GÜCÜN MAHKUMU

By ZamanGezginiZeynep

46 13 10

Bir gün uyansanız ve tutmayan bacaklarınızın iyileştiğini görseniz, bununla beraber özel bir güce sahip olsan... More

2- Ölüler şehri

1- Yaşam Mücadelesi

20 6 0
By ZamanGezginiZeynep

15/10/2156

Sessizlik kulaklarında uğuldamaktaydı, gözleri sessizliğin acısıyla yanarken, kulaklarında çağlayan ses gitgide artmaya devam etti. Öylesine ki bir uğultu tüm bedenini sarstı ve yakıcı bir elektrik dalgası tüm vücudunda dolaştı. sarsılarak uyanıp etrafa baktığında gördüğü tek şey beyaz ışıklardan ibaretti. Vücuduna iliştirilmiş kabloları ve içlerinden hızla akan sıvıları gördü, bir laboratuvarda olduğunu fark ettiğinde ise önündeki kapı açıldı, artık her şey için çok mu geçti?

Onu gördüğümde, buraya nasıl geldiğimi, neler olduğunu hatırladım, ve bana söylediği sözleri...

''Seni düzelteceğime söz veriyorum, böyle yaşamak zorunda değilsin, Ender istersen herkes sana hayran olabilir, gene sen istersen herkes senden korkabilir, seçim sana kalmış... Oradan oraya sürüklenmekten, itilip kakılmaktan bıkmadın mı? Sana ölümden farklı bir yol gösteriyorum, eğer bu uğurda ölürsen, en azından boşu boşuna ölmüş olmazsın. ''

Söylediği sözler zihnimde yankılanıyor, bana bakıp gülümsemesi içimi ürpertiyor. Onu görünce kendimi bir laboratuvar faresi gibi hissediyorum, bedenimde hissettiğim acıyla, kalbimdeki üzüntü birbirine karışıyor. Onun iğrenç yüzünü görmek istemiyorum, çünkü bana yalan söyledi, bana daha önce denenmemiş bir yöntem sayesinde, haraket ettirebileceğim bacaklara sahip olacağımı vaat etmişti fakat bacaklarımı görüyorum, onlar hala benim -sakat- bacaklarım, aynı zamanda tüm bedenim acıyla kıvranıyor, onun üzerimde yaptığı deney işe yaramamış olmalı.

Adımları yanıma yaklaşırken doktorun sesini duydum, ''Ender'' dedi gür sesiyle ''Nihayet derin bir uykudan uyandın.'' ardından bir düğmeye bastı ve üzerinde bulunduğum sedyeyle birlikte doğruldum. Onun yüzündeki şeytani gülümsemeyi gördüm. Konuşamayacak kadar acı doluydum, ''Bana niye öyle bakıyorsun? Şimdi acı çekiyor olabilirsin, bu normal, genlerin değişiyor ve vücuduna enjekte ettiğim ilaçlar, seni, yeni bir sen için hazırlıyor.'' dedi neredeyse hırlayarak sordum, ''Bacakların iyileşecek demiştin.'' gülümsedi ve sanki söyleyeceklerinin duyulmasını istemiyormuş gibi etrafa bakındı, ''Onlar yeni bacakların Ender, sana söz verdiğim gibi, seni iyileştirdim. Bunlar için endişelenmene gerek yok. Şimdi sadece biraz uyumalısın, uyandığında, kendini daha iyi hissedeceksin.'' dedi ve ona cevap vermeme fırsat bırakmadan sağ koluma bir iğne sapladı saniyeler içinde, uyuşarak, uykuya daldım.

Kendimi bir rüyanın içinde buldum: Koşuyorum, rüzgar sertçe yüzüme vuruyor, bir kasırga bana doğru yaklaşıyor fakat ben yalnızca bacaklarımla koştuğum için şaşkınım. Yanından geçip gittiğim insanlar bana kızgın sözler haykırıyor, ''Boşuna koşma, fırtına seni eninde sonunda yutacak.'' bunun ne anlama geldiğini biliyorum, beni yok edeceklerini biliyorum ama şimdi beni neden yok etsinler? Artık hasarlı değilim.-17 yaşıma geldim ve hasarlı olmam nedeniyle öldürülecektim, çünkü böylece yaşamanın benim için anlamsız olduğu kanaatindeydiler.-

Koşmaya devam ediyorum, hayır, yaşıyorum. Yaşayacağım... Daha hızlı koşmalıyım.

Koşarken yer ayaklarımın altından kaymaya başlıyor, durduğum anda, hemen önümde kocaman bir uçurum açılıyor. Uçurum giderek büyüyor, ben ise gökyüzüne bakıyorum, yağmur damlaları, yüzümü ıslatıyor. Sonra kara bulutlar gürleyerek, şimşek çakıyor, şimşeklerin çoğu benim etrafımda çakıyor fakat bana zarar vermiyor, ardıma dönüp kasırgaya ve tek tük insanlara bakıyorum. Kasırga, şimşek çaktıkça, uzaklaşıyor, insanlar şimşek çaktıkça ölüyor. İçimde bir rahatlama ile gökyüzüne bakıyorum, yağmur damlaları giderek, kan damlalarına dönüşüyor...

Nefes nefese uyandığımda, rüyanın etkisinden çıkamamıştım. Etrafa bakındım, laboratuvarda değildim, beyaz bir odaya alınmıştım. Oturduğum yerden üzerimdeki ince battaniyeyi kaldırdım, ayaklarımı kımıldatmaya çalıştım.

Parmaklarım rahatça kımıldıyordu, içimde garip duygular oluştu, daha fazlasını denemeye karar verdim, bacaklarımı ağır ağır yere indirdim. Aslında bu haraketleri rahatça yapabiliyordum, sadece zihnim uzunca bir zamandır, bunu yapamamaya öyle alışmıştı ki... Kendime hayretler içinde bakıyordum. Çocukluk hatıralarım, bir anda zihnime doluştu, koşmak istiyordum. Ayağa kalktığımda, bacaklarımın kendime ait olduğundan şüphe etmiyordum. Acaba doktor beni nasıl iyileştirmişti?

Gözyaşlarımı tutamıyordum, öylece durmuş bacaklarıma bakıyordum. Sonra odanın kapısının aniden açılmasıyla irkildim. İçeri giren doktordu, yanında iki de hemşire gelmişti.

Doktor yanıma gelerek, kendimi nasıl hissettiğimi sordu, ''Bu- bu nasıl olur? Hiç bir zaman iyileşemeyeceğim söylenmişti'' dedim doktora dikkatle bakarak, sonra söylediklerimin farkına vardım, doktor bir şey denemişti... Ben bir denektim ve sonuç olumluydu.''Bunun için size minnettarım.'' diyerek toparlamaya çalıştım, doktor hemşirelere dönerek yapmaları gerekenleri söyledi, işlerini bitirip odadan çıktılar.

Yalnız kaldığımızda doktora baktım, ondan bir açıklama bekliyordum. ''Evet artık normal bir bireysin.'' dedi elini omzuma koyarak, ''Belki de değilsin ha?'' anlamayarak ona baktım, ''Bak sana ne diyeceğim, bunun biraz tadını çıkar, git ve gez. Ardından sana neler olduğunu açıklarım, tamam mı?'' dedi, bu sözleri beni daha çok gerdi ama reddedecek değildim, her ne duyacaksam, daha sonra duyabilirdim, şimdi sağlıklı ve normal biri olmanın tadını çıkarmalıydım.

...

Yürüyüş yapmak için şehir bahçesine indim, eskiden buraya tekerlekli sandalyemle geldiğimde insanlar bana kınayan gözlerle bakardı, bunun nedenini anlayabiliyorum. İnsanlar yönetimdeki baskıdan dolayı, beni görünce rahatsız oluyorlardı, ben bir kaza sonucu o hale gelmiştim ve bu pekala herkesin başına gelebilirdi fakat bu başınıza geldiğinde, 5 yıl içerisinde tedavi veya iyileşme olmaz ise, yok edilirdiniz. Bunu toplumun yararı için yaparlardı, bireyin iyiliği için yaparlardı, insanlar bunun böyle olduğuna inanırlardı. Annem ve babam da kendi çocuklarının başına gelene dek, bunun böyle olduğuna inanmışlardı. Şimdi nerede olduklarını bile bilmiyorum, beni bir hastaneye verdikten sonra, sadece ziyaret etmeye başladılar, zamanla bu ziyaretler de unutulup gitti. Şimdi yüzümde bir gülümseme var çünkü aileme dönebilirim.

Yürürken ardıma dönüp, ne kadar yol yürüdüğüme baktım, yaklaşık bir kilometre kadar yürümüştüm ve hiç zorlanmamıştım, bacaklarımı da hissedebiliyordum. Yüzümdeki gülümseme genişledi ve hızla koşmaya başladım.

Meydana gelene dek koştum, bir kaç kez insanların bakışlarını üzerimde hissetmiştim, gerçekten çok hızlı koşmuştum. Meydandaki kalabalığı görünce yavaşladım, ne için toplandıklarını görmeye çalıştım, biri konuşma yapıyordu, konuşma yapan başkanı gördüğümde yüzüm tiksintiyle buruştu, kalabalık onun için ölüp bitiyor gibiydi. Ne dediğini duyamıyordum fakat insanlar alkışlamaya başlayınca boynumu uzatıp baktım. İnsanların haykırışlarından onun başkanın oğlu olduğunu anladım. Yani başkanın, ölmesi durumunda yerine geçecek kişi oydu. benden bir kaç yaş küçük görünüyordu, kalabalık onu ürkütmüş gibiydi.

Biraz sonra oradan, koşarak hızla uzaklaştım. Koşmak ruhumu özgür bırakmak gibiydi.

Hastaneye geri döndüğümde, bir hemşire beni odama götürerek doktora haber verdi.

Doktor gelip karşımdaki sandalyeye oturduğunda yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı, ''Nasılsın ender?'' dedi, ''İyiyim.'' diyerek kısaca cevapladım, ne diyeceğini merak ediyordum. ''Biliyorsun, sana iyileşemeyeceğini söylediler.'' başımı sallayarak onu onayladım. ''Bacakların, kendine ait gibi hissediyor musun?'' ''Evet doktor bunu ne-'' derken sözümü kesti ''Onlar sana ait değil, çelikten birer kemiğe ve seni yüksek hızlara çıkarabilecek güce sahipsin. Benim sayemde öyle değil mi?'' dedi gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeyle, ''Evet, efendim.'' dedim mahçup bir şekilde fakat hala anlayamıyordum, nasıl olurdu da bu kadar gerçek hissedebilirdim?

''Vücudunda hiç elektriklenme hissettin mi? Veya ellerinde?'' diye sordu ''Hayır.'' dedim, ''Garip, şimdiye kadar gücün açığa çıkmış olmalıydı.'' dedi. Ne gücünden bahsetttiğini anlamıyordum. ''Hızlı koşmak gibi mi doktor?'' dedim. Başını hayır anlamında iki yana salladı, ''Seni olağandışı yapan şey, sana verdiğim güç. '' duraksadı ''Gerçekten onu hissedemiyor musun? İçinde patlamak için çırpınan bir volkan gibi olmalı.'' kendimi yokladım ama nasıl hissedebilirdim ki?

''Hayır, bir şey hissettiğimi sanmıyorum.'' kaşları çatıldı ''Seni düzelttim, bana böyle mi teşekkür ediyorsun?'' ''Hayır, ben sadece-'' eliyle susmam için işaret etti, ''Bahanelerini duymak istemiyorum.'' kalkıp odanın içinde yürümeye başladı, ''Belki de herkes haklıydı, sen hasarlı, işe yaramaz bir çocuksun.'' kendimi savunacak tek bir söz bulamıyordum. Adımları kapıya doğru ilerlerken '' Belki de içindeki öfkeyi açığa çıkaramayacak kadar aciz birisin, öyleyse yok edilmeye mahkumsun.'' dedi. O bunları söylediğinde, içimde bir şeylerin tutuşmaya başladığını hissettim. Sanki tüm bedenim elektrikle dolup taşıyordu.

''Hayır!'' diye gürlediğim sırada tüm odanın ışıklandırmaları patladı, ekranlar ve elektronik olan diğer her şey çatladı. Oda karanlığa büründüğünde, etrafa yayılan tek ışık benden geliyordu. Tüm bedenimden, şimşek gibi ışıklar yayılıyordu. Saçlarım havaya uçuşmuştu ve sıktığım yumruklarım, enerjiyle dolup taşıyordu. Ellerimi bir topu tutar gibi birbirine yaklaştırarak elektriklenmeyi izledim. Sonra ellerimi çevirerek avuçlarım arasındaki enerjiyi bir küreye dönüştürdüm, bunları tamamen içgüdüsel olarak yapıyordum. Ardından, hiç düşünmeden, elimdeki topu hızla doktorun yanında bulunduğu duvara fırlattım.

Duvar delindi ve etrafa beyaz bir toz dumanı yayıldı. Doktor dehşete kapılmış bir şekilde bana bakıyordu, ona baktığımda, bana baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı, kahkahası kulağa korkunç geliyordu, ''Ha-hah, görüyor musun Ender? Bunun böyle olacağını biliyordum, seni tetikleyen şey bu, öfke...'' içeriye bir kaç güvenlik girdiğinde, artık gücümden eser kalmamıştı.

''N'oluyor burada?'' diye sordu biri şaşkınlıkla, doktor onları sakince cevapladı ''Burada bir şey olduğu yok, dışarıda arayın, hastamla görüşüyorum.'' dedi ve güvenlikler odadan çıktı. Yüzündeki şeytani gülümsemeyi gördüğümde, ondan korkmaya başlamıştım.

Doktor bana dikkatlice baktı, ve kaşlarını çattı, ''Benden değil, kendinden korkmalısın Ender.''

''Bana böyle bir şeyden bahsetmemiştin doktor, böyle anlaşmamıştık.'' dedim üzerine yürürken, avuç içlerim tekrar elektriklenmeye başlıyordu.

''Her hangi bir şey için anlaştığımızı hatırlamıyorum, senin tek odaklandığın şey, iyileşme ihtimalindi. Olağanüstü gücün anlamını yalnızca bacaklarını kullanmaya indirgemiştin. Ben ise sana çok daha fazlasını verdim. Bana minnettar olmalısın.'' diye arka arkaya sıraladı zehirli sözcüklerini.

''Hayır, bunu istemiyorum.'' dedim, son umutsuz bir girişimdi bu, artık çoktan bu güce sahiptim, ya da tam tersi.

Güç içimde birikiyordu. tekrar bir elektrik topu yapmamak için kendimle mücadele veriyordum.

''Bunu kötülük amacı gütmeden yaptım, bana inanmak zorundasın Ender, aksi takdirde, seni iyileştirdiğim gibi, eski haline geri de getirebilirim.'' dedi ve cebinden bir şırınga çıkartarak, hızlı bir hamleyle boynuma dayadı, boyu benden uzun olduğu için ona karşı savunmasız hissediyordum. Gene de ona teslim olmamak için çabaladım. Elimle bir elektrik küresi yapmaya giriştim fakat gücüm sanki bir anda çekilmiş gibi yok oldu. Doktor gülümsedi, ''Korku, öfke kadar güçlü değil, öyle değil mi?'' ve iğneyi boynuma sapladı. Tüm vücudum uyuşarak beni etkisiz hale getirdi.

...

Uyandığımda kendimi gözlerimi ilk açtığım, o laboratuvarda buldum. Hemen doğrulup etrafa bakındım, kimse yoktu. Tam ayaklanıyordum ki bacaklarımı yerinden kımıldatamadım, içimi bir korku seli kapladı ve tekrar denedim. Hayır olmuyordu, bacaklarımı yeniden hissetmiyordum. Doktorun yaptığı iğne, beni bir süreliğine mi etkisiz hale getirmişti? Yoksa sonsuza dek mi?

Bacaklarımı etkisiz hale getirmişti, peki ya gücüm? Gücümü de elimden alabilir miydi doktor? Gözlerimi kapatıp, içimde bir yerlerde gücümü hissetmeye çalıştım. Onu öfkemle harlamak, aleve vermek istiyordum. Şu ana kadar yaşadığım tüm tatsız olayları aklımdan geçirdim, bir kaç saniye içinde avuç içlerim, ısınmaya ve elektriklenmeye başladı. Ellerimi birbirine sürttüm ve top haline getirdiğim ufak elektrik küremi büyütmeye odaklandım. Daha derinlere indim, kendi içimde, kendimden uzak tuttuğum tüm anıları düşündüm. Kazadan sonra engelimin ortaya çıkışını, engelimden dolayı ailemin beni hastaneye bıraktığı o günü, herkesin beni terk edişini... Ve doktorun iyilikle(!) bana yaklaşıp, beni bir deneğe dönüştürmesini...

Ben bu güce sahibim. Artık kimse bana zarar veremeyecek. Avuçlarım arasındaki elektrik küresi giderek büyüyor ve etrafımı elektriksel bir dalga sarmalıyor.

''Ender, şunu hemen durdur!'' doktorun sözlerini duyduğumda, ona zarar vermesini umarak gücümü serbest bıraktım, elimdeki küreyi ona doğru fırlattım fakat doktor seri bir hamleyle kenara çekilerek kısmen darbeden kaçındı. Laboratuvarın ışıkları titreşirken bazı şeylerin kırıldığını gelen seslerden anlamıştım. Başımı uzatarak, kaçarken yere düşen doktoru görmeye çalıştım, kolunu tuttuğunu gördüm. Yerde bolca kırmızı sıvı vardı, bu sıvı doktorun kolundan akan kandı fakat o saniyeler içinde ayağa kalktı, önlüğünün yırtık yolundan, açılmış koca bir yaranın hızla kapandığını gördüm. Hepimizin vücudunda nano robotlar vardı ama kimsenin böyle bir yara alıp da, ayağa kalkarak iyileştiğini görmemiştim. Ayrıca nano robotlar her şeyi saniyeler içinde iyileştirecek güce de sahip değildi, öyle olsalardı ben yıllarca tekerlekli sandalyeye mahkum olmazdım.

Doktor gülümseyerek bana doğru geldiğinde, yerimden bile kımıldayamıyorken, buradan kaçabilmeyi diliyordum.

-Gücü doğru kişiye verdiğimi biliyordum. Anlamaya başladığını görebiliyorum, Ender.

-Sen... Sen nesin?

-Tıpkı senin gibi biriyim bende, Ender. Beni nasıl gördüğün seninle alakalı bir durum. Dehşet verici olduğumu düşünüyorsan, benim kadar sende öylesin.

-Hayır değilim!

-Kendini korumak için beni öldürebilirdin değil mi? Ben de kendim için başkalarını öldürebilirim.

-Neden bahsettiğini anlayamıyorum.

-Neden bahsettiğimi pekala anlıyorsun, birbirimizi öldürmek yerine, gerçekten ölmesi gereken kişileri öldürebiliriz.

-Kimleri?

-Yöneticileri, tüm bu yaşadıklarının müsebbibi olanları, bu sistemi bize dayatanları.

-Ben bunu yapamam.

-Yapacağını ikimiz de biliyoruz, gücünü geliştir, kendini ve diğer masum insanları koru.

Ne diyeceğimi, ne yapacağımı, hatta artık kim olduğumu bilmiyordum. Doktorun yüzündeki şeytani gülümsemeye baktım. Benden tam olarak ne istiyordu? Benim sedyemin yanında duran masaya yaklaşarak, arkası dönük bir şeyler yapmaya başladığında kendimi çok tedirgin hissediyordum.

Sessiz laboratuvarda çok geçmeden doktorun sesi yankılandı, ''İşte gene bir seçimle karşındayım.'' Histerik kahkahası kulaklarımda çınladı. ''Buraya kadar gelmenin nedeni senin bir seçimdi yalnızca. Buradan sonrası da senin seçimine kalmış. ''

''Yalan söylüyorsun, bana bir seçim falan sunduğun yok.'' dedim sinirle ''Benimle bir kedinin faresiyle oynaması gibi alay ediyorsun, sen bir psikopatsın.'' gözlerime dolan yaşlara sinirleniyordum, çünkü onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordum.

Elinde bir iğneyle yüzünü bana döndüğünde, tüm vücudum buz kesildi. ''Hayır, Ender, yanılıyorsun. Ben sana bu güne kadar istediğin her şeyi veriyorum ve karşılığında senden tek bir şey istiyorum.''

''İstediğini yerine getirmezsem ne olur?'' diye sorarken, sesimin titremesine engel olamıyordum. ''Bacaklarını tekrar çalıştıracak olan ilacı sana vermem ve başarısız bir hasta olarak yok edilirsin.''

Yok edilme fikri bana o kadar korkunç geliyordu ki, istediği şeyin korkunçluğunu düşünmeden kabullenmiştim. Bu her ne kadar etik olmasa da beni özgürlüğüme kavuşturacak bir adımdı sonuçta. Yalnızca, ölmesi gerekenleri öldürecektim, hepsi bu kadar. Zaten eğer ben onları öldürmezsem, onlar beni öldürecekti.

''Tam olarak ne yapmam gerekiyor?''

...

Continue Reading

You'll Also Like

85.7K 3.9K 71
"Just because we win the war doesn't mean we don't lose everything in the process." - Joey Magnom --------- Practically everyone dreams of having sup...
322K 12.6K 16
When aliens invade, four baristas are forced to become the saviours of the world. Grab your double-shot of java and strap in - it's going to be a bum...
13.1K 328 27
ရေးသားထားသောအကြောင်းအရာများသည် စိတ်ကူးယဉ်သက်သက်သာဖြစ်၍အချက်အလက် အမှားများပါခဲ့လျှင်ကြိုတင်၍တောင်းပန်ပါသည်။ Mafia type Action-Romance-Science #Ongoin...
2K 314 28
In the isolated world of Veridonia, three teenagers-Axelle, Wylan, and Keira-uncover dark secrets and face dangerous truths as they battle a deadly p...