Nilüfer Çiçeği

sumeyyeCetk

3.8K 432 9.7K

Ben imkansız aşklar için yaratılmışım. Hangi meydan, hangi sokak, kavuşturur bizi? Hangi yalan, hangi yasak... Еще

❣Mazimin Kara Sevdası❣
🥂 Sarhoş Gönlüm 🍾
🥀Avukat Hanım🥀
🎻İZMİR GÜZELİ🎻
📱Bilinmeyen Tehlike📱
🔗İNCE ÇİZGİ🔗
📷Geçmişten Kareler📷
👩‍⚖Sevdiğime Karşı Sevdiğin👩‍⚖
👥Hasret Çeken Kollar👥
♡Davetkâr♡
Güzel Anların Katili
Tehditler
Mantık ve Duygu
Gül ile Bülbül
TAKAS
Son Arzum
Eeyore
Gülsüm
BAR
Her Şeye Rağmen Sen
Minik Kalp Atışı
Eski Verilmiş Söz
Nilüfer Çiçeği
Unutmak Mümkün Mü?
GEÇMİŞ
Başlangıç mı? Son mu?
NAMLU
YANGIN
ZÜHRE
İKİLEM
BAKIŞLAR
ZÜLFİKAR USTA

KABUS

20 3 20
sumeyyeCetk

Bak neler söylüyor hatıralar
Durdur zamanı durdurabilir sen
Kırıştırda at beni duvar diplerine
Bir sohbahar yaprağım şimdi ben

*Rahmetli dedem Fehmi Berber anısına...~

*
*
*
Doğumhaneden yükselen Nilüfer'in feryatları, floresanların loş ışıklarıyla aydınlanan hastane koridorunda yankılanıyordu. Telaşla doğumhaneye koşan doktorlar arasında Nilüfer yatırıldığı sedyede acıyla kıvranırken, derin derin nefes almaya çalışıyordu. Acının verdiği kasılmalar ile çığlık atarak ıkındığında, acıdan doktorun kendisine söylediklerini duymuyordu. Terler şakaklarından akıp giderken, giderek şiddetlenen sancıları dayanılmaz hale geliyordu. Kesik nefesleri arasında bebeğine kavuşma düşüncesi vücuduna ve ruhuna güç verirken, son kez nefesini toparlamaya çalıştı. Zorda olsa nefesini toparladığında son gücüyle direndiğinde bir anda doğumhaneyi bebeğinin ağlamalarıyla doldu. Bebeği ağlarken o da göz yaşlarını tutamadığında, hayatında duyduğu en güzel ses olduğunu düşündü. Fakat düşüncelerini bölen bütün vücuduna kaplayan sancı ile inlediğinde, ebe Nilüfer'e döndü.

"İkinci bebek geliyor!"

Nilüfer duydukları karşısında şok olurken, tekrardan vücudunu kaplayan sancı ile çığlıkları, doğan bebeğinin ağlamalarıyla birleşmişti. Aynı şekilde nefesini düzenleyerek acıya direnmeye çalışırken, artık gözleri kararmaya başlamıştı. Vücudu bitap düşmüş, kararan gözlerini yakan tuzlu terleriyle gücünü topladı. Bir süre daha bu şekilde devam eden döngü sonunda ikinci ağlama sesi doğumhanenin içerisinde yükseldiğinde, Nilüfer gözyaşları içerisinde kahkaha atarak kendini tamamen sedyeye bıraktı. Acıdan dolayı sedyeyi sıkan elleri bembeyaz kesilmiş, iki bebeğinin de ağlama sesleri sevinçli kahkahalarına karışmıştı. Hemşireler hızlıca bebekleri kundaklara sardıktan sonra yüzlerinde kocaman gülümsemeleri ile Nilüfer'in kucağına bebeklerini bıraktıklarında, o an Nilüfer'in içinde tarif edilmez bir his doğmuştu, aynı bebekleri gibi saf bir his...

Titreyen dudaklarıyla bebekleri öpüp, kokularını içine çekerken, doğumhanenin kapısı açılmıştı. Nilüfer, Alparslan'ın geldiğini düşünerek sevinç dolu gözlerini doğumhane kapısına çevirdiğinde, gördüğü kişi karşısında buz kesmişti. Yüzündeki gülümseme silinmiş, bakışları donuklaşmıştı. Kendisine doğru ilerleyen bedenin ayak sesleri kendisine yaklaştıkça bebeklerin ağlaması arttığında, başında dikilen adama dehşet ile bakarak," Baron!.." diyebildi." Ama sen öldün!" diye devam etti. Baron, hiçbir şey demeden masmavi, buzları andıran irisleriyle Nilüfer'in kahve, balköpüğü karışımı gözlerine bakmayı sürdürdüğünde, hızla Nilüfer'in kucağındaki bebeklerden birisini alarak kucakladığında, yine hiçbir şey demeden doğumhane kapısına yöneldi.

"Bırak bebeğimi!" Boran doğumhaneden çıkarken, Nilüfer kucağındaki tek kalan bebeğinin ağlamaları arasında güçsüzlükten kaldıramadığı vücudu ile feryat ederken," Bebeğim!" diye bağırdı. Tekrar tekrar aynı şeyleri söylemeye devam ederken, giderek sesi kısılmıştı...

"Bebeğim...bebeğim...bebeğim!..."

Nilüfer giderek kısılan sesinin ardından yattığı yerden sıçradığında, terden sırılsıklam olmuş vaziyette yataktan istem dışı," Bebeğim!" diye bağırdı. Düzensiz ve hızlı nefesleriyle kocaman açılmış irisleri etrafı incelediğinde, bir anda bedenini kendisini saran sıcak kolların arasında buldu.

"Nilüfer Çiçeğim iyi misin?" Alparslan'ın şefkat dolu sesiyle konuştuğunda, Nilüfer biraz daha nefesini düzenledikten sonra kurumuş dudaklarını araladı," Kabus gördüm. İkiz bebeklerimiz oluyordu, Baron gelip birini aldı benden. Elinden alamadım bebeğimi." rüyasını anlatırken titreyen sesiyle Alparslan, Nilüfer'in saçları arasına derin bir öpücük bıraktıktan sonra onu iyice göğsüne bastırarak saçlarını okşadı. Kollarının arasında korkuyla titreyen beden giderek sakinleştiğinde Alparslan, Nilüfer'in yüzünü avuçlarının arasına alıp Nilüfer'in irislerine bakmasın sağladı.

"İkiz bebek ha!" dedi, ve güldü. Ardından," Merak etme, bebeğimiz iyi. Hem ben buradayken kimse ne sana ne de bebeklerime bir şey yapamaz," dedi. Nilüfer biraz daha sakinleşmişti, Alparslan bunu fırsat bilerek ayaklandığında," Sen şimdi burada bekle, ben bir kadın doğum uzmanı arkadaşımdan rica edeceğim, gelip seni burada muayene etsin, hem sende bebeğinin iyi olduğunu kendi gözlerinle gör," diyerek odadan çıktı. Odadan çıkmasıyla etrafta başka kimsenin olmadığını yeni fark etmişti. Hala tam olarak kabusun etkisinden çıkamasa da derin bir nefes alıp etrafına baktığında, odanın içerisini keman sesi doldurdu. Nilüfer sesin nereden geldiğini anlamak için kafasını sesin geldiği yöne çevirdiğinde, hemen yanındaki çekmeceli komodinin üzerinde Alparslan'ın telefonunu fark etti.

Keman sesinin telefondan geldiğine kanaat getirmesiyle, telefona uzandı. Ekrandaki 'Ceren'im' yazısını görünce telefonu açtı:

"Ah sonunda açabildin abi! Nilüfer yengem uyandı mı, iyiler mi?" Nilüfer telefonu açar açmaz Ceren direkt konuşmaya başladığında, Ceren'in sesindeki tedirginlik Nilüfer'in istemsizce sırıtmasına neden olurken," Merak etme uyandım. Abin şimdi doktor çağırmaya gitti, bebeğinde iyi olduğunu söyledi." dedi.

Nilüfer'in cevap vermesiyle hemen telefondan hışırtı sesleri geldiğinde, ince bir çığlığın ardından telefondan Fatih'in sesi yükseldi," Kevser çek toynağını! Kardeşimle konuşacağım, hem sen git Yeşim ile ilgilensene!"

"Senin kardeşinde benim bibim mi?!"

"Bibi ne be?"

Fatih ve Kevser arasındaki kavga sürerken, tekrardan telefondan hışırtı sesleri geldiğinde, bu sefer Talat konuşmaya başlamıştı." Yengeh sen onların kusuruna bakma. Normalde hastanedeydik ama Yeşim, bizim Ceren ve Zühre Hanım'a zorluk çıkarınca eve gelme durumunda kaldık. Ciddi bir durum yoktur inşallah?" Talat konuşmasını bitirince, Nilüfer sonunda telefonun sakin birisinde olmasına şükrederek," İyiyim ben Talat, onlara da söyle didişmesinler. Kontrolden sonra geliriz herhalde." dediğinde, o anda aklına annesi ve babası gelmişti. Aklına gelen kişiler ile gözleri kocaman açılırken," Talat annemlere falan haber verdiniz mi?" diye sordu.

Sorusu karşısında iki tarafı da büyük bir sessizlik hakim olduğunda, bir dakikalık beklemenin ardından Talat tekrardan konuşmaya başladı," Valla Nilüfer hem seninkiler, hem de bizimkiler haberleri görmüşler. Birde bunun üzerine sana ulaşamayınca iyice telaşa kapılmışlar, şuan İstanbul'a geliyorlar. Ama şuan ki durumundan bahsetmedik zaten yeterince gergin ve korkmuşa benziyorlardı." dedi.

Duyduklarıyla Nilüfer o okuduğu haberlerin başlık ve satırları tek tek gözünün önüne geldiğinde, içinden' onlar gerçek miydi?' diye geçirdi. Giderek sabahtan beri yaşadıkları hafızasında yer ettiğinde, sıkıntılı bir nefes verdi. Yine aynı şey oluyordu. Alparslan'ın başı Adnan'ın cinayetiyle beladayken, aileleri tekrardan bu kaosun içerisinde canlarını tehlikeye atacaklardı. Nilüfer gerginliğinin verdiği öfkeyle," Ya bu adamlar akıllanmayacak mı? Baron daha önce bunları kaçırdı, ya şimdi de onun devamı olan kişilerle uğraşıyorsak ve yine aynı şeyler olursa?" diye hayıflandı. Karşı taraftan ses gelmemişti. Bu sessizlik ona hak verdiklerini gösteriyordu.

"Bu arada Oğuz Bey'de seni aradı." Talat konuyu değiştirmek istediğinde Nilüfer, Oğuz'un ismini duyunca kaşları çatıldı ve," Neden aramış?" diye hemen aklından geçen soruyu dillendirdi.

"Zühre Hanım için aramış. Birde sizin hakkınızdaki haberleri de görmüş, geçmiş olsun demek için aramış. Tabi senin yerine telefonu Kevser açınca seninle alakalı sorular sormuş ama geçiştirdik. Garip bir adam, neden şüphelendiğini daha iyi anlıyorum. Onu geri arasan iyi olur, yoksa o da iyice olaylara burnunu sokacak gibi." Talat konuşurken, hastane odasının kapısı açıldığında kapıda Alparslan ve genç bir kadın belirmişti. Nilüfer onlara dönerek 'bir dakika' anlamında parmağını havalandırdığında, Talat'ın bütün anlattıklarını dikkatle dinledi. O sırada Alparslan ve yanındaki kadın tamamen odaya girdiklerinde, Nilüfer iç çekerek," Tamamdır sağ ol Talat. Şimdi doktor geldi, ben onu en yakın zamanda ararım. Geri kalan mevzuları evde konuşuruz. Bu arada Ceren olmazsa karakola falan gitsin bu yangınla ilgili yeni bilgiler var ise öğrensin. Raporun bu kadar geç kalması normal değil." dedi, ve Talat ile vedalaştıktan sonra telefonu kapattı.

Telefonu kapatmasının ardından gülümseyerek telefonu Alparslan'a uzattığında tanımadığı kadına doğru bakışlarını çevirdiğinde, Kusura bakmayın, evdekiler beni merak etmişte o yüzden aramışlar. Ben hemen bebeğimi görmek istiyorum!" dedi. Nilüfer yüzünde çocuksu ifadesiyle kadına bakarken, kadın şefkat dolu gülümsemesiyle," Ne kusuru Nilüfer Hanım. Alparslan Bey sizden söz etmişti, şahsi olarak tanışmaktan memnun oldum. Bebeğinizin durumunu Alparslan Bey size açıklamış ama içiniz rahat etmemiş sanırım, bende böyle tatlı bir annenin içinin rahatsız olmasına gönlüm ver vermedi," dedi. Daha sonra ultrason cihazının başına geçtiğinde, Nilüfer'in karnını açmasında yardımcı oldu. Ardından Nilüfer'in karnına soğuk jeli döktüğünde, Nilüfer'in karnı gerilmişti.

Kadın dikkatlice ultrason cihazını Nilüfer'in karnının üzerinde gezdirdiğinde, Alparslan hızlı adımlarla Nilüfer'in diğer yanına geçerek elini tuttu. Ellerinin arasındaki ince narin eller heyecandan dolayı titrerken Alparslan, Nilüfer'in sakinleşmesi için Nilüfer'in eline sıcak öpücükler kondurdu. Bu öpücükler ile Nilüfer sakinleşirken, kadın yüzündeki geniş gülümsemeyle kendisine bakan meraklı bakışlara dönüp," Kalp atışlarını duymaya hazır mısın?" diye sordu.

Nilüfer cevap vermeden heyecan ile sadece başını salladığında, kadın elini cihaza götürerek Nilüfer'in anlamadığı şekilde ayarlamalar yaptı. Kadın cihazdan elini çekmesi ile de hastane odasının içerisinde yankılanan kalp atışlarıyla Nilüfer hemen ağlamaya başlamıştı. Çarpan her minik kalp atışıyla içine tarif edemeyeceği duygu silsileleri dolduğunda, ıslak bakışlarını Alparslan'a çevirdi.

"Alparslan kalp atışları!" dedi. Alparslan'da aynı onun gibi dolu dolu olan gözleriyle ekrana bakarken, elinin tersiyle gözyaşlarını silip, burnunu çekti.

"Evet, mucize gibi. Sana benzeyecek belli." sesindeki hayranlık dolu bir tonla çıktığında, boşta olan eliyle Nilüfer'in yüzünü avuçlayarak göz yaşlarını sildi. Nilüfer hafifçe başını eğip Alparslan'ın avucunun içerisine öpücük kondurup, merakla," Nereden biliyorsun? Belki sana benzeyecek." dedi.

Alparslan, Nilüfer'in elini hiç bırakmadan sevdiği kadının göğsüne koyduğunda," Ben bi' göğsüne kafamı koyduğumdaki kalp atışını, birde bu kalp atışını bilirim. Kesin sana benzeyecek." dedi, ve gülümsedi. Nilüfer büyülenmişçesine Alparslan'ı dinlerken, yan tarafta yerinden kımıldayan kadın ile Nilüfer'in bakışları hemen kadını bulmuştu. Kadının pür dikkat monitöre baktığını görünce telaşa kapılırken, kadının kocaman açılan gözleriyle monitörü Alparslan ve Nilüfer'e tamamıyla çevirip parmağıyla ufak noktayı gösterdi. Alparslan ve Nilüfer anında kadının gösterdiği noktaya odaklandıklarında, kadın onlara kocaman bir gülümsemeyle bakıyordu.

"Sibel bir sorun mu var?" Alparslan monitöre baksa bile yaşadığı stresten dolayı hiçbir şey göremezken Sibel gülümsemeye devam ederek," Bebekler için bilmem ama, sizin için bir sorun var," dedi.

"Bebekler?!"

"Nilüfer Hanım ikizleriniz oluyor, hayırlı olsun."

"Ne!" Nilüfer ve Alparslan aynanda birbirlerine dönerek aynı şeyi söylediklerinde, Nilüfer'in aklına gelen kabusla içini büyük korku kapladığında, Alparslan duyduklarının etkisiyle yüzünde çarpık bir gülümseme oluşmuştu. İkisi de ne diyeceği bilmez halde birbirlerine bakmayı sürdürürlerken, Sibel hemen Nilüfer'in karnını temizleyip ayaklandı. Çıkmadan önce son kez hala olayın şokunda olan çifte baktıktan sonra hastane odasından çıktı. Odadan çıkar çıkmaz hemen elini cebine attığında, telefondan birisini arayarak telefonu kulağına götürdü. Telefon ikinci çalışınca açıldığında Sibel etrafına göz gezdirdikten sonra dudaklarını araladı:

"Oğuz Bey, Nilüfer Hanım'ın ve bebeklerinin durumu gayet iyi," dedi. Kısa bir sessizliğin ardından Sibel'in yüzünde ciddi ve korku dolu bir ifade yer bulduğunda, zorla yutkunup telefonu kapattı. Telefonu kapattıktan sonra geriye dönüp hafif aralık bıraktığı kapıdan Nilüfer ve Alparslan'a son kez bakıp oradan uzaklaştı...

OĞUZ...

Aldığı telefonun ardından salonda volta atarken, sinirle elindeki telefonu hızla duvara fırlattı. Duvara çarpan telefon ile içeriye İvan girdiğinde artık Oğuz'un bu hallerine alıştığı için bir şey demeden koltukta yerini aldı. Onun bu rahatlığı Oğuz'u daha da sinir ederken histerik kahkahasıyla," İkiz olacakmış! Dejavu gibi değil mi ha-ha-ha!" diyerek İvan'a döndü. İvan onu bütün sakinliğiyle dinlerken dondurucu mavilerini ovuşturdu.

"Zeni anlamıyorum ben Oğuz. Hem babanın gözünde büyümek iztiyo, hem de vicdanına kulak veriyorzun. Kalp ve mantık birlikte olmaz." dedi. Bıkkın ses tonuyla ellerini sarı saçlarına geçirdiğinde, derin bir soluk verdi. Oğuz ne diyeceğini bilmez halde İvan'ı dinlediğinde kendisini hemen İvan'ın karşısındaki koltuğa bıraktı.

Oğuz bıkkınlıkla," Bende kendimi anlayamıyorum İvan. Babamın planlarının arasında debelenip duruyorum. Hem de planlarını hiç bilmeden yapıyorum bunu, işte bu bilinmezlik beni en fazla yoran şey," diye İvan'ı cevapladığında, iyice koltuğa sindi. İvan karşısındaki çaresizce çıkış yolu bulmaya çalışan dostuna bakarak ne yapabileceğini düşünürken, elinden sadece yerinden doğrulup Oğuz'un dizine elini koymak geliyordu. O sırada çalan telefon ile Oğuz hemen ayaklandığında, az önce duvara fırlatıp evin köşesine giden telefonunu eline aldı. Parçalanmış ekranına bir süre baktıktan sonra birkaç denemenin ardından telefonu açmayı başararak kulağına götürdü. Karşıdan gelecek sesi beklerken, beklediği sesin Nilüfer'e ait olduğunu duymasıyla gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Merhaba Oğuz Bey, rahatsız etmedim umarım?" Nilüfer'in sevecen sesi kırık telefondan cızırtılı gelse de anlaşılırken Oğuz üzerindeki şaşkınlığı atarak, konuşmaya başladı.

"Ah merhabalar Nilüfer Hanım! İyisinizdir umarım." dedi. Nilüfer oluşan kısa sessizliğin ardından Oğuz konuşunca biraz daha olsa rahatladığında, boğazını temizledi:

"Oğuz Bey ben sizi şey için rahatsız ettim-" dedi. Oğuz pür dikkat Nilüfer'i dinlerken çalan İvan'ın telefonuyla Nilüfer'in konuşması yarıda kesilmişti. Oğuz çalan telefon ile İvan'a döndüğünde İvan'ın yüzündeki gergin ifadeyi fark etti.

"Nilüfer Hanım bir saniyenizi rica edebilir miyim?" Oğuz hemen Nilüfer'den cevap almadan aramayı beklemeye aldığında, İvan'ın hararetli şekilde telefonda konuştuğunu gördü. Hafifçe çatılan kaşlarıyla 'hayırdır' dercesine başını salladığında İvan dudaklarını oynatarak," Adnan Bey!" dedi. Oğuz bu gelen ani çağrı karşısında eli ayağı birbirine dolaştığında, Nilüfer ile olan telefon konuşmasına geri döndü.

"Kusura bakmayın ne diyordunuz?" dedi, sesi titreyerek çıkmıştı.

"Oğuz Bey siz iyi misiniz? Sesiniz garip geliyor." Nilüfer, karşısındaki ani ses değişiminden endişesini belirttiği de Oğuz sesinin titreyerek çıkmasından dolayı kendine küfürler yağdırıyordu. Bir yandan İvan arka tarafta hararetli konuşmasına devam ederken iyice bunalmıştı.

"Hı hı gayet iyiyim Nilüfer Hanım. İş yerindeyim de biraz bunaldım sadece," diyerek geçiştirdi. Nilüfer'de daha fazla üzerinde durmayarak," O zaman direkt konuya gireyim, belli ki çok işiniz var," dedi. Daha sonra aynı Oğuz'a olduğu gibi sesi titrediğinde," Bu akşam benim ailem ve Alparslan'ın ailesi gelecek. Hazır onlarda İstanbul'a gelmişken sizi evimize yemeye davet etmek istiyorum. Size tam bir teşekkür edemedik, hem bu olaylardan dolayı ailelerimiz gergin eğer siz yemekte olursanız bizi çok mutlu edersiniz," dedi. Ardından kısa süreli bir sessizlik oluştuğunda, Oğuz tekrardan göz ucuyla İvan'a baktı. İvan'ın yüzündeki hayra alamet olmayan bakışları gördüğünde, bu yemeğin kısa da olsa bir kaçış yolu olabileceğini düşündü.

"Saat kaçta?"

"19.00'da. Gelecek misiniz?"

"Evet, bu daveti geri çeviremem. Yanımda bir arkadaşım da gelse olur mu?"

"Elbette, fazladan bir tabak daha masamıza koyarız."

Nilüfer ile sohbetleri bir süre daha bu şekilde devam ettiğinde, sonunda vedalaşarak telefonu kapattı. Parçalanmış ekrandaki yansımasına bir süre baktığında, hemen telefonunun SIM kartını çıkarıp avucunun içerisinde sıktı. İvan'a gelen telefon hakkında soru sormak konusunda tereddüt içerisindeyken, içerideki hademeye seslendi. Saniyeler içerisinde üzerinde dizlerinin biraz altında siyah elbisesi ve önünde beyaz önlüğü olan bir kadın kapıda belirdiğinde, Oğuz elindeki parçalanmış telefonu kadına vererek," Bizim adamlara söyle hemen bana yeni telefon alıp gelsinler. Bir saatleri var," dedi.

Kadın, Oğuz'a karşılık vermeden telefonu alıp koşarak salondan çıktığında Oğuz, sıkıla sıkıla İvan'a doğru döndü.

"Ne diyor? Umarım düşündüğüm şey değildir, yoksa kusura bakma İvan sen öldürmeden ben Neriman'ı öldürürüm. Prensibimdir bilirsin bana silah doğrultmamış kimseye silah doğrultmam, doğrultanında anasından emdiği sütü burnundan getiririm."

"O zaman zıramı zana devrettim, Neriman'ı öldüre bilirzin."

Oğuz öfkeyle dişlerini sıkıyordu. Aptal kuzeninin kurduğu sahte mafyacılık oyunlarından sıkılmıştı. Alnından şakaklarına doğru akan ter yaşadığı stresin kanıtıyken, içinden Neriman'ı lanetler yağdırıyordu. Fatih'in olayı er ya da geç ortaya çıkacaktı lakin, Neriman'ın kendi kafasında kurduğu oyunlar her  zaman ki gibi Oğuz'un önüne set örüyordu. Kendini tutamayarak," Aptal!" diye bağırdığında, İvan ağır adımlarla Oğuz'a yaklaştı.

"Neyze Neriman gudubetini bir kenara bırak. Nilüfer ne dedi zana?" İvan gerginliği dağıtmak için konuyu değiştirmek istediğinde, Oğuz'un o anda aklı başına gelerek," Daha o da var değil mi?" dedi. İvan arkadaşını ilk defa bu kadar dalgın gördüğü için hoşnutsuzlukla homurdandığında, Oğuz'un daha az önceki Nilüfer ile olan konuşmayı unutması Adnan Bey ile olacak bire bir konuşmasının ne kadar hararetli geçecek olmasının nişanesiydi. Oğuz, kolunu İvan'ın omuzuna attığında," Bizi bu akşam yemeğe bekliyorlar. Bende' bir arkadaşım da gelecek' dedim. O yüzden sende benimle geliyorsun. Bu akşam saat 19.00'da." dedi.

İvan hemen kolundaki saate baktı, daha sonra Oğuz'a döndüğünde yüzü anında aydınlandı. Hemen Oğuz'un kolunun altından sıyrılıp salondan çıktığında, bir dakika sonra elinde iki kask ile salona geri girdi.

"O zaman zavaş boyalarını zürmeden ufak bir motor turu?"

"İşte bu yüzden bu hayatta tek sana güveniyorum be İvan. Beni benden iyi tanıyorsun dostum!"

"Her zaman kardeşim. Hadi al kazkını!"

İvan tuttuğu kasklardan birisini Oğuz'a doğru fırlattığında, Oğuz kaskı havada kapıp koşarak İvan ile dışarıya çıktılar. İkisi de garaja gittiklerinde en köşede duran motorlarına ilerlediklerinde, önlerindeki iki siyah Chopper Blog motorlarına bakarak gülümsediler. İkisi de kasklarını takıp, hemen motorların arkasındaki dolaptan motorcu yeleklerini ve korumaları taktıktan sonda bütün düşüncelerini geride bırakarak gazladılar...

*
*
*

Ve bitti...

Bu kadar zamandır bölüm atmadığım için üzgünüm. Günlük hayatın koşuşturması arasında sizlere en güzel şekilde bölüm sunmaya çalışıyorum. İnşallah bu isteğimi de başarabiliyorumdur. Hepinize kucak dolusu sevgilerimle, SEVİLİYORSUNUZZZZZZ ❤️☺️

NOT: Önümüzdeki 32.Bölüm Ceren ve Fatih için özel bölüm olarak yapma planım var. 1500 ila 2000 kelime arasında bir bölüm olacak düşüncesindeyim, daha çok senaryo değil kişiler üzerinden gideceğinden ötürü bu önümüzdeki bir ya da iki hafta içerisinde bölümü yayınlayacağım. İyi okumalar😘

Продолжить чтение

Вам также понравится

314K 20.5K 27
"...Sen bana abi diyen kıza, yüreğimin çektiği hasretliği nasıl bileceksin?!" dedi Abdullah. ~ Kocaman bir apartman düşünün, birbirine can olmuş Alla...
304K 19.5K 25
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
9.7K 496 12
Sevdiyim yeşil elmalardan toplarken gözüme tanıdık yüz sataştı. Önce elimdeki elma düştü yere, sonra gözümden bir damla yaş. Yıllar sonra çıkmıştı ka...
604 61 13
Ask,huzun,keder hepsi siirlerle sekil aliyor bu dunyada oku senide sekillendirsin R