Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.2K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!

453 60 13
By aleynahirik

*Medyaya yine bir şarkı bıraktımm. 💗 Bölümü tamamlayınca ve okuyup düzenleyince yayınlamak için pazar gününü beklemek istemedim. Haftaya için şimdiden spoiler vereyim minik bir mücadele okuyabiliriz 🫢 Şimdiden iyi okumalar, haftaya görüşürüz 👋🏻

Sarp'ın gözlerinde gördüğüm yoğun duygular hepimiz için tehlike çanlarının çaldığının bir işareti gibiydi. Mephisto'nun adeta kana susamış bir sırtlan gibi gülümsemesinin heyecan dolu bir sırıtışa dönüşünü seyrettim ve zihnimde arka arkaya şimşekler çaktı.

''Bir dakika, ne?'' derken Sarp'a döndüm.

Mephisto hevesle uzattı elini. ''Anlaştık deyip elimi sıkman yeterli, Sarp.''

Sarp'ın ismini onun sesinden duymak ne garip ve rahatsız edici gelmişti. Bu duygunun bende yarattığı ürperme ile silkelendim ve hızlıca Mephisto'nun elini ittim.

''Sen bize biraz izin verir misin?''

''Kovuyor musun?''

''Hayır! Bir dakika çıkar mısın odadan?''

Tek kaşı havaya kalktı. ''Korkmuş olamazsın, denizkızı.''

Sarp arkadan bir adım öne çıkarken kendinden emin görünüyordu. ''Ahsen, sıkıntı yok.''

''Bu sefer var!'' derken neredeyse bağırıyordum.

Bu çıkışımla beraber afalladı ve kaşlarını çattı.

''Sarp, ne dediğini duyuyor musun sen? Ruhunu satmanı istiyor! Onun için çalışmanı istiyor! Duydun mu bunları?''

Tam arkamda kalan Mephisto, omzumun arkasından eğildi ve adına yakışarak şeytani bir sesle fısıldadı.

''Kıymetli anneciğinin kanı yerde kalmasın diye istiyorum elbette.''

Sarp'ın küçülen göz bebeklerini gördüm. Gözlerini Mephisto'dan ayıramazken adeta hipnoz oluyor gibiydi.

''Unuttun mu? Tam da bu evde, bu duvarların arasında bir cadı tarafından öldürüldü.''

Küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzdü ve sesini incelterek devam etti konuşmaya. ''Yazık, sen de öksüz kaldın. Zavallı küçük Sarp, neler yaşadın değil mi? Kimsen de yoktu. Mecburen bir sığıntı gibi kalakaldın ortada. Sana bakıp büyüttüler mi bir de?''

Bir iblis en iyi ne yapardı?

Vesvese verirdi.

''Yeter!''

Mephisto ile göz temasını kesmek amacıyla yüzümü iblise çevirdim ve tam önünde durdum. Kızıla çalan kısık gözlerine bakarken Sarp'ın aksine kendimdeydim.

''Ne yaptığının farkındayım.'' dedim dişlerim arasından. ''Ama bana işlemeyecek.''

Gülümsedi ve tek kaşını bir kez daha havaya kaldırdı. ''Ama ona işleyecek.'' diye fısıldadı. ''Çünkü o basit bir insan ve her insan şeytanın tuzağına düşer.''

''Çık dışarı.''

''Ya çıkmazsam?''

Ellerimi hiç düşünmeden havaya kaldırdım. ''Meclise kadar hayatta kalamayacaksın demektir.''

Korkmuşçasına iki elini de havaya kaldırdı. ''Bu cadılar yedisinde neyse yetmişinde de o oluyor.''

Birkaç adım geri giderken kafasını eğip Sarp'a baktı. ''İyi düşün.''

Arkasını dönüp kapıdan dışarı çıkmadan hemen önce yüksek sesle söylendiğini duydum. ''Sanki kapının arkasından sesinizi duyamayacağım da!''

Kapıyı sertçe çekip çıktığında Sarp'a döndüm ve göğsüne vurup silkelenmesini sağladım.

''Ne yaptığının farkında mısın sen?''

''Farkındayım.''

''Değilsin!'' diye bağırdım. ''Değilsin çünkü seni manipüle ediyor! Bütün çocukluğu boyunca manipüle edilmiş birisi olarak bunu nerede görsem tanırım, Sarp. Aklına girmesine izin verme.''

''Cadılar anneni yargılamayacak, Ahsen! Buna hiç ama hiç inanmıyorum. Bir yolunu bulacaklar ve bir şekilde en az cezayı alıp elini kolunu sallayarak çıkacak oradan! Ben o zaman nasıl hissedeceğim düşündün mü hiç?''

Adeta bağırıyordu fakat öfkesi ne banaydı ne de cadılaraydı. Öfkesinin hedefinde tek bir kişi vardı ve ona acı çektiremedikçe içinde büyüttüğü kin, Sarp'ın her yerini sarıyordu.

''Düşündüm elbette! Cadılara güvenmediğini biliyorum ki onlardan biri olduğum halde ben de onlara güvenemiyorum ama bana da mı güvenmiyorsun? Onun oradan öylece çıkmasına izin vermeyeceğimi söyledim! Biliyorum evrensel bir gerçek olarak hiç kimse benim bir bok becerebileceğime inanmıyor ama en azından senin inanmanı bekliyorum. Bir kere olsun güvenir misiniz bana?''

Kafasını iki yana sallarken öfkeyle sıktığı dişleri görebiliyordum. ''Konu hiçbir zaman o olmadı, Ahsen. Sana en başından beri güvenen tek bir kişi varsa o da benim ama anlamıyorsun konu o değil! Konu annenin tahmin edilenden daha kötü olması! Farkında değil misin insanların cesetlerini bir kuyuya atmış!''

Kollarını iki yana açtı ve olayın onun için ne kadar derin ne kadar büyük olduğunu anlatmak isterken kelimeleri, hareketleri kifayetsiz kaldı. ''Bunu duyuyorsun, değil mi? Kuyuya atmış! Öldürmüş ve kuyuya atmış! Bunu yapabilecek potansiyelde birisi ile ben beş yıl boyunca bu evde tek başıma yaşadım ya aklım almıyor! Burnumun dibindeydi, her sabah ve her akşam aynı masadaydık! Her gece gözümü kapatıp uyurken onu bu evin içinde serbest bıraktım ve neler olup bittiğine dair en ufak bir fikrim bile olmadı.''

Boğazından çıkan damarları, kızaran yüzünü ve dehşetle büyüyüp yaşlanan gözlerini gördüğümde suratıma bir tokat yemişçesine sarsıldım. On sekiz yaşımdan sonrası bu eve dair hiçbir anısı olmayan bana karşın o, benim yokluğumda bu kocaman evde onunla beraber yapayalnızdı.

Eliyle kafasına vurduğunu ve yakındığını gördüm. ''Kendimi aptal gibi hissediyorum! Sanki anneme ihanet etmiş gibi hissediyorum!''

Ona doğru bir adım attım. ''Sarp...''

Beni duyamayacak ve hatta fark edemeyecek kadar kapatmıştı kendini.

''Beni öyle yalnızlaştırdı ki. Okula gittim, eve geldim, işe gittim, eve geldim ama bir kişiyle bile konuşamadım. Kimseyle konuşamadım, kimseyle hiçbir duygumu paylaşamadım! Bana... Bana bunu nasıl kabul ettirdi? Beni nasıl bu eve mahkûm etti? Hiçbir şey hatırlayamıyorum!''

''Sarp...''

Benim attığım her adımda o biraz daha geri gidiyordu.

''Nasıl sorgulamadım hiçbir şeyi? Nasıl-''

Beni hiç duymadığına emin olduğumda onu sertçe kavradım ve kendime çevirdim.

''Sarp!''

Bir kabustan uyanırcasına silkelendi. Kızarmış gözlerini, ondan çok daha aklı başında olan benim gözlerime kilitlediğinde nefes nefeseydi.

''Sarp, bana odaklan.'' dedim. ''Söylediğin her şeyde haklısın, tamam mı? Yaşadığın her şey için hesap sormak istemekte de haklısın. Bu hikayedeki acı çeken taraf biz olmamalıyız, anlıyor musun beni?''

Gözlerini kırpıştırdı ve burnunu çekti.

''Ama bunu böyle yapamayız. Ne sen ne de ben onlarla aynı tarafta değiliz eğer olursak hiçbir farkımız kalmayacak. Sen veya ben bir iblisle el sıkışmayacağız.''

Gözleri kısıldı ve nefes alışverişleri yavaşladı.

''Bırak kendi bildiğim şekilde halledeyim. Tıpkı senin gibi ben de bazı sanrılar gördüm ve yaşadım. Onlardan anladığım tek bir şey var, yarım bırakılan bir mesele için yeniden buradayım ve benden öncekilerin yolundan gideceğim.''

Söylediklerim henüz onun için bir anlam ifade etmiyordu bu nedenle kafası karışmış gibi görünüyordu. Kaşlarını çattı ve başını eğdi. ''Ne demek istiyorsun?''

Ellerimi kollarından dolaştırırken suyu kullandım.

Suyun dinginliğini ve bilgeliğini kullanarak bir yerde ona ulaşmaya çalıştım.

''Bana güveniyor musun?''

''Evet.'' derken tereddütsüz verdiği cevap içime su serpmişti.

''O zaman içerideki iblisle hiçbir anlaşma yapmayacaksın.''

''Ama sen-'' diyecekken lafını kestim.

''Ben sadece onu oyalamak için yanımızda tuttum yoksa günler öncesinden annemin yanına gidecekti ve belki de bu mahkemeye gerek bile kalmadan onu serbest bırakacaktı.''

Yutkundu ve kafasını silkelenmek istercesine iki yana sallayıp yüzünü avuçlarının arasına aldı.

''Mantıklı düşünemiyorsun bu yüzden bırak kararları ben alayım.'' dedim. ''Ona istediğini verirsek bedeli çok ağır olacak. Bir iblise güvenemeyiz.''

Kollarını sıvazlarken kafamı eğdim ve yüzünü görmeye çalıştım. ''Sarp, mantıklı hareket etmek zorundayız. Karşımızdaki kişi ne yazık ki annem. Sen de ben de onu tanıyoruz.''

Yüzünü ovuştururken sıkıntısı etrafımızı sarıp sarmalayacak kadar büyüdü, genişledikçe genişledi.

''Sana bir şey yaparsa?''

Dudaklarından çıkan ilk söz bu olmuştu.

''Yapmaması için her şeyi yapacağım.''

Bir kez daha başını bunu kabul edemediğini göstererek iki yana salladı.

''Ahsen, seni yaktı.'' derken kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Sesi alçalmış, derinleşmişti.

''Bunu yapabilen her şeyi yapar ve sen onun karşısında tek başına durmaktan bahsediyorsun.'' dedi. Ses tonu onu anlamam için yalvarıyor gibiydi. ''Sana güvenip güvenmemekle en ufak bir ilgisi yok! Senin güçlü olduğuna gözlerimle şahit oldum ama annen güçlü olmaktan ziyade kötü.''

Son kelimenin adeta altını kırmızı kalemle çizmiş, gözlerini bir saniye olsun ayırmadan vurgulamıştı.

''Gerçekten kötü birisi.''

Yumruklarımı sıktım.

''Sana zarar verirse ne yaparım?'' derken sesi titriyor, stresle birlikte ayağını sallıyordu. ''Seni de kaybedersem aklımı kaçırırım. Ne olur anla beni. Benim senden başka kimsem yok.''

''Anlıyorum...'' dedim usulca. ''Tabii ki anlıyorum.''

''O zaman izin ver biz değil İblis halletsin.''

Dizlerine koyduğum ellerimi avuçları arasına aldı ve sıktı. ''Sonra tıpkı dediğin gibi suya yakın bir yere arkamıza bakmadan gideriz.''

Kalbimin bir köşesi onu anlamam için çığlık çığlığa bağırsa da mantığım çok daha ağır bastığı doğru bir andaydım.

''Bir şeytandan iyilik gelmeyecek, Sarp.''

Yüz ifadesi saniyeler içerisinde değişip yeniden acı çekerken gözlerini yumdu. Ellerimi bırakmasına izin vermedim.

''Hislerime ne kadar güvenirsin bilmem ama bu iyiliğin yalnızca bizden geleceğini düşünüyorum.''

Kafasını öne eğdi, omuzları yükünün altında ezilerek çöktü. Odanın kapısı sertçe vurulurken kafamı çevirdim.

''Ee, daha ne kadar bekleyeceğim? Hava kararıyor, çan sesleri yükseliyor!''

Ağzından tuhaf ve başarısız bir ses taklidi çıkıp giderken yüzümü buruşturdum ve yeniden Sarp'a döndüm.

''Bu mu bizi kurtaracak gerçekten? Yapma, Sarp. Sen bu değilsin. Lütfen yeniden mantıklı düşün.''

Kafasını kaldırıp bana bakması beklediğimden uzun sürdü. Gözlerine yayılan çaresizliği, acıyı ve kederi görebiliyordum. İnanmakta güçlük çekiyordu, içinde bir yerlerde kinini kusacak daha ağır şeyler yapmayı hayal ediyordu fakat bana direnmedi, aksine teslim oldu.

''Tamam.''

''Söz veriyor musun?''

''Evet.'' derken gönülsüzdü.

Ellerini son bir kez sıkıp ayağa kalktım. ''Doğru olanı yapıyoruz, lütfen böyle yapma.''

Bir kez daha kapıya baktıktan sonra ona döndüm. ''Üzerini giyin de çıkıp gidelim. Ben de Mephisto ile konuşayım.''

Hiçbir şey söylemedi, yalnızca başıyla beni onayladı ve çok ama çok yorgun bir adam gibi güçlükle ayağa kalktı. Arkamı dönüp kapıdan çıkıp gitmeden önce hislerimin beni yanıltmaması için gizli gizli dua ediyordum.

Odamın kapısını sertçe açıp dışarı çıktığımda Mephisto kapının tam önünde, kulağı kapıya eğik bir vaziyetteydi. Hızla doğruldu ve silkelendi.

''Sonuç?'' dedi ağzı sulanırken.

''Sonuç, anlaşma falan yok.''

Tek elini diğer elinin avuç içine vurarak hayıflandı. ''Nasıl olur ya?''

Kaşlarım çatıktı ve korkmadığım gözlerinin içine bakıyordum. ''Duydun.''

Bana doğru sinsi bir hareketle yaklaştı. ''Sen var ya çok sinsi ve tehlikeli bir kızsın. Masum görünüyorsun ama şimdiden adamı kölen yapmışsın. Sözünün dışına çıkmıyor.''

Öfkeyle ona doğru bir hamle yaptığımda birkaç adım geri çekildi.

''Ben kimseyi kölem yapmadım, yapmayacağım da. Tanıdığın cadılardan biri değilim, benimle düzgün konuş.''

Gözlerime bakarken tek kaşı havaya kalktı ve adeta benim görmediğim bir enerjiyi görürcesine gözleri etrafımda dolandı. Beni şaşırtacak bir hareketle adeta tebrik edercesine kafasını usul usul aşağı yukarı salladı.

''Şapka çıkartıyorum.''

Gözlerim arkamdaki odaya gidip geldikten sonra yeniden konuştum. ''Sarp'a yaklaşayım deme canını yakarım.''

Henüz dudaklarını yeni aralamışken Sarp'ın çökük yüzüyle kapıyı açması bir oldu. Elinde tuttuğu küçük çantayla ne bana ne İblise bakmadan konuştu.

''Gidebiliriz.''

#

Evin tüm ışıklarının kapalı olduğundan ve çocukluğu yeniden yalnızlığa teslim ettiğimden emin olduğumda çıktık kapıdan dışarıya.

Peşimizde bir iblis olduğu gerçeğini normalleştirmeye çalışırken Sarp ''Emanet iki araba var. Birini sen al, birini de ben.'' dedi ve şüpheyle Mephisto'ya döndü. ''Bu şey nasıl geliyor? Arabaya binmiyordur herhalde.''

Evin sert kapısını çekip anahtarı deliğe sokarken Mephisto'nun sesini duyabiliyordum.

''Neden binemeyeyim ki?''

''Arabayla kötülük yapmaya giden bir şeytan hiç görmedik de ondan.'' dedi Sarp. ''Bu ne saçmalık lan? Az derdimiz vardı bir de bu çıktı başımıza.''

Yüzümü onlara çevirirken Mephisto bana doğru döndü.

''Her zaman bu kadar gergin değil herhalde yoksa bununla ömür geçmez.'' diye mırıldandı abartılı bir sesle.

Yorgunluk göz kapaklarımdan tüm başıma yayılırken alnımı ovuşturdum. ''Ne olur sus.''

Merdivenlerden inmek üzereyken yeni bir arabanın süratle evimizin arazi girişinden girdiğini ve avlunun ortasındaki çeşmenin tam önünde durduğunu gördüm. Sürücü koltuğunun kapısı açılıp arabanın sürücüsü bir hışımla inene dek daha fazla şaşıramayacağımı düşünüyordum.

''İrem mi o?''

Sarp'ın şaşkınlıkla bezenmiş sesinin ardından sessizce iç çektim. İrem uzaktan bile fark edebileceğim kırmızı gözlerini koluna kuruyarak neredeyse koşarak ve her bir adımında öfkesi büyüyerek yanımıza yanaştı.

Yüzünü açtığında burnunun ucunun dahi kızardığını ve suratının bembeyaz olduğunu gördüm. Ona ne diyeceğimi bilemeyerek karşısında öylece kalakaldım. Derin bir nefes alıp verdi.

''Hiçbir yere gidemiyorum.'' dedi. ''Geceden beri buraya hapsolmuş durumdayım.''

Sarp'ın yorgunlukla iç çekip ellerini cebine soktuğunu gördüğümde onunla ayı duyguları paylaşıyordum.

''Ne yapacağımı bilemedim! Eve de gidemedim buraya da dönemedim!''

Yeni bir ağlama krizine girmeden hemen önce suratını bir kez daha kuruladı.

''Ve... Geceden beri düşünmekten çıldırmak üzereyim.''

Hararetli konuşması arasında gözü bir anlığına tam aramızdaki Mephisto'ya takıldığında gözleri iri iri açıldı ve neredeyse titreyerek geri kaçtı.

''Bu-Bu kim?''

Mephisto tam ağzını açıyordu ki bir hışımla ona döndüm. ''Sus yoksa seni bir kaşık suda boğarım şimdi.''

''Ya da daha büyük bir suda.'' diye mırıldandı Sarp.

İrem allak bullaktı. Kafası karışıktı, yorgundu, üzgündü, şaşkındı ve tüm bu duygularla aynı anda baş etmesi gerekiyordu. Dün gece yerde berbat halde yatan Sarp'a, doğaüstü bir vaziyette yakaladığı en yakın arkadaşına ve aramızda kalmış tuhaf görünümlü adama bakarken gözlerini kapatıp açtı.

''İrem.'' derken ona doğru bir adım attım ve çekinerek uzattım elimi. Bana kendimi daha kötü hissettirerek bir adım geri gitti ve ona dokunmamı engelledi.

''Bir saniye konuşalım mı? Şöyle gel.''

Bana dokunmak istememesinin verdiği kırgınlıkla başa çıkamayacak kadar paramparça olduğumu göstermemeye çalışırken onu iblisten uzaklaştırdım. Gözleri şüpheci ve tedirgin bakışlarla doluydu.

''Benim o meclise geri dönmem gerek. Hani o gittiğimiz-''

''Neresi olduğunu anladım.'' dedi sertçe. Omzumun üstünden geriye, Sarp'a baktı.

''O iyi mi?''

''Evet.'' dedim kafamı sallarken fakat içimde bir yerlerde onun kötü olup olmamasından beni sorumlu tuttuğu imasını hissetmekten kendimi alıkoyamadım.

''Neden yine buraya sıkışıp kaldığını biliyorum ama muhtemelen öğrenmek istemezsin.'' dedim kırgınlığımı ve üzüntümü daha fazla gizleyemeyerek. ''Bu yüzden anlatmayacağım ama şu an bir sorun yok. Sıkışıp kalmayacaksın.''

Bir yandan bir şeyler anlatmak istiyor bir yandan da burada olduğu için duyduğu memnuniyetsizlikle savaşıyordu. Gözleri etrafta dolanırken huzursuzca kollarını bağladı.

''Ben eve dönemem.''

''Of inanılmaz sıkıcı bir hikâye duyacak gibiyim en iyisi ben kaçayım.''

Mephisto'nun şapkasını düzeltip merdivenleri inmeye başlamasıyla tüm dikkatim dağıldı. Sarp hızla arkasından bir adım attım. ''Bir dakika.'' dedi. ''Meclise bizden önce varmanı istemiyorum. Öyle elini kolunu sallayarak gidemezsin.''

Mephisto, bizi alıştırmaya başladığı sinsi gülümsemesini takındı. ''Siz ne zaman gelirseniz ben de o zaman ortaya çıkarım, korkma.''

Sarp'ın bakışları sert olmaktan ziyade endişeli ve kaygılıydı. İrem bir ona bir bize baktı. ''Kim bu gerçekten ya? Çok...''

Duraksadı ve Mephisto'nun solgun kahverengimsi tenine ve şapkasının altından tam anlamıyla gözükmeye alnına ve tuhaf gözlerine baktı. ''Çok... Ne bileyim.''

Mephisto gülümsedi. ''Uzaktan akrabasıyım diyelim.''

İrem, ''Ne?'' derken ben ''Hayır!'' dedim.

Mephisto çoktan merdivenleri inmiş geri geri yürürken şapkasıyla selam verdi. ''Cadı Meclisinde görüşürüz, dostlar! Size üzücü bir haber vereyim ki beni kaybettiniz ve bu size pahalıya patlayacak. Gidip tek gerçek dostum için biraz vesvese vereyim.''

Sarp'ın ağzından bir küfür çıkıp gidecekken onun kolunu tuttum. Mephisto ağaçlarına arasına doğru neredeyse koşar adımlarla gidip saniyeler içinde olması gereken yerde silinip giderken Sarp kıpkırmızı olmuştu.

''Sana demiştim.'' dedi. ''Herkesin aklını bulandıracak ve anneni kurtaracak.''

''Anneni mi kurtaracak?'' dedi İrem anlamsızca. ''Vesvese mi dedi ne dedi o?''

İkisinin ortasında kalmışken nereye bakacağıma ve hangi olaya odaklanacağıma şaşırdım. Sarp sıkıntıyla oflayıp saçlarını karıştırırken küçük adımlarla evin önünde yürümeye başladı. İrem'e döndüğümde nasıl böyle baştan aşağı yanlış anları seçebildiğini aklım almıyordu.

''Neden eve dönemezsin?'' diye sordum onun sorusunu görmezden gelirken.

''Dönemem çünkü artık bir evim olduğundan şüpheliyim. Anne ve babamla tahmin edebileceğinden büyük bir kavga ettik ve ben çıkıp gittim. Bir daha dönemem.''

Cümlelerini altındaki gizli soruyu çoktan almıştım fakat o bunu sormaya gönüllü değildi.

''Bizimle kalmak istersen ki ister misin bilmiyorum ama kalabilirsin.'' dedim. ''Ama şu an yola çıkmamız gerekiyor.''

''Sizinle kalmak ister miyim emin değilim.'' derken gözleri siyah dış cepheli evimizde dolandı ve her ne hatırladıysa ürperdi. ''Ama eve dönemiyorum ve meclis dediğiniz o eve de nasıl gelirim bilmiyorum. Neden gittiğinizi de sormaya bile korkuyorum.''

''Bizimle gelmesi tehlikeli olmaz mı?''

Sarp neredeyse İrem ile birebir diyaloga girmemeye özen gösteriyor gibiydi ve bunun altındaki en büyük sebep muhtemelen bana gösterdiği tavır ve döktüğüm göz yaşları olmalıydı.

''Gerçekten sormak istemiyorum ama neden tehlikeli olma ihtimali var?'' dedi ve Sarp ilk defa İrem'e döndü.

''Hem kendini bu kadar kapatıp hem de bir şeyler öğrenmek isteyemezsin, İrem. İkisinden birini seçmen gerekiyor.''

İrem şaşkındı, gözleri büyüdü ve kaşlarını kaldırdı. Sarp'ın tüm gerginliğinin yalnızca bu olay olmadığını bilen tek kişi bendim. Kaygılı gözlerine baktığımda o mecliste annemin hiçbir ceza almama ihtimalinin tekrar tekrar oynadığını görebiliyordum. Şu an istediği tek şey Mephisto'nun arkasından gitmekti ve bunu bastırmak onun için güçleşiyordu.

Bir süre Sarp'a baktıktan sonra hızla bir karar aldım.

''İrem, kalacak bir yerin yoksa seni ortada bırakacak değilim. İstesen de istemesen de sen benim arkadaşımsın. Bu evde yalnız kalamayacağın için bizimle gel ama görüp görebileceğin her şeye hazır olmalısın.''

İrem'in yüzünden geçen kararsızlıkla beraber merakını ve bir yandan tedirginliğini görebildim.

''Ve bizim hiç vakit kaybetmememiz gerekiyor.'' dedi Sarp.

İrem bir bana bir ona baktı.

Kararını vermesi ise neredeyse bir dakika sürdü.


Etrafa savrulan yapraklar misali her birimiz farklı bir köşeye uçup giderken elimizin altında istemeyeceğimiz kadar fazla emanet araba vardı. Biz ise ilk planımızın aksine böyle bir yere yanımızda İrem varken ayrı ayrı gitmenin pek akıllıca olmadığına karar vererek yalnızca Sarp'ın izinsiz ödünç aldığı arabayı seçmiştik ve içeride üç kişiydik.

Arka koltuktaki İrem, rahatsız edici derecede sessizdi. Sarp ise hala huzursuz ve muhtemelen düşünceliydi. O, kararmış gökyüzünü izlerken arabanın sürücü koltuğunda ben vardım. Göz ucuyla ona baktım.

''Beş yıl boyunca ne yaptın?''

Sorumla birlikte Sarp kafasını bana çevirdi. İrem sessizliğini korudu.

''Nasıl yani?'' diye sordu.

Umutsuzca omuz silktim. ''Ne yaptın işte? Evde, şirkette... Nasıllardı sana karşı? Benim hatırladığım gibi miydi?''

Neredeyse unutmak üzereydi. Gözleri boşluğa daldı ve kısa bir süre sessiz kalıp önümüzde uzanan yolu seyretti.

''İyilerdi.'' dedi kısık bir sesle. ''Yani hiçbir şey anlamayacağım kadar iyilerdi işte.''

Göğsüme oturup kalan hüzünle boğuştum. Zihnimde kalan son hatıralarda kafamda her zaman bir tablo vardı. Annem, babam, ben ve bizimle yaşayan Sarp. Çok daha küçükken, etrafımdaki herhangi bir insanı kaybetmenin düşüncesi bile kâbus gibi geldiği o zamanlarda, eğer bir gün öleceksem veya sevdiğim biri ölecekse hep beraber ölmek isterim derdim. Mesela bir araba kazası olursa o arabanın içinde hepimiz olmalıyız ve geride kimse kalmamalı. Acı çekmek de istemiyorum birinin geride kalmasını da istemiyorum.

Ve o arabanın içinde biz dört kişiydik.

Annem, babam, ben ve bizimle birlikte yaşayan Sarp.

Yutkunduğumu ve gözlerimin hafifçe dolduğunu gören Sarp ''Neden sordun?'' dedi.

''Bilmem. Sanırım merak ediyorum ya da... Özlüyorum.''

''Neyi özlüyorsun?''

Bir kez daha omuz silktim. ''Mutlu olduğumuz zamanları.''

Duraksadım ve kafamı salladım. ''Mutlu olduğumuzu sandığım zamanları.'' diye düzelttim.

Buruk bir gülümseme Sarp'ın tüm yüzüne yayıldı. ''Cehalet mutluluktur.'' dedi. ''Hiçbir şey bilmezsen mutlu kalırsın.''

Daha sonra hafifçe İrem'e baktı. ''Sanırım bunu tercih ediyorsun. Saygı duyuyorum, keşke biz de bilmeseydik.''

''Bir şey tercih edemeyecek kadar şaşkınım.'' derken ilk defa tepkisini doğrudan gösteriyordu. Sesi ise buz gibiydi. ''Bırakın biraz daha böyle kalayım.''

Dikiz aynasından benimle göz göze geldi ve bakışlarını kaçırdı.

İç çektim ve karanlık yolun uzandığı araziye odaklandım. Midemde bir şeyler kıpırdanıp göğsüme baskı yapmaya başlamıştı bile. Önümüzde uzanan, hafızamdan silinmesi mümkün olamayacak kadar güzel o ev, bana stres vermekten başka bir işe yaramıyordu. Sarp daha durmadan kemerini çözdü ve yakasını düzeltti. Arabayı park edene dek geçen o süre neredeyse kusacağımı düşündüm. Ellerim ve dizlerim titremeye, şimdiden boğuluyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.

Aynı anda, kimse birbirine yorum dahi yapmadan kapıları açtık ve aşağı indik.

''Hoş geldiniz!''

Sarp'ın kapıyı sertçe kapatması ile o tuhaf sesin henüz çok fazla ara verdiğimizi bile düşünmeden yeniden aramıza dahil oluşu bir oldu.

''Bu insan aracı ne kadar yavaş. Gelmeniz çok uzun sürdü. Alacakaranlığı çoktan geride bıraktık.''

İrem ''İnsan aracı derken?'' derken Mephisto'nun karanlık çalılıkların arasından çıkıp yanımızda bitmesi bir oldu. Sarp'ın gözleri ışıltılı evden ayrılmazken Mephisto yine bana kalmıştı.

''İçeri girmemişsin?'' dedim şüpheyle.

''Girmeyeceğimi söyledim ya zaten. O kadar mı güvensizim?''

Gözleri küçük haylaz bir çocuk edasıyla etrafta dolandıktan saniyeler sonra ürkütücü bir kahkaha patlattım. ''Ayy ne diyorum ya?''

İrem bir kez daha sordu. ''Ahsen, bu kim gerçekten?''

Sarp ise evden hala gözünü ayırmadan konuştu. ''İçeri girelim mi?''

Ona cevap vermeden önce İrem'e döndüm. ''Bu geceden sonra konuşalım mı?''

Zaten kendini tamamen kapatmış ve agresif bir tavırla kalın bir duvar örmüştü. Bir de bu haldeyken ona karşısında duran garip adamın bir iblis olduğunu nasıl söyleyecektim ki?

Alaycı bir tavırla kafasını salladı. ''Tabii ya kesin konuşuruz.''

Bilerek veya bilmeyerek her kinayeli cümlesiyle beni biraz daha kırıyordu. Ona dönerken bunu artık gizlemekte güçlük çekiyordum.

''Ne demek istiyorsun? Hem hiçbir şey açıklamamı istemiyorsun hem de sana bir şey anlatmak istemediğim için tavır mı alıyorsun?''

En az benim kadar tepkili görünüyordu. ''Her şeyi en başından anlatsaydın böyle bir tavır almazdım. Sen her şeyi gizledin, ben bilmeden neler yaşandı kim bilir? Kendimi salak gibi hissediyorum. Şimdi gelip açıklamamı istemiyorsun diye bana laf söyleyemezsin!''

Gözlerim hafifçe büyürken asıl problemin onun için ne olduğunu algılamakta zorlandım. Bir cadı olmam mı problemdi yoksa bunu söylememem mi?

''Uu kız kavgası.'' dedi Mephisto tıpkı ergen bir oğlan gibi.

Gözlerimi kırpıştırdım. ''İrem, verdiğin tepkiyi gördükten sonra bir kez daha sana tüm bunları nasıl söyleyeceğim konusunda endişelenmekte ne kadar haklı olduğumu görüyorum.''

''Kızlar.'' dedi Sarp aramıza girmeye çalışırken.

''He tüm sorun bu mu oldu şimdi? Ben anormal bir tepki mi verdim yani? Senin kafan bulanmış, Ahsen. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi!''

Kalp kırıklığıyla yutkunmaya çalıştım. Yanıma gelen Sarp kolumu tuttu ve beni hafifçe geri çekerken sendeledim.

''Şaşırmanı bekliyordum elbette ama benden korkup kaçmanı beklemiyordum, İrem.''

Her ne kadar herhangi bir kıyasa girmekten çekinsem de zihnimde Sarp'ın benim ve ailemin cadı olduğunu öğrendiği ilk an canlandı. Bunu İrem'i kırmamak adına kendime saklarken refleksle Sarp'a döndüm. Birkaç saniye onun yüzüne bakarken Sarp, ''Şimdi hiç yeri değil, kızlar. Bu konuşmayı ya dün gece ya da bu sabah yapmalıydınız. Biraz ertelemeniz gerekecek.'' dedi.

''Ya da hiç konuşmayız mesela bu da bir fikir.'' dedi İrem bir kez daha kinayeyle. ''Seviyorsunuz gizli kapaklı işleri.''

İrem'in suratına kıpkırmızı bir yüz ve hayal kırıklığı ile bakakalırken Sarp usulca elimi tuttu. Mephisto'nun biraz gerimizde gülerek olayları seyrettiğini ise çok sonra fark ettim.

Sarp kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı.

''Sadece kızgın, sakin ol. Üzülme.''

İrem önden gitmek için isteksiz fakat uzaklaşmak için fazla istekliydi. Huzursuzca ayağını yere vurdu.

''Gitmiyor muyuz? Hadi.''

Sarp tuttuğu elimden beni çekerken kendimi ona bıraktım. Onun arkasına gizlenerek kafamı iki yana salladım ve silkelenmeye, andan kurtulup asıl odaklanmam gereken resme odaklanmaya çalıştım. İrem beni fazlasıyla üzdüğünden habersizdi belki de değildi fakat benim şu an bu üzüntüyü halının altına itip yalnızca Asiye Hanım'a ve cadılara odaklanmam gerekiyordu. Zırhımı kuşanmak ve tüm zayıflığımı bu karanlıkta bırakıp içeri girmeliydim.

Arkamızdan sinsi sinsi gelen Mephisto'nun kısık sesini duydum.

''Cadı avına çıkıyoruz, gençler. Hazır mıyız?''

Kapının önüne vardığımızda Sarp'ın büyük bir gürültüyle nefes alıp verdiğine ve gökyüzüne bakarak iç çektiğine şahit oldum. En arkada kalan İrem, kollarını göğüslerinde kavuşturmuş oldukça gergin görünüyordu. O an burada olmak istiyor mu istemiyor mu anlamakta ne kadar zorlandığımın farkına vardım. 

Sarp ile aynı anda birbirimize baktık. Göz göze geldiğimiz an o da ben de aynı şeyi düşünüyorduk.

İlk defa dudaklarımı araladım ve onun söylemesi gereken şeyi söyledim. ''Sıkıntı yok.''

İçinde bulunduğumuz ana rağmen güldü. ''Öyle diyorsan.''

Sarp elini kaldırdı ve kapının ağır tokmağını kaldırıp gürültüyle çaldı. İrem'in gözleri evin çevresinde dolanıyorken Mephisto boğazını temizledi ve birkaç adım öne çıktı.

Tam zile basıp daha fazla ses çıkarmamız gerektiğini söyleyecekken kapı büyük bir şevkle açıldı.

Açılmasıyla yüzümdeki tüm kasların gerilmesi, elimi tutan Sarp'ın parmaklarının kasılması bir oldu. Dudaklarım aralanırken nefes bile alamıyordum.

Asiye Hanım, son derece şık bir elbisenin içerisinde kapıyı açmasıyla beraber kollarını iki yana uzattı. Yüzünde rahatsız edici kocaman bir gülümseme ile adeta bu anı bekliyormuşçasına hevesliydi.

''Gözlerim yollarda kaldı, hoş geldiniz!''

Sarp'ın bakışları sertleşmesine rağmen sakinliğini korumak için çenesini sıktığını gördüm.

''Sen...'' dedim burnumdan soluyarak. ''Sen neden serbestsin?''

Kahkahası adeta tüm ormanda yankılandı.

''Küçük meleğim, sana ne demiştim? Beni asla düşmüş vaziyette göremeyeceksin.''

Kısılan gözlerini bizden tam yanımızdaki Mephisto'ya çevirdi ve indirdiği kollarını açtı.

''Canım dostum, buraya gel hemen!''

Mephisto bizi orada bırakıp adeta annemin kucağına atlarken birbirlerine sarılışlarının midemi bulandırmasına izin vermek zorundaydım. Yüzümü buruşturdum. Geri çekilirken Mephisto sarı düşlerini göstererek güldü.

''Çağrını aldım, hayatımda gördüğüm en güzel cadı ve görüyorsun ki hemen buradayım.''

Olayları daha fazla dışarıdan bir göz olarak izlemeye tahammül edemedim. Sarp'ı ve şaşkınlıkla olayları izleyen İrem'i peşimde sürükleyerek içeri daldım. Neredeyse İrem'e çarpacak kadar hızlı ve sert bir şekilde meclisin kapısını kapattım.

''Sen neden serbestsin?'' derken bu sefer bağırıyordum.

Kapının tam önünde kalan İrem kocaman olmuş gözleriyle bir anneme bir bana bakarken Sarp adeta beni korumak ister gibi tam arkamda dimdik duruyordu. Mephisto'dan uzaklaşan Asiye Hanım bana baktı.

''Gerginsin, hayırdır?''

Bakışları Sarp'a kaydığında dudakları rahatsız edici bir tebessümle kıvrıldı. ''Hayattasın?''

''Rahatsız mı oldunuz?''

Dudaklarını büktü. ''Eh biraz.''

Bir kez daha aynı soruyu sormaktan çekinmedim. ''Sen. Neden. Serbestsin?''

Gözlerim ışıltılı evin etrafında dolanırken ''Ve Efsun Hanımlar nerede?'' diye ekledim.

Elini boş ver der gibi salladığında içimdeki huzursuzluk kıpırdandı. Bir sorun var.

''Aradığınız kişilere şu anda ulaşılamıyor.''

Kaşlarımı çattım ve kafamı yana eğdim. ''Bu ne demek şimdi?''

Beni umursamadan Mephisto'ya döndü. ''Ne içersin? Sana hemen bir şeyler hazırlatıyorum. Şarap veya ona benzeyen başka bir şey?''

Mephisto ellerini birbirine sürterek gülerken İrem'in yüzündeki korku ifadesi büyüdükçe büyüdü. Sarp'ın yanına doğru kayarken çok sessizdi.

''Efsun Hanım nerede?'' dedim daha yüksek sesle ve Asiye Hanım'ın bana dönmesini sağladım. Omzunun hizasından bana bakarken tebessüm etti. ''Uykudalar.'' dedi usulca. ''Biraz derin bir uyku olabilir.''

Continue Reading

You'll Also Like

Kusurlu By Gaye

Teen Fiction

6M 351K 63
Beklenmedik, trajik bir kaza... Kazadan sonra ruhunu teslim etmiş genç bir kız... Yitirilmiş umutlar... Toprak altına gömülmüş hayaller... Ve ansızın...
80.9K 37.3K 35
Onunla aynı yaranın kanamasıydık. Geçmiş bizim kalpteki yaramızdı, ve ben onunla aynı yaranın en orta yerinden kanıyordum. En acısı da, onu seviyordu...
583K 25.2K 50
Ülkenin tüm kötülerinin hapsedildiği yer İflah Olmazlar'da bir kadının şehrin efendisine açtığı savaşın çıkmazı burası. Yandığı intikam ateşi ile şeh...
ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

4M 210K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...