Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.3K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Kırk Üç | Son Yargı

438 56 11
By aleynahirik

*Selam, nasılsınız? 💜 Bu müzik listesi olmasa ben yazamayacaktım herhalde... 😅 Arka plan olarak kitabın havasına o kadar uyuyor ki bende belki okurken bakarsınız diye mutlaka ekliyorum. Herkese yavaş yavaş bir son yazmaya çalışıyorum ki hiçbir karakter havada kalmasın. Diğer bölümde de güzel şeyler yaşanabilir beklemede kalın 🙃 Şimdiden hepinize iyi okumalar! Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. Haftaya görüşmek üzere. 😚

Başıma bana emanet edilen tacı geçirmeden hemen önce yüzük parmağımda bilgelikle akan su damlalarının bıraktığı deniz kabuğu yüzüğüne son bir kez baktım. Boy aynasından üzerimdeki kıyafeti düzeltip göğsümü titretip başımı döndürecek kadar derin bir nefes alıp verdim. Kapının birkaç defa tıklatıldığını duyana dek çıkmaya hazır olduğumu düşünüyordum.

''Gelebilirsin.''

Kapı aralandı ve önce loş ışığın altındaki sarı saçlar, ardından Emre gözüktü.

''Müsait miydin?''

''Evet.'' derken o an itibari ile söylediğime pişman olmuştum.

İçeriye adım attı ve kapıyı arkasından kapattı.

''Biraz vaktin varsa konuşmak istiyorum.'' derken yatağımın ucuna doğru izin dahi almadan usulca oturdu. Ben ise ayakta kalmayı tercih ettim.

''Seni yakalamak çok zor.'' dedi kinayeyle ve tek kaşını havaya kaldırdı. ''Birinin peşinden bu kadar koşmaya alışık değilim.''

Yüzümü buruşturup kaşlarımı çatarken ''Bu ne demek şimdi?'' diye sordum. ''Ben hiçbir zaman böyle bir şey yapman için imada bulunmadım. Devam edip etmemek senin elindeydi.''

İki elini havaya kaldırdı. ''Ne kadar yüksek girdin? Sakin.'' dedi. ''Bir şey demedik, tamam.''

''Kusura bakma ama tüm olanlardan sonra havadan nem kapıyorum. Biraz daha laflarını seçerek konuş lütfen.''

Bir kez daha aynaya döndüm ve üzerimi kontrol ettim. Son derece gergin ve paniktim bu da muhtemelen kilometrelerce öteden belli oluyordu.

''Öyle olsun, tamam.'' derken ellerini önünde birleştirdi ve nefes alıp verdi. ''Mahkemeden sonra ne yapacağını merak ediyorum. Onu konuşmak için geldim.''

''Gideceğim.'' dedim omuz silkerken. ''Başka ne yapacağım?''

Oturduğu yerden kalkması ile yüzümü ona çevirmem bir oldu. Ağır adımlarla bana doğru yürümeye başladığında bundan sonraki adımlarını tahmin edecek kadar tanıyordum onu.

''Benim bir sona ihtiyacım var, Ahsen.'' dedi. ''Belirsizlikten hiç hoşlanmam.''

Tamamen ona döndüğümde önümde durdu, ellerini bu gece için giydiği kumaş pantolonunun cebine yerleştirdi.

''Belirsiz hiçbir şey yok, her şey bariz.'' derken tek kaşımı kaldırdım ve ona şüpheyle yaklaştım. Hala bir beklentisi olacak kadar kör ve sığ olmadığına inanmak istiyordum.

''Yani Sarp'la elinde avcunda hiçbir şey olmadan yaşamaya devam edeceksin, öyle mi?''

''Elimizde avucumuzda tam olarak ne olmasını bekliyorsun?'' diye sordum. ''Böyle bir ev mi yoksa henüz babamın ölümünden bihaber olan ve muhtemelen cadılarla hiçbir ilişiği kalmadığı için iflası yakın olan bir şirket mi?''

Kafasını salladı. ''Aşağı yukarı.''

''İkisi de sırtımıza ağırlıktan başka bir şey vermeyecek bu yüzden onları istemiyoruz.'' dedim. ''Bizi bu kadar düşünme, hayatta kalacak kadar aklı başında insanlarız.''

Yüzünde alaycı bir takdir ifadesi belirdiğinde başını aşağı yukarı salladı.

''İkinci erkek olarak kalacağım yani? Süper.''

Yüzümdeki her bir kas gerildi. Kaşlarımı çatarken suratımı utanç duygusuyla ısındığını anlayabiliyordum. ''Benim hikayemde ikinci bir erkek yok.'' dedim tereddütsüz. ''Sen de kendini böyle konumlandırma.''

Tam ağzını açıyordu ki bir kez daha ne diyeceğini çok iyi bildiğimden dolayı araya girdim ve konuşmasına izin vermedim. ''Kanada'yı öne süreceksin, biliyorum. Kendini yorma. Bir kere daha söylemiştim birçok şey bana unutulduğu için o dönem sana karşı bir şeyler hissetmiştim, evet ama o kadardı. Ki sen de çok iyi biliyorsun ki başlarda benimle pek ilgili değildin. Beni sadece ideal bir cadı olarak görmeye başladığında ilgini çektim çünkü birinin Refakatçisi olacaktın ve eve döndüğünde kafan rahat olacaktı.''

Nasıl bu denli iyi analiz edebildiğime şaşırmış gibiydi. Bir anda yükseldi ve kendini savunmak için öne atıldı. ''Her şey cadılarla ilgili değil. Hiçbir zaman öyle düşünmedim.''

Beni değil kendini ikna etmeye çalışıyordu. Ben ise bunu görebilmenin verdiği rahatlıkla bunu bir gün kendi kendine kabul etmesi gerektiğini biliyordum.

''Her neyse, Emre. Geçti gitti.''

Kendi ile büyük bir çelişkiye gireceği bir sonraki cümlesini söyledi. ''Bak, annem sana bayılıyor. Eğer burada kalırsan ve benimle-'' Tanıdık bir hareketle elini kaldırdı ve saçlarıma götürmek için bana doğru uzattığında hızlı bir hamleyle bir adım geri çekildim ve elimi kaldırıp onu durdurdum.

''Yapma.'' dedim. ''Hiç hoş olmaz.''

Gözleri yavaşça elime, oradan parmağıma yerleştirilen deniz kabuğu yüzüğüne kaydığında suratından anlamsız ve endişeli bir ifade geçip gitti. ''Bu ne?''

Elimi indirdim. ''Benim kendi sonum var.'' dedim usulca. ''Ve bu sonda seni anca üniversitede tanıştığım, bir zamanlar güzel vakit geçirip eğlendiğim iki arkadaşımdan biri olarak anabilirim.''

Kahverengi gözlerindeki tıpkı kardeşi gibi yalnız kalmış ve bir parçasını bulamamış eksikliğe baktım. Havada kalan elini indirirken kaşları çatıktı.

''Eğer sen de istersen.'' diye ekledim hemen arkasından. Öfkeliden ziyade kıskanç gözüken gözleri bir bana bir elime gidip geldikten sonra bir adım geri çekildi.

''İstemem.'' derken sesi netti ve biraz da istediği oyuncağı alınmamış küçük bir çocuk gibi sitemkardı. Saniyeler öncesine kadar her an ikna edilebilir gördüğü için çok daha rahat konuştuğu kız olmadığımı geç anlamıştı. 

''Seninle arkadaş olmak istemiyorum.'' dedi bir anda. ''Eğer aksi hiçbir zaman gerçekleşmeyecekse de yanında yer almamın hiçbir anlamı yok.''

Evet, dedi iç sesim. O kadar sığ birisiymiş.

''Israr edecek değilim.'' dedim. ''Ama ortak bir arkadaşımız var, unutma.''

Bir kez daha kıskanç sayılabilecek bir gülüş çıkıp gitti dudaklarından. ''Birimizi seçmesi gerekse seni seçerdi sanırım.''

''Hakkını yiyorsun.''

''Her neyse, Ahsen.'' derken dudakları kibirle kıvrılmıştı. ''Geçti gitti.''

Ona bakarken her ne kadar aynı yaşta olsak da benden ne denli farklı olduğuna şahit olarak güldüm. O, her şey önüne sunulmuş ve herkesle vakit geçirdikten sonra daha ideal gelen bir kadınla hayatını birleştirebileceğine inanan, işler istemediği yönde ilerlediğinde ayağını yere vuran biriydi. Ben ise her şey önüne sunulmuş ama hiçbirine dokunulmasına izin verilmeyen, işler istemediği yönde ilerlediğinde susup oturmak zorunda bırakılan, yanında kendimi huzurlu ve özgür hissedebileceğim birisini arayıp duran biriydim.

''Sana kızmıyorum, Emre. Sorun yok.''

Geri geri giderken kafasını salladı. ''Söylediğin için teşekkür ederim.'' dedi. ''Sana mutluluklar.''

Eliyle parmağımı işaret ettikten hemen sonra hızla döndü arkasını. Odanın kapısını bir hışımla açıp dışarı çıktığı gibi arkasından sertçe kapatmayı ihmal etmedi. Kapanan kapının arkasından birkaç saniye baktıktan sonra başımı iki yana salladım.

''Ne çocuksun ama.'' diye mırıldandım kendi kendime ve başımdaki tacı düzelttim. Odadan çıkmaya hazırlanmak için ışıkları kapattım ve odanın kapısına yöneldim. Emre'nin en azından koridordan çıkıp gidebileceği kadar bir süre geçmiş olmalıydı. Beni bir süre görmediğinde ve tüm bu olaylar son bulduğunda kendini daha iyi hissedeceğini bilmenin verdiği rahatlıkla kapıyı araladım.

Araladığım gibi ise Sarp'ı, kapının hemen önünde muhtemelen kapıyı tıklatmak üzereyken buldum. Birbirimizi gördüğümüz an yerimizde irkildik ve bu küçük ana güldük.

''Hazır mısın diye bakmaya gelmiştim de Emre'nin ne işi vardı?'' diye sordu ve hemen arkasından ekledi. ''Kıskançlık yapmıyorum, yanlış anlama.''

''Eminim öyledir, sevgilim.'' derken gülüyordum. ''Bir şey sormak için gelmişti ama cevabını aldı.''

''Güzel bir cevap değildi galiba.'' dedi.

Elimi boş ver anlamında salladım. ''Gidelim mi?''

Elini eski zamanlardan çıkagelen bir şövalye gibi bana uzattı.

''Sen nasıl istersen.'' derken gözleri üzerimde gezindi ve tebessüm etti. ''Böyle bir zamanda bile harika göründüğüne inanamıyorum.''

Gülümsemeye çalışarak bana uzattığı elini tuttum. ''Abartıyorsun.'' dedim ve kendime baktım. Keşke ben de kendimi onun beni gördüğü gibi görebilseydim. Ben ise kendime baktığımda annemin sözlerinin bir yankısını duyuyor gibiydim.

Tuttuğu elimi zarifçe koluna geçirdi ve beni kendine yasladı.

''Hiç abartmadığımı bir gün kabul edeceksin.'' diye fısıldadı.

Başımı yavaşça omzuna yasladım. ''Herkes geldi mi?''

Parmağımdaki yüzükle hafif hafif oynarken elimi okşadı. ''Evet, hepsi aşağıda.'' dedi. ''Sen içerideyken burası yine sirk gibiydi.''

Başımı kaldırdım ve doğruldum. ''Kara Cadılar da geldi mi?''

Sarp imalı bir bakış yolladı. ''Bu da soru mu? Önce onlar geldi.''

İç çektim. ''Beni ürpertiyorlar ama korkmuyorum.'' dedim. ''Neler yapabileceğimi gördüm, kimseden korkum yok.''

Sarp'ın gülümsemesi gurur dolu bir ifadeyle birleşip yüzüne ve bakışlarına yansıdı. Eğilip omzuma bir öpücük kondurduğunda ''İşte bu be.'' dedi.

''Sen yine de sakın beni gazlama.'' dedim göz ucuyla bakarken. ''İçlerine ne kadar az girersek o kadar iyi. Bu iş bitince arkamı dönüp gitmek istiyorum. Sadece toplanılması gerektiğinde buraya gelelim.''

''Efsun Hanım, bu akşamüstü söylediklerinden sonra afallamış gibiydi. Neyi bu kadar sorguladı merak ediyorum.''

Merdivenleri inmeye başladığımızda ev korkunç bir şekilde sessizdi çünkü biliyordum ki en büyük gürültü evin altında gizliydi. Emre ise hiç ortalarda gözükmüyordu. Ya elini hızlı tutup aşağı inmişti ya da mahkemeye girmeme kararı almıştı.

''Bir farkındalık yaşamaları için artık çok geç. Yıllardır bu düzende oldukları bariz.''

Gizli Ev'e dönen kapıya yöneldiğimizde kalbimin sesini kulaklarımda duyabiliyordum. Sarp, aşağıya yönelen kapıyı açtı ve önce benim geçmem için elini uzattı. ''Önden buyurun.''

Karanlığa inen her bir basamakta kendi içimden aynı şeyi tekrar edip durdum.

Doğru olan neyse onu yaptım ve bu yolda kayıplarım oldu.

Beni kamçılamasına, bildiğim yoldan şüpheye düşmeme engel olmasına izin verdim. Kapı arkamızdan kapandığında kendimi son kez arenaya çıkan bir gladyatör gibi hissediyordum. Önümde uzanan taş yola, taş yolun iki tarafına dizilmiş oturma düzeninde yerlerini almış, kendi aralarında konuşup gülen cadılara ve ayakta durup onları gözleyen Refakatçilerine baktım. Omuzlarımı gerdim ve tam arkamda beni takip eden Sarp ile birlikte yolda yürümeye koyuldum. Geçtiğim her bir bölümde kendi türleri içinden bir anlığına sıyrılan cadılar bakışlarını bana çeviriyor, bana bakarak yanındaki bir başka cadı ile fısıldaşıyordu. Bana ayrılan ve yalnızlığımı ironik bir şekilde belirten kendi alanıma gidene dek midemdeki kasılmalar hiç hafiflemedi. Ta ki İrem'in bana ayrılan yerde, ayakta, etrafına şaşkınlık ve hayranlık arası enteresan bakışlar attığını görene dek.

Adımlarımı hızlandırdım ve neredeyse koşarak yanına ulaştım.

''İrem, ne işin var burada? Sen neden yukarıda kalmadın?''

Sesim bir fısıltı olmasına rağmen olması gerekenden daha yüksekti.

''Efsun Hanım gelebilirsin dedi.'' diye fısıldadı tıpkı benim gibi. ''Yukarıda tek kalmamdan daha korkunç olamaz diye düşündüm.''

Arkamdan bana yetişen Sarp kafasını uzattı ve ''Evet ben de duydum.'' dedi.

''Senin için sorun olmayacağına emin misin?'' derken şüpheliydim.

İrem beni şaşırtarak tereddütsüz salladı kafasını ''Olmayacak, merak etme. Bunun önemli bir gün olduğunun farkındayım.''

Bakışları etrafta dolandıktan birkaç saniye sonra yeniden bize çevrildi. ''Gerçi buradaki kimse benden hoşlanmadı galiba.''

''Hoşlanmalarını mı isterdin, İrem? Onlar cadı.'' dedi Sarp.

''Ay ne bileyim! Ben sizin kadar hâkim değilim, üstüme gelmeyin!''

Yavaşça koluna girdim. ''Merak etme, benden de pek hoşlanmıyorlar sanırım.''

Üç Kara Cadının kürsünün arkasındaki kapıdan cüppeleri içinde girişleriyle neredeyse mahkemedeki herkesin dikkati onlara verildi. İrem nefessiz izledi her birini. Üçünün de yüzlerinde donuk ifadelerle kürsünün altındaki yerlerini alışını gördüm. Sarp bana doğru eğildi ve kısık sesle fısıldadı.

''Lanetliler ama mecliste ciddi bir söz hakları var, yanılıyor muyum?''

''Hayır.'' dedim. ''Doğru söylüyorsun. Biraz ironik.''

''Lanetliler miydi?'' diye sordu İrem. ''Neden?''

''Çünkü bir soyun sonunu getirdiler.'' dedim. ''O da benim geldiğim soy.''

İrem gözleri kocaman olurken bir bana bir onlara baktı. Dakikalar içinde kürsünün arkasındaki kapıdan elinde eski bir sopa yardımıyla yürüyen Belkıs çıkageldi. Ezbere bildiği yolu kafasını yerden hiç kaldırmadan yürüdü ve kürsüdeki yerini aldı.

''Bu kadından çok korkuyorum.'' diye fısıldadı İrem.

''Aslına bakarsan aralarında tam anlamıyla güvenebileceğimiz tek kişi o.'' dedim aynı kısık ses tonuyla. Belki de herkesten önce beni kabul ettiği ve kötü sözler yerine kalbime dokunmayı, sırtımı sıvazlamayı tercih ettiği içindi. Belkıs'a bakarken istemsizce tebessüm ederken buldum kendimi. Tüm cadılar Belkıs'ın sopasını yere sertçe vurmasıyla sus pus oldu. Bana bir şey söylemeye hazırlanan İrem ise lafı boğazına takılırken hızlıca arkama geçti.

Sarp, yerime oturmam için beni yönlendirirken kendisi de sağımdaki yerini aldı. Koyu renk tahta bankın üzerine yavaşça oturdum ve ellerimi önümde birleştirdim. Bir anlığına sakinleyen kalbim yeniden gümbür gümdür atmaya başladı.

Kapı bir kez daha açıldı ve Efsun Hanım içeriye girdi.

Kürsüdeki yerini alırken suratı asıktı. Üzerindeki elbisesinin yakasını düzelttikten sonra boğazını temizledi.

''Sevgili Kız Kardeşlerim ve onların kıymetli Refakatçileri, her biriniz Cadı Mahkemesine bir kez daha hoş geldiniz.''

Eliyle tüm cadıları selamladıktan sonra derin bir nefes alıp verdi.

''Bu gece yeniden burada toplanmamızın bir nedeni var, hepinizin bunu az çok tahmin ettiğini biliyorum. Yarım kalan, ertelenen bir yargımız var. Anımsatmak için tekrar ediyor olacağım.''

Önünde göremediğim fakat olduğunu bildiğim kâğıdı göz ucuyla kontrol ettikten sonra devam etti.

''Kız kardeşlerimizden biri olan Asiye Seçkin için buradayız. Kendisinin ortaya çıkan bir Eklektik olmasına rağmen Kara Büyü yapması, insan soylu bir kadının ölümüne sebebiyet vermesi, kendi öz kızına ilk mahkeme öncesinde bir kere, ikinci mahkeme öncesinde bir kere olmak şartıyla iki kere saldırması, benim ve ailemin hayatını tehlikeye atması, yüzyıllar önce insan soylulara ve cadılara büyük zararlar veren Voodoo büyüsünü kullanması, isimsiz bir veya birkaç insan soyluyu mühürlediği bir kuyuya atıp ölüme terk etmesi suçlarından yargılamak için bu gece toplandık.''

Neredeyse tuttuğum nefesimi dudaklarım arasından üfleyerek bıraktım ve iç geçirdim. Omuzlarım çökerken cadı topluluğunun arasındaki hayretle fısıldaşmalar, mahkemede olduklarını unutup olması gerekenden daha yüksek sesle verdikleri tepkiler çoğalırken onlardan tarafa bakmaktan kaçındım.

Efsun Hanım kafasını salladı ve tıpkı benim gibi iç çektikten sonra ''Epey kabarık, farkındayım. Lütfen tepkilerinizi çıkışa saklayın, olur mu?'' dedi.

Kâğıdı bir kenara ittikten sonra benimle kısa bir anlığına göz göze geldi. Dudaklarının tebessümle kıvrılmasına ve gözlerini kırpmasına şahit oldum.

''Asiye Seçkin, aramıza dahil olmanı ve yargına şahit olmanı talep ediyoruz. Gelebilirsin!''

Kapı son kez annem için açıldı.

İçeriye girdiğinde mora çalan koyu renk, dümdüz bir cüppenin içindeydi. Elleri veya ayakları bağlı değildi, bunun sebebini merak ederken kafasını yerden hiç kaldırmadan kendisine ayrılan kürsüye geçip sırtını diğer tüm cadılar, yüzünü ise heyete döndü.

''Hakkındaki suçlamaların tümünü duydun mu?'' diye sordu Efsun Hanım.

Asiye Hanım o anda kafasını kaldırdı ve salık bıraktığı saçlarını kenara itip yüzünü gösterecek bir pozisyonda durdu.

''Duydum.''

Ağzından çıkan tek kelime bu olmuştu.

Benim orada olduğumu, gözümü ondan ayırmadığımı bildiği halde kafasını çevirip bana bakmadı.

''Burada yazanlar dışında benim de bir sorum olacak.'' dedi Efsun Hanım.

Annem alaycı ve kibirli bir tavırla gülümsedi ve ellerini önünde birleştirdi. ''Sizi dinliyorum, sayın başkan.''

Efsun Hanım, annemin sesindeki küçümsemeyi anlayacak kadar akıllı bir kadındı. Aynı gülümseme ve aynı kibir ile karşılık verdi.

''Ne kadar zor durumdaydın da kaçmayı başardığın ilk an bir iblisi yardımına çağırdın ve vesveselerin aklımızı bulandırıp seni kurtarmaya yetmeyecek kadar vahim bir durumda olduğunu fark ettiğin ilk an intihara kalkıştın?''

Asiye Hanım'ın yüzünün değişimine saniye saniye şahit oldum.

''Seni o halde görmek çok acıydı, kardeşim. Bu duygusal görüşümü meclis önünde paylaşmaktan çekinmiyorum.''

Asiye Hanım'ın bundan çekincesi olduğu ise her halinden belliydi. Tamamen ortadan kaybolacaktı ve muhtemelen kimsenin olayı öğrendiğini göremeyecekti. Onun hafızasında güçlü bir şekilde hayatını sonlandırmış, hiçbir ceza almadan itibarını korumayı başarmış bir cadı olarak kalacaktı fakat işler istediği gibi yürümemişti. Çatıdaki o hali gözümün önünde canlandı ve beni kısacık bir anlığına alıp götürdü.

Çenesini sıktığını ve yanağının içini dişlediğini görmek güç değildi.

Kara Cadılardan Rakel'in kafasını çevirip Efsun Hanım'a baktığını ve söz istediğini gördüm.

''Konuşabilirsin, Rakel.''

''Hangi iblisi çağırdığını öğrenmemizde bir sakınca var mı?''

''Hayır, yok.'' dedi Efsun Hanım. ''Mephistopheles.''

Eftelya neredeyse öfkeli sayılabilecek bir tavırla güldü. ''Lakabı Kötülüğün Tanrısı olan iblis mi? Tam sana uygun bir seçim, tebrikler.''

''Bunu lanetlenmiş bir Kara Cadı mı söylüyor?'' dedi Asiye Hanım.'' Senin zamanında kimi çağırdığını biliyorlar mı?''

''Kes be sesini!'' Eftelya'nın surat ifadesi değişip sertleşirken Efsun Hanım araya girdi.

''Sessizlik lütfen! Nasıl konuşuyorsunuz? Kavganın yeri değil.''

''Doğru, listene yeni bir madde ekleme. Yeterince uzun ve kalabalık zaten.'' dedi Şevin diğer iki kardeşini korumaya çalışırken.

''Görüyoruz ki hiçbir işe yaramamış, yalnızsın.'' dedi Rakel. ''İblisten ne kadar medet umuyorsan. Hangimize hayır gelmiş onlardan?''

Adeta boğulacak gibi hissederken elimi boğazıma götürdüm. Belkıs elindeki sopayı tek kelime dahi etmeden yere iki defa vurmasıyla herkesi susturdu. Efsun Hanım ona sadece kafasıyla teşekkürlerini sunduktan sonra konuşmasını sürdürdü.

''Bildiğimiz tek bir şey varsa o da geç kalınmış yargının bu gece senin için son bulacağı. Tüm kız kardeşlerim ve saygıdeğer meclis heyeti huzurlarında Kanun'u ve geçmiş Cadı Meclisinde yaşadığımız benzer durumları göz önüne alarak verdiğimiz kararı açıklıyorum.''

Bir kez daha önündeki kağıtları toparladı ve kısa bir an göz attıktan sonra başı dik bir şekilde yüzünü bize döndü.

''Yüce Cadı Meclisinin kararı şudur,

Yukarıda saydığım tüm suçlar göz önünde bulundurulduğunda, öncelikle kendi ailesinin ve yakınlarının ardından tüm cadıların güvenliğini korumak, zavallı insan soyluların suçsuz yere dökülmüş kanlarını yerde bırakmamak adına Asiye Seçkin'in yalnızca kendi küçük hayatını idame ettirmeye yetecek kadar kısıtlı gücünün bırakılıp, elementinin kadim gücü dahil olmak üzere güçlerinin alınmasına ve tıpkı bir Solitary, Yalnız Cadı gibi inzivaya çekilecek ıssız bir yere-''

''HAYIR!''

Annemin çığlığı yankılanıp bana geri dönerken olduğum yerde kıpırdayamadığımı fark ettim. Gözleri bu kararı beklemiyormuş gibi kocaman olup açılırken suratı kıpkırmızıydı. Benim ise ayaklarım yere çivilenmiş, ellerim buz tutmuştu. Yanımdaki Sarp'ın annesine yapılan haksızlığın karşılığını tatmin edici bulup bulmadığına bile bakamayacak kadar donakalmıştım.

Sözü kesilmeye çalışan Efsun Hanım duraksamadan sözlerini tamamladı.

''Issız bir yere sürgün edilmesine karar verilmiştir.''

''HAYIR! İTİRAZ EDİYORUM, HAYIR!''

Annemin bağırışıyla etrafını çevrelen basit tahta parçaları gözükmeyen bir Doğa Cadısı tarafından güçlendirildi.

''Yakın beni!'' diye bağırdı ve o ana dek hiç bakmadığı bana döndü yüzünü. Beni orada öylece kalakalmış gördüğünde suratı öfkeyle harmanlanmış alevden farksızdı. Burnundan soluyor, etrafını saran tahta parçalarını koparacakmışçasına sallıyordu.

''Bunu kabul edemem! Bunu bana yapamazsınız!'' derken boğazındaki damarların ortaya çıkışına şahit oldum.

''Yakın beni, infaz edin!'' diye bağırdı.

İrem'in titreyen dizlerle bana tutunduğunu hissettim. Asiye Hanım'ın içinden çıkan her neyse bize zarar vermesi önleniyordu fakat kendine verdiği zarar bundan çok daha yıkıcıydı. Zayıflamış bedeninin zorlayarak oradan çıkmaya çalıştığını gördüm.

''Bu senin için kolay yol olacaktı, tercih ettiğin bir yol olacaktı.'' dedi Efsun Hanım sükunetle. ''Buna dün gece şahit olduk. Güçsüzleşmen ve küçümsediğin Yalnız Cadılar gibi, kız kardeşin gibi ötekileştirmenden daha büyük bir ceza olamazdı. Bir hemcinsime bunu yapmaktan duyduğum üzüntüyü ve öfkeyi tarif edemem. Keşke farklı seçimler yapmış olsaydın.''

Asiye Hanım'ın bağırarak ellerini iki yana açtığını ve hapsedildiği kürsüden, kürsünün etrafını sarmaya başlayan sarmaşıklardan kurtulmak için alevlerine sığınmaya çalıştığını gördüm fakat ne avuçlarından tek bir güç kırıntısı çıktı ne de kendini kurtarmaya yetecek en ufak bir hamle yapabildi.

İşte o anda bir kez daha döndü bana ve tüm gücüyle bağırdı.

''Ne biçim bir evlatsın sen!''

Kelimeleri dilinde kalan son zehirlerini tüketiyordu. Zehrinin canımı yakması gerekiyordu, beni öfkelendirmesi ve hatta üzmesi gerekiyordu. Her şeyden önce beni duygusal olarak nasıl manipüle edeceğini öyle iyi öğrenmişti ki sığındığı ilk şey bu oluyordu. Hala kabullenmekte zorlandığı bir şey vardı o da artık benim gözlerimi örten örtüyü çıkartıp atmış olmamdı. Oturduğum yerden kalkmadan hemen önce Sarp'ın bana baktığını, sararmış yüzüne rağmen gözlerinde parlayan adaleti bu kadar geç kazanmış olmasının verdiği tutkuyu sezdim. İçeriye attığım ilk adımdan itibaren kafamın içinde susturamadığım o sesi nihayet konuşturdum.

''Ben doğru olanı yaptım.''

Üç Kara Cadının aynı anda, ilginç bir senkronizasyon ile bana dönmesi enteresan ve şüphe uyandırıcıydı. Yüzlerinde tanıdık bir ifadeyle gözlerini benden ayırmadılar.

''Doğru olan anneni-'' diyecekken elimi kaldırdım ve onu susturdum. ''Ben artık beynini yıkadığın küçük ve zayıf kız çocuğu değilim. Mahkeme her ne dediyse o olur, daha fazla gürültü yapma. Söyleyebileceğin her şeyi söyledin.''

Tüm cadıların bakışlarının tek hedefi olduğumu biliyordum ama geri adım atmadım. Şanslıydım ki Efsun Hanım da atmayacaktı. Tek elini havaya kaldırdı ve ''Karar verilmiştir!'' diye bağırdı.

Belkıs aynı anda sopasını yere vurdu, tok bir ses taş duvarlarda yankılanırken Efsun Hanım elini indirdi.

''Son konuşmalara veya vedalar layık değilsin, götürün bunu.''

O ana dek birkaç cadının Refakatçisi sandığım siyah takım elbiseli adamlar iki yandan kürsüyü sardı. Yaklaşık dört heybetli adam, sarmaşıklar arasında kalan Asiye Hanım'ı kollarından yakaladıkları gibi kapıya sürüklemeye başladı. Asiye Hanım'ın uzaklaştığı her bir adımda yükselen bağırışlarını duyabiliyorduk. Onun sesinden duyduğum son kelime ise ''Nefret'' oldu. Adeta ona aitmiş gibi, onun dudaklarına, onun sesine büyük bir uyum gösteriyordu.

''Nefret ediyorum!'' dedi bağırarak. Nefretinin hedefini ise bize duyacak kadar uzun bir süresi yoktu. Belki kızından nefret ediyordu, belki vakti zamanında evine aldığı o masum aileden ve oğullarından belki de Efsun Hanım ve tüm cadılardan. Belki de yalnızca kendinden nefret ediyordu, dedi iç sesim.

Bir türlü mükemmeli yakalayamayan, güç uğruna kinine ve hırsına yenik düşen, gözünü bürüyen bu sevdasıyla arka arkaya hatalar yapıp kendi çocuğunu dahi gözden çıkaran kendinden nefret ediyordu. Belki de bu hikâyedeki herkesten nefret ediyordu ve yalnızlıkla cezalandırılmış geri kalan hayatında da etmeye devam edecekti.

Omuzlarımdaki yükten kurtulmuş, çok uzaklara gönderildiğim halde içinden çıkamadığım kafesin kapısı açılarak özgür bırakılmış gibi hissettim. Bu tuhaf ve rahatlatıcı his kalbimi sarıp sarmalarken kalktığım yere kendimi bıraktım. Sarp'ın yorgun eli omzumdan aşağı kaydı ve derin bir iç çekişle kafasını önüne eğdi.

Savaş bitmiş, cephe terk edilmeye başlanmış, etrafımı saran alevler sönüp soğumuş gibiydi. En azından ben birkaç dakikalık sakinlikte, Efsun Hanım'ın dinlemekte zorlandığım toparlama konuşmasında böyle hissetmiştim. Hiçbir şey benim hissettiğim gibi kalmayacaktı elbette. Efsun Hanım'ın eliyle beni işaret edip adımı söylemesiyle koşarak ve sabırsızlıkla girdiğim rüyadan sıyrıldım.

''Ahsen, lütfen gelir misin?''

Birkaç saniye aval aval yüzüne bakakaldım.

Sarp'ın beni kolumdan kaldırmaya çalışmasıyla başımı iki yana salladım ve ayağa kalkmayı başardım. Sığındığım güvenli limandan tüm cadıların gözü önüne, Efsun Hanım'ın kürsüdeki yanı başına çıktım. Önlerinden geçtiğim ve üstlerindeki bir konuma çıktığım Kara Cadıların bakışlarından kurtulamamıştım.

Efsun Hanım'ın yeri, her bir cadıyı çok iyi görebileceğim muazzam bir konumdaydı. Öyle ki içeri girerken bile göremediğim Müjgan'ı ve kardeşinin yanındaki yerini almış olan Emre'yi bile görebiliyordum. Benim gözlerim ise kendimi baktıkça çok daha iyi ve güvende hissedebileceğim tek bir kişiye gidip geliyordu. Bir adım öne çıktığını, gözünü benden hiç ayırmadan biraz kaygılı ama inançlı bakışlarla beni seyrettiğini gördüm.

Efsun Hanım kolunu buz gibi olmuş omzumdan geçirip beni kolunun altına çekti.

''Ahsen'i sizlerin huzurunda genç bir cadı olarak tanıtalı çok da uzun bir zaman olmadığını biliyorum ama tüm bu süre içerisinde çok fazla şey yaşadı. Ben ise hepsine şahit oldum.''

Kafasını bana çevirdi ve gülümsedikten sonra yeniden devam etti. ''Kayıplar verdi, öz annesi tarafından ihanete uğradı, duygusal olarak şiddet gördü, uzun zaman önce katledilen bir soy onda yeniden can buldu, bunun verdiği bilinmezlik ve yalnızlıkla mücadele etti. Öncelikle tüm bunlar için kendisini kutladığımı, narin gözüken bedeninin ne kadar güçlü olduğunu söylemek istiyorum.''

Yutkunmak çok zordu ama artık bununla baş etmek zorundaydım. Herkesin önünde olmaktan korkup kaçacağım bir noktayı geçeli epey uzun bir zaman olmuştu.

''Teşekkür ederim, Efsun Hanım.'' dedim ve saygıyla hafifçe eğildim. ''Beni takdir etmeniz benim için kıymetli, pek fazla yaşadığım bir durum değil.''

Buruk bir gülümsemeyle ona teşekkürlerimi sundum.

''Bu durum değişecek gibi gözüküyor.'' diye mırıldandı yalnızca benim duyabileceğim bir ses tonuyla.

Kaşlarımı çatıp ne demek istediğini sormak üzereyken bir anda yüzünü yeniden cadılara döndü.

''Sevgili kız kardeşlerim, bu genç cadıdan bugün bir şey öğrendim. Bazen başkalarının gözlerine ihtiyaç duyduğumuzu, uzun zamandır içinde bulunduğumuz ve artık alıştığımız alanımızı bir başkasının yorumlamasına izin vermemiz gerektiğini gösterdi bana. Yüzyıllardır Lilit'in yolundan giderken, kadınların gücünü ve anaerkil düzenimizi göstermeye çalışırken ne kadar farklı bir yola girdiğimizi fark ettim.''

Konuşmanın sonunda nereye bağlanacağına dair duyduğum endişe ile önce Sarp'a ardından Efsun Hanım'a baktım.

''Politik bir hareketle adım attığımız yolumuzda karşımıza çıkan durum ve olaylardan etkilenip yönümüzü şaşırdığımız aşikâr.'' derken neredeyse tüm cadıların kıpırdandı, görmekte güçlük çekenler veya daha iyi görmek isteyenler ise ayağa kalktı. '' Ataerkil düzen içerisinde aşağılanıp eşitsizliğe maruz bırakılan tüm kadınlara, hiçbir suçu olmayıp yalnızca güçlü ve becerikli olduğu için yakılarak ortadan kaldırılan tüm cadılara ses çıkarmak için yolumuzu devam ettirmeliydik. Görüyorum ki birbirini desteklemekten aciz bir hale gelmişiz. Bir kadını başka bir kadın koruyup kollamazsa Lilit'in yolundan gittiğimizi nasıl iddia edebiliriz?''

Cadıların ayaklanmaya başlaması, her birinin pür dikkat dinlerken nefes dahi almamaları mideme kramplar girmesine neden oluyordu. Belki de bir yere ait olmaya çalışırken çırpınıp duran genç bir cadı için bunları duymaya ihtiyacım vardı. Ve belki de bunları duymanın yarattığı etkiyi öylesine bilmiyordum ki yalnızca kaygılandığımı sanıyordum. Midemi kıpır kıpır edip kasılmasına neden olan şey belki de nihayet bir yere ait olmaya bu kadar yaklaşmanın verdiği histi.

Sarp'a söylediğim sözler kulağımın arkasında yankılandı.

İçlerine ne kadar az girersek o kadar iyi.

Belki de içlerinde olması gerektiğim yeri bulmalıydım ve hepsi bu kadardı.

Efsun Hanım susmak bilmeyen düşüncelerimin içindeyken elini omzumdan indirdi ve sıcak elimi tuttu.

''Bu farkındalığı çok daha erken yaşadığın ve bana da yaşattığın için herkesin huzurunda teşekkür etmek istiyorum.'' derken beni kendine çevirdi. '' Belki de Lilit'i en iyi sen anlamışsındır, kim bilir?''

Gözlerine bakarken bir sonraki cümlesini tahmin etmek zor değildi. Dudakları buruk ama pişmanlıktan eser olmayan bir gülümsemeyle kıvrıldı. O ana dek farkına varmadığım, cüppesinin kenarında takılı olan bir broşu çıkardı.

''Horus'un Gözü.'' dedi usulca. ''Vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçamayacağını anlatır bize. Sendeki vicdan, bir su kadar duru ve temiz. Öyle ki mevzubahis kendi öz annen dahi olsa hiçbir masumun hakkının yenmesine göz yummadın. Galiba bu, benden daha çok sana layık.''

Broşa bakarken dudaklarım aralandı. Ayaklanan cadıların hararetli konuşmalarını, heyecanlı naralarını duyduysam da dönüp onlara bakamayacak kadar şaşkındım.

''Efsun Hanım...'' dedim usulca. ''Ne demek istiyorsunuz? Bunu bana neden-''

Broşu pratik bir hareketle elbisemin yakasına takarken kalbim oldukça gürültülü atıyordu.

''Eğer kabul edersen bu meclisin gördüğü en genç ve bir Su Cadısı olan tek başkanı olmanı isteyeceğim senden.'' dedi.

Kalabalıktan şaşkın ve heyecanlı sesler yükselirken gözlerim iri iri açıldı. Omuzlarımdan beni kavradı ve sıktı.

''Böyle bir misyonun olmadığını söylediğini biliyorum fakat bunu kabul ederek yeni bir sayfa açmamıza yardım etmiş olacaksın, Ahsen. Kimse ilk adımı atmaya cesaret etmezse herkes yerinde saymaya devam eder.''

Gözlerim önce Belkıs'a kaydı.

Sert ve yaşlı yüzünde üzerine hiç oturmayan sıcak bir gülümseme vardı. Gümbür gümbür atan kalbimin altında bir yerlerde arkamı dönüp gitme isteğimin yalnızca bir savunma mekanizması olduğunu biliyor gibiydim. Şu an ise önüme sunulan bu teklif, içimde bir yerlerde bana her zaman hissettirilen yetersizlik hissime ilaç gibi gelmişti.

Zayıf değildim, belki de hiçbir zaman olmamıştım fakat başarılı bir şekilde öyle hissettirilmişti.

Korkak değildim, belki de birisinin beni kafesten çıkarmaya yetecek kadar güç vermesine ihtiyacım vardı.

Gözlerim, bunu benden önce bile bilen o adama kaydı. Yüzünde ışıl ışıl bir gülümseme, gözlerinde heyecanlı bir bekleyişle beni seyrettiğini görmek bana son bir kez daha güç vermiş ve yolu tamamlamamı sağlamıştı.

Boğazımı temizledim ve soluk alıp verdim.

''Bundan gurur duyarım, Efsun Hanım.''

Bakışlarım daha aşağıya, kürsünün hemen altında yan yana oturan üç Kara Cadıya kaydı. Üçü de yüzlerini tamamen bize dönmüşlerdi. Anlık olarak yakalamayı başardığım tek görüntü Eftelya ve Rakel hayret dolu ve neredeyse haset bir ifadeyle bana bakakalırken Şevin'in diğer iki kız kardeşine dönüp, sadece dudaklarını oynatarak söylediği bir tek kelimeydi.

''Karma.''

*Ben cadıların bu estetiklerine bayılıyorum. 😍

Continue Reading

You'll Also Like

Kusurlu By Gaye

Teen Fiction

6M 351K 63
Beklenmedik, trajik bir kaza... Kazadan sonra ruhunu teslim etmiş genç bir kız... Yitirilmiş umutlar... Toprak altına gömülmüş hayaller... Ve ansızın...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
7.8K 1.7K 49
Bazen aşk, çok karmaşıktır.
388K 22K 66
Milattan önce 726 yılında kehanet gerçekleşti. Şimdi sıra kefaretin. Ön Asya'da başlayıp, Mezopotamya'ya uzanan ve hiç var olmamış topraklarda nihay...