BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

621K 29.6K 29.6K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

15.BÖLÜM

20.6K 1K 1.4K
By zeynepsnmzsyy

Merhaba BİR KİBRİT YAK KİTABININ değerli okuyucuları..
Bu bölüm 60 BİNE özel erken gelen bir bölümdür. Aslında aklımda böyle bir şey asla yoktu ama bir okuyucu'nun söylemesi ile yapmaya karar verdim..

Bundan sonra 50BİN ve kartlarına özel bölümü erken atma ya da iki bölüm birden atma olacaktır..
Maalesef 70 - 80-90 Binlere özel bölüm atamam çünkü üniversite başladığı için yetiştirme konusunda sıkıntı yaşayabilirim o yüzden en iyisi 50 Bin ve katları..

Bu bölüm yine her daim olduğu gibi uzun kaoslu ve başka kişilerin ağzından okumalı bir bölüm olacaktır..

Zeyneb'in, Zehra'nın ve Asena' nın anlatımları mevcuttur..

Ayy ben ve koca çenem yine açıldık.. Yorumlarda buluşalım ve bu bölüm için size küçük bir şart koşacağım maalesef çünkü verdiğim emeğin karşılığını almak istiyorum o yüzden lütfen bana darılmayın..

Bölüme sınırlama koymaya karar verdim. Eğer sınırlama geçmezse bölüm geç gelecektir.

💙💛700 Oy ve 300 Yorum sınırı var.. 💙💛

Daha fazla kazla uzatmadan 15.BÖLÜM sunarımım..

İyi okumalar..

......................................... ~ZS~..........................................

"Al bak karın arıyor" dedi..

Ekranda koca harflerle yazılan
ECE..
Binbaşı rakı bardağından bir yudum aldı ve onun dediği şeye karşılık hiçbir şey  söylemedi .

"Karınla konuşmayacak mısın?"

"Sinirlerimi bozma Aslan !" dedi bardağı sert bir şekilde masaya vururken. Yaptığı şey mekandaki birkaç insanın onlara bakmasına sebep olurken Aslan,

" Yoksa hala onunla konuşmuyor musun?" dedi. Binbaşı sinirle

"Konuşmuyorum."

"Niye?"

"Bırak biraz burnu sürtsün diye "

"Ne zamana kadar ama ? Seni özledi. Hata geçen beni aradı. Gel beni al diye"

"Gitseydin" dedi baştan savma bir şekilde

"Kocam kocam diye tururdu ama. Telefonlarını da  açmıyorsun daha çok üzülüyor. Seni sevdiğini biliyorsun "

"Üzülüyor mü? Üzülme anlayışı diskoya gitmek mi!?"

"Tamam haklısın ama -"

"Aması maması yok Aslan. Cesur Albay da sende ona fazla müsamaha gösteriyorsunuz"  dedi sinirle dostuna bakarken

"Sende göster. Kocası değil misin sonuçta" dedi gülerek.

"Aslan asabımı bozma benim! Git konuş onunla. Zaten Sen açtın şu kocam sorununu başıma  sen çözeceksin! "

"Ben ne yaptım ya! "

"Ne mi yaptım!? Piç sen Eceyi başıma salmadın mı!? Şimdi de düzelteceksin"

"Bu kadar uzayacağını bilmiyordum"  dedi ensesini kaşırken

"Bilmiyormuş! Şu meseleyi hallet hem de hemen!"

"Sende bana kızıyorsun"  dedi alınarak

"Hakediyorsun çünkü! Hata bazen nasıl  asker oldun diye düşünüyorum. Aklım   almıyor çünkü !?"

"Benimde" dedi gülerek ona söylenen onca lafa takılmayarak  "Neyse gidip şunun telefonu açayım da trip atmasın bana. ' Zaten kocam açmıyor telefonlarımı sen de mi açmayacaksın artık Aslan abi' diye başlar sonra. Gelirim şimdi" diyip arkadaşını masada bırakarak masadan kalktı .

                              ......... 🇹🇷.........

Asena'nın anlatımı :

Binbaşı ile olan telefon konuşmamı bitirince koşa koşa mutfağa gittim. Ona ne yapacağımı tabiki de biliyordum hem o zaten ne olsa yermiş buna zehir de dahil. Ayyy yerim dedi aşka mı geldi bu adam!

Neyse hemen güzelce ellerimi yıkadım ve ona yapacağım kıymalı börek için hamur açmaya giriştim. Eminim uzun zamandır hamur işi yemiyordur. Hem ilk kez benim elimden yemek yiyecekti. Pazı sarmasını yemediği için onu saymıyordum. Ama bunu yiyeceğine kesinlikle eminim ve sevecek hata parmaklarını bile yiyebilir.

"Ne yapacaksın yemek olarak, karar verdin mi?" dedi Zeynep yanıma gelerek.

"Verdim. Börek yapacağım hem de kıymalı"

"Vayy! Ee bize de düşer mi bir dilim" dedi elini omzuma atarak. Hamuru yogurmayı bitirmiştim onu dinlenmesi için köşeye alıp iç harcı için malzemeleri hazırlamaya koyuldum.

"Düşmez"

"Niye ya?" dedi dudağını bükerek. Bana yavru köpek bakışları atarak acıtasyon yapmaya başlayınca onu itiridim.

"Zeynep söyle bakma, yumuşuyorum"

"Nasıl bakıyorum ki?" dedi sırnaşarak.

"Şöyle işte.. Ayy git bu sadece Binbaşı için"

"Demek öyle ha! Vay bee!" dedi iki adım uzaklaşarak. "Vay be Asena! Ben de bu aşkın kurucusuyum diyorum. Ama sen daha Binbaşı ile sevgili olmadan bizi satın. Vay be"

"Zeynep?"

"Vay be!" o sıra Zehra mutfağa girince onu kolundan tutarak beni gösterdi. " İyi bak Zehra iyi. Arkadaşımızın bizi satmasını izle. Bize bir parça börek bile vermiyor. Bir parça be bir parça"

"Acıtasyon yapma kıza. Onlar sadece Binbaşıya özel"

"Ama bende istiyorum börek"

"Ben sana yaparım kıymalı börek "

"Peynirli  de yap ama" sonra bana nispet yapar gibi. "Binbaşı sadece kıymalı yeisn ben ise peynirli de yiycem" dedi. Güldüm bu kız iki daka da hem bana acıtasyon yapmıştı hem de Zehra'nın ona peynirli ve kıymalı börek yapmasını sağlamıştır. Şapşik ti bu kız valla

"Neyse böreğimi de aldığıma göre. Ben bakım yapmaya gider"

"Benim  yarın  erken dersim yok aslında ama uykum var. Ben de uyumaya gidiyim " dedi Zehra

"Benim börek yapmam lazım. Hadi size iyi geceler" dedim. Zehra yanağıma bir buse kondurdum sonra da Zeynep. Zeynep geri çekilirken

"Çalış köle" dedi.

"Zeynep!!"

"Ne ben mi dedim adama börek yap diye hem de bana vermiyorsun. Ayıp sana"

"Çalış köle demeseydin sana verecektim ama artık hiç vermem"

"Cidid misin?!" koşa koşa yanıma geldi. "Tamam özür dilerim" onu itiridim.

"Yok artık hiç vermem"

"Verme Zehra bana yapacak" dedi ve saçını savurdu. Mutfaktan çıkıp gitti.

Onlar gidince iç harcı hazırlayıp soğumaya bıraktım. Mayalanan hamuru alıp böreği açmaya başladım. Böreği bitirip fırına attığımda saat bire geliyordu. Börek oluncaya kadar etrafı bir güzel temizledim ve pijamalarımı giyindim. Börek hazır olunca onu fırından çıkarıp soğumaya bıraktım.

Onu orda bırakıp tuvalete gidip dişlerimi fırçalayıp yapatağa giridim. Börek orda kalsa sorun olmazdı tabi Zeynep kendine koca bir dilim alıp kaçmazsa ama yapacağını zannetmiyorum çünkü Binbaşı için olduğunu bildiği için öyle bir şey yapmayacaktı ne kadar istese de.
Gözlerimi uykunun en güzel kollarına bıraktım..

....
Yüzüme vuran ışıkla sabah güzel bi şekilde uyandım. Saat daha 8 'e  geliyordu. Evden sesler gelirken yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Zeynep yemek masasına oturmuş önündeki peynirli böreği görmüyordu. Galiba Zehra sabah erken kalkıp ona yapmıştı verdiği sözde durarak.

"Günaydın" ikisinin başı da bana döndü. Gülümseyerek

"Günaydın" dediler aynı anda.

"Sen niye gitmedin? Saat 8 olmuş "

"Gidicem birazdan. Şu lokmam da yiyeyim "  dedi elindeki böreği  dilimini göstererek.

"Ekmek?" dedim masadaki boş ekmek sepetine bakarak.

"Bitti. Almadım daha. Birazdan alırım" dedi Zehra kahvaltılıkları masaya koyarak.

"Ben alırım sen zahmet etme" diyip masadan kalktım. Odama geçip altıma  siyah pantolonumu, üstüme koyu yeşil bir Sweatshirt aldım. Cebime kağıt para sıkıştırıp, Saçlarımı da at  kuyruğu yapıp sıfır makyajla evden çıktım.

Saat daha yeni 8'e geliyordu. İnsanlar yeni yeni dükkanı açıyorlardı. Bize yakın bir fırın vardı hemen ordan ekmeklerimizi alırdık sıcak sıcak. Çoğu zaman geç saatlere kadar yatardım ama bugün Binbaşıya vereceğim börekler yüzünden erken uyanmıştım. Hemen onu görmek istiyordum. Acaba ne tepki verecekti böreği görünce beğenir miydi acaba?

Gülümseyen gülümseye fırına geldim. Dışarıdan biri beni göre deli sanırdı. Sonuçta kim sabahın bu saatinde gülümseyerek hoplaya zıplaya fırına gelir ki. İki taze ekmek alıp eve doğru yürüdüm.

Bugün güzeldi ya. Güneşli bir hava yoktu belki ama en azından yağmur yağmıyordu. Soğuk hava kendini inceden inceye belli etse de daha tam anlamıyla ortada öyle bir şey yoktu. Eve yaklaşırken uzaktan gördüğüm Range Rover araba dikkatimi çekti. Plakası Binbaşı'nın plakası idi. Şaşkınlıkla arabaya bakıyordum. Araba hemen bizim evin karşısındaki apartmanın önüne park edilmişti.

"Günaydın Albayın kızı" başımı sesin geldiği yöne çevirince Binbaşı'nın benden birkaç adım uzakta durduğunu fark ettim. Altında  siyah bir pantolon, üstünde benimki gibi asker yeşili kısa kolu tişört vardı. Saçları kendi içinde bir düzen içinde olsa da dışarıdan gören biri onlara dağınık derdi. Her zaman olduğu gibi sinek kaydı traşı,  etkileyici bir gülümseme ve bal gözleri ile bana  bakıyordu. Bense sıfır makyaj gelişi güzel toplanmış bir saç, onun giydikleri gibi bir kıyafet ve elimde iki adet ekmekle karşısındaydım. Rezil olmak buna mı deniliyordu?

"Sana da günaydin" dedim baştaki halimi boş vererek. Acaba böreği almaya mı geldi? Ama sabahın bu saatinde mi? Yok ya başka bir şey için gelmiştir.

"Bir şey mi oldu?" dedim tereddütle.

"Ne gibi?"

"Yani ne biliyim, buradasın" dedim saçmalayarak

"Olmayayım mı?" dedi kaşları havalanırken

"Ol . Olma demiyorum da sabahın köründe niye geldiğini anlamıyorum?"

"Evime geldim"

Evi mi? Evi kimdi bu adamın.. Ay ben miydim yoksa? Dur hemen gelin güvey olmayalım

"Evin?"

"Ev işte Albayın kızı, sözlük anlamı  dört tarafı duvarlarla çevrili yapı"

"Onu demiyorum. Yani evin derken ? Sen lojmanda kalmıyor musun?"

"Kalıyorum. Ayriyeten burda da bir ev aldım"

"Ev mi aldın?"

"Evet. Karşıdaki apartmanda" dedi. Bahsettiği apartmana bakınca  4. kata yazan satılık yazısını söken bir adam vardı.

Şaka gibi ama gerçek. Binbaşı artık benim komşum idi.. Şok!

"Çaya beklerim. Her daim" dedi gülerek.

"Gelirim" dedim şokunu atlatarak.

"Hem komşu komşunun külüne muhtaçtır dimi. Bende sana muhtacım" dedi.

Ben yutkunurken bizim apartmandan  gelen gürültü ile ikimizin de baş oraya dödü. Zeynep söve söve merdivenden iniyordu. Çantasını zar zor omzuna atarken çizmesini fermuarını çekmek için eğilirken bizi gördü. Fermuarı kapatmak yerine şaşkınlıkla BİNBAŞI ya baktı.

"Siz niye çift gibi giyindiniz" dedi. Evet benim yakın arkadaşım bunu söyledi. Çift gibi giyindiğimizi. Binbaşı sırıtırken ben boğazımı temizledim. Zeynep bunu farkedip,

"Günaydın Binbaşı"

"Günaydın hemşire"

"Sizi buraya hangi rüzgar attı acaba? Yani pek biz alışkın değiliz de böyle kapıda askerlere de ondanan"

"Alışsan iyi olur hemşire artık burdayım"

"Burdayım derken. Bizim eve içgüveysi mi olacaksın" dedi patavatsızca. Onun kolundan tutup cimcikledim. Ne diyordu bu kız?!

"Pardon eve mi geleceksiniz demek istedim"

"Hayır komşunuz oldum" Zeynep bir şey demek için ağzını açmıştı ki onun kolunu sıkarak,

"Sen işe geç kalmayacak mısın Zeynep? Git geç kalma" diyip onu ittim.

"Doğru kalmayayım. Görüşürüz BİNBAŞI. Görüşürüz Asena" diyip giderken Binbaşı'nın arkasından elleri ile kalp yapıyordu. Hata dudağını gösterip öp diyordu. Sırf Binbaşı arkasına bakmasın diye onun yaptığı şeylere sadece baktım.. Bu kız çatlaktı hem de ne çatlak.

Biz öyle dururken bize yaklaşan adam direk gülerek Binbaşı'nın yanına geldi.

"Komutan evde küçük birkaç şeyin değişmesi lazım. Sende gelip bir baksan"

"Bende eve geçeyim. Hayırlı olsun"

"Sağol Albayın kızı. Dediğimi unutma" dedi gülerek  evine beklermiş beni yaaa

"Unutmam" diyip apartmana giridim.

Sanki arkamdan kovalayan varmış gibi merdivenleri ikişer ikişer çıkarken evin kapısına gelince  kapıyı yumruklayacak şekilde çaldım. Zehra korkuyla kapıyı açınca kendimi içeri attım.

"Zehra burda"

"Kim?!" dedi oda benim gibi korkuyla.

"Binbaşı"

"Ney!? Neden ne oldu? Asena niye gelmiş?"

"Buraya taşınmış. Karşıdaki binaya"

"Ciddi misin?" diyip koşa koşa cama gittik. Karşıdaki evin dördüncü kartını göstererek,

"4. Kat"

"Yuh ama bence! Bu çok fazla Asena. Niye geliyor, hangi sıfatla?"

"Bilmiyorum. Bilmiyorum "

"Yok daha neler? Kız siz bizim bilmediğimiz bir şeyler mi yaşadınız da bu adam bir anda buraya taşındı"

"Yoo yaşamadık"

"O zaman hayırlı uğurlu olsun canım. Artık sana sırıl sıklam aşık bir adam var karşında."

Gerçekten aşık mıydı bana o yüzden mi buraya taşınmıştı? Ayy benim bunu sormam lazım. Ama nasıl?

"Gel kahvaltı et önce sonra konuşursun onla"

"Tamam" diyip kahvaltı masasına oturdum. Elimdeki ekmekler soğumuş olsa da afiyetle kahvaltımızı yapmış, bulaşığımızı yıkadık.

Güzel bir duş alıp hazırlanmaya başladım. Bende süslenme püslene acelem yokmuş gibi hazırlanmaya başladım.
Üstüme bugün elbise giymeyecektim bugün pantolon giyme istiyordu canım. Yeşil yeleğimi ve altıma da onunla takım olan yeşil kumaş pantolonumu geçirdim .fıstık gibi olmuştum. Yüzüm gülerek kendime bir şarkı açarak şarkılar eşliğinde saçımı ve makyajımı yaptım.

                     ( Asena'nın kıyafeti)

Saat on bire gelirken ayakkabımı giyip çantam ve ona yaptığım böreği alarak evden çıktım . Evden çıkıp kapıyı kilitledim, ne olur ne olmaz diye.
Merdivenleri bile yavaş yavaş inerek dış kapıyı açtım. Kendimi dışarı attığımda Binbaşı'nın arabasına yaslanmış şekilde elindeki telefonu kurcaladığını gördüm. Üstünde gözlerimin ona aşina olduğu gibi  Binbaşı üniforması vardı.
Yanına doğru bir adım atmıştım ki başını telefondan kaldırarak bana baktı. Kaşları havalanıp yüzünde imali bir gülümseme belirirken beni baştan aşağı süzdü.

"Aynı renk giyindiğimize göre yine çift kombini yapmışız "

"Ama biz çift değiliz " dedim yanına varırken. Güldü.

"Değiliz"

" Doğru değiliz" durdu yüzüme baktı sonra gözleri elimdeki poşete takılınca "Elinde ki benim böreğim mi?"

"Çok çabuk sahiplendin bakıyorum" dedim şakasına.

"Konu sen ve seninle ilgili şeyler  olunca. Oluyor o sahiplenme "  güldüm. Elini uzattı

"Böreğim" dedi. Bende elimi onunki gibi uzatarak

"Önce tokam"

"Önce börek Albayın kızı"  güldüm. İnatçıydı bu adam. Çocuklar gibi benimle inatlaşacaktı. Elimi indirip börek poşetini ona uzattım. Gülümseyerek elimden aldı. Tokamı almak için elimi açtım.

"Tokam"

"Önce test edeyim. Belki içinde zehir vardır" dedi gülerek

"Olsa da yersin. Öyle demiştin"

"Sözümün arkasındayım"

"Şimdi tokamı alabilir miyim?" dedim. Normalde o toka umrumda değildi ama onunla inatlaşmak hoşuma gidiyordu.

"Sen mi yaptın" dedi poşeti açarak. "Yine bir arkadaşın bir yerden sipariş vermiş olmasın"

Pazı sarmasında ona söylediğim yalanı yüzüme vururken sinirle,

"Ben yaptım tabiki de" dedim.

"En son sarmaya da öyle demiştin"  dedi eğlenerek.

"İstemiyorsun anlaşılan" diyip poşete uzanmışım ki geri çekti

"Verilen mal geri alınmaz"

"Benim malım. Geri istiyorum. Hem zaten tokamı da vermiyorsun" dedim üzülerek. Bana inanmıyordu. Ben onun için çabalayalım ama o inanmasın.

Poşeti yaslandığı arabanın kaputun koyarak bana döndü. Birkaç adım atarak yaklaştı. Ellini cebine atarak tokamı  çıkardı ve iyice dibime giridi. Ben tüm hareketlerini pür dikkat izlerken eli saçlarım arasına girdi. Elleri saçlarım arasından gezerken zarar vermemek için yavaş hareket ediyordu. Tokayla sanki büyük bir iş yapar ciddiyetiyle saçıma taktı.

Geri çekilip yaptığı eserine bakarken gülümsedi. Eserinden memenundu kalmıştı.

"Oldu" dedi.

"Binbaşı. Niye buraya taşındın?" diye sordum. Aklıma takılan sorulara cevap istiyordum.

Beni  seviyor musun sorusu da aklıma takılıyordu ama   onun için sabah kahvaltısında birkaç porsiyon yürek yemem lazım.

"Sana yakın olmak için" dedi  tereddütsüz.

"Bana neden yakın olmak istiyorsun?"

"Çünkü içimi yakıyorsun" durdu. Sözlerini devam ettirmesi için yüzüne baktım.

"Ve bunu ateşle ya da bir kibritle  değil bir gülüşle yapıyorsun" dedi.

Lâl oldum. Yüreğimin kuşu özgürlüğe uçarken ben sadece ona aşık olma sebebim olan bal gözlere baktım. Konuşmayı  hata nefes almayı unutum. Söylediği şeylerin anlamı o kadar derindi ki.. Yüreğim dışarıdan duyulacak kadar atarken onun gözlerine bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Keşke gözlerim konuşsa. Dilerim olsa da sana olan aşkımı tüm cesaretimle haykırsalar. Benim söyleyemediklerimi onlar söylese de aşkından yanan bu kalbimi bilsen.
Galiba bu anılarımızı katili onun çalan telefonu oldu. O telefona bakmamak yerine gözlerime bakmaya devam ederken on saniyenin sonunda telefonun kapanamayacağını anlayıp cebinden çıkardı. Üstünde yazan yazıyı görünce kaşlarını çattı. Geri cebine atarken üstünde büyük harflerle yazan "ECE" yazısı kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Cevap vermek yerine cebine attıp bana döndü tekrar,

"Askeriyeye gideceğim. Sen de gidiyorsan götüreyim seni" dedi.

"Olur" dedim.

Ece kimdi? Niye açmadı telefonu açaba? Benim yanımda niye konuşmadı? Acaba o kadar önemli biri değil miydi? Boşu boşuna evham yapıyor olabilirim şu an ama feci derce merak ettim.

"Sessizleştin "

"Hı?" dedim ona dönerek.

"Bir şey mi dedin?"

"Sessizleştin diyorum. Bir şey mi oldu?"

"Yoo olmadı"

"Emin misin?" dedi yüzme şüphe ile bakarken.

"Eminim"  arabası askeriyenin yakınlarına yaklaşırken,

"Ben şurada ineyim" dedim.

"Neden? Askeriyeye az kaldı zaten ?"  dedi kaşlarını çatarak. He birlikte girelim de babam bizi öğrensin daha olmadan bitirir ilişkimizi

"Birlikte gözükmemiz doğru olmaz" dedim.

"Dışarıdaki insanların düşüncelerini bu kadar önemsediğini bilmiyordum"

"Dışarıdaki değil babamın düşüncesini önemsiyorum"

"Anladım" dedi arabayı sağa çekerken.

"Birlikte girmemizin tek bir şekilde sağlanır o zaman" dedi.

"Ne şekilde?"

"Nikahımızın olması gerek" dedi. Ayy hadi inşallah. Güldüm

"Doğru"

"O zaman gel yarın nikah tarihi alalım" dedi gülümsemem katılarak. Araba dururken neredeyse benim de kalbim duracaktı. Şaka bile olsa böyle bir şeyin olma olasılığı beni o kadar heyecanlandırıyor ki..

"Benimle evlenmeyi mi düşünüyorsun?" dedim şakasına katılarak 

"Çok mu belli ettim" dedi gülerek

"Azıcık çok azıcık" dedim onunla eğlenerek. O sıra telefonu tekrar çalarken açmadan,

" Acaba bu telefon benim güzel anlarımın katili olabilir mi!?" dedi ve telefonu yine cebinden çıkardı.

Ekranda yine Ece yazını görünce yüzüne baktım. Gülen yüzü değişmiş yüzü durgunlaşmıştı. Telefonu açmadan meşgule atarken bende kemerimi çıkardım.

"Bıraktığın için teşekkürler"

"Her zaman. Börek için sağol"

"Afiyet olsun" dedim ve arabadan indim. Kapıyı kapattıktan sonra o arabayı çalıştırarak uzaklaştı.

Ece kimdi ve niye iki defa arıyordu Binbaşıyı?
Akrabası olabilir mi  ya da bir tanıdık?

.........

Binbaşı Yavuz Albayın odasından çıkıp odasına gelirken yüzünde bir gülümseme vardı. Asena'nın onun için yaptığı böreği açımdan masaya bırakarak gitmez zorunda kalmıştı ama şimdi gidip afiyetle onları yiyebilirdi. Odasına gelip kapıyı açınca kaşlarını çattı. Aslan onun koltuğunda oturmuş ayaklarını masaya uzaymıştı. Hayır onu sinirlendiren şey Aslanın öyle oturması değildi o her daim böyleydi o yüzden bunu asla sorun etmezdi. Sorun Aslanın kucağındaki kaptaydı. İçinde börek olması gereken kapta sadece iki dilim kalmıştı.

"Böreğim ! " dedi şaşkınlıkla. Aslan ayaklarını masadan indirerek parmaklarını yalamaya başladı. Binbaşı kabı eline alıp ondan açıklama bekler gibi suratına baktı . Gözü seğirirken,

"Böreklerim nerde Aslan!" dedi. Aslan parmaklarını bitirince,

"Valla helal olsun kardeşim. Harika bir yenge bulmuşsun bana. Ellerisine sağlık mükemel olmuş börekler" dedi. Binbaşının yüzü renkten renge girerken,

"Böreklerimi yedin mi?" dedi

"Yedik. Time de dağıtım. Hiçbirini bundan mahrum edemezdim"

"Benim böbreklerimi  Aslan!? " dedi dişleri arasından. Aslan alınarak,

"Senin benim ayrımı mı var Yıldırım? Senin böreğin benim böreğim" dedi. Aslan,

"Cibiliyetini siktiğimin velet! Daha bir dilim bile almadım sevdiğim kadının bana yaptığı börekten!" diyip ona doğru atıldı.

Aslan hemen masanın diğer tarafına geçerek ondan kurtuldu,

"Orda bak daha  iki dilim var"

"Dopdolu kutudan bana iki dilim mi bıraktınız lan! Sikecem seni!" diyip onu yakalamaya çalışırken Aslan da masa etrafında dönerek ondan kurtuldu.

"Sikicem falan ayıp oluyor ha! Ne olmuş iki dilim yediysek"

"İki dilim mi lan! Koskoca kutuyu bitirmişsin"

"Sekiz - dokuz  dilim olsun ne fark eder"

"Gel buraya lan!" diyip tekrar atılınca Aslan ani bir manevra ile ondan kurtuldu.

Binbaşı'nın gözlerinden alev çıkarken Aslan kaptaki iki bilimden birini de aldı.

"Çok konuştun diye. Al ikinci dilimden de oldun" diyip ağzına attı. Binbaşı şokla ona bakarken o lokmasını yuttuktan sonra

"Valla sen bu kızla evlen. Asla aç kalmazsın.. İki aya kalmaz da o kasların eriyip yerine şekerpare olur" dedi sırıtarak

"SİKTİM BELANI!" diyip tekrar atılmıştı ki Aslan kendini dışarı attı. Kaçmadan önce de,

"Söyle bir tane daha yapsın doyamadık biz.. Hata lütfen patatesli  olsun" dedi ve ona bakan askerleri es geçerek koştura koştura askeriyenin dışına attı kendini..

Binbaşı askasondan küfür ederken en çokta kendine sövüyordu. Böyle piç bir insan ile arkadaşlık kurduğu için kendine kızıyor kalan son böreğe melül melül bakıyordu.
Eline böreği alıp yerken bile keyfi yerine gelmemişti ama elden gelen  bir şey yoktu..

.........

Tim Aslanın getirdiği böreği afiyetle yemiş ve bazıları  istirahat için kendini yatağına atmıştı. Dursun ise odadan çıkarak planını kontrol etmeye girişmişti

"Her şey hazır mı?"

"Hazır Dursun" dedi Tahir gülerek.

"Güzel. Onlara Dursun kimdir göstereceğim"

"Emin misin Dursun işe yarayacağını?"

"Ben gol olacak dersem gol olur Özge bacım. Sen bana güven. İlk turu onlar kazandı ama rövanş bizimdir" dedi dursun karşısındaki Tahir ve Özgeye.

"Özge bacım hadi sen hazırlan ben gidip bizimkilere videoyu izletireyim"

"Tamam" dedi Özge ve getirilen malzemeleri çıkardı.

Dursun tim arkadaşlarının ona yaptıkları şakanın intikamını almak için aklına harika bir fikir gelmişti. Önce bu fikri Binbaşıya söyleyerek izin aldı çünkü sonunun Baran , Yiğit ve Süleyman  gibi ceza alarak bitmesini istemiyordu. Binbaşı başta sıcak bakmasa da onların bir ders hak ettiklerini düşündüğü için kabul etti bu teklifi.

Plan basitti aslında ama bu planı üç defa uygulayacaktı. Tıpkı onların onu korktuğu gibi oda onları korkutacaktı ve bunu Özge, Tahir, Aslan, Feyzullah ve Serhat sayesinde yapacaktı. Hepsinin plandan haberi vardı ve o plana dahil olmayı seçmişlerdi. Plan söyledi : Tahir bir videodan bahsedicekti ve onlara  izletirecekti  sadece o da değil Tahir, Feyzullah ve Serhat da onla birlikte izliyeceklerdi. Videoda  bir kız kar gibi beyaz bir  elbisesi ve uzun saçı ile insan avlıyordu. Video  hakkında konuşacak hata bunun gerçekten var olduğunu söyleyerek onların akıllarına küçük bir şüphe düşüreceklerdi. Tabiki de onlar buna başta inanmayacaklardı ta ki Özgeyi görene kadar. Özge o kız gibi giyinerek yüzü gözükmeyecek şekilde elinde kanlı bir bıçakla onları kovalayacaktı. Hepsini bir anda korkutmayacaklardı . Hepsini tek tek avlayacaklardı.

Baranı tuvalete, Yiğiti Binbaşı'nın çağırdığı muhimat deposunda, Süleymanı de mescitte. Önce hepsini sıra ile havlayarak öcünü alacaktı tıpkı onların onu korkutmasın gibi oda onları korkutacaktı.

Dursun elinde telefonu ile odaya girdi. Hepsi kendi hallerinde takılırken Tahire kaş göz işareti yaptı konuyu açmakmak için. Tahir başını sallayarak. Telefonunu çıkardı ve şaşırmış gibi yaparak,

"Oğlum bu ney lan!" dedi. Herkes yaptığı işi bırakarak ona döndü. Baran uzandığı yerden kalkarak

"N ' oldu Tahir neye bu kadar şaşırdın?"

"Gel bak Baran. Şu videoya. Hata hepiniz gelin " dedi. Onunla birlikte herkes yaptığı işi bırakarak onun yanına gitti. Tahir videoyu açtı. Videoda bir kadın elinde kanlı bir bıçakla sokakta geziyordu. Gördüğü bir adamı kovalamaya başladı. Videonun altında da gerçektir yazıyordu.

" Bir akrabam attı bana da..Videodaki kadın ölen kocası geri gelsin diye 100 kişiyi öldürüyormuş.. Türkiyede görülmüş diyorlar"

"Yok ebem yani" dedi Baran.

"Ben de duymuştum. Hata bana da attılar o videoyu" dedi Serhat telefonunu çıkararak. Aynı videoyu oda açınca  Feyzullah şüpheleyle,

"Sanki ben de öyle bir şey duymuştum ama emin olamamıştım"

"Emin olamadın mı? Yav yalandır lo.. Ne kadını ne şeyi?"  Yiğit te ona katılarak,

"Bence de yalan. Bir filimden alınmış bir sahne falandır"

"Ben de pek inanmadım açıkçası" dedi Süleyman onlara katılarak. Feyzullah elini Süleymanı omuzuna koyarak,

"Sen yine de bize oku. Ne olur ne olmaz.. Hata bugün öğle namazını da mescitte kıl ki kabul olsun" dedi. Baran ona şaşkınlıkla bakarak,

"İnanıyor musunuz buna?"

"İnanmıyorum ama yine de işimi sağlama alıyorum. Sende hatırım varsa mescitte kıl namazı ve bunlar için olmazsa bile benim için oku" dedi. Süleyman başını sallayarak,

"Seni mı kırıcam. Tabi yaparım" dedi. Baran gülerek,

"Feyzullah ta dua okuyorsa ohoo!"

"Korkmak değil de insan ürküyor" dedi ensesini kaşıyarak. O sıra tüm konuşmaları dinleyen Dursun,

"Sesiz olun maç izliyorum. Spikeri duymuyorum! "  dedi sitemle.

"Koyun can derdin de kasap et derdinde"  dedi Baran. O sıra odalarına gelen askerle hepsinin başı ona döndü.

"Yiğit" dedi. Yiğit bir adım öne cıkınca "Binbaşı seni mühimmat deposunda bekliyor.. Acil" dedi. Yiğit şaşkınlıkla

"Niye acaba?"

"Bensiz bir bokları mı yedin sen?" dedi Baran.

"Yok oğlum"

"Git niye çağırıyormuş anla" dedi Feyzullah. Yiğit başını sallayarak askerle birlikte odadan çıktılar.  Onlar çıktıktan sonar Tahir saatine bakarak,

"Süleyman ezana az kalmış. Feyzullah için mescide namaz kılmayacak mıydın? "

" Doğru. Ben gideyim zaten abdestli değilim. Ezan okunana kadar da bir Yasini Şerif okurum" dedi ve oda odadan çıktı. O çıktıktan sonra Baran,

"Böyle konuştuk ta benim çisişim geldi. Ben de tuvalete gidiyorum" diyip onunla ters istikamette giderek tuvalet bulmaya girişti.

Özge  ise Binbaşı'nın odasında giyinmekle meşguldü. Üstüne dizlerine kadar uzanan beyaz bir elbise ile dışarı çıktı. Dışarı çıkınca Aslan' ın elindeki tarakla bir metre boyundaki siyah saçlı  peruğu taradığını gördü. Beyaz kıyafetler karşısına geçmek yerinde odanın oradaki aynanın karşısına geçti. Eliyle elbiseyi düzeltirken haline bakıyordu. Normalde elbise giyinmekten hoşlanmazdı daha çok pantolon tercih ettiği için şu an üstündeki elbise tuhaf duruyordu ona göre.

O kendini incelerken. Aslan da peruğu taramayı bıramış tıpkı onun yaptığı gibi oda onu incelemeye başladı. Gülerek,

"Beyaz seni açmış" dedi. Öge kararsızlıkla

"Olmadı sanki.. Bana  elbiseler olmuyor zaten"

"Olmuş kızım işte mis gibi" dedi peruğu masaya bırakarak.  "Sen renk tercihini beğendin de modeli mi beğenmedin? "  dedi gülerek.

"Aynen şu an tek sıkıntım modeli"

"Gelinlik giymen gereken yaşta beyaz bir elbise giymek koyuyordu sana tabi" dedi. Özge sinirle gülerek

"Ben de sana bi koyucam duvara yapışacaksın ormanın kralı" dedi sinirle. Onu iterek bileğindeki tokayla saçını bağladı.

" Tüm erkeklere karşı asabi misin?"

"Yok sana özel bu" dedi saçını bağlarken. Kısa saçları tokayla zar zor bağlanırken sinirden ona laf yetiştirmek meşguldü.

"Bana özel demek.. Bak bu gururumu okşadı" 

"Gururunu okşamışmış.. Hakaret ediyoruz iltifat sanıyor" dedi peruğu alarak.

"Kimse sana sinirlenince daha da güzeleştiğini söyledi mi?" dedi Aslan onun yüzünü incelerken.

Özgenin atılan kaşları aldığı itifatla havalandı önce sonra tekrar çatıldı. Sinirle ona döndü gözüne kestirdiği bıçağı alarak  Aslanın üstüne yürüyüp onu duvara yapıştırdı. Boğazına bıçağı dayarken dişleri arasından

"Bir daha bana iltifat etme! Yoksa söylediğin son çümle olur"  Aslan' ın  gözleri  şokla açıldı önce, sonra ise dudağı kıvrılarak onları düzelti. Eli Özge'nin bıçağı tutan elline gitti ve onun elini tutu.

" Kes istersen hem eğleniriz " dedi kararlılıkla. Bıçağı boğazına bastırırken Özge onu ittirerek

"Hastasın sen!" dedi ve bıçağı boğazından çekip ondan uzaklaşarak sırtını döndü.

"Büyük bir olasılıkla" dedi.

Özge peruğu kafasına geçirdi. Yüzü gözükmeyecek şekilde onune getirerek düzeltti. Aslan da sanki az önceki olan olmamış gibi yanına giderek ona yardım etti.
Sonra kırmızı boya kutusunu açarak elini içine daldırarak çıkardı. Elini Özgenin kar gibi beyaz olan elbisenin sürerek

"İnandırıcı olsun" dedi. Özgenin elindeki bıçağı da kana bulayarak  " oldun gibi" dedi.

Özge onun yaptıklarını tek kelime bile etmeden izledikten sonra sadece başını salladı.

"Ben şimdi tuvalete gidicez arkamdan gel" dedi. O önde diğeri arkada ilerlerken tuvalete geldiler. Aslan içerisini temiz olduğunu söyleyip onu bir kabine soktu.

"Sen burda kal. Ben diğer tuvaletlerin üstüne arızalıdır kartı asacam ki Baran buraya gelsin diye. Zaten Dursun msj atacak bize Baran gelirse diye " dedi.

Özge başını sallayarak eline telefonunu alarak onun gidişini izledi.

Aslan tüm tuvaletlere arızalı yazısını asarak Özgenin olduğu tuvalete geldi. Özgenin de Aslanın da telefonu aynı anda titreyince Baranın geleceği anlaşıldı. Aslan tuvalete ellerini yıkıyormuş gibi yaparken birkaç dakika sonra tuvaletin kapısı açıldı ve Baran içeri giridi.

"Aslan sen de mi buradaydın?"

"Yok çıkıca şimdi"

"Nereye lan? Kalsaydın?"

"Kalsaydım mı? Sıçarken sana destek mi olacak oğlum. "

"Oda doğru. Tamam git.. Odaya mı gideceksin? "

" Evet" dedi Aslan elini kurularken. "Ben gelene kadar bir çay da yapsan ya.. İçeriz"

"Yaparım" dedi. Baran Tuvalet kabinlerinden birine girince Aslan dışarı çıktı.

Özge kulaklarını açıp dinlemeye başladı. Baran işini bitirince ellerini yıkamaya girilince özge başını eğerek yzüü gözükmeyecek şekilde  kabinden çıktı. Barana başını eğmiş elini yıkarken aynada özge belirdi. Üstü ve elindeki bıçak kanla kaplı iken.

Baran başını kaldırıp aynaya bakınca gördüğü kadınla  gözleri açılarak ona baktı önce. Özge elindeki kanlı bıcağı kaldırınca

"ANANI!!" diye Baran bağırdı. Hemen arkasına dönerek ona baktı. Özgenin telefonundan

"Kocam için  83.  kurban" diyip üstüne yürürken Baran,

"SİKTİR!" dedi ve korkuya aynaya yapıştı. Özge ona yaklaştıkça Baran,

"Bir  daha namazlarımı kaçırırsam taş olayım! Allahım kıyma bana!. Siktir!" diyip hışımla kapıyı açtı ve kendini dışarı attı. Onun peşinden de Özge onun arkasından dışarı çıkınca Baran kaldıkları odaya doğru koşmaya başladı.

O önde Özge arkada koşarken özgenin telefonundan" Kocam için "diye ses geliyordu. O genizden gelen ses ile Baran koridorda koşarken çarptığı askerle yere düştü. Özgenin arkasından geldiğini görünce düştüğü yerden kalkarak tekrar koşmaya başladı. Herkes Özgeye şaşkınlıkla bakarken Özge elindeki bıçakla Baranın peşinden koşmaya devam etti.

Baran kendisini odasına atarken hızını alamayarak yere yapıştı. Özge kapıda belirince düştüğü yerden emekleyerek Feyzullahın yanına giderek

"Geçekmiş  lan! 83. kurban  yapacak beni! Yardım edin Allah rızası için" dedi korkuyla. Özgenin telefonundan halla

"83.kurban" kelimesi dökülürken Baran Feyzullahın koluna iyice yapışarak

"Sikeyim kesecek beni!" dedi.

Herkes Özgeye bakarken dursun kendini tutamayarak kahkaha attı. Onun kahkaha ataması ile herkes kahkaha atarken Baran şokla onlara baktı. Tahir çektiği videoyu ona göstererk

"Gülümse kardeşim videodasın" dedi. Dursun,

"Siz bana oyun oynarsınız ha! Oyun dediğin böyle oynanır!" dedi. O sıra özge yüzünü göstererek barana el salladı

"Merhaba 83. Kurban" dedi.

"Sen -" dedi Özgeye bakarak.

"Ne sandın oğlum gerçekten de öyle biri seni askeriyede kovalayabilir mi? Çoktan vurmuşlardı" dedi Serhat gülerek

"Herşey bir oyundu" dedi şaşkınlıkla

"Hemde her şey. O videonun gösterilmesi, Yiğiti Binbaşı'nın çağırdığı, Süleymanı mescide göandeme.. Sırf hepsi Dursuna yaptığınız oyun için bir intikamdı"

"Tezgaha bak lan! Kafayı mı yediniz!"

"Siz aksakallı dede yapınca yemediniz mi?" dedi Dursun. Baran susarken Aslan,

"Hiç boşuna kıvırma Baran haketin."

"Hepiniz de içinde miydiniz?"

"Hepimiz" dedi Feyzullah.

"Şimdi sus sıra Yiğite en başta ona gelmeliydi ama neyse. Sakın ona haber verme sonuçta o oyunu onlar da oynadı bana tek cezasını çekmesi gereken sen değilsin"

"Tamam söylemem. Az kalsın altıma sıçıyordum zaten.. Allah için soğuk su verin" dedi yatağına oturarak.

"Sen kendine gel biz de Yiğite giderelim" dedi Dursun.

Özge Dursunla birlikte mühimmat deposuna doğru yola almıştı. Önce dursun deponun içine girdi. İçeri girince,

"Yiğit" dedi içeriye doğru. Birkaç saniye sonra Yiğite

"Burdayım" sözü duyulunca onun olduğu tarafa gitti. Yiğit elinde bir sandık ile duruyordu.

"Kolay gelsin"

"Sağol.. Ben merak etim seni öyle gittin. Niye çağırmış Binbaşı?"

"Niye olacak. Bunları taşıyayım diye.. Az kaldı zaten. Beni gelip alan asker de gitti tüm iş bana kaldı zaten"

"Ha kolay gelsin o zaman"

"Yardım etsene kolay gelsin diyeceğine!"

"Edemem ben. Binbaşı beni de çağırdı"

"Seni niye çağırdı?" dedi elindeki sandığı bir yere koyarak. Eliyle alanındaki teli silerek Dursuna baktı.

"Bilmiyorum. Burda sandığım için geldim buraya hemşerum"

"Buraya gelmedi bile . Kendi işi vermedi zaten  bana burdaki asker söyledi. Binbaşı'nın emriymiş"

"Tamam ben gideyim de bulayım şu adamı"

"Tamam"

"Hadi kolay gelsin sana"

"Sağol" dedi Yiğit ve tekrar kapalı sandığı yerden alıp olması gereken yere koydu.

Dursun dışarı çıkarken Özge içeri girdi sesiz sesiz. Ayakları yere her değdiğinde ses çıkarırken ondan çıt çıkmıyordu. Elindeki bıçağı yere sürterek ses çıkardı. Yiğit çok geçmeden,

"Kim var orda? Dursun sen misin?" dedi. Özge içinden gülmek istese de kendini tutarken ona biraz daha yaklaştı. Yiğittin tedirginliği artarken korkuyla,

"Dursun bak sensen" dedi ve sesin geldiği taraf doğru yürümeye başladı.

Dursun o sıra mühimmat deposunun elektriği ile oynayarak bir açıp bir kapatıyordu. Elektrik giderken Yiğit küfürler savurdu,

"Elektriğe ne oldu böyle?!"

Özge de ona doğru yürürken Yiğit Özgeyi görmemişti. Özge ondan neredeyse 10 metre uzakta başını eğmiş şekilde karşısında belirince Yiğit,

"O ney lan!?" dedi anlamayarak. Özgenin telefonundan

"Kocam için 84. Kurban" sözleri döküldü. Yiğit kaşlarını çayarken Özge elindeki bıçağı onun göreceği şekilde kaldırarak ona doğru koştu.

Yiğit in gözleri kendine doğru koşan kadından dolayı açılırken arkasına bile bakmadan koştu. Korku tüm bedenini elle geçirirken ağzından küfürler eksik olmuyordu. Kapıya doğru koşarken araksından gelen Özge'nin telefonundan,

"Kocam için" sözleri dökülüyordu. Yiğit korkudan bulduğu kapıyla kendini dışarı atmadan önce kapının önünde yere düştü

"Ananı sikiyim gerçekmiş!" derken düştüğü yerden kalktı . Özge arkasından gelirken Yiğit kendini dışarı atarak,

"Yardım edin!" dedi ve bir anda kendini Feyzullah, Aslan, Serhat, Baran ve Tahirin kolları arasında buldu. Hepsine korku ile bakarken içeriyi gösterek,

"İçerde o kadın var! Katil olan!" dedi. Uzaktan ona doğru gelen Dursun. Kahkhayaı koyarken hepsi ona gülerek bakıyordu. Özge kapıdan çıkarken Yiğit Baranın arkasına saklandı,

"Gülmeyin lan gerçek!" dedi. Özge saçlarını önünden çekerek ona gülerek baktı.

"Ce Eee " dedi. Yiğit onu görünce durup şaşkın şaşkın baktı. Dursun keyifle,

"Bunu da 90 dan vurduk" dedi ve Özgeyle beşlik çaktılar.
Baran kolunu Yiğiti omzuna koyarak,

"Şu an ne olduğunu anlamıyorsun dimi kardeşim? Olsun bende anlamamıştım ilk beş saniye boyunca. Sonra dank ediyor"

"Onlar" diyip Dursun ve Özgeyi gösterdi.

"Sadece onlar değil. Hepsi" dedi Baran. "Hepsi bu oyunun içindeymiş. En baştaki videodan şu ana kadar hepsi tezgahmış" dedi onu aydınlatarak.

"İkinciyi de avladık sora üçüncü de. Biz gidelim Özge bacım. Yiğite Baran anlatır. Sonuçta onunki de tecrübe ile sabit. Dimi hemşerum?" dedi Barana bakarak

" Öyle öyle senin sayende. Neyse bir bardak su getirin bunun jeton köşeli düşene kadar ohoo! " dedi

Saat on ikiye gelirken Dursun önde arkada Öge mescidin olduğu yere geldiler. Durun içeriye girdi önce. Ezan okunmasını bekleyen iki asker vardı. Rütbe olarak ikisinden de büyük olduğu için iksi de onu görünce ayağa kalktılar.

"Dışarı çıkın" dedi onlara. Askerler bu istek karşısında kaşlarını atarken Dursun,

"Şu an benim burda işim var ikinizde çıkın. Bir saat sonra gelirsiniz" dedi. Askerler el becbur kabul edip dışarı çıkınca Dursun saklandığı yerden Özgeyi içeri aldı.

Mescit çok büyük olmasa da büyüktü. Bir kat yerin altında olması oranın tek ışık kaynağının penvelerler olduğu yerdi. Yerde serilmiş birkaç seccade vardı ve etraf oldukça temizdi. Koca bir dolap ve o dolapta da dini içerikli kitaplar mevcuttu. Dolabı bir köşeye çekti ve arkasına dolabı sakladı. Süleyman içeri gel sen bile onu görme olasılığı sıfır denilecek kadar azdı.

"Ben şimdi dış kapıda koruma görevi görümcem kimse girmesin diye tamam mı Özge bacım"

"Tamam sen git Süleyman gelmeden" dedi Özge saklandığı yerden. Dursun başını sallayarak dışarı çıktı.
Birkaç dakika sonra kapı gıcırtlı şekilde tekrar açıldı. Özge kafasını biraz çıkararak gelen kişinin kim olduğuna baktı. Süleymanı görünce yüzüne bir gülümseme geldi. Süleyman üniformasının kollarını düzeltirken seccadelerden birinin üstüne gidip oturdu.

Süleyman,

"Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim " diye besmelesini getirirken Özge dolabın arkasından çıktı. Elindeki bıçağı arkasına saklarken her zaman yaptığı gibi yine başını eğdi. Telefonundan,

"Kocam için 85. Kurban" diye hışırtılı bir ses döküldü. Ses o kadar ürkütücüydü ki mescitte ses yankılandı.

Süleyman yavaşça başını arkaya çevirince gördüğü Özgeyle dondu. Telefon yine aynı seste,

"Kocam için" derken Özge arkasında sakladığı bıçağı havaya kaldırdı. Süleymanı gözleri büyürken,

"Sübhanallah. Bu da ney lan?"

"Kocam için" sesi tekrar dökülürken Özge bir adım ona yaklaştı. Süleymanı gözleri dehşetle açılırken,

"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü"  dedi oturduğu yerden kalkarken. Korkudan iki adım geri giderken Özge ona birkaç adım daha yaklaştı. Süleyman gözü kapıda iken Özge onun kaçmasına ona ak sağlayarak kapıdan uzaklaşarak onunla daire çizer gibi yürüdü.

" Allahım üç harfliler mi dadandı! Allahım sen yardımını esirgeme" dedi.

Daire çizer gibi ilerlerken Süleyman ağzında Özgenin bilmediği bir sureyi tekrar ederek dehşetle ona bakıyordu. Sure biterken amin yapıp özgenin üstüne üfledi. Özge o anın etkisi ile dururken Süleyman,

"Allahım sen koru. Amin" diyip kapıya doğru koştu.

"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü.
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü.
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü "  ardı ardına  Kelime-İ Şehade getiriyordu ardı ardına.

Korkudan kendini mescitten dışarı atınca bile şehadet getirmeye devam ediyordu. Dışarıda gördüğü tim üyelerinin yanına giderek,

" Burda! O kadın burda! Tahir sana inanmadığım için çok özür dilerim kardeşim ama o burda!" dediği sıra Özge de dışarı attı kendini elinde bıçak ile.

Süleyman korku ile gelir geri giderken Özge bir anda kahkahayı koyverdi. Kahkahası arasından,

"İçerde bana üfledi.. Ay ama ne söyledi bilmiyorum.. En komiği buydu.. Ay karnıma ağrılar girdi "derken diğerleri de onunla birlikte gülüyorlardı.

Süleyman düştüğü yerden hepsine anlamsız bakışlar atarken Özge yüzünü açınca far tutulmuş tavşan gibi kalakaldı. Yiğit ve Baran onun kolundan tutarak kaldırırken,

" Gel kader arkadaşım gel "dedi Yiğit.

" Bizde düştük o tuzağa  Sülo " diyip onu yerden kaldırarak,

" Hepsi bir - "

" Hepsi bir oyundu. Dursun bizim ona yaptığımızın intikamını aldı "

"Hepsi mi?"

"Hepsi Sülo hepsi.. O videonun izletirmesi, gerçektir demek, seni özellikle mescide göndermesi falan.. Her şey hemde her şey"

"El insaf ama Dursun.. Sana da aşk olsun Özge. Hiç mi demedin ya bunların kalbine iner de hık diye giderler diye"

"Siz bana yaparken hık diye gider dediniz mi ha? Demediniz. Selamı okudun sen, selamı  la sela!" dedi sinirle.

"Aynı şey mi?"

"Selanı mı okutalım Sülo? " dedi Dursun. Süleyman,

"Biraz daha devam etseydiniz o olacaktı" dedi. O sıra yanlarına gelen adım sesleri ile hepsinin başı Binbaşıya döndü. Özgeyi o halde görünce dudağı kıvrıldı.

"Eğlendiniz mi?" dedi. Baran şaşkınlıkla,

"Sizin de mi haberiniz var komutanım"

"Vardı. İzin alarak yaptılar."

"Ne yani onlar ceza almayacak mı?" dedi Yiğit şaşkınlıkla,

"Hayat müşterek Çömez. Siz yaptığınızın cezasını çektiniz. Onlar sa izin aldığı için ceza yok"

"Peki komutanım" dedi Yiğit başını sallarken. Sonra hepsine,

"Bu işte bittiğine göre. Bir daha timde böyle saçma şeyler görmek istemiyorum. Anlaşıldı mı!" dedi. Hepsi bir ağzından,

"Anlaşıldı komutanım! " dedi.

Aslan az önceki şamatadan keyfini çıkarmış temiz hava almak için çay ocağına geçti. Norlmade sigara içmek yasaktı o yüzden çay ocağının arkasına kimsenin göremeyeceği bir duvara yaslandı. Elini cebine atarak Binbaşıdan çaldığı sigarayı ağzına attı. Cebindeki çakmakla sigarayı tutuştururken keyifliydi. Binbaşı ağzının tadını biliyordu. Asla kaçak sigara kullanmaz her daim en iyi markayı içecek kadar kaliteli bir adamdı.

Sigarasını içerken uzaktan ona sırıtarak gelen adamı görünce gülüşü soldu. Dünyada en son görmek isteyeceği insan sırıtarak, elleri  ceplerinde ona doğru geliyordu. Solan yüzü onun yüzündeki izleri görünce tıpki Kartalın yaptığı gibi ona sırıtarak sigarasını içmeye devam  etti.
Kartal aralarında iki adım kalacak şekilde karşısına dikildi.

"Özçeliğin bir numaralı dostu Aslan da burdaymış"

"İtlerin burda dolaştığını bilseydim burda olmazdım" dedi sigarasından bir nefes daha alarak.

"İt mi ben mi?"

"İt. Sen" dedi aynı onun vurvuladığı tonda

"Bana it diyorsun da Özçeliğe de katil diyor musun?"

"Cıkk demiyorum. Değil çünkü?"

" Öyle ama!?"

"Kanıtın var mı  !?" dedi onunla dalga geçerek

"Yok ama öyle olduğunu sen de benim kadar iyi biliyorsun"

"Yooo bilmiyorum. Sen götünde uyduruyor olabilir misin?"

"Aslan! " diyip üstüne yürüyeceken Aslan da ona diklenerek

"Söyle  kanaryacık "  dedi onunla eğlenerek.

"Kanaryacık mı?"

"Alındın mı sen? Kıyamam sana" dedi eğlenen bir sesle.

"Kartalım ben.. Unutun herhalde. Yukarılar benim.. Bana ait göklerin sahibi benim.. Sense basit bir aslancıkcıksın.." eğlenme sırası ona geçmişti çünkü Aslanın eğlenen ifadesi gider sertleşen bir yüze çevrilmişti.
"Neydi şarkın..
Bir küçücük aslancık varmış
Çölerde koşar oynarmış
Abisi onu çok çok severmiş -"

Daha Kartal cümlesini tamamlamadan Aslan onun bogazını tutarak duvara yapıştırdı ağzındaki sigarayı ise bir külük gibi onun eline bastırdı. Siğara onun elinde  sönerken  Kartalın ağzını açıp feryat etmek isterken Aslan sigarayı bırakarak eliyle ağzını kapattı.

" Sen göklerin kralı isen bende yerinim.. Sen gökte olduğun sürece yani benden uzakta olduğun sürece hayattasın. Yere indiğin an yemeğim olursun Kartal! Ona göre haddini ve yerini bil. Yıldırımın bıraktığı işi ben tamamlarım yoksa!" diyip onu bıraktı.

Üstüne başına çeki düzen vererek

" İnşallah beni anlamışsındır.. Kanaryacık "dedi ve ellerini cebine atarak ona sırtını dönüp gitti.

                            ............. 🇹🇷.............

Zeyneb'in anlatımı :

Hayat gerçekten de 8 de kalkıp 5 e kadar çalışıp sonra eve gidip birkaç saat sevdiklerimizle vakit ayırıp sonra uyuyup uyanmak ve bunu haftanın beş günü yapmaktan mı ibaretti?

Her sabah daha kargalar kahvaltısını bile etmemişken kalkıp sağlık ocağına geliyor, Fisununun bakışlarına ve ona katlanıyor, Burcuyla tartışarak onla anlaşmaya çalışıyor, bir sürü askerle uğraşıp yine evinde dönmek le geçiyordu.

Hayatımın tek eğlencesi Asena'nın aşkıydı galiba. Onun o aşık halleri bana neşe veriyordu.
Sabah onları basit çift iması yaparken bundan feci derece keyif almıştım. Adamın aklına çift olmayı kodlamıştım aslında. Ama zaten bence o adam Asenaya karşı boş değildi. Evimizin yanındaki apartmandan daire almasından belliydi zaten. Binlerce ev varken sen kalk bizim oturduğumuz semte, oturduğumuz mahalleye, oturduğumuz sokağa, oturduğumuz binanın karşısındaki daireyi al.. Aşk değilse ne?

Elimdeki ilaçları dolaplara yerleştirirken aklım Asena'nın yemediğim böbreğinde idi. Acaba tadı nasıldı? Ayy eniştem yiyor ben yemiyorum. Hangi kitapta yazıyordu bu ha?!

Dönene sandalyenin tepseninde elimde ilaçlarla dolaba yerleştirirken yemeği düşünüyordum çünkü sabah geç alıcam korkusu ile doymadan sofradan kalkmıştım. Allahtan Zehra bana öğle yemeğimi getireceğini söylemişti. Asenanın aklı Binbaşıda olduğu için onu kendi halinde bıraktık. Biz onu kendi halinde bırakırken inşallah Binbaşı bir adım kadar uzağındadır..

Ayy olurlarsa en büyük shipim gerçek olurdu. Resmen elimde büyümüşler gibi hissederim. Duyduğum adım sesleri ile başımı kapıya çevireyim derken istemeden bedenimi de döndürmüş ve dengeyi sağlayamamıştım.

"Aaa!" diyip Sandalyenin üstünden yere yapışacakken kendimi kollar arsında buldum. Korkudan refleks olarak gözlerimi kapatmış ve kolların sahibi hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gözlerimi açıp beni tutan kişiye baktım.

Şu an Henry Cavill'in maviş gözlerini beklerken yeşil gözler ile karşılaştım. Belkide hayattaki en büyük şanssızlığım bu yeşil gözlerin sahibi annemin parfümünü kıran Yiğit olması idi.

O gözünü bile kırpmadan bana bakarken ben de ister istemez onun gözlerine dalmıştım. Bunun gözleri yeşil miydi ya.. Yeşil gözlü insanlara hep özenmiştim zaten
Tamam bende mavi gözlüyüm ama yeşil farklıydı işte. Hata o kadar özenmiştimki üniversiteye giderken yeşil lens almıştım. Bir yıl boyunca o lensi kullanmıştım ama sonradan bir tanecik olduğumu anlayıp kendi göz rengine dönmüştüm..

Onun kolları arsında iken bizi ayıran şey Zehra'nın gelmesi oldu. Şaşkınlıkla bize bakarken Yiğiti ittip onun kolları arasından çıktım.

"Ne hakla bana dokunursun!" dedim. Bunca şeye rağmen hala yüzsüz gibi bir de buraya geliyor gelmesi de yetmiyor bana dokunuyordu. Onu her gördüğümde annemin kırılan parfümü aklıma geliyordu. O yüzden benden beş yüz milyar yıl uzaklığa gitsin. Hata parası yetiyorsa başka bir gezegen bulup orda kendine kloni kursun.. Yeter ki uzak olsun.

"Düşüyordun" dedi. Bahaneye bakkk! Çıldırıcam kalan son  sağlam hücrem de birazdan sinir hücresinde dönüşecekti diğerleri gibi.

"Sana mı kaldı tutmak!  Tut diyen oldu mu?! .. Yok olmadı. Sen o koca burnunu bir şeye sokmadan duramıyor musun?" tabikide burnu büyük değildi ama bu da benim umrumda değildi artık.

"Küçük bir yardım"

"Senden gelecek yardımı istemem ben! Senden yardım istemediğim gibi sana da yardım etmem! Çölde susuzluktan ölsen elimdeki suyu çiçek sulamak için kullanırım ben. En azından çiçekler bana zarar vermiyor senin gibi!"

"Haklısın sana zarar verdim"

"Haklıyım tabi hem de her daim! Şimdi senin o meymenetsiz suratını görmek falan istemiyorum. Çık git ve lütfen biraz yüzün ya da Gururun varsa bir daha buraya adımını atma" dedim. Yutkunurken gözlerime baktı. Gözlerinde gördüğüm pişmanlık bir saniye ona karşı yumuşamamı sağlasa da hemen kendimi topallayarak elimle kapıyı gösterdim. Başını eğerek sağlık ocağından hızlı adımlarla çıkıp gitti.

"Biraz fazla mı katı oldu acaba?" dedi Zehra yüzüme bakarken

"Olmadı hakkettiği gibi davrandım. Eksiği var fazlası yok.. Parfümüm için ne kadar üzüldüğümü sen biliyorsun Zehra"

"Haklısın galiba"

"Her daim"

"Yemek getirdim sana" dedi elindeki poşeti  masaya koyarken. "Biliyorum saat 3'e geliyor ama anca okuldan çıkabildim. Ek ders yazmıştı müdür onunla uğraştım"

"Sorun değil akım.. Sen beni doyur yeter" dedim.

Hazırladığı börekleri  sererken diyet falan Umrunda değildi hem benim ihtiyacım bile yoktu ki. 50 kilo kızdım.  Kendime kendime tribe girip diyete girmiştim ama diyet benim için bitmiştir.

Börekleri gömerken oda bana eşlik ediyordu. Böreğin yanında sıcak çayın tadı da bir güzel oluyordu ve benim yediğim en güzel böreklerden biriydi bu. Börekleri  yemeyi bitirince o ayağa kalktı.

"Gidiyor musun? Gitme birkaç saat sonra birlikte çıkarız"

"Yok gitmiyorum. Kantine gidip salam alıcam"

"Canın salam mı çekti? "

"Kendim için değil  kediler için. Belki Sütlaçı da  görürüm" dedi kederle.

"Özledin onu dimi?"

"Çokkk. Alışmıştım"

"Ben de..O zaman ben de seninle geleyim salam almaya. Sütlaç olmasa bile başka kedileri doyururuz"

"Olur" dedi. Önce etrafı güzelce temizledik ondan sonra kantine doğru geçtik.

Allahtan buranın kantini küçük değildi geniş ve ferahtı. İçeride televizyon da vardı ama buradaki erkekler çoğunlukla biz kızlar gibi krize girip Browni yiyorlardı. Hep ede bana hiç bırakmadan. Browni diyince aklıma Baran geldi nedense. O gün Albeni verirken ne kadar ta şapşaldı ya.. İyi biriydi, kafa dengi, kibar tamam biraz kıroydu ama bence oda göz ardı edilebilirdi..

Kantine geçtiğimizde her zamankinden daha da kalabalıktı. Kaşlarımı çatarak Zehraya,

"Niye ülke sınırı gibi kalabalık burası?" dedim. Normalde bu kadar kalabalık olmazdı. Acaba bugün maç falan mı vardı?

"Maç mı var Zehra bugün ?"

"Bilmiyorum ki" dedi.

İkimizde Televizyonun olduğu tarafa geçtik. Televizyonda ne görmeyi beklerdik? Maç, haber, komedi Şok, filim, çizgi filim bile olurdu ama biz ne gördük kedi videosu.. Evet evet keid videosu. YouTube üzerinden açılmış bir kedi videosu izliyorlardı erkeklerin hepsi. Hepsi oturmuş pür dikkat keid videosu izliyordu. Zehra ile şokla birbirimize bakarken arkalardan bir asker,

"Şu kumanda kimde lan?! Ne açmış!? Bu ne!? kedi mi izliycez!?" dedi.

Önde bir hareketlenme oldu. Galiba kumandayı tutan kişi ve bu videoyu açan kişiydi. Ayağa kalıp sen geldiği tarafı anlamaya çalıştı. O askerle gözgöze gelince,

"Ben açtım. Sıkıntı mı var?" dedi. Bunu söylerken o kadar korkunçtu ki ben bile korkmuştum. Asker yutkunurken

"Yok komutanım. Estağfurullah" dedi ve kalktığı sandalyeye geri oturdu.

Kedi videosunu açan kişi oturayım derken bizi gördü. Kaşlarını çatarak bize bakınca ben yutkundum. Bu Feyzullahtı. Bizden kediyi alıp, beni hırsız ilan eden adam. Ben ondan gözlerimi kaçırırken o Zehraya çevirdi bakışlarını. Uzun süre onlar öyle bakarken ben şüpheyle baktım ikisine de.

Bunlar niye böyle bakışıyor? Ben bir şey mi kaçırdım? Yoksa, yoksa bunlar benim yeni shipim mi?!?! Ayyy oha şokkk! Ben şok! Olabilir mi!? '  FeyZeh '  Ayyy! yarabbim  yaza çifte düğün mü var?! Ayy  şoklar üstüne Şok.

Zehra gözlerini kaçırınca Feyzullah ta kalktığı yere geri oturdu.

"Hadi salamlar alalım" diyip kolumdan çekiştirerek kantindeki askerin yanına gitti. Şüpheye yüzüne baktım. Yanakları mı pembelenmişti yoksa şizofrene mi bağlamıştım..

Salamlar alınca sustu. Derin bir susmaydı bu.

"Ne konuştunuz?" dedim

"Kimle?" dedi anlamayarak. Müstakbel kocanla dersem bu iş hiç olmazdı. En azından biraz saman altından su yürütmeliyim.

"Feyzullah ile"

"Konuşmadık ki?" dedi kaşlarını çatarak. Sen öyle san aşkım sen öyle san! Bu gözlerden kaçar mı be kaçarak mı haa!

"Ha tamam. Ben konuştunuz sandım"

"Ne zaman konuşayım Zeynep, sürekli yanındaydım ya."

"Yanıma gelmeden önce konuştunuz sandım"

"Konuşmadık! " dedi  sinirle. Niye sinirlendi ki? Ay adamın adını duyunca sinirlendi baka bakkk!

"Tamam.. Sen kendin salam ver kedilere"

"Niye? Gelicem dedin ya, n'oldu birden? Söylediklerim için mi?"

"Yok kız ne söylediklerin için olacak. Darılmam ben sana. Sağlık ocağı boşa kaldı ya ondan diyorum. Şimdi Fisun gelir iki saat onun dilini çekemem diye"

"Bak sözlerim -" kollarım ile onu sardım

"Senin sözüne takılmam ki ben şapşik şey. Valla Fisun cadısı yüzünden"

Yalan!  Fisun için değil aklıma gelen bir şeyi test etmek için eğer doğru ise yaza çifte düğün yaparım..

"Peki" dedi.

Ben sağlık ocağına girerken koşa koşa cama koştum. Birkaç dakika sonra Feyzullah askeriyeden çıktı. Bingo! Geldi. Allahtan Zehra görüş alandaydı. Hemen onun olduğu tarafa gitti. Biliyordum valla da biliyordum billahi da. Ben Zeynep ÇETİNİM ya! Benden kaçar mı!

Başbaşa kalsınlar da biraz vakit geçirsinler. Çünkü Feyzullahın ona olan bakışları normal değildi. Bir şey söyleyecek gibiydi sanki.. Neyse onları boşverip yarım bıraktığım dizmeye devam ettim. Akşam öğrenirdim ben nede olsa..

.............

Zehra'nın anlatımı :

Elimde salamlar ile her daim oturduğum bankın arkasına geçtim. Kedilerin birkaçı beni tanıdığı için koşa koşa yanıma gelip bana sürtünmeye başlamışlardı. Elimdeki salamlar onlara verirken onları okşuyor öpüyordum.

Ahh şu sokak hayvanların ne kadar da sevgiye ihtiyacı vardı. Ama kimse onlara sevgi vermiyor hata pis diye itip kakıyordu. Petşhop tan alınıyor sonra fazla masraflı, fazla evi kirletiyor, fazla tüm döküyor diyip aldıklarını da sokağa atıyorlardı.

Onlar ise onlardan sadece ilgi istiyordu. Bir baş okşanması belki de küçük bir öpücük ama biz insanlar daha birbirimize vermediğimiz ilgiyi ve sevgiyi şu küçük canlıya vermekten bile aciziz.

Salamlar onlara verirken Sütlaçım içlerinde olmadığını gördüm. Demek ki Feyzullah gerçekten de onu odasına almıştı. İnşallah ona benden daha iyi bakıyordur.

Bir an onu düşündüm. Koca cüsesi ile insanları korkutan biri küçücük kedi veya köpeğe karşı merhametliydi. Koca cüsesi kadar büyük bir kalp taşıyordu. Onunla ilk tanışmamız tamamen benim  yanlış anlamam yüzünden olmuştu. Ona demediğimi bırakmamış ne ithamlar ile suçlamıştım. İkinci karşılaşmamız ise sağlık ocağında elimde Sütlaç varken olmuştu. Bilmeden onun kedisini sahiplenmiştim ve oda buna baya kızmıştı haklı olarak. Ama az önce olanlarda ise o kadar komikti ki. Koca koca adamlara keid videosu izletirmişti.

Yüzümdeki gülümseme o anı gözümün önüne getirirken üstüme çöken gölgeyle karanlığa karıştım. Başımı kaldırıp baktığımda ise Feyzullah tepemde dikiliyordu. Kediler onu tanıdıklarımiçin olsa harekete etmezlerken ben oturduğum yerden kalktım. Gitmek için adım atmıştım ki kolumdan tutarak buna mani oldu.

"Gitme" dedi. Bakışlarım eline giderken korkuyla elini çekti

"Canını mı yaktım? Elimin ayarı yok. Bilmeden sıktıysam kusura bakama"

"Yok ama neden gitmemi istemiyorsun?"

"Konuşmak için ve" diyip elini cebine atarak fularımı çıkardı. İlk tanışmamızda köpeğin ağzına takılan şeyi çıkarmak için almıştı benden. Ama ben bunu tamamen unutmuştum.

"Yıkadım. Temiz. O gün vermeyi unutum. Sonra işte bazı sebeplerden veremedim. Senin" diyip bana uzattı. Fularımı alırken,

"Teşekkürler" dedim. Başını sallayarak,

"Bir de" diyip önünü açtı. Ne yaptığına şokla bakarken üç düğmeden sonra Sütlaçın küçük kafası gözüktü. Sütlaç miyavlarken ben ona bakıyordum. Üniformanın beş düğmesini açıp Sütlaçı eline aldı.

"Burda bir adet kaçakta var" dedi. Heyecanla kediye hemen elleri arasından alıp öpmeye sarılmaya başladım. Ahh onu çok özlemiştim. Evdeki varlığı o kadar belli oluyordu ki. Benim biricik Sütlaçım..

"O gün sinirle öyle alıp gittim. O gün için de üzgünüm" dedi.  Gülümsedim.

"Önemli değil ama niye şimdi getirdin ki? Onu sokağa mı atacaksın yine? " dedim korkuyla. Yapar mıydı bunu? Hem de bu hasta hali ile.

"Hayır saçmalama. Binbaşı kızdı. Ona askeriyede bakamayız diye. Bana da güvendiğin birine ver o baksın dedi"

Güvendiği biri ben miydim? Neden ama? Daha beni doğru durusu tanımıyordu bile.. Bana güvenecek bir şey mi yaptım acaba bilmeden.

"Benim aklıma da sen geldin işte"

"Bana niye güveniyorsun ki?"

"Çünkü sen de hayvanları seviyorsun ve o gün ona o kadar iyi bakmıştın ki Nuriye seni bırakmak istemedi"

"Nuriye mi? Kedinin adı Nuriye mi?"

"Tamamen Baranın halt yemesi."

"Ama biz Sütlaç demiştik" dedim dudağımı bükerek. Nuriye olmasın. sütlaç daha iyiydi hem.

"Siz Sütlaç diyin biz Nuriye deriz fark etmez yani. Ya da ortak bir isim de bulabiliriz" diye bir teklif attı ortaya. Gülümsedim. Asla göründüğü gibi bir adam değildi. O koca cüsesinin altında gerçekten de koca bir kalp vardı..

..........

Asena'nın anlatımı :

Binbaşı'nın arabasından inince sağlık ocağına bile uğramadan annemin yanına uğradım.  Onu özlemiştim açıkçası hem babam da evde yokken daha fazla zaman geçirirdik.

Başta Binbaşı'nın telefonundaki Ece yazısına takılsam da artık Binbaşıya güvenmeyi seçtim. Sürekli ondan şüpheleniyor sonunda ise düşündüğüm gibi bir şey olmadığını öğreniyordum. Artık ona tamamen güvenecektim. Şüpheye yer yoktu, gerek te..
Saat Zeyneb'in çıkış saatine yaklaşınca annemin yanından ayrıldım. Hazır burda iken Zeyneple eve dönebilirdim. Hem oda yalnız kalmamış olurdu.

Lojmanlrdan çıkıp askeriyenin çıkış kapısına çıktım. Birazdan çıkardı o boşuna sağlık ocağına gitmeme gerek yoktu. Etrafa biraz bakayım derken biraz uzakta taksiden inen bir kız dikkatimi çekti. Uzun sarı saçları,  narin bir yüzü, altında beyaz bir etek, üstünde ise crop vardı. 20lerin başlarında olduğu belli olan kız başını askeriyeye doğru çevirip beyaz dişleri ile gülümsedi.

Askeriyeye doğru gelirken hemen yanından geçen araba onun üstüne koca su birikintisindeki tüm suyu boca edince benimde ağzım kızınki gibi açıldı. Kızın beyaz eteği pis su ile kaplanmış ve yüzündeki gülümsemeyi alıp götürmüştü. Adam arkasına bile bakmadan devam ederken kız arabanın arkasından çemkirmekle meşguldü.

Koşa koşa yardım için yanına gittim. Gözleri dolu doluydu. Çantamdan bir peçete çıkararak ona uzattım.

"Al lütfen"

Dolu gözlerle bana baktı önce sonra is dudağını bükerek

"Ne faydası olacak ki? Battı kıyafetim"

"En azından birazcık temizleyelim" burnunu çekerek başını salladı. Paketten bir peçete alarak eteğindeki kirleri temizlemeye çalışsana onları yaymaktan başka bir işe yaramıyordu.

"Olmuyor işte" dedi üzülerek. "Nasıl temizlenecek ki bu?"

"Bilmiyorum"

"Şimdi beni böyle görürse Aslan abi jeisn dalga geçer. Biliyorum dilinden de kurtulamam"

"Aslan mı? Abin asker mi?" akan birkaç damla gözyaşını silerek burnunu çekti

"Abim asker" sonra durdu "Kocam da" dedi.

Evli miydi bu kız? Ama yaşı çok küçüktü. Bu kadar küçük yaşta evlenmesi beni çok şaşırtı. Hiçte evli birine benzemiyordu.

Acaba Aslan dediği adam Binbaşı'nın arkadaşı olan mı? Ama dünyadaki tek Aslan, Binbaşı'nın arkadaşı olan mı?!
Belki başka birinden bahsediyordu.

"Neyse siz gelin sağlık ocağında temizleyelim" dedim. Bana şüphe ile baktı önce sonra kaşları havalanı güldü.

"Bakalım tabi bakalım. Bende size kocamdan bahsederim"  Ben ne yapacağım ki senin kocanı? Deli mi ne?

"Tabi lütfen gelin"  diyip onunla birlikte askeriyeye girdik. Sağlık ocağına gelince içeride Burcu dışında kimse yoktu. Burcuyla konuşmadan tuvalete geçtik ve eteğini ıslatarak temizlemeye çalıştık. Başta mantıklı gelen şey etek ıslanınca tamamen boşa gitti.

"Çok fazla ıslandı"  dedim

"Ne yapacağız? Böyle dışarı çıkamam" dedi endişe ile

" Dışarı çıkalım hem güneş var kurur"

"Öyle mi diyorsun? Tamam ama çabucak kurusun hiçkimse görmeden"

"Tamam" diyip hemen kapının önündeki bankalardan birine oturduk.
Eteği tutum yayarak güneşin kurutması için  olan çabasına gülmemek için kendimi zorladım. Gerçekten böyle kururmuydu bu etek.

"Keisn çok dalga geçecek Aslan abi. Ayy ben sana kocamdan bahsetmedim" dedi sanki aklına yeni gelmiş gibi. "Benim kocişim Binbaşı bu arada. Kendisi çok önemli bir insan. Beni de çok sever tabi bende onu! Dediklerine göre ona yaşayan varmış ben de onu çiyanlara bırakmamak için hemen geldim"

Koşişkosuna yaşayan mı vardı? Kim evli bir adama yavşar ki? Hem de elinde yüzük varsa? İnsanlar o kadar düştü mü ya?

"Yüzük yok mu kocanızın?" dedim merakla. Belki de evli olduğunu bilmiyorlardır.

"Yok yüzük şey biz tam evli değiliz imam nikahımız var resmi nikahımız daha yok ama gün aldık en kısa sürede evleneceğiz "

" Anladım" dedim başımı sallayarak. Allah bu kadının kocasına sabır versin.

"Ay ben sana kocamın adını söylemedim" sinsi sinsi gülerek. Sonra birden ayağa kalkarak "Kocam" diyip uzakta birini gösterdi.

Gösterdiği yere baktığımda ise Binbaşı elinde telefonu ile konuşuyordu.
Bu kadın direk Binbaşıyı gösteriyor
Binbaşıya kocam diyordu.

Oturduğu yerden hışımla kalkarak.

"Kocam" diyip Binbaşı'nın olduğu tarafa koştu. Binbaşı başını ona doğru gelen kıza çevirince yüzünde önce bir şaşkınlık sonra ise bir gülümseme belirdi.
Kadın Binbaşı'nın kolları arasına kendini atarken en acısı da Binbaşı'nın ona gülerek sarılması idi..


......................................... ~ZS~..........................................

Bomba üstüne bomba..
Bölüm sonunu beğendiyseniz sarı, beğenmediysen mavi kalp atabilirsiniz...

Hadi soru sorayım size..

❗ Bölüm hakkında genel olarak ne düşünüyorsunuz?

❗Özge ve Aslan arasındaki olaylar ne olacak?

❗Zehra ve Feyzullah arasında ne olabilir ya da olmalı mı?

❗Ece kim ve niye geldi?

❗Binbaşı'nın Asena' nın hemen yanındaki apartmana taşınması ne iş?

❗ Bölüm sonu hakkında düşünceleriniz ne?

Sorular bitti. Zamanınız 10 saniye. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz JXJJDDJJDZSZS şaka şaka gülün diye  bide kalkıp soğuk su için..

Ben kaçar sizi seviyorum..

Continue Reading

You'll Also Like

38.7K 2.5K 70
[tamamlandı.] Satranç oynar gibi ustaca hamleler yaparak birbirini alt etmek için uğraşan Yağız ve Aşkın kendilerini bir anda bitmek bilmeyen intikam...
258K 16.4K 20
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
635K 39.3K 45
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
621K 29.6K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...