KALBE SAPLANAN OK

By ebrununhikayeleri

16.6M 644K 1.3M

Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi k... More

Giriş
1. Zehirli Yalan.
2. Kesik Nefes.
3. Nelik Acılar.
4. Kurtarıcı.
5. Yüzyıllık Parçalanmış Gözler.
6. Kirli Akıbet.
7. Eylül Ayı Sevilmez.
8. Düşman.
9. Artıyı Götüren Eksi.
10. Adil Olmayan Fidye
11. Beyaz.
12. Gözleri Gözlerine Çevrili.
13. İki Kelime, Dört Yangın, Bir Masum.
14. Azalan Mesafeler
15. İlk Büyük Hamle.
16. Kurşun.
Özel Bölüm- Tren Sahnesi
17. Eğik Eksen.
18. Düş ve Düşes.
19. Örtük Kasvet.
20. Yıkım ( I. Kitap finali. )
21. Unutma Beni Çiçeği.
22. Suya Yazılmış Şiirler.
23. Tutku
24. Kuşanan Kılıçlar.
25. Yalana Bulanmış Sözler.
26. Serter'in Gecesi.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur
27. Yaralar Kabuk Bağlamaz.
28. Günaşırı.
29. Mavi Gözler.
30. Yakıcı Dudaklar.
31. Yüzleşme.
32. Bir İstanbul Beyefendisi.
33. Çınar.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur.
34. Cenazesi Kılınmış Ölü Duygular.
35. Denk Düşmüş Aşklar.
36. Fırtına.
37. Ne fark eder.
Özel bölüm -Nehir& Cesur
38. Bıçak Darbeleri.
KİTAP OLUYORUZZZ.
39. Unutulmuş Bazı Anılar.
40. Hep Beraber.
41. Bir Tren İstasyonu.
42. Onu Hissetmek.
43. Gözler Yalan Söylemez.
44. Onun Dudakları Ve Benim Kalbim.
45. Kayıp.
46. Serter Güçlü.
47. Kırılmış Kalpler.
duyuru
Özel Bölüm / Bekir&Naz
48. Seni Seviyorum.
49. Bir, iki, üç... Süre bitti.
51. Sıcak göğsü.
52. Güzel Karım.
53. Dudakları İlaç.
KALBE SAPLANAN OK KAPAK
KALBE SAPLANAN OK

50. Dostluk.

113K 5.4K 11.5K
By ebrununhikayeleri

Medya: Serter Güçlü.

Merhaba!

Kalbe saplanan ok 14.5 milyon oldu, ilginiz için teşekkür ederimm.

Yeni bir kurgu yayımladım (Bir çiçek bin çiçek)  ona da bakmayı unutmayın aşklarımm.

Instagram: Ebrununhikayeleri

Yazım yanlışına bakmadım hiç, sizinle birlikte kontrol edeceğim.

Yorum sınırı koymak istemiyorum ama 7-8 bin yorum gelirse sevinirimmm.

Bölüme başlamadan önce buraya kalp bırakır mısınız:*)

Kaybolmak.

Bazen bir dostun sırtına sapladığı hançer, bazen bir dostun yaralayıcı sözleri, bazen bin dostunun yapamadığını bir dostunun yapıp seni mahvetttiği gerçekler...Hangisi daha acı vericiydi bilemiyordun, hangisi senin göğsüne kurşun saplıyordu göremiyordun. Bir şeyler değişiyordu ya da sen değişmesine izin veriyordun.

Bazen kalbindeki yarayı deşer dostların, sen göremezsin olan biteni. Suçlarsın kendini bir gece vaktinde hissedemediğin satırlarda veya şiirlerde. Dostların yaralar kalbini, ömür boyu hesabını ödersin büyük bir nefret duyarak.

Bazen yaralar insanı yara aldıran.

Bazen göremezsin gerçekleri, bilmezsin asla, orada olduğunu hissedemezsin. Sanrılar alır her yerini bir kuş gibi kanat çırparak ölürsün. Dostun yoktur, hayatın yoktur, seni alıp mahvetmiştir bazı gözler. Sen orada onu değil, kendi aynandaki benliğini bulmuşsundur. 

Nefes alamıyordum gibi hissediyordum. Şu an burada oturmuş aşağıdaki konuşmanın bitmesini bekliyordum. Bir yandan da içimde büyük bir kaygı hissediyordum. Bu kaygının sebebini biliyordum. 

Serter, Naz ve Bekir aşağıdaydı. Serter, Bekir'in söylediklerinden sonra beni çalışma odasına çıkarmıştı. Tam olarak ne olduğunu tahmin ediyor olsam da Serter benim her şeyi duyup mutsuz olmamı istememişti. Onun sözünü dinleyip çalışma odasında onların konuşmasının bitmesini beklediğimde sırada içimdeki kaygının da aynı dozda ilerlediğini fark ettim.

Bekir'in kurduğu cümle her ne kadar gerçek gibi gelmese de bu ihtimali düşünmeyi bile zihnimden geçirmek istemiyordum ama olmuyordu, işte olmuyordu...

Bu durum beni mahvederdi, bu durum beni mahvetmeye yetiyordu...İnanmak istemiyordum, gerçek anlamda ön yargılı davranıp inanmak istemiyordum. Naz benim dostum, en iyi dostumdu. Her ne kadar birçok şeyi ondan gizlesem de o benim dostumdu. Biz birbirimize sırtımızı yaslardık. Birbirimizin dertlerini dinlerdik. Sırtıma bir bıçak sapladığına inanmamalıydım.

Naz yapmazdı. Naz'ı tanıyordum ben.

Derin derin nefes almaya başladım, kendime gelmeliydim. İnanmayacaktım, asla inanmayacaktım. Sadece beklemeye başladım. Yavaşça zamanın geçmesini beklediğim sırada içeriden bir ses geldiğini duydum. 

Sanki bir şey kırılmış gibiydi.

Ayağa kalktığımda ilk işim hemen kapıyı açmak oldu. Hızlı adımlarla aşağıya indiğimde ikinci kırılma sesini de duydum. Büyük bir panikle aşağıya indiğimde Naz'ı ayakta, Serter'i de tam karşısında gördüm. Holün ortasında ikisi duruyordu, Bekir ise tam arkalarında duruyordu. O da gergin görünüyordu.

Yerde kırılmış vazoya baktığımda ise, gerginliğim iki kat atmıştı o anda.

''Yalan söylüyorsun, yalan söyleme bana...'' Serter'in sesi yüksekti. ''Bak her şeyi itiraf et. Eğer bu işin içindeysen söyle, daha fazla yalan söyleme artık. Şurada durmuş itiraf etmeni bekliyordum. Sabrımın sınırına geldim.''

Parmaklarımla tırabzanı tuttuğumda, içimde hafif bir yangının başladığını anladım. Yine de bir adım geride durdum. O an geride durup izlemek daha mantıklı gelmişti.

''Serter,'' dedim daha fazla dayanamayarak.

Arkasını döndüğünde beni fark ettiğinde kaşlarını çattı Serter, daha sonra ise bakışları yumuşadı. Yavaşça bana doğru geldiğinde merdivenlerin sonundayken elini uzattı. Elini tuttuğumda Serter yüzüme eğilmişti. ''Güzelim, lütfen odamıza çıkar mısın? Hamilesin, strese girmeni istemiyorum.''

''Olay benimle alakalı, benim bilmem gerekmiyor mu?'' Sesim sert çıkmıştı.

''Lütfen güzel karım.'' 

Elalarımı Naz'a çevirdiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. O an bir şeyler söyleyip konuşmak istiyordum ama onun sessizliği karşısında kelime kurmakta güçlük çekiyordum. Serter ona hesap sormuştu, o ise sessizliği tercih etmişti. Ne yani, Bekir'in söylediği şey doğru muydu? Bu gerçekten de böyle miydi?

Böyle bir şey olabilir miydi? Bu nasıl olurdu?

Buna inanmak istemiyordum. Böyle bir şeyin olacağını bile düşünmüyordum. Her şey bir rüya olmalıydı, ben uyuyacaktım. Uyandığımda ise hiçbir şey aynı olmayacaktı...Yine de, her şeye rağmen, ya gerçekse ihtimali kafamda bir çan sesinin yarattığı gürültü kadar yayılmıştı zihnimde.

''Bir şey söylemeyecek misin?'' Nihayet dudaklarımdan bir cümle dökülebilmişti.

Naz kafasını kaldırıp bana baktığında buğulu gözlerini sildi. Ona doğru yürüdüğümde Serter bileğimi tutup ve beni arkasına aldı. ''Bırakır mısın?'' Bileğimi çekip Naz'ın karşısına geçtiğimde kafasını eğmişti hemen. O an anladım. ''Naz, bir şey söyle. Senin Eylül ile ne işin olabilir?''

Naz adeta konuşmama yemini etmişti, yalnızca susuyordu. Hiçbir tepki vermiyordu. Onun bu kadar suskun olması elbette normal değildi, bir şeyler dönüyordu. 

Kolunu tutup kaldırdığımda yüzüne eğildim. ''Ya cevap ver! Lütfen bunun doğru olmadığını söyle, böyle bir şeye inanmak bile istemiyorum çünkü çok saçma anlıyor musun? Sen Eylül'den nefret ediyordun, böyle bir şey yapmazsın. En azından evet ya da hayır de. Senin tek bir sözüne bile inanırım Naz çünkü ben sana güveniyorum.'' 

Naz'ın dudaklarından herhangi bir cümle dökülmüyordu, tam aksine sessizliği tercih etmişti ve bu durum beni daha da sinir etmeye başlamıştı. Onun konuşmasını istiyordum. Onun bir şeyler söylemesini istiyordum. Bu kadar sessiz olması normal değildi. Bir şey söylemeliydi, yalnızca tek bir şey söylese yeterliydi.

Elimi alnıma götürdüğümde, Serter elini belime yerleştirdi. ''Gece,'' dedi. ''İçeriye geç lütfen. Bak strese giriyorsun şu an.''

İşaret parmağımı Naz'ın yüzüne doğrulttum. ''Bana tek cevap vermen yeterliydi, tek bir cevap bile vermen yeterliydi biliyor musun? Senin bu şekilde sessiz davranman asla doğru gelmiyor. Besbelli Eylül ile iş birliği içine girmişsin. Sakın yalan söyleme. Yazıklar olsun ya, gerçekten yazıklar olsun.''

''Bak.'' Serter yüzümü iki elinin arasına aldığında direkt gözlerimin içine baktı. ''Şu an iyi değilsin, hamilesin. Lütfen içeriye geçer misin? Bak stres yapmandan korkuyorum. Sana bir şey olacak diye korkuyorum anlamıyor musun? Lütfen sözümü dinle, rica ediyorum sözümü dinle. İçeriye geç, ben zaten öğrenmeye çalışacağım.''

''Serter...''

Konuşmama bile müsaade etmedi. ''Kahretsin, gerçekten kahretsin...Öğrenince ne olacak sanıyorsun ki? Her şeyi inkar edecek biliyorum, o yüzden sana diyorum zaten. Git odaya lütfen. Güzel karım lütfen.''

Serter'in göğsüne elimi bıraktığımda onu itip, Naz'ın karşısına yeniden geçtim. ''Hayır, bana bunun gerçeği söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyorum. Anlamıyor musunuz ya? Benim gerçeği öğrenmem gerekiyor. Asla inanmıyorum tamam mı? Çünkü sen böyle bir kız değilsin. Ya biz dosttuk, dost! İnsan dostuna bunu yapar mı? Her şey bana çok mantıksız geliyor. Hiçbir anlamı yok.''

Bekir önümüze geçtiğinde, Naz'ın koluna dokundu. ''Naz Hanım...'' Derin derin yutkundu. ''Bana arabada söylediğiniz şeyi, burada da söyler misiniz lütfen?''

''Gece,'' dedi Naz.

''Söyle, bana söyle! Yalan söylediklerini söyle çünkü bir tek sana inanıyorum,'' dediğimde Naz yine hiçbir şey söylemedi, sadece sessizliği tercih etti. ''Yazıklar olsun.''

Salona doğru yürüdüğümde, kapıyı açıp koltuğun üzerine oturdum. İki elimle birden başımı kapattığımda başımın ağrıdığını hissettim. Serter arkamdan geldiğinde koltuğun kenarına kalçasını yaslayıp omuzlarımı tuttu. Yavaşça omuzlarıma masaj yapmaya başladığında gözlerimi açmak istememiştim o an.

Yalnızca Naz'ı düşünüyordum. Ruhumu mahveden dostumu düşünüyordum. Başıma ağrılar giriyordu şu an onun yüzünden. Başımdaki ağrı bir türlü geçmiyordu. 

''Gece,'' dedi.

''Efendim.'' Kafamı kaldırıp ona baktım.

''Güzel karım, benim her şeyim olan karım...Lütfen bunu kendine yapma. İçindeki öfkenin farkındayım ama bunu yapma...Zaten sana yapılanlar yüzünden sinirliyim, en azından sen bu şekilde davranma. Ben her zaman buradayım, her zaman yanındayım ve sana söz veriyorum eğer böyle bir durum varsa ona...''

''Serter...'' Gözlerinin içine baktım. ''Naz yapmaz.''

''İnan bilmiyorum, bilmekte istemiyorum.'' Parmaklarını saçlarıma daldırdı. ''Kimse seni üzemez, kimse seni kıramaz. Ben de onları kırarım, birisi seni üzerse ben de onları üzerim tamam mı güzel karım.''

''Bekir'e itiraf etmiş. Saçmalıktan ibaret tamamen. Muhtemelen tehdit ediliyor, bunun başka açıklaması olamaz...Bak Naz samimi bir kız, samimiyetin bile dozunu kaçırır ama o bile isteye böyle şeyler yapmaz. Kaç yıllık dostumu tanımıyor muyum ben? Onu tanıyorum ve öyle birisi olmadığını düşünüyorum.''

''Sence tehdit edilse fark etmez mi? Ayrıca...'' Sustu aniden.

''Ayrıca?''

Serter kısık bir ses tonuyla; ''Sanırım,'' dediğinde derin derin yutkundu. ''Eylül ile bir hafta önce telefonda konuştuğumda bana bir şey demişti.''

''Ne dedi?'' Aniden yükseldi ses tonum.

''Eylül bana şey dedi...'' 

''Serter uzatma lütfen, ne dediğini söyle.'' Ayağa kalktım. 

''Gece en yakın arkadaşına dikkat etsin...'' Duraksadı. ''Bunu demişti.''

Bir hışımla salondan çıktığımda Naz'ın karşısına geçip kolunu tuttum. ''Sen ne iğrenç insanmışsın ya, sen ne iğrenç insanmışsın...''

Bekir aramıza girdiğinde beni hafif itti farkında olmadan. ''Gece Hanım...''

''Bırak Bekir,'' dediğinde Serter; onun da en az benim kadar sesi sert çıkmıştı. ''Uzatmasın Naz, itiraf etsin. Sonra da hayatımızdan tamamen çıksın.''

Naz kafasını yere eğmişti ve hiçbir şey söylemiyordu. Büyük bir öfke duyarak onun karşısına yeniden geçtiğimde Bekir, Serter'in emri yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Naz'ın kolunu tutup sıktım. Şu an bile onun canını yakmamaya çalışıyordum ama sırtıma sapladığı hançeri asla unutamazdım. 

''Özür dilerim,'' dedi Naz.

Boğazıma bir yumru oturdu. ''Gerçekten Eylül ile iş birliği mi yaptın?''

''Özür dilerim,'' dedi bir kez daha sanki geçermiş gibi.

Geçmezdi.

Geçemezdi bu. Artık bir adet de dost yaram vardı.

Gözlerinin içine baktım, nefes almaya çalıştım. O an, ona çok şey söylemek isterdim. O an bir şeyler söyleyip canını yakmak isterdim ama dile vurmaz kurşunlar bazen, göğsü yaralardı. Göğsünü yarıp, onun canını yakmak istemedim. Sadece bir adım geri çekilmiştim. Ondan uzaklaşarak bir adım geri çekildiğimde aramızda bir mesafe oluşmuştu.

''Naz bu evden defol,'' dedi Serter.

Aralıklı olan kapıdan içeriye giren Cesur ve Çınar kaşlarını çatarak bize doğru ilerlediğinde, Çınar söze girdi; ''Lan eve hırsız girecek, siz kapıyı neden açık bıraktınız,'' dedi.

''Çınar dur,'' dedi Cesur.

''Ne oluyor, ne oluyor beyler ve hanımlar. Lütfen kavga etmeyin...'' Serter'in yüz ifadesini gören Çınar hafif şaşırarak; ''Vay amına koyayım, son Güçlü erkeği de delirmiş,'' dedi.

''Çınar, defol git,'' dedi Serter.

Çınar da nasibini almıştı.

Çınar araya girdi yine de. ''Arkadaşlar arkadaşlar kavga etmeyin, stop durun...Yaptığınız asla hoş değil. Hem ne derler bilirsiniz, kavga ederseniz eğer...''

Serter yüksek bir ses tonuyla; ''Çınar, defol git. Bir de seninle uğraşmayayım. Şu an şakanın sırası değil,'' dedi.

Çınar elini havaya savurdu. ''Gerçekten kaba bir insana dönüştün abiciğim, oysa bir Güçlü erkeği olarak içimizdeki en beyefendi kişi sendin.'' Gözlerini bana çevirdi. ''Yengeciğim, acaba tansiyonu mu yükseldi kocanın? Lütfen kocana tuzu az yedir, yaşlanmış zaten. Baksana damar dolu açılmak üzere.''

''Zevzekliği bırak,'' dedi Cesur.

Serter, yeniden dikkatini Naz'a verdiğinde Naz hafif geriye doğru adım attı. ''Ne zamandır görüşüyorsun onunla?''

''Sadece ilk zamanlar,'' diye cevap verdi Naz.

Çınar araya girdi yeniden. ''Kimle görüşüyor? Benimle mi görüşüyor? Ben bir şey yapmadım? Ben tanımıyorum bile.'' Sol elini kaldırdı. ''Her ne kadar burada yüzük olmasa da benim kalbim Ahenk'ime ait.''

Hiç kimse Çınar'ı umursamadı bile.

''Naz,'' dedi Serter. ''Senden ne istedi? İlaçları vermeni mi? Belki de evimize girip o ilaçları sen verdin Gece'ye...''

Naz sahte evlilik olayını ilk andan beri desteklemişti, asla sorgulamamıştı. Şimdi taşlar yerine oturmaya başlıyordu yavaş yavaş. O ana kadar öfkem bu kadar yüksek değildi, fakat zihnimde beliren düşünceler neticesinde, iyiden iyiye öfke topuna dönüşmeye başlamıştım bile. Bu durum ise canımı yakmaktan başka bir işe yaramamıştı. Kalbimden vurmuştu Naz, hem de hiç acımadan.

''Hayır hayır,'' dedi Naz.

''Yalan söyleme!'' İşaret parmağını ona doğrulttu. ''Bana yalan söyleme! Benim karım uzun zamandır unutkanlık yaşıyor. Ben onu, o evden alıp kendi evime getirdim. Buna rağmen bizim yemeğimize ilaç katılmaya devam etti. Bunu sen yaptın değil mi? Çünkü sen bizim içimizdeydin! Yalan söyleme artık Naz!''

''İlaçlardan haberim vardı, hatta vermem için...'' Yüzüme baktı. ''Vermem için o ilaçları elime tutuşturdu ama ben yapmadım, yemin ederim ki yapmadım...Zaten sonra beni tamamen unuttu. Baştan beri tehdit ediliyordum ama gerçekten de ben...Ben yapmadım. Gece, ben sana bile isteye asla zarar vermem.''

Serter elini yumruk yaptığında tırnaklarını avuçlarını bastırıp sertçe yumruğu duvara yapıştırdı, ardından Naz'ın yüzüne eğildi. ''Seni mahvederim anlıyor musun? Burada, bu ülkede, bu şehirde rahat nefes almana bir dakika bile izin vermem! Benim karımın hayatını tehlikeye atan pislikle iş birliği yaptığın günü sikeyim! Hâlâ inkar edip, burada saçma sapan konuşma! Kimse senin yalanlarına inanmıyor, kimse senin ettiğin yemine de inanmıyor! Sen bizim evimize girdin, karımla dostluğuna devam ettin! Bildiklerini anlatmak yerine, gidip o Eylül ile görüştün...'' Duraksadı çünkü nefes nefese kalmıştı. ''Naz, bu sefer bittin. Hayatını mahvedeceğim anlıyor musun? Şu an yeminlerin bile sana inanmamızı sağlamıyor. Benim karım sizin yüzünüzden unutuyor her şeyi. Allah belanızı versin...''

''Serter Bey...'' Bekir, Serter'in omzundan tuttuğunda Serter milim bile kıpırdamamıştı yerinden. ''Tamam, bu kadar yeterli.''

''Eşyalarını topla, başka bir şehre taşın. Bu yerden defol git! Seni ne karımın etrafında, ne de arkadaşlarımın etrafında göreceğim!'' Bir kez daha yumruğuyla duvara vurdu. ''Şu an sana vurmamak için zor tutuyorum kendimi. Dua et kendime bir sözüm var ama...Allah belanı versin! Senin gibi iğrenç bir insan yüzünden, bir daha hiç kimseye güvenemeyecek benim karım. Allah belanı versin!''

''Serter tamam sakinleş,'' dedi Cesur.

''Ne sakini ya! Ne sakini! Aramıza sinsi gibi girmiş. Ben de burada onu dinlemeye çalışıyorum. Ulan...'' Elleri yumruk olduğunda yana düşmüştü. 

Bekir, Naz'a baktığında kaşlarını çattı ama gözlerindeki hüznü görebiliyordum çatık kaşlarına rağmen.

''Naz! Defol git! İlk ve son uyarım. Buradan gideceksin, o okuldan kaydını sileceksin. Bunu da tehdit olarak algılayacaksın! Bundan sonra ne sen ne Eylül...Hiçbirinize nefes aldırmayacağım. Burada nefes bile alamayacaksınız. Bu yaptığının bedelini de ödeyeceksin. Bir de tehdit diyor, kim inanır bu duruma...İlk baş zaten inanmamıştım, şu saate kadar...Yazıklar olsun.''

''Serter Bey, yeter!'' Bekir'in sesi çok sert çıkmıştı. ''Artık yeter, görmüyor musunuz iyi görünmüyor?''

''Ben söyleyeceğimi söyledim. Bu kız, bu şehri terk edecek. Buradan gideceksin! Karımın karşısına çıkmayacaksın bile! Tehdit edildiğini kanıtlamayana kadar gelmeyeceksin anladın mı?''

Bekir, Serter'in kolunu tutup onu kenara çekti. ''Lütfen Serter Bey.''

Kolunu çekti. ''Bırak sen de...''

Bu sefer Çınar, Serter'i tutmaya çalıştı. ''Tamam sakin ol, bir olayı anlamaya çalışalım. Hem belki tehdit ediliyordur, söylediği gibidir. Yani zaten bu Eylül denen kadını anlatmıştın sen, besbelli insanları tehdit eden bir yavşak! O da tehdit etmiştir kızı.''

Bekir üzerindeki ceketi çıkardı, ayakta titreyerek duran Naz'ın omuzlarına örttü. ''Gel böyle,'' dedi.

Naz dolu gözlerle bana baktı. ''Özür dilerim Gece.''

''Hâlâ konuşuyor,'' dedi Serter.

Naz'ın titremesi geçmiyordu. Bekir daha fazla dayanamamış olacak ki Naz'ın omuzlarından tutup göğsüne doğru çekti ve ona sıkıca sarılmaya başladı. Tüm kollarıyla sardığı Naz'ın kafası, Bekir'in göğsüne yaslandı. ''Tamam ağlama, ağlama buradayım ben. Lütfen ağlama, bak dayanamıyorum.''

Tam Naz'a doğru bir adım atacakken Serter elini belime yerleştirdi. ''Hayır,'' dedi.

''Serter...''

''Konu sen olduğunda kendimi kaybediyorum...Birisinin sana dolaylı yoldan da olsa zarar vermesine izin vermem. Ondan uzak dur ve lütfen odamıza çık,'' dedi.

Bu bir rica değildi, bu kesinlikle bir emirdi.

Cesur dostça elini omzumun üzerine bıraktı. ''Gece, Serter haklı. Sen yukarıya çık, biz burasını halletmeye çalışacağız tamam mı?''

''Yenge, hatta gel biz mutfağa geçelim. Ben sana hemen güzel bir Türk kahvesi yapayım...'' Çınar bir şey dememi beklemeden mutfağın kapısını açtı. ''Bunlar da kendi aralarında konuşsunlar. Zaten uzun zamandır kahve içmiyorum. Mideme beş saattir kahve girmiyor, gel karşılıklı içelim.''

''Lütfen...Ona bağırma,'' dedim kısık bir ses tonuyla. Bu sesimi sadece yakınımda bulunan Serter duymuştu çünkü Cesur uzaklaşmış, Çınar ise mutfağa geçmişti.

Mutfağa geçtiğimizde Çınar kapıyı üzerimize kapattı. ''Şimdi Türk kahvesi yapma sırası...Bu arada çok takma ya, böyle şeyler normal. Ooo siz birbirinizi bıçaklamadığınız için dua etmelisiniz. Ya var ya sizinki normal bile.'' Buzdolabından kahveyi çıkardı. 

''Normal mi?'' Taburenin üzerine oturdum.

''Bizim yaşadıklarımızın yanında bayağı normal yengeciğim...'' Derin bir nefes aldı. ''Bir ara Kılıç yanlışlıkla en yakın arkadaşının sevgilisini vurup öldürdü, İz'in babası deli, hatta İz'in annesini öldürmeye çalıştı. Sen bilmiyorsun tabii, Kılıç okulda kızları öldürüyordu. Benim babam da piç oğlu piç...'' Boğazını temizledi. ''Ahenk desen cesetleri temizliyordu, Mali tabutçuydu, cesetleri tabuta koyuyordu. Anlayacağın bizim yaşadıklarımız daha kara...''

''Gerçekten anlamıyorum, sen ciddi misin?''

Kafamı dağıtmak için yalan söylüyordu resmen.

''Tabii ki ciddiyim, hatta biliyor musun Serter beni vurdu...'' Kahkaha attı. ''Piç abim bir ara beni vurmuştu. Neyse ki katil olamadı azrailim sayesinde.'' İç çekmeye başladı. ''Azrail lokasyonu bulamayınca, abim de katil olmaktan kurtuldu.''

''Çınar,'' dedim.

''Şaka yapmıyorum ki...'' İki tatlı kaşığı Türk kahvesini cezveye koydu. ''Kaç şeker kullanıyorsun?''

''Bilmiyorum.''

''Ahenk olsaydı, onu şeker niyetine kahveye koyacaktım,'' dedi sırıtarak.

Sanırım Güçlü erkekleri hanımcıydı.

Cezvenin içindeki kahveyi karıştırıp ocağın üzerine bıraktığında yüzünü bana çevirdi. Arkadan gelen bağırma seslerini duymamaya çalışarak kahveye baktığımda, Çınar bize iki bardak su doldurdu sürahiden, ardından pişen kahveleri fincana doldurduğunda önüme bıraktı.

''Afiyet olsun yengem,'' dedi.

Kahvemi içmeye başladığımda ruhumdaki gerginliği bir türlü göğsümden alıp atamamıştım dışarıya. Sanki orada durmuş, büyük bir yumru oluşturmuştu. Ne adımlarımı geriye atabiliyordum, ne de ilerisi için hareket edebiliyordum.  Büyük bir boşluğa düşmüş gibi hissediyordum ve bunların hepsinin sebebi o'ydu.

Mutfağın kapısı açıldığında içeriye önce Serter girdi. Bitmiş ve artık soğumuş olan kahvemi eline alıp lavabonun içine bıraktığında arkama geçti. Dudaklarını saçlarıma bastırıp kokumu içine çektiğinde omuzlarımı okşamaya başladı. ''Güzel karım benim.''

Kafamı kaldırıp ona baktım. ''Daha iyi misin?''

''Sakinleştim...'' Tabureyi bana doğru çektiğinde yanıma oturdu. ''Sen daha iyi misin? Bebeğimiz de strese girdi bu durum yüzünden.''

''Merak etme iyiyim,'' dedim kuru bir ses tonuyla.

Gözlerini gözlerime çevirdiğinde ellerimi ellerinin arasına alıp avuçlarına bastırdı yavaşça. ''Ne olursa olsun bize gelebilirdi. Ben artık güvenmiyorum. O kızla da dostluğuna devam etmeni istemiyorum. Kaç gündür zaten kalbime şüphe tohumları atılmıştı ama yine de inanmamıştım. Şu an daha net anlıyorum...''

''Serter...''

Konuşmama müsaade etmedi. ''Lütfen Gece, bir kez de olsun sözümü dinle. Bak, sen benim hassas noktamsın. Senin küçük bir zarar görmen bile benim ayaklanmama yeter. Bence bu konuda anlaşalım.'' Elimi dudaklarına götürüp küçük bir öpücük bıraktı avuçlarımın içine. ''Lütfen Gece lütfen, sözümden çıkma.''

''Gitti mi Naz?'' diye sordu Çınar.

Cesur kafasını salladı. ''Bekir ile birlikte çıktılar.''

''Vay amına koyayım...Bekir hızlı,'' dedi Çınar.

Çınar'a sert sert baktım.

''Bu saatten sonra Naz hakkında konuşulmasın, zaten karım hamile. Bir de üzülüyor, sırf bu durum yüzünden.'' Dudaklarını yeniden saçlarımda hissettim. ''Onun tek bir saç teli için ölürüm.''

''Ben biraz uyuyacağım,'' dediğimde ayağa kalktım Serter'in koluna tutunarak.

''Biz da çıkalım o zaman...'' Cesur, Serter'e baktı. ''Güya seni almaya gelmiştik ama istersen sen Gece'nin yanında kal.''

Çınar kahvesinden bir yudum aldı. ''Serter de bizle gelsin, malum şu en son ki olayı konuşacaktık...'' 

Serter nefesini dışarıya verdiğinde mutfağın kapısını açtı geçmem için. ''Bugün çok zor görünüyor, karımla ilgilenmeyi düşünüyorum. Siz gidin, ben sonra gelirim tamam mı? Şu an karımı yalnız başına bırakmak istemiyorum.''

''Karım da karım, karım da karım,'' diye mırıldandı Çınar.

Çınar abisini mi kıskanıyordu?

Yavaşça yukarıya doğru yürüdüğümde direkt odama geçtim. Yatağın örtüsünü açtığımda Serter arkamdan içeriye girdi. Kapıyı üstümüze kapattığında, elini belimde hissettim. Önce omzuma, sonra da boynuma sıralı bir halde derin derin öpücükler bıraktı, ardından dudaklarını dudaklarımda hissetmeye başladım.

Kısa bir buseden sonra geri çekildiğinde çatık kaşlarıma bakarak; ''Uyuyalım, bugün sadece uyuyalım,'' dedi.

''Serter.'' Kollarımı boynuna doladım. ''Naz'ı tehdit etme lütfen...Biliyorum yaptığı şey asla doğru değil ama ben onu tanıyorum. Belki de gerçekten tehdit edildi, bunu bilemeyiz. Hem eğer o ilaçları bana verseydi inkar etmezdi. Naz kolayca yalan söyleyen birisi değil.''

''Gece yapma,'' dediğinde geri çekildi. ''Yakın zamana kadar hayatına yüzlerce erkek alan bir kızdı. Şu an belki kendine çeki düzen vermiş olabilir ama sen de biliyorsun. Senin arkadaşın para için her şeyi yapacak birisiydi ve o dönem de yapabilmesi gayet normaldi. Böyle birisine nasıl güveniyorsun?''

''Çünkü hissediyorum,'' dedim.

''Hislerle hareket edilmez! Ağzıyla itiraf ettiği şey en büyük kanıtken, ben kalkıp da senin hislerini bu konuda önemseyemem. Sen farkında mısın bilmiyorum ama birkaç ay önce evimizde, başkanın karısı zehirlendi. Kadir Abi'yle yediğimiz yemeği gayet iyi hatırlıyorsun...''

''Biliyorum,'' dedim derin bir nefes alarak.

''Naz para için yaptı, para için Eylül ile iş birliğinde bulundu. Şimdi ise cezasını çekecek. Ayrıca...'' Yüzünü buruşturdu. ''Onu polise teslim etmediğim için mutlu olmalı, nihayetinde büyük bir suç işledi.''

''Bekir...'' Bekir'i de düşünüyordum bir yandan.

''Kalbi kırıldı farkındayım ama geçer emin ol...Bekir'in ilk aldığı darbe değil, daha önce de tecrübe etmişti. Alışır, sadece alışır...'' Duraksadı, daha sonra ise hiçbir şey söylemedi.

Uzun bir müddet aramızda sessizlik oluştu. İkimiz de konuşamadık. Ona baktığımda kaşlarının çatık olduğunu gördüm. Yatağın üzerine oturmuştu ve yeri dalgın dalgın izliyordu. Muhtemelen onu sinirlendirmiştim. Onunla aynı fikirde olmamam gayet normaldi. Naz benim yakın arkadaşımdı. Serter duygusal bakamazdı ki. Bir tek ben duygusal bakabilirdim bu konuya karşı. 

''Hiçbir şey olmamış gibi o kızla dostluğuna devam edemezsin. Bu büyük sorumsuzluk olur. Sen hamilesin, bebeğimizin hayatı bile tehlikede olabilirdi Gece.'' Maviliklerini bana çevirdi. ''Naz'a güvenmiyorum. Tehdit edilmesi de zerre umurumda değil. Kanıt sunmayana kadar da umurumda olmayacak. Ne benim çevremdeki insanlar, ne de benim karım onunla görüşecek.''

''Görüşeceğim demedim ki?''

''Burada yaşamasını da istemiyorum. Bir zamanlar Eylül ile yan yana gelmiş birisi, patlamaya yakın hazırda duran bir bombadan farksızdır. Muhtemelen Eylül onu kullanmaya çalışacak. Bu tehlikeyi göz ardı edemem.''

''Naz...'' Derin derin yutkundum. ''Naz kötü birisi değil. Evet geçmişte yaptıkları asla doğru değildi ama bu onun, Eylül ile bile isteye iş birliği yaptığı anlamına gelmiyor. İkisi çok farklı şeyler. Ayrıca onu affediyorum falan demedim, sadece bunun yüzünden okulu...''

Sözümü kesti. ''Gece.''

''Başladın yine ismimle seslenmeye.''

''Güzel karım...Benim saf olan güzel karım, düşüncelerine her zaman saygılıyım, hatta her zaman düşüncelerini de desteklerim fakat bu çok farklı bir şey. Bunun herhangi bir düşünceyle alakası yok. Çok yanlış düşünüyorsun. Seni zaten bu şekilde kandırıyorlar. Seni her zaman kandırıyorlar. Birilerinin seni kandırmalarına izin vermemek için zaten yanında oldum, hatırlıyorsun o günleri.''

''Başladık,'' dedim.

''Yatağa gel.'' Kollarını açtı. ''Yatağa gel çünkü çok sinirliyim ve başka türlü nasıl sakinleşirim bilmiyorum.''

Elini tuttuğumda dizinin üzerine oturdum. İç çeke çeke kokusunu hissettiğim sırada, Serter parmaklarını saçlarıma daldırdı. Parmakları, saçlarımın her bir telinde dolaştı. ''Gece'm, benim en güzel karım.''

''Başka karın mı var?''

''En özel karım diyeyim o zaman,'' dediğinde dudaklarımı saçlarıma bastırdı. ''Lütfen ama lütfen sözümü dinle.''

''Naz...'' Derin bir nefes aldım. ''O iyi bir insandı, bana göre söyledikleri doğru. Umarım onu boşu boşuna yargılamıyoruzdur çünkü üzülürüm.'' 

Parmakları saçlarımda duraksadı. ''Ah Gece ah, benim saf sevgilim.''

''Uyuyalım,'' dedim.

''Uyuyalım,'' dedi.

&&

Yatağın içindeydim. Kollarının beni sardığını hissediyordum, kollarıyla birlikte göğsünden gelen bir koku vardı. Tüm vücudumu saran bu kokuyla birlikte burnum mest olmuştu. Yavaşça onun göğsüne sokulduğumda Serter belimdeki ellerini çekip dudaklarını saçlarıma bastırdı. Evim dediğim insanın beni öpmesi; kalbimdeki sevinci yeniden doğuruyordu.

''Günaydın karıcığım...'' Duraksadı ve nefesini yüzüme üfleyerek; ''Güzel karım,'' dedi.

Göz göze geldiğimizde uyanmak istemediğim için gözlerimi kapattım. ''Hadi uyan, bak sabah oldu karıcığım.''

Uyanmak istemediğim için gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim fakat Serter asla durmadı, belimi hafif sıkıp dudaklarını yeniden saçlarıma bastırdı. ''Gerçekten küçük bir yalancı olduğunu biliyor musun? Şu yaptığına bak, hemen gözlerini kapatıyorsun. Oysa kocan sana kahvaltı hazırlamıştı.''

''Fındık uyuyor, uyanmak istemiyorum...'' dedim ardından iç çektim.

Serter elini bluzumun içine soktuğunda, elini tam olarak göğsümün üzerine bırakıp vücudumun titremesini sağladı.

''Sevgilim lütfen çocuğumuza fındık deme, sinirleniyorum yine.''

Yine iç çektim. ''Fındık.''

''Sensin fındık,'' dedi.

Kafamı tamamen göğsüne yasladığımda gözlerimi açmıştım. ''Hiç uyanmak istemiyorum biliyor musun? Hem uykum da geliyor. Uyanıp da ne yapacağım? Bence ben uyumaya devam edeyim burası güzel çünkü,'' dedim.

Serter gözlerini devirdi. ''Sen böyle uyumaya devam edersen çok kızarım haberin olsun. Saat neredeyse iki...Lütfen uyan ve kocanın sana hazırlamış olduğu bol sebzeli kahvaltıyı ye.''

Yüzümü buruşturdum. ''Sanırım uyumaya devam etsem iyi olacak.''

Serter'in dudaklarından küçük bir kahkaha koptuğunda, komodinin üzerinde bulunan tepsiyi alıp kucağına bıraktı. Yavaşça yüzünü bana çevirdi. ''Bu kahvaltıyı yapıyorsun yoksa çok pis kızıyorum sana.''

Gözlerimi hafif kıstığımda tepsiye baktım sakince. İçerisinde bulunan sebzelerin yoğunluğu ile birlikte sinirlensem de, sinirimi belli etmemeye çalışarak tepsiyi kucağıma çektim. Brokoli haşlaması, avokado ezmesi, soslu lahana ile birbirini takip eden katil sebzeleri görür görmez kusacak gibi oldum.

''Serter...Fındığımız ölecek farkında mısın?''

Çatık bir kaşla çatalı brokoliye batırıp ağzıma tuttu. ''Ye.''

Refleksif bir hareketle ağzıma aldığımda, boğulmak üzere olduğumu fark ettim. ''Se-Serter çocuk...''

''Sakın çıkarma ağzından...'' Sadece dolması yapıldığını düşündüğüm katil lahanayı siyah bir sosa batırdı. Üzerimde deneme yanılma yöntemleri uygulayıp beni bir deneyin içine sokan Serter Güçlü, çatalı ağzıma tuttu yeniden. ''Aferin devam et.''

''Allah'ım,'' dedim.

''Bu çok kötü kokuyor,'' dediğimde lahanayı ağzımın içerisine kaba bir hareketle soktu. ''All...Allah belan...'' Beddua bile etmeme izin vermeden üçüncü çatalı da ağzıma sokmuştu.

Hızlıca çiğneyip yuttum. ''Bu ne? Ekmek ver oradan, bu nedir ya? Bunlar kahvaltı mı? Gerçekten bunlar yüzünden öleceğim farkında mısın? Sen nasıl babasın? Resmen kızımızı zehirliyorsun.''

Sanki biraz abartmıştım.

Serter gayet ciddi görünüyordu, hatta sanki çok önemli bir şeymiş gibi çatalı yine o yeşil renkteki brokoliye batırıyordu. Petrol rengine benzeyen sosu yavaşça eline alıp brokoliyi batırdı. Sanırım beni öldürüp mirasıma konmayı düşünüyordu fakat ortada da miras da yoktu.

''Çocuğumuz için,'' dedi.

''Ay hayır yiyemem bunu...'' Brokoliye baktım, zavallı brokoli de bana baktı.

''Yiyeceksin.''

''ABV Serter Güçlü,'' dedim.

''Umarım küfür etmiyorsundur, terbiyesiz karıcığım.'' Brokoliyi yine ağzımın içine soktu. ''Sayemde sağlıklı besleniyorsun.''

O an sadece onu boğmak istedim.

Kahvaltı diye nitelendirdiği katil sebzeleri yemeye devam ettiğimde, her seferinden ona bakarak gözlerimi deviriyordum. Yavaşça birçoğunu bitirdiğimde, Serter keyifli keyifli sırtını yatağın başlığına yasladı. Tüm kollarıyla sardığı vücudumu kendine doğru çektiğinde, dudaklarını saçlarımda hissetmiştim. 

''Doydun mu?'' Nefesini boynumda hissettim. ''Doymadıysan bir şeyler yapabilirim, yani ne istiyorsan yaparım sevgilim.'' Parmağını çenemin altına bırakıp dudaklarıma baktı. ''Bana küs müsün? Eğer küssen söyleyebilirsin. Dün biraz farklı davrandım. Çok kabalaştım. Dünkü davranışım için özür dilerim.''

Kafamı yana salladım. ''Özür dilemene gerek yok bile. Hem ben seni anlayabiliyorum. Ayrıca...''

''Ayrıca?'' Burnunu burnuma sürttü. ''Çok mu yakışıklıyım?''

Güldüm. ''Lafı değiştirme, pis egoist.''

''Tamam o zaman kocanı övecek bir şey söyle. Bak sen eğer kocanı övmezsen dışarıdaki kadınlar övmeye başlar. Tabii ben onlara asla yüz vermem,'' dediğinde kaşlarımı çattım. ''Hiç öyle bakma, sinirli sinirli bakıyorsun. Katil civciv, seni ciddiye alamıyorum maalesef.''

Portakal suyumu elime alıp bir yudum aldım. ''Katil civciv mi?''

''Hem de ela gözlü.''

Yeniden gözlerimi devirdim. ''Kırıcı bir adam olduğunu düşünüyorum, sen de öyle düşünüyor musun? Bence sen gerçekten de kırıcısın.'' Tabii ki şaka yapıyordum, asla böyle düşünmüyordum.

Dudaklarını dudaklarımda hissettim. Sıcak ve etkileyici bir öpücük aldığında hafif kıkırdadı. ''Dur dur, şimdi bana kırıldığın noktayı söyle.'' Elini kalbimin üzerine bıraktı, ciddi bir ifadeyle. ''Serter Güçlü kırık kalbini onarmak için emrinizde hanımefendi.''

''Kırılan kalp düzelir mi?''

''Evet, düzeltir elbette.'' Kalbimin üzerini okşadı. ''Mesela şu an düzeliyor.'' Kafasını karnımın üzerine bıraktı. ''Öyle değil mi güzel kızım? Annenin kalbini tamir edebiliyor muyum bakalım?''

''Kızımız cevap verecek kadar büyümedi henüz,'' dedim iç çekerken.

''Bir dakika...'' Kaşlarını çattı. ''Kızımız uyuyor sanırım, horluyor çünkü.''

''Serter...'' Kahkaha attım.

''Dursana bir.'' Boğazını temizledi. ''Güzel kızım, uyan hadi. Bak baban geldi, babaya merhaba de bakalım...Evet seni dinliyorum miniğim benim, her şeyim, güzel kızım...Yok yok sen merak etme, baban her zaman arkanda. Ne olursa olsun arkanda olacağım kızım. Evet miniğim buradayım.''

''Bebeğimiz doğmadan konuşmaya başladı sanırım,'' dedim gülerek.

''Şşşş uykusunu bölüyorsun.''

''Serter.''

''Efendim sevgilim,'' dedi.

''Çok tatlısın.''

Kafasını kaldırdığında ayağa kalktı. ''Şu an resmen bebeğimizi ve beni üzüyorsun Gece Hanım. Benimle dalga mı geçiyorsun anlamadım ki?''

Elalarımı ona çevirdim. ''Fındık.''

''Başladık yine.''

''Onun adı Fındık.''

''Onun adı bebek, fındık falan değil...'' Gözlerini devirdi. ''Çok ayıp.''

''Brokoli olsun o zaman.''

''Hayır ya, benim bebeğim bebek anlıyor musun? Sebze ya da herhangi bir şey değil.'' Dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Bir dakika...'' Aşağıdan bir ses gelince Serter kapıyı açıp odadan çıktı.

Arkasından ilerlediğimde Serter ve Pusat'ı aşağıda gördüm. Pusat elinde bir adet çiçek ile içeriye girdi. Yüzü gülümsüyordu, üstelik saçlarını da değişik bir renge boyamıştı. Sarı saçlarıyla eve girdiği sırada ben de üzerimi toparlamaya çalıştım.

''Güya herkesten kaçmak için başka eve geldim ama yine herkesi burada buldum. Ben ne anladım bu işten,'' diye mırıldandım kendi kendime.

Pusat gözlüğünü çıkarıp çiçekleri Serter'e uzattı. ''Merhaba yeni ev ziyaretine geldim. Malum bu aralar ziyaret olmadan olmaz, hem bensiz asla ne düğün olur ne de fare kombini. Siz de biliyorsunuz ki bazen gelin olmak beyaz olmak demektir, aslında gelinlerin kırmızı kuşakları regli temsil eder, tabii ki bu şamanlardan kalma bir gelenekten ziyade, ikinci Osman'ın öldürülmesi kadar...''

''Pusat, ne var.'' Sesim yüksek çıkmıştı.

''Kınayı getir aney, gel de gözlerine sür aney...Kınayı geti...''

Bu sefer de Serter onun sözünü kesti. ''Pusat uzatma, ne oldu yine? Ayrıca sen evin adresini kimden aldın?''

''Ne var eve geldiysem? Sizi bıçakladım mı? Sizi öldürdüm mü? Sizi kestim mi? Ne var yani asla anlamıyorum? Kime gitsem kovuluyorum. Siz beni sevmiyor olabilirsiniz ama ruhumda açtığınız bu derin yaranın haddi hesabı yok.'' Çiçeğini yerden aldı. ''Ayrıca benim ne anam ne de köyde arsası olan zeytini bol babam var. Benim bir tek dostlarım var, meğer onlar da yokmuş.''

''Anlamıyorum gerçekten,'' dedim.

''Yengeciğim...'' Yüzüme baktı. ''Sen kilo mu aldın?''

''Hamile ya,'' dedi Serter elini ensesine götürdü.

''Serter seni hamile mi bıraktı?'' diye sordu Pusat.

''Unuttun mu?'' diye sordum.

Pusat kaşlarını çattı. ''Ben nereden bileyim, sanki bebeği yaptığınız gece komodinin üzerine oturmuş sizi izliyordum.''

''Of Pusat,'' dedim.

''Sen bence bir daha kimseye of deme,'' dediğinde Serter'in neden böyle bir şey demeye çalıştığını anlamak istedim ama hemen vazgeçtim.

''Lütfen şu an zevzekliği bırak Pusat, neden geldin? Onu anlat gerçekten merak ettim. Eğer mantıksız bir şey için geldiysen evine döner misin? Çünkü seni hiç çekemem,'' dedim.

''Hocam şöyle ki.'' İşaret parmağıyla kendisini gösterdi. ''Ben hayırlı bir iş için geldim ve sizi de bu hayırlı işte görmek isterim.''

''Ne işi?'' diye sordu Serter.

''Ben aşık oldum,'' dedi Pusat.

''Saymayı bıraktım...'' Saçlarımı arkaya attığımda Serter sıkılmış olacak ki ofladı. ''Gerçekten saymayı bıraktım çünkü artık seni anlamıyorum,'' dedim.

Serter araya girdi. ''Pusat defol git.''

Serter bu aralar herkesi kovuyordu.

''Gidemem hocam gidemem.'' Eliyle kafasını kapattı. ''Bir sevdanın derdine düşmüş, kuyularda aşkı aramış, kahpe dünyada sevgiyi bulamamış, sonra da kendini asmış bir bedbaht yüreğin bilmem kaçıncı perdesinde acıyla baş başa kalmışım. Sevgiyi bulamamışım, sevmeyi bilmiyormuşum. Ben aslında ölmüşüm.''

''Fuzili mi okuyorsun?'' diye sordum.

Serter çatık bir kaşla; ''O en azından bir şeyler okuyor, sen en son ne zaman okula gittin? Söyle bakayım.''

''Ay Serter sus ya,'' dedim cırlayarak.

''Neyse güzel karım,'' dedi kafayı okulla bozmuş Serter.

''Şimdi...'' Gözlerimi Pusat'a çevirdim. ''Neden geldin? Onu bize anlat. Bak gerçekten merak ediyorum. Bu arada aklıma ne geldi biliyor musun? Çok saçma olacak ama ben lisedeyken bir dizi vardı ve orada köpeğin adı Pusat'tı.''

''Gece,'' dedi Serter.

''Night,'' dedi Pusat.

''Git kendi isminle dalga geç, ayrıca ciddiyim. Cidden bak, köpeğinin adı Pusat'tı. Sen de biraz köpüşlere benziyorsun ama olsun.''

''Karım biraz saçma birisi,'' dedi Serter.

Gözlerim kocaman açıldı. ''E yuh yani.''

''Ay yeter susun be! Ben sizden yardım istemeye geldim, bir de kendinizi katıp duruyorsunuz.'' Elini cebine atıp bir kutu çıkardı. ''Bugün kız istemeye gideceğim ama anam ve babam olmadığı için, kısa süreliğine anam ve babam olur musunuz?''

''Kimi isteyeceksin?'' diye sordu Serter.

''Senin eski flörtü ya,'' dedi Pusat.

''Ne? Yarr...'' Serter bana bakınca sustum.

''Açelya'yı,'' dedi gavatlar diyarı başkanı Pusat.

''Açılmış bacak ne zamandan beri kocamın eski flörtü oluyor?''

''Şaka yaptım, niye ciddiye alıyorsunuz ki? Neyse bugün halasından kızı isteyeceğim, siz de gelmek ister misiniz? Zaten babası kalp krizi geçirmiş, şimdi komada. Muhtemelen ölür. Bari baba ölmeden kızla evleneyim değil mi? Biliyorsunuz benim artık ciddi bir ilişki yapmam gerekiyor. Yaşım otuzu geçti.''

''Tamam geliriz,'' dedim.

''Gelemeyiz,'' diyerek reddetti Serter direkt.

''Neden?'' diye sordum.

''Kalabalığa çıkma,'' dedi.

''Neden kızı yiyecekler mi?'' Pusat kollarını birbirine sardı.

''Neyse ne yaparsanız yapın,'' dedi Serter.

''Lütfen kabul edin. Hazır babası azrail yolundayken kızı isteyeyim. Bir daha öyle güzel bir kız bulamam. Yoksa ben mahvolurum...'' Pusat resmen yalvarmaya başlamıştı.

''Tamam bekle hazırlanalım,'' dedim.

Serter ofladı. ''Gerçekten...''

''Gidiyoruz,'' dedim sözünü keserek.

''Pekala,'' dedi nihayet pes ederek.

Odamıza çıktığımda hemen üzerime kıyafet bulmak için bavulu açtım. Mavi mom jean, siyah deri ceket ve siyah bluz giymeyi düşünüyordum. Çok fazla kıyafetim olmadığı için de başka bir seçeneğim kalmıyordu. O yüzden bu kıyafetlerde karar kılmıştım. Bornozumu da alıp yavaşça banyoya geçtiğimde küvetin içini sıcak suyla doldurdum.

''Aferin sana,'' dedi içeriye dalan Serter Güçlü.

Üzerimi tamamen çıkarıp küvetin içerisine girdiğimde sıcak suyla buluşan vücudum hafif diken diken olmuştu.

''Ne yaptım ki?''

''Güzelim, sen kalabalığa çıkmıyordun. En son öyle konuşmuştuk.'' Takım elbisesini üzerinden çıkarıp attı yere. ''Şu yüzümü yıkayıp öyle giyineceğim. Sen gece uyurken, ben zaten duş almıştım.''

''Tamam sevgilim,'' dedim küvetin içinde keyif yapmaya başlarken. ''Ben de zaten aşırı güzel giyinmeyi düşünmüyorum. Standart bir kıyafet seçmeyi düşünüyorum. Hem seçtim bile. Sadece Pusat'ı yalnız bırakmayalım. Belli ki aşık olmuş o kıza.''

''Yarın vazgeçer,'' dedi huysuz bir ses tonuyla.

''Neden gıcıksın sabah sabah?''

''Karımla baş başa kalmadım, ne güzel...'' Duraksadı. ''Neyse.''

Banyodan çıktığında arkasından kahkaha attım.

Yavaş yavaş yıkanmaya başladığımda, duş jelimin olmadığını fark ettim. Şampuanımdan köpük yapıp tüm vücudumu yıkadım, daha sonra ise üzerimi giymek için odama geçtim. Odama geçtiğim sırada Serter'in giyindiğini ve telefonuyla oynadığını gördüm. Karşısında çıplak bir şekilde giymeyi göze alarak bornozumu açtığımda, Serter kafasını kaldırıp bana bakmıştı.

''Çok güzelsin,'' dedi vücuduma bakarak.

Bluzumu üzerime geçirdim ve altıma sutyen giymedim. ''Sen giyindin mi?'' diye sordum.

Kafasını salladı sakince ama kesinlikle sakin görünmüyordu. ''Evet ve lütfen pantolonu hemen giyer misin çünkü sana bakınca delirmeye başlıyorum. Elimde değil, gerçekten de aklımı başımdan alıyorsun.''

''Tamam tamam giyiniyorum.''

Üzerimi tamamen giyindiğimde, pantolonumun da fermuarını kapatıp sevgilimin elini tuttum. Serter her zamanki gibi iki araba dolusu korumayla birlikte evden çıktı. İki adet araç arkamızda durduğunda, Serter şoför koltuğuna geçti. Normalde Bekir olurdu ama bugün ortada görünmüyordu. Dün yaşanan olaydan sonra iyi hissetmediğini düşünüyordum. Belki de Serter ona izin vermişti haklı olarak. 

Bekir'in yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Her ne kadar Serter'e karşı Naz konusunu açmıyor olsam da, hep aklımda bir belirsizlik vardı. Bekir ile konuşmak istiyordum. Evet ben de kötü hissediyordum fakat ben Naz'a güvendiğim için, içimde bulunan ihanet gölgesinin adını hemen çizebiliyordum. Oysa Bekir direkt kötü hissediyordu. Naz ile bir başlangıçları olabilirdi. Son zamanlarda sık sık iletişim hâlinde olduklarını duyuyordum. Muhtemelen aralarında bir şeyler başlayacaktı. Başlamadan da bitmişti.

''Sevgilim.'' Kontağı çalıştırdı. ''Aç değilsin değil mi? Bak ona göre yol üstünde sana bir şeyler alabilirim.''

Kafamı yana salladım. ''Hayır değilim.''

''Tamamdır...'' Emniyet kemerimi işaret parmağıyla gösterdi. ''Tak güzel karım.''

Emniyet kemerimi taktığımda yüzümü Serter'e çevirdim. ''Sana bir şey diyeceğim. Biz şimdi gidiyoruz ya...Bu Açelya ya kabul etmezse? Hem çok saçma ama gerçi saçma da değil. Belli ki bizim çocuğu seviyor kız.''

''Kendi kendine bir şeyler deyip sonra reddediyorsun ya...İşte burada sana aşık oluyorum.'' Dudaklarının kenarı kıvrıldı. ''Tabii yeniden aşık oluyorum, sen de biliyorsun ben her zaman sana aşığım. Her koşulda hem de.'' Göz kırptı.

Ellerimi kucağıma bıraktım. ''Sana bir şey soracağım ama doğruyu söyle.''

''Söyle bakalım.''

''İkinci çocuğu ister misin?'' diye sordum.

Araba kırmızı ışıkta durdu. Serter düşünmeye başladı. Önce kaşını çattı, ardından parmağını çenesine götürüp çenesini kaşıdı. Derin düşüncelere daldığını fark edince hafif kızdım kendi kendime. Neden derin düşüncelere dalmıştı bilmiyordum ama bakışları hiç normal değildi.

''Bir bebemiz daha olsun,'' dedim.

''E okul?'' diye sordu.

''Okul ne, yeniyor mu?'' Güldüm.

''Aferin güzel karım, dalga geçmeye devam et.'' İç çekerek direksiyonu tuttu. ''Okul yenmiyor, sen bana okuldan haber ver. Sen niye okuldan kaçmak için bebek yapmak istiyorsun?''

''Aşk olsun, çok kırıcısın.''

''Aşk zaten olsun ama okul da olsun,'' dedi.

''Sen Milli Eğitim Bakanı mısın ya? Senin okulla derdin ne? Ayrıca ben ilkokul mezunu olsaydım benimle evlenmez miydin?''

''Bak ya, lafı nasıl da çarpıtıyor...'' Gözlerini devirdi.

''Yaşlı Serter, bunak ya,'' dedim.

''Gencim ben,'' dedi.

''Sus Serter, sus.'' Derin derin yutkundum. ''Ben okuldan da kaçmıyorum, ben okulu zaten seviyorum. Sadece gidemedim sen de biliyorsun ama merak etme ben zaten okumuş kadar oldum. Bak bana hemen bir anayasa getir, sana ne anlattığını anlatırım. O derece bilgiliyim, emin olabilirsin.''

''Hayatımda böyle güzel, aynı zamanda okul düşmanı bir kadın tanımadım,'' dedi.

''Bir de tanısaydın,'' dedim somurtarak.

''Ah Gece ah,'' dediğinde direksiyonu sola kırdı. ''Ayrıca ikinci çocuk tabii ki isterim ama önce birincisi doğsun. Baksana doğmadan bir sürü olay yaşadık, acaba doğsa ne olacak değil mi? O yüzden ikincisini bekleyelim,'' dedi.

Kollarımı birbirine sardım. ''Gerçekten bir çocuk istiyor musun? Yani ikincisini ister misin?''

''Güzel karım benim...Ben her zaman senden bir çocuk isterim. Çocuklarımız olabilir tabii ki de ama önce şu karanlık günler bitsin olur mu?'' Araba yeniden kırmızı ışıkta durduğunda, elimi tutup dizinin üzerine bıraktı. ''Sıcaklığını çok seviyorum, seninle ilgili her şeyi çok seviyorum. Benim için dünyanın en güzel kadınısın.''

Kurumuş dudaklarımı ıslattığımda yan profiline baktım. ''Seni çok seviyorum.''

''Ben de seni çok seviyorum, benim en güzel karım ve en özel karım.''

Nihayet eve geldiğimizde, Serter emniyet kemerimi çıkardı önceden. ''Hava çok soğuk, ceketimi giy tamam mı? Asla üşümeni istemem benim güzel karım.'' Ceketini üzerinden çıkarıp omzumun üstüne bıraktı gelişigüzel. ''Bir şeyler yemek istersen söyle lütfen. Her zaman buradayım tamam mı? Çünkü sen hamilesin ve yemek yemezsen üzülürüm.''

''Gerçekten aç değilim,'' dedim tiz bir ses tonuyla.

''Tamam güzel karım.'' İç çekerek dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildi. ''Hayatımda senin kadar güzel bir kadın görmedim, çok tatlısın sen.''

''Bugün aşka geldin sanırım.''

''Güzel sevgilim, ben her zaman aşka gelirim. Ayrıca senin gibi bir kadını sevmemek mümkün mü? Kalbimi çıkarıp eline verseler sesim çıkmaz, seni o derece seviyorum.'' Burnunu burnuma sürttüğünde iç çekti yeniden. Nefesini de yüzümde hissediyordum. ''Sen benim her şeyimsin, sensin hiç kimseyim.''

Arkadaki korna çalınca Serter arabadan çıkıp kapımı açtı. ''Hadi bakalım iniyoruz şimdi. Malum Pusat bizden önce geldi.''

Pusat araçtan indiğinde sarı saçlarıyla cennet mahallesi dizisini andırarak bize doğru yürümeye başladı. ''Selamlar selamlar, anam ve babam. Birlikte benimkini istemeye gidiyoruz iyi ki varsınız.''

Serter elini belime yerleştirdiğinde çantamı sağ eline aldı. ''Hazır mısın? Gerçi şu saçla umarım kız bizi evden atmaz,'' dedi Serter.

''Pusat gibi birisiyle nasıl sevgili onu anlamıyorum,'' dedim.

Pusat kahkaha attı. ''Yengem beni çok seviyor sanırım. Ayrıca Açelya bana aşık. Ben de ona aşığım. Nihayetinde o beni düzeltti. Beni gerçek aşka inandırdı, onun sayesinde diğer kadınlar benim için bitti. Benim gibi bir çapkını düzeltmesi bile yetiyor anacığım ve babacığım,'' dedi bizi göstererek.

Yavaşça eve doğru yürüdüğümüzde Serter kapıyı çaldı hemen. Pusat bir adım gerimizde durduğunda kapı önce açılmadı, birkaç saniye sonra kapı açıldığında orta yaşta bir kadın kapıyı açtı. Halasını olduğunu düşündüğüm kadın kapıyı açtığında gülümsedi. ''Serter hoş geldin.''

''Hoş bulduk, nasılsın Esma Sultan...'' dedi Serter kadına sarılırken.

Sanırım Serter bu ailenin tüm üyelerini tanıyordu.

''Seni gördüm daha mutlu oldum, senin de geleceğini düşünmüyordum...'' Gözleri bende durdu. ''Siz?''

''Benim karım.'' Serter tekrar elini belime yerleştirdi. ''Gece Güçlü.''

''Merhaba kızım, nasılsınız?'' 

''İyiyim teşekkür ederim,'' dedim gülümseyerek.

İçeriye girdiğimizde, Esma Hanım Pusat ile de selamlaştı. ''Sen de hoş geldin oğlum, nihayet tanışabildik.''

''Açelya sizden çok bahsetti, sizinle tanışmayı gerçek anlamda bekliyordum.'' Pusat sol elinde tuttuğu çiçeği kadına uzattı. ''Bu size, gülleri sevdiğinizi duymuştum. Gerçi güzelliğiniz güllerden farksız. Hatta neredeyse gülleri solduracak bir güzelliğiniz var.''

''Çok teşekkür ederim,'' dedi Esma Hanım.

Kapı çaldığı sırada Esma Hanım kapıya bakmaya gitti. Kapıyı açtığında, Çınar kapıda belirdi. Onun da elinde bir adet çiçek vardı. ''Merhaba,'' dedi Çınar sırıtırken. ''İsteme töreni varmış, ben de damlamaya karar verdim.''

''Hoş geldiniz,'' dedi Esma Hanım.

''Çınar benim kardeşim,'' dedi Serter.

Çınar gülümsedi. ''Sorun olmaz değil mi? Böyle bir günde Pusat'ı yalnız bırakmak istemiyorum. Hem biliyorsunuz isteme töreni kalabalık olmalı.'' Arkasından kuyruğunu sallaya sallaya içeriye giren Çam da ortaya çıkınca kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. ''Çam gel oğlum,'' dedi Çınar onu kucağına aldığında.

Çam satıcı mıydı?

Ne ara yakınlaşmışlardı bilmiyorum ama Çınar'a alışmış görünüyordu.

''Ne sorunu olacak, tabii ki gelin lütfen,'' dedi Esma Hanım.

Hep birlikte salona doğru ilerlediğimizde Pusat heyecanlı heyecanlı koltuğun üzerine oturdu. ''Bizim kız nerede?''

''Sabırsızlanma,'' dedi Serter.

Serter'in yanına oturduğumda, kocam hemen elini belime koydu. Çam ise satıcı bir köpek olduğu için Çınar'ın kucağına oturdu. Üstelik bana bakmıyordu. Sanırım bana küsmüştü. Çam genelde de trip atan bir köpekti. Muhtemelen onu ihmal ettiğimi düşünüyordu. Keyfi bir nedenden dolayı evden gittiğimi düşünüyor olabilirdi.

''E ne zaman gelecek?'' diye sordu Pusat.

''İçeride kahve yapıyor,'' dedi Esma Hanım, ardından yüzünü Serter'e çevirdi. ''Sen nasılsın oğlum? Türkiye'de olduğunu biliyordum ama döneceğini düşünüyordum. Ne ara evlendin anlamadım bile, düğüne gelmek isterdim.''

''Evlendi evlendi, hatta nikaha eski sevgilisi de geldi,'' dedi patavatsız Pusat.

Çınar'ın tek kaşı havalandı. ''Eski sevgilisi kim?''

''Yarr...'' dediğimde Serter koluyla beni dürttü. ''Terbiyesiz,'' diyerek kulağıma fısıldadı.

''E hadi kız ne zaman geliyor?'' Pusat'ın sesi sabırsız çıkmıştı.

Ellerimi kucağımda birleştirdiğimde Çam'a baktım kucağıma gelmesi için ama beni pek de önemsiyormuş gibi gözükmüyordu, tam aksine Çınar ile ilgileniyordu. Çınar'a bakıp duruyordu, Çınar ise onun kafasını okşuyordu. İkisinin arasındaki iletişim aslında hoşuma gitmişti. Çam genelde erkeklerle anlaştığı için Serter ve Çınar'ı sevmeye başlamıştı. Ben ise bir köşeye atılmıştım.

''Birazdan gelir,'' dedi Esma Hanım.

''Çok heyecanlıyım,'' dedi Pusat sarı saçlarına parmaklarını daldırdığında. ''Ben ilk kez evlenmek istiyorum. Daha önce bir kadına asla bu şekilde aşık olmamıştım.''

''Sen geçen gün barda başka bir kızla...'' dediğinde Çınar pot kırdığını fark ederek sessizleşti.

''Siz bara mı gittiniz?'' diye sorduğumda Serter'e baktım. ''Sen de mi gittin?''

''Yok artık,'' dedi homurdanarak bana bakan Serter. ''Sence ben oraya gider miyim sevgilim? Sen de kavga etmek için yer arıyorsun resmen.''

Son söylediği şeye gülmemek için zor tuttum kendimi. Bazen gerçekten de Serter ile kavga etmek için yer arıyordum ama o bu hâlime alışmış olmalıydı. Ben genelde de böyle birisiydim. Üstelik Serter ile uğraşmayı seviyordum. İşin eğlenceli kısmı zaten burasıydı. Şu an çatık bir kaşla bana bakıyor oluşu bile hoşuma gidiyordu.

''Hayır,'' dedim.

''Seni öperim, sus.'' 

''Öp,'' dedim fısıldayarak.

''Sen çok fenasın.'' Belimi okşamaya başladığında dudaklarını yanaklarımda hissettim. ''Eve gittiğimizde görürsün, sana çok pis kızacağım haberin olsun.''

''Hı hı,'' diyerek mırıldandım. 

''Gıcık,'' dedi.

Beş dakika geçmeden içeriye bir kadın girdi. Yaklaşık ellilerin başında olduğunu düşündüğüm kadın içeriye girdiği sırada elinde bir adet tepsi vardı. Dudaklarına kırmızı ruj sürmüş, beyaz bir elbise giymişti. Saçlarını da arkadan toplamıştı ama buna rağmen saçlarının ön tarafındaki beyazlıklar gözüküyordu.

Elinde tuttuğu tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı. ''Hoş geldiniz,'' dedi kadın.

Sanırım Açelya'nın annesiydi, ya da teyzesi bilemiyordum.

Pusat gülümseyerek; ''Teşekkür ederiz,'' dedi.

''Ferdacığım teşekkür ederiz, sen kahveleri servis et misafirlerimize...'' Esma Hanım bacak bacak üstüne atıp yüzünü bize çevirdi. ''Ferda çok çalışkandır, harika yemekler yapar. O kadar çalışkandır ki onun yemeklerini yediğinizde kendinize gelirsiniz. O derece mükemmel yemekler yapar.''

''Evet güzel yemekler yaparım,'' dedi Ferda.

Sanırım kadın biraz hastaydı ama olaya anlam verememiştim. Açıkçası ben açılmış bacağı bekliyordum. Galiba ölmüştü, bunun başka bir açıklaması yoktu.

''Açelya nerede?'' diye sordu Pusat.

''Açelyamı?'' diye sordu Esma Hanım.

''Evet Açelya nerede?'' diye sordu Pusat yeniden.

Çınar güldü. ''Galiba kaçtı.''

Ferda denilen kırmızı rujlu kadın araya girdi. ''İsterseniz bir tuzlu kahvemin tadına bakın Pusat Beyciğim.''

''Oğlum ne oluyor lan?'' dedi Çınar.

Çam havladı.

''Gerçekten ne oluyor anlamıyorum?'' dediğinde Pusat'ın yüzü kızarmıştı sinirden. ''Açelya nerede?''

''Evet açılmış bacak nere...'' dediğimde Serter koluma vurdu hafif. ''Pardon yani bizim Açelya nerede? O kahveleri yapmayacak mıydı? Biz onu istemeye geldik, onun da gelmesi gerekiyor. Ayrıca çok saçma şu an.''

Çınar gülmeye devam ettiğinde, ağzındaki kahkahalara artık engel olamıyordu. ''Bence kız kaçtı.''

''Ne?'' Pusat bir hışımla ayağa kalktı. ''Benden kaçamaz.''

''Açelya mı?'' Ferda denilen kırmızı rujlu elli yaşındaki kadın tepsiyi eline alıp masaya vurdu. ''Beni istemeye gelmediniz mi? Açelya ne alaka? Ayrıca ben boşuna mı bu kadar güzel giyindim? Beni resmen kandırdınız.''

''Teyze sen ölmüşsün, üzerine toprak atanın yok. Ne istemesi bu yaştan sonra,'' dediğimde artık kendimi tutamamıştım.

''Gece!!!'' dedi Serter.

''Tamam sustum,'' dedim.

Pusat kahveleri yere döktü. ''Ben başkasını istemeye geldim. Bana ne senden? Kaç yaşındasın utanmıyor musun? Ben çocuğun yaşındaydım.''

''Oğlum öyle deme, hem engelli maaşı var, birlikte geçinip gidersiniz,'' dedi Esma Hanım.

Çınar yine öne atladı. ''Bence Esma Hanım haklı, hem bu devirde engelli maaşı herkesin harcı değil. Pusat sen bir şans ver...Ayrıca bazen milföy olmak iyidir, şu milföy fantezileri daha güzel haberin olsun.''

''Oğlum sen beni aramadın mı? Ben de Ferda'yı isteyeceğini sandım. Üstelik Açelya zaten evli,'' dedi Esma Hanım.

''Ne?'' dedim.

Çınar, ''Hassiktir amına koyayım.''

Çam havladı.

Serter, ''Küfür etme, karım duyuyor.''

''Ben bayılıyorum galiba,'' dedi Pusat ve tak diye yere düştü. 

''Pusat kalk kalk,'' dedim onu kaldırmaya çalışarak ama Serter araya girdi; ''Sen hamilesin kaldırma,'' dedi.

Çınar, ''Vallaha kaldıramam, elime krem sürdüm. Krem elimden uçup gidecek,'' dedi.

Çam yeniden havladı.

Ferda Pusat'ın yüzüne eğildi ve dudaklarını dudaklarına bastırdı. Çınar, Ferda denilen azmış kadını tuttu. ''Ne yapıyorsun sen?''

''Suni teneffüs yapıyordum,'' dedi Ferda bunak.

''Beni atın...'' Pusat ayağa kalkmaya çalıştı sehpadan destek alarak. ''Beni cehennemin ateşine atın. Beni kandırdı Açelya...Babası kalp krizi geçirdi diye evlenmek istediğini söyledi. Beni teyzesinin önüne attı.'' Sonradan Ferda denilen kadını fark etti. ''Sen niye öpüyorsun evde kalmış azgın kadın.''

''Halasıyım, teyzesi değilim'' dedi Ferda sanki konumuz buymuş gibi.

''Çok şey değişti,'' dedi Pusat eliyle kafasını tutarak. ''Kimle evlendi Açelya? Beni neden kandırdı? Çok değil, bir haftadır ben kimseyle görüşmüyorum. Onun için hayatımdaki tüm kadınları attım.''

''Vay pezevenk Açelya vay,'' dedi Çınar.

''Karıcığım kulağını kapat,'' dedi Serter.

''Senin karın zaten küfürbaz,'' dedi Çınar.

Gözlerim kocaman açıldı. ''Aşk olsun, benim ne küfrümü duydun? Gayet sakin, hanımefendi bir kızım. Ayrıca ben hamileyim, üzerime gelme lütfen. Gerçekten seni anlayamıyorum. Ben sana ne yaptım? Kendi hâlimde sana analık yapmak için buraya geldim ve...'' İşaret parmağımla kadını gösterdim. ''Bu teyzeyi istedim senin için, sen ise bana küfürbaz diyorsun.''

''Ulan ben Pusat değilim,'' dedi Çınar.

''Ha sen mi bana küfürbaz dedin?'' Kaşlarımı çattım. ''Siktir git Çınar, bir daha sana asla kahve yapmayacağım.''

Çınar'ın kucağındaki satıcı köpeğim bana doğru havladı. ''Sen de bana havlama terbiyesiz köpek, seni ben büyüttüm. Herkese karşı satıyorsun,'' dedim.

Serter, ''Karım çok terbiyelidir.''

''Ben iyi değilim, az daha milföy olacaktım,'' dedi Pusat.

Ferda ağlamaya başladı. ''Hayallerimle oynadınız.''

''Ben sanırım yanlış anlamışım,'' dedi Esma Hanım.

Pusat öfkeyle evden çıkmadan önce; ''Ya da senin o yeğenin bilerek yalan söyleyip beni oyuna getirdi...Açelya'ya söyle, bitti bu iş.'' Evden çıktı öfkeyle.

O gittikten sonra ben de arkasından gittim ama gitmeden önce Ferda'nın yüzüne eğildim. ''Ay kız sen neymişsin, Allah'ım sen bizi teyzelerden koru,'' dedim ve omuz atıp evden çıktım.

''Karımın kusuruna bakmayın,'' dedi Serter yerdeki çiçeği alıp arkamdan geldi. ''Gece, aferin sana. Hatırlat da bir ara sana çok pis kızacağım.''

''Sus sus,'' dedim arabaya doğru yürüdüğümde. ''Görmedin mi genç Pusat'ı almaya çalışıyordu. Resmen çocuğu öpmek bahanesiyle suni teneffüs yaptı. Ben böyle terbiyesizlik görmedim. Üstelik bu Açelya denilen açılmış bacağa da güven olmaz. Pusat nasıl güvenmiş anlamadım gerçekten.''

''Yengem haklı...'' Çam'ı kucağından indirdiğinde Serter yüzünü Çınar'a çevirdi ve ona öfkeli öfkeli bakmaya başladı. ''Tamam abim de haklı.''

''Pusat gitti...Hayalleri yıkıldı,'' dedim.

''Bir şey olmaz, ben ona kız bulurum,'' dedi Çınar.

Oflayarak ikisinden uzaklaştığımda, evin bahçesinden bizim evin bahçesine baktım. Bekir'i arabanın içinde gördüğümde, onunla konuşmam gerektiğime karar verdim. Serter nereye baktığımı fark etmiş olacak ki koluma dokunarak; ''Ne oldu sevgilim?'' diye sordu sakince.

''Bekir'in yanına gideceğim,'' dedim.

''Tamam, güzel karım ama...'' Etrafa baktı. ''Sonra gel, eve geçelim.''

''Olur.'' Kollarımı boynuna dolayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım yağmur altında. ''Beni özle.''

''Iyy mıç mıç bu ne be,'' dedi Çınar yüzünü buruşturarak.

''Kes,'' dedi Serter. ''O benim karım.''

''Evet karısıyım, zaten bana küfürbaz dediğin için sana sinirliyim.'' Kaşlarımı çattım. ''Bundan sonra yengen değilim Çınar. Silah doğrulttuğun gün anlamalıydım gerçek yüzünü ama işte safım ben saf saf.''

''Gerçekten Allah sabır versin abime,'' dedi Çınar.

Serter beni göğsüne doğru çekip saçlarımı öptü. ''Gece bana verilmiş en büyük hediye.''

''Iyyy hanımcı,'' dedi Çınar.

İkisini baş başa bırakıp Bekir'in olduğu yere doğru yürümeden önce onlara omzumun arkasından kısa bir bakış attım, ardından Serter'den çantamı alıp; ''Geleceğim on dakikaya,'' dediğimde Serter kafasını sallamış, Çınar ise sadece yüzünü buruşturmuştu.

Islanmış ve çamur olmuş bahçeden arka bahçeye geçtiğimde Bekir beni fark etmişti. Kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Durgun görünüyordu, fazlasıyla durgun görünüyordu. Ayrıca hava da kararmıştı. Yıldızların parlaklığı bile onun o durgunluğunu alamamıştı. Bekir'i ilk kez bu şekilde gördüğüm için garip hissetmiştim.

Önce eve geçtim. Çantamdan anahtarımı aldıktan sonra evin içerisine girip mutfakta kahve yapmaya başladım. İki adet bardağa sıcak bir kahve doldurduğumda, evden çıktım yavaşça. 

''Selam,'' dedim cama vurarak. Bekir camı araladığında kahveyi ona uzattım. ''Pusat'ın isteme töreni vardı, daha doğrusu istemememe töreni...Ama olsun, ben de o sırada sohbet ederiz diye düşündüm. Müsait misin?''

''Her zaman müsaitim Gece Hanım,'' dedi Bekir.

''O zaman geliyorum arabaya,'' dedim.

''Tabii ki,'' dedi.

Arabaya geçtiğimde bardağını yeniden ona uzattım. ''Sıcak bir kahve her zaman iyi gelir. İç hem için açılır. Ben de seviyorum kahveyi, bazen boş bulduğum an hemen sıcak bir kahve içiyorum. Gerçekten iyi geliyor,'' dedim.

''Teşekkür ederim.''

Daha sonra hiç konuşmadı, kahvesini içmeye başladı. O an sessiz kalışından, acı çektiğini anladım.

Biraz esinti, biraz soğuk hava, biraz da yağmur...Parmaklarımızda sıcak kahveler, camı aralanmış arabada, yıldızlara bakarken ikimizden de ses çıkmıyordu. Sessizlik dilimize mühürlenmiş, suskunluğu bir su gibi tüketmiş, dağılmış ruhlarımızı acı verici ızdıraba gömmüştük.

Belki de sessiz kalmak, o an konuşmamak en iyisiydi çünkü var olan durumu başka türlü atlatamazdık. Bazen konuşmamak aslında konuşmaktı. Sessizlik anlatırdı çoğu şeyi, öyle diyordu yazılarda; sözler çizilir ama en çok sessiz sözler duyulur diyordu. Meğer öyleymiş. Konuşmamak, dili arşa çıkarıp onca cümlenin içinde boğulmamak en iyisiymiş.

''Kahve iyi geldi değil mi?'' diye sordum.

Kahvenin bile iyi gelmediğini bildiğim halde bu soruyu sormak, biraz mantıksızdı. Kalbi delen bıçak darbelerinden konuşabilirdik, ya da dostluğun aslında ne kadar da ağır bir kelimeden oluştuğundan bahsedebilirdik, sessizlik sesini anlatabilirdik ama o an içimizdeki çığlığa odaklanmıştık ve ortaya acı bir filtre kahveyi katmıştık.

''Evet,'' dedi kısık bir ses tonuyla.

Dudaklarımı ıslattığımda onun gözlerine baktım. ''Ona karşı bir şeyler hissetmiş miydin?'' diye sordum ama bu soruyu sorup sormamak arasında kalmıştım fakat yine dudaklarımdan dökülmüştü o kritik soru.

Bekir...

Bekir kafasını kaldırıp bana baktığında, elinde tutmuş olduğu kupayı dudaklarına götürdü. Sakince düşünmeye başladığında, ona zaman vermek adına gözlerimi ondan çekip başka tarafa bakmaya çalıştım. Sağ elimde tutmuş olduğum bardağımdaki kahveden bir yudum alıp iç çekerek kaşlarımı çattım.

Yağmur damlaları cama çarpmaya devam ediyordu. Ocak ayının soğukluğundan olsa gerek havalar aniden soğumuş ve yağmur da tüm şiddetiyle Ocak ayına giriş yapmıştı. Her ne kadar yağmuru seviyor olsam da bazı zamanlar karamsarlığı çağrıştırdığını için sevemiyordum, ya da bilmiyordum; belki de yağmurlar o kadar güzel değildi.

Tekrar Bekir'e baktığımda Bekir kahvesini diğer eline aldı, dirseğini cama yasladığında kaşlarını çattı benim gibi. ''Ben...'' dedi mırıldanarak.

''Yani bilmiyorum ama aranızda bir çekim hissetmiştim. Üstelik o...'' İsmini anamıyordum, ismini söylerken bile zorlanıyordum. ''O da sana adım atıp duruyordu...Belki de sen...'' Konuşurken zorlanmak...Bilmiyordum ama cümlelerin boğazıma dizildiğini görebiliyordum artık.

''Gece Hanım.''

''Açık ol Bekir, ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun...Çekinmeden söyle.'' Duraksadım. ''Şu an karşında Gece Hanım değil, de kahveleri seven, yağmurların altında derin düşüncelere dalan yabancı bir kadın var. Böyle düşün olur mu?''

O kalbinden, ben sırtımdan bıçaklanmıştım.

Sözlerime kaldığım yerden devam ettim. ''Ona karşı bir şeyler hissediyor muydun?''

''Başlamadan bitti,'' dedi tok bir ses tonuyla. ''Başlamadan bitti.''

''Nasıl yani?''

Baş parmağını dudaklarına bastırdığında gözlerini kıstı yavaşça. Yüzünde rahatsız bir ifade oluştuğunda derin düşüncelere daldığını fark ettim. Alnında iki çukur açıldı, gözlerini kısmaya devam ederek derin düşüncelerini bertaraf etti.

''Tam bir şeyler hissedecekken, başlamadan bitti her şey,'' dedi ardından ekledi. ''Yani eros okunu attı ama ok uçurumdan aşağıya düştü sahibini bulamadan...''

Ne diyeceğimi bilmiyorum ama onu bu halde görmek de canımı yakıyordu. Yavaşça kahvemden bir yudum alıp gözlerinin içine baktım. ''Bekir, kalp ne diyorsa doğrudur. Bu aşkta da böyle, dostlukta da...Eğer sana doğruyu veriyorsa kalp zaten haklıdır. Yani bazen görünen şey gerçek değildir hem ben...Ben ona güveniyorum.''

''Gece Hanım,'' dedi kafasını kaldırıp. ''Bu saatten sonra hiçbir şey olamaz.''

''Neden?''

''Başlamadan bitti, her zaman içimde bir ukte kalacak ama başlamadan bitti...Hem ben...'' Konuşurken zorlanıyordu. ''Onun hakkında hep bir şeyler duyuyordum, her zaman da uzak durmaya çalıştım ama belki de insanlar haklıydı. İnsanlar neyse o'dur, o da zaten değişseydi böyle bir şeye kalkışmazdı önceden.''

''Naz iyi birisi,'' dedim.

''Serter Bey öyle düşünmüyor.''

''Serter konu ben olduğunda mantıklı davranamıyor ki? O nereden bilecek Naz'ı? Ben Naz'ın tehdit edildiğini düşünüyorum. O asla bile isteye kimseye zarar vermez. Eylül görüp görebileceğin en kötü kadın. Onu tabii ki de tehdit etmiştir. Ayrıca, en kısa zamanda Naz ile konuşacağım. Şu an sakinleşince...''

''Gitti,'' dedi.

''Ne?''

''Bu sabah gitti,'' dediğinde gözlerini kapatıp açtı. ''Bana bir mektup bıraktı, henüz içini okuyup cesaret edemediğim mektubu bıraktıktan sonra gitti.''

''Dur demedin mi?'' Duraksadım. ''Peki nereye gitti?''

''Bilmiyorum,'' dedi.

Yağmur damlaları hızlandı.

Elimdeki kahve soğumaya başladı.

'Her zaman burada olacağım, mal mal ağlayıp durma kızarım sana Gece. Daha yirmi bir yaşındasın, bak yirmi ikinci yaş günün pastasını da kutlayacağız kızım.'

'Teyze mi oluyorum ben?'

'Barış, Nehir ve Atakan dışarıya çıktılar, ben de sana geldim. Hem sen benim dostumsun, yalnız kalmanı istemedim.'

'Sakın ağlama ben buradayım.'

'Bir gün dostluğumuz biter mi bilmiyorum ama söz veriyorum asla seni bırakmayacağım.'

Ve Naz'dan geriye kalan sadece küçük, parça silinmiş sözler kalmıştı. Her biri ayrı ayrı zamanlarda söylenmişti...Ağladığım gün bile onu yanımda bulmuştum şimdi ise yoktu. Artık yoktu. 

| Bölüm nasıldı?|

|Bekir...|

|Son sahne?|

| Serter'in sinirlendiği sahne...|

|Naz'ın gitmesi.|

| İnstagram: ebrununhikayeleri|

| Öptüm sizi, görüşürüz aşklarım.|

Continue Reading

You'll Also Like

152K 5.5K 61
An Indian brother-sister/family story. The Singhania family is the most prestigious family in the country. Together, they seemed to be invincible...
65.5K 844 67
❝I've just realized that I'm falling in love with you and I never want to stop.❞ ...
91.1K 1.4K 23
I think it's rather self explanatory. Thank you for being here if it ever gets published. ~ I am tired and don't want to do school work so I probabl...
290K 7.2K 104
In which Delphi Reynolds, daughter of Ryan Reynolds, decides to start acting again. ACHEIVEMENTS: #1- Walker (1000+ stories) #1- Scobell (53 stories)...