ANKA

By sakligolgeler

141K 10.6K 12K

❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten... More

Chapter 1: Sınırlar
Chapter 2: Sıradan
Chapter 3: Arkadaş
Chapter 4: Odak Noktası
Chapter 5: İlk Zafer
Chapter 6: Hayal Kırıklığı
Chapter 7: Yalanlar ve Gerçekler
Chapter 8: Paralel Evren
Chapter 9: Derine Gömülen Hisler
Chapter 10: Bir Fotoğraf, Bir Öpücük?
Chapter 12: Muhteşem İkili
Chapter 13: Yeni Başlangıçlar
Chapter 14: Şimdi ve Sonsuza Dek
Chapter 15: Her Şey Aşktan
Chapter 16: Arzunun Tebessümü

Chapter 11: Kıskançlık Problemleri

8.8K 682 570
By sakligolgeler

Selamlar, hoş geldiniz. Bu bölümde diğerleriyle daha fazla vakit geçirmişiz, Mila ve Aren sahnelerimiz birazcık az kalmış gibi sanki ama bir sonraki bölümde daha yoğunluklu bir şekilde Milaren sahneleri olacak. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen <3 Biliyorsunuz ki, bu yolda en büyük motive kaynağım sizlersiniz. Keyifli okumalar!

🎶

Boyfriend - Dove Cameron

Raf - Deeperise, Jabbar

🎶

Küçükken sabahın köründe ayaklanıp annemle babamı uyandırdığım günlerin cezasını mı çekiyordum yoksa her gün Güneş'ten önce uyanıp onu da kendimle beraber uyandırmamın karmasını mı yaşıyordum?

Bence ikincisiydi. Çünkü canım annem ile babam, bana ne olursa olsun kıyamaz, hakkımda böyle dileklerde bulunmazlardı. Fakat aynı şeyi 1.72 boylarında, tam bir baş belası olan, aynı evi paylaştığım dostum için söyleyemeyecektim. Rüyasında mı görmüştü bilmiyordum ama beni ona modellik yapmam için sabahın 6'sında uyandırmıştı, yani gerçekten de el insaftı. Onun bu saatte uyandığına mı şaşırsaydım yoksa bu saatte kendisi uyandığı gibi bir de utanmadan beni de uyandırdığı sebebe mi?

Bu zamana kadar kızı uyandırdıklarının yerine say, sadece bir gün o senden erken uyanıp seni de kaldırmış çok mu? Sen bunu her gün yapıyorsun.

Pardon da sen kimin tarafını tutuyorsun şu an? Bizim takım olmamız lazım, ben bizim konforumuzu düşünüyorum, iki saat daha fazla uyuyabilirdik. Şuna bak, gün bile ağarmamış. Başım çatlıyor uykusuzluktan.

E, yani? Gece 2 saat Aren'i düşünmek yerine vurup kafayı yatsaydın Miloş'um, şimdi hiç mızırdanma. Hayır cidden anlayamıyorum seni. Madem aklından çıkartamayacaktın gece yarısına kadar, madem onunla olan anlarımızı tekrar tekrar hayal ederek pişmiş kelle gibi sırıtacaktın, neden bunları yapmak yerine direkt çocuğun yanında kalmadın?

Of, senin her seferinde böyle mantıklı cümleler kurman o kadar sinirimi bozuyor ki anlatamam. Hem kız evi naz evi diye bir şey var, hiç duymadın mı?

Fazla naz aşık usandırır diye bir şey de var canım, benden duymuş olma ama.

"Biraz daha dik dur, bak iğneyi sana batıracağım şimdi, göreceksin gününü." dedi boğuk bir sesle, baş belası arkadaşım. Bir eliyle üzerime tuttuğu kumaştan ölçü almaya çalışıyor, diğer eliyle ise ağzıyla tutmakta olduğu iğnelerden birini alıyordu. Ben ise put gibi ayakta dikilip işini halletmesini bekliyordum. "Konuşma," diye tersledim onu. "İğneler boğazına kaçacak geri zekalı."

"Oy, aşkım beni de düşünürmüş." dedi tatlı bir surat ifadesi yaparak. Yanaklarımı mıncırdığında yüzümü buruşturup kendimi geriye doğru çektim. "Keşke sen de biraz beni düşünsen, insan düşmanını bu saatte bu iş yüzünden uyandırmaz ya." diye isyan ettim. Haklıydım, bıraksaydı da uyusaydım. Okuldan gelince tüm vakit bize kalmıyor muydu zaten, o zaman yapamıyor muyduk bunu?

"Aman be, sen de mızır mızır ne mızırdandın başımda sabahtan beri." dedi çirkef yüzünü ortaya çıkartarak. "Ya sal beni uyuyayım canımın içi, lütfen." dedim baygın baygın bakarken, gözlerimi tam anlamıyla açabildiğim söylenemezdi zaten. Hâlâ uyku sersemliği vardı üzerimde. Ona masum masum bakmaya devam ettiği sırada bu hâlime acıyarak beni odama gönderir sanmıştım fakat öyle olmamıştı. Nuh diyordu peygamber demiyordu, salak kız.

"Kızım, sen şu an ne kadar şanslı olduğunun farkında mısın? Geleceğin en ünlü moda tasarımcılarından biri seni mankeni yapmış, sana göre elbise dikiyor sen ağız burun yapıyorsun. Yani pes doğrusu. İlerde çok ünlü olursam röportajlarımda kariyerime engel olmaya çalıştığın detayının üzerinde mutlaka duracağım, sen merak etme."

Nefes bile almadan dakikada 46 kelime mi konuşmuştu o? Ağzım açık bir şekilde ona bakmaya başlamışken uykum az da olsa aralanmıştı. "Ne bakıyorsun be öyle? Ayrıca son olarak da senin beni bu zamana kadar sabahın köründe boş yere uyandırdıklarına say, demek istiyorum." dedi bana ters bakışlarını atarken.

"Nefes almayı unuttun." diye fısıldadım ağzımın içinde. Onu dinlerken ben yorulmuştum, gerçi şu an ağzımı açmaya bile mecalim yoktu ondan da kaynaklanıyor olabilirdi bu ama yine de o, bugün her zamankine göre daha enerjikti.

"Ayıptır sorması, kargalar bile daha bokunu yememişken senin bu kadar enerjik olmanın sebebi ne?" diye sordum. Hemen yan tarafımızdaki masada bulunan telefonumu aldığımda Güneş, "Kıpırdama." diye cırladı. Ekranı açıp saatte baktığımda 06.12 olduğunu görmek kafamı duvarlara vurma isteği uyandırdı içimde. Yaklaşık 15 dakikadır zırlıyordum ama bir fayda etmiyordu, en son kaderime razı gelip, boyun eğerek sessizliğe gömülmeye karar verdim.

"Rüyamda dehşet güzel bir elbise tasarlıyordum ve aşırı beğeniliyordu. Yılın viral olan elbisesi falan seçilmişti, bu da kariyerim için önemli bir adım olmuştu. Daha sonra ise defileler falan düzenlemeye başlamıştım." dedi heyecanlı bir sesle fakat aynı zamanda da dalgındı. Ya rüyasına geri dönmüş ve o anları tekrar yaşıyordu ya da ilerde bu rüyanın gerçekleştiği günleri hayal ediyordu.

"Rüyanda bile kıyafet tasarladığına inanamıyorum, kafayı bunlarla bozdun iyice." dedim gözlerimi yumup uyku haline geçmek istercesine.

"Ben gayet memnunum hayatım. Hem nesi varmış rüyamın, sen rüyanda nasıl şeyler görüyorsun ki?" diye sordu meraklı çıkan sesiyle, kaşlarını çatarak. Bu esnada da nihayet ölçüm yapmayı tamamlamıştı. Ölçüm yapmak bu kadar uzun süren bir iş tabii ki değildi ama Güneş birazcık takıntılı ve de aynı zamanda benim gibi mükemmelliyetçi bir insan olduğu için herhangi bir sorun çıkmasın, her şey kusursuz olsun istiyordu.

Nasıl şeyler gördüğümüzü inan hiç öğrenmek istemezsin bebeğim çünkü fazlasıyla çıplaklık içeren müstehcen türde şeyler görüyoruz.

Bunu düşünmekten bile aşırı büyük bir utanç duyuyordum ama maalesef ki doğruydu, rüyamda Aren'le yarım bıraktığımız işi tamamlama aşamasında olduğumuzu görmüştüm. Fazlasıyla çıplaklık içeren ve son derece yükseltici sahnelere tanıklık etmiştim. Güneş beni uyandırdığında ise rüyayı görürken oldukça terlediğimi fark etmiştim. İtiraf etmek gerekirse şu anki huzursuzluğumun en büyük sebeplerinden biri de buydu aslında. Rüyamın yarım kalması...

"Ne göreceğim canım? Ben de genelde Ay, Yıldız, Güneş ve aklına gelen her türlü gök cismini görüyorum. Onları inceliyorum, onlar üzerinde çalışmalar yapıyorum." dedim uykulu gözlerimi açıp durumu bozuntuya vermemek adına masumca gülümseyerek.

"Ha, öyle diyorsun yani?" dedi sorgulayıcı bir tavırla. "Komik şaka, hadi şimdi gerçeği söyle." diye ekledi, yapmacık bir şekilde kahkaha atıp hemen ardından ciddileşerek. Beni bu kadar iyi tanıması hiç iyi değildi. En ufak yalanımı bile büyük bir ustalıkla yakalaması sinir bozucuydu. "Aman, hemen de anla zaten yalan söylediğimi." dedim burnumdan sert bir nefes vererek.

"Ne gördüğünü inan ki çok merak ediyorum ama duyacaklarımdan o kadar korkuyorum ki..." dedi elini kalbine götürüp gözlerini yumarak. Oyunculuğundan da asla ödün vermiyordu. Şebek. "Bak alıştıra alıştıra söyle, kalp var bende."

"Of, nerden geldik bu konuya ya?" diye hafif yüksek bir tonla sitem ettiğimde, "Sen açtın geri zekalı." diye karşılık vermeden duramadı. Doğruydu, ben açmıştım. Dilimi eşek arıları soksaydı da rüya kelimesini ağzıma alamasaydım. Gerçi önünde sonunda o rüya konusu açılacaktı biliyordum, hele ki ben hâlâ rüyanın etkisinde olup, Aren'in önümde diz çöktüğünü hayal ederek bacaklarımın zangır zangır titremesine engel olamazken Güneş'in garip bir durum olduğunu fark etmesi çok uzun zamanını almazdı.

"Senin de dediğin gibi geri zekalıyım işte Güno'm, takılma sen bana." dediğimde Güneş'in, "Aren'le seviştiğinizi gördün değil mi?" diye sormasını asla beklemiyordum. Ama neye şaşırdığımı da asla anlamıyordum. Güneş bu konuların kitabını yazmış insandı, üstüne üstlük beni bu kadar iyi tanırken anlamayacağını düşünmek aptallıktı.

"Çok mu belli?" diye sordum kısık çıkan sesimle, yenilgiyi kabul ederek. "Durmadan titreyen bedenine söz geçirebilseydin fark etmeyebilirdim canım. İlk başta üşüdüğünü sandım ama ev aşırı sıcak o yüzden bu ihtimali kafamdan sildim hemen. Daha sonra bu konuyu açarak kendini patlattın zaten. Kızım, sen benden bir şey saklayabilecek olduğuna inandın mı gerçekten?" dedi dudaklarını büzüştürerek. Benimle konuştuğu esnada elindeki kumaşı çoktan kesip biçerek dikiş için uygun hâle getirmiş, dikiş makinesinin başına oturmaya hazırlanıyordu. Bana bakarak arsız arsız sırıttı.

"Tamam anladım senden bir şey saklayamam," dedim sandalyesine oturmasını izleyip hemen ardından göz devirirken. "Ama yine de mankenin üzerinde ölçü almak varken beni uyandırarak bu rüyamı bölmen hiç etik değil." diye mızırdandım. Şimdi gidip sıcacık yatağıma geri girsem bile aynı sahneleri yaşayamayacağımı biliyordum.

"Ya, sen bunu mu dert ediyorsun? Merak etme bir aya kalmaz gerçeğini yaşarsın zaten." dedi bana doğru dönüp kıkırdayarak. Ağzımı yamultarak onu taklit ettiğimde boşta bulunarak az daha elindeki makası kafama fırlatacaktı.

"Hiç öyle özürlü özürlü hareketler yapma bana, görünen köy kılavuz istemiyor aşko." dedi gözleri saniyelik olarak boynuma düşerken. Boynumdaki morluğa bakıyordu, Aren'in bizzat kendi dudaklarıyla bana armağan etmiş olduğu morluğa. Elim istemsizce boynuma gitmiş ve orayı bir iki kez ovalamıştı. Eşek herif, az daha tutamadın mı kendini de şimdi rezil ediyorsun beni olur olmadık yerde? Of Aren of.

Söyledikleri karşısında diyecek bir şey bulamadığım için sessizce kenara çekilip onu izlemeye başladım, elindeki kumaşın rengi kırmızıydı. O kadar güzel bir tonu vardı ki, açık ten rengimle çok uymuştu. Sade bir elbise gibi görünüyordu fakat tahminimce Güneş ona özel olan işleme ve detayları en son ekleyecekti. Şu an elbiseyi dikerek ana hatlarını oluşturmaya çalışıyordu. Ben ise bu esnada telefonumu elime alarak sosyal medya hesaplarıma göz atmaya karar verdim.

Yalan, Aren'i stalklamak istedin.

Instagram'a girdiğimde en son 5 saat önce aktif olduğunu gördüm, bu da bizim konuştuğumuz saate denk geliyordu. Bu detayı fark etmem, niye bu kadar hoşuma gitmişti bilmiyordum ama ekrana sırıtarak bakmaya başlamıştım.

"Ne o, nude mu atmış yoksa Aren'in?" diyen Güneş'in sesi beni kendime getirdiğinde kafamı kaldırarak ona baktım. "Ne alaka be?" diye çemkirdim, ses tonumun yüksek çıkmasına engel olamayarak. Ses tonum karşısında tek kulağını tutup gözlerini yuman Güneş, "Sen iyice ayıldın bakıyorum da, hadi git bize kahvaltı hazırla. Ben de şunu tamamlayıp geleceğim." dedi elindeki kumaşı bana göstermek niyetiyle hafifçe havaya kaldırarak.

Size doyum olmaz ya ben kaçayım, benim bir ipe un serme işi vardı.

"Kanka," dedim yalandan ağzımı kocaman açıp esneyerek. "Cidden bir anda o kadar uykum geldi ki, anlatamam sana." dedim camın hemen önünde bulunan küçük deri koltuğa cenin pozisyonunda kıvrılırken. Kahvaltı hazırlamaktan kaytarmak için uyuyacakmış gibi koltuğa yatmıştım zira uykunun 'u'su kalmamıştı, uçup gitmişti hepsi.

"Kalk oradan. Git ve kahvaltıyı hazırla." dedi tane tane. Bana bakmıyor önündeki dikiş makinesiyle ilgileniyordu. Aklıma gelen hain planla telefonumu elime alıp gruba yazmaya başladım.

Mila: @berKİN vezneDAR

Mila: Bas nikahı,
Bas nikahı kanka ben arkandayım.

Mila: Çünkü bu salağı sen almazsan ciddili evde kalacak. Kim ne yapsın bunu?

Mila:

Mila: SAAT SABAHIN 6 BUÇUĞU VE BU APTAL SARIŞININ UĞRAŞTIĞI ŞEYE BAK.

Mila:

Mila: Rüyasında görmüş :d (Cidden)

Mero: KANKA SENİ BANA ALLAH MI GÖNDERDİ?

Mero: HAYIR YANİ BEN GİBİ BİR CENABET NASIL BİR SEVAP İŞLEMİŞ OLABİLİR DE TAM ŞU AN SENİ GÖNDERDİ?

Mila: Ne oluyor?

Mero: KANKA BAK ŞİMDİ SENİ ARAYACAĞIM VE SEVGİLİYMİŞİZ GİBİ KONUŞACAĞIZ TAMAM MI?

Mila: Ne?

Mila: Hiçbir şey anlamıyorum Meriç, neden bahsediyorsun?

Mero: MİLA'M, GÜZELİM, CANIM, EN SEVDİĞİM KIZ ARKADAŞIM SADECE BANA AYAK UYDUR LÜTFEN. SONRA DİLE BENDEN NE DİLERSEN.

Mila:

Mila: Bu saatte nasıl bir belaya bulaştın gerçekten çok merak ediyorum.

Mero: ARIYORUM DUR.

Mila: Şu caps locku kapat artık ve dur bir sakin ol.

Mero: OLAMAM KANKA, GÖTÜMÜ SİKECEK.

Mila: DOĞRU DÜZGÜN ANLAT ŞU OLAYI AMİP BEYİNLİ.

Mila: Kim kime ne yapıyor?

Mero: Telefonu hoparlöre alacağım, ona göre konuş tamam mı?

Mila: Meriç beni inanılmaz gerdin şu an ama, peki ara.

Mesajı gönderdikten sonra ekranda gördüğüm Mero yazısıyla birlikte yeşil butona basarak aramayı cevapladım.

"Bebeğim." diyen Meriç'in sesi kulaklarıma dolduğunda ses tonunun hem birine yakalanmaktan korkuyormuşçasına kısık olduğunu hem de yakalanmak istiyormuşçasına gür olduğunu fark ettim. Bu ikisi aynı anda nasıl oluyor diye sorgulamayın, sesi tam olarak öyle geliyordu şu an kulaklarıma.

"Hayatım," dediğim esnada Güneş'in bana bir dönüşü vardı ama görmeniz lazımdı. Bana bakmaya çalışırken az daha boynunu kıracaktı. Gözlerini kocaman açmış diyeceğim şeylere dikkat kesilmişti. "Neredesin sen bu saatte?" diye sordum Meriç'e yönelik. Ne bok yediğimizi bilmiyordum ama umarım bu işin sonunda başım yanmazdı. Ayrıca şu an Meriç'le sevgili yapma rolümüzün beni bu kadar rahatsız ettiğine inanamıyordum. Meriç benim en yakın erkek arkadaşlarımdan biri sayılırdı, büyük ihtimalle kendimi bu kadar kötü hissetmemin nedeni oydu.

Kesinlikle Aren'den başka bir erkekle sevgili olmayı geçtim, flörtleşme düşüncesinin bile seni berbat hissettirdiğinden kaynaklı değil. Ben inandım.

"Nerede olacağım bebeğim, evdeyim." dediğinde sesini bilerek mi titretiyordu emin değildim ama sesi sanki yalanı ifşa olmuş biri gibi çıkıyordu. "Ben sana geliyorum o zaman." dediğimde arkadan gelen tiz bir 'Allah belanı versin!' çığlığı ve hemen sonrasında ona eklenen sert bir tokat sesi aptal Meriç'in yine bir kızın evinde olduğunu gösteriyordu.

Ne olduğunu anlar anlamaz telefonu suratına kapattım.

Mila: İğrenç bir insansın, Meriç Dinçer.

Mila: Yazık değil mi kıza?

Mila: Tek suçu senin gibi bir aptalla takılmak yani doğru mu anladım?

Mero kişisi size yanıt verdi.
↪Mero: Asıl bana yazık amına koyayım.

Mero: Neyse dur havalı bir çıkış yapmam lazım evden, yazacağım iki dakika sonra.

"Az önce kiminle konuştun sen?" diyen Güneş hâlâ ağzı açık bir şekilde beni izliyordu. Yazık, Aren'le konuştuğumu falan düşünüyordu sanırım. Üzülüyordum bu kıza. "Meriç'le." diye cevapladığımda şaşkınlığı katlanarak artmıştı.

"Hayır," dedim hemen. Salak saçma düşüncelerin beynini ele geçirdiğini buradan rahatlıkla görebiliyordum. "Geri zekalı yine bir kızın evindeydi, büyük ihtimalle kızı başından savmak için böyle bir bahaneye sığındı." diye ben de kendi anladığım kadarıyla kısa bir açıklama yaptım.

"Ha," diye onaylar nitelikle bir mırıltı döküldü dudaklarından. "Kuş gibi hafifledim var ya." dedi sanki az önce diken üstündeymiş gibi. "Ne sandın Allah aşkına Meriç'le sevgili olduğumu falan mı?"

"Kankitom tam olarak öyle değil ama şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, sana böyle konularda pek güven olmuyor. Aren'le nikah masasına oturduğun gün bile ben onu arkadaş olarak görüyorum deme ihtimalin çok yüksek, o yüzden bir tedirgin oldum." dedi dikiş işini halletmiş bir şekilde makinesini toplarken.

"Sen de vur dedik öldürdün be kızım," dedim gözlerimi refleks olarak kocaman açarken. "Ne yani şimdi sırf Aren'e arkadaş olduğumuzu kanıtlamak için Meriç'le sevgili olur muyum sanıyorsun?" Düşüncesi bile iğrençti, fazla söze gerek yoktu.

"Iy Mila, yok hayır, tamam. Düşündüm de bir, hiçbir türlü oluru yok."

"Nihayet o aptal beynini kullanmayı başardın." dediğimde ağzını açıp bana karşılık vermeye hazırlanmıştı ki, ikimizin telefonlarından da arka arkaya gelen bildirim sesleri onu susturdu.

Telefonumu açıp gruba girdiğimde yazan kişinin Berkin olduğunu gördüm.

berKİN vezneDAR: Mila sen ne olsun istiyorsun anlamadım ama ister kabul et ister etme biz 5 yıl içinde evleneceğiz zaten.

berKİN vezneDAR kişisi size yanıt verdi.
↪berKİN vezneDAR: Güzelime de bakın. Günüm şimdi tam anlamıyla aydı işte.

berKİN vezneDAR: Benden başkası alamaz zaten, izin vermiyorum.

Mila: Iy mağara adamı seni.

berKİN vezneDAR: Gavat olmaktansa mağara adamı olmayı tercih ederim. Sağ ol.

Mila:

7: Abi o hiç aşık olmamış ki nereden bilsin? Tabii atar cringe sticker'ını.

7: Ama hayatım unuttuğun bir şey var ki,

7:

Mila: OHA, BU CİDDEN KIRICIYDI.

Mila: Ben ömrümde böyle kahpelik görmedim.

Mila: Kendimi şu an İsmail Eroğlu gibi hissediyorum.

Mila:

7: Rüyanda göremezdin zaten şekerim, sen daha farklı şeyler görmeyi tercih ediyorsun ;)

Mero: Benden mi dızladın lan bu sticker'ı?

Mila: Sus kanka, konumuz bu mu sence şu an?

Mila:

Mila: Dökül her şeyi papağan gibi, aferin ya.

7: Drama queenlik deyince de sen cidden aşkım.

7: Yastığı kafama atmak için eline aldığını görebiliyorum, şimdi yavaşça yerine bırak.

Mila: Sen sevgilini görünce iki saniyede sattın ya beni, ben bunu unutmam kızım.

7: Tamam sen de sevgilin olunca beni satarsın. Ödeşiriz hayatım.

Mila: SEN BENİM SEVGİLİMİN OLMA İHTİMALİNE İNANDIN MI YA???

Mila:

Mila: Ada ben ayrılmak istiyorum.

Mero: MSÇDÖÇSLFŞSŞFĞSPFĞSĞCLSMSLDMİSCSSLASİDLAS

Mero: Bu kız tek başına grubun mizah seviyesini yükseltiyor, helal yiğidoma.

Mila: Iy, sen hiç yalakalık yapma bana şu an.

Mero: BEST KANKAM, GÜZELLER GÜZELİM, KANATSIZ MELEĞİM.

Mero: Beni nasıl bir dertten kurtardığının farkında değilsin.

berKİN vezneDAR: Sik beyinli.

berKİN vezneDAR: Büyük bir dertten mi kurtuldun yoksa asıl derdin kucağına mı atladın, tartışılır.

Mero: ?

berKİN vezneDAR: Sikecek belanı.

Mero: Kesssss, Aren senin gibi mağara adamı mı? Hadi mağara ayısı, mağarana.

Mero:

Mila: KAŞMFÇSMFÖSMFŞDÖCÇDÖCÇDĞFĞDŞD CUK

7: Bana bakın, kafalarınızı birbirine tokuştururum. Dalga geçmeyin sevgilimle.

Mero: Kanka bu tehditler korkutamaz beni şu an, az önce kafama saksı yiyordum çünkü az daha.

7: Şu olayı düzgünce anlat artık.

Mero: Bak kanka şimdi biz yine partiliyorduk, tamam mı?

berKİN vezneDAR: Ben evdeydim bebeğim, hâlâ öyleyim.

Mero: Of bir kes aq. Neyse kaptırmışım kendimi sabah olduğunu bile fark etmedim. Biz sarışın, çıtır bir kızla bakışmaya başladık.

Mero: Ama nasıl bakışıyoruz var ya... O beni kesiyor, ben onu kesiyorum. İşte biraz öyle takıldık, daha sonra gittim yanına flörtöz tavırlar falan derken evine geçtik. Kız da dünden razıymış abi.

Mero: Kanka Allah çarpsın elimi bile sürmedim sadece biraz öpüştük barda. Onun evine gittikten sonra bir şeyler atıştırdık, kız dişlerini fırçalamak için tuvalete gitti, peşinden gideyim dedim... KANKA ÜST DAMAĞI TAKMAYMIŞ AMINA KOYAYIM.

Mero: TRAVMA. 

Mero: BİLDİĞİN 60 YAŞINDAKİ DEDEM GİBİ DAMAĞINI ELİNE ALIP FIRÇALAMAYA BAŞLAMIŞ.

Mero: Bak aklıma geldikçe fenalaşıyorum, hayır yani biraz romantiklik olsun falan diye izlemek istemiştim onu. NEREDEN BİLEYİM BÖYLE BİR ŞEYLE KARŞILAŞACAĞIMI.

Mila: KALFKŞSKFŞSKFŞSLŞFLSLSŞFLŞSLFŞLFŞDD SESLİ GÜLDÜM APTAL. Ama yine de tam bir pisliksin.

berKİN vezneDAR: Yok ya, bu çocuk adam olmaz cidden.

Mero: Hayır, bir de beni görünce 32 diş sırıtmaya başladı salak.

Mero: Pardon 16.

Mero: Damağının birini elinde tuttuğu için sadece alttaki damağıyla güldü, yeni fobim oluştu aq çok kötüyüm.

Mila: Hak etmişsin :D

Mero: Bin tane bahane sundum, dedim annem hastaneye kaldırılmış, dayım doğum yapmaya başlamış... Kız hiçbirine bana mısın demedi, hepsinde ben de geleyim dedi amına koyayım. Sal beni sal.

Mero: En son bu fikir geldi aklıma, mutfağa gitmişti o ara kahve yapmak için. Kahveme azdırıcı katma olasılığı çok yüksekti.

Mero: Mila'm da sağ olsun, yardım etti bana. Valla en son bahçesindeki saksıyı fırlatacaktı kafama zor kurtuldum.

Mila: Bir daha olmaz kanka, merak etme.

berKİN vezneDAR: Oğlum sen çok iğrenç bir adamsın, her sabah farklı bir kızın yanında sabahlarsan böyle şeylere denk gelirsin tabii.

Mero: Kuru iftira.

Mero: Hem sanki sen bu zaman kadar hiç yapmadın böyle şeyler?

berKİN vezneDAR: Sana o kadar çok sövüyorum ki, sol melek günahlarımı yazmaktan yoruldu.

berKİN vezneDAR: Sevgilim var lan benim bu grupta, döl israfı düzgün konuş. Ayrıca hiçbir zaman böyle sikim sonik şeyler yapmadım.

Mero: Tamam BV sensin, bilmesek inanacağız :d

Mero: Hanımcı errrrkek koktu burası, ben mekanı terk ediyorum.

Mero: Yine hayvan gibi içmişim, başım çatlıyor. Eve gidip zıbarmak istiyorum.

Mesajları kıkırdayarak okuduğum sırada Güneş'in telefonuna ters ters baktığını gördüm. Meriç'in yazdıklarını kafasına takılmıştı muhtemelen. Daha çok gülmeye başladığım esnada öldürücü bakışlarını bana yöneltti. "Ben iniyorum ya kahvaltı hazırlayacağım bize, keyfim inanılmaz yerine geldi." dedim ve oturduğum yerden doğrularak odanın kapısına doğru adımladım.

"Gelir tabii keyfin yerine, sonuçta sevgilisinin eskiden başka kızlarla yediği bokları öğrenen sen değilsin." dediğinde göz devirdim.

"Abartma, ilk takıldığı kız sen olacaksın diye bir kaide yok sonuçta."

"Bunu sen mi söylüyorsun Miloş'um?"

"Yani canım, ne diyeyim? Ayrıl kanka mı diyeyim? Bir ucundan tutup toparlamaya çalışıyorum işte. Ne yapsak göze batıyor ya, hadi gittim ben. Yarım saat içinde aşağıda ol." dedikten sonra adımlarımı doğrudan mutfağa yönelttim ve kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Bugün bir değişiklik olsun diye pancake yapmak istiyordum, o yüzden ihtiyacım olan malzemeleri tezgaha çıkardım. Yapmaya başlayacakken telefonumdan gelen bildirim sesiyle odağımı oraya verdim.

Aren'dendi, uyanmıştı nihayet uykucu.

arenartemis: Günaydıınn.

Uzatarak yazmayı da biliyordu eşek sıpası, yerdim ben bunu.

arenartemis: Sabah sabah grupta ne konuştunuz o kadar?

milabel: Günaydın. Öyle havadan sudan konuştuk, her zamanki gibi.

arenartemis: Anladım, bilmem gereken bir şey var mı?

milabel: Derken?

arenartemis: Grupta konuşulan ve benim de bilmem gereken bir şey var mı?

Mesajı okuduğumda aklıma direkt Meriç'le sevgili taklidi yapmamız geldi fakat kayda değer olmadığını düşünerekten bunu ona söylemedim.

milabel: Hayır.

arenartemis: Pekala bebeğim, sen ne dersen o.

arenartemis: Ve bu arada, artık engelimi kaldırmaya ne dersin?

arenartemis: Profil fotoğrafını görememek çok can sıkıcı.

milabel: Ne yapabilirim?

arenartemis: Sana o engeli çok güzel bir şekilde kaldırtabilirim, bunu biliyorsun değil mi?

milabel: Sapık mısın?

arenartemis: Sapık mıyım?

arenartemis: Hayır değilim ama sen olabilirsin, mesajımın içinde sapıklığa dair hiçbir şey bulunmamasına rağmen konuyu oraya çektin. Demek ki senin güzel kafan hep sapıkça şeylere çalışıyor.

arenartemis: Güzel, sevdim bunu ;)

milabel: Seni buradan da engellemenin vakti gelmiş diye yorumladım, Arenciğim ya.

arenartemis: Arenciğim diyen ağzını öpeceğim.

milabel: ?

arenartemis: Öperim. Bunu yapabileceğimin sen de çok net farkındasın, bence.

milabel: Yaparsın aynen, inandım ben. Hadi bye. Kahvaltı hazırlayacağım daha, tutma beni.

arenartemis: Sanırım, en kısa sürede şu utanınca offline olma huyuna alışmam lazım.

Mesajına görüldü atıp çıktıktan sonra telefonu kenara koyup pancake hazırlamaya kaldığım yerden devam ettim. Suratımdaki sırıtışa engel olmaya çalışana kadar çoktan kahvaltıyı hazırlamıştım, fakat yine de engel olamamıştım. 

Buna Aren Atlas Artemis etkisi deniliyordu sanırsam. Ve bunu o sağlamıştı, kendini her gün bir öncekinden biraz daha fazla içime işlemeyi başararak.



"A harfi şeklindeki pancake'ler gözümün önünden gitmiyor." dedi Güneş arabanın içini yüksek sesli kahkahasıyla doldururken. Kahvaltıdan beri bununla dalga geçiyordu, hayır ne vardı yani kendimi fazla kaptırıp iki tane A harfi şeklinde pancake yaptıysam?

"Komik değil ya, sus artık. Hem ben onları sen görmeden yiyecektim, ne ara mutfağa indiğini anlayamadım." dediğimde kahkahası daha da büyümüştü, kendini susturamıyordu. Krize girmiş gibi görünüyordu buradan bakınca.

"Yok kanka ayıpsın, ne kaptıracağım kendimi ya? Hem sevgili bile değiliz arkadaş olarak görüyorum ben onu." diyerek dalga geçtiğinde gözlerimi devirip odağımı tamamiyle yola verdim. Sesini kesmeyeceğini anladığımda ise arabanın radyosunu açtım. Arabanın içini dolduran Raf şarkısı ile beraber direksiyonda parmaklarımla ritim tutmaya başladım.

Güneş'e baktığımda zorda olsa çenesini kapatmayı başarabildiğini gördüm, kahvaltıdan beri bu konuyla ilgili laf sokması canıma tak etmişti. Üstümüzü değiştirirken bile haykırarak gülmeye devam edip, kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı fakat ben pek oralı olmamıştım. Arabaya bindiğimizde bile bu konuyu kapatmaması son nokta olmuştu, üstüme fenalık çöktüğü için camımı hafif açtım. Zaten giymiş olduğum boğazlı kazak beni şimdiden terletmeye başlamıştı.

Güneş'in kafasını camdan çıkararak sarı saçlarına rüzgarın karışmasına izin vermesi, kafamı ona doğru çevirmeme yetti. Şarkıya benim de duyabileceğim bir sesle eşlik etmeye başlamıştı. "Çıkmadın aklımdan bir gün. Yüzün hep gözümün ucunda." kısmını hoş bir tınıyla söylediğinde ben de ona katılmaya karar verdim. "Kendini bi' duvar gibi, ördün karşıma."

"Bulursun ararsan hata, hep ölçer biçersen cefa." dedikten hemen sonra ikimiz de birbirimize dönerek, "Unutulur gidersin, kaldırırlar rafa." diye yüksek sesle eşlik etmiştik. Güneş şarkının ritmiyle beraber oturduğu yerde oynamaya başlamışken ben ona kıyasla daha sakindim, malum oluşabilecek herhangi bir kazadan uzak durmamız gerekliydi.

En yakın arkadaşınızla arabada bağıra çağıra şarkı söylemenin yerini hiçbir şey tutamazdı, hele ki bu şarkıları aşk hayatınızda yer alan kişiye gönderme yapıyormuş gibi söylerseniz...


Aynı zaman dilimi içerisinde,
Arenler

Aren Atlas Artemis'in uzun zaman sonra keyfi tam anlamıyla yerinde sayılırdı. Hatta öyle ki bugün okula yalnız gitmemiş, Berkinlerle kahvaltı yaparak onlarla beraber geçmek istemişti okula. Aren'i kapıda gören Berkin anlık bir şaşkınlık yaşasa da kapıyı sonuna kadar ittirerek ona içeri geçmesi için yer açtı. "Aren'im sen bizim evin yolunu bilir miydin ya?" diye takılmadan da duramadı ona. Aren onu asla takmayıp salondaki koltuklardan birine kendini attığında karşısındaki koltukta geceden kaldığı her hâlinden belli olan Meriç'i gördü.

"Ne lan bunun bu hali?" diye sordu Berkin'e dönerek. "Tüm gece leş gibi içmiş işte yine, ne olacak? dedi Berkin de ona karşılık. "Şu serseri ayaklarını ne zaman bırakacağını merak ediyorum." diye fısıldayarak konuştu kendi kendine Aren. Meriç'i baştan aşağı süzerken düşünüyordu. Mila hayatında olmasaydı daha doğrusu Mila'ya aşık olmasaydı o da mı bu durumda olurdu? Sonuçta kızın hâlâ tam olarak onu hayatına aldığı söylenemezdi. Lakin Aren bunu kafaya takmıyordu. Ona bu kadar yakınken kafaya taktığı şey bu mu olacaktı Allah aşkına?

Bu zamana kadar yaşadığı günlerin yanında bu hiçbir şeydi, en azından artık istediği zaman yanında olabiliyordu. Uzaktan bakmakla yetinmesine gerek yoktu. Ve biliyordu ki, az önce kendine yönelttiği sorunun cevabı olumsuzdu. Mila'ya aşık olmasa bile böyle bir hâlde olmazdı fakat Mila'ya aşık olmaması gibi bir durum söz konusu dahi olamazdı. Çünkü Aren ona tüm evrenlerde delicesine aşıktı.

"Uyandır şu salağı da kahvaltı yapalım." dedi Berkin, Aren'in dalmış olduğu düşüncelerinin arasından sıyrılmasını sağlayarak. 'Tamam.' der gibisinden kafasını hafifçe sallayarak mutfağa gitmek için yönelmiş Berkin'i onayladı Aren. Oturduğu yerden kalkarak Meriç'in horlayarak uyuduğu koltuğun önüne geldiği ve uyanmasın için dürttü onu. Fakat bu Meriç'e pek etki etmedi. Daha güçlü bir şekilde sarsmaya başlayıp, "Lan, uyan!" diye hafif yüksek bir tonda bağırdığında Meriç'in sersemlikle gözlerini açarak, koltuktan fırlayıp ayağa dikilmesi bir oldu. Her şey resmen üç saniyede gerçekleşmişti.

"Ne oluyor, amına koyayım?" diye mırıldandı Aren ağzının içinde, Meriç'e anlam veremeyerek dik dik bakmaya devam ederken. "Kanka Allah belamı versin, ben hiçbir şey yapmadım. Bokunu yiyeyim, üstüne bastığın paspasın olayım, yerlere serileyim. Yemin ederim Mila'yla sevgili değiliz gerçekten." dedi. Mila mı demişti o? İşte şimdi anlattıkları Aren'in ilgisini çekmeye başlamıştı.

Meriç hâlâ biraz alkolün etkisinde ve biraz da uyku sersemiyken etrafa mal mal bakışlar atıyordu. Kendine gelememişti ve hâliyle saçmalıyordu. Ağzına ilk gelen sözcükleri ne olduğu bile düşünmeden sesli bir şekilde dile getiriyordu. "Ne dedin sen?" diye sordu Aren, Meriç'e doğru bir adım atıp aralarındaki kısa mesafeyi kapatarak. "Mila'yla sevgili-" dediğinde sol gözünün üstüne Aren tarafından atılan güçlü bir yumruk yemesi ve daha az önce kalkmış olduğu koltuğa geri düşmesi çok uzun sürmemişti.

Meriç'in sol gözünün üstünde patlayan yumruğun sesi mutfaktan bile duyulmuş olacak ki, Berkin daha salona girmeden kahkahaları duyuldu. Salona geldiğinde ise Meriç'i koltukta bayılmış taklidi yaparken görmesiyle beraber kahkahaları büyüdü. "Sen bunu hak ettin, birader. Bugün beni de aşırı sinir ettin." dedi Meriç'i izlemeye devam ederken, kahkahalarının arasından.

"Ben anlık bir sinirle biraz sert vurdum ama konuyu tam olarak anlamadım." dedi Aren, bir Meriç'e bir Berkin'e bakarken. Berkin sabahki olayı kısaca özet geçtiğinde Aren içinden kendine küfürler yağdırdı. Sağ eliyle Meriç'in elinden tutarak tek hamleyle hiç zorlanmadan koltukta yatmakta olan çocuğu kaldırıp kafasına bir öpücük kondurdu. "Kusura bakma kardeşim, konu Mila olunca kendimi kaybediyorum biraz." dedi.

Üçü uzun bir süredir bir arada olduklarından birbirlerinin bu beklenmedik agresif tavırlarına fazlasıyla alışmışlardı, kimse onları birbirlerinden iyi tanıyamazdı. Hem erkekler böyle şeylere pek takılmazlardı, onların sevgi dili buydu.

"Al sana asıl mağara ayısı." diye dalga geçti Berkin, Meriç'le aralarında geçen konuşmaya gönderme yaparak. Bana kalırsa tüm erkeklerin içinde vardı biraz o sahiplenme içgüdüsünden, siz ne dersiniz? 




Arabayı kampüsün park alanına park ettikten sonra Güneş yanımdan ayrılıp Güzel Sanatlar Fakültesi'ne doğru ilerledi. Ben ise kendi fakülteme doğru adımladım. Fakültenin girişindeki duyuru panosunun başındaki küçük topluluğu fark ettiğimde ne olduğunu merak edip oraya yöneldim. Panoda asılı olan 'Üniversiteler Arası Yarışmalar' afişini gördüğümde yüzümü buruşturdum. Böyle şeylere ne gerek vardı ki? Canım okulum, yine kendince bir şeyler deniyordu. Panonun önündeki kişiler hâlâ bu konu hakkında konuşuyorlardı. Onların katılıp katılmayacaklarını tartıştıkları sohbetlerine kısa süreli kulak misafiri olduktan sonra dersliğime doğru yönelmiştim ki, "Mila Belinda!" diye seslenen tiz bir kadın sesi buna engel oldu.

Arkamı dönüp baktığımda, siyah kumaş ceketi, yine aynı şekilde siyah kumaş eteği ve siyah sivri burun, ince topuklu ayakkabılarıyla karşımda dikilen kadını gördüm. Çenesinin altında biten kısa sarı saçları her zamanki gibi dümdüzdü, kahverengi gözleri yine capcanlı bakıyordu ya da belki biraz sinsice.

Prof. Dr. Serap Ak.

Diğer bir tabirle, sırf dersine bir kere geç kaldığım için bana kafayı takan ve geçen sene beni dersinden zorla geçiren kadın.

Yanına doğru adımlayarak, "Hocam?" diye seslendim fakat bu daha çok soru niteliğindeydi. "Az önce panoya baktığına göre afişi görmüşsündür diye düşünüyorum." dedi direkt konuya girerek. Her zaman böyleydi, lafı dolandırmaz doğrudan söylerdi. Kafamı sallayarak onu onayladığımda, "Katılmayı düşünüyor musun?" diye ekledi.

"Hayır, katılan arkadaşlarıma başarılar dilerim." dediğimde ağzımı düz bir çizgi haline getirip gözlerimi kaçırdım. "Sana da başarılar o zaman." dediğinde gözlerimi saniyesinde gözlerine çevirdim. "Nasıl yani hocam?" dedim, ne saçmaladığını anlamaya çalışarak. "Sana bir fırsat tanıyorum Mila, o yarışmanın benim branşımla ilgili olan bölümüne katıl ve kazan. Böylece ben de seni dersimden geçireyim." dediğinde suratına mal mal bakmaktan başka bir şey yapamadım. Ne diyeceğimi bilemiyordum, tek bildiğim o aptal yarışmaya katılmak istemediğimdi. Hadi ama, çocuk muyduk da böyle şeyler yapıyorlardı? Hayır yani amaç neydi, hangi okulun daha donanımlı öğrenciler yetiştirdiklerini mi tespit etmeye çalışıyorlardı?

"Çok pardon, yanlış anlamadım değil mi sizin beni dersten geçirmeniz için benim bu yarışmaya katılmam gerekli yani?" dedim kaşlarımı kaldırıp çok da sert olmayan bir şekilde gözlerine bakarak. Malum kadın bana zaten ayar oluyordu, daha fazla sinir etmeme hiç gerek yoktu.

"Evet, tam olarak bunu söylüyorum." dediğinde şaka yapıyor olmasını diledim içimden. Ama değildi. Yaşananlar zaten hiçbir zaman şaka falan olmuyordu, bu aptal yarışmaya katılmam şart olmuştu yoksa onu terslediğim için kafasında iyice kötü bir imaj çizecektim. "Peki, sizin bu işten ne gibi bir çıkarınız var hocam? Yani neden bana böyle bir teklif sunuyorsunuz?" diye sordum kendimi tutamayarak. Sert çehresini daha da çattığında bu sorumun hoşuna gitmediğini anladım.

"Sen beni sorguluyor musun Belinda?" dedi sert ses tonuyla. Onu yine sinirlendirmiştim fakat şu an takıldığım tek nokta bana soyadımla hitap etmesi olmuştu. Tıpkı Aren gibi... Ondan başkasının soyadımla hitap etmesini istemiyordum, bana bu şekilde seslenmek sadece ona yakışıyordu.

"Mila." diye istemsizce düzelttim hemen ve, "Hayır, sizi sorgulamak haddime değil. Sadece merak ettim." diye ekledim omuzlarımı silkerek. "Etme merak falan, sana denileni yap yeter." dediğinde minik bir baş hareketiyle onayladım onu. "Ha bu arada, iki kişilik gruplar halinde katılınıyormuş haberin olsun." dedi ve bana arkasını dönerek yanımdan uzaklaşmaya başladı. Ben ise saatin 12.57 olduğunu görünce koşturarak dersime yetişmeye çalıştım.

Ders boyunca düşünüp duracağım konu belli olmuştu.



Derste Çağla'ya olayı kısaca özet geçtiğim için durumdan haberdardı ve şu an ikimiz de deli gibi yarışmaya benimle kimin katılabileceğini düşünüyorduk. Çağla katılamayacaktı çünkü o gün şehir dışında olacaktı. Sabahtan beri kime sorsam hep olumsuz cevap almıştım, yarışma 3 gün sonraydı ve kimisi o gün raporluydu, kimisinin ablası evleniyordu, kimisininse yarışmaya katılası yoktu. Diyecek bir şey bulamıyordum çünkü onların yerinde olsam ben de böyle bir sorumluluk almak istemez, yarışmaya katılmazdım. Fakat şimdi hiç değilse aralarından biri benim için o yarışmaya katılamaz mıydı?

Mila, senin için o yarışmaya katılacak kimse yok. Kimse senin için böyle gereksiz bir şeye katlanmaz.

"Kızım, illaki bizim fakülteden olmak zorunda mı bu kişi?" diye soran Çağla'nın sesi kulaklarıma dolduğunda çantamı toparlamakla meşguldüm. "Bilmiyorum Çağla." dedim kafamı kaldırıp ona bakarken. "Hiç mi bir şey söylemedi, Serap cadısı?" dediğinde kafamı 'Hayır.' der gibisinden iki yana salladım.

"E, tamam o zaman. Özellikle belirtmediyse herhangi biri olabilir bence." dedi bana bakarken. Sanki aklında birisi vardı da beni onunla yarışmaya katılmam için ikna etmeye çalışıyordu. "Yani?" dedim kafamı sağ omzuma doğru yatırarak. Amacını anlamaya çalışıyordum.

"Sevgili-"

"Selam kızlar." diyen Emre'nin sesi Çağla'yı susturduğunda ben de Emre'ye "Selam, hoş geldin." diyerek cevap verdim ve gülümsedim. Kafede yaşanan olaydan sonra kendimi yeterince kötü hissediyordum zaten. O yüzden de elimden geldiğince suyuna gitmek için çabalıyordum. "Emre kanka bir gidip kafeteryaya bakar mısın, ben orada mıyım?" deyip göz deviren Çağla'ya karşılık Emre, "Kimse sana komik olmadığını söylemedi mi daha önce?" dedi. Bu ikili neden sürekli birbirlerine laf sokuyorlardı, hiç bilmiyordum. Açıkçası ilgilenmiyordum da, böyle anlaşmayı seviyorlardıysa demek ki.

"Komik olmak için yapmadım zaten mankafa, özel bir şey konuşuyorduk. Hemen atladın sohbete." dedi Çağla, hiç çekinmesi yoktu. Susması için mimik yaptığımda, nihayet ağzını kapatabilmişti. Emre, "Gidiyorum tamam." deyip arkasını dönmüştü ki, kolundan tutarak buna engel oldum. "Benimle yarışmaya katılır mısın?" diye hiç oyalanmadan zihnimdeki soruyu yönelttim ona.

Sorum karşısında Emre'nin suratını büyük bir gülümseme kaplarken, Çağla'nın suratını ise duyduklarından memnun kalmamış bir ifade kaplamıştı. "Hayır yani, siz ne alaka şu an?" diye çemkirdi Çağla, sırayla ikimize bakarken. "Brad Pitt ve ben bile daha uyumlu bir ikiliyiz, anlatabiliyor muyum?" dedi çantasını omzuna takarken. "Bu malla mı kazanmayı planlıyorsun yarışmayı aşkım?" diye eklemeyi de unutmadı. Sözlerinin hedefi doğrudan bendim. Emre ona ters ters bakıp, sözlerinin hoşuna gitmediğini belli edercesine üç kere cıkladı.

"Sana fikrini soran olmadı, gördüğün üzere Çağla." diyen Emre'nin omzuna sert bir yumruk geçirdi Çağla. Kollarımı göğsümde bağlayarak onların bu çocuksu hareketlerini izlemeye başladım. "Çağla, bu yarışmaya katılmam gerek. Emre de benimle katılacak," dedim Çağla'ya açıklama yaparcasına. Hemen ardından Emre'ye dönüp, "Yani eğer isterse." diye ekledim.

"İstemez olur muyum?" dedi bana dönüp gülümseyerek. Kafedeki olaydan sonra bana bu kadar yakın olmasını beklemiyordum ama o çoktan yaşanılanları unutmuş gibi davranıyordu ya da hiç yaşanmamış gibi... Ben de ona teşekkür edercesine gülümserken, Çağla hoşnutsuz bir şekilde bizi izliyordu. "Mila'cığım alınma ama sen şu an hayatımda gördüğüm en salak insanlardan birisin. Attan inip eşeğe bindin resmen ama farkında değilsin. O yarışmaya Are-" dediğinde cümlenin devamında geçecek ismi anladığım için onu susturmak adına öksürmeye başladım.

Aren. Evet buydu, kulaklarıma dolduğunda bile beni heyecandan öldürmeye yetecek etkiye sahip olan isim, buydu.

"Emre'yle katılıyorum yarışmaya, konu tartışmaya kapalı." dedim öksürüklerimin arasından. Biz dışında sınıfta 2-3 kişi kalmıştı. Emre ve Çağla ne yapacaklardı bilmiyordum ama ben bizimkilerle buluşup kahve içecektim kafede, Güneş orada olduklarını bildiren bir mesaj atmıştı yaklaşık 10 dakika önce.

Onlara kısa bir veda edip kapıdan çıkarak koridorda ilerlemeye başladığım sırada camın önünde dikilen ve yanındaki esmer kızla konuşan Aren dikkatimden kaçmadı. Ne işi vardı bizim fakültede? O kızı görmek için mi gelmişti yoksa? Bu sorular karşısında elimde olmadan onlara delici bakışlarımı atmaya başladığımda bakışlarımı hissettiğinden midir bilinmez, Aren kafasını sohbetten kaldırarak sola doğru çevirdi ve göz göze gelmemizi sağladı. Beni görünce dudaklarına anında içten bir gülümseme yerleştirip, göz kırptı. Ben ise hiçbir tepki göstermeyip kafamı farklı bir yöne çevirdim.

Gece rüyanda seviştiğini gördüğün çocuğu, sabah ghostlamak da sevdaya dahil mi dersin?

Koridorun sonuna geldiğim sırada kolumdan tutan bir el yüzünden arkamı dönmek zorunda kaldım, bu elin sahibi tabii ki de Aren'di. Peşimden geleceğini biliyordum zaten, hep gelirdi. Bana çatık kaşlarla bakarken, "Seni bekliyorum burada ve senin bana karşı sergilediğin davranış bu mu cidden?" dedi. Gülmek geldi o an içimden, ne güzel de bekliyordu beni başka kızlarla vakit geçirerek. Az önceki soğuk bakışlarımı takınıp, "Böyle mi bekliyorsun sen beni?" diye sordum. Sesimi sakin tutmaya çalışıyordum. Onun yüzünden kendimi fazlasıyla kötü hissediyordum zaten, çevresinde bulunan kızları bu derece kıskanmam normal değildi. Ya cidden hastalıklı bir boyutta kıskançlığım vardı ya da onu alıp içime sokmak istercesine sevdiğim için böyle triplere giriyordum. Ben bencil bir insandım, bir şeyi seviyorsam eğer kimseyle paylaşmak istemezdim.

Nerde olursam olayım, ben buyum. Hislerimi belli ederim.

"Arkadaşımdı, buraya geldiğimi görünce uzun zamandır konuşmadığımız için kısaca lafladık. Tahmin edersin ki, normalde kendi fakültemde oluyorum. Büyütülecek bir şey yok yani." dedi yaptığım imayı anlayarak, olayı bana açıklama niyetiyle. "Neyse ne, beni ilgilendirmiyor." dedim kolumu elinden kurtararak. "Seni ilgilendirmesini isterdim." dedi sıkıntılı bir sesle. 

"Şu kıskançlık problemlerini de çözmemiz gerekiyor, farkındasın değil mi?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Kızlardan uzak dur da çözülsün o zaman." diye bir fikir sunup arkamı dönerek yürümeye başladığımda arkamdan ufak bir kahkaha attığını duydum, ona yumuşamam için gülmemesi gerekliydi. O yüzden tam şu an biri Aren'i sustursundu yoksa bu tatlılığı karşısında eriyip gidecektim. Fakültenin çıkışına doğru yürüdüğümde onun da arkamdan beni takip ettiğini biliyordum.

Kampüsün içindeki kafeye vardığımızda hâlâ arkamdaydı, isteseydi bir adımıyla aramızdaki mesafeyi kapatabilirdi ama kapatmamıştı. Önünden yürümem hoşuna gidiyordu sanırım. İçeriye girip Güneşlerin oturduğu masayı gözüme kestirdim. Oraya doğru ilerleyerek yanlarına vardım ve bir sandalye çekip masadaki yerimi aldım. Aren de hemen yanımdaki sandalyeye yerleşip kolunu sandalyemin üstüne atmıştı. Fakat ben sanki kolunu omzuma atmış gibi hissediyordum. Çok da yalan sayılmazdı, kolu az da olsa omzumla temas halindeydi.

"Bu kız yine niye dağı taşı sikecek gibi abiciğim?" diye sordu Meriç sert çehremi fark edince. Aren'le ikimiz de ağzımızı açıp tek kelime etmediğimizde Berkin, "Sana ne oğlum?" diye sordu. "Hayat enerjimi emiyorsunuz var ya, sanırım kendime yeni bir arkadaş grubu bulmalıyım." dedi Meriç, masadaki herkese yalandan iğreniyormuş gibi bakarken. "Götünü kurtaracak yeni arkadaşlar bulmak istiyorsun demek ha?" diye laf soktu Berkin ona.

"Abiciğim yeter ya, sabahtan beri şu konuyu açıp duruyorsun. Ne yapsaydım? Kızın kucağıma atlamasına izin mi verseydim? Parçalayacaktı beni yemin ederim, kaç yıldır sevişmediyse artık."

Neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde Berkin pis pis sırıtmaya başladı. Aren de aynı şekilde gülmeye başladığında bu üçlünün arasında bir olayın döndüğünü anlamıştım. Aren'e dönüp, "Ne oldu tam olarak sizin aranızda?" diye sorduğumda, "Önemli bir şey değil, sabah biraz yumruğumdan nasiplenmiş bulundu da arkadaş, o aklımıza geldi." dedi. Ağzım açık bir şekilde ona bakakaldım. Ne yani sırf Meriç benimle sevgili numarası yaptı diye çocuğa yumruk mu atmıştı? Meriç'e üzülmüştüm ama bir yandan da rahatlamıştım, demek ki hastalıklı derecede kıskanan tek kişi ben değildim.

Aren ve Berkin'in güldüğünü gören Meriç kafasını masaya koyup yalandan mızırdanmaya başladı. Güneş de duydukları karşısında gülmeye başladığında masada gülmeyen kişiler sadece Meriç ve bendik. Ben şaşkınlıktan gülemiyordum. Aren hiç beklemediğim bir anda bana dönüp kulağıma doğru yaklaşarak, "Ve sen ise sabah bilmem gereken bir şey var mı diye sorduğumda bunu bana söylememenin cezasını daha sonra çekeceksin." diye fısıldadı. Ben yine ne yapmıştım ama ya?

Sen çok yaramaz bir kızsın ve bunun cezasını çekmen gerek.

Aklıma gelen anılar yüzünden kızarmaya başladığımda Aren'in keyfi yerine gelmeye başlamıştı, anlamıştı. "Sakin ol, kızarmaya başladın." dedi sandalyedeki eliyle omzumu okşamaya başlayarak. Başladı yine bizim okşama mesaisi diye geçirdim içimden. "Biraz uzaklaş." diye fısıldadım ben de ona karşılık, kendimi geri çekmeye çalışarak. Bana cevap vereceği esnada gülüşünü dindirebilmiş ve başka bir konu açmaya hazırlanan Güneş onu susturdu.

"Üç gün sonra üniversiteler arası yarışmalar varmış, gördünüz mü?" diye ortaya bir soru attığında az daha zırlayacaktım. "Görmez olur muyum? Katılıyorum bile." deyip alayla güldüm. "Ne, ne alaka?" dedi Güneş bana dönerek. Diğerleri sakince bizi dinliyordu. "Canım Serap hocam bana başka bir tercih hakkı sunmadı da." diye cevapladım sorusunu göz devirirken.

"Şu sarışın, orta boylu, çıtır Serap mı?" diye sordu Meriç kafasını aniden masadan kaldırarak. Ona ters ters baktığım sırada, "O kadın var ya, benim bir numaralı crush'ım falan." dediğinde ağzının ortasına bir tane yapıştırmak istedim. "Sana iğrençsin demekten yoruldum Meriç. Kadın bana resmen 'Ya yarışmaya katılır, kazanırsın ya da seni dersten bırakırım.' dedi. Senin şu an kadın hakkında söylediklerine bak, delireceğim." dedim öne doğru eğilip dirseklerimi masaya yaslayarak. Bu hareketim Aren'le olan temasımızı kestiği için bundan hoşlanmamıştım ama şimdi tekrardan arkama yaslanmam da dikkat çeker diye mecburen bu şekilde duruyordum.

"Bu nasıl bir saçmalık, yapamaz öyle bir şey. Rahat ol." dedi Berkin de. Sözlerinden anladığım kadarıyla Serap Hoca'yı hiç tanımıyordu. "Bence de çok saçma, lisede miyiz? Ne bu mal mal yarışmalar?" diye onayladı Güneş de sevgilisini. "Yarışmanın şartları neymiş?" dedi Aren gözlerimin içine bakarak. Konu ilgisini çekmişe benziyordu. "İki kişilik gruplar halinde olacakmışız ve takımyıldızları ile ilgili sorulara cevap verecekmişiz. Bilgi yarışması gibi düşünülebilir aslında. Yani afişte bunlar yazıyordu, detay olarak." dedim. Serap Hoca'yla olan konuşmamızdan sonra afişi en ince ayrıntısına kadar incelemek şart olmuştu da.

"Peki sen kiminle katılacaksın?" diye soran Berkin olmuştu. "Emre ile." diye kısaca cevapladım onu. Aren'in bana bir dönüşü vardı ama anlatamazdım. Emre ismini duyunca bile çıldırıyordu. Sağ elini sandalyeden çekip diğerlerine çaktırmadan sol bacağımın üzerine koyarak sıktığında inlememek için zor durdum. "Bu Emre, o gün burada kendi kendine triplere giren eleman mı?" diye fısıldadı eli üst bölgelerime doğru çıkarken. Sıcak ve büyük avcunun baskısını hissettikçe beynim uyuşmaya başlıyor, bayılacak gibi oluyordum.

"Arkadaşım hakkında düzgün konuş." diyerek ona doğru sitem ettiğimdeyse, "Sikeceğim şimdi arkadaşını." dedi hiç oyalanmayarak. Kendini tutamadığı ve bu küfrü ağzından yanlışlıkla kaçırdığı çok belliydi. Boğazını temizledi ve, "Yani seveceğim gibi arkadaşını." dedi yapmacık bir şekilde gülümseyerek. Eli hâlâ bana işkence etmeye devam ettiği için olduğum yerde istemsizce kıpırdandım. Diğerleri kendi aralarında muhabbete dalmışlarken tam şu an Aren beni buradan alıp götürsün istiyordum.

Aren de daha fazla dayanamamış olacak ki, "Biz geliriz birazdan." deyip elimden tutarak beni de kendisiyle birlikte ayağa kaldırdı. "Lan nereye?" diye soran Meriç'e karşılık Güneş bizim yerimize, "Sus bakayım çocuğum, karı koca arasına girme." diye bir cevap verdi. Aren beni tuvalete doğru tabiri caizse sürüklerken arkama dönüp Güneş'e öldürücü bakışlarımı fırlattım.

Tuvalete ulaştığımızda içeriye girip beni de kendisiyle birlikte içeriye sokan Aren'e karşı hiç zorluk çıkarmıyordum. Onun kapıyı kilitlemesini beklerken tuvaleti baştan aşağıya incelemeye başladım. Buraya son gelişimizde olanları hatırlayınca ise içim yine kıpır kıpır olmuştu, her bir köşede yeni anılar biriktiriyordum onunla. Kapıyı kilitleyip bana döndüğünde kollarımı göğsümde bağlamış bir şekilde ona bakıyordum.

"Şu konuları baş başayken daha detaylı konuşalım diyorum, ne dersin? Şimdi tekrar söyle bakalım, yarışmaya kiminle katılacaksın?" dedi üstüme doğru yürürken. "Şu kıskançlık problemlerini çözmemiz gerekiyor, farkındasın değil mi?" dedim sesimi boğuk çıkarmaya çalışıp onu taklit ederek. Onu kendi sözleriyle vurmak o kadar hoşuma gitmişti ki, zevkten dört köşeydim. İşin tuhaf tarafı Aren'in de hoşuna gitmiş gibi keyifli bir şekilde kıkırdamaya başladığında ona karşı olan tutumumu sevdiğini anladım. Tek bir adımıyla aramızda yer alan kısa mesafeyi de kapattığında ben de çoktan duvara sırtımı yaslamış bulunuyordum.

Beni duvara yaslama huyundan asla vazgeçmeyecekti sanırsam. Ellerini yine iki yanıma kapayıp üzerime eğildiğinde doğrudan gözlerinin içine bakıyordum. "Eğer beni durdurmazsan, beni taklit eden o dolgun dudaklarını öpeceğim tam şu an." dedi dudaklarını yalarken.  Bakışları dudaklarıma düşmüştü. "Durdurmak için üç saniyen var." dediğinde çoktan yenilgiyi kabul ederek sesimi bile çıkarmadan beni öpmesini bekliyordum.

"Konuşmayacak mısın? Seni öpmem için bu kadar isteklisin demek ha? Öyle mi?" dedi tek kaşını hafifçe yukarı doğru kaldırırken. Dudağının sol tarafı da usulca yukarı kıvrılmıştı, tamamen dudaklarına odaklı olduğum için başka hiçbir şey dikkatimi çekmiyordu. Aren bu durumu fark ettiğinde, "Bu kadar çok mu istiyorsun seni öpmemi?" diye fısıldadı dudaklarıma doğru. "Söyle, seni öpmemi istediğini söyle." dedi kışkırtıcı bir tonla. Kulaklarım çoktan uğuldamaya başlamıştı fakat sesinin hoş melodisini duymama gibi bir imkanım yoktu.

"İstiyorum," dedim yutkunarak, pürdikkat dudaklarına bakmaya devam ediyordum. "Beni öpmeni istiyorum." demem bardağı taşıran son damla oldu. O kadar büyük bir arzuyla dudaklarını dudaklarıma bastırdı ki, istemsizce inledim. Dudakları alt dudağımı kavrayıp emmeye başladığında hiç beklemeden karşılık verdim. Gözlerim çoktan kapanmıştı, ellerimin birini saçlarının arasından geçirip diğerini ensesine yerleştirdim.

Siktir, şu an gerçekten öpüşüyorduk. Ve bu daha şimdiden inanılmaz hissettiriyordu.

Dudaklarımı daha fazlasını istercesine çekiştirip ısırdığında kısıkça inledim. Acıttığı yerleri geçirmek istermişçesine öperken dilim aralıklı olan dudaklarından içeriye sızdı. Saniyesinde dilimi dudaklarının arasına kabul ederek sertçe emmeye başladı. Saçlarını çekiştirmeye başladığımda boğazından kaçan boğuk erkeksi hırıltıları rahatça duyabiliyordum. Ensesinden kendime daha çok çekip onu iyice tüketmeye başladığımda elini boynuma götürüp, büyük avcuyla boynumu kavradı. Hareketin tahrik ediciliği karşısında kendimden geçmiş gibi sadece inlemek istedim.

Şu an tek düşünebildiğim şey onunla delicesine öpüşmekti.

Dudaklarımız büyük bir uyumla dans ederken öpüşmemizden kaynaklı çıkan sesler kadınlığımın ıslanmasına neden oluyordu. Aren, kontrolü eline alarak kalçalarımdan kavrayıp beni havaya kaldırdığında ona ayak uydurarak bacaklarımı hemen beline doladım. Hoyratça dudaklarımı emmeye devam ettiği sırada kendini bana bastırdı. Kendini. Bana. Bastırdı.

Bu adamın gerçekten benimle büyük bir sorunu vardı aksi hâlde beni sürekli bu kadar çaresiz durumlara sokmasının geçerli bir sebebini bulamıyordum. Sertliğini hissetmem, hiç iyi değildi. Başım dönüyordu, kalbim şu an kan değil de heyecan pompalıyordu sanki vücuduma. Üst dudağını kendime çekip ona olan açlığımı gidermek istercesine öptüm onu. Nefessiz kalıp kendimi geriye doğru çektiğimde alnını alnıma yasladı. Ben gözlerimi usulca aralarken onunkilerin hâlâ kapalı olduğunu gördüm. İkimiz de hırçın öpüşmemizin ardından nefeslerimizi düzene sokmaya çalışıyorduk. Bakışlarım dudaklarına düştüğünde öpüşmenin etkisiyle hafif şişmiş ve birazcık da kızarmış olduklarını gördüm. O kadar etkileyici duruyordu ki tam şu an...

Gözlerini açıp bana baktığında, "Bu hoşuna gitti mi?" diye mırıldandı. Gıcık bir şekilde gülümseyerek, "Fena değildi." dedim. Bakışlarım tekrardan dudaklarına düşmüştü, onun bakışları ise benimkilere. Aramızdaki bir karışlık mesafeyi de kapayarak sert bir öpücük bıraktı dudaklarıma. "İşte şimdi, hoşuma gitti." dedim içten bir şekilde gülerek. Aren de bana eşlik ettiğinde resmen bir kafenin tuvaletinde Aren'in kucağında duvara yaslanmış bir biçimdeyken aptal bir aşık gibi kocaman gülümsüyordum ona, onun da benden eksik kalır bir yanı yoktu gerçi.

"Hâlâ kararlı mısın şu yarışma konusunda?" diye sordu dudaklarımın üzerine doğru sıcak nefesini üfleyerek. Küçük bir mırıltıyla onayladım onu, aynı zamanda da saçlarını okşuyordum. Kaşlarını çatarak bana bakmaya başladığında, "Bebeğim, o lavuğun senden hoşlandığının farkındasın değil mi?" diye sordu sert bir ses tonuyla.

"Benden mi hoşlanıyor?" dedim sorgulayıcı kimliğimi takınarak. Böyle bir şey var mıydı bilmiyordum ama varsa da daha önce hiç dikkatimi çekmemişti, şimdi de çekmiyordu. Tüm dikkatimi saçlarına vermiştim. Kumral saçlarını o kadar yumuşaktı ki, bir ara kullandığı şampuanı sormayı aklımın bir köşesine not etmiştim. "Belinda." dedi kendini tekrardan bana bastırırken. Sanırım onu birazcık sinirlendirmiştim.

"Hm?" diye mırıldandım. Hiç konuşasım yoktu, şu an o kadar mayışmıştım ki, sadece Aren'in kollarında uyumak istiyordum. Baygın bakışlarımla ve sarhoş gülümsememle yüzünü izlerken, "O çocuk senden hoşlanamaz, duyuyor musun beni?" dedi. Sinirliydi fakat bana karşı olan ses tonunu yumuşatmayı başarabilmişti. "Nasıl olacak ki o?" dedim dudaklarımı ısırarak. Onu kışkırtmaktan inanılmaz zevk alıyordum. Bunun o da farkında olacak ki, "Benim bir şey yapmama gerek yok, sen kendin onu ilerleyen zamanlarda çevrenden uzaklaştıracaksın zaten." dedi kendinden emin bir şekilde sırıtarak.

"Öyle mi?" dedim ben de onun gibi sırıtarak. İçli içli, "Öyle bebeğim." deyip dudaklarını tekrardan dudaklarımın üstüne kapadı kısa süreliğine. Doyamıyor gibiydi. "Arenciğim diyen ağzını öpeceğimi söylemiştim." dedi mırıldanarak. Verdiği sözleri tutmanın gururunu yaşıyordu. "Şimdi sırada şu engeli kaldırtmak var." dedi, aramızda var olan tüm hesapları bir bir kapatmak istiyordu anladığım kadarıyla.

"Onu canım ne zaman isterse o zaman kaldıracağım, hiç yorma kendini." dedim keyifli bir tonla. Bana sırıtarak bakarken dudaklarıma küçük bir öpücük bırakmasını beklemiyordum. Sevgi yumağı olmuştuk yine, sanırım artık bu ne zaman geleceği belli olmayan öpücüklere alışmam gerekiyordu. "O güzel canın şu an ne yapmak istiyor peki?" diye sorduğunda bakışlarımın tekrardan dudaklarına düşmesi arsızlıktan başka bir şey değildi. Onu öpmek istiyordum. Tekrar ve tekrar.

"Seni öpmek." diye fısıldayıp dudaklarından sert bir öpücük çalan taraf ben oldum bu sefer. Memnun kalmış bir şekilde sırıtarak, "Biz böyle, tatlı tatlı öpüşürken çok iyi anlaşmıyor muyuz sence de?" dedi. Burnunu burnuma sürttü ve burnum ile elmacık kemiklerimin üstüne minik minik bir sürü öpücükler bırakmaya başladı. Anladığım kadarıyla çillerimi öpüyordu. "Öpüşmeye başlayınca dozunu kaçırıyoruz her seferinde, buna derhâl buna bir çözüm bulmalıyız. Durmamız gerek artık." dedim ve kucağından inmek istediğimi belli edercesine kıpırdandım.

"Seni öpmeye başlayınca durmak mı? Böyle bir şey mümkün mü sanıyorsun sen? O güzel çillerini bu kadar yakından gördükten sonra," Çillerime bir öpücük bıraktı. "O parlak yeşillerinle daha fazlasını istermiş gibi gözlerime baktıktan sonra," Gözlerime birer öpücük bıraktı. "O dolgun dudaklarını seni nefessiz kalana kadar öpmem için araladıktan sonra durabilir miyim sanıyorsun?" dedi ve hemen ardından dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.

"Doyamıyorum ki ben sana. Her yerde sen ol istiyorum, her şeyim sen ol istiyorum."

❜❜❜

Asıl olmasını istediğim sahneleri bu bölüme ekleyemedim ama yine de fena bir bölüm değildi, ben yazarken keyif aldım açıkçası. Umarım siz de okurken keyif almışsınızdır. 

Ve yarışmayı baştan savma olmaması için diğer bölüme bıraktım.

Çok öptüm!
★★★

Continue Reading

You'll Also Like

91.1K 1.1K 18
İçimden bir ses eskiye dönebiliriz diyordu ne kadar bazı kötü şeyler yaşanmış olsada o benim ilk aşkımdı. "Esin ben seninle eskisi gibi olmak istiyor...
SARYA By 🎀

Teen Fiction

36.8K 1.9K 16
❝Sarya'nın anlamı, bir tek sana yakışırdı.❞ Ansızın babasının onu bırakıp gitmesi ve geriye bıraktığı yüklerle uğraşan genç kız, babasının onu takip...
440 84 11
"Peki, gitmemiz gereken yer neresi öğrenebilir miyim hanımefendi?" "Bana iki de bir hanımefendi demeyi bırakır mısın?" Rahatsız olmuyordum aksine eğl...
1.7K 234 9
Askıda Mariela ve Kaiden gözlerini bilmedikleri bir dünyaya açarlar. Geçmişleri hakkında hiçbir şey hatırlamadıklarından dolayı kim olduklarını öğren...