Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

Da aleynahirik

28.3K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... Altro

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği

487 61 19
Da aleynahirik

*Herkese merhaba! Öncelikle medyaya bir şarkı listesi bıraktım adeta benim için oluşturmuşlar. 😅 Onunla okuyabilirsiniz. İkinci olarak da Fırtınalı Gecede'de artık üçüncü perdeye girdiğimizi söylemek isterim. Hikayenin eksik parçalarını tamamlayarak, karakterleri bir amaca ulaştırarak yavaş yavaş  sona doğru gideceğiz. Yaklaşık sekiz aydır yazdığım için hem biraz üzgün hissediyorum hem de heyecanlıyım... Hikayelerde gereksiz uzatıp heyecanı düşürmeyi ve altı boş sahneler okutmayı hiç sevmem diğer iki kitabımı da okuyan varsa bilir. Sona doğru giderken sizin de tahminlerinizi alabilirim acaba mutlu son mu mutsuz son mu bizi bekliyor diyormuşum 😂😅 Tamam şaka şaka, siz mutlaka düşüncelerinizi yazın. İyi okumalar, haftaya görüşürüz! 🍀🫶🏼

Ayaklarımın altından çekilip giden zemini hissettim. Yüzüne yansıyan gülümsemedeki kayıtsızlık beni korkutmaktan ziyade üzmüştü. Üzmüştü çünkü en ufak bir merhamet kırıntısı göremiyordum. Sarp'a söylediğim her şey bir yana ona baktığımda en ufak bir şey görmek istiyordum. Pişman olduğunu, üzüldüğünü, birilerine acıdığını veya durulduğunu görmek istiyordum. Eğer görüyor olsaydım kalbimde bir yerlerde küçük bir kız çocuğu olduğum halimle annemin gözlerine çok daha güvenle bakacağımı biliyordum.

Ben olduğum yerde donakalırken Sarp'ın İrem'e fısıltısını zar zor duyabildim.

''Çabuk bir odaya gir ve biz diyene kadar çıkma.''

''N-Neden?''

''Çabuk İrem.''

İrem'in arkamdan geçip gittiğini göz ucuyla görebildim fakat annem için o öyle küçük ve güçsüzdü ki bununla hiç ilgilenmedi. Tamamıyla bana döndüğünde Mephisto hala yanı başındaydı.

''Ne oldu?'' diye sordu. ''Beklemiyor muydun?''

Kafamı iki yana sallarken geriye doğru sendeledim. ''Aksine, bekliyordum.'' dedim kalan son gücümle. ''Ama belki beni şaşırtırsın diye düşünmüştüm.''

Tam ağzını açıyordu ki konuşmasına izin vermeden devam ettim. Büyük bir acıyla kendi kafama vurdum. ''İşte, her zamanki benim salaklığım.'' dedim. ''Yine bekledim, inanabiliyor musun? Sarp'a yaptığın şeyden sonra bile buraya geldiğimde belki başka bir şey yapmamıştır diye düşündüm.''

Elini havaya kaldırdı ve yüzünü buruşturdu. ''Rica ediyorum dramatik bir konuşmaya girme, hiç çekemeyeceğim.''

Mephisto'nun koluna dokunurken gülümsedi. ''Daha eğlenceli bir şey için buradayız sonuçta, değil mi? Gel sana neler yaptığımı göstereyim. Sonra Cadı Meclisini kendimiz toplarız. Eh, bir başkan olmadan yargıda olmaz diye düşünüyorum. Sen de kalan cadaloz karıların aklını bulandırabilirsin.''

Sarp'ın öfkeli gülüşünü duydum. Bir adım öne çıktığında çenesi gerilmişti, dişlerini sıkıyordu.

''Her şey bu kadar kolay olacak yani, öyle mi?''

''Sen ne sanmıştın çocuğum?''

Sarp işaret parmağını havaya kaldırdı ve anneme doğrulttu. ''Bana sakın öyle hitap etme. Sakın.'' derken gözlerinden çıkan ateşi görebiliyordum.

Annem dudaklarını büzdü ve kırılmışçasına elini göğsüne koydu. ''Üzme ama beni, üzerinde o kadar emeğim var. Vefasızlık ediyorsun.''

Sarp ona doğru yürüdüğü an ellerini havaya kaldırdı. Neyse ki reflekslerim, beklediğimden daha hızlı gelişmişti. Tek bir adımla Sarp ve annem arasına girdim.

''Sakın bir şey yapayım deme!'' dedim.

Eli havada kalan Asiye Hanım kafasını eğip doğru görüp görmediğini kontrol etmeye çalışırcasına bana baktı.

''Ahsen? Sen misin?''

Ardından patlattığı kahkaha ile Mephisto'ya döndü ve Mephisto da onun gülüşüne eşlik etmeye başladı. ''Ay sen bunun dönüşümden önceki halini görseydin gözlerine inanamazdın.''

Yeniden bana baktığında gülüşü hızla silindi, gözleri bana kenetlendi. ''Ne çabuk kendini bir şey sanmaya başladın? Daha dün dizimin dibinden ayrılamıyordun, unuttun mu? Ben sana izin vermesem nefes bile almayacaktın, Ahsen. Kimsin sen şu an?''

''Hatırladığın kişi olmadığım kesin.'' dedim sakince. ''Ama dönüştüğüm kişiyi tanıyamayacaksın.''

Tek kaşı havaya kalktı ve yüzünde buna inanamayacağını gösteren bir ifade belirdi. ''Yıllarca buna dönüşmeni beklerken neredeydin? Belki o zaman daha iyi bir ilişkimiz olurdu, yazık oldu.''

Yüzüne baktığımda zaman kaybettiğimi anlamam uzun sürmeyecekti. Pes ettim ve geri çekildim. ''Efsun Hanımları bulalım, hadi.''

Sarp'ın beni takip etmesini anlatan bir işaret yolladıktan sonra yürümeye başladım. Öylece arkamı dönüp gitmemi öylesine beklemiyordu ki şaşkınlığı ses tonuna yansıdı.

''Pardon, nereye?''

Sarp ile birlikte üst kata çıkan merdivenlere yöneldiğimde arkamı dönüp ona bakmadım bile. Sarp kısık bir sesle ''Neden mahzene bakmıyoruz?'' diye sordu.

''İlk oraya bakacağımızı tahmin ediyordur, orada olmadıklarına eminim.'' dedim fısıldayarak. ''Odalarına bakalım. Umarım iyilerdir.''

''Ahsen! Sana diyorum, nereye gittiğini sanıyorsun öyle elini kolunu sallayarak?''

Merdivenleri neredeyse yarılamak üzereyken bir kez daha bağırdı.

''Ahsen!''

Tam önümdeki basamaktan yükselen sıcaklıkla hızla geri çekildim ve bir adım geri gittim. Arkamda beni sıkı sıkıya takip eden Sarp düşeceğimi fark etmesiyle belimden kavradı ve beni yakaladı. Aynı anda Asiye Hanım'a döndük. Mephisto etrafında sinsi sinsi dolanırken gözleri bizdeydi.

''Çabuk buraya gel! Kimseye yardım falan etmiyorsun! Onlar beni günlerdir tutsak ettiler ve bu mahkemeyle infazımı verme planları yapıyorlar, sen bunun farkında mısın? Bir de onlara yardım mı edeceksin? Kendine gel!''

Merdivenlere doğru yürürken gözlerinden adeta alevler çıkıyordu. İki eli de havada her an saldırma atağına geçebilir gibi görünüyordu.

''Farkındayım.'' dedim sadece.

Sarp'ın şiddetli bir koruma içgüdüsüyle tuttuğu belimi bırakmaya niyeti yoktu.

''Olması gerekeni yapıyorlar.'' dedi Sarp gözlerini ayırmadan. ''Sen birisini öldürdün.''

Dişleri arasından zar zor çıkan kelimelerde adeta annem demekte güçlük çekiyordu. Onun yüzüne bakıp annesini öldürdüğünü söylemek öyle ağır geliyordu ki. ''Belki de birilerini.'' diye ekledi.

Annemin yüzünden geçip giden şaşkınlıkla tahminlerimizin doğru olduğuna neredeyse emin olmuştum. Tek kurban Neriman Hanım değildi.

Ve belki de olmayacaktı.

Bu düşüncenin verdiği korkuyla ürperdim.

Asiye Hanım'ın gözleri yavaşça Mephisto'ya kaydı. Mephisto hızlı bir tepkiyle ellerini kaldırdı ve ''Benim hiçbir ilgim yok.'' dedi. ''Neyden bahsettiklerini bile bilmiyorum. Bakma öyle.''

O an aklımdan geçen ilk şey ne kadar doğru bir karar aldığımızdı. Bir iblis güvenmek için son kişi bile olamazdı ve onun da söylediği gibi bir iblisten sonsuz sadakat bekleyemezdik.

Onlar birbirlerini sorgulama fırsatı bulduklarında Sarp'ın kolundan tutup çektim ve üst kata doğru ilerlemek için yeniden harekete geçtik.

''Hiçbir yere gitmiyorsunuz!''

Bağırışıyla beraber merdiven korkuluklarını saran alevlerin yükselmesi bir oldu ve ben o saniyeden itibaren hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağını anlamıştım. Avuçlarından alevler çıkardığı parmaklarından birini tehditkâr bir tavırla Sarp'a uzattı.

''Kızımın yanından uzaklaşman için beş saniyen var.''

Ondan duymayı beklediğim son şeydi. Bütün öfkesini bana kusmasını, beni aşağılamasını, Sarp'ı ise her zamanki gibi görmezden gelmesini beklerken hedefinin ben olmadığımı gördüm.

''İkimiz de bunu yapmayacağımı biliyoruz, Asiye Hanım.'' dedi Sarp.

''O zaman ben yapacağım demektir.''

''Anne!'' diye bağırdım refleksle. ''Ne yapıyorsun?''

Etrafımızı saran nefret kıvılcımları arasında yüzüme çarpan sıcaklık bunaltıcı olmaya başlamıştı. Alevlerin arasından adeta bir ejderha gibi süzülüp giden turunculukları görebiliyordum.

''Son kez söylüyorum: Kızımın yanından uzaklaş. Derhal! O benim.''

Bana olan derin evlat sevgisinin bir anda alevlenmesinin sebebi muhtemelen ben değildim ve bunu benden önce dile getiren kişi Sarp olmuştu.

''Siz onu istemiyorsunuz, güçlerini istiyorsunuz.'' dedi bir adım öne çıkarken.

''Ah, öyle mi?'' derken sesi her zamanki alaycılığındaydı. ''Sen neyini istiyorsun, Sarp? Bir cadıyla beraber olup nelere kavuşmayı hayal ediyorsun?''

Tam ağzımı açıyordum ki bakışlarım annemin arkasından sinsice dolanıp evin yemek odasına doğru süzülen Mephisto'ya takıldı.

''Ben siz değilim.'' dedi Sarp. ''Hak etmediğim hiçbir şeye sahip olduğumu hayal etmem.''

Asiye Hanım küçümseyici bakışlarını bir süre daha Sarp'ın üzerinde tuttuktan sonra bana çevirdi gözlerini. ''Çabuk yanıma gel, Ahsen. Daha fazla pişman olma.''

''Ben pişman değilim.'' derken Sarp'ın bir basamak üstünde, onun tam arkasındaydım. Annemin beni tam olarak göremeyeceği bir pozisyonda ellerimi usulca havaya kaldırdım ve etrafımızı saran bu sıcaklığa bir son vermek için ilk gizli hamlemi yaptım. ''Ne yazık ki Sarp doğru söylüyor. Eğer korktuğun gibi bir Solitary olsaydım çoktan kimsenin beni göremeyeceği bir yere postalamış olurdun ama istesen de istemesen de güçlerimi kabul ettin.''

Buruk bir şekilde kafamı yana eğdim. ''Ne yalan söyleyeyim yanıldığını görmek biraz iyi hissettiriyor.''

Gülüşü küçümser bir hal aldı. ''Hala aptalsın, sana inanamıyorum.'' dedi dişleri arasından. ''Tüm bu saçmalıklar bittiğinde bu evde biz oturabiliriz, anlamıyor musun? Madem bu kadar güçlüsün meclisin başkanı dahi olabilirsin, gözünü aç!''

Ellerini iki yana açtı ve ateşini harladı. ''Tüm cadıları hizaya getirmek istemez misin? Aptallık edip, basit bir insanın yanında vaktini geçirme diye yapıyorum tüm bunları! Daha fazla geç olmadan benim yanımda dur işte. Beni savunursan her şeye baştan başlarız.''

Sarp kafasını kaldırdı ve bana baktı.

Ben ise gözlerimi bir saniye olsun annemden ayırmadım. Kafamı iki yana salladım.

''Kimseyi hizaya getirme gibi bir misyonum yok.'' dedim. ''Senin de olmayacak çünkü buna layık değilsin. Çekil şimdi.''

Dakikalardır yalnızca beni ve Sarp'ı koruyan su damlacıklarını yükselttim ve etrafımızı sarmalayan ateşlerin üzerine kapattım. Merdiven korkuluklarından çıkan dumanlar ve basamaklara dökülen suların ardından ''Bir an önce yukarı çıkalım.'' dedim ve arkamı döndüm.

''Tek bir hareketle bütün evi tutuşturabilirim.'' dedi neredeyse bağırarak. ''Ve suyun söndürmesi tahmininde fazla zaman alır.''

Henüz bir ayağım havadayken durdum ve ona döndüm. ''Ne istediğini anlamıyorum.'' derken yorgundum. ''Sarp'ın yanımdan gitmesini mi istiyorsun yoksa ikimizi de mi istemiyorsun? Nerede olmamı bekliyorsun? Ne olsun istiyorsun şu an, anne?''

Elini uzattı ve yemek odasını işaret etti. ''Yemek yemek istiyorum.''

Sarp'ın yüzünden geçip giden ifade anlamsız ve şüpheciydi. Benim gibi yüzünü ona çevirdiğinde kaşlarını çatmıştı. ''Siz gerçekten iyi değilsiniz.''

Asiye Hanım elbisesinin eteklerini toplayarak yemek odasına doğru zarifçe süzüldü ve kafasıyla gelmemizi işaret etti. ''Yemek yiyip biraz sakinleşelim mi? Eminim ki ortak bir noktada birleşecek kadar olgunuzdur.''

Amacını anlamak, kafasının içinden geçenleri görmek için her şeyi yapardım fakat ne yazık ki bu çok zordu. Sarp ile birbirimize baktığımızda kısık bir sesle ''Mephisto da oraya girdi.'' dedim. ''Yani bir tuzak olabilir.''

''Ya da aradığınız her şeyin cevabı burada olabilir.'' dedi Asiye Hanım ve yemek odasının süslü kapısının önünde durdu. ''Belki Sarp'ın da bulmayı beklediği cevaplar vardır. Belki tüm bu cevaplardan sonra farklı bir yol izler. Belki de bunu yapmaya bile cesareti yoktur. Kim bilir? Oysa ki ne cesur bir anne ve babadan geliyorsun.''

Sarp içinde verdiği savaşın ne galibiydi ne mağlubu. Yüzünün öfkeyle bezendiğini, gözlerindeki kini gördüm. Hiçbir şey demeden aşağı doğru birkaç adım atarken ''Nereye?'' dedim panikle.

''Ondan korkuyor olmamızı hevesle bekliyor.'' dedi Sarp. ''Ona bu zevki yaşatmayacağım.''

Peşine düşerken kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Sarp'ın gözü bir kuyuya şahit olduğumuzdan beri öylesine kararmıştı ki attığı her bir adım onu daha büyük bir çıkmaza sürükleyecekti.

''Sarp!'' diye seslendim. ''Sarp, burnunun dikine gitme!''

Arkasından giderken istemsizce üst katı kontrol etmekten kendimi alıkoyamadım. İrem nereye saklanmayı başarmıştı? Efsun Hanım, eşi, Emre ve kardeşi hala hayatta mıydı? Peki ya değilseler?

''Sarp ilk defa sen sezgilerinle hareket ediyorsun, bir durur musun?''

Annemin arkasından yemek odasına adım attığımız an gördüklerim karşısında durmak zorunda kaldım. Annemin geri dönülemez bir yola adım attığı gece anımsadığımla neredeyse aynıydı. Baştan aşağı bir avuç insanın yiyemeyeceği ve israf olacak yemeklerle doluydu. Şamdanların aydınlattığı masanın ucuna çoktan yerleşen Mephisto elindeki bir kadehi kafaya dikerken diğer eliyle başka bir kadehi arıyordu. Beni bu hale sokan kişi ise onun hemen yan sandalyesinde kafası masaya düşmüş vaziyette duran babamdı.

''Baba?''

Fısıltıdan farksız olan sesimi nasıl olduysa duymayı başarmıştı. Kafasını hızla kaldırdı ve kapıya döndü. Bizi gördüğü an göz bebekleri küçüldü ve kalkmaya yeltendi fakat kalkamadı.

''Buyurun oturun.''

Asiye Hanım, masanın ucundaki sandalyeye otururken eliyle bize işaret verdi.

''Uzun yoldan geldiniz neticede.''

Eline çatal bıçağı aldığını gördüğümüzde içeri doğru birkaç adım sendeledik. Sarp'ın gözü tüm masada ve odada gezindikten sonra yeniden anneme çevrildi. Aralarındaki kısacık bir mesafe olması beni olduğumdan daha çok germekten başka bir işe yaramıyordu. Hala ayakta durduğumuzu gördüğünde ''Ne bekliyorsunuz?'' dedi. ''Oturun.''

''Ne istiyorsunuz?''

Sarp'ın sorusu oldukça kısa ve netti. ''Niye kurdunuz tüm bunları?'' derken eliyle masayı işaret etti.

Babama doğru gitme dürtüsüyle birkaç adım ilerledim. Darmadağın olmuş saçları, kaybettiği kilolar nedeniyle çöken yüzünü ve yorgun gözlerini gördüm. Bir zamanlar beni omuzlarında taşıyan adam değildi.

''Baba...'' dedim bir kez daha usulca. Gözlerini benden ayıramıyordu fakat annemin sesi araya girdi.

''Dinlemiyorsunuz sanırım, yemek yemek için kurdum. Ne için olacak? Belki son akşam yemeğimiz olur, he? Ne dersin?''

Mephisto'nun kirli kahkahası gürültüyle yankılandı. İşaret parmağıyla masadaki sandalyeleri sayarken ''On üç kişi yok ama adettendir.'' dedi.

Annem gülerken ''Bu kadar kişi bile bize yeter.'' dedi ve hemen ardından ekledi. ''Seninle ayrıca konuşacağız araya bir virgül koydum, gözümden kaçmaz.'' 

Mephisto'nun gülüşü solup giderken içine nasıl girdiğimi anlayamadığım bir film sahnesindeymişim gibi hissettim. Sarp'a baktığımda sandalyenin önünde öylece kalakalmıştı. Annem tabağından bir lokma oldukça az pişmiş bir eti ağzına atarken ''Anlat bakalım, Sarp. Baban nasıl?''

Sarp silkelenerek anneme döndü. ''Siz nereden biliyorsunuz?''

Asiye Hanım bir hışımla oturduğu yerden kalktı ve önce çektiği sandalyeye Sarp'ı, ardından ona en uzak sandalyeye bir et yığını haline gelen beni oturttu.

''Hiç hoşlanmadım, yemekte ayakta olunmaz.''

Sarp, neredeyse dalıp gitmişken bilinçli kalmalıydım. Tam karşımdaki sandalyede oturan babama şamdanların arasından baktım. ''Baba, iyi misin?''

Sesim sadece onun ve ne yazık ki ona pek yakın olan Mephisto'nun duyabileceği kadardı. Başını olumsuz anlamda salladı.

''Baba, herkes nerede?''

Babam henüz ağzını açmıştı ki annemin sesi bir kez daha masada yankılandı. ''Kendi aranızda konuşmayın, çok ayıp!''

Başını Sarp'a çevirip dirseklerini masaya yerleştirdikten sonra ellerini birleştirdi. ''Ee, Turgut diyorduk. Nasıl? Söyledin mi suçsuz yere yıllardır hapis hayatı yaşadığını? Ne tepki verdi adamcağız?''

Sarp, uyanmakta zorlandığı bir rüyadaymış gibi kafasını güçlükle önünden kaldırdı. ''Niye yapıyorsunuz bunu?''

Ağzına attığı son lokmayı yutmaya çalışırken ''Bilmem.'' dedi. ''Sen neden benim kızımdan vazgeçmiyorsun mesela? Belki de temel sebep budur.''

Sarp kafasını bana hiç çevirmese de ses tonundan her şeyi anlayabiliyordum. Sesi kararlı ve cesurdu.

''Çünkü onu seviyorum.'' dedi bir an bile düşünmeden. ''Neden sevdiğim kadından vazgeçeyim?''

''Belki de can güvenliğin için geçmeliydin.''

''Anne!'' diye bağırdım. ''Neden bura-''

Sarp elini kaldırıp daha fazla konuşmama engel oldu.

''Beni biraz olsun tanısaydınız kendi can güvenliğimden çok onu düşündüğümü bilirdiniz.'' dedi. ''Sizin derdiniz ne benim ne de Ahsen.''

Sandalyeye yaslanırken ''Neymiş benim derdim?'' diye sordu.

''Güç.'' derken tereddüt etmedi. ''Annemin canını alırken de bana saldırırken de Ahsen'i aşağılarken de tek derdiniz güç oldu. Güçlü hissetmek oldu. Ahsen'le olmamı istemiyorsunuz çünkü yine gücü paylaşmaktan korkuyorsunuz.''

İlk defa yüzünü bana çevirdi ve eliyle beni işaret etti. Gözlerinde gördüğüm şey, eve adım attığı andan itibaren neden ona bu kadar büyük bir sevgi beslediğimin en büyük sebebiydi. Beni insan, cadı, güçlü, güçsüz hiçbir kalıba sokmadan sadece seviyordu. Sadece seviyordu.

Kurumuş dudaklarım yavaşça kıvrıldı ve kendimi tebessüm ederken buldum.

''Ben onu seviyorum ve bunun altında hiçbir çıkar yok.'' dedi. ''Sizin aksinize.''

Annem kafasını aşağı yukarı sallarken etkilenmiş taklidini iyi başarıyordu. ''Harika, ne güzel.'' dedi alaycı tavrını bir an bile bırakmayarak. ''Bu laflarla anca Ahsen'i kandırabilirsin zaten.''

Bizim herhangi bir tepki vermemize fırsat bırakmadan elini geçiştirircesine salladı. ''Her neyse! Bu gece neden buradayız, biliyor musunuz? Biraz zevkli konulara geçelim.''

Önündeki kadehi havaya kaldırdı ve güldü. ''Benim için harika bir sayfa açılıyor! Arkamdan iş çevirip beni düşürmeye çalışan her bir cadıyı buraya, meclise topladıktan sonra onlara nasıl da ayakta kaldığımı göstereceğim. Ardından, sevgili dostum Mephistopheles...''

Mephisto elindeki kadehi havaya kaldırdı ve dişlerini gösterdi.

''Bana ve diğerlerine doğru yolu gösterecek.''

''Kesinlikle öyle yapacağım. Kimsenin bundan şüphesi yok, değil mi?''

''Doğru yol mu?'' dedim şüpheyle. ''Bu ne demek şimdi?''

''Birinin şüphesi varmış.'' diye mırıldandı Mephisto ve kadehini indirdi.

''Lilit elbette.'' dedi Asiye Hanım. ''Başka bir doğru yol yok ki. Olamaz.''

Sarp'ın şakaklarını ovaladığını, babamın neredeyse bayılacakmışçasına öne doğru gittiğini gördüm. Mephisto ağzındaki lokmayı yutup kafasını salladı.

''Lilit'in gönderdiği 'ilahi emirle' Asiye Hanım'ın uğradığı haksızlığa rağmen gösterdiği sabrı mükafatlandırıyoruz.''

Tüm bedenim soğuk bir rüzgarla ürperdiğini hissettim.

''N-Nasıl yani?'' dedi Sarp bir ona bir anneme bakarken.

''Henüz konuşmayı o kadar derinleştirmedim canım, biraz sabır. Kafamda hala kuruyorum.'' derken eliyle göğsün vurdu. ''Kalbim var ya gümbür gümdür, çok heyecanlıyım. İlk müsamere konuşmam olacak.''

Mephisto'nun umursamazlığına karşın hararetle masadan fırladım. ''Sen iblisin vesvesesini kullanarak meclisin başkanı mı olmayı planlıyorsun yoksa?''

Büyük bir sükunetle yemek yemeyi sürdürürken elini havaya kaldırdı. ''Planlamıyorum, planlayalı uzun zaman oldu. Olması gereken buydu ve olacak.''

Babamdan gelen bakışların yoğunluğunu hissedip kafama ona çevirdiğimde emin olduğum bir şey vardı: Hastaydı. Hem de çok hastaydı.

Sapsarı yüzüyle o sandalyede oturmaya bile hali yoktu ama buna rağmen bana attığı bakışlarla bunu tasvip etmediği ve bir şeyler yapmam gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

''Sen kafayı yemişsin.'' dedim dudaklarımdan çıkan kelimelere hâkim olamayarak. ''Her geçen gün daha ne kadar karanlığa batabilirsin dedikçe daha çok batıyorsun! Efsun Hanım'a ne yaptın?''

Ben bas bas bağırırken Sarp, kafasından bir şeyler geçtiğinden şüphelenmeme neden olacak bakışlarını annemin eline çevirdi. Asiye Hanım sıkıntıyla iç çekti ve elindeki bıçağı bir anda bıraktı. ''Ağız tadıyla bir yemek bile yedirmedin be of!''

Bağırışı yemek salonunda adeta yankılanıp bana geri dönerken öfkesi gözlerine yansımaya başlamıştı. ''Merak etme gebertmedik kimseyi.'' dedi. ''Yani, bu sefer.''

Sarp'ın nefret dolu bakışlarının ona dönüşü arasında bir saniye dahi yoktu. Her şeyi yapabileceğine kendimi hazırlamıştım fakat elini tereddüt dahi etmeden masadaki bıçağa uzatmasına hazırlamamıştım.

Sandalyemin geriye doğru düşmesine neden olacak kadar hızla çıktım yerimden. Sarp'ın güçlü kollarını yakaladığımda metal bıçak, annemin elinin epey yakınına sertçe saplanmıştı. Asiye Hanım'ın suratının aldığı şok ifadesi gerçekti. İlk defa, bir anlığına dahi olsa korkmuş ve şaşırmıştı. Elini bile çekemeden öylece kalakaldı.

''Alacağın en ağır ceza bile senin yanında hafif kalır, aşağılık!''

Sarp'ı tüm gücümle tutup sandalyeden ve Asiye Hanım'dan uzaklaştırmaya çalışırken kalbim boğazımda atıyordu.

''Dur lütfen.'' dedim zar zor.

''Durayım mı?'' derken bana bakıyordu. Boğazından çıkan damarları, irileşmiş gözlerini ve kıpkırmızı yüzünü gördüm. ''Annemden nasıl bahsettiğini duyuyor musun, Ahsen?''

''Dur çünkü bunu yapmanın bedeli ağır olur. O bir cadı, sense bir insansın. '' dedim güçlükle. ''Birimizden biri onun yüzünden o mahkemeye çıkacaksa o kişi ben olmalıyım.''

Sarp kocaman olmuş gözleriyle bana bakakalırken Asiye Hanım'ın büyük bir gürültüyle sandalyesinden kalktığını duydum. Omzumun üstünden ona bakım. Elindeki beyaz peçeteyi masaya fırlattı ve boğazını temizledi.

''Etkilendiğimi itiraf etmeliyim.'' dedi. ''Saygılı bir beyefendiden bunu beklemiyordum doğrusu.''

''Vay anasını, ben bile beklemiyordum.'' derken Mephisto'nun ağzının suya akarak bu kaosu nasıl da zevkle izliyordu.

Burnumdan aldığım kesik nefeslerin arasından ''Buna bir son ver.'' dedim.

''Vereyim, tamam.'' derken elbisesinin eteklerini düzeltti ve masadan uzaklaştı. ''Beni takip ediyorsun.''

Sarp'ı işaret ettikten sonra ekledi. ''O olmadan.''

Henüz ben ağzımı açmamışken Sarp ''Hayır!'' diye gürledi.

İki elimi göğsüne yerleştirdim ve ona baktım. ''Sana zarar verir.'' diye fısıldadım nefes nefese. ''Bırak benimle halletsin derdini.''

Sarp'ın yaşlarla ve nefretle dolan gözleri kısıldı ve kafasını iki yana salladı. ''Seni yalnız bırakamam.''

''Kendimi koruyabilirim.'' derken parmaklarımı gösterdim.

''Ya koruyamazsan?'' derken korkusu tüm sesini, bedenini, ruhunu ele geçirmişti. Kaybetme duygusunu ilk defa onun gözlerinde böylesine derin gördüm.

''Koruyacağıma söz veriyorum.''

Bana bakarken inanmakta güçlük çekiyordu. Titreyen ellerini göğsüne yerleştirdiğim ellerimin üzerine getirdi.

''Ahsen...''

''Bana güvenmek zorundasın.''

Gözleri yaşlarla dolarken dişlerini sıktı. Elimi usulca göğsünden çekerken beni bırakmakta zorlanıyordu. Tutmak için direndiği parmaklarımı ondan çekip alırken kapının pervasında bizi nefrete yakın duygularla seyreden Asiye Hanım'a baktım.

''Gidelim.''

Ona doğru ilerlerken son bir kez Sarp'a baktım. Bana bakan gözleri korku ve endişe doluydu. ''Benim için onu yalnız bırakma.'' dedim ve çenemle sandalyedeki babamı işaret ettim.

Yeniden kapıya döndüğümde önümde giden Asiye Hanım'ın peşine takıldım. Kalp atışlarım hızlanırken ellerimi kaldırdım ve onlara baktım. Silik bir hayal gibi gidip gelen uzun tırnakları ve perdeli parmakları gördüğümde bu beni ürkütmekten ziyade güvende hissettirmişti.

Giriş koridoru boyu ilerleyip dar bir koridora dönerken bu yolun nereye çıkacağını artık biliyordum. Karanlık kapının önünde durduğumuzda ilk defa yüzüne yakından baktım. Yaşlanmaya yüz tutmuş yüzündeki izler, güzel bir yaş alma değildi. Her biri farklı bir acıyı anımsatıyordu bana. Kapıyı ardına dek açtı ve önden ilk adımı attı. Belkıs'a ait olarak hatırlayacağım bu bordo ve siyahın ağırlıklı olduğu odanın orta yerine kazınan beş köşeli yıldız adeta benim için hazırlanmış gibiydi. Her bir köşesine denk gelen mumların yükselen alevlerine şahit oldum.

''Niye buradayız? Ne planladın yine?''

Arkamdaki kapıyı gürültüyle kapattı ve tamamen baş başa kalmamızı sağladı.

''Her şeye bir son vermemi istedin ya iyilik meleği, ondan.''

Tahta masanın üzerine serdiği kara cüppeyi o giyene dek fark etmemiştim bile. Sesi sitem ve öfke doluydu.

''Bana saldırmaya çalışan bir adamla birliktesin!'' dedi bağırarak. ''Sana inanamıyorum!''

Cüppenin kırmızı elbisesini gizlerken gözlerimi ondan ayıramadım. O kadar uzun süredir içimdeki her bir duygu göz ardı ediliyor ve zihinsel olarak altmış yaşında bir kadın gibi hissediyordum ki tüm yorgunluğum omuzlarıma bindi ve beni adeta oraya kenetledi.

''Annesini katlettin.'' dedim tuhaf bir sakinlikle. ''Tüm suçu üstüne attığın babasını yıllarca göstermedin, onu kendi evi bile olmayan bir eve hapsettin. Alay eder gibi her gün yüzüne gülüp sırtını sıvazladın ve tüm bunlara rağmen sana saldırabilme imkanı varken saldırmadı bile.''

Bakışlarımı ona çevirdim. ''Haksız olduğunu mu düşünüyorsun?''

Şaşırmış gibi dudaklarını araladı. ''Yani sen bana bir şey yapsaydı o adamı savunacaktın, öyle mi?''

Hayretle iç çektim ve derin bir nefes alıp verdim. ''Anne sen... Sen gerçekten nasıl bir şeyin içinde olduğumuzu görüyor musun? Hala bana hangi tarafta olduğumu mu soruyorsun? Taraf maraf yok! Tek bir şey var o da senin Sarp'ın annesini ve belki de bilmediğim başka birileri daha öldürmüş olman!''

''Neden bu kadar acı çekiyorsun ve bir türlü gerçek bir cadı olamıyorsun, biliyor musun?''

Süzülerek yıldıza doğru ilerledi ve kendi elementinin olduğu mumu hızlıca bulup arkasında durdu.

''Çünkü hala aciz bir insan gibi düşünüyorsun.''

Mumların güçlü ateşi odanın ortasını aydınlatırken diğer her yeri karanlıkta bırakıyordu.

''Ben sadece kalbimin bana söylediklerini yapıyorum. Bu acizlikse, sorun yok.''

''Aferin, geri zekalı. Bu geceden sonra da böyle devam edersin hayatına, tamam?''

Elimle üzerindeki kara cüppeyi gösterdim. ''En azından olmadığım biri gibi davranmaya çalışmıyorum. Sen bir Kara Cadı değilsin! Böyle giyinerek veya Kara Büyü yapmaya çalışarak da olamayacaksın.''

Yüz ifadesinin saniye saniye değiştiğine şahit oldum ve aslında kendi içinde verdiği savaşın en büyük sebebini çoktan keşfetmiş olduğumu anladım. Nasıl ki benim bir Su Cadısı olmam onun için bir hayal kırıklığıysa kendisinin bir Kara Cadı olamayışı da ona eşdeğer bir hayal kırıklığıydı.

''Ne oldu?'' dedim yüzüne bakarken. ''Yüzleşmeye hazır mı değildin? Ben de değildim ama alışıyorsun.''

''Küstahlaşma.'' derken ses tonu yüksek değildi fakat daha kuvvetli bir duyguyla bezenmişti.

''O kadar çok düşündüm ki. Beni gerçekten hiç mi sevmemiştin yoksa istediğin gibi bir cadı olmamam mı buna sebep oldu? Gerçekten beceriksiz bir çocuk muydum yoksa sen kendi komplekslerini benim üzerimden mi dışa vuruyordun? Neden böyle birisi oldun o kadar çok düşündüm ki.''

Dişlerini sıkıyordu. Mum ışığında seçebildiğim gözlerinin neredeyse dolduğunu düşündüm. Tebessümü ise kızgın ve buruktu.

''Bilmem.'' dedi. ''Belki benim annem de beni hiç sevmemiştir.''

Kafamı aşağı yukarı salladım ve dudaklarımı birbirine bastırarak yaşadığım kalp kırıklığını sindirmeye çalıştım. Cüppenin altından çıkardığı Voodoo bebeğini yıldızın ortasına doğru fırlattığında daha iyi görebilmek için yıldıza yaklaşmam gerekti.

''Bu ne şimdi?''

''Nasıl bilmezsin?'' dedi. ''Dün gece büyük bir kahramanlık örneği göstererek kilometrelerce uzaktan, hiçbir büyüyü doğru düzgün bilmeden bozdun ya.''

Sesi bu başarım karşısında gururlanmaktan ziyade elinde tutamadığı için hayıflanıyormuş gibiydi.

''Oysa ki ben biricik dostumu kandırıp yalnızca biraz dinlenmek için o çemberden çıkmayı başarmakla ve Sarp'ın kaldığı odadan didik didik saç teli aramakla çok vakit kaybetmiştim. Yazık oldu zamanıma.''

Ben hala Voodoo bebeğine bakakalırken zihnimde bana ait olmayan fakat yaşadığıma emin olduğum bir sahne arka arkaya dönmeye başladı. Kuvvetli bir dejavu hissiyle kaşlarımı çattım. Bu duvarlar, kasvetli pencereden içeriye dolan rüzgâr, karşımda ona ait olmayan kara cüppeli bir cadı.

''Voodoo büyüsü yapmak yasak.'' diye mırıldandım çemberin ortasına doğru ilerlerken.

Bu bilgiyi bilmemden duyduğu şaşkınlığı gizlemekten çekinmedi ama konuşmaya devam etmesi uzun sürmedi.

''Biz cadıyız, iyilik perisi değil.'' dedi ve bana neyi hatırlamam gerektiğiyle ilgili bilinçsiz bir ipucu verdi.  Sırtımdan geçen ürpertiyle nefes alışverişlerim hızlandı, nerede durduğuma ve üzerimdeki mavili elbiseye baktım.

''Tabii ki karanlık oynayacağız, ne bekliyorsun? Dünya barışını sağlayacak halim yok! Ne var yani, kendi büyülerimiz ve çıkarlarımız için birilerini kurban etmemiz gerekiyordu ve ettim. Senin aksine ben gerçek bir cadı gibi düşünüyorum.''

Zihnimde farklı bir bedende söylenen cümle kelimesi kelimesine tekrarlanırken dudaklarımdan dökülüp gitti. ''Eğer gerçekten güçlü olsaydın karanlık oynamak zorunda olmazdın. Sen sadece güneş battığında hayatta kalırsın.''

Kafası karışmıştı fakat bu uzun sürmedi. Bana ait olmadığını bilmediği bu cümle karşısında kaşlarını çattı. ''Ben bunu yapmayacağım.'' dedim. ''Kimseyi kurban etmeyeceğim, kimsenin ne aklıyla ne de hayatıyla oynamayacağım. Eğer bu beni gerçek bir cadı yapmayacak yapmasın.''

Ellerini kaldırdı ve sahte bir alkışlamayla bana doğru uzattı. ''Madalya takacaklar sana, bravo.''

''Kelimelerin canımı yakmıyor artık.'' dedim. ''Bu sahte oyununa da katılmayacağım. Ne halin varsa gör.''

Arkamı dönmek üzereyken yıldızın içine geri dönülemez bir adım attı. Ateş'e ait mumun alevi yükseldikçe yükseldi. Beni kolumdan yakaladığında tırnaklarının etime battığını hissettim. Neredeyse savurarak yıldızın oluşturduğu çemberin ortasına oturttu.

''O kadar sıkıldım ki!'' diye bağırdı. ''Alt tarafı herkes gibi bir cadı olacaktın ve gül gibi geçinip gidecektik! Sarp'ı sana unutturmam basit bir büyüye bakıyordu, Üç Kat Yasasını önlemek için yanımda tutmaya devam etmek zorunda kalmadan kendisinin evi terk etmesini sağlamam bir haftamı alırdı, bir!''

Bağırışıyla birlikte gözlerim iri iri açıldı. Vücudumu saran dejavu basit bir his olmaktan çıkıp bir gerçekliğe dönüşüyordu. Pencerelerden birisinin fırtınaya yenik düşüp açılmasıyla irkildim. İçeriye dolan rüzgâr mumların alevini harlarken Asiye Hanım yükseldikçe yükseldi.

''Ama ne oldu? Aykırı olacağın tuttu, kayıp bir soyu devam ettirmek sana kalmıştı sanki! Bu noktaya gelmemize sebep olan tek bir şey var o da sensin!''

Kalbimin tir tir titremesine engel olamadım. Tam karşımda içine girdiği ve ona ait olmasa da üzerine cuk oturan kara cüppenin içinde gözlerinden çıkardığı karanlık duygularla beni kilitledi. Parmağını tehditkâr bir tavırla bana uzattığında ayağının altındaki Voodoo bebeğini önüme itti.

''Madem sahip olduğun bir misyon yok, madem gerçek bir cadı olmak istemiyorsun o halde ben de tüm bunlara bir son veriyorum, sevgili kızım. Kabullenmekte zorlandığın tüm gücü bu basit bez bebeğe aktaracaksın. Elinde avcunda hiçbir şey kalmadığında ise ta-daa özgürsün! Nereye istiyorsan, kiminle istiyorsan gidebilirsin. ''

Ona dair kendimi her şeye ne kadar hazırlarsam hazırlayayım bir an gelecek ve beni yine şaşırtacaktı. Her şeyi duymayı bekliyordum fakat bunu beklemiyordum. Benden çoktan vazgeçmişti, ona layık bir çocuk olmadığımı çoktan kabullenmişti ve şimdi istediği tek şey gücümdü.

Güçlükle yutkundum. Voodoo bebeğini titreyen ellerim arasına aldığımda kulaklarımı sağır edecek bir çınlama duydum. Gözlerimin önünden geçip giden benzer sahneler, farklı bir bedenden benim kalbime yayılan aynı duygular.

''Sonra yeniden zayıf bir insan olabilirsin, tam da sana yakıştığı gibi.'' derken sesini alçalttı ve bana doğru eğildi.

''Zayıf olduğum için değil, aksine karanlık olmadan da güçlü olabildiğim için benden kurtulmak istiyorsunuz ama ben, yok ettiğiniz soyuma rağmen elbet bir gün geri döneceğim.''

Yüzünü göremesem de kaşlarını çattığını ve yüzünü buruşturduğunu sesine yayılan garip tınıdan anlayabiliyordum.

''Ne diyorsun be?''

''Zayıf olduğum için değil, aksine karanlık olmadan da güçlü olabildiğim için benden kurtulmak istiyorsunuz ama ben, yok ettiğiniz soyuma rağmen elbet bir gün geri döneceğim.''

Aynı cümleler arka arkaya tekrarlanırken bedenim sallanmaya, neden aykırı olduğumu kabullenerek bana yeni bir pencere açmaya başlamıştı.

''Sen-'' diyecekken sertçe kaldırdım kafamı. Suya ait olduğuna emin olduğum mumun alevi yükseldikçe yükseldi. Dışarıda kopan fırtınaya şiddetli yağmur damlaları eşlik ederken gök gürledi. Rüzgârın benim etrafımdan dolanmasına izin verdim.

''Er ya da geç senin istediğin her şeyin gerçekleşemeyeceğini öğreneceksin.'' dedim. Bana doğru eğilen yüzü karanlıklaştı. Yana doğru düşen saçları uçuyordu.

''Er ya da geç ben kazanacağım.''

Tam alaycı bir tavırla gülecekti ki yıldızın yere kazınan köşelerinden yükselen deniz kokusu burnuna doldu. Odanın tüm pencereleri büyük bir gürültü ile açılıp duvarlara çarparken dışarıda kopan fırtınanın çığlıkları odayı dolduruyordu.

Ilık bir ilkbaharda akan şelale misali suyun gürültülü sesini duydum. Denizin kokusunu aldım, okyanusun korkunç dalgalarını gördüm. Gökyüzünden düşen yağmur damlalarının masum görünen gücünü hissettim. Her yere yayılmasına, öncelikle bu çemberi kapatmasına izin verdim. Asiye Hanım doğrulup etrafına baktığında beni tuzağa düşürmeyi planladığı çemberin içinde hapsolduğunu öğrenmişti. Benimle ve bir zamanlar aykırı gelen herkes gibi yok edilmesine göz yumulan tüm Su Cadıları ile birlikte. Avuçlarını açtı ve kendi elementine sarıldı. Avuçlarından çıkan bir dem ateş saliseler içinde sönüp bir dumanla yukarıya yükseldi. Arka arkaya denedi. Denemekten vazgeçmedi.

''Ahsen!'' dedi bağırarak. ''Ahsen bak çok fena olur, sakın bir şey yapayım deme!''

Ayağa kalkmadan, dizlerimin üzerindeyken taşan bir nehir misali tüm suyun pencerelerden içeri dolmasına izin verdim. Duvarlara çarpıp yeri kaplayan sularla Asiye Hanım'ın sesi yükseldi.

''Ahsen! Ben senin annenim, kendine gel! Saçmalama!''

Perdeli parmaklara ve sivri tırnaklara dönüşen ellerime baktım. Suyun gücü kısa saçlarımı geriye savururken mavimsi kıyafetin incilerle ve deniz kabuklarıyla bezenen bir zırha dönüştüğüne şahit oldum.

''Bende senin çocuğundum.'' dedim nihayet konuşurken. Kendi sesimi duyduğumda ilk birkaç saniye etrafıma bakındım. Sesim, yakından fakat bir o kadar da uzaktan geliyordu. Sanki suyun altından konuşuyormuşsun gibi.

Göremediğim mavi gözlerimin bir mercan gibi parladığını hissettim. Asiye Hanım'a bakarken yüzünde ilk defa korkuyu ve çaresizliği gördüm. Sıkışıp kaldığı su duvarlarının arasında geri geri giderken ellerini kaldırdı.

''Ama bana hiç merhamet göstermedin.'' diye devam ettim. ''Şimdi benden mi bekliyorsun?''

''Ahsen...'' derken sesi titriyordu. Boğazından yükselen morarmalarla ve kullanamadığı elementinin güçsüzlüğü ile yavaş yavaş yere eğildi.

''Ahsen, beni öldürürler anneciğim. Bak, beni onlara teslim edersen bana her şeyi yapabilirler. Sen... Sen bunun vicdan azabıyla yaşayabilecek misin? Beni gerçekten o meclisin önüne atabilecek misin? Bak, ben senin için yeni bir yol yaratıyorum. İstediğin hayatı yaşaman-''

Titreyen elleriyle yerdeki Voodoo bebeğine uzandı. Tek bir hareketle bebeği çemberden dışarı fırlattığımda ise elleri havada kaldı.

''Ben sen değilim.'' dedim. ''Annem olmasaydın da öldürülmene izin vermezdim ama merak etme, ben istediğim hayatı yaşayacağım. Sen de hak ettiğin hayatı yaşayacaksın. Böylece adalet yerini bulacak. Çok adil, değil mi?''

Kafasını iki yana sallarken aslında sahip olduğu tüm o kibrin yok edilmesinin ne kadar basit olduğunu anladım. Sarp haklıydı, istediği tek şey güçtü. Sahip olduğu tek şey de güçtü. Gücü elinden alındığında ise oyuncaksız kalmış bir bebek gibi düşkün duruma geliyordu. Şimdi, dizlerinin üzerinde onu hiç görmediğim bir vaziyette karşımda duruyordu.

Dizlerimin üstünden tek bir hamle ile ayağa kalktım. Ayağa kalkışımla odayı saran sular, kapıyı ardına kadar açıp dışarı çıkmaya güç buldu. Asiye Hanım kafasını kaldırıp etrafına bakarken gördüğü şeyler bir hayal gibiydi.

''Tüm meclisi toplayana dek burada kalıyorsun.'' dedim. ''Merak etme, Cadı Çemberinden daha havadar. Sıkılmazsın.''

Arkamı dönmek, kendi çemberimden çıkmak için doğru anı beklerken beklenmedik bir hamle yaptı. Aniden üzerime atıldı ve ayak bileğimden beni yakaladı. Yere düşüp bedenimi acıtacak kadar sertçe kendine çekerken bağırıyordu.

''Hiçbir yere gitmiyorsun!''

''Bırak beni!''

''Madem dibe batıyorum tek başıma gitmeyeceğim!'' diye gürledi. ''Kendi suyunda boğulmak ne demek, bilir misin? ''

Tırnaklarını etime geçirirken acısıyla sızlandım. Ayak bileğimden süzülüp suyun içine karışan bir damla kanı gördüm. Tuttuğu ayağımla onu itmeye çalışırken benim bir hamle yapmama gerek kalmadan çemberin etrafını saran sular içeri akmaya başladı. Aramıza bir duvar örercesine Asiye Hanım'ın önüne siper olurken can havliyle ayağımı bıraktı. Beni bırakmasıyla geri geri çekilmeye başladım ve onu görebildim. Suların karşı konulamaz gücüyle önce havaya kaldırıldı. Etrafını saran sular, bir ırmak gibi masum değildi. Gecenin karanlığında gizlenen ve nefes kesen okyanusun kızgın dalgalarıydı. Neredeyse siyahtı, köpükleri arasından her an saldırmaya hazır bir deniz canavarı çıkacak gibi tehditkârdı. Asiye Hanım'ın bir hayvan çığlığını anımsatan ve neredeyse daha önce duymuş olduğumu düşündüren bağırışını duydum. Gözlerim yerinden çıkacak gibi açılırken yerden kalkmaya çalıştım.

''Anne...'' dedim güçlükle.

Okyanusun dalgalarıyla beraber, genişleyen ve tüm odayı kaplayan çemberin içinden çıkıp zaten açık olan pencerelere çarptı. Paramparça olan cam kırıkları suların içine dağıldı ve seçilemez hale geldi. Kalp atışlarım deli gibi hızlanırken ona doğru birkaç adım attım.

''Anne!''

Okyanus, onu kendine ihanet eden bir denizci gibi pencerelere çarpıp geri çekmeye devam etti.

''ANNE!''

Bağırışımla beraber dalgaların onu savururcasına yere bırakması bir oldu. Göbeğinin üstüne kadar gelen suyun içinde yatarken bedeninden suya koyu bir kırmızılık yayıldı. Olduğum yerde tir tir titrerken Sarp'ın, suya çarpan ayak sesleriyle beraber açık olan kapıdan içeri girmesi bir oldu.

''Ahsen! Ahsen, sen iyi misin-''

Odayı gördüğünde duraksadı. Suya doğru dizlerim üstüne çökerken gözlerim faltaşı gibi açılmış, dudaklarım korku ve hayretle aralanmıştı.

''Ahsen...''

Sarp'ın yumuşak sesi kulağıma doldu. Bana doğru geldiğini suyun içinde attığı adımlarla anlayabiliyordum.

''Bebeğim sen...''

Kafamı ona çevirirken çenem titriyordu. ''Sarp...'' diye fısıldadım, neredeyse boğulacak gibiydim.

''Sarp, o öldü mü?''

Continua a leggere

Ti piacerà anche

ZEVAHİR Da Çiğdem

Narrativa generale

4M 211K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
225K 19.9K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
388K 22K 66
Milattan önce 726 yılında kehanet gerçekleşti. Şimdi sıra kefaretin. Ön Asya'da başlayıp, Mezopotamya'ya uzanan ve hiç var olmamış topraklarda nihay...
5.8M 265K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...