HARBİ

By tknmz39

18.7K 3.5K 3.8K

Orada hiçlik ve çokluk her zaman peş peşeydi ona göre. Tanıdığı, bildiği her şey kendi zıttıyla muhteşem bir... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17
18
19
20
21.
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33

10.

587 106 130
By tknmz39


Arca elleri havada alkışlayarak "Kır senin Allahını seveyim kır, hepsini indir!" Diye bağırıyor ve kahkahalarla gülüyordu. Tekme atarak kırılan kapının bitişiğindeki sağlam olan bir boy camı daha kırdı.

"Ohh ulan çok rahatladım! Gelsene ne bakıyürsün, sirtaki yapıyok burda!"

Meyil'in taş atarak cam çerçeve indirmesi derken patronun, Nedim onu taşkınlık yapmasın diye kilitlediği ofisinden silahına davranıp çıkmasının ardından her şey ve herkes absürt bir kaos içine girmişti. Nedim'in bile çareleri tükenmiş, Meyil'i arkasında saklayıp Arca'ya 'sakin ol koçum, sakin ol Aco'm' demekten başka bir şey yapamıyordu. Neyseki, 'Gelip kızınızı alın, mekanı dağıttı' diyerek Sibel'i aramayı araya sıkıştırıvermişti. Meyil, silah sesini duyunca öfkesi ve bağırışları ciğerine kaçmış halde Nedim'in arkasına sinmişti.

Arca yerdeki taşları kıza göstererek "Al ulan al, bunu da fırlat! Hepsini kır! Camını da sikerim! Mekanına da sokarım! Senin belana kurban, kır ulan hepsini! Gelsene! Bizde anarya yok, ne dediysek o! Neeey, Adanalı Adanalı diye bağırıyürdün, aha deya geldim! Deli deliyi görünce değneğini saklarmış, seninki de o hesap!"

Yerden kaptığı insan kafası kadar bir parke taşını sağlam olan camlara fırlatıp bir tane daha cam kırdı.

"Ohh ulan! Geldiğimden beri ekşın yok, kavga yok, savaş yok, sükunetten bayılacam burda! Ver kaosu, ver çatapatı, gönder gelsin!" Kollarını açıp gökyüzüne baktı. "İtfaiye sula bizi yaniyürük Allahıma!"

Meyil, saklandığı Nedim'in omzunun arkasından başını azıcık çıkarıp "Psikopat!" Diye bağırdı.

"Neeeey?"

Arca, kızın üstüne atılacağı sırada polis geldi. Öfkeyle eğlence arasında gidip geldiği o anda, bazen ikisi de ona göre aynı anlama gelebiliyordu, kızı yakalasaydı ne yapacağını kendisi de bilmiyordu. Silah sesi üzerine yakındaki işletmeler polis çağırmıştı. Az sonra polis, avukat, Muarrem, Sibel, Meyil, Arca ve Nedim birlikte cam kapısı kırılan ofiste birbiriyle göz göze gelmeden sessizce oturuyordu.

Arca ifade verdi, ruhsatlı silahıyla kilidi bozulan kapıyı kendisinin kırdığını, kimseden şikayetçi olmadığını beyan etti.

"Bir şikayetim varsa o da o camcı şerefsizdendir memur bey! Bende kapalı kalma fobisi var, kapı üstüme kitlenince anksiyetem tuttu, 6 yaşında camide gasilhanede oyun oynarken tabutun içinde kapalı kaldım, 9 yaşında bindiğim asansör düştü, 16 yaşında ıslahevine girdim ben, travmam depreşti! Nasıl kırmayayım, böyle nefesim kesildi, elim ayağım boşaldı..." diye anlatırken Meyil ağzı açık halde genç adama bakmaktan çenesi az daha aşağı düşecekti, kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyordu.

İçinden 'Bak sen Adanalıya, psikoloji terimleri döktürür-müş! Travma, fobi, anksiyete diye Kırmızı Oda seansına bağladı herif...' diye geçirdi.

Avukatın aracı olması, hatırlı bir komiserin aranıp devreye sokulmasıyla polisler gitti. Muarrem kızı adına özürler dileyip onu kovmamaları için Arca'ya diller dökerken Meyil ayağa fırladı, kollarını göğsünde çaprazlayarak trip attı.

"Ben kovulduğum yere dönmem bi daha!"

"Sen hala konuşüyür musun?"

"He Adanalı konüşüyürüm, nolacak?"

"Hadi biz Adanalıyık da, annesi bu nerenin çirkefi böyle?"

Sibel çok mahcup bir tavırla, "Vallahi kızım hiç böyle yapmazdı." Diye savunmaya geçti, Meyil'in kaba etlerini çimdikleyerek "Sen gelsene benimle!" Deyip kızını dışarıya çekti. Tuz buz olan devasa cam kapıya bakıp cık cık cık etti ve bir sigara yaktı.

"Kızım sen delirdin mi? Ne bu olanlar böyle? Canına mı susadın, bu adamlar mafya mafya!"

"Ne? Ne mafyası?"

"Adana mafyası! Salak! Geberttirecen hepimizi! Gül gibi paradan da olduk. Tuttu yine Şevket damarın ahh, zaten başımıza ne geldiyse senin o babanın Karadeniz damarı yüzünden geldi. Dua et, Muarrem herifleri yumuşatsın."

"Ben çalışmam burada, çok istiyorsa Muarrem çıksın sahneye! Dansöz olarak çıksın, hah çok güzel kıvırır!"

"Meyil beni delirtme, adam haklı! Sen niye provaya geç kaldın bakayım ha? Okuldan rehber öğretmenin arayıp toplantı olduğunu, erken çıktığınızı haber verdi. Nerdeydin?"

Meyil baskı altında hissettiğinde sıklıkla yaptığı gibi yalana başvurdu. "Hiç anne... Şeydeydim... Eceyle Avm'ye şeyettik..."

"Yalancı! O çocukla sürttün dimi seni küçük orospu, evde görüşücez seninle! Senin saçını başını yolmazsam bana da Sibel demesinler!"

"Eeeh yeter be! Kimin kızıyım ben, orospuluk kanımda var belli ki... Sen benim yaşımdayken bana altı aylık gebeydin! Şişirme!"

Sibel, kızının suratına tokadı yapıştırdı. Meyil çığlık atarak kadını itti.
"Yapmaaa!"

Sibel hırsını alamayıp eve gitmeyi beklemeden onun saçına asıldı, kulağına eğildi,
"Dava dilekçesini verdim, Muarrem imzalamadı! Anlaşmalı boşanmayı kabul etmiyor! Aldı tabi paranın kokusunu! Senden para istiyor anladın mı gerizekalı! Bir beladan kurtulalım derken başka bela açma benim başıma, seni parçalarım..."

"Bırak saçımı bıraaaak! Annee!"

Nedim gelip bu garip topluluktaki tek aklı selim kişi olarak bu defa kadınla kızını ayırdı. Arca elleri belinde dikilerek nefes kesen bir aksiyon filmini izler gibi hevesli bir sırıtmayla Sibel ve Meyil'i izliyordu. Kaos denen şeyin sıvı formu mevcut olsa damardan alacak kadar has ve öz Adanalı bünyesi için olanlar hiç dramatik değil ancak karşısında çekirdek çitlenesiydi. Meyil soluk soluğa oradaki herkesin yüzüne nefret dolu bakışlar atıp koşarak tuvalete gitti. Kendini içeriye kilitledi ve bağıra bağıra ağlamaya başladı.

Sibel kapının önünde sigara üstüne sigara içerek Arca ve Nedim'e kendisini açıklamaya girişti.
"Ah ergen kız anası olmak çok zor beyim. Sakın halime bakıp da kınamayın, bu yeni nesil hep böyle. Ben onu büyütüp özel okullarda okutmak için saçımı süpürge edeyim, o kalksın..."

"Tamam Sibel Hanım, tamam anladık biz. Siz bi çay için, ben küçük hanımın ifadesini alıp eve getirecem." Deyip kapıdaki şoföründen arabasını getirmesini istedi. Nedim de gidip tuvaletten Meyil'i çağırdı.

"Patron, seni affetti. Annen çok üzüldü, ona dua et, bir daha da edebini takın, senin gibi assolist hanıma yakışıyor mu?"

Meyil sakinleşmişti, başını eğip "Tamam Nedim Abi, sağ ol." Dedi.

Elini yüzünü soğuk sularla yıkamış, saçı başı daha da dağılmış vaziyette Arca'nın karşısına ayaklarını hırsla yere vurarak yürüdü ve ince çenesini havaya dikti.
"Kovuldum mu, kovulmadım mı?" Dedi.

Arca çenesindeki sakalları sıvazlayarak içinden sabır çekti, kıza şöyle bir baktı, bir kahkaha attı. Dümdüz, yüzüne karşı,
"Allah'ın manyağı!" Dedi, kahkahalarla gülmeye başladı.

Meyil, eliyle saçının ıslak ön tutamlarından birini kulağının arkasına attı.
"Sen kendine bak, silahla camı indirdin, gerçi kapı senin cam senin, bana ne?"

"İki çıplak bir hamama yakışır, derler!"

"Özür dilemicem."

"Orası belli."

Meyil lafı değiştirmek için kaba spor ayakkabısının burnuyla yerdeki bir taşı eşeleyerek dik dik sordu.
"Mafya mısın sen?"

"Ne değişecek?"

"Arkama bakmadan kaçıcam tabii ki!"

"Onu camı çerçeveyi indirmeden önce düşünecektin."

"Pardon, Adanalı Bey, daha önce aklıma -siz aslen mafya mısınız, diye sormak gelmedi!"

"Bir dahakine daha büyük kaya al da belki altında kalırsın."

Meyil bir kahkaha attı, el çırparak "Ayy inşallah!"

"De haydi uzatma, bin arabaya."

Meyil gözlerini devirerek Arca'nın arabasına bindi. Biner binmez teybi karıştırarak radyo kanallarının arasından hafif pop çalan birinde durdu.

Adam bu kez yüksek sesle "Ya sabır." Çekerek sürdü. Kızın evinin yolunun üzerindeki bir kafede durdu, "İn, in bakma öyle."

Karşılıklı oturdular. Meyil sağa sola aksi bakışlar attı, sandalyesinde dimdik oturdu ve dudaklarını bükerek sordu.
"Niye buraya getirdin beni?"

"Ben sana müsamere çocuğu gibi okul üniformanla gelmeyeceksin demedim mi? İnadıma mı yapıyürsün? Ses var, görüntü sıfır! Kız mısın, oğlan mısın belli değil."

"Okuldan çıkıp geldim herhalde! Bir daha gelmem merak etme!"

"Kızım sen o kılıkla değil çalışmak, mekanın kapısından giremezsin."

"Kovuldum yani? Tamam, sorun değil..." deyip çayını içmeden ayağa kalktı.

Arca, "Dur bakalım dur, sen kime posta koyup gidiyorsun? Benim kara kaşıma kara gözüme çalışmayacaksın herhalde, şu tamamen duygusal kısmı unutmayalım?" Deyip baş parmağıyla işaret parmağını birbirine sürterek para işareti yaptı.

"Diksiyonun düzeldi bakıyorum da!"

Arca nispet yüklü bir tavırla başını salladı. Oysa İstanbul ağzıyla konuşmak, konuşabilmek için ciddi ciddi çaba sarfediyordu, dilini düzeltmek onun için kolay değildi. Adana'lı herkes elbette sürekli bu yerel ağızla konuşmuyordu fakat o köy ile kasaba arasında büyümüştü, sokakların tozunu yutmuştu ve ait olduğu yerel kültürün katıksız bir parçası olarak hiç bozulmamıştı. Askerdeyken de komutanları tarafından sürekli dilini düzeltmesi için uyarı almıştı ve İzmit'e gelince aslında aynı dilin farklı bir versiyonunu sarfettiğini farketmişti. İsteyince dili kolaylıkla dönüyordu fakat o olduğu şeyi seviyor, özünde bir arıza hissetmiyor, bilakis büyüdüğü sokakların ağzına sahip çıkmayı bir misilleme, bir tür başkaldırı, bir kimlik manifestosu olarak görüp kıvanç duyuyordu.

Ağır ağır, tane tane konuşurken genç kızın gözünün içine bakıyordu. "Seni taklit ediyorum, oldu mu? Sen beni taklit ediyorsun ya? Kekoyum ya ben!" Diyerek isteyince nasıl da İstanbul ağzıyla konuşabildiğini bastıra bastıra gösterdi.

Meyil nispet yüklü bir sırıtmayla tokalaşmak için elini masanın üstünden uzattı. "Ben de çirkefim, memnun oldum."

Arca rahat bir tavırla arkasına yaslandı, kızın elini havada bıraktı, diş sıkan yılan gibi bir gülümsemeyle,
"Zararımı karşılayacaksın." Dedi.

Meyil, sertçe yutkundu. "Ne kadar?"

"Onu camcıya soracaz. Sana zam yaparım, mağdur olma. Gecede 15 bin verir, cam masrafını senden taksit taksit keserim."

"Sadece en dıştaki küçük kapıyı ben kırdım, diğer üçünü sen kırdın. Kendi kırdıklarını da bana ödetmeyeceksin herhalde?"

Arca bir sigara yakıp kıs kıs gülerek dumanını kıza doğru üfledi, "Bir daha canın sirtaki yapmak istediğinde söyle de hep birlikte eğlenek. Gozanlıyım ben, çatırtı patırtı severim."

"Onu anladık. Çatlak!"

"Seni kovmuyürüm yalnız sözleşme imzalarsan."

Meyil arkasına yaslandı. "Ne sözleşmesi?"

"Kafam attı gidiyorum, diyemezsin. Bir yıllık sözleşme yapacaz."

Meyil başını sağa sola sallayarak reddettiğini bildirdi.

Arca, bunu bekliyordu. "İmzayı velin olarak annen atıyür, desem?"

"Ben bir yıl çalışamam. Dershanem var. Söylemiştim. Annem yapmaz! Bana sormadan imza filan atmaz."

Arca bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumladı. "Aile meselelerinizin içinde kalmak istemezdim fakat ben de ticaretime bakmak zorundayım. Şimdi nasıl çalışıyorsan, bir yıl daha öyle çalışabilirsin. Sonra seni İstanbul'a götürür, albüm yaparım."

"Sesimi o kadar beğendiğini bilmiyordum."

"Huysuzluk etme, başka şansın yok."

"Beni zorla tutamazsın."

"Yok, zorlamaktan bahsetmiyorum. İstesem tutarım o ayrı..." deyip işaret parmağını kızın göğsüne doğrulttu, "Senin, başka çaren yok. Senin, başka kimsen yok!Sesinden başka bir şeyin yok. Elinde açık bir çekle doğmuşsun ama çamurun, batağın içine doğmuşsun. Çeki bozduracaksın, mecbur. Benimle veya başkasıyla. Ya sermayeni akıllı kullanır ihya olursun, ya boş hayaller boş adamlar peşinde koşar ziyan olursun. İyi düşün..."

Meyil tepeden tırnağa buz kestiğini hissetti, tüyleri diken diken oldu, ürperdi. Sözlerin gerçekliği ve acımasızca yüzüne çarpılışı karşısında üşüdü. Güçlükle yutkundu. İlk görüşmede kartlarını fazla açık oynadığı için pişman oldu. Kimsen yok, cümlesi zihninde mahşer borusu üflenmiş gibi dehşetle defalarca çınladı. Bildiği bir gerçeği ilk kez birinin, bir yabancının ağzından duymak onu fena halde sarsmıştı. Babasız büyüyen kızların yalnızlığıyla ilk duvara toslayışı değildi fakat yüzüne tokat gibi vurulan bu çaresizlik onu ancak hırslandırırdı. Çenesi titrerken yüzünü kırıştırdı ve genç adama alev alev yanan gözlerle dik dik baktı.

Arca, maksatlı sözlerinin kızı istediği yola soktuğundan memnun oldu, cebinden iki yüzlük bir banknot çıkarıp masaya bıraktı ve kalktı, arabasına yürüdü. Meyil bir süre yalnız başına oturup boşluğa baktı. Sonra aniden düşüncelerinden kurtulmak ister gibi omuz silkip kalktı, arabaya bindi.

"Bir şartla." Dedi.

Arca bu kez, kızın az önce yaptığı gibi olumsuz anlamda başını iki yana salladı.

"Şartım şu, Mr.Adanalı! Bana kim olduğunu en başından dosdoğru anlatacaksın."

"Anlatırım. Bir gün. Hakedersen... Belki!"

Meyil omuz silkip telefonunu çıkardı ve arama motoruna Arca Giray Kızılkan yazdı. Birkaç yerel haber sitesinde adamla ilgili habere rastladı. İlk sıradaki Adana 01 Gündem sitesini tıkladı. O telefonu kurcalarken Arca başını uzatıp ekrana baktı.

"Polisin bilmediğini gazeteci mi bilecek sence?" Dedi.

Meyil yüksek sesle haberi okumaya başladı.
"Kozan ve Seyhan'da çetelerin alacak kavgası satırlı, silahlı çatışmaya dönüştü. Sokakların kan gölüne döndüğü kavgada iki ölü, sekiz yaralı var. Sokak kavgasını azmettirdiği düşünülen zanlı Arca Giray Kızılkan(21) gözaltına alınırken muhabirlere küfürler ve tehditler savurdu. Kan davasında üç kişiyi öldürmekten tutuklu bulunan eski kumarhane işletmecisi kabadayı Bozok Kızılkan'ın tek oğlu olduğu bilinen zanlı A.G.K. emniyette yapılan sorgusunun ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı." Durdu, genç adama yandan yandan dehşetle bakmaya başladı.

"Aa sen harbi mafyasın! İndir beni! Bana manyak diyene bak, satırlı kavga, kan davası, kumarhane filan diyor? The God Father'ın Adana şubesi yanımdaymış meğer! Ay imdaat!"

Arca gözlerini devirdi, "Senin içinden ne çıktı öyle? Ben ki şu ömrümde görmediğim deli, manyak, çatlak, psikopat türü kalmamış sanırdım! Beni bile şaşırttın kitabıma namusuma!"

"Bırak beni şimdi, senin silahın var silahın!"

"Heye, var. Tam otomatik emanet olmasa yatamıyom kurban olduğum. Önce Allah'a kurban olayım, sonra Glockuma kurban olayım. Anamdan daha çok seviyorum!"

Meyil tiz bir çığlık attı sonra kahkahalarla gülmeye başladı, adama bakıp bakıp dizlerine vura vura, gözlerinden yaş gelene kadar güldü. Az sonra evin önünde durdular. Meyil hala gülüyordu.

"Ayh! Sinirim bozuldu. Arama beni, gelmiycem işe filan! Camın parasını öderim! Sosyopat mısın, bipolar kişilik misin nesin anlamadım?"

"Yarın 4'te gelme de bak nolüyür görürsün!"

"Gelmiycem ya, korktum senden! Pis mafya!"

"Kız gibi giyin." Deyip iki parmağını alnına çatarak eyvallah selamı verip gitti Arca.

Meyil ardından ağzı açık bakarken bu kez adamın arabasını taşlamayı düşündü fakat adam hemen uzaklaşmıştı. Ne güzel olurdu o cayır cayır simsiyah Porschenin kaputunda koca bir ezik bıraksaydı...

...

O akşam iptal olan provanın yerine kafa dağıtmak için annesinden izin alıp Ece ile mahalledeki bir hamburgercide buluştular. Devasa karton bardaklarından kremalı kahvelerini pipetle yudumlarken Meyil bütün olan biteni sanki bir aksiyon filmi izlemişçesine arkadaşına özet geçti. Ece, şoktan şoka girip kahkahalar ve çığlıklar atarak onu dinledi. Onların şenlikli gürültüsüne etraftan insanlar bakıyordu ama hiç umurlarında değildi.

Meyil en sonunda dirseğini masaya, çenesini eline yaslayarak baygın bakışlarla iç geçirdi.

"Ahh kankii. Ben çok fena aşık oldum kızım ya!"

"Haaa! Siktiiiiir! Ay bi bu eksikti!"

"Valla aklım başımdan gitti, ben hiç böyle olmamıştım! Kalbim nasıl çarpıyor biliyor musun? Herife çarpıldım resmen, böyle yıldırım gibi oyyy... Çok fenayım!"

"Hahaaa! Ben herifi görür görmez dedim ama yıkılıyor dedim, ateş parçası dedim! Ee Batu?"

"Onu da seviyorum. Arca'yı da... İkisini birden sevemez miyim? Batu benimle zaten. Öbürüne de platonik takılırım. Kankim bi görmen lazımdı!.. Ben böyle manyak gibi bas bas bağırıyorum ama herifin belinde silahı varmış! Hii! Bir gelişi vardı ki! Ben böyle psikopat görmedim kankim, nasıl tırstım biliyor musun?"

"E tırs bi zahmet! Ben silah sesi duysam direkt ölürüm!"

"Kalan camları da tekmeyle indirdi, yerden parke taşı alıp üç camı daha komple indirdi, tam kafa atıyordu ki polis geldi! Yoksa yazık olacaktı o şahane profiline kıyamam ben ona."

"Ama adam çok yakışıklı kankim. Okuldaki kızlar görse kafayı yer, hepsi sıraya girer yeminle. O boy pos, o kaş göz nedir öyle, aşırı seksi! Bak bak iç geçir..."

"Ben de öyle yapıyorum. Yemin ederim tutuştum. Silahı var. Kankii? Bu benim sevgilim olsa, Muarrem'in ağzına sıçar var yaa! Kekoyu kafalamam lazım çok acil. Ahh Adanalım benim, bodyguardım, canım kekom! Böyle cool desem değil, apaçi desem değil, nasıl bir şey, nasıl bir havası var çözemedim. Dövmeleri şurdan başlıyor ve eminim bütün vücudunu kaplıyor. Şöyle bak." Deyip parmaklarının üstünden elinin üstüne ve oradan omuzlarına, boynunun yanlarına kadar olan kısmı işaret etti.

Genç kızlara özgü, kanı kaynadığında dünyanın geri kalanını umursamayan hevesli sıcaklıkla kıkır kıkır gülüştüler.

"Kanki yakışıklı mafya arkadaşı varsa bana ayarlasın. Tuna sümsüğünü hemen bırakırım valla!"

"Ben dövmelerin devamını merak ediyorum." Deyip şuh bir hareketle tek kaşını kaldırıp indirdi. İşaret parmağının ucunu ısırdı.

Kahkahalarla güldüler, Meyil her zamanki alaycılığıyla ortaya birkaç gün kendilerini idare edecek bir eğlence konusu attığını düşünüyordu fakat gerçek daha vahimdi. Arca onu hiç bilmediği uzak diyardan gelen bir yabancı olarak büyülemişti. 1,85 boy, geniş omuzlar, pırıl pırıl esmer ten, dövmeler, sol kulağında tek taş pırlanta küpe, kemik çerçeveli yakın gözlükleri ve bal kahve gözleriyle ağız sulandırıyordu. Ona kız mısın oğlan mısın belli değil demişti ya, işte bu artık bir gurur savaşı demekti. O görecekti! Üstelik bakışları sözlerini yalanlıyordu, hem de her an... Sahici olsaydı ona her bakışında, o iri badem gözlerin fırlattığı oklarla olduğu yere çivilenmezdi. Dimdik hitaplar, ölçülü fakat emrivaki cümleler, hem saygılı hem yırtıcı bir üslupla konuşmalar kızın zaten pamuk ipliğine bağlı olan azıcık dengesini de kaybettiriyor, yaşattığı küçük sarsıntılardan duyduğu sarhoşluk hissine, git gide bağımlılık geliştiriyordu.

Eve gidince duşunu alıp üstünde havlusuyla aynanın karşısına geçti. Islak saçlarını omuzlarına döküp aynadaki kendi gözlerine bakışlarını bir kedi gibi dikti ve uzun uzun kendini seyretti. Saçlarını eliyle tek omzunda toplayıp boynuna, kollarına, göğüslerine, beline, bacaklarına baktı. Hafifçe yan dönüp bel çukuruna, poposunun çıkıklığına ve bacaklarıyla orantısına baktı. Hafif bir kırıtmayla aynadaki aksine gülümsedi, saçlarını bu kez diğer omzuna attı.

Güzelliğinden hiç şüphesi olmayan kızlar bir de aklından emin ve yetenekliyse ona çatanın vay halineydi. Meyil, süslenmeye gerek duymayacak ve yaşıtlarının makyaj bağımlılığının hatta abartılı makyajlarının aksine çok sade görünerek kendi cool tarzını ortaya koyduğunu düşünüyordu. Ama şimdi karşısındaki sınıf arkadaşı olan kızlar ve oğlanlar değildi, gerçek bir erkek, ona meydan okumuştu. Kim olduğunu ona göstermeye karar verdi ve ertesi günkü provada giymek için kendine kıyafet seçti.
...

Ece, 18. yaş günü için harıl harıl parti hazırlığı yapıyor, konsept belirliyor, mekan kiralıyor, organizasyon şirketi, pasta, kıyafet ve davetli listeleri ile uğraşıyordu. Elbette hazırlıklarını video çekip instagram hikayelerinde günlük olarak takipçileriyle paylaşıyordu. Doya doya eğlenip okuldaki arkadaşlarına gövde gösterisi yapacağı kusursuz bir parti yapmak niyetinde, hiçbir detayı atlamamak için gece gündüz çalışıyordu. Onun için en önemli şey, en popüler arkadaşlarının partisine katılmasıydı, yeterince sükse yapması, okulun tikilerini partisine toplamaktan geçiyordu.

Fakat önemli bir sorunu vardı ki, Meyil annesinden ceza yediği için gelemeyeceğini söylemişti. Meyil gelmezse ben de gelmem diye tutturan Batuhan ise arkadaş çevresindeki popülerlik ivmesinin kritik kişisiydi. Batuhan gelmezse lise son sınıflardan pek çok kişi katılmayacaktı. Ece, Meyil'in annesini ikna etmesi için annesine iki gündür dil döküyordu.

Betül, "İşim başımdan aşkın Ece, ne istiyorsan yap, beni alet etme dedim. Baban sen kırılma diye dünyanın parasını döktü!"

"Anne en yakın arkadaşım gelemiyor diyorum sen diyorsun ya?"

"Meyil de gelmeyiversin canım ne var bunda? Okulda başka arkadaşın mı yok? Zaten hoşlanmıyorum o kızdan."

"Off anne anlamıyorsun! Meyil gelmezse Batuhan da gelmiyor!"

"Batuhan ona bağlı mı, söyle gelsin."

"Ya inadı tuttu piçin işte, sevgilisi gelmiyor diye o da gelmem diyor! Batuhan gelmezse onların sınıftan Öykümler, Doruklar filan hiçbiri gelmeyiz demişler."

"Ne salakça şeyler. Öf Ece!"

"Ya ben onlar gelmezse kime parti vericem anlasana, okulun en popüler tipleri onlar! Meyil gelmezse kimle kutlicam, kankim o benim! Eziklerle mi parti yapacağım ben? Oldu istersen bana kek kısır filan yap, evde kös kös oturalım?"

"Ne istiyorsun benden?"

"Sibel Teyzeyi arayıp Meyil'e izin alalım nolur? Lütfen anne, sen ararsan bir şey diyemez! Lütfen anne?"

"Ay o varoş kadınla beni muhatap etme kızım, Allah aşkına Sibel kim?"

"En yakın arkadaşımın annesine karşı biraz daha yakın olsan nolur sanki? Her şey para ve meslek değil Betül Hanım!"

"Her şey para ve statü bu hayatta Ece Hanım! Zaten iki sene sonra birbirinizi görmeyeceksiniz bile! Benim de lisede ne kankilerim vardı ama bak hayata atılınca kimse kalmadı. Unutuldu gitti. Şu Meyil'i gözünde çok büyütüyorsun, takıntı yaptın resmen. Üniversitede yollarınız ayrılacak, sonra sen sağ o selamet... İnşallah yani."

Ece, son söylenenleri duymazdan gelmiş sabırsızca ayağını yere vuruyor ve tırnaklarını kemirerek annesinin sözlerini bitirmesini bekliyordu. Sehpanın üzerinde duran cep telefonunun ekranına Sibel'in numarasını yazmıştı. Annesine uzattı.
"Hadi ara Sibel Teyzeyi. Çok tatlı kadındır bak valla. Şeyapmaz, kırmaz seni..."

Betül öfleye püfleye telefonu aldı ve Sibel'i aradı.
"Merhaba Sibel Hanım ben Betül, Ece'nin annesiyim. Nasılsınız?"

"İyiyim Betül Hanım, hayır olsun, Ece'ye bir şey mi oldu?"

"Aa yok canım, Ece yanımda size selamı var. Çok ısrar etti kıramadım. Yani tabi böyle şeylerde velinin kararı üstüne ısrarcı olmak doğru değil ama genç işte laftan anlamıyor."

"Ha şu doğum günü meselesi! Ece'yi kutluyor ve çok öpüyorum, Meyil o partiye katılamayacak. Cezalı maalesef ama hediyesiyle arkadaşının gönlünü daha sonra alır."

"Anlıyorum fakat... Rica etsem? Kızları ayırmasanız? Ece, Meyil'e çok düşkün. Çok yakınlar."

"Evet evet. Meyil, çok sevilen bir çocuk, sağ olsun, arkadaşları ona bayılıyor. Sesi güzel, kendisi güzel eh popülerlik bu zamanlarda çok mühim tabii. Siz ne diyordunuz?"

Sibel telefonun ucunda, Betül denen egolu kadının istten konuşmalarını tiye alıp tekrar tekrar rica ettirerek bir süre keyiflendi. Kızları üç yıldır sınıf arkadaşıydı fakat Betül, kaç kez davet etmesine rağmen çay kahve içme davetini bir türlü kabul etmemiş, türlü bahaneler sunmuştu. Sibel bir karşılaşmalarında kadının büyüklük taslayıp bilerek uzak durduğunu anlamıştı. Ona göre kızları iyi anlaşıyorsa gerisi önemli değildi.

Betül telefonun diğer ucunda Ece'nin ısrarı ve gözyaşlarıyla yalvarması üzerine soğuk terler dökerek Sibel'den Meyil'e izin vermesi, sorumluluğun kendisine ait olduğu, kızları kendisinin götürüp getireceği hatta birlikte kendi evlerinde yatıya kalmaları için dil dökmek zorunda kaldı. Sibel sonunda ağız ucuyla
"Eh peki madem çok ısrar ettiniz." Dedi.

Telefon kapanınca Ece sevinçle annesinin boynuna atladı, yanaklarından öptü ve hemen Meyil ile Batuhan'a haber verip diğerlerini de organize etmek için telefonuna sarıldı.
...

Okul çıkışında Batuhan'ın "Ben de seninle provaya gelicem." Israrı üzerine oğlana önce olmaz diye dil döktü, anlamayınca kavga etti ve rest çekip üzerini değişmek için annesinin kuaför dükkanına gitti. Elbette Batuhan'a önceki gün The Gulf'te olanları anlatmamıştı. Ece de kimseye anlatmayacağına dair söz vermişti.

Annesinin ağda odasında okul üniformasını çıkarıp, minicik bir kot şort ve üzerine beli açık salaş bir beyaz tişört geçirdi. Şortu o kadar kısaydı ki tam kalçasının bitimindeydi, bacaklarının ağdasını kontrol etti, sarışın olduğu için pek tüylü değildi ve temizliğinden emin olunca kısa kovboy çizmelerini ayağına geçirdi. Üstüne kalın lastiğinde büyük harflerle marka logosu bulunan siyah bir spor büstiyer giydi, onun üzerine de kayık yakalı, salaş beyaz bir crop top geçirdi. Crobunun altından büstiyerinin markalı lastik detayı görünüyor ve her ikisi de tam göğüs altında bitiyordu. İnce beli ve uzun bacakları nefis bir proporsiyona sahipti, özellikle bacak boyu ve bacaklarının güzelliği okulda onu popüler yapan yanıydı. Oğlanlar da kızlar da ona uzun güzel bacaklarından dolayı Körfezli Serenay (Sarıkaya) diyorlardı.

Ayna karşısına geçip hafifçe makyaj yaptı, elmacık kemiklerine, burun kemiğine ve kaş kemiğine ışıltılı pembe allığından sürdü. İncecik eyeliner çekip göz kapaklarına toz pembe glitter ile parlaklık verdi. Gül pembe tonunda dudak parlatıcısını da güzelce sürünüp saçlarına su dalgası yapmak için ısıttığı maşayı eline alıp sarışın tutamlarını kalın bukleler halinde sarmaya başladı.

Boş dükkanda aylak aylak takılan Sibel, kasanın arkasındaki sandalyesine oturmuş kızının süslenmesini izliyordu.

"O şort çok kısa değil mi Meyil?"

"Evet ama ben seviyorum."

"Çok süslendin? Bir ayarın yok kızım, bir gün paçoz bir gün barbie bebeksin."

Meyil saç tutamlarını eliyle açarak ona dönüp kırıttı.
"Nasıl oldum sence?"

"Fıstık gibisin."

"Arca bana kız mısın oğlan mısın belli değil, dedi. Hakaret! Görecek o!"

Sibel kaşlarını kaldırarak kızın bacaklarına baktı, "Göreceği şey bir buçuk metre bacak ama sonra sen ne görürsün bilmem. Hem belki sevgilisi vardır, nispet yapayım derken kendini küçük düşürme. Akıllı ol, çünkü o herifte mantığın zerresi yok."

Meyil umursamaz tavırlarla kırıtarak annesine bir öpücük attı ve kendisini prova saatinden yarım saat önce kapıdan almaya gelen taksiye binip The Gulf'e gitti. Taksinin arka koltuğunda giderken kendini selfieler çekip en havalı pozlarını instagramda paylaştı. Vardığında dışarıda yeni camlar takılıyordu, Nedim ve Arca birileriyle ofiste toplantı yapıyordu. Dışarıdan kendini gösterip el salladı ve sahneye geçti. Henüz saz ekibinden kimse gelmemişti. Ses sistemini açıp mikrofonu eline aldığı sırada Özgür geldi ve kıza hayretle bakıp cık cık ederek bir şey demeden ceketini çıkardı.

"Merhaba Özgür Abi. Dün için özür dilerim, size de ayıp ettim."

"Ya? E, şey, önemli değil canım. Dönmene sevindim."

"Hiç gitmedim ki! Bana mixeri açar mısın? Bir şarkı çalışıcam? Karaoke?"

"Açayım abisi. Gel bak sen de öğren."

Birlikte Dj mixerini çalıştırdıp Meyil'in istediği şarkıyı ayarladılar.
"Açılış akşamı için repertuvar hazır ama ben sonraki akşamlar için kendi listemi düşünmeye başladım. Ben iyi dans ederim biliyor musun, bir ara belediyenin modern dans kursuna gittim, yılsonunda gösteri filan yaptık, ben baş dansçıydım."

"Ha iyi, sahne dans eden solisti sever. Yaparsın bir şeyler."

"Bak izle şimdi."

Aleyna Tilki'nin müthiş bir çıkış yaptığı ve yayınlandığı yıl tüm ülkeyi kendisine kilitleyen Cevapsız Çınlama şarkısı ve dansı ezberindeydi. Karaoke yaparak şarkıyı söyleyip kendi figürleriyle dans ederek şarkıyı icraa etti. En gizli ve en bastırılmış hayallerinde Aleyna Tilki'nin estirdiği genç pop star havasını bir gün kendisinde yaratmak vardı. Ece Seçkin, Gülşen, Edis gibi sesinin değerini sahne şovları yaparak katlayan bir şarkıcı olmayı başarabilirdi. Hatta dahası Taylor Swift gibi, Miley Cyrus gibi dünya starlarının sahne performanslarına gıpta ediyor, evde saç fırçasıyla şarkı söylerken kendinden geçerek onlar gibi olmayı düşlüyordu.

Aynı zamanda üniversiteyi de kenara atmayacaktı. Üniversite okurken ünlü olan bir sürü şarkıcı vardı sonuçta, okulla işi aynı anda götürebilirdi. Üniversitede part time çalışmak zorundaydı nasılsa, garsonluk tezgahtarlık yapacağına sahneye çıkar ve çok daha fazla para kazanabilirdi. Annesine bir ev kendisine de bir araba alabilirdi. Kırmızı bir Mercedesi olsun istiyordu, Ece'nin annesinin sürdüğü modele bayılıyordu.

Mesela 2006 yılında hukuk fakültesinde okurken Youtube da gitar eşliğinde paylaştığı Hayalet Sevgilim şarkısıyla ünlenen İrem, okuluna ve avukatlığa devam etmişti. Sonra ünlü popçu Ece Seçkin de hukuk fakültesi mezunuydu. İlhan Şeşen, Armağan Çağlayan da hukuk mezunuydu.

O gün The Gulf'ün sahnesinde gözlerini kapatıp hayallerinin tam ortasında binlerce kişiye hitap ettiğini hayal ederek söyledi, dolu dizgin ruhuyla dans etti. Saçlarını savurarak özgürlüğüne kanat çırptı ve kendini yaratmayı kafaya koyduğunu ilan etti.

Az sonra Arca onu izlemek için ofisinden çıkıp sahnenin karşısına dikilmiş duruyordu, elleri kumaş pantolonun cebinde, üzerinde yakası açık ve kolları dirseğine kadar kıvırılmış siyah bir gömlekle yüzünde hiçbir ifade olmaksızın fakat gözünü kırpmadan kızın şovunu izledi.

Meyil, şarkı bitince nefes nefese kalmıştı, sanki mekan doluymuş gibi eğilerek abartılı bir selam verdi. Arca hiçbir şey demeden arkasını dönüp dışarı çıkarken genç kız aceleyle bir metre yükseklikteki sahneden yere atlayıp peşinden gitti. Adam dışarıda camcıların yeni camları montaj işine bir göz attı. Bir sigara yaktı. Meyil bekledi. Az sonra adamın tepkisizliğine dayanamayıp sordu.

"Nasıl? Kız gibi giyinmiş miyim?"

Arca kaşlarını çatıp hoşnutsuz bir ifadeyle kızı aşağıdan yukarı şöyle bir süzdü.
"Sana bir çek yazayım git üstüne başına bir şeyler al, elbise topuklu ayakkabı. Fazla dekolteli olmasın, çok renkli olmasın, yaşına uygun olsun, şık olsun ama abartılı olmasın. Seni kırk beş yaşında kadın gibi görmek istemiyorum, önce kıza benze, büyüyünce kadın olursun."

Meyil saatlerce kendini ona beğendirmek için hazırlanırken böyle bir tepkiyle karşılaşacağını hiç ummamıştı, hem bozuldu hem de gururu kırıldı. Hevesi kaçtı. "Benim evde elbisem var. Güzel yani..."

"Yok demedim, ben böyle uygun gördüm."

"Peki, teşekkürler."

"Sahneden önce seni hazırlayacak bir kuaför de bulup getirtelim."

"Annem kuaför. Saçımı başkası yaparsa beni evlatlıktan reddeder, sütünü bile haram eder. Nolur anneme söylerim ben, o zaten yapar."

"O zaman annenle konuşacağız, o da bana çalışacak, ücreti mukabilinde senin saçın ve makyajın düzenli olarak yapılacak. Karşıma şıkır şıkır geleceksin."

"Anlaşıldı."

"İmaj değişikliği yok, ağladım gözüm şişti yok, sivilcem çıktı yok, kilo aldım yok, kilo verdim yok. Saç boyamak, kestirmek yok. Şimdi nasılsan sözleşmen bitene kadar bozma kendini. Ve açık saçık giyinmek yok. Bu..." dedi, kızın bacaklarına kaşlarını çatarak şöyle bir baktı, bakışlarını başka yöne çevirdi.
"Her neyse..."

"İlginç bir iltifat anlayışınız var patroncum."

"Sana iltifat etmedim Meyil."

"Aaa ben mi yanlış anladım?"

Arca kızı kolundan tutup mutfağın arkasındaki depoya sürükledi.

"Noluyo be! Bıraksana! Ar- Aaa aaağ? Ne güzel!"

Çemkirmesi afişleri görünce bir anda görünce erimiş tereyağı kıvamına geldi, açılış için The Gulf'e gelecek olan iki ünlü sanatçının resminin altında yer alan kendi resmine hayran hayran bakmaya başladı.

"İnanmıyorum Semicenk ve Melek Mosso ile aynı sahneye çıkıcam! Birini alıp saklayabilir miyim? Ay hatıra kalsın çok havalı çıkmışım. Bu fotoğrafı annem mi verdi? Annem verdi dimi? Ay bunu yılbaşında Ece çekmişti, onun telefonu I-phone 14 pro max, harika çekiyor, şuna bak. Ama bence biraz photoshop da var? Semicenkle fotoğraf çekilebilirim dimi? Çooook beğeniyorum onu!"

"Çekilirsin. Az önceki kuralların nedenini şimdi anladın mı? Ben, buradaki kızı görmek istiyorum. Müşteri de bunu isteyecek. O yüzden imaj değişikliği osu busu yok, yasak!"

"Ha ok, anlaşıldı patron."

"Bana patron deme."

"Arca Bey? Yoksa Giray mı? Giray ismi güzel aslında niye kullanmıyorsunuz? Arca'nın anlamı ne?"

Meyil, adama sorduğu soruların yarısına cevap alamamaya artık alışmıştı, o yüzden peş peşe soruyordu artık hangisi tutarsa...

Fakat Arca o gün epey gergindi, ne söylese kısa ve kesin cümlelerle lafı ağzına tıkıyor, hiç gülmüyordu. Sahnenin oraya geldiklerinde Meyil, adımlarını hızlandırıp genç adamın önüne geçti.

"Hey? Sen iyi misin?"

Ona, siz diye hitap etmekte zorlanıyordu ve galiba artık böyle devam edecekti.

Arca tek kaşını kaldırdı, yüzünü astı, bir düşündü.
"Kafamı şişirdin Meyil."

"Neyin var? Hem patron demiycem ne diycem, söylesene? Arca Bey çok resmi değil mi? Hem uzun..."

"Bana Aco derler."

Meyil bu fikirden tiksinmiş gibi yaptı, gözlerini çevirdi.
"Ben noooo! Aco?" Bir kahkaha attı, "Ha- hayır tabi ki... Sen diyebilir miyim peki?"

"Diyorsun ya?"

"Yani devam edebilirim?"

"Et başımın belası et... Haydi işine."

"Şef gelmedi?"

"Ee sen de benimle mi kendini eğliyürsün? La git başımdan git Meyil, öte git... Az ötede oyna anliyürsün?"

Sesi epey yükselmişti. Meyil fazla şımarıklık ettiğini anladı.

Arca söylene söylene dışarı çıktı. "Allah başa böyle bela verme yarabbi! Ne günah işledim? Evet, işledim ama tövbemi ettim, sadakamı verdim, kurbanımı kestim, orucumu aksatmadım kurban olduğum! Zottirik zottirik işler!"

Meyil adamın camekan kaplı ofisine girmesini bekledi ve onun duymayacağı şekilde el kol hareketleri yaparak arkasından söylendi.

"Geçtin gene Adanaca diline! Seni üreten firmaya söyle de yanına bir sözlük koysunlar! Sanki biz anliyürüz ne dediğini? Zottiribik-miş! Sensin o! Yürüyen ego! Güneşe kurşun sıkan deli! Ruhsuz... Zalim... Acılı Adana! Adanasız! Faşo ağa işte faşo ağa..."

*****

Continue Reading

You'll Also Like

4.1M 251K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
350 140 22
Bu hikaye aşık olup erkenden evlenen, ama sonrasında aklına dahi gelmeyecek şeyler yaşayan Eylem'in hikayesi. Eylem hep bir söze tutundu; "Kalp sever...
10.5M 366K 69
Küçük bir kasaba da kasabanın güzeli olarak tanınan Esra, görücü usulü evlendirilecekti. Evleneceği kişinin, sert sinirli ve hiç kimseye benzemeyen t...
3.5M 128K 40
Kalbinde büyüttüğü adamı karşılıksız sevmeye daha ne kadar dayanabilecekti ? 21.08.2019