ATEŞTEN KÜLLER

By leylirose

50 0 0

Onların yolları bir anlaşma üzerine birleşmişti. Peki bu birleşme sonrasında açığa çıkan sırlar ne olacaktı... More

1.GİRİŞ
2.Bölüm: SARSINTI
3.Bölüm: ÇARPIŞMA
4.Bölüm: TANIDIK YÜZ
5.Bölüm: BEKLENMEDİK TÜMCELER
6.Bölüm: ANLAŞMA

7.Bölüm: RÖTARLI KAOS

1 0 0
By leylirose

Ateşten Küller 7.bölüm: Rötarlı Kaos

İyi okumalar🍀

Bir sorunla karşılaştığımda asla çözümsüz kalmamıştım. Hiçbir zaman. Elbet bir yolunu bulmuş sorunumu çözmüştüm. Çıkmaz sokakla karşılaştığımda kendime yeni sokaklar oluşturmuştum. Fakat babamın evleneceksin dediği andan itibaren o kadar çaresizdim ki yeni sokaklar oluşturmamıştım. Bulduğum çözümlerin hepsi başarısızdı.

Fakat şimdi, Yine çözümsüz kalmamıştım. Yine başarmıştım!

Agır Dağlar sayesinde.

Her ne kadar ona söylemesemde sanırım ona içten içe borçlanmıştım. Çünkü beni kurtarmıştı. Belki o kendini bu olaydan her türlü kurtarırdı. Ama ben kurtaramazdım. Babama boyun eğmek zorunda kalırdım. Agır olmasa bile beni başkasıyla evlendirip şirketini büyütürdü. Bilirdim yapardı. Dostuma hata yaptım ayakları oyundu yani.

Şimdi sakince düşününce iyi ki Agır karşıma çıkmıştı. Çoğu zaman sinirimi bozsa da, Agır yerine şerefsiz biri olabilirdi ve benim istemediğim şeyleri bana yaptırmaya çalışabilirdi.

Odamda, pencerenin karşısındaki koltuğa oturmuş, çöken karanlığı izliyordum. Işıkları kapatmış, loş ışıklı lambamı açmıştım. Babam ve annem neredeydi bilmiyordum. Bir kaç saat önce evden çıkmışlardı. Ben evde tek başıma kafa dinliyordum. Altımda siyah penye pijama altı vardı. Üstümde de büstiyer tarzı siyah bir crop giymiştim. Boynumdaki morluklar hala duruyordu, arada kremleyip hızla iyileşmesi için çabalıyordum. Elim boynuma gitti. Morlukların üstüne dokundum. Agır izlerini bırakırken acımamıştı fakat şu an fazlasıyla acıyordu. Gizlemek için dışarı çıkmamıştım. Çekimlerimi bir iki hafta ertelemiştim, hastayım bahanesini kullanarak.

O konuşmamızdan beri üç gün geçmişti. İletişime geçmemiştik. Babamla da konuşmamıştım. Konuşmaya çalışmıştı ama pas vermeyip odama geçiyordum hep. Çünkü her ne kadar Agıra, "Kabul ediyorum!" Desemde kararımı ve planımızı iyice düşünüp ona göre hareket edecektim. Anlık kararlarla olacak iş değildi. Annemle hastalığı hakkında konuşmak istemiştim. Fakat üstün körü konuşmak zorunda kalmıştık. Biz konuştuğumuz sırada babam gelmiş ben odama geçmiştim. Annemden sadece doktor randevusuna gittiğini öğrenmiştim.

Odamda, Oturduğum geniş tekli koltukta ayaklarımı kendime çekmiş, arkama iyice yaslanmıştım. Elimde kahvem vardı. Ben düşüncelerim arasında sayıklarken telefonumun bildirim sesi odada yankılandı. Telefonumu elime aldım. Bilinmeyen numaradan gelen mesaja kaşlarımı çatarak baktım.

+053**: Nasılsın?

Virma Öztaş: Kimsin?

+053**: Agır Dağlar.

Virma Öztaş: Ne var?

Agır Dağlar: İyi misin dedim?

Virma Öztaş: sana ne?

Agır Dağlar: İyi misin?

Virma Öztaş: Seni ilgilendirmez.

Agır Dağlar: Boynundaki morlukların ressamı benim. Seni ve eserimin durumunu sormak beni ilgilendiriyor.

"Gerizekalı öküz!" Diyerek homurdandım. Ne yani beni utandırıp cevap mı bekliyordu benden? Daha çok beklerdi! En iyisi umursamamaktı. Bu konu hakkında yapacağı imaları kaldıramayacaktım. Çünkü o geceyi her ayrıntısına kadar hatırlıyordum ve resmen azmıştım!!

Virma Öztaş: Napim

Agır Dağlar: Cevap verebilirsin.

Virma Öztaş: Vermeyeceğim.

Agır Dağlar: Elbet bir gün verirsin.

Ağzım açık yazdığı şeyi okumuştum. Çok terbiyesizdi. Bazen ağzı o kadar çok bozuluyordu ki beni şoke uğratıyordu!

Virma Öztaş: Bir daha bana yazma, terbiyesiz!

Agır Dağlar: lan,

Agır Dağlar: Öyle demek istemedim! Sen gerçekten fesatsın.

Evet doğru söylemişti. Ben gerçekten fesatım... Alakasız konularda bile bel altı bir anlam çıkartabiliyordum.

Virma Öztaş: Şimdi suç benim oldu hee? Hem terbiyesizsin hemde düzenbazsın ahır!

Agır yazacakken klavyenin ahır diye düzeltmesini görünce kahkaha attım. Tamda ona yakışır bir şeydi. Ben gülmeye devam ederken Agırın yazdığı kelimeyle durdum.

Agır Dağlar: Komik misin sen, firma?

Resmen gülüşüm yüzümde asılı kaldı. Vizyonsuz.

Virma Öztaş: Vizyonsuzsun.

Agır Dağlar: En azından firma değilim.

Kafayı yemişti bu adam! Cevap vermeyip telefonu kapatıp kenara koydum. Vizyonsuz! Firma ne gerçekten? Gözlerimi devirip, "Dövmek istiyorum şunu!" Diye mırıldandım.

Üst üste mesajlar gelmişti, Agırdan. Hiçbirine cevap vermedim. Telefonumun zil sesi odamı kaplayınca tekrardan elime aldım.

Agır Dağlar Arıyor...

Gerçekten manyağın tekiydi. Niye iyi olmayayım ki?! Bir anda ne diye beni arayıp soruyor? Aramaları durmayınca telefonu tümden kapatıp kenara geri koydum. Sinirimi bozmuştu ve şu an onla ilgilenemezdim. Hem başım çatlıyordu hemde bu öküzle uğraşacak halim yoktu.

Tahmini yarım saat sonra ben uyku ile uyanıklık arasındayken kapı zili çalmış, gözlerim açılmıştı. Kapıyı açmam lazımdı çünkü evde kimse yoktu. Annemler zili çalmazdı. Kim gelmişti?

Homurdana homurdana aşağıya gittim. Ve delikten bakmadan direkt açtım. "Agır?" Diye şaşkınlıkla konuştum. Agır üstüme doğru bir kaç adım atarken, "Sen bana kafayı mı yedirteceksin? Telefona neden bakmıyorsun?!" Diye bağırdı bi anda. Hayır, kükredi. Böyle bağırmasını beklemediğim için şaşkınlıkla bakakaldım.

"Cevap ver!" Diye bir kez daha kükredi. Her ne kadar cevap vermek istemesemde baya bana bağırıyordu ve gözlerinden endişe akıyordu. "Başına bir şey geldi sandım!"

Başıma ne gelebilirdi?!

"İyiyim," dediğimde çenesini sıktı. Elini saçlarına daldırdı. "Az önce iyiyim deseydin böyle şeylerle uğraşmayacaktım." Dediğinde sinirlenme sırası bendeydi. Uğraşmak? Ben mi dedim benimle uğraşmasını?

"Ben mi dedim benimle uğraş diye?!" Diye bağırdım. "İzinsiz, müsadesiz gelmişsin kapımın önüne, bi' de üstüne üstlük bana bağırıyorsun!"

"Virma! Bak benim sinirimi tepeme çıkarma," dediğinde kaşlarımı çattım ve ellerimle göğsünden ittim onu. "Çıkar, Agır çıkar! Başlarım senin sinirine de tepene de!" Diyip ona meydan okudum.

Şu meydan okumaları bi' kenara mı bıraksanız? Her söylediğinizde birbirinizi yemeye başlıyorsunuz!

"Sabrımı sınıyorsun!" Dedi kara boşluklarını gözlerimle birleştirmişti. "Haddin olmayan şeylere karışıyorsun ve bu hallerin sinirimi bozuyor!" Dediğimde sadece gözlerime baktı. Gözleri kapkaraydı. Ve biraz daha birbirimize bağırırsak sanırım ikimizden biri paramparça olacaktı. "Şu pervasız hallerin varya," dedi ve mimik oynatmadan konuşmaya devam etti. "Teker teker," Diyip sustu. Sanırım ağır bir küfür gelecekti fakat kendini durdurmuştu.

Biz birbirimize sertçe bakışmaya devam ederken bir anda bahçedeki sürgülü giriş kapısı açılmaya başladı. Gözlerim kapıya gittiğinde babamın arabasının içeri girmek için beklediğini gördüm. Sürgülü kapı yavaş yavaş açılırken arabanın farı evin içerisine kadar yansıdı. Babamlar gelmişti! Tedirginlikle kocaman açılan gözlerimi Agıra çevirdim. "Allah kahretmesin!"Diye konuştum endişeyle.

Hızla Agırın elinden tutup içeri çektim ve kapıyı kapattım. Koşarak merdivenlere ilerledik. Agır merdivende bir anda durup, "Ne oluyor?" Diye sormuştu. Eli hala elimin içerisindeyken ben merdivenin bir üst basamağında o da bir altındaydı. "Ne mi oluyor? Babamlar geldi Allahın belası!" Diyip suratına bağırdım. Elini çekiştirip odama doğru sürükledim. Odama girdiğimizde hemen kapıyı ardımızdan kapatıp kilitledim.

"Ne yapacağım? Sen buradasın? Babam kesin odama girmeye çalışacak! Neden geldin ya? Dertsiz başıma dert misin sen?" Diyip endişeyle konuşup cırladım.

Ona döndüğümde bana, "Sakin ol," dedi. Kaşlarımı çatıp konuşmasını bitirmesini bekledim. "Camdan atlarım ben merak etme." Dediğinde güldüm. Alaycıl ifadem yüzümdeyken, "Camdan," diyip arkamdaki büyük camı gösterdim. "Atlayacaksın?" Diyerek konuştum.

Kafa salladı. Elimi sıktı, "Beni hafife alma," diyip göz kırptı. Bu rahat ifadesi beni sinir krizine sokacaktı. Ellerimizin hala birleşik olduğunu fark edince hemen elimi çektim. Göz devirip, "Atlamadan önce egonu camdan at, olur mu?!" Diye tısladım ve devam ettim. "O kadar kamera arasında nasıl çıkabilirsin evden, gerizekalı?!" Agır tam bir şey diyecekken babamın sesi yankılandı tüm evde.

"Virma!" Diye bağıran babamla gözlerim kocaman açıldı ve donakaldım. Sesi sinirliydi, her zamankinden bir tık farklıydı. Biliyorum, üç gün önceki yemeğe katılmadığım için hala bana sinirliydi.

Hayır, o sana hep sinirliydi.

Kafama dank eden şeyle düşüncelerimden ayrılıp Agıra döndüm. O yemeğe sadece ben gitmedim, Agırda tanışma yemeğine gitmemişti!

"Bir şey soracağım," diye fısıldadım. "Sor." Dedi sakince. "Sen üç gün önceki tanışma yemeğine gitmedin değil mi?" Diye sorduğumda kafa salladı. "Evet, gitmedim."

"O zaman babam niye benim peşimde dolanıyor?!Sende gitmemişsin!" Diye isyan ettiğimde, bilemiyorum der gibi omuz silkti.

Evet, bana sinirliydi. Ama babamın bu kadar öfkeyle soluyacağını düşünmezdim. Ki bu kadar fazla öfkelenecek olsa bunu üç gün içerisinde yapardı. Galiba bugün bir şey olmuştu. Ve sinirini benden çıkartacak gibiydi?

Peki, Agırın o gün restoranda ne işi vardı? Beni takip edeceğini düşünmüyorum. İlk başta babamla anlaşıp beni takip ettiği düşüncesindeydim ama hal ve tavırlarına bakınca anlayabiliyordum. Ne o evliliği istiyordu ne de ben. Buradan da babamla anlaşma yapacak bir ilişkilerinin olmadığını anlayabiliyordum.

"Bir şey daha soracağım," dediğimde tekrardan, "Sor," dedi. "O gün restoranda ne işin vardı?" Diye sordum gözlerimi kısıp. "Beni mi takip etmiştin?"

"Hayır," dedi. "Ne işin vardı o zaman?" Diye sordum merakla. Babam kapının ardından hayvan gibi bağırıyordu.

"Restoran benim." Dediğinde durdum. Anlamamıştım. "Peki ne işin vardı?" Diye sordum tekrar.

Gülümsedi. "Virma," dedi. "Restoran benim. Benim restoranım." Dediğinde sadece, kaşlarımı kaldırarak, "Hım?" Dedim anlamayarak. Agırın gülüşü durdu ve çenesini sıktı. Kafasını kapı tarafına çevirip hafifçe mırıldandı. "Sikicem şu mırıltını." Dedi kendini tutamayarak. Ağzımı açtım ve, "Terbiyesiz!" Dedim.

Kollarımı birbirine bağlayıp ona sorgularcasına baktım. "Ne demek restoran senin?" Dedim kaşlarımı çatarak. "Sahibi benim." Dedi. Kaşlarım havaya kalktı. Tam bir şey diyecektim ki babam kapıyı yumrukladı. Gerçekten yumrukladı!

"Virma!" Dedi babam. Korkuyla bir kaç adım uzaklaştım kapıdan. "Kapıyı aç. Üç gündür benden kaçıyorsun! Kapıyı aç konuşacaklarımız var!"

"Neden acaba?!" Diye homurdandım.

Babam kapıyı üst üste yumruklamaya başladı ve ben ilk defa babamdan bu kadar büyük bir tepkiyi görüyordum. Tırsmıştım. Agırla bakışlarımız buluştu. Kulağına yaklaştım. "İlk defa bu kadar sinirli," Emin değildim ama, "birazdan çeker gider." Dedim.

Agırla bakışlarımız birleştiğinde şaşırmıştım çünkü bakışları kararmıştı. Bir kez daha kulağına yaklaştım. "Gerçekten kulağına fısıldadığım için tahrik olmuş olamazsın değil mi?" Ondan uzaklaştım ve cevap bekledim. Sertçe yutkundu. Kulağıma yaklaştı. "Kendini bu kadar basit görme," dedi ve nefesini boynuma üfledi hafifçe. "Sana bakınca bile delirdiğimi hissediyorum." Sertçe yutkunma sırası bendeydi. Babam hala kapıda ve beni çağırırken ben burada koca peşindeydim sanırım.

Dudaklarımı sertçe ısırmıştım. Çünkü boynuma doğru hafifçe üflediğinde tahrik olmuştum. Allahın belası!Halime bakıp sırıttı. Benim bu halime gülmesi sinirimi bozmuştu. Elimi yumruk yapıp göğsüne vurdum. Gülüşünü büyüttü. Dişleri bile güzeldi adamın.

"Virma! Aç şu kapıyı!" Dedi babam. Babam sertçe tekrardan kapımı yumrukladığında, Agırın sert bakışları önce kapıya çevrildi. Ardından bana çevirdi bakışlarını. Babama sinirlenmişti galiba. Babam yine kapıyı yumrukları, "Virma!" Dedi, Gözlerimi devirdim. "Anlaştığımız üzere evleneceksin, sözünden döneyim deme! Anneni tedavi etmeye çalışma. Hiçbir çözüm yolu bulamayacaksın. Hepsini engellerim! Tek çözüm evlenmen!" Dediğinde çenemi sıktım. Agır burada olmasaydı kapıyı açıp babamın kafasını duvara vura vura kanatırdım! "Geçen gün otele gitmişsin bir erkekle bu konu hakkında da konuşacağız!"

Gözlerim kocaman açıldı! Nerden biliyordu?! Agırla bakışlarımız birleşti. Korku bedenimi kaplamışken Agır beklemediğim bir soru sordu. "Kimle gittin?" Dedi sorgularcasına. Dudağımı sertçe ısırdım. Onun gözlerine iyice bakıp, ciddi olup olmadığını tarttım fakat baya ciddiydi. Gözlerimi kapatıp çenemi sıktım. Kısa bir süre içerisinde gözlerimi açıp Agıra ters bir bakış atmıştım.

Agır bana bakıyordu. Tepkilerimi izliyordu. Ya da ölçüyordu. Sakin kalacaktım, kalmalıydım. Babam son kez kapıya vurdu. "Elbet karşılaşacağız, Virma." Diyip tehdit etti ve gitti. Babamın tamamen gitmesini bekledim ve gözlerimi tekrardan Agıra çevirdim. Eminim ki öfkeden yangın çıkıyordur gözlerimden. Kimseyi umursamadan, "Sence kimle gitmiş olabilirim otele, gerizekalı?!" Diye bağırdım, Agırın yüzüne doğru. Benden böyle bir tepki beklemediği apaçık ortadaydı.

"Kimle?" Diye sorduğunda, öfke ellerimde ateş gibi yandı. Elimi kaldırdım ve sertçe yanağına tokadı yapıştırdım. Sessiz odada çıkan ses, yanağına değen avucumdan çıkmıştı. Başı sağa doğru düştü. "Beni otele götürdün aptal herif! Beni dakika bir erkeklerin kucağında olan biri mi sanıyorsun?!" Diyerek bağırdım.

Agır sessizliğini koruyunca, ellerim yumruk halini aldı. Bir şey demediğinde yüreğimde bir ateş düşmüştü ve o ateşin ismi de öfkeydi.

Çenemi bir kez daha sıkmış, öfkeyle Agıra bakmıştım. "Aptal herif!" Diye sertçe konuşmaya devam ederken Agır bir anda kollarımdan tutup beni odamdaki banyonun olduğu kapıya yasladı. "Benden başka kimseyle bir şeyler yaşamadın mı?" Diye sordu şaşkınlıkla. Kollarımdan tutan elleri canımı acıtmıyordu. Sadece beni tutmak için dayamıştı kollarıma. Kaşları hafif çatıktı. Kara boşlukları hala olduğu gibi güzeldi.

Tabi ki ona net bir cevap verecek değildim. "Seni ilgilendirmez." diyip ona tısladım. "Bilmen gereken tek şey," diyip kaşlarımı daha çok çattım. "Bir daha karşıma böyle laflarla gelirsen olacaklardan sorumlu değilim, Agır Dağlar!"

Agırın bir şey demesine izin vermeden onu sertçe ittim ve önümden çekilmesini sağladım. Ona son kez öfkeyle baktım. Agır gelmeden önce oturduğum geniş tekli koltuğa oturdum. Sehpanın üstündeki kahve bardağımı aldım. Buz gibi olmuştu ama içmeye devam ettim. Agır sakin adımlarla geldi ve oturduğum koltuğun karşısındaki büyük koltuğa doğru ilerledi. Agırın üstünde beyaz bir tişört ve deri ceket vardı. Altında da siyah kot pantolon. Karşımdaki koltuğa oturdu. Siyah ve simli bir koltuk takımım vardı. Bayılıyordum bu koltuk takımlarıma. "Özür dilerim." Dedi Agır.

Benim değerimi bu şekil düşüremezdi. Normalde olsa onu parçalara ayırana kadar durmazdım ama şu an evim hiç buna müsait değildi. "Her neyse, bir dahaki sefer böyle saçma tavırlarını görürsem yapacağım şeyler için önceden hazırla kendini!"

Uzun süre sessizlik oluştu odamda. Ben kahvemi yavaş yavaş yudumlarken Agır konuştu. "Bu sana hep böyle bağırıyor mu?" Diye sordu. "Bu?" Kaşları çatıktı. "Baban." Sesi erkeksiydi ve sertti.

"Onun istediğini hiç yapmadığım için arada fıttıruyor." Diyip omuz silktim. "Ne istiyor genellikle?" Diye sordu Agır.

"İstemiyor tehdit ediyor." Göz devirdim. "Bende tehdit edilmesinden nefret ederim, bilirsin." Diyip ona laf attım. "Öğrettin, sağ olasın." Diyip arkasına yaslandı. "Daha bir şey görmedin." Diyerek mırıldandım.

"Efendim?" Dedi Agır beni duymadığı için. "Boş ver," diyip kahvemden yudum aldım. Agır tekrardan konuştu. "Hemen evlenmemiz şart oldu he?" Dedi bir anda. Tam kahvemi yudumlarken böyle demesi kanımı dondurmuştu ve kahve boğazımdan kalmıştı. Öksürmeye başlayınca Agır hemen ayağı kalkıp yanıma geldi. Sırtıma vurmaya başladı. Galiba ruhumu teslim edecektim. Eli öküz gibiydi! Kahveyi öksürürken ve Agırın sert eline rağmen dökmeden sehpaya koymayı başarabildim. Ve hemen Kendimi koltuktan yere atıp ondan kurtulmaya çalıştım. "Vurma hayvan!" Diyip hafifçe bağırdım ona, sesim çatallaşmıştı. Eli havada kalmıştı. "Ölene bir de sen tekme atıyorsun resmen!"

"Kızım boğazında kaldı kahve, ne yapayım?"

"Kızım demeyebilirsin, vurmak yerine hafifçe sırtıma elini dokundurabilirsin!" Dediğimde, omuz silkerek, "Bir dahaki sefere denerim." Dedi.

"Hanzo."

Hala koltuğun yanında durmuş bana bakıyordu. "Hakaret edip durma, evlenmem seninle!" Diyip sırıttı. Kaşlarımı çattım. "Sana çok meraklıydım amına koyayım!" Dediğimde resmen ağzı açık kaldı. Sanırım kimse ona küfür etmeye cesaret edemiyordur. Ama ben, ağzıma geleni ona sunuyordum.

"Sen bana küfür mü ettin?" Diye sordu. Kaşlarımı iyice çatıp meydan okurcasına, "Evet küfrettim!" Dedim.

"Bak," dedi uyarırcasına. "Ağzın çok bozulmaya başladı." Dedi. Sinirlenmişti ve bu hoşuma gitmişti. "Allah Allah. Öyle mi olmuş?"

"Düzeltmek zorunda bırakma beni!" Dedi. Ve yavaşça az önce kalktığı büyük koltuğa oturdu."Hadi ordan!" Diyip tekli koltuğa geri oturdum. Utanmadan kahvemi elime aldım ve kahvemden bir yudum daha aldım. Onu ciddiye almamam onu sinirlendirmiş olmalıydı. Bir süre sustu ve Sıcak basmış olmalı ki ceketini çıkarıp koltuğa koydu. İçinde beyaz bir tişört vardı ve karın kaşlarına kadar her şeyi belli oluyordu. Şişkin kollarına baktım, bakmaz olaydım çünkü zaafım vardı. Aşırı hoşuma giden kaslı kollarına bakmaya kısa bir süre daha devam ettim. "Sınama beni." Dediğinde kendime gelmiştim. Hemen bakışlarımı çektim kollarından. "He he." Diyip dalga geçtiğimde hızla ayağı kalkmış ve bana doğru büyük adımlar atarak gelmişti. "Sınama diyorum, ciddiye al." Diyip başımda dikildi.

Bu sefer inş öpüşceksiniz.

Bakışlarımı havaya kaldırırım ona baktım. "Sınarsam ne olur?" Dediğimde gözleri dudaklarıma kaymıştı. "Bozuk ağzını düzeltirim." Bakışları bu sefer üstümdeki dekolteli askılı cropuma takılmıştı. Sütyenim yoktu. Ve sanırım bunu fark etmemişti. "Hımm? Öyle mi yaparsın?"

Hırlayıp bana daha çok yaklaştı. Elimdeki kahveyi yavaşça eline aldı ve sehpaya koydu. "Sarhoşta değilsin," dedi nefesini yüzümde hissediyodum. "Beni kimse durduramaz, Virma." Dedi.

Sırıttım. "Durmanı kim istemiş ki?" Dediğimde direkt dişlerini boynuma geçirdi. Mırıltı şeklinde hafifçe inlediğimde boynumu emmeye başladı. Bacaklarımı araladığımda dizini bacaklarımın arasına koymuştu. Ellerim boynuna oradan da saçlarına gitti. Ve saçlarını çekiştirdim. Boynumu onun için daha fazla açarken iyice eğilip göğüslerime kadar inmişti. Gözlerime baktı. Onay ister gibiydi. Dudağımı ısırdım hafifçe kafamı salladım. Agır bedenini üstümden çekti. Önümde oturdu ve dizlerinin üstünde bana bakmaya başladı. O tam bana doğru eğilecekti ki ben harekete geçtim ve tişörtünün açık kalan boynuna dilimi değdirdim. "Sikeyim!" Diye bir nida çıktı ağzından.

Annemle babam konusunda rahattım çünkü alt kattaydı. Ve ben bir üst katta olduğum için çok rahattım. Yalıtımdan dolayı sesimiz diğer katlara gitmezdi.

Ben Agırın üstüne eğilirken bir anda kaydık ve arkaya doğru düştük. O yerde bende onun üstündeydim. Ellerimi göğüsüne dayadım. "Altımdayken ne kadar da güzel duruyorsun, Agır Dağlar." Diyip sırıttım. "Sırıtma şöyle." Diyip elini enseme attı ve kafamı kendine yaklaştırdı. Dudağımdan öpecekken izin vermemiş hemen boynuna doğru eğilmiştim. Uzun tırnaklarımla tişörtünü çekiştirdim. "Çıkar tişörtünü!" Dediğimde hemen elleriyle tişörtünü çıkardı. Ellerimi kaslarına değdirdiğimde karnını içine çekmişti. Onun kucağında kasıklarının bir tık üstündeydim. Dudaklarımı boynuna götürdüm ve ısırdım. Erkeksi sesiyle inledi ve benim için boynunda yer açtı. Alt bölgemdeki sızı artmıştı.

Ben damarlı boynunu emerken ellerini atletimin altına girdi ve belimi okşadı. Ellerini bedenimde hissetmek beni inletmişti. Elleri belimdeyken boynunun diğer tarafına geçip orayı ısırmaya başladım. Ardından emdim ve dudaklarımı hafifçe sürtüp başka tarafa geçtim. Boynunu yavaş yavaş işgal etmeye başladım.

Onun boynunu emerken dudağımdan çıkan sesler ikimizide azdırıyordu. "Delirtiyorsun beni." Dediğinde "hıhımm," diye mırıldandım. Ve o kendinden geçer gibi hırlayıp bir anda beni altına aldı. "Beni tahrik etmeyi çok iyi beceriyorsun." Dediğinde yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Bacaklarımı beline doladığımda sağ eli tekrar atletimin içine girdi. Elini yavaş hareketlerle göğsüme doğru çıkardı. Ve duraksadı. "Sütyenin yok mu?" Dedi tahrik olmuş sesiyle. Sırıttım, "Yok." Dedim. Loş ışıkta gözlerinin karardığını gördüm. Kafasını hafifçe sağa sola salladı. "Kafayı yedirttin bana!"

"Vardır öyle özelliklerim." Diyip sırıttım ama o kaşlarımı çatıp bana baktı. "Bu özelliklerini sadece benim üstümde dene." Dedi. Dudak büzdüm. "Bilemem, şu an o şanslı kişi sensin." Diyip sinir ettim onu. Az önceki yaptığı salaklığı unutacağımı sanıyorsa çok beklerdi. Ve tabiki yalan atıyordum. Şu ana kadar kimseyle, Agırla yakınlaştığımız kadar yakınlaşmamıştım. Ama bu adam beni kendimden uzak hareketler yapmamı sağlıyordu. Elini bir anda sağ mememe dayadı ve avucunun içine alarak sıktı. "Ahh!" Diye bağırıp kafamı arkadaya doğru yasladım. "Hep bana özel olsun!" Dediğinde sırıttım. "Çok şey istiyorsun!"

Sağ göğsümü bir kez daha sıktığında, "Sadece seni istiyorum!" Diyip itiraf etti. Ellerimi boynuna atıp kendime çektim. "Beni istemekle çok büyük hatalar yapıyorsun." Dediğimde derin bir nefes aldı. "Böyle güzel bir hatayı ilk defa yapmak istiyorum."

Elini göğsümden çekti. "Yer sırtını acıtır." Diyip beni kucağına aldı ve ayağı kalktı. Arkamızdaki koltuğa beni yatırıp kendisini de üstüme yatırdı.

"Virma," dedi. "Seni öpmek istiyorum." Gözleri dudaklarıma kaydı. "Sertçe öpmek, seni sömürmek istiyorum. Bu normal olamaz ama bunu istiyorum."

"Neden duruyorsun o zaman?" Diyip kendime yaklaştırdım ve dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdım.
"Öp beni," dilimi çenesine değdirdim. "Sertçe." Dedim.

Tam dudaklarımı öpecekti ki telefon çaldı. "Şaka dimi bu?" Dediğimde dikkatimiz dağılmıştı. "Benim telefonum olamaz ben sessize aldım." Dedi Agır. "Hazırlıklı gelmiştim bu sefer," dediğinde sırıttım. Dudak büzdüm. "Tüh, ben hazırlıksızdım." Dedim. "Fark etmez, bedenimiz her türlü hazır." Dediğinde fazlasıyla hak veriyordum ona. Bir anda farklı auraya giriyoruz ve beklemediğimiz pozisyonlarda buluyorduk kendimizi. Bakışları dudaklarıma kaymıştı ve dudaklarım karıncalanıyordu. Dudağımı ısırdım. "Benim telefonum." Dedim çaresizce. "Boş ver." Dediğinde kafamı sağa sola salladım. "Boş veremem." Diyip onu üstümden bir anda itip ayaklandım. Ona omzumun üstünden baktım, koltukta çok savunmasız ve şaşırmış bir şekilde uzanmıştı. "Şaka mısın?" Diyip bana şaşkınlıkla baktı. Omzumu silktim. "Önemli işlerim olabiliyor, canım." Dediğimde kaşlarını çattı. 

"Canını siksinler." Dediğinde kıkırdadım. "Estağfurullah canım." Diyip telefonumu elime aldım. Arayan Egeydi. İyi ki de aramıştı. Çünkü Agırla az önce yaşadığımız şey benim bir oyunumdu. Bana az önce yaptığı şeyi onu zevke gelirken bırakacaktım. Tam da öyle olmuştu. İyi ki de olmuştu. Haddini bilsin, Agır Dağlar!

Aramayı cevapladım ve kulağıma koydum. "Alo?" Dedim. "Virma," dedi Ege. "Nasılsın?"

"İyiyim Ege. Sen nasılsın?" Sesimiz hafif soğuktu. Çünkü o günkü tartışmamızdan sonra konuşmamıştık. Ve bugün beni aramıştı. Büyük ihtimalle pişman olup beni yoklamak için aramıştı. "İyiyim," dedi mahcup bir sesle. "Virma konuyu kısa keseceğim kardeşim." Dedi. "Özür dilerim. Geçen gün çok fevri davranıp üstüne gittim."

Gözlerim Agıra kaydı. Koltukta oturmuş rahatça yayılmıştı. Ve beni izliyordu. Sinirliydi. Ama umrumda değildi şu an. Maalesef Agırcım. Beni öpmek sandığından daha zor.

Ve beni istemek öyle kolay değildi, asla.

"Asıl ben özür dilerim Ege. Evet haksızsın ama bende seni rahatlatmadan hemen sinirlendirdim." Dedim. Ege gülmüştü hafifçe. "Evet haksızım. Özür dilerim minik kuşum." Dedi. "Özrün kabul edildi, öküzcüm." Dediğimde gülmüştük. Bakışlarım tekrar Agıra kaydı. Bana bakışlarıyla küfrediyordu. Çok komik görünüyordu. "Dışarı çıkalım?" Diye bir teklif sundu Ege. Dudak büzdüm. Reddetmek zorundaydım. Babam şu an öfke kudurması yaşarken maalesef ki onla karşılaşmak son isteğimdi. Saat ondu. Normalde çıkabilirdim. Fakat dediğim gibi babamla uğraşamazdım.

"Öküzcüm bu teklifini reddetmek zorundayım. Çünkü şu an evde öfke problemi yaşayan Vehbi Öztaş şahsiyeti mevcut." Dedim artı olarak Bir adet Agır Dağlar. Ege, "Şaşırtmadı Vehbi Öztaş." Dedi.

Yatağıma oturup Ege'yle konuşmaya devam ettim. "Maalesef şaşırtmıyor." Diyip kıkırdadım. "Başka zaman çıkarız kuşum." Dediğimde Agır oturduğu koltukta kıpırdandı.

Biz Ege'yle konuşurken Agır beni izlemeye devam ediyordu. "Neyse bebiş sonra konuşuruz." Dediğimde Ege'yle konuşmayı sonlandırdık.

Agır ayağı kalktı ve bana adımlama başladı. "Kuşum, bebişim, öküzcüm.." dedi Agır. "Başka sözcük kalmadı sanırım."

Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Yine hesap sormak gibi bir hataya mı düşüyorsun? Hayırdır?" Dediğimde Agır öfkeyle soludu. "Evet, bu sefer hesap soruyorum. Var mı?" Dediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Onu baştan aşağı süzdüm. Tişörtü hala üstünde değildi. Ona aşağılarcasına baktım. "Bana hesap sorabilecek biri misin?"

"Az önceki sevişmemize bakarsak," gözleriyle bedenimi süzdü. "Evet hesap sorarım." İşte damarıma basmıştı. Sırf onla ön sevişme dahi olmayan bir olay yaşadık diye kendini ne sanıyordu!

Düz bir ses tonuyla konuştum. "Defol." Dedim sadece. Şaşırdı. Kaşlarını çattı. "Ne diyorsun?" Diye sordu.

"Defol odamdan." Dedim tekrar. "Çık git bir daha da karşıma çıkma."

"Bana kafayı yedirttikten sonra beni odandan mı kovuyorsun?"

Kafa salladım. "Tamda öyle yapıyorum. Haddini bilene kadar da karşıma çıkma!" Dedim. Camı işaret ettim. "Camdan atlayabilirsin, Agır Dağlar!" Dedim sertçe.

Bana bir şey demeden arkasını döndü ve yerdeki tişörtünü alıp giyindi. Ve camı açıp tek bir hareketle kendini pencerenin diğer tarafına çekti. O güçlü kollar bende olsa bende camdan atlayabilirdim!

Nasıl inecekti hiç umrumda değildi. Şu an ona öfkeliydim. Ve yere atlama sesi gelince kendimi yorganımın altına koydum. Adam olsundu.

Camdan soğuk hava geldiğinde yatağımdan kalkarak pencereye doğru adımladım. Bana hesap sormaya çalışmayacaktı. Gerizekalı! Gerçekten sinirimi bozuyordu. Perdemi camı kapatmak için kenara çektim ve camı kapattım. Ardından perdemi çekecekken Agırın evimizin duvarında olduğunu gördüm. Sanırım oradan da atlayacaktı. Dev miydi bu adam?

O duvardan atladığında bende perdemi çektim. Yatağıma doğru ilerlerken Agırın ceketini gördüm. Sırıttım. Ne de olsa kokusu güzeldi. Ceketi alıp yatağıma geçtim ve yorganın altına girerek uzandım.

Şimdi huzurlu bir uyku çekebilirdim.

•2 Hafta sonra

Çocukluğunda ne ekersen onu biçerdin. Çocukluğunda gönlünde ne yaşadıysan büyüdükçe onu yaşatırdın. İçinde yanan ateş çocukluğunda başlamışsa onu bir ömür taşırdın. Çünkü ne ekersen onu biçerdin. Çocukken hayat bana kendini tanıtırken çok acımasız davranmıştı. Her dakika seviliyor muyum? önemseniyor muyum? ya da birinin önceliği miyim? Diye çok sorgulardım. Babam beni dövdüğü her anda da bunu düşündüm, evimiz yandığında da bunu düşündüm, abim gittiğinde de bunu düşündüm ve annem babama boyun eğerkende. Çünkü hiçbir zaman birinin beni önemsediğini hissetmemiştim. Abimin önceliği özgürlüğüydü, annemin önceliği babamdı, evimiz yanarken de herkesin önceliği yanan mallarımızdı. Sevilmediğimi fark ettiğimde fazlasıyla küçüktüm.

Çocukken sevgiyle hareket etmem gereken yerde mantığımı da araya sokuşturmuştum. Şöyle yaparsam beni severler miydi? Buraya gidersem beni unuturlar mıydı? Pamuk şeker istesem babam beni döver miydi?Bu soruların içinde çaresizce çırpınıp durmuştum, yıllar boyunca. Abimin gidişinden sonra, babam baba olmamış, canavara dönüşmüştü. Tabi, küçükkende babam canavarmış ama ona karşı beslediğim o büyük sevgi bunu örtüyormuş. Yıllar içinde yaşadığım belirsizlik beni yorunca sadece kendime odaklanmayı planlamıştım. Hayatımda ne yaptıysam önceliğim kendim oldu. Çünkü küçükken öyle yapmak zorunda bırakıldım. Şimdi aynanın karşısına geçtiğimde o çaresiz çocuk yoktu, artık bir kadın vardı. Kendini sevmek zorunda kalan, güçlü durmak zorunda olan ve Kendine odaklanması gereken bir kadın.

Bütün vücudumu sarmış gece elbisesinin içinde kendime bakıyordum. Bordo saten kumaş, askılı gece elbisesinin içinde fazlasıyla kadınsıydım. Makyajım ve saçımı da tamamlamıştım. Koyu tonlu makyajım, açık bıraktığım saçlarımla fazlasıyla güzel hissediyordum. Dudaklarımı saran bordomsu ruj bana cesaret eklemişti. Minimal gümüş takılarımı takmış, Parfümümü de sıktığımda artık geceye hazırdım. Küçük krem tonlarındaki çantamı elime alıp telefonumu içine attım. Çantamdaki defter boyutunda olan cüzdan belgesine de son bir kez bakmıştım. Bu gece fazlasıyla lazım olacaktı. Ve son olarak Aynada çektiğim fotoğrafı Instagram hesabıma attığımda tam anlamıyla artık hazırdım.

Odamın kapısını açıp koridora çıktım. Yavaş ve dikkatli adımlarla merdivenleri kullanarak aşağı indim. Annemle babam hazır bir şekilde salonda oturuyordu. "Ben hazırım." Dedim sakin ses tonuyla. "Çıkabiliriz." Dediğimde ikisi de oturduğu koltuktan kalkıp ayaklandılar.

Kırık beyaz rengindeki kabanımı elime aldım ve açık yerlerimi kapatacak şekilde kemerini bağladım. Üşüyüp hasta olmayalım ki düşmanlarımızla savaşırken zayıf düşme gibi bir ihtimalimiz olmasın. Babam annem ile birlikte arabalarına doğru ilerlerken ben kendi arabamı kullanacaktım. Yolda babamın tehdit dolu konuşmasıyla başımı ağrıtamazdım. "Birlikte gitseydik." diyen babama cevabım, "Orada görüşürüz." olmuştu.

Yol boyunca sadece müzik açmış ve düşüncelerimin içine dalmıştım. Bugün benim için önemli bir geceydi. Bütün sosyetelerin orada olacağı bir baloya gidiyorduk. Agır ve ailesi de olacaktı. Bu detay bir tık daha önem katıyordu. İki hafta gibi uzun bir sürede bir çok plan yapmıştım. Planım bir çok şeyi yıkacaktı. Babamın yıkılmaz duruşu artık sosyetenin ağzında sakız olacaktı. Nezih bir ortamda biraz deli olacaktım ama olsundu. Benimle uğraşan babamla oyun oynamanın hiçbir sıkıntısı olmazdı. Olacaksa da olsundu.

İki haftalık süreçte bir kaç gerçek öğrenmiş, gerçeklerin yaralarıyla yüzleşmiştim. Gerçekler, paramparça olan ruhumu parça kalmayana kadar, paramparça etmişti. Artık ruhumun varlığına dair bir hissiyatım yoktu. Ruhum, bedenimden ayrılmıştı. Ruhu ölü bir bedendeydim.

Balo etkinliğinin yapılacağı mekanın önünde durup babamların gelmesini bekledim. Beş dakika içerisinde onlarda gelince arabamı otelin girişine doğru sürdüm. Babamın bir arkadaşının otel açılışına gelmiştik. Otel sahibi biraz etkinlik eklemek istemiş olmalı ki balo yapacağını duyurmuştu. Hoş bir plandı. Taktir edilmeliydi ki bu görevi ben üstlenecektim.

Kapımı açan görevliyle birlikte emniyet kemerimi çıkardım ve çantamı elime aldım. Gülümseyip teşekkür ettim ve otelin giriş kapısına ilerledim. Babamlarda gelince birlikte artık etkinliğin olacağı alana giriş yapmıştık.

Davetiyemizi görevliye verip, dış giyimlerimizi çıkartmak üzere görevliler yanımıza geldi. Kemerimi yavaşça çıkartırken içeride tüm heybetiyle duran kocamla gözgöze gelmiştik. Kaban üstümden çıkarken Agırın bakışları yavaşça bedenime doğru süzüldü. Muzipçe sırıttım ve kabanım artık üstümde değildi. Saçımı savurup ona hafifçe göz devirdim. Annemler önde ben bir tık arkasında ilerlerken bir çok kişinin bakışları üstümüze doğru çevrilmişti. Her ne kadar babam şirket batıyor desede sosyete aleminde en varlıklı ailelerden biriydik. Babam sağ olsundu. Yıllardır kendini adadığı bu yolda güzel ilerlemişti ama işte. Filmin finali hep aynıdır. Kötüler kaybederdi.

Babam yavaşça Agır ve ailesine doğru ilerlerken ben onlardan yavaşça sıyrılmış, ayırdığım masaya doğru bedenimi çevirmiştim. O masaya gideceğimi sanıyorlarsa yanılıyorlardı. Ben istediğim an istediğim yerde olurdum.

Ve Agırın o bakışlarından sonra masaya gidebileceğimi sanmayın!

Ege, Naz ve kendime özel olarak ayırttığım masaya doğru ilerledim. Birbirlerinden iki üç sandalye uzakta oturmuşlardı. Tartışmış gibilerdi. Naz ve Ege arasında hep bir çekim vardı bunu bilirdim. Fakat asla birbirlerine açılmamış, ilişki yoluna girmemişlerdi. Galiba bu soğuk enerjiye bakınca cesaret edip hala adım atmamışlardı. Üstüne üstlük tartışmış gibilerdi.

Naz beni görünce kocaman gülümsedi ve hafifçe elini kaldırdı. Gülümseyip ona doğru yürümeye devem ettim. Naz üstündeki bedenini sımsıkı saran siyah bir elbise giymişti. "Sen ortalığı resmen yakıyorsun!" Diyip Naza sımsıkı sarıldım. "Bana diyene bak! Her yeri yıktın geçtin!" Dedi. Sarılmamızı sonlandırıp Ege'ye yönlendim. Ege ayağı kalktığında ona da göz kırptım, "Allahım sana geliyorum." Diyip bayılma efekti geçtim. Ege takımının içinde, mükemmel fiziğiyle adeta ben auranın ta kendisiyim diyordu. "Bende geliyorum!" Diyip sırıttı. Ege'yle de sımsıkı sarılıp özlem giderdik. Zar zorda olsa ikisini ikna etmiş ve beni bu etkinlikle yalnız bırakmamaları için yalvarmıştım! Çünkü bu gece biraz ağır geçecekti ve bana destek olmaları lazımdı. Tabi Ege'yle her zamanki gibi yine aramızı düzeltmiştik. Ege'yle samimi olduğumuzdan beri, kavga eder daha sonrasında barışırdık. Toksik, tatlı bir arkadaşlık yani.

Masaya yerleştiğimizde garson bize içkilerimizi getirmişti ve biz sohbet etmeye başlamıştık. Agırla olaylarımı Ege bilmiyordu. Ama sanırım bu gece öğrenecekti. Naz zaten bir kaç(!) detay dışında biliyordu. Masamıza ikramları koyan garsonlar, ortamdaki sessiz gürültü ve her yanı saran hafif müzik devam ederken biz hala oturmuş sohbet ediyorduk. Ege ayağı kalkmış, "Sigara içip geliyorum." Dedi ve sigara içmek için terasa adımlamıştı.

Naz, "Agır seni bakışlarıyla yedi resmen kızım!" Dediğinde, "Tabi kızım," Sinsice gülümsedim. "Yemek ister." Diyip saçımı savurdum.

Naz, "Boynunu kapatabilmişsin!" Dediğinde gözlerimi kocaman açtım. "Nasıl gördün?!" Diye sorduğumda sırıttı. "Bak bu gözlere," diyip gözlerini işaret etti. "Kaçar mı benim gözümden?" Dedi pişkince sırıtırken.

"Yemek ister dedin ama galiba enişte yemiş bile." Diyip kahkaha attı Naz. "İkinci turu istiyor enişte belli."

Aşkım üçüncü turu isiyor...

Omzuna hafifçe vurup, "Kes be!" Diye fısıldadım. Geçen gün Nazı evime davet etmiştim ve sanırım o zaman fark etmişti. Çok kapatma çabasına girmemiştim ama gizlemeye çalışıyordum Nazdan. Ama gördüğüm üzere başarısız olmuştum.

Naz gülmeye devam ederken yanaklarım daha da kızarıyordu. "Senin vücudundaki morlukları ben görmedim sanki! Ege ne yaptıysa artık!" Dediğimde Nazın sesi kesildi ve bir anda yüzü düştü. Sırıttım, dirseğiyle karın boşluğuma vurdu. Kahkaha atma sırası bendeydi. "Ne oldu canım ya?" Nazın yüzünü inceledim. "Bi rengin gitti!"

"Sus Allahın belası!" Diyip etrafa baktı. "Ege geliyor sus!"

Ege'yle birbirlerinden çok hoşlanmalarına rağmen hala birbirlerine adım atmamaları saçma geliyordu bana. Geçen gün evimdeyken bacağındaki morlukları görünce bir kaç(!) adımda olsa ilerlediklerini sanmıştım. "Sevgili oldunuz mu bari?" Diye sordum sessizce. "Hayır!" Dediğinde ağzım açık kaldı.

"Kız bari vermeseydin!" Diyip kahkaha attım. Onla dalga geçmek çok hoşuma gidiyordu. "Ne diyorsun, Virma ya? Vermedim tabi ki!"

Kahkaha attım ve, "Vermediğin için pek bi' üzgünsün!" Dedim.

Ben kahkahalarıma devam ederken Ege yanımıza geldi. "Neye gülüyorsun bu kadar?" Diye sorduğunda kıkırdadım. Naz koluyla bedenimi deşmeye devam etti. "Hiiç," diyip rujumu tazelemek üzere ayağı kalktım. Çantama uzanırken Nazın kulağına eğilip, "Çifte kumrularımızı biraz yalnız bırakayım bari!" Diye fısıldadım. "Sakın gitme, Virma! Terk ederim burayı!" Diye hızlıca mırıldandı Naz ama umursamadan arkamı döndüm ve lavaboya doğru yürüdüm. Babamların masasına baktığımda önce babamla sonra da Agırla bakıştım. Babam ağzını kıpırdatıp 'Buraya gel.' Demişti fakat saçımı savurup umursamamıştım.

Mekanın içindeki hole doğru ilerlemiş, sol tarafta kalan tuvalete girmiştim. Ve kendimi biraz süzdüm. Derin nefes alıp verdim, bir kaç kez. Bu geceden sonra olaylar fazlasıyla zorlu geçecekti. Fakat yapmam gereken şeyler vardı. Ve ne olursa olsun yapacaktım. Rujumu tazeleyip hemen lavabodan çıktım. Bir kaç adım atmıştım ki bileğimden tutulmuş ve karanlık bir odaya hızla sokulmuştum. Aldığım kokuya bakılırsa bu Agırdı. Tepki göstermeden beni sürüklemesine izin vermiştim.

Agır eliyle ışığı yaktığında etrafa baktım. Soyunma odasına benziyordu. Güvende olduğumu görünce Agırla bakışlarımı birleştirdim. Bileğimi tutan eline gözlerimle işaret edip, "Çek şu elini." Dedim sakince. Ona hala tavırlıydım ve bu uzun bir süre devam edecekti. "Niye masaya gelmedin?" Diye sordu bileğimi bırakırken. "Neden gelecekmişim?" Diye sordum.

"Planımız öyleydi çünkü!" Dedi sinirli sesiyle. Ah, evet! İki hafta içerisinde yaptığım planları Agırla birlikte yapmıştık. Gerçekleri bana Agır söylemişti.

Benden gizlenen sırları bir bir öğrenmişti. Ve herkes gibi benden gizlememiş bana anlatmıştı. Bunun üzerine planlar yapmıştık.

Dudak büzdüm. Ve yalandan, "Aaa tamamen unutmuşum." Dedim. Büzdüğüm dudaklarıma uzun bir süre baktı. Çenesini sıktı ve gözlerini kapattı.

Gözlerini açtığında yine gözleri sinirden kararmıştı. "Plana ayak uydursana, Virma!" Dedi tıslayarak. "Ben mi öğreteceğim sana ne yapılması gerektiğini?"

Kaşlarımı çattım. "Şu ses tonunu ayarla, Agır dağlar!" Dedim. "Karşında hükmedebileceğin biri yok!"

Kaşlarımı biraz daha çattı. "Plana ayak uydur o zaman!"

"İstediğim zaman, istediğim yerde istediğimi yaparım. Buna karışamazsın." Dedim sinirlenip. "Ne yapacağına karışmıyorum, karışmam da zaten Virma! Plana ayak uydurman lazımdı! Böyle anlaştık."

Bir buçuk hafta öncesinde, Agırın bir mesajıyla başımdan aşağı sıcak sular dökülmüştü. Babamın hep yalancı olduğunu bilirdim fakat gerçeklerle karşılaşmak biraz can yakabiliyordu. Gizlenen sırlarla yüzleşince Agırla birlikte bir plan yapmıştık. Ve bu güzel gecede bunu açığa çıkaracaktık.

"Anlaşmalardan hoşlanmıyorum maalesef," diyip Agırın sinirini bozmaya devam ettim. Girişte bana öyle bakarken onun yanına nasıl gidebilirdim? Beni yiyecekti resmen!

Evet planımızda aynı masada olmak vardı fakat bunu yapmak istememiştim. "Zorundasın!" Dedi Agır. Gözlerine sertçe baktım. Beni hala tanıyamamış olması beni öfkelendiriyordu.

"Sen hala dersini almadın mı, Agır Dağlar?!" Dedim ve devam ettim. Baş parmağımı göğsünü koydum tehdit amaçlı. "Beni tehdit etmeye çalışma oyuna gelirsin! Bana emir vermeye çalışma ölümle yüzyüze gelirsin!"

Tek kaşını kaldırdı. Ellerini belimin iki tarafına koydu ve beni sertçe kendine yapıştırdı. Ardından sırtımı yavaşça kapıya yasladı. Kafasını eğerek kulağıma doğru, "Bir kadına," diye fısıldadı. Sıcak nefesini boynumda hissedince tüylerim diken diken oldu. Sertçe yutkundu. "Sadece sana," diye düzeltti. Agır konuşmasına devam etti. "Sinir bu kadar yakışır." Dedi. Dudaklarını kulağıma değdirdi. "Sen sinirlenince," Demişti fakat devamı gelmemişti. Bende cümlesinin üstüne gitmemiş, sadece durmuştum.

Dudaklarını boynuma değdirdi. Dudaklarını tenimde hissedince gözlerimi yavaşça kapatmıştım. Nefesim sıklaşmıştı. Etkilenmemeliydim. Beni bu kadar çabuk etkilememeliydi! "Boynundaki morluklar geçmiş." Dediğinde ellerini göğsüne attım. "Uzaklaş." Dedim fakat sesim çok zayıftı. Sırıttığını hissettim. "Gerçekten uzaklaşayım mı?"

Kafa salladım, "Hıhım." Diye mırıldandım. "Böyle mırıldanmaya devam edersen beni durduramazsın." Diyip boynuma öpücük kondurdu. Dudağımı ısırdım.

Aklıma geçen günkü konuşması gelmişti ve sinirlenip onu göğsünden sertçe ittim. Göz göze geldiğimizde dudaklarımı araladım. "Sen önce benimle nasıl konuşman gerektiğini ve davranman gerektiğini öğren, Agır Dağlar." Dedim kaşlarımı çatarak. "Ben basite alınacak bir kadın değilim. Ve sen beni basite aldın." Diyip sırıttım. "Bedelini ödemeden, ben istemediğim sürece bana bir adım dahi yaklaşamayacaksın." Saçımı savurup soyunma odasından hızla çıktım. Ardımdan kapıyı sertçe çarpıp tekrar bir kaç adım ilerideki lavaboya uğradım.

Dudaklarımı birbirine bastırdığım için ve ısırdığımdan dolayı rujumu tekrardan tazeleme ihtiyacı hissetmiştim.

Ve Agır Dağların bu etkisinden çıkmalıydım.

Lavaboda işimi hızla halledip etkinliğin olduğu mekana girdim. Saati kontrol ettim. Yaklaşık yedi dakika sonra her şeyi açığa kavuşturacaktım. Benden gizlenen her şeyin bir bedeli olmalıydı ve olacaktı.

Nazla Ege hala aynı masada oturuyorlardı. Fakat ben onların yanına gitmedim. Çünkü Agırla yaptığımız planı başlatma zamanımın gelmişti. Ben yavaşça kürsünün olduğu yere adımladım. Herkesin arkasında olan bu kürsü benim işime çok yarıyordu. Önümden geçen garsonu durdurdum ve elinde tuttuğu tepsideki içki bardağını aldım. Kocaman gülümseyip, "Teşekkür ederim." Dedim ve garsonun konuşmasına izin vermeden kürsüye adımlamaya devam ettim. Kürsüye çıktım. Bardaktaki içkiden bir kaç büyük yudum almıştım. Heyecanın bütün vücuduma yayılmaması lazımdı. Ve beni sakinleştirecek olan tek şey, alkoldü.

Mikrofon, mikrofon askılığındaydı. Ses sistemini Agır halletmişti. Ben mikrofonu açtığımda mekanı mikrofonun cızırtılı sesi yayıldı. Mikrofonun üstüne elimle iki kez vurdum. "Hoş geldiniz sayın seyirciler." Dedim muzip bir ses tonuyla. Herkes yüzünü benim tarafıma çevirdiğinde baktığım tek masa babamların oturduğu masaydı. Babam beni kürsüde mikrofon önünde görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. Orada ne işim olduğunu sorgularcasına baktı. Ona gülümsedim.

"Böyle bir etkinlik için otel sahibine teşekkürlerimi sunuyorum." Dedim ve devam ettim. "Bu gece bir kaç dakikanızı bana ayırmanızı rica ediyorum." Diyip şarabımı hafifçe kaldırdım. Babam anneme doğru eğilip gergince bir şeyler dedi. Ve annem sadece bana bakmakla yetindi.

"Öncelikle beni buraya getirdiği için babama buradan bol bol öpücük gönderiyorum." Dedim ve babama öpücük attım. Babam gözlerini anlık kapatıp açtı ve çenesini sıktı. Onu sinirlendirmek fazlasıyla hoşuma gidiyordu. "Geldim ama elim boş gelmedim tabi ki."
Diyip kocaman gülümsedim. "Çok sevgili babama kocaman bir hediyeyle geldim!"

Bana söylediği yalanların tek tek bedelini ödeyecekti. Uzatmadan konuya hemen girdim.

"Kısa bir süre önce yaşadığım bir kaç şeyden bahsedeceğim, başınızı ağrıtabilirim." Diyip yakandan dudak büzdüm. Daha sonrasında derin nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Yakın zamanda sevgili annemin kanser olduğunu öğrendim," dediğimde salonda büyük bir uğultu oluştu. Anneme baktığımda sakindi. Ama babam yerinde kıpırdanıp duruyordu. Babam merakla aynı zamanda öfkeyle bana baktı. Ne diyeceğimi çok merak ediyordu ama onu rezil ettiğimi düşündüğü için de öfkeliydi. "Aaa, ne kadar üzücü değil mi?" Dedim soru sorar gibi. "Ama üzülmeyin," sesim hala dalga geçer gibi çıkıyordu. Salona bir bakış attım. Çoğu kişi telefonunu çıkarmış beni çekiyordu. Ve babamla bakışlarımı birleştirdim. "Annem kanser değilmiş. Bu sadece babamın beni elinde oynatması için yaptığı bir oyunuymuş!" Dediğimde uğultular arttı. "Ne kadar adice bir hareket, değil mi?" Dedim sesimi üzgün bir tonda kullanırken. "Klasik Vehbi Öztaş hareketleri işte." Diyip omuz silktim.

Bakışlarımı etrafta dolaştırdım. Çoğu kişinin elinde telefon vardı. İkide bir babama dönen bakışları görünce sırıttım.

"Neden böyle bir şey yaptığını çok merak ediyorsunuz değil mi?" Diye sordum. "Bende çok merak etmiştim." Diyip babama gözlerimi çevirdim. "Merakınızı gidereyim, sayın sosyete." Muzipçe ve dalga geçer gibi konuşmam bana haz verirken babamı öfkelendiriyordu.

"Batan şirketini kurtarmak için düzenbazca bir oyun!"

Beni zorla evlendireceğini yaymamıştım. Çünkü son bir hediyem daha vardı.

Salondakiler sustu ve babama baktı. Salondaki kişilerin ellerinde telefonlarla ve birbirleriyle fısıldayarak konuşmasını gördüğümde sırıttım. Saygın iş adamı Vehbi Öztaşın deli kızı Virma Öztaş! Yayılacak dedikoduları sesini şimdiden duyuyordum.

Bütün yalanların bedelini saygınlığını yitirerek ödeyeceksin, Vehbi Öztaş. Ve ben yine isteğimi yaparak sana tekrar ve tekrar kafa tutacağım. 

"Evet," dedim ve salona giriş yapan Agır Dağlarla göz göze geldim. Bana doğru sert adımlarla geliyordu. Kimsenin dikkati Agıra değmemişti. "Tabi ki hediyelerim bitmedi. Sizi benim için çok önemli biriyle tanıştıracağım." Diyip gözlerimi Agırdan çekip etrafa dolaştırdım. Ve babamda durdu bakışlarım. "Özellikle sevgili babamla!" Dedim. Agırın babası, babamın kulağına eğilip bir kaç şey söyledi. İkisinin de kaşları çatıktı. Bu beni keyiflendirmişti.

Agır güçlü adımlarla sahneye doğru ilerledi. Güçlüydü. Heybetli bedeni bana doğru ilerlerken içimde bir şeyler titremişti. Adımları fazlasıyla güçlüydü ve bu içimde deprem etkisi yaratıyordu. Öyle biri ki, harfler kelimelere dönüşüyor, kelimeler dilimde dolanıyor ama kelimeler cümlelere dönüşemiyordu.

Agır'dı işte. Ateşti o. Ya her şeyi yakıp yıkardı ya da her şeyi sarıp sarmalayıp korurdu. Tanrının özene bezene yarattığı biriydi.

Özeldi.

Agır, sahneye çıktı ve yanıma doğru geldi. Elimi tuttu ardından hafifçe eğilerek dudaklarını elime değdirdi. Herkes şaşkınlık nidaları çıkartarak bize bakmaya devam etti. Agırın kara boşluklarıyla birleştirdim bakışlarımı.

Bana gülümsedi. Ona gülümsedim. Ardından elimi sımsıkı tutup yanımda durdu.

Sarıp sarmaladı.

Elimdeki bardağı yere koydum. Ve çantamın içindeki cüzdanı elime aldım. Kırmızı cüzdanı herkesin göreceği şekilde havaya kaldırdım.

"Sevgili kocam, Agır Dağlar!"

Evet, biz Agırla yıldırım nikahı kıyıp evlenmiştik!


|Bölüm sonu•

Nasıldıııı???

Kaos başladı askolar! Yerlerinize sahip çıkın çünkü büyük bombalarla karşınızda olacağım🥳

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 142K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
3.1M 7.2K 1
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
3M 152K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
A0023 By ruhperver

Science Fiction

839K 70.7K 58
On altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke...