne oluyor?" dedim. Zeynep,

"Eniştemiz elden gidiyor"  dedi endişe ile.

"Anlamadım?"

"Fisun Binbaşıyı öptü" dedi Asena pat diye.

"Ne!?"

"Yaaa.. Askeriyeye gittim ya. İşte baktım Fisun Binbaşıyı köşede sıkıştırmış öpüyordu. Hani ben çantamı almaya geldim ya işte bu yüzden çıkıp gittim"  dedi.

O gittikten sonra bende müdür çağırdığı için okula gitmiştim ve onu aramamıştım. Demek bu yüzden bir anda hiçbir şey söylemeden çıkıp gitmişti.

"Binbaşı bir şey yapmadı mı?" dedim çantamı masaya bıraktım ve oturdum.

"İti onu ve ağzını temizledi. Tam kızacakken ben elimdeki Barbarı Fisunun üstüne salınca kızamadı çok "

"Barbar?"

"Binbaşı'nın köpeği"  dedi Zeynep ek bilgi olarak.

"Sen kadının üstüne köpek mi saldın?"  dedim şaşkınlıkla.

"Saldım ama Binbaşı olduğu için bir şey olmadı kadına. Keşke olsaydı" dedi sinirle.

"Neyse sen üstünü değiştir gel önce sonra konuşuruz. Hem üstündeki kimin ceketi?" dedi Asena üstümdeki Feyzullahın çaketine bakarak. Zeynep de onun dediği şey ile bana döndü.

"Feyzullahın değil miydi lan bu!?" dedi ve koşarak yanıma geldi. " Yanlış mı hatırlıyorum ben" dedi emin olmak için cakete dikkatle bakarak.

"Doğru hatırlıyorsun onun" dedim. Zeyneb'in yüzünde de Asenanınkin de  de aynı imalı bakış meydana geldi.

"Sandığınız gibi değil. Gelirken benim ıslandığım  görünce  verdi."

"Sandığımız gibi olmadığına emin misin Zehracığım?" dedi Zeynep yanıma oturarak. Asena da ona uyarak,

"Bizden bir şey saklamıyorsun dimi Zehra?"

"Hayır saklamıyorum. Sadece gelirken ıslandım. Oda bana yardım etmek için arabasına aldı ve ceketini verdi. Bu kadar" dedim. Zeynep ima ile,

"Öpüşme yok yani?"  dedi emin olmak için.

"Ne öpüşmesi ya?!" dedim ve oturduğum yerden hışımla kalktım.  "Öpüşmedik. Öyle bir şey yok aramızda"

"Peki" dedi Zeynep kollarını bağlayıp aynı ima ile yüzüme bakarken .

"Hiç öyle bakma Zeynep. Yok öyle bir şey!"

"Olsa kızının adını Zeynepsu koyarsın dimi" dedi merakla.

"Koymam!"

"Yani sevgili olabilirsiniz ama kızının adını Zeynepsu dışında bir şey mi koyacaksın"  dedi söylediğim şeyi kendine göre yorumlayarak.

"Beni manipüle etmeye çalışıyorsun ama yemezler. Gidip üstümü değiştirip geleceğim siz de bu konuyu kapatacaksınız!" dedim ve odama geçtim. Üstümdeki ıslak kıyafetlerden kurtulup kuru bir şeyler giyip saçımı kuruttum. Onun Caketini de sandalyeye astım kuruması için. En kısa sürede ona vermeme gerekiyordu yoksa Zeynep bu işin peşini asla bırakmazdı.

İşim bitip dışarı çıktığımda gördüğüm daha büyük bir kaostu. Zeynepin makyaj malzemeleri orta sehpadaydı ve makyaj yapıyordu.

"Zeynep?"

"Efendim aşko" diyip bana döndü.

"Nereye?"

"Bara "

"Bar mı? O da nerden çıktı?"

"Asenadan. Binbaşıyı kıskandırmak için bara gideceğiz . Hadi sende hazırlan" dedi. O sıra içeri kırmızı mini bir elbise ile Asena girdi.

              (Asena'nın Elbisesi)

"Oldu mu?" dedi bize elbiseyi göstererek.Zeynep ona,

"Kesin kıskançlıktan kuduracak" diyince Asena zafer kazanmış gibi,

"Azda olsa beni anlar o zaman " dedi.

"Asena?" dedim dehşete düşmüş gibi ona bakarken.

"Efendim Zehra"

"Ne barı? Bu da nerden çıktı?"

"Binbaşıyı kıskandırmak için. Azıcık anlasın o Fisunla öpüşürken benim ne hissettiğimi. Hadi sende hazırlan. Birazdan Özge de gelecek " dedi ve odasına gitti.

Peşinden bunun saçma olduğuna dair bir sürür laf dökmem rağmen asla onu döndüremedim ve en son ne olur ne olmaz diye hazırlanarak onların peşinden gitmeye karar verdim. Hepimiz hazırlanmış kapının önünde dizilmiş Özgeyi bekliyorduk.

Asena sırf Binbaşıya inat olsun diye kırmızı mini bir elbise giymişti. Ona uygun soft bir makyaj ve fön yaptığı saçları ile aramızda en dikkat çeken oydu. Zeynep te tıpkı onunki gibi kısa pembe omuzları düşük mini bir elbise seçmişti. Sarı saçlarını salık bırakmış hem sade hem de nefes kesici olmuştu. Ben onların aksine bebe mavisi uzun kollu dekoltesiz bir elbise giymiş saçlarımı açık bırakmak yerine sıkı bir at kuyruğu yapmıştım.

Sokağa giren araba ile hepimizin başı o arabaya dönerken arabayı sürenin Özge olduğunu gördük. Arabayı tam da bizim hemen yanımıza park ederek içinden çıkıp bizi süzdü. Ona göre baya şık olmuştuk. Onun üstünde elbise yerine şort vardı çünkü. Kot şortu, siyah dekolteli bluzu, üstüne attığı siyah uzun gömlek ve kısa saçları ile tarzını yine konuşturmuştu.

Özgenin asker olması. Onun sert gibi gözükmesin hata çoğu zaman sert olmasına sebep olsa da altın gibi bir kalbi vardı. Onunla sohbetlerimizde ne kadar cana yakın olduğunu anladığımı için samimiyetimiz artmıştı ve artık oda bizim üçlü grubumuzda dördüncümüzdü.

"Yalnız çok güzel olmuşsunuz kızlar" dedi Özge bizi süzerek. Zeynep,

"Bize diyene bak. Sen de yine tarzını konuşturmuşsun" dedi üstündekileri kast ederek.

"Elbise bana göre değil. Ben böyle rahatım.. Neyse hadi gidelim artık geç olmadan" dedi. Hepimiz Başımızı sallarken arabaya bindik. Zeynep ön koltuğa geçerek birkaç fotoğraf çekti ve kesinlikle instagram da paylaşacağını söyledi. Araba barın önün gelirken sıkıntıyla nefes aldım. Bu işim sonu kötü bitmese bari...

                          ........... 🇹🇷..........

Yıldırım'ın Anlatımı :

Adımlarımı timin odasına doğru attım. Sinirle attığım her adımda önünden geçtiğim tüm askerler korkuyla bana selam verirken hiçbirine bile bakmadan ilerledim.

Birkaç saat önce başta sinirlenmiş sonra ise büyük bir çıkmaza girmiştim. Fisun denilen doktor yüzünden Albayın kızı ile kavga ettiğim yetmiyormuş gibi hayatım boyunca onda görmek istemeyeceğim kadar hayal kırıklığı görmüştüm. Bu hayal kırıklığının sebebi ise tamamen bendim. Koskoca  Binbaşı YILDIRIM ÖZÇELİK zorla bir kadın tarafından öpülmüştü ve buna mani olamamıştı.  Zekası ve refleksleri ile tanınan adam basit bir doktoru bile durduramamıştı.

Dudaklarımdan onun izini silmek kolaydı ama Albayın kızının aklından silmez zordu. Bunu kabul etmiyordu hem kim ederdi ki..

Tam da ona aşık olduğumu söyleyeceğim zaman o doktor yüzünden bu planım altüst olmuş. Altüst olmakla kalmamış ona itiraf ederek iyi bir tokat yemiştim. Ama hakketmiştim o yüzden bu tokat üzerinde fazla durmadım. Durduğum şey, beni istemediğini söylemesiydi. Ne kadar sinirle söylese de bu durum canımı yakmıştı ve söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu.. Peşinden gidemeyecek kadar beni durdurmuştu o cümle..

İçtiğim ikinci  sigaradan sonra sigara içemeyeceğim için Fisuna olan sinirimi bir şeyden çıkarmam gerekiyordu ve benim de idman yaptırarak canlarını çıkaracağım bir timim vardı. Ne kadar canım sıkın olduğu için idmanlarını gecenin bu saatinde yaptırmam doğru olmasa da ben istediğim sürece her şey olabilirdi..

Adımlarım açık kapıdan girerken iki adım ötede elinde havlusu ile Baran bana sırtını dönmüş vaziyete diğerlerine bir şeyler anlatıyordu. Diğerleri kendi hallerinde takılırken odada olmayan Özge, Aslan, Tahir ve Serhat dışında herkes onu dinliyordu. Kendi şivesinde,

"Yav  ben bu Binbaşıyı anlamıyorum.. Dün bir askerin saçı azıcık uzadı diye adamın saçını kazıttı. Bu insafsızlık değilde ne ?" dedi dün yaptığım şey hakkında konuşurken.

Ellerimi cebime attım ve dün benim gerçeği bildiğim ama onun sadece gözleri ile gördüğü şeyi anlatmasını dinledim. Yiğit gülerek ona cevap vermek için dönünce beni gördü. Elimle susması için işaret yapınca yutkunarak korku ile Barana baktı.

"Sanırsın dağdan indi. Adamı kurtlar mı yetiştirdiler  ne yaptılar da bu adam bu kadar vicdansız oldu"   diye sözlerine devam ederken dudağım hafifçe vırıldı. Bu adam kaşınıyordu. İki dakika başını belaya sokmamak gibi bir durum söz konusu bile değildi.

Süleyman ayağa kalkıp Yiğit in baktığı yerde beni görünce yanındaki Dursunu dürterek onunda uzandığı yerden kalkmasına sebep oldu. Yiğit, ensesinde olduğum Barana susması için kaş göz yaparken Baran onu takmadan,

"Ne kaş göz yapıyorsun? Yalan mı. Yav bu adamda azıcık insan, merhamet olsaydı her sabah bize 50 tur attırır mıydı? Hadi onu da geçtim. Niye herkes saat 6 da kalkıyor da biz 4 'te daha şafak sökmeden, kargalar kahvaltısını yapmadan kalkıyoruz !? . Arkamızdan kovalayan mı var!? " dedi sitemli bir şekilde.

Feyzullah Yiğit' in kaş gözünü Barandan önce anlayarak yattığı ranzadan indi.

" Arkandan kovalayan değil Binbaşı var " dedi.

Baran duyduğu ismimle donup kalırken yavaşça bana döndü. Benim duvar gibi olan suratımı görünce benzi attı ve yutkundu.

"Komutanım" dedi kısık bir sesle.

"Baran Ağa" dedim duvar gibi olan suratım bile gülümseme yerleştirerek.

"Demek dağdan mı indim Baran Ağa? Çok merak ediyorsan söyliyim. Dağdan inmedim ya da mağarada kurtlar tarafından büyütülmedim"

"Estağfurullah komutanım" dedi sıraya girerken.

"Az önce cok merak ettiğin soruyu cevaplıyorum dur bi. Niye saat dörte kalkıyorsunuz" dedim ve sıraya dizilmiş ona bir adım yaklaştım. " canım öyle istiyor. Başka bir sorun var mı? "

"Yok komutanım" dedi sesi içine kaçmış gibi.

"İyi şimdi dışarı çık. Sabah sabah niye 50 tur diye mızmızlanmak yerine niye şimdi 70 tur atacağın için dert yan! "

"Komutanım -" diyip itiraz etmek için ağzını açmıştı ki ayağımı sert bir şekilde yere vurarak onu susturdum.

"Tek kelimemle 70 değil 100 olur!"

"Emredersiniz komutanım" dedi.

Bakışlarım onun üstünde iken içeri koşar adım giren Aslanla başım ona döndü. Telaş onun tüm vücudunu esir almıştı. Tek kaşımı kaldırdım.

"Ne bu telaş?"

"Şuna baksana bir" dedi elindeki telefonu bana uzatırken. Şüphe ile telefona baktıktan sonra çekip aldım elinden.

Ekranda Albayın kızının arkadaşı olan Zeyneb'in instagram gönderisi vardı. Ardı ardına dörde yakın resim vardı. Biri arabada diğer üçü de bir barda çekilmişti.
Albayın kızı kadraja üstünde beni delirten onu ise sexsi göstermekle birlikte var olduğu için bin şahit isteyen bir kırmızının en can alıcı renginde  elbise, linde içki kadehi vardı. Fotoğrafta bin can yakacak bir gülümseme poz vermişti.

Dudağım kıvrılırken dikkatimi fotoğrafın arkasındaki bir adam çekti. Direk Albayın kızına yiyecekmiş gibi bakıyordu. Yüzümdeki kas seğirirken Baran,

"Şewkiye" dedi eliyle hemşireyi göstererek. Feyzullahın şaşkın sesi ise hemen ardından,

"Zehra" duyuldu. Aslan eliyle Özgeyi göstererek

"Özge de var" dedi. Hepsi başıma üşüşmüş telefona bakarken yan gözle onlara baktım. Dağılıp sıraya girince elimdeki telefonu Aslana geri uzattım.

"Nerde bu bar?"

"Konumu var. Ne yapacaksın?"

"Yengeni almaya gideceğim"

"Yenge?" şaşkınlık nidası ile Feyzullahtan çıkarken Süleyman, Baran ve Yiğit aynı anda,

"Albayın kızı mı?" dediler. Sorularına cevap bile vermeden hepsini geride bırakarak odadan çıktım. Baran ve Aslan arkamdan arkamdan koşarak geldiler.

"Komutanım benim ceza işi vardı? Ne'olur affedin. Yemin billah bir daha hiçbir şey söylemem. Bizde gelelim. Ne olursun. Yemin kuran çarpsın ki rahat duracağız-" diye susmaya tenezzül bile etmeden konuşurken

"Ceza yok. Nereye geliyorsan gel. 10 dakikanız var!" dedim ve Aslanla birlikte odama geçtim. Kapıyı sert bir şekilde açıp içeri girerken Aslan eğlendiği belli olan bir sesle,

"İşte cesaret,
işte feraset,
işte fazilet,
işte fedakarlık,
işte mertlik,
işte adam gibi adamlık. "

" Ne saçmalıyorsun Aslan! Bana barın konumunu at ve siktir git!" dedim dolaba yönelirken.

"Konum gerek yok. Bende geliyorum" dedi koltuğuma otururken.

"Sebep? "

" Bende Özgeyi alırım" dedi sırıtarak. Kaşlarım çatılırken ona döndüm. 

"Özge ne alaka? Lan yoksa aşık mı oldun bu kıza?"

"Daha değil ama belki ilerde" dedi ayaklarını masamın üstüne atarak oturduğu yere rahatça yayılarak.

"İlerde?"

"Ne bileyim oğlum ilerde işte. Çekilmiyor değilim hani" dedi.

Dudağım kıvrıldı  böyle başlıyordu zaten. Önce çekiliyorsun sonra kopamıyorsun zaten. Tecrübeliydim bu konuda. İma ile ona bakmaya devam ettim.

"Ağzına sıçar Özge. İnşallahta sıçar!"

"Niye öyle diyorsun lan!?"

"Hakkediyorsun çünkü"

" Ne yaptım lan ben sana!? Gül gibi çocuğum halbuki" dedi oturduğu yerden hışımla kalkarak. Elim üniformamın düğmelerine gitti. Onları açarken,

"Gül mü? Güldürme beni Aslan. Siktir git hazırlan! 5 dakikan var. Sakın yeni gelin gibi hazırlanayım deme!"

"Bakarız" diyip odadan çıkınca üniformamı çıkarıp siyah kısa kolu bir tişört giyindim. Altıma siyah pantolonumu giyinip saatimi taktım. Arabanın anahtarını ve sigara paketimi   alarak dışarı attım kendimi.

Onlar gelene kadar bugün üçüncü ve son sigaramı kibritle yaktım. İkinci nefesimde sonra Feyzullah, Baran, Dursun, Süleyman ve Yiğit tam takır hazır bir şekilde çıktılar içeriden. Onların üstünde gözümü gezdirdim.

"Aslan?"

"Gelecek şimdi" dedi Feyzullah aracının kapısını açarken. Başımı salladım ve bu sefer onu beklemeye koyuldum.

Bugün içtiğim üçüncü ve son sigaramdı. En fazla üç tane içer sonra durdururum kendimi. İçemezdim zaten üçten sonra. Geçmişten gelen bir alışkanlıktı ve benimde geçmişimin pek te mutlu geçtiği söylenmezdi. Kibrit kutusu elimde dönüp dururken  sigaramı bitti. Bakışları ile   içimdeki alevi yakan  Albayın kızını düşündüm. Üstündeki kırmızı elbiseyi bana inat giydiğine yüzde yüz  emindim.

Tüm kıvrımlarını  belli eden ve benim olana  birçok erkeğin bakmasını sağlayan  elbise benim için artık bir eziyetti. En son öyle bir elbise giydiğinde kollarım arasındaydı ve sarhoştu. Keşke bu sefer de olsa. Sarhoş hali ona bir kez daha aşık olmama sebep oluyordu.

Aslan star misali en arkadan gelip önümüzde bir tur döndü.

"Nasıl olmuşum?" dedi üstündeki beyaz tişört, deri çeket ve yırttık siyah pantolonu ile. Sokak serserilerine benzeyen motor aşığı arkadaşıma ,

"Yeni gelin gibi" dedim. Gözlerini devirerek

"Sen yorum yapma. Feyzo?"

"Olmuşsun kardeşim" dedi onun gönlünü hoş etmek için. Aslan omzuna konan tozu silkeleyerek,

"Sağol sen de olmasan iltifat edenimiz yok"   dedi. Gözlerimi devirdim. Allah aşkına ne bekliyordu bu çocuk, ona iltifat etmemi mi? Ben Albayın kızı dışında kimseye iltifat etmem ki, yapıma ters bu. Hâlâ zorluyordu. Sanki 24 yıldır tanımıyordu beni.

"Arabaya bin yeni gelin" dedim ve onu takmadan bindim arabaya.

Herkes arabalara binerken Aslanın tarif ettiği konumda arkamda Feyzullahlarla birlikte gittik. Arabayı hızla sürürken Aslan arada bana küfür etse de umrumda değildi. Acilen oraya gitmem gerekiyordu. Aracı barın biraz ilerisine park edip indim araçtan peşimde Aslan ile.

Süleyman,

"Burası mı bar ?  Burası hiçte bara benzemiyor" dedi dışarıdan normal bir mekana benzeyen yeri kast ederek.

"Konum burası" dedi Aslan telefondaki konuma bakarak. Onları peşime takarak mekana giridim. Kapıdaki iki badigart bizi durdurmak yerine içeri sokarken içeri girmemizle duyduğum kulak tırmalayan müzik sesiyle yüzümü buruşturdum. Bu ses gürültü kirliliği dışında ne işe yarardı ki. Birçok kızın ve erkeğin  kendi hallerinde takıldığı bu mekanda bizim  içeri girmemizle birkaç kadının bakışları bize döndü.

Süleyman şaşkınlıkla,

"Dışarıdan gördüm yeşil türbe içeri girdim estağfurullah tövbe" demesini takmadan etrafta Albayın kızını aradım.
Kırmızı mini elbise ile elindeki şaraptan bir yudum alırken fotoğraftan bile daha güzel durduğuna yemin edebilirdim. Onu izlemek için daha güzel bir yere geçmeden önce,

"Sorun istemiyorum!" dedim timdeki erkeklere. Hepsi başını sallarken yukarıdaki localardan birine geçtim. Ona iyice bakmak için oturmak yerine locanın korkuluklarına yaslanarak onu baştan aşağı süzdüm. Kısa elbisesi oturduğu için yukarı kayarken o bunu umursamadan karşısında ona tedirgin bir şekilde bir şeyler anlatan Zehrayı dinlemeden oturduğu yerden müziğe eşlik etti. Zehranın dediği çoğu şeye omuz silkelerken ortamın tadını çıkarıyordu.

Bakışlarımı ondan çekip ona bakana birkaç erkeğe çevirdim. Birir hariç hepsi önlerine dönerken Aslan yanıma gelerek,

"Allah'tan bakışlarla birini öldürmek mümkün değil yoksa burda katliam çıkarmıştın. O nasıl bakmaktır lan . Adamlar korkudan göz ucu ile bakamıyorlar"

"Ama şu oruspu çocuğu bakıyor ve iki  saniye içinde şu adam Asenaya doğru gitmek yerine yönünü değiştirmezse gerçek bir  katliyami izleyeceksin kardeşim!" 

.............

Zeyneb'in anlatımı :

Sırf Asena'nın Binbaşıyı kızdırması ile girdiğimiz bu iş elbet sonuç verecekti. Hazırlanmış bir şekilde çekip instagrama yüklediğim ve konum eklediğim fotoğrafa sırıtarak baktım. Aslanla sosyal medya üzerinden takipleşiyorduk ve eminim bu fotoğrafı Binbaşıya gösterecekti. Göstermek zorunda idi. Hikayede barı paylaşmış, gönderi olarakta barın konumunu etiketlemiştim. Bizi bulmama olasılıkları sıfırdı. Elbet bu Binbaşı'nın kulağına gidecekti.

Barda boş olan masalardan birine oturduk. Zehra gelmememiz için dil dökse de bende Asena da kararlıydık. Asena Binbaşıyı kıskandırmak istiyordu ben sen onları birleştirmek. Hem ne demişler en eski  ama en etkili yöntem kıskandırmak diye. Ve buda işe yarayacaktı. Asena sipariş ettiğimiz kokteyler yerine içkiye uzanınca Zehra onu durdurmaya çalışsa da  başarılı olamadı.

Karşımdaki Özge ise Zehraya anlamayan gözler ile bakıyordu. Onu da davet etmiştim çünkü o artık benim üçüncü kankamdı. Hem o kadar erkeğin arasında azıcık kadın yüzü görse iyidir. Hep hanzo hanzo nereye kadar canım. Azıcık ta eğlenmek lazım. Oturduğum yerden kalkıp onun koluna girdim.

"Hadi dans edelim" dedim pisti göstererek.

"Hayata olmaz Zeynep"

"Neden ama" dedim dudağımı bükerek. Ona en küçük Emrah bakışları ile bakarken o hiç etkilenmiş benzemiyordu.

"Hiç bana öyle bakma. Dans falan edemem" dedi tuttuğum kolunu benden kurtararak.

"İyi beee.. Tek ederim ben" dedim ve ayaklarımı yere vura vura piste doğru yürüdüm.

Piste oynayan kızlı erkekli gurubun arasına girerek şarkıya ayak uydurarak sallanmaya, kıvırmaya başladım. Arada kızlara bakarak gelin işareti yapsam da hepsi oturdukları yerden bir milim bile kalkmadılar. Yaa madem bara geldik biraz eğlenmeyelim mi? Eğlenmeyeceksek niye geldik ki? Hem bu Bar meşhur ve bir o kadar da güzeldi. Tamam bazı XY kromozomları kadın görmemiş gibi bakabiliryordu ama biz de onlara hadlerini bildirmesi bilirdik. Piste dans ederken belime konan elle irkildim. Sinirle elin sahibi erkeğe dönmüştüm ki elin sahibi tanıdık bir sesle

" Calm down baby biraz quality "   dedi. Anında tanıdığım ses ile ona döndüm.

"Baran?"  dedim. Baran sırıtarak yüzüme baktı

"Buyrun beni" dedi şebekçe.

"Sen burda ne arıyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Tek ben mi" dedi gülerek. Eliyle üsteki localardan birini göstererek "Yukarı bak"  dedi.

İşaret ettiği yere bakınca Binbaşı'nın korkuluklar yaslandığını onun hemen yanındaki Aslanı, ikisinin arkasındaki Feyzullahın duvara yaslanmış şekilde bir yere baktığını, Yiğidin bizim olduğumu tarafa baktığını, Süleyman ve Dursun  koltuklarda oturduğunu gördüm. Binbaşı'nın baktığı yere bakınca direk Asena ve onun yanındaki adama bakıyordu. Asena kızlardan az buçuk uzaklaşmıştı ve adam da bunu fırsat bilerek onun yanına tünemişti.

"Tek değilim herkes getirdik. Binbaşı  ' yengenizi almaya gidiyoruz '     diyince hepimiz geldik"

"Ne!? Ne dedi ne dedi?"

"Yengenizi almaya gidiyoruz dedi komutanım. Kenan Albayın kızı işte" dedi. Sırıtarak yüzüne baktım. Plan mükemel işliyordu..

"Tama Baran ben bi kızların yanına gideyim"

"Git hemen gel ama. Biz de dans edelim" dedi. Başımı sallarken hızlı adımlara Asena'nın yanına gittim. Adama bile bakmadan Asena'nın kulağına,

" Asena sana  bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber planımız işe yaradı kötü haber Binbaşı yanındaki adamı öldürecekmiş gibi bakıyor" dedim. Bana çevirdi başını.

"Yukarıda" dedim. Asena başını yukarıya kaldırınca onunla göz göze geldi.

Birden koluma girilmesi ile Baran beni timin olduğu yere doğru çekiştirdi.

"Burası çok gürültülü. Gel yukarısı daha sakin" diyince Asena'nın yanından ayrılıp üst kata çıktım onunla birlikte.  Üst kata benim daha merdivende iken Binbaşı inince sırıtarak ona bakmamaya çalıştım.

Ateş saçar gibiydi be.. Bu adam Asena'nın aşkında delirmişti. Onu es geçerek yukarı çıktığımda hemen timin masasına Baranla oturduk. Hepsine selam verdim önce sonra çaktırmadan Feyzullahın baktığı yere baktım. Oda tam da tahmin ettiğim gibi Zehraya bakıyordu. Birkaç dakika sonra izin isteyerek yanımızdan ayrıldı. Kesin Zehra'nın yanına gitti..  Ayy Asena ile Binbaşı olsun da sıra şunlara gelsin. Tüm çabam şu an Asena ile Binbaşıya. Bunlar olduğu vakit sıra Zehraya gelecekti. Herkes sevgili yaparken bende yanlarında sap sap takılırdım artık.

Gözüm Aslana kaydı. Hala korkuluklarda  dikilmiş birine bakıyordu. Bu mesafeden görmem mümkün değildi. Bakmak istesem de pek başarılı olamadım ama oda Feyzullahtan hemen sonra yanımızdan ayrıldı.

" Yeter Sülo kuranı hatmetin. Hem burda yapman doğru mu?" dedi Dursun oturduğumda itibaren ağzının içinde bir şeyler geveleyen Süleymana. Ay bu adam imamdı. Resmen adamı dinden uzaklaştırıp yanlış yola sürüklemiştik.

" Ne yapayım oğlum ha! Hem biz ne  arıyoruz  burda!? " dedi Süleyman sitemle ona dönerek. Dursun gözlerini devirerek,

" Dedi ya komutanım yengenizi almaya gidiyoruz diye. Manitaspor anlasana"  Binbaşı timinin diline düşmüştü hem de Asena sayesinde.

" Yav Sülo hiç mi gelmedin buraya" dedi Yiğit bıkınlıkla.

" Aaa ayıpsın kardeşim. Gelmez olur muyum. Her cuma sonrası burdayım (!) "   dedi kinaye ile. Ben kıkırdarken Yiğit in bakışları bana döndü. Dudağımı ısırdım kahkahmı bastırmak için. Bu time bayıldığımı söylemiş miydim?

"Şewkiye" diyip Baran bana doğru çilek uzatınca elinden almaya çalıştım ama izin vermedi.

"Ağzını aç sen" diyince ona uydum. Küçük bir ısırık aldım uzattığı çilekten.

" Herşey okey de bu şarkı niye böyle kötü" dedi Baran DC yi kast ederek.

"Şarkı güzel bence Baran. Hata en sevdiğim şarkılardan biri"

"Gülüm  'Mardin kapısı şen olur '  varken bunu da sevmesin be" dedi. Önümüzdeki meyvelerden üzüm almak için uzanmıştım ki  Yiğite uzandı ve ikimiz aynı üzüme dokunduk. Hemen elimi çektim.

"Keşke DC ben olsaydım" dedi Baran az önce olanı görmemişti. Başımı Yiğite çevirince bana bakıyordu. Oda benim gibi üzümü almaktan vageçmişti. Bakışlarımı ondan kaçırarak Barana döndüm.

"DC olsan halay açardın dimi Baran? " dedim  az önce olanı unutmaya çalışarak. Baran sırıtarak,

"Ahmet Kaya da açabilirdim" dedi. " Hem bilirsiniz Bir kürdün vücudun yarısı çayla diğer  yarısı da kederle doludur.. Ve keder diyince de Ahmet kaya gelir"

Yiğit ayağa kalkınca hepimizin bakışları ona döndü.

" Ben bir şeyler içicem. Siz bir şey içicek misiniz? " dedi bir anda. Süleyman dehşete düşmüş gibi

" İçki mi içeceksin!" dedi. Yiğit gözlerini devirerek

" Burda alkolsüz şeyler de var Sülo.. Her şey alkolü değil" dedi. Süleyman,

" Yok İzin vermiyorum. İçemezsin" diyince Baran,

" Nesin sen son halife falan mı?izin vermiyormuş" dedi alayla gülerek.  "Neyse Yiğido sen bana ile Şewkiyeye kokteyl getir. Alkolsüz olanından" dedi Süleymana nispet yapar gibi.

"  Adına azap  ayeti inmedi diye bu kadar rahatsın değil mi?!" dedi Süleyman ona burun kıvırarak.

Onlar öyle kendilerince seviyeli bir tartışmaya girince bende etrafa bakındım. Aslan Özgenin yanında onla sohbet ediyordu. Feyzullahta tam da tahmin ettiğim gibi Zehrayla. Ortalıkta sadece Binbaşı ve Asena gözükmüyordu. Ayy acaba barışıp gitmişler mi? Off meraktan çatlarım ama ben.

"Bugün bunu dövesim yok sen döver misin?" dedi Baran oturduğu yere iyice yayılıp Dursuna Süleymanı göstererek.  Olaya yabancı kalırken Yiğit önüme elindeki tepsiden kokteyl koydu.

"Teşekkür ederim" dedim. Sadece başını sallarken Baran kokteylinden bir yudum aldı. Biskolata reklamı yapar gibi memnuniyetle,

" Tek kelime ile. Ba-yıl - dım  "  dedi. " Bir sana bir de buna" dedi bana bakarak. Güldüm. Bu çocuk bu sözleri nerden buluyordu yaa. Ona cevap vermeden bende kokteylimden bir yudum alırken Yiğitin yumruğunu sıktığını gördüm.

" Sence nasıl Şewkiye hanım?" dedi Baran kokteyli kast ederek.

"Bence  de çok doğru bir tespit"  dedim kokteyli masaya bırakarak.

Şarkı değişirken Yiğitin eli hala aynıydı. Ona bakmak için büyük bir çaba sarf ettim. Neye sinirlenmişti bu çocuk?

"Aaa gülüm, senin en sevdiğin şarkı değil mi bu?" dedi Baran müziği kast ederek. Başımı salladım.

"Hadi dans edelim o zaman" dedi ve elimden tutarak beni kaldırdı.

"Ama -"

"Aması maması yok. Kaç defa birlikte dans edeceğiz ki" dedi ve merdivenlere yönlendirdi bizi. Ona ayak uydurarak aşağıya şarkıyla dans  eden insanların arasına girdik.  Onların arasına karışıp dans ederken Baran pek te şarkıyı bilmediği için az da olsa çuvallasa da onun ellerinden tutarak ona yardımcı oldum.

Ayyy şarkıyı biliyordu ama nasıl dans edeceğini bilmiyordu. Öyle olunca ayakları birbirine karışıp kendince sallıyordu hareketleri. Beni kendi etrafımda döndürünce locadan bize bakan Yiğiti gördüm. Sinirle bize bakarken dişlerini sıkıyordu. Gözleri ateş saçar gibi üstümüzde geziniyordu. Neye bakıyordu bu çocuk? Ve niye bu kadar sinirliydi? Onu takmadan Baranla dansıma devam ettim. Allah bilir neye sinirlenmiştir.

.......

Yıldırımın aşağı inmesi ile Aslan başını etrafta gezdirip Özgeyi aradı. Onu görünce dudağı hafifçe kıvrıldı. Ne dans ediyordu ne de kızlarla sohbet gözlerini etrafta gezdip arada sırada yanındaki Zehra ile konuşuyordu.  Ona bakan erkelere dik dik bakıp kendince onlara ayar çekerken Aslanın gülüşü iyice büyüdü. Timdeki erkekleri bırakarak onun yanına inmeye karar verdi. Yuvarlak masada bir uçta o diğer uçta Zehra otururken Özge'nin hemen yanına oturdu ve kolunu onun omzuna attı. Özge irkilip sinirle ona dönünce Aslan sırıtarak ona baktı. Özge gözlerini devirerek,

"Aslan kollarını üzerimden çekmen için sana birkaç saniye versem ve o saniyeler bitince seni öldürsem nasıl olur?"

"Güzel olmaz" dedi Aslan dudaklarını bükerek.

"Ama olacak olan o" dedi sinirle onun kolunu tutup kendinden uzaklaştırınca.

"Bir şey diyim mi.. Tek kelime ile ayın ondördü gibisin" dedi onu baştan aşağı süzerek.

"Ayın ondördü?" dedi Özge kaşlarını çatarak.
"Ne o? Maaştan bir önce ki gün mü yani, ne?" dedi. Aslan gözlerini devirerek

"Aynen maaştan bir önceki gün" dedi sabır çekerek.

"Her neyse.. Ne arıyorsun burda?"

"Yıldırım yengeyi almaya geldi bende seni" dedi eliyle Asenayı çekiştire Yıldırımı göstererek. Özge onları öyle görünce far görmüş tavşan gibi onlara bakarken ağzı açılmıştı. Aslan eliyle ağzını kapatarak

"Ağzını kapat sinek kaçacak" dedi alayla. Özge silkelenerek

"Siktir  ama" dedi.

"Siktir mi? Senin gibi güzel bir  kıza yakışıyor mu siktir falan" dedi onu kınayarak. Özge ona yüzünü buruşturarak baktıktan sonra

"Güzel falan? Hayırdır oğlum sen yaşamaktan mı sıkıldın da bana yavşıyorsun?"

"Yoo severim yaşamayı"

" O zaman az ötede yaşa"  dedi uzak bir yeri göstererek.

"Niye kızım iki iltifat ta mı etmeyelim"

"Etme canım"  dedi sinirle Özge.

"Hayırdır ya canım falan. Sen bana mı yavşıyorsun?" dedi onu taklit ederek Aslan.

"Aynen koşmayı bırak uçuyorum ,hata sana doğru"

"Düşme diye açtım kollarımı bekliyorum" dedi sırıtarak.

" Sağol ya ne iyisin .. Birde kollarımı açtım diyor" dedi sabır çekerek Özge.

"Ben sol olmayı tercih ederim" dedi göz kırparak. Özge sinirle

"Bende yok olmanı Aslan"

"Tamam be niye kızıyorsun iki dakika insan gibi  konuşalım diyorum . Hemen kızıyorsun"

"Konuşmuyorsun sen Aslan . Bana doğru bütün spor aktivitelerini yapıyorsun" dedi gına gelmiş gibi.

" Sana ettiğim iltifatları Jennifer Lopeze etseydim çoktan  çocuklu bir ailem vardı"

"Git ona et o zaman"

"Yok ben seni istiyorum" dedi masadaki kuru yemişlerden birini alıp ağzına atarak. Sonra kollarını yayarak oturdu. Gözleri ayakta dans eden Baran ve Zeynebe kayınca,

" Ama sosyaleşmene sevindim" dedi.

" Niye ben yabani miydim?!" dedi Özge sinirle

" Hayır sadece insan sevmiyordun ya da bizi. Bilmiyorum artık" dedi.

O sıra gözleri etrafta gezinirken sinirle içeri giren Asena ve onun arkasından gelen Yıldırımı fark etti. Yıldırım'ın gözlerinden ateş çıkar gibi Asena'nın yanına gittiği adama doğru ilerlerken Aslan oturduğu yerden kalktı.

"Eğlence başlıyor" dedi ve bakışlarını onların üzerinden ayırmadı

.........

Asena'nın anlatımı :

Zeyneb'in söylediği ile başımı kaldırıp onunla göz göze geldim. Bal gözleri ile beni incelerken yanımdaki adam bir şeyler söylüyordu. Binbaşı bakışlarını benden çekip yanımdaki adama öldürecekmiş gibi baktı. Dudağım hafifçe kıvrıldı. Kıskanmak nasıl bir şeymiş görsün bakalım. Gözlerimi Yıldırımdan çekip adama çevirdim. Ne diyordu anlamıyorum. Başını kaçırmıştım ve şu an ne dediği de pek umrumda değildi. Hafifçe gülerek adama cesaret verdim. Adam gülüşümü tam da istediğim gibi bir umutla bana daha da yaklaşarak,

"Bir şeyler ısmarlasam  sana" dedi. Sana mı!? Ne çabuk samimi olmuştu bu adam. Başımı salladım.

"Olur " dedim. Adamla birlikte barmenin yanına gittik. Barmenden iki viski istedi. Viskiden nefret ederdim. Zoraki bir şekilde gülümsedim. Yan gözle Yıldırımın olduğu locaya baktım ama onu göremedim. Nereye gitmişti ki bu adam?! Daha yeni başlamıştım ama. Kaçamazdı ama zaten Yıldırım kaçacak bir adam değildi.
Barmen viskiyi önüme itince almak için elimi uzatacaktım ki benden önce bir el onu aldı ve bir çırpıda içti. Şaşkınlıkla içene dönünce bal gözleri gördüm. Bana içki ısmarlayan adam sinirle,

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!?"

"Madem içki ısmarlıyorsun bana da ısmarlasana" diye benim önüme geçti ve adamla olan bağlantımız kesti. Koca cüsesi adamı görmeme mani olurken kolundan tutup çektim onu.

"Ne oluyor Yıldırım! Burda ne arıyorsun!?"

"Seni almaya geldim" dedi adama bakarak. Adamdan gözlerini ayırmaxken ona üsten bir bakış atıp bana döndü. Elini belime attı ve,

"Gidelim" dedi . Belimden tutarak koluyla önümdeki insanları çekip bana geçmem için yol açarken sinirle ona döndüm.

"Hiçbir yere gitmiyorum ben! Sen nereye istiyorsan gidebilirsin!"

"Ben buraya geldiysem, seni alandan çıkmam!"

"Üzgünüm Binbaşı ama ben senin altında emir verdiğin askerlerden değilim! "

"Ama ben olurum senin emir verdiğin askerin"

"Öyle mi? O zaman git burdan!" diyip adama doğru geri gidecektim ki belimden yakalayarak buna mani oldu.

"O emir dışında güzelim" dedi ve beni tuvaletlerin olduğu kısma yönlendirdi. Kadınlar tuvaletine girince içerideki kadın bize şaşkınlıkla bakınca Yıldırım,

"Dışarı!" diyip kapıyı gösterdi. Kadın ikiletmeden çıkarken ona döndüm.

"Bu da ne demek!"

"Ne demek mi!? Seni almaya geldim Albayın kızı"

"Alamzsın!"

"Sebep?"

"Çünkü gelmek istemiyorum! Hem sen hangi hakla bana karışıyorsun ya! Kimsin ki sen benim için!" dedim karşısına dikilerek.

"Sevgilin olmaya talibim aslında"  dedi sırıtarak. Gözlerimi sinirle yumdum. Yumuşama Asena yumuşama. Akıtığın gözyaşını düşün. Buraya gelme nedenini düşün. Yumuşama.

"Olma talip falan!" diyip gitmek için kapıya yönlemiştim ki belimden tutarak beni kaldırdı ve lavabonun mermer kısmına oturtu . Kalçam mermere değerken ayaklarımı ayırıp bacak arama girdi. İki eli belimi kavrarken dudak dudağaydık neredeyse. Sıcak nefesini dudaklarımın üstünde  hissederken bal gözlerini kırmızı rujlu dudaklarımdan ayırmadı.

"Keşke bunu seni düşünmekten kafayı sıyırmadan önce söyleseydin  "  dedi. Ellerimi onun kolları üstüne koyarken yutkundum. Ona biraz daha yaklaşarak dudaklarımızı değmesin izin verdim önce. Yıldırım gözlerini kapatırken yavaşça gelir çekilip kulağına

"Sende keşke Fisun ile öpüşmeseydin" dedim. Birden gözünü açtı. Güzel bir düşten uyanmış gibi yüzüme bakarken kolları arasından çıkmak için çabaladım ama beni bırakmadı ve iyice beni kendine bastırarak bana nefes alacak alan bırakmadı . Bedenlerimiz bütünleşirken,

"O  olay  zaten canımı  çok sıkıyor bir de seni öpemiyorum "  dedi az önce yaptığım gibi dudaklarını dudaklarıma sürterek . Daha fazla öyle kalmamak için başımı çevirdim. Dudakları bu sefer  yanağıma bir öpücük bırakırken ona döndüm.

"Fisunun kirletiği dudağı ben öpmem!" dedim ve onu ittim. Bu sefer gitmeme izin verirken bacaklarım  arasından çıktı. Dezgahtan inip eteğimi düzeltim. Kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açıp çıkacakken,

"Albayın kızı" dedi. Başımı ona çevirdim.
"Bana kız, ona eyvallah ama o adam benim olana biraz daha öyle bakmaya devam ederse onu buraya gömerim !" dedi kıskandığı belli olurken. Planım işe yaratmıştı ama ben durmayacaktım.

"Kıskançlığına uğraşamam" dedim sanki hiç umrumda değilmiş gibi.

"Sen değil o adam uğraşacak zaten. Sen eğlenmene bak"  dedi. Ona cevap vermeden tuvaletten çıktım. Onun da birkaç saniye sonra arkamda adım sesini duydum. Kıskançlıktan kudurması izlemek istiyorum Binbaşı. Belki biraz içim soğur.

Arkamda olduğunu biliyordum ama Umrunda değilmiş gibi davranmak daha işime geliyordu. Onun varlığının umursamadan adamın yanına gittim tekrardan. Adam beni görünce yüzü aydınlandı.

"Ne oldu birden?"  dedi gidişimde dolayı.

"Hiçbir şey " dedim gülümseyerek.

"Emin misin? Rahatsız mı ediyor seni o adam? Eski sevgilin falan mı?" dedi. Gözlerimi devirmemek için kendimi tutum. Sanana demek içimden geliyordu ama kendimi frenledim.

"Hayır eski sevgilim değil"  dediğim sıra arkamdan,

"Yeni sevgilisiyim" dedi Yıldırım. Adam bana emin olmak ister gibi bakınca

"Hayır değil" dedim ve Yıldırıma döndüm.

"Gider misin?"  dedim onu kibar bir dille kovarak.

"Gitmem!" dedi bana bakmak yerine adama bakarak.
"Hele seni şu adamla yalnız başına, asla!"

"Şu adam falan! Hayırdır!" dedi yanımdaki adam ayağa kalkarak. Yıldırımın işine gelmiş oldu bu sayede.

" Ooo sarı papatya da konuşabiliyormuş"  dedi alayla. Adamın sarışın olması ile dalga geçerek. Adam sinirle Yıldırıma doğru bir adım attı ve karşısına dikildi. Adam boyca Yıldırımdan kısa olduğu için ona alttan bakarken. . Aslan uzaktan bizi izlemek yerine yanımıza geldi.

"Sen kime sarı papatya diyorsun lan!" diyince Aslan,

"Kızdırmayın küçük enişteyi" dedi oda Yıldırım gibi onunla dalga geçerek. İkisi birbirine dik dik bakarken adamın arkadaşı olduğunu sandığım biri yanımıza geldi.

"Ne oluyor abi?" dedi Yılıdırmla Aslanı kastederek.

"Atın şunları dışarı!" dedi.

Ben resmen bilmeden mekan sahibi ile konuşmuştum ve adam şu an bizim erkekleri dışarı atıyordu. Yıldırım ve Aslan gülerek birbirlerine bakarken Yıldırım,

"Ne diyor bizim papatya Aslan? "

"Dışarı atın diyormuş.. Tabi yerse " dedi. Adam sinirlerine  onlara doğru bir adım atmıştı ki gelen adam eliyle onun kolunu tutarak

"Yapma abi.. Hallederim ben şimdi" dedi. Aslan,

"Tutmayın küçük enişteyi. Salın gitsin" dedi. Adam sinirler gözlerini yumarken elini belime attı.

"Biz gidelim. Tarık halletsin bunları" dedi. Yıldırım dişleri arasından

" O eline dikkat et! Bir sabah uyandığında bedeninle bağlantısı olmayabilir!" dedi ve adamın elini belimden çekerek beni arkasına aldı.

"Yıldırım sakin ol!" dedim onun arkasında iken.

"Şu  an ki ruh halim sakin olmaya müsait değil, delirmeye müsait" dedi ve anlamadığım bir anda adamın yakasından tutup adama kafa attı. Aslan kahkaha atarken,

"Çok rahat çok profesyonel" dedi.

Yıldırım düşen adamın ayağa kalkmasına bile izin vermeden üstüne çıktı ve ardı ardına yüzüne yumruk attı. Olayı şokla izlerken Özge elimden tutarak beni merdivenlere yönlendirdi.
Biz çıkarken Yiğit, Süleyman ve Dursun koşarak aşağıya iniyorlardı . Merdivenin tepesinden olayı izlerken hemen yanımda Özge ve Zeynep vardı.

Aşağıda Yıldırım adamı yere yatırmış yumruklarken adamın arkadaşı Yıldırıma doğru hamle yapacakken Aslan, Bar dezgahındaki içki şişesini eline aldı. Havaya kaldırarak,

"Bu Özge için" diyip adamın kafasında kırdı. Özge aşağıya doğru Aslanın duyacağı şekilde,

" Şov yapma, şov yapma " dedi. Adam Aslanın ayağının dibinde düşerken Aslan,

" Şov bizim işimiz " diyip ona göz kırptı.

" Aynen zaten sirkte de aslanlar oynatılıyor" dedi Özge kollarını bağlayarak.

" Bak bu kırıcı oldu. Ben senin için adamın başında şişe kırayım senin dediğine bak" dedi ve adamı ayağı ile ittirdi.

Özge  bir anda  hızla aşağıya inip kalabalıktan ne yapacağını bilmeyen Zehrayı kolundan çekerek bizim olduğumuz tarafa getirirken bardaki hoparlörden değişik bir müzük sesi duyuldu. DC  kim diye bakarken Baranı görünce şaşkınlığımı iki katına artı. Az önce Feyzullahın yanında iken bir anda DC yin yanına gitmişti. Hoparlörden gelen ses tüm barı doldururken herkes şaşkınlıkla hem kavgaya hem de DC ye bakıyordu. Baran yin elendi stilinde şarkı açmıştı ve şu an en elit mekanların birinde   ' Hozan Diyar - Zeynebe ' şarkısı  çalıyordu. Baran,

"Şewkiye, ben senin için şişe de kırarım ama sana bu şarkıyı armağan etmek daha güzel" dedi. Zeynep kahkaha atarken olayın absürtlüğe şapka çıkaracaktım neredeyse.

Rönesans tablosu gibi manzara karşımdaydı. Etrafa şaşkın şaşkın bakan Süleyman , yerde adam yumruklayan Yıldırım, adamın arkadaşının  kafasında şişe kıran Aslan, DC baran, Yıldırıma etten duvar ören Yiğit, Feyzullah ve Dursun, kızları üst kata çıkaran Özge, ellerini çırpan çırpan dans eden Zeynep ve Yıldırıma bir şey olacak korkusu ile yaşayan ben.

Yıldırım adamın suratının kandan gözükmeyecek derecede dağıtırken herkes ona bakıyordu. Dans etmeyi herkes bırakmış koca bir çember oluşturmuş ve kavgayı izliyorlardı . Birkaç saniye sonra içeri beşe yakın adam girdi. Hepsi kavgayı ayırmak  ve Yıldırımın dışarı atmak için kalabalığı yara yara ilerlerken Yıldırıma etten duvara ören Yiğit ve Dursun yüzünden durmak zorunda kaldılar. Adamlar onları geçemezken sonunda Aslan Yıldırım'ın kolundan tutarak adamdan uzaklaştırdı.

"Bırak artık öldüreceksin"

"Gebersin!" dedi ve en sonunda adamı bıraktı. Adam bayılırken birkaç adam bize doğru geldi ve bizi dışarı çıkamaya çalıştı. Yıldırım bunu fark edince bana doğru elini uzatan adama,

"Sevdiğim  kadına dokunursan seni canlı bırakmam!" dedi. Adam korkuyla bana doğru uzattığı elini geri çekerken aşağıya indik kızlarla. Yıldırım çantamı ve ceketimi alıp elimden tutarken dışarı yönlendirdi bizi.
Bizi ardımızdan Zehra ve Zeynep gelirken timin gelir kalan üyeleri de geliyordu. En son Baran elindeki mikrofondan,

"Bizi izlediğiniz için teşekkürler.. Yarına yine aynı saate görüşmek üzere hoşçakalın" dedi ve mikrofonu yere atarak peşimizden koşa koşa  geldi.

Hepimiz dışarı çıkarken Yıldırım hiç durmadan bizi araçlarını park ettikleri yere getirdi. Hepsi peşimizden gelirken Baran,

"Komutanım" dedi. Yıldırım ona dönmeden,

"Söyle Baran"

"Artık kavgaya çağırılacaklar listesinde baştasınız" dedi. Yıldırımın dudağı hafifçe kıvrılırken

" Eyvallah " dedi. Sinirle Yıldırım'ın elini bıraktım.

"Şu an tek önemli konumuz kavgada çağırılacaklar listesi mi! Farkındaysanız kovulduk!" dedim. Süleyman,

"İyi oldu. Biz Müslümanız ne işimiz var barda, pavyonda" dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken Yiğit gözlerini devirerk,

"Sende sürekli vaaz veriyorsun" dedi. Süleyman,

"İmam olduğum için olabilir mi? Hem sen daha Allah'ı 99 isminden ilk üç tane sayamazsın ama bana çemkiriyorsun" dedi.

" İmam olan ben değilim sensin. Sen sayacaksın 99 ismi, ben değil" dedi. Baran üstündeki ceketi çıkarıp Zeynebin omzuna koyarken Yiğite,

"Çay kaşığı gibi ortalığı karıştırmasana. Bırak vaaz versin. Anlat Sülo ben dinlerim" dedi.

Gözlerimi yumdum sinirle. Bu tim deliydi harbi deli.

"Tek konumuz kovulmak ta değil! Her neyse ben eve gidiyorum" dedim ve Yıldırıma sırtımı döndüm.

"Nereye?"

"Senden uzağa!"

"Öyle bir şey mümkün bile değil" dedi ve bir anda havalandım. Ayaklarım yerden kesilirken dünyayı ters görmeye başladım. Hepsi bana şaşkınlıkla bakarken ben de aynı şaşkınlıkla Yıldırım'ın sırtına bakıyordum.

"Benden uzağa gidemezsin" dedi ve beni arabasına doğru yönlendirdi. Sırtını yumruklamaya başladım.

"Ne yapıyorsun Yıldırım! İndir  beni!?"

"Önce konuşalım sonra" dedi ve arabasına bindirdi. Kapıyı kilitledi hemen ardından. O  Arabaya binmeden,

"Aslan başının çaresine bak kardeşim" dedi ve arabaya bindi.

"Ben de geleyim lan seninle" dedi ve Yıldırım'ın camına vurdu.

"Ben alacağımı aldım. Sen de hani Özgeyi alacaktın. Onu al" dedi ve gaza bastı. Aslan arkamızdan küfür ederken Yıldırım takmadan arabayı sürmeye devam etti.

Arabada kollarımı bağlayarak onunla konuşmama yemini ettim ve başımı cama çevirdim. Bir kez bile ona bak azken onun arada sırıtarak bana baktığını görüyordum. En sonunda,

"Ne bakıyorsun?" dedim

"Güzele bakmak sevaptır" dedi ve yanağımdan bir makas aldı.

"Fazla bakma, günah"  dedim. O kahkaha atarken,

" En çok işleyeceğim günah bu o zaman  " dedi. Ona gözlerimi devirerek başımı yine cama çevirdim.

"Büzme dudağını. Öpesim geliyor öyle yapınca" dudaklarımı hemen düzeltim. Onun öpmesini istemiyordum.

"Git Fisunu öp sen!" dedim onun olduğu tarafa bakmadan. Sıkıntıyla nefes aldı.

"Öyle gereksiz bir insan yüzünden aramızın bozulması meselesi vardı dimi "  dedi.

"Gereksiz bir insan demeyelim de Senin öpüştüğünde bir insan vardı diyelim" dedim sinirle.

"Öpüşmedim! Bin defa söylüyorum ya. Zorla öptü beni! "

"Nasıl izin verdin?!"

"İzin vermedim! Bir anda yaptı! Hem geri  çekildim "

"Sağa çek! İneceğim!"  dedim onu daha fazla dinlemek için. Arabayı durdurmak yerine daha hızlı sürerek,

"Bu konu açığa kavuşmadan olmaz" dedi ve sürmeye devam etti.

Sinirle ona döndüm sonra bundan vazgeçtim. Kollarımı bağlayarak ona bakmadım. Eninde sonunda beni evime götürecekti. Şimdi durdurması da elbet durduracaktı.

"Albayın kızı?" dedi bana bakarak. Ona bakmadan gözlerimi yumdum. 

"Beni niye dinlemek istemiyorsun?"

"İlgimi çekmiyor çünkü konu"

"Bu konu yüzünden bana trip atıyorsun ama"  dedi. Yine ona cevap vermedim. Oda sustu benim cevap vermeyeceğimi anlayınca. Arabayı en sonunda bizim evin önüne sürdü. Araba dururken gitmek için kapıyı açacaktım ki kolumdan tutu,

"Gitme" dedi. Derin bir nefes aldım ve elimi kapının kolundan çektim.

"Bana bir ışık ver. Çabalamam için bir ışık.. Beni istemiyor musun?" dedi cevabından korktuğu soruyu sorarken. Başını eğmiş cevabımı bekliyordu. Acaba ben bu işi biraz abartmış olabilir miydim?

"İstiyorum" dedim. Başını kaldırarak bana gülümseyerek baktı.

"Ama hala sana öfkeliyim. Biraz daha sürün"  dedim. Elim kapı koluna gidip açacakken kolumdan tutu ve beni kendine çekti. Dudaklarım üstünde onun dudaklarının baskısını hissettiğimde gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Geri çekildi.

"Ben senin emrine amadeyim. Sürün dersen sürünürüm. Sonunda seni kazanmak var sonuçta " dedi. Yanaklarım kızarırken bir şey diyemedim. Kendimi az da olsa toparladıktan sonra arabadan kaçarak indim. Adamdan kahkahası duyulurken koşarak apartmana giridim.

Eve gelir gelmez kendimi yatağa atmıştım. Kızlarla bile konuşmadan üstümdeki kıyafeti çıkarıp yatağa girip Binbaşıyı ve öpüşünü düşünerek uykunun kollarına kendimi bıraktım. Akşama kadar uyumak gibi planım vardı aslında ama sabah  gözümü gün ışığı yerine Zeynebin telefonu ile açtım. Acilen onun topuklu ayakkabılarından birini alıp askeriyeye gelmemi söyledi. Sorgulasam da sadece Fisunun kovulduğunu da söyledi heyecanla. Hızla hazırlanarak dediğini yaptım.

Elimde onun topuklu ayakkabısı ile koştura koştura askeriyeye geldim . Binbaşı'nın nerde olduğuna bile bakmadan sağlık ocağına geçtim. Bu görüntüyü acayip merak ediyordum. Zeynep kapıda beni bekliyordu. Koşa koşa yanıma geldi ve elimdeki poşeti aldı. Ayakkabılarını çıkarıp topuklu ayakkabıları giyerken,

"Sonunda geldin. Daha gitmeden yakaladın"

"Ne olmuş tam olarak? Ne gitmesi?"

"Duyduğuma göre seninki şikayet etmiş. Albay da başka yere yollatmış. Eşyalarını topluyor"

"Binbaşı mı şikayet etmiş"

"Aynen. Eee adam bakmış sürekli onun yüzünüzden aranız bozuluyor onu aradan çekmiş. Valla zeki adamın hali bir başka oluyor" dedi ayakkabıları giyince.

"Ayakkabılar niye peki?"

"Ona inat. O gidince topuklu ayakkabı giyme kuralı da kalkacak. Sırf bana gıcıklık olsun diye koymuştu zaten. Sarı çiyan ne olacak " dedi gözlerini devirerek. Başımı salladım ve sağlık ocağına geçtim. İçeride kimse yoktu ve Fisun odasında bir kolinin içine masadaki kitaplarını koyuyordu. Yüzüme sırıtış yerleşirken onun odasına geçtim arkamda Zeynep ile. Topuklu ayakkabılarımızın sesi ile bize döndü. Beni es geçerek Zeyneb'in topuklu ayakkabısına,

"Sana burda topuklu yasak demedim mi!" dedi. Zeynep omzunu silkeleyerek

"Sen artık burda çalışmıyorsun. Kovdular ya seni. Eee bu demek oluyor ki  istediğimi giyebiliyorum" dedi. Fisunun gözü seğirirken ben,

"Aynen kovdular hata onu Binbaşı kovmuştu değil mi? Zorla öpmeye çalıştığın adam" dedim kollarımı bağlayarak,

"Zorla olduğu yoktu!"

"Zorlaydı. Yoksa adam niye seni itsin ve ağzını silsin ki. Değil mi Zeynep?"

"Öyle. İsteyerek olsa karşılık veriri. İtmez" dedi. Fisunun renkten renge giren yüzüne baktım. Keyfim yerine gelirken birkaç adımda ona yaklaştım.

"Ama sen duracağın yeri bilmiyordun ki. O yüzden böyle oldu. Eğer benimle inatlaşmak yerine kenara çekilseydin şimdi kovulmazdı"

"Binbaşı'nın sana kaldığını mı düşünüyorsun?" dedi alayla gülerek.

"Kaldığını düşünmüyorum. Öyle zaten. Ve artık sen de Binbaşıdan uzak duracaksın"

"Durmazsam" dedi bana yaklaşarak. Hafifçe güldüm. Kaşınıyordu ve bende artık ona haddini güzel bir şekilde bildirmem gerekiyordu. Önce yüzüne bir tokat attım. Başı sola yatakken eli yanağını buldu. Ben skrıtarak ona baktıktan sonra sağ elimle saçına yapıştım beklemeden. Ağzından bir çığlık koparken  ani çıkışım onu şaşırtı. Çığlığını umursamadan saçını aşağıya doğru çektim. İki eli de saçına giderken kulağına yaklaşarak,

"Durmazsan, durdurmak zorunda kalırım. Ve emin ol ki bunu hiç tavsiye etmem!" dedim dişlerim arasından. Saçını bırakmadan iyice çektikten sonra dizine ayağımla vurarak dizlerinin üstüne çökmesini sağladım. Saçları ellerimin arasında iken dizleri sert bir şekilde yere çarpınca ikinci çığlığı da duyuldu ama bunu da umursamadım.

"Sana iki ders öğreteyim. İlki  başta da dediğim gibi  ben bir Albayın kızıyım ve emin ol ki hiçte merhametli değilim. Konu sevdiğim adam okursa seni silerim. İzini bile bulamazlar! Birdaha Binbaşıya yaklaşmayı bırak adını bile ağzına alırsan emin ol ki saçların dışında ağzındaki son dişe kadar hepsini koparırım! " dediğim sıra içeri giren asker adımları ile  benim başım kapıya döndü.  Yıldırıma kapının girişinde anlamayan gözler ile bize bakıyordu.  Fisun merhamete dilenir gibi,

" Yardım et Yıldırım " dedi. Yıldırımın bakışları kısa bir anlık ona döndükten sonra tekrar bana döndü. Ellerim arasındaki Fisunun saçını sinirle bırakarak ondan uzaklaştım. Fisun oturduğu yerden timsah gözyaşlarını akıtarak Yıldırıma baktı ve sanki ağır yaralıymış gibi ayağa kalkıp Yıldırıma doğru yürüdü. Yıldırım elini kaldırarak,

"Yaklaşma" diyince şaşkınlıkla ona baktı. Benim dudağım hafifçe kıvrılırken Yıldırım bana baktı açıklama ister gibi.

"Ne oluyor Albayın kızı?"

"Bir şey olduğu yok.. Sadece küçük bir ders " dedim.

"Ders?"

"Evet ders.. Bende tam ikinci ders söylüyordum. Aslında ikinci ders bu değildi ama bu daha kalıcı olacak" dedim aklıma gelen fikirle. Yıldırıma yaklaştım ve karşısına geçtim direk. Fisuna bakarak,

"İkinci ders.. Öpüşme biri diğerini iterek olmuyor. Şöyle oluyor" diyip Yıldırımın dudağına yapıştım. İki elimle yanağını tutarak dudaklarımızı birleştirdiğim an Yıldırım'ın bedeni buz kesti. Donup kalırken  birkaç saniye sonra elini belime atarak bana karşılık verdi. Memnuniyetle ona karşılık verirken gözlerimi kapattığım için Fisunun moraran yüzünü görmüyordum ama şu an sevdiğim adamla öpüşüyordum.

Bu sefer sarhoş değildim ya da ona kızgın değildim tamamen aşıktım ve ne kadar Fisuna inat olsa da bundan mutluydum. Öpüşmemiz bittiğinde alnımı alnına yasladı. Gözlerinin içi parlarken benim de gözümün içi parlıyordu. Dudaklarına rujum bulaşmıştı ve eminim benim de rujum bozulmuştu. Dudağı hafifçe kıvrılırken bana bakıyordu. Gördüğüm en sıcak gülümsemeyi bana bahşetiğinde bakışlarımı ondan kaçırıp Fisuna döndüm.

Timsah gözyaşları yerine gerçekten de gözyaşları akarken umrumda olduğu söylenemezdi.

"Öpüşme böyle olur" dedim. Yıldırımın elini tutum sonra.

"Gidelim mi sevgilim?" dedim. Yıldırım gülerek.

"Gidelim güzelim" dedi  ve sağlık ocağından çıkmak için kapıya yöneldim. Zeynep kapıda ağzı açık bir şekilde bize bakarken ona göz kırptım ve beni takip eden Yıldırım ile dışarı çıktım. Rüzgar yüzüme vururken sağlık ocağının arkasına kadar el eleydik.

Etrafta kimseler olmadı için şanslıydım. Sağlık ocağının arkasına varırken,

"Sevgilim haa.. Bak bu güzelmiş" dedi sırıtarak. Tuttuğum elini bıraktım.

"Sakın seni affetiğimi düşünme" dedim kollarımı bağlayarak.

"Nasıl ya? Eeee az önce öptün ama" dedi mızmızlanarak

"Fisuna inat olsun diye" dedim omuz silkeleyerek

"İnat yüzünden beni öptün?" dedi darmadağın olmuş bir ifade ile.

"Evet" dedim ve ona sırtımı döndüm. Gidecektim ki belimden tutarak beni sağlık ocağının duvarına yapıştırdı. Nefes alış verişini duyacak kadar dibime girdi..

"Sevgilim dedin"

"Oyundu"

"Hay ben böyle oyunun!" dedi ve gözlerini sabır çeker gibi yumdu.  " Ne  zaman dinecek bu öfke ?"

"Öfkeli değilim" dedim sağ elimi onun yanağına koyarak. Ellerimi onun yanağına koyduğumda huzurla gözlerini kapattı.

" Artık öfkeli değilim, kırgınım sadece" dedim. Gözlerini açmak yerine ellerime yüzünü yasladıktan sonra avucumun içini öptü.

"O ne zamana geçer peki güzelim? "

"Daha var ona " dedim Elimi yüzünden çekecekken izin vermedi ve elimi tutmaya devam etti yüzünde. Hafifçe sitemle

" Ne kadar işte. Dayanamıyorum ki !" dedi.

"Dayanırsın bir şey olmaz"

"Tamam dayanmam için bir kez öp bari"  dedi sırnaşarak.

"Öptün ya bir kez" dedim yağmur altında öpmesini kast ederek. Güldü.

"Sende öptün az önce. Yani yine sıra bana geldi" dedi ve öpmek için uzandı. Hızla  kolları arasından çıktım.

" Yok. Hadi ben eve gidiyorum. Bay" diyip sırtımı dönmüştüm ki arkamdan,

" Görüşürüz öpücüğü olsa bari " dedi beklentiyle Sırıtarak,

"Belki başka bir gün " dedim.

" O günü sabırsızlıkla bekliyorum"  dedi. Ona çevirdim başımı. Havadan ona öpücük attım. Yaptığım şey onun kahkaha atmasına sebep olurken 

"Bununla idare edemem ama " dedi attığım öpücüğü kast ederek

"Şimdilik bu" dedim ve onu arkada bırakarak askeriyeden çıktım.

Binbaşıyı arkamda bırakarak eve geçmek yerine keyifle bir kafeye gidip kahve içtim. Keyifle kahvemi yudumladıktan sonra birazda alışveriş yaptım. Fisun diye bir belam da kalmadığın göre bu dünyadaki en mutlu insan ben olmalıydım. Elimde poşetlerle eve yürüdüm. Bu gün hava sanki benim için soğuk değil ılıktı. Eve gidip kızlarla bu meseleyi konuşmam en iyisiydi. Keyifle kahvemi tekrar içerken Fisunun moraran suratını dinleyebilirim Zeynepten. Ballandıra ballandıra Zehraya anlatırdım.

Eve gelip içeri geçtim. Zeynep kapıyı açması ile boynuma atladı. Zehra ise arkada endişeli bir şekilde  bana bakıyordu.

"Mükemeldin var yaaa"

"Hakk etti ama" dedim Fisunun yaptığı şeyden dolayı.

"Hemde ne biçim" dedi Zeynep benden ayrılarak.

"Zehra?" dedim ona bakarak. Yüzüme hala endişe ile bakıyordu. Tuhaftı şu an.

"Sen niye böylesin?" dedim onu süzerek.

"Bir şeyim yok ki. Bir şey de saklamıyorum" dedi panik ile. Zeynep hemen,

"Ne saçmalıyorsun Zehracığım" dedi ona kaş göz yaparak.

"Siz bir şey mi karıştırıyorsunuz?" dedim ikisine şüphe ile bakarak.

"Yoooo" dedi Zeynep elimdeki poşetleri alarak.

"Hadi sen üstünü değiştir. Dedikodu yapalım" diyip odaya doğru itirdi beni. Onlara son kez bakarak odama geçtim ve üstümü değiştirdim.

"Giyindin mi Asena?" dedi Zeynep ile Zehra kapımda dikilerek.

"Evet" diyince ikisi de kapıyı açtılar. Sonra Zeynep gülerek,

"Bunlar hep senin için aşkım" dedi ve kapıyı kapatıp kilitledi. Şokla kapıya bakarken kapıya gidip kolu çevirdim. Kilitlemiş ciddi ciddi.

"Zeynep aç kapıyı!"

"Açamam."

"Zehra sen aç bari! Bu ne saçmalık! Niye kilitliyorsunuz ki!"

"Asena valla bana da mantıklı geldi bu iş. Lütfen zorlama" dedi Zehra. Gözlerimi yumdum.

"Beni odaya kilitlemeniz mi mantıklı!" diyip kapıya ardı ardına vurdum.

"Seni odaya kilitlemiyoruz. Binbaşı ile yalnız kalmanız için kapıyı kapattık sadece" dedi yumuşatarak.

"Ne!" o sıra arkamda olan hareketlilik le başımı cama çevridim. İki el açık pencereden içeri girmişti. Koşa koşa pencereye gittim. Yıldırım koca cüsesini kaldırak benim pencereme tırmandı. İçeri girmesi için şaşkınlıkla kenara geçerken o sanki Hergün iki kat çıkıp elalemi penceresinden içeri giriyormuş gibi rahattı.

Şaşkınlıkla ona baktığımda sırıtarak yüzme baktı.

"Madem kırgınlığın geçmiyor. Bende geçene kadar dibindeyim " dedi.

.......................................~ZS~...........................................

Bir güzel bölümün daha sonuna geldik..
Yaklaşık yine 10K kelimelik bir bölümdü ve uzun solukluydu..
Söylenecek çok söz var ama ben size bırakıyorum..
Bol bol yorum atmayı unutmayın..

~~~

Bu bölüm sizden
350 beğenme (🌟)
700 Yorum (💭) bekliyorummm..

Yıldızları parlatmayı da..

(⭐👉🌟)



Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 82 9
Drury Lane Tiyatrosu dışındaki kalabalık da ğılmı ştı. Son at arabası, iki yolcusuyla birlikte gözden kaybolmaktaydı. Yürüyerek gelmi ş olan pek az s...
238K 15.2K 24
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
234K 13.4K 33
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
78.8K 4.3K 13
Siz: İçinden geliyorsaa tutup öpsene beni! Egemenvarol61: Kimsin? Siz: Gel bir sarayım, aşkın olayım. Egemenvarol61: Bir polise fake hesaptan yazm...