Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada

494 69 13
                                    

Dün geceden beri durmaksızın yağan yağmur geniş pencereleri döverken hava aydınlanmış fakat güneş gri bulutların arkasında esir kalmıştı. Hayatımın alt üst olacağından habersiz, günler önce gitmek için hazırladığım çantayı bir kez daha topladım.

Tüm kıyafetlerimi içine tıkıştırırken, bir kez daha su tacını en üste yerleştirdim. Bütün bir geceyi uykusuz, düşünceler içerisinde boğularak geçirdikten sonra herkesin uyanması için makul bir saati bile bekleyemeyecektim. Odamın kapısı tıklatıldığında ise birilerinin uyanık olma ihtimaliyle şaşırdım.

''Gel.''

Kapım aralandığında Efsun Hanım'ı yatak kıyafetleriyle, hafif uykulu fakat daha ziyade yorgun bir halde buldum.

''Günaydın, erkencisin.''

Odama girerken gözleri yatağın üzerindeki çantaya kaydı. Kaşlarını çattı ve sordu. ''Bir yere mi gidiyorsun?''

''Evet, kısa bir süreliğine.''

Çantanın fermuarını çekip üzerime ince bir hırka geçirdim.

''Nereye olduğunu sorabilir miyim? Şu an çok önemli bir gündemimiz var.''

''Sorabilirsiniz tabii.'' dedim alaycı bir tavırla. Kol çantamı alıp koluma geçirirken ona döndüm. ''Ama şunu söylemeliyim ki benim veya bizim bir gündemimiz yok. Belki sizin veya diğer cadıların olabilir.''

''Bu da ne demek? Artık sana ihtiyacımız olduğunu biliyorsun, Ahsen. Meclisteki tek Su Cadısı sensin, ayrıca Kara Cadıların akıbetleri için hala senden bir sinyal beklediğimizi hatırlatmak istiyorum. Şu an gündem annen olabilir ama bir sonraki meclis gündemi kesinlikle sensin.''

Karşısında dururken yüzümde hiçbir duygu belirtisi yoktu. ''Biliyorum.'' Dedim sadece. ''Sorun yok, bir sonraki mahkeme için döneceğim. Sadece halletmem gereken bir şeyler var. Bizi getiren araçlardan herhangi birini tahsis edebilir misiniz?''

Yataktaki çantayı alıp İrem'in odasına doğru seslendim. ''İrem! Hazır mısın?''

Söylediklerinin duyulma ihtimaliyle panikleyen Efsun Hanım sesini alçalttı. ''Tabii ederiz, onu düşünme. Arkadaşınla mı gidiyorsun? Emre'nin haberi var mı?''

''Neden Emre'nin haberi olsun, Efsun Hanım? Ona haber vermem gereken bir konumda mı?''

Kaşlarının havalanmasını ve her birinin el birliğiyle ilmek ilmek ördükleri yeni halime şaşırmasını seyrettim.

''İrem'i ailesinin yanına götürüyorum çünkü daha fazla zarar görmesine izin vermeyeceğim. Ben ise birkaç günlüğüne kendi evime geçiyorum. Ne zaman mahkeme yeniden toplanır o zaman beni çağırırsınız.''

''Anneni ve babanı görmeyecek misiniz? Mahkemeden sonra ne olduğunu sormadın bile.''

''Müjgan ve Emre söyledi.'' dedim. ''Babam kendisine tahsis edilen odadaymış ve bir sonraki mahkemeye kadar bir nevi hapis hayatı yaşayacakmış. Asiye Hanım ise yine mahzende. Yani soracağım bir şey yok.''

İrem odasından yorgun ve halsiz bir halde, bir elinde küçük bavulu ve sırt çantasıyla çıktı. Saçlarını toplamış, her zaman düzgün durması için çabaladığı kaküllerini öylece dağınık ve kabarık haliyle bırakmıştı.

''Hazırım.''

Efsun Hanım'ı görünce şaşırmasını gizlemedi. ''Ah, uyanmışsınız. Günaydın.''

''Günaydın, tatlım.''

''Çok teşekkür ederiz her şey için.'' dedi İrem. ''Her ne kadar hala burası kimin evi ve beraber nasıl bir ilişkiniz var anlamamış olsam da yine de teşekkür ederiz. Emre'yi sabah göremeyeceğim ama arayacağımı söylersiniz.''

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin