Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.2K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda

461 54 5
By aleynahirik

*Bölüm ismini özellikle seçtim artık Ahsen'in ulaştığı karakter gelişimiyle o hüzünlü bir prenses sayılmaz. 🙃 Medyaya bir şarkı bıraktım. Bir sonraki bölüm muhtemelen final bölümümüz olacak ve daha ileriki bir tarihte geçen hoş bir anıyı okuyacağız böylece nereye geldiklerini görmüş olacağız. Haftaya son kez görüşelim mi? 🥹🥲 Hoşça kalın! ✨🫶🏼

Meclis evinin ön cephesinde yükselen ateş bana kötü bir anıdan başka bir şey hatırlatmasa da cadılar için bu bir kutlamaydı. Elimde Efsun Hanım tarafından teslim edilmiş urneyle beraber açık giriş kapısına doğru ağır adımlarla yürüdüm. Bunu nerede ve nasıl korumam gerektiği konusunda duyduğum endişeyle kendimi sıkı sıkı sarılırken buldum. Geniş kapıdan dışarıya, geceyi canlandıran cadıların seslerine adım attığımda Müjgan'ın kapıya uzanan merdiven basamaklarında buldum. Bacaklarını kendine doğru çekmiş, gözlerini alev etrafındaki cadılardan ayırmıyordu. Benim bakışlarım ise önce onlara ardından ateşe epey yakın bir yerde Efsun Hanım ile konuşan Sarp'a takıldı.

Yavaş adımlarla birkaç basamağı indim ve Müjgan'ın yanına usulca sokuldum.

Daldığı yerden kafasını çevirdi ve bana baktı. Bir elinin henüz çıkartılmadığı bilekliğinde olduğunu ve onunla oynadığını gördüm.

''Oturmamda sakınca var mıydı?''

''Hayır hayır.'' derken daha rahat oturabilmem için kenara kaydı. ''Bu kutlama senin için, biliyorsun değil mi?''

''Öyleymiş, evet.'' dedim. ''Her ne kadar bana hiç öyle gelmese de.''

Bakışlarını bana çevirmeden ''Tebrik ederim.'' dedi.

Sesi içi dolu bir kıskançlık barındırmasa da kırgın veya üzgün geliyordu. Tam olarak emin olmasam da bir başkasının hayalinin içine düşmüş olmalıydım.

''Teşekkür ederim.'' dedim.

Yüzünde hayranlıkla karışmış şaşkın bir ifadeyle kafasını salladı. ''Tarihe geçiyorsun resmen. Vay be.''

''O kadar büyük bir şey değil.''

Bir anda bana döndü ve güldü. ''O kadar da büyük bir şey değil mi? Sen meclis başkanlarını gördün mü? Hepsi en genç kırk yaşında oluyor. Belli bir birikime sahip olmayı ve bir mevkiye yükselmeyi bekliyorlar. Sen en genç başkan oluyorsun, duymadın mı?''

Ayaklarımı kıpırdattım ve bu kadar üstüne basa basa söylenen yeni sorumluluklarım karşısında boğulacakmış gibi hissetmemeye çalıştım.

''Duydum.'' dedim usulca. ''Sen böyle söyledikçe biraz endişe etmeye başladım.''

Bir rüyadan uyanmanın verdiği sersemlikle etrafıma bakındım. Nerede olduğuma, kimlerle olduğuma baktım.

''Endişelenme, halledersin.'' derken beni şaşırtarak diziyle usulca dizime vurarak desteğini göstermek için çabaladı. Kafasını önüne eğdiğini ve hala bilekliğini çekiştirdiğini fark etmem uzun sürmedi.

''Belki sen de yardım edersin.''

Bir anda dudağımdan çıkan kelimelerle şaşkına döndü. Kaşlarını çattı fakat bana bakışı daha ziyade merak doluydu.

''Sonuçta meclis evinde yaşayan, her şeyi en yakından takip eden sensin. Belki yardımına ihtiyacım olur.''

İki kaşını da havaya kaldırdı ve bana gerçekten mi dercesine bir bakış yolladı. Omuz silkerken onu tanımak için şans vermekten başka bir seçeneğim yoktu. Belki ona güvenecektim ve bundan pişmanlık duyacaktım. Belki de ona hiç güvenmeyerek büyük bir hata yapmış olacaktım. Her iki türlü de yaşamadan bunu bilmemin imkânı yoktu. Kafamda Sarp'ı mahzene kapattığı sahneleri ötelemek için büyük bir çaba gösterdiğimin o da farkındaydı. Öyle ki bunu bakışlarımdan bile sezmişti.

''Yardım istersen her zaman ederim.'' dedi.

Yutkunduğunu ve yeni bir lafa giriş yapmak için hazırlandığını gördüm. Boğazını temizledikten sonra ''Sarp olayı için tekrardan üzgünüm. Umarım unutabilirsin.'' demekten çekinmedi.

Ona karşı dürüst olmayı tercih ettim ve ''Deniyorum.'' dedim. ''Ama naçizane bir öneri belki de zoraki bir yolla değil de gerçekten bir şeyler hissettiğin birini Refakatçin yapmayı düşünürsün.''

Gülüşü buruk ve biraz da isyankardı. ''Eğer öyle biri olursa neden olmasın?''

Gecenin hoş rüzgârı etrafımızda dolanıp dururken ona doğru eğildim. ''Olmaması için bir sebep yok. Çok güzelsin ve harika bir cadı olduğuna eminim. Annemi nasıl kurtardığını hepimiz gördük ve sadece bir tahmin bu geceki mahkemede kürsüyü kapatan da sendin. Doğru mu?''

Başını salladı. ''Bendim.'' dedi ve saçlarını arkaya doğru iterken ekledi. ''Ve teşekkür ederim. Sen daha fazla.''

Komik görünecek bir şekilde omzuma çekingen ve cesur bir dokunuşla ilk fiziksel temasını gerçekleştirdi. Kendimi gülerken buldum.

Kafasını kaldırdı ve meclis evine baktı. ''Bu evden çıkmıyorum.'' dedi. ''Evet, nefes kesici ama sürekli içinde hapsolup kaldığında gerçek anlamda nefesini kesip seni boğabiliyor.''

''Neden çıkmıyorsun?''

''Çünkü bir şeyler öğrenmek, kendimi geliştirmek, güçlü olmak istiyorum.''

''Ama sanırım bunları yaparken hayatı kaçırıyorsun.''

Yüzünü yeniden bana döndüğünde bakışları benim haklılığımı çok iyi bilmenin verdiği hüzünle ve geç kalmışlık hissiyle doluydu. ''Sanırım.'' diye mırıldandı.

''Değiştirmek için geç değil.'' dedim samimiyetle.

Omuz silkti. ''Bilmem ki.''

''Hanımlar, sohbetini bölmek istemem ama her şey yolunda mı?''

Efsun Hanım'ın sesiyle kafamızı kaldırıp merdivenlere doğru yürüyüşünü tamamlamak üzereyken ona baktık.

''Evet, anne.''

Efsun Hanım elimdeki urneyi gördüğünde yüzü değişti. ''Hala kaldırmadın mı? Vedalar ne kadar uzun sürerse o kadar can yakıcı olur.''

''Kaldıracağım ama nasıl muhafaza edeceğimi bilmiyorum. Zarar görmesinden korkuyorum.''

''Güvenli bir yere koyman yeterli, stres yapma. Her zaman seninle kalacak.''

Başımı salladım.

O ise bir basamak aşağıda durdu ve kollarını göğsünde birleştirdi. ''Asiye, gün doğumuyla yola çıkmış olacak. Birkaç kıdemli Refakatçi ve güçlü cadılarla onun için hazırlanan bir inziva evine teslim edilip geri gelinecek. Yol boyu gözü kapalı olacağı için nereye götürüldüğünü ve nerede yaşadığını bilemeyecek. Yani, geri dönmesi çok düşük bir olasılık. Onu bir daha görmememe ihtimaline karşın görmek veya son kez konuşmak ister misin? Sormak zorundayım.''

''Kulağa nasıl gelecek bilmiyorum ama hayır, istemiyorum. Onunla her konuşmamız kötü bir deneyimden başka bir şey değildi ve her defasında son kez olduğunu düşünerek çok fazla yüzleştik. Sanırım mahkemeden çıkışıyla hatırlamam daha iyi olur.''

Anlayışla kafasını salladı ve kabullendi. ''Haksız değilsin saygı duyuyorum.''

Müjgan'a döndü ve ''Emre nerede? Niye ortadan kayboldu?'' diye sordu.

Müjgan göz ucuyla bana attığı bakışla konuya hâkim olduğuna dair bir ipucu vermişti bile. ''Bilmiyorum ki. Bırak biraz yalnız kalsın, eminim iyidir.''

''İyi, öyle olsun.'' dedikten hemen sonra yeniden bana döndü. ''Yarın sabah hepimizin olduğu bir kahvaltıda ufak bir konuşma yapman gerekecek. Söylemen ve üzerinde durman gereken her şeyi söyleyeceğim, meraklanma.''

''Siz-'' diye konuşmaya girdiysem de beni susturdu. ''Ben harikayım, hiçbir sorun yok. Açıkçası biraz da rahatlamış ve huzura ermiş hissediyorum. Belki biraz dinlenirim.''

Eliyle Müjgan'a gelmesini işaret etti. ''Belki biraz çocuklarıma vakit ayırıp onları dinlerim, olmaz mı?''

Müjgan oturduğu yerden kalktı ve annesinin yanına geçti. İkisini yan yana görmek içimde bir yerlerde, kalbimin en gizli kalmış noktasını sızlattı. O noktada ömür boyu saklı tutacağım küçük bir kızı öylesine yaraladı ki bunu dışa vurmamak adına tebessüm etmek zorunda kaldım. ''Harika olur.''

''Gel, biraz bana yardım et toparlanalım.''

Müjgan'ın koluna girip onu içeri doğru götürürken orada yapayalnız kaldığımı düşünüyordum. Elimde babamdan geriye kalan son kalıntılarla ve artık annemi bir daha göremeyecek olmanın verdiği tuhaf hisle kalakaldığımı düşünüyordum. Ta ki uzakta beni izleyen ve adeta bu hisse kapılmamı hissetmiş gibi hızlı adımlarla yanıma gelen Sarp'ı görene dek. Merdivenlerin başına yaklaştığında gülümsedi ve elini bana uzattı.

Elini tutup ayağa kalktığımda sorduğu ilk soru ''İyi misin?'' oldu.

''Ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim.''

Merdiven basamaklarını inip koluna girdiğimde cadıların arasından sıyrılıp evin girişine uzanan arazide yürümeye başladık. Gözlerim büyük alevin etrafında dönen, dans eden ve bir yandan dualarını sunan cadılara kaydı.

''Nasıl yapacağımı bilmiyorum.'' dedim bir anda. ''Bu kadınları nasıl bir arada tutmayı başaracağım? Beni kabul etmezlerse?''

Çenemi tuttu ve yüzünü kendisine çevirdi, sadece ona bakmamı sağladı.

''Yakın bir zamana kadar önyargılı olduğumu kabul ediyorum ve bunun için sağlam bir sebebim vardı. Ama kabul edelim ki sen de ben de bu kadınların sadece bir kısmıyla birebir tanıştık. Hepsini aynı kefeye koyamayız.''

Kafasıyla bir kez daha onları işaret etti. ''Hallerinden memnun görünüyorlar.''

''Üç Kara Cadı ortada yok ama.''

''Diğer Kara Cadılar burada ama?''

Güldüm ve kafamı çevirdim. ''Ne yapmaya çalışıyorsun? İç sesim gibi konuşma.''

''İç sesin böyle mi?''

''Hiç sorma.'' dedim iç çekerken. ''İçimde iki kişi varmış da sürekli zıt görüşleri sundukları bir program yapıyorlarmış gibi hiç susmuyorlar.''

Yeni bir aydınlanama yaşamışçasına gözleri irileşti ve güldü. ''Sen o yüzden sürekli bir yerlere odaklanıp kopup gidiyorsun!''

Duraksadım. ''Öyle mi yapıyorum? Sen nereden biliyorsun?''

Muzip bir tavırla göz kırptı ve kendinden emin bir gülümsemeyle karşılık verdi. ''Gözüm hep sende de o yüzden.''

Onu kendime çektim ve tanıdık bir hareketle koluna sarılıp kafamı omzuna yasladım.

''İyi ki varsın.'' diye mırıldandım.

''Hep olacağım.''

#

Ertesi sabah, gün doğumuyla birlikte uyanacağımı zaten biliyordum. O'nu mahkemeden çıkışıyla hatırlamamın daha iyi olacağını söylerken yalan söylediğimi bildiğim gibi. Henüz hava yeni aydınlanmış, güneş ışınları koyu yeşil ağaçların arasından etrafına turunculuk saçarak uzanıyordu. Ben ise neredeyse nefes bile almadan bana ayrılan odanın penceresinde, perdenin arasındaydım. Perdeyi tutan parmaklarım gereğinden fazla kuvvetliydi.

Meclis evinin önünde uzun, siyah bir araba bekliyordu. Arabanın şoför koltuğuna geçen adam bir süredir bekliyordu. Tıpkı benim gibi.

Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında nefesimi tuttum.

Titriyordum fakat korkmuyordum.

Çok iyi biliyordum ki mahkeme kapısından sürüklenip götürüldüğünde ben genç ve toy bir cadıydım o ise Batının Kötü Cadı Asiye Hanım'dı.

Şimdi, perde aralığından bakan ben ise sadece Ahsen'dim, bir kız çocuğuydum o ise benim annemdi.

Göğsümüm ortasına oturan ve nefes almamı zorlaştıran his de bu olmalıydı. Asiye Hanım'a veda etmiştim ama anneme etmemiştim.

Arabaya doğru yürüyen iki adamın arkasından çıkageldiğinde buna hazırlıklıydım. Üzerinde dün mahkeme esnasında giydiği üstünde mor parıltıları olan siyah, tek tip bir cüppe vardı. Bu sefer ayakları arasından bir ip geçirilmişti ve bu tuhaf bir şekilde yürümesine neden oluyordu. Elleri ise arkadan bağlıydı. Uzayan saçları iki yanına düşüyor, yüzünün büyük bir kısmını kapatıyordu. Tam arkasından onu sıkı sıkıya takip eden iki cadının birisi yeşil tonlarında diğeri ise gümüş rengi birer cüppe içindeydi.

Arabanın yanına gelindiğinde adamlardan birisi durdu ve cebindeki siyah bezi çıkarıp annemin gözlerini bağladı. Diğer adam ise bu arada arka kapıyı açtı ve önce cadılardan yeşil cüppeli olan bindi. Ardından annemin binmesi beklenirken o durdu.

Kalp atışlarım hızlanırken içgüdüsel olarak bildiğim tek bir şey vardı: Onu izlediğimi biliyor.

Bu pencerede olduğumu, onu izlediğimi, böyle hissettiğimi biliyor.

Gerilirken perdeyi daha iyi görebilmek için biraz daha araladım. Annem neredeyse yarım dakika bekledikten sonra kafasını kaldırmadı.

Göremeyecek olmasına rağmen bana bakmamayı tercih etti.

Neredeyse kaçarcasına bindi arabaya ve geride kalan cadının binmesi beklendi. Perdeyi sıkı sıkı tutan ellerim gevşedi.

Araba çalışıp meclis evinin girişine doğru gitmeye başladığında nefesimi bıraktım. Siyah arabanın arkasından bakarken sadece bir çocuktum ve birileri annemi alıp götürüyordu.

Pencereye arkamı döndüğümde ağır adımlarla odanın içinde koltuğun ucuna oturdum, benim yatağımda uzun zaman sonra ilk defa gerçekten deliksiz bir uykuya dalan Sarp'a baktım.

Çok üzücü ama artık daha fazla ortak noktamız var, dedi iç sesim. Artık ikimizin de ailesi birbirimizden başka kimse değil.

Kalbimdeki bu eksiliği hiçbir zaman dolduramayacaktım, onun da dolduramadığı gibi. Biz ise kalan kısmı doldurmak için elimizden gelen her şeyi yapacaktık.

Birkaç saat geçti, hava tam anlamıyla aydınlandı. Kalabalık meclis evinde kapıların arkasından sesler yükselmeye başladı, birileri uyandı ve ayaklandı. Ben ise tüm bu saatleri küçük bir koltukta oturarak ve pencereden dışarıyı seyrederek geçirmiştim.

''Günaydın.''

Sarp'ın uykudan yeni uyanmış boğuk ve çatallı sesiyle irkildim.

''Günaydın.'' dedim gülümseyerek.

''Ne zaman uyandın?''

''Biraz oldu.''

Üzerindeki battaniyeyi kenara atarken yüzünü ovuşturdu. Daha sonra kollarını açtı ve beni sessizce çağırdı. Oturduğum yerden ancak onun bu sıcak çağrısıyla kalkabilirdim.

Yatağa doğru gittim ve kendimi onun kucağına atıp beline sarıldım. Gülerken kollarını bana doladı ve sıkıca sarıldıktan sonra saçlarımı öptü.

''Anneni mi izledin?''

''Nereden bildin?'' diye sordum.

''Şu soruyu sorma artık.''

Kafamı gömdüğüm göğsünden kaldırıp ona baktım. Gözlerime baktı ve ne hissettiğimi çok iyi tahmin ederek ''Hiçbiri senin hatan değildi.'' dedi.

''Biliyorum.'' dedim. ''Ama alışması kolay olmayacak.''

''Sıkıntı yok, bekleriz.''

Güldüm ve kafamı bir kez daha göğsüne koydum. ''Efsun Hanım ile ne konuştun?''

Dün geceden beri kafamın bir yerine eklediğim soruyu nihayet sormuş olmanın verdiği rahatlıkla cevabını bekledim.

''Aslında ben babamla konuştum.'' dedi bir anda. ''Telefonda yani. Ben de ziyarete gittiğimde öğrendim bunu yapabileceğimizi. Efsun Hanım'a da bana söylediği son şeyleri söyledim.''

''Ne ara konuştun? Neden söylemedin?'' derken apar topar doğruldum.

''Burası çok karışıktı, Ahsen. Söylemeye fırsatım olmadı. Öyle uzun ve derin bir konuşma değil zaten. Dakikalık ve net bir şey.''

Omuzları çökmüştü ama belli etmemeye çalışıyordu. ''Babam bizim hatırladığımız kişi değil.''

''O ne demek?''

''Ziyaretine gittiğimde de fark etmiştim. Çok uzun zamandır orada, çok fazla şey yaşadı o da her insan gibi değişti. O bizim hatırladığımız sevecen, mutlu veya hayat enerjisi olan bir adam değil artık. Bana da çok kızgın. Artık onun için hiçbir şey yapmamı istemiyor.''

Ona iyice sokuldum ve ellerimi dizlerine koydum. ''Belki bir kere daha ziyaretine gitsek fikri değişir?''

''Belki değişir.'' dedi umutsuzca. ''Belki de değişmez, bilmiyorum. Bildiğim tek şey oradan çıksa da çıkmasa da bizim ilişkimiz eskisi gibi olmayacak ama ben yine de ondan kopmayacağım. Yumuşayana kadar biraz geri durayım, belki dediğin gibi bir kere daha yüz yüze görmeye gideriz.''

Kafamı salladım. ''Çok fazla şey yaşandı ama bizim yanımızda hep birileri vardı. O ise bizden uzaktaydı ve her şeyle tek başına mücadele etmesi gerekti. Böyle hissetmesini anlamalıyız. Belki onun da zamana ihtiyacı vardır demiştik hatırlıyor musun?''

Tebessüm etti. ''Ben onu da beklerim.''

Eğildim ve yanağını öpüp geri çekildim. ''Bekleriz.'' diye düzelttim. Sırtını yatağın başlığına yaslarken ona biraz daha yaklaştım. ''Aşağı inmeden önce sana bir şey sormam gerekiyor ama dürüst ol. Bizim için önemli. Tamam mı?''

''Gönder gelsin.''

''Sen burada yaşama fikrine sıcak bakıyor musun?''

Gözleri odada dolanmaya başladı. ''Meclis evinde?'' dedi usulca. Gözleri odanın neredeyse her yerinde dolandıktan sonra yeniden bana baktı.

''Peki sen benim sana dediğimi hatırlıyor musun? Birlikte gidemezsek birlikte kalırız. Burada kalmamız gerekiyor dersen kalırız.''

Yüzüne şüpheyle baktım ve benim peşimden bir yerlere sürüklenmek zorunda kalmadığından, istemediği bir hayatı yaşamayı kabul etmediğinden emin olmaya çalıştım. Bunu fark etmesi saniyelerden bile kısa sürerken ellerimi tuttu ve önce dudaklarına götürüp bir öpücük kondurdu, ardından indirip göğsüne götürdü.

''Ahsen, sen neredeysen benim evim oradadır. Hayatımı sana adadım. Bunu da gösterdiğimi düşünüyorum.'' derken parmağımdaki yüzüğü işaret etti.

''Pişman olmayacak mısın?''

''Seninle olduğum sürece hiçbir şeyden pişmanlık duymayacağıma yemin ederim.''

Gülümsedim ve başımla onu onayladım.

Neredeyse bir saat sonra, kahvaltı adı altında toplanacak cadı meclisine inmeye hazırdım. Odadan Sarp ile beraber çıkıp bizi beklerken elindeki telefon ile hararetli bir yazışma içinde olan İrem'i aldık.

''Kiminle konuşuyorsun?'' dedim merakla.

''Annemle.''

Telefonun ekranını kapattı ve Sarp ile bizim tüm dikkatimizi çekmeyi başardı.

''Her şey yolunda mı?'' diye sordu Sarp.

''Bilmiyorum. Eve dönmemi ve sakince konuşmamızı istiyor. Onların ayrılıklarının benim geleceğimi etkilemesini istemiyormuş.''

''Kırgın olduğunu biliyorum ama haksız değil. Belki ayrı bir-''

''Eve çıkarım, değil mi? Ben de aynı şeyi söyledim.''

Koluma girerken ''Biz bir elmanın iki yarısıyız gerçekten.'' dedi.

Ben gülerken kafasını eğip Sarp'a baktı ve Sarp'ın da bizi gülerek seyrettiğini görünce ekledi. ''Tamam siz bir elmanın iki yarısısınız, ben de yaprağım.''

Üçümüz de buna son zamanlarda güldüğümüz en doğal ve en yüksek sesle gülerken İrem gururla kabardı.

''İyiydi, kabul edin.''

''Çok iyiydi.'' dedi Sarp.

Büyük yemek salonuna inen merdiven basamaklarındayken İrem konuya geri döndü. ''Bugünü atlattıktan sonra sizi bıraksam bana kızmazsınız değil mi? Annemlerle konuşup en azından ben bir iş bulana dek ev tutmama yardım etmelerini isteyeceğim. Çalışmaya başlayıp kendi ayaklarım üzerinde durursam bir daha kimse beni kolay kolay yıkamaz. Kendi hayatımı inşa edeceğim.''

Ona bakarken tebessüm etmekten ve gözlerimin parlamasından kendimi alıkoyamadım. Benim bakışlarımı gördüğünde mahcup bir tavırla kaşlarını kaldırdı. ''Saçma mı?''

''Saçma mı? Hayır tabii ki! O kadar gurur duyuyorum ki seninle sadece çok mutlu oldum.''

İrem gülümserken Sarp da beni onaylamaktan çekinmedi.

''Biz güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran kadınları severiz. Seni de sonuna kadar destekliyoruz.''

Sarp'ın ağzından duyduğu onay cümleleri belli ki ona daha sıkı bir dayanak olmuş ve attığı adımdan emin olmasını sağlamıştı.

''Teşekkür ederim... Utandım şimdi...''

Yemek salonunun girişine geldiğimizde İrem sırtımı sıvazladı. ''Hadi, sana güveniyorum. Yapabilirsin.''

Sarp kulağıma eğildi ve ''Seni de sonuna kadar destekliyorum.'' diye fısıldadı.

Ona baktım ve göz kırptım. ''Biliyorum.''

Yemek salonuna adım attığımızda herkes neredeyse yerini almıştı. Efsun Hanım, uzun yemek masasının en başında oturmak yerine hemen yanında yerde, ailesinin yanında oturmuş masanın başında iki boş sandalye ayırmıştı. Eliyle gelmemizi işaret ederken ani bir hareketle İrem'e döndüm ve bunu nasıl söylemem aydınlanmasıyla heyecanlı heyecanlı kolunu tuttum.

''Gitmeden sana bir şey anlatmalıyım, unutturma.''

Kaşlarını çattı ve ''Ne oldu?'' diye sordu.

Ona sadece yüzük parmağımı gösterdim ve bir saniye içinde gözlerinin kocaman olup dudaklarının hayretle aralanmasına neden oldum. Onu üzülerek o halde bırakıp şimdiden ayağa kalmış Efsun Hanım'a ve bize ayrılan sandalyelere yöneldim. Efsun Hanım, beni kucakladıktan sonra eliyle oturmamı işaret etti. Arkamdan gelen Sarp'ın ise yanımdaki sandalyeye yerleştirdi. Kalp atışlarım kulaklarımdan duyulacak kadar yüksek ve sağlamdı. Boğazımı temizlemem ve çaktırmadan herkese göz ucuyla bakmam gerekti.

Efsun Hanım eğildi ve henüz herkes kendi sohbetleri içerisindeyken fısıldadı. ''Kara Cadılar bugünden sonra senden bir af bekliyor olacaklar, unutma. Acele ettirmiyorum ama üzerine düşünüp taşınmanı istiyorum. Muhtemelen bir sonraki Cadı Mahkemesi bunun için toplanacaktır. Sana dün söylediklerimi unutmadın, değil mi?''

''Aklımda, merak etmeyin ve hayır unutmadım. Kendimden bir şeyler eklememe izin var mı?''

Ellerini iki yana açtı. ''Artık her şeyi yapmana izin var. Ben sadece yolunu açtım.''

''Teşekkür ederim, minnettarım bunun için.''

Ailesinin yanında oturan Emre'nin masadaki meyve suyundan bir yudum daha alıp ayağa kalktığına şahit oldum. Müjgan ona nereye gittiğini sorarken eliyle bir dakika işareti yaptıktan sonra İrem'i de geçip salondan ayrıldı. İrem ise önce sağına soluna baktı fakat daha sonra Emre'nin kalktığı sandalyeye oturdu ve hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.

Cesaretimi toplamam bir dakikamı aldı.

Ayağa kalkıp elime aldığım ince bir çatalla boş bardağa vurarak herkesin dikkatini çekmeyi başardım. Bir anda bütün yemek masası sus pus oldu ve herkesin başı bana çevrildi.

''Herkese merhaba.'' dedim ve daha dediğim an bir şeyleri yanlış mı yapıyorum hissiyle boğulmaya başladım. Baş parmaklarımı yumruklarımın arasına alıp sıktım. Siyah bir arabayla uğurladığım annemin sesi kurtulamadığım bir takıntı gibi kulağımın arkasındaydı.

Bunu da eline yüzüne bulaştırma, Ahsen!

Nasıl her şeyde en beceriksizi olmayı başarabiliyorsun?

Sakın yanlış bir kelime etme, dik dur, aptalca konuşup beni rezil etme!

Sıcak bir el usulca elime uzandı ve nazik bir hareketle önce parmaklarımı açtı, daha sonra baş parmağımı avucu arasına alıp yavaş yavaş okşamaya başladı.

Bir başkasının sözlerini ezbere söyleyemeyeceğimi anladığım anda her şeyi bir kenara ittim ve kendime döndüm.

''Burada olmak benim için çok garip, yalan söylemeyeceğim. Dün gece Efsun Hanım'ın da bahsettiği gibi belki de her genç cadıdan daha sancılı bir sürecim oldu. Her şeyden önce cadılık hakkında en ufak bir fikrim olmadan yetiştirilmenin büyük eksikliklerini gördüm.''

Daha sonra güldüm ve devam ettim. ''Panik yapmayın, şimdi biliyorum.''

Cadılar arasında bir gülüşme yayılmasına bana bir nebze olsun cesaret verirken içime su serpilmişti.

''En nihayetinde aranızdan silinen bir soyun bende yeniden can bulmasının verdiği gururla elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum. Sizlerden, kız kardeşlerimden tek ricam beni tıpkı kendi kızlarınız gibi düşünmeniz. Hata yapabilirim ki bu dünyada en korktuğum şey, sizlerden yardım isteyebilirim, fikir danışabilirim. Lütfen beni sizi yönetecek bir patron gibi değil kendi kızınız veya kendinizin bir zamanlardaki hali gibi düşünün, olur mu?''

Cadıların eğilip bana baktıklarını, bazılarının gülümsediklerini, bazılarının ise yüzlerinde bu cümleler onları yumuşatmış veya içlerinde bir yerlerde bir çocuğa dokunmuşçasına ellerini kalplerine götürüp bana masumane bakışlar attıklarını gördüm.

''Efsun Hanım'ın harika bir başkan olduğuna eminim, her şeyi en iyi şekilde yaptığını da biliyorum. Ben sadece hepimiz için daha iyi olacağına emin olduğum birkaç değişiklikten bahsedeceğim.''

Bir anlığına es verdim ve Sarp'ın parmağını daha sıkı tuttum.

''İlki kesinlikle sizlerin de katılacağını düşündüğüm bir durum. Her birinizin zaten çok güçlü kadınlar olduğunu biliyorum. Bu durumda belki de her cadının bir Refakatçisi olma zorunluluğuna bir değişiklik getirebiliriz.''

Müjgan'ın şaşkınlıkla kafasını bana çevirdiğini ve kaşlarının havaya kalktığını gördüm.

''Yani, bir erkeğe ihtiyacınız olmadığını düşünüyorum. Alınmayın, beyler.''

Başta Sarp olmak üzere bütün Refakatçilerin güldüklerini, cadıların ise kıkırdadıklarını gördüm.

''Eğer zamanı geldiğinde sevdiğimiz bir adamla karşılaşırsak onu hayatımıza davet edelim. O adam bizimle kalmak istiyorsa zaten kalacaktır fakat bunun bir zorunluluk, bir kural olması taraftarı değilim. Eğer bir cadı Refakatçiye ihtiyaç duymuyorsa bir Refakatçisi olma zorunluluğu olmasın. Tek başına da her şeyin üstesinden gelebilir.''

Müjgan'a döndüm ve onu kocaman bir gülümseme ile bana bakarken yakaladım. Göz kırptıktan sonra ekledim. ''Her biriniz lütfen bunu düşünün. Bir sonraki mecliste bunu konuşalım. Diğeri ise başta benimle ilgili gözükse de hepimizi ilgilendiriyor. Bu evin harika olduğuna hepimiz hemfikiriz. Farkındayım, burası çok uzun zamandır başkanları ağırlıyor ama bir istisna olarak burada yaşamak istemiyorum.''

Bu sefer Sarp'ın kafasını eğip beni görmeye çalışmasına şahit oldum. Yüzünü tam göremesem de şaşkınlığını tahmin edebiliyordum.

''Eğer herkes kabul ederse bu evi yalnızca Cadı Meclisi için kullanalım.''

Efsun Hanım, bu fikrimi şaşkınlıkla karşılayarak hafifçe doğruldu ve bana baktı.

''Emin misin?''

''Çok eminim.'' dedim. ''Hem aramızda hiçbir eşitsizlik olmamış olur hem de...''

''Hem de?''

Kısa bir anlığına duraksadıktan sonra aklıma gelen ilk bahaneyi sundum. ''Hem de burası suya çok uzak.''

Efsun Hanım şaşkınca gülerken kabul etmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Yüzümü yeniden masaya döndüm ve ''İtirazı olan?'' diye sordum.

Hiçbir cadı el kaldırmadığı gibi kendi aralarında kafalarını sallayarak aslında bunu onayladıklarını gösterdiler.

''Tamam, sevindim. Son olarak, Kara Cadıların benden bir beklentisi olduğunu biliyorum. Aramızda kimsenin bir lanete kurban edilip ömür boyu böyle yaşamasını istemem elbette fakat her birinizin artık karanlıkla bir işi kalmadığına ve Efsun Hanım'ın dün üzerinde durduğu konulara sadık kaldığına emin olmak istiyorum. Anlayacağınız biraz daha zamana ihtiyacımız var. Sizi daha fazla tutmayacağım, herkese afiyet olsun.''

Cadıların arasında bir ses yükseldi ve bağırdı. ''Teşekkür ederiz, Ahsen!''

Her birinin bana gülümsediğini, önüne dönerken son kez bana baktıklarını görmek midemdeki her bir düğümü çözmüştü. Üç Kara Cadının sessizliğe gömüldüğünü, diğer Kara Cadıların ise onların aksine kafalarıyla onayladıklarını gördüğümde kalktığım sandalyeye geri oturdum.

Boğazımın kurumasından ötürü önümdeki bardağa uzanırken Müjgan eğildi ve fısıldadı. ''Teşekkür ederim, Ahsen.''

Ona gülümseyip göz kırparken Sarp beni kendisine doğru çekti.

''İnanılmazdın.''

''Gerçekten mi? Sanki sesim titredi gibi ya da kekeledim mi? Hiç kekelemedin galiba, değil mi?''

Bir anda eğildi ve dudağımın kenarını usulca öptükten sonra bir kez daha ''İnanılmazdın. Bu kadar.'' dedi.

Büyük ölçüde rahatlamış bir şekilde sandalyeye yaslanırken derin bir soluk alıp verdim.

''Bu ev nereden çıktı? Sabah demiştim-''

''Senin gözün bendeyken ben de başka bir yere bakmıyordum herhalde.'' dedim bir anda. ''Ben de seni iyi tanıyorum, Sarp.''

Gülümsediğini görmek, yeniden gözlerinin içinin parladığına şahit olmak her şeye bedeldi. İşaret parmağımı havaya kaldırdım ve gözlerinin içine baktım.

''Tüm bunlar bitince kimsenin olmadığı sessiz sakin bir yer ama suya yakın. Unuttun mu?''

''Tabii ki hayır.'' derken gülüyordu. ''Aklımda.''

Oturduğu sandalyeden masaya doğru eğilirken bir anlığına duraksadı ve kaşlarını çattı.

''Bir dakika.'' dedi. ''Evi büyüyle yapabiliyor musun?''

Öyle hazırlıksız yakalandığım bir soruydu ki ben de duraksamak ve kaşlarımı çatarak düşünmek zorunda kaldım. Artık eski olan evimi ve diğer cadıların evleri düşünüldüğünde hepsi oldukça iyi ve korunaklı yerlerdeki lüks evlerdi ve eminim ki bunu sıradan yollarla inşa etmemişlerdi.

''İşte bunu bilmiyorum.'' dedim kısık sesle. ''Sakın kimseye söyleme az önce çok yüksekten konuştum, rezil oluruz rezil."

Sarp kahkahasını gizlemek zorunda kalarak elini ağzına götürdü.

''Bunu öğreneceğim ama sen kendini her şeye hazırla.'' dedim. ''Büyüyle yapamıyorsak taş taşımak zorunda kalabiliriz.''

Sarp kahkahasını sonlandırıp önüne dönerken iç çekti. ''Keşke kuyruğun çıksaydı be.''


🤍

Continue Reading

You'll Also Like

5.8M 265K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
462K 31.8K 83
❝ Halikarnas'ta tanıştık, olağanüstü bir tanışmaydı. Bir barda, sarhoş kafayla. Ve Halikarnas'ta bir gece demiştik, tek bir gece. Planımızda âşık olm...
388K 22K 66
Milattan önce 726 yılında kehanet gerçekleşti. Şimdi sıra kefaretin. Ön Asya'da başlayıp, Mezopotamya'ya uzanan ve hiç var olmamış topraklarda nihay...
ZAMANSIZ By katherinehw

Mystery / Thriller

11.9K 1.3K 52
Bir mektup yazılıyor zamansız, okunuyor zamansız. İki insan karşılaşıyor, zamansız. Ya da tam zamanında... Gülce, bir anlık basiret bağlanmasıyla g...