AŞK-I MAVERA

由 sevincrami

1.4M 85.6K 41.2K

UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıra... 更多

MAVERA | TANITIM
MAVERA | GİRİŞ
MAVERA | 1
MAVERA | 2
MAVERA | 3
MAVERA | 4
MAVERA | 5
MAVERA | 6
MAVERA | 7
MAVERA | 8
MAVERA | 9
MAVERA | 10
‼️DUYURU‼️
MAVERA | 11
MAVERA |12
MAVERA | 13
MAVERA | 14
MAVERA | 15
MAVERA | 16
KORHAN&ALİN ÖZEL BÖLÜM
MAVERA | 17
MAVERA | 18
AÇIKLAMA‼️
MAVERA | 20
MAVERA | 21
ÇOK ÖNEMLİ
MAVERA | 22
MAVERA | 23
MAVERA | 24 / 1.KİTABIN FİNALİ
MAVERA | 2.KİTAP TANITIMI
MAVERA | 25
MAVERA| 26.BÖLÜM ALINTI
MAVERA | 26
MAVERA | 27
MAVERA | 28
MAVERA | 29
MAVERA | 30
MAVERA | 31
MAVERA | 32

MAVERA | 19

30.5K 2.1K 950
由 sevincrami

Bu kitapta geçen isimler, yerler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. Kitap tamamen kurgudan ibaretdir. Tüm hakları tarafımdan korunuyor. Kitapta, diğer kitaplardan alıntı,çalıntı yoktur!

Kitapta geçen örgüt, tim, üs isimleri tamamen benim uydurmamdır. Yaşanan olayların gerçeklik ile alakası yoktur. Hikayenin geçtiği ve geçeceği yerler hayal dünyama ve gerçek dünyaya uygun lanse edilecek, buna dikkat edin. Eğer her hangi bir örgüt veya Üs isimleri ile burada gördüğünüz isimler aynı olursa, bu tamamen tesadüftür

Bölüme başlamadan önce yıldıza basar mısınız? Ve rica ediyorum,satır arası yorumlarda fikirlerinizi belirtin. Sizinle sohbet etmek çok güzel çünkü...


Sınır koymuyorum fakat yorum ve oy sayısı düşerse bölüm gelmeyecek

YAZARDAN BİLGİLENDİRME: Karam'a gelen hakaretlerden dolayı bunu yazmaya mecbur oldum. Arkadaşlar, Karam'ın görev emri geldiğinden haberi yoktu. Leyla alışverişe gittikten sonra emir geldi ve bu da başkanın planıydı. Yani istese de Leyla'ya ulaşamazdı. Önceden nasıl haber verebilirdi ki kendisinin bile haberi yokken? Lütfen boşu boşuna sinirlenmeyin ve çocuğuma da saldırmayın...

Bir kez daha söylüyorum; Başkan planı kusursuz şekilde kurmuş ve Leyla otelden çıkar çıkmaz görev emri gelmişti. Karam'ın da o zaman haberi oldu, Leyla'ya önceden haber veremezdi...

Leyla'nın bu görevde yer alması lazımdı çünkü MİT ile çalışıyor Leyla. Dİl bilgisi var ve bu görevde Timdekilere yardım etmesi lazımdı. Leyla'nın operasyona katılması, gelmesi onlar için tehlike değil aksine olması gereken bu. Bu göreve de katılırsa eğer görevi asla tehlikeye atmaz, gelmemesi sorun olurdu.

19. MAVERA| SÜRPRİZ

💂‍♂️🦋

YAZAR ANLATIMI İLE


Şırnak/Silopi

(Leyla İzem Türker'in sorguya alındığı haberinin çıktığı günün sabahı)

Her zaman olduğu gibi askeriyede bir koşuşturma vardı. Gece gelen haber, tüm askeriyeyi etkilemişti. Artık tüm haber programları, gazeteler ve medyada Leyla İzem Türker ile eşi, Karam Arslan Türker'in terör örgütüne ettiği yardımlar konuşuluyordu.

Gerçeği sadece birkaç kişi dışında kimse bilmiyordu. Bu operasyon oldukca gizliydi çünkü Leyla'ya gelen mektupta aralarında bile hain olabileceği yazıyordu.

Mektubu yazan kişi kayıplara karışmıştı o geceden sonra. Sadece orman yoluna kadar izini belli etmiş, sonrasında ise yok olmuştu sanki.

Kimliği belli olmayan bu kişi, Teşkilata oldukca yardım etmişti ve kendisi de bunun farkındaydı. Onun yazdığı mektup olmasa, uyuşturucular ve silahlar sınırdan kolaylıkla geçecek ve iğrenç olaylar için kullanılacaktı.

Tüm askerler kendi aralarında fısır fısır konuşurken, topuklu ayakkabının sert zemine değip çıkarttığı o sesle başlarını kaldırdılar.

Sert ve öfkeli adımların sahibini gördüklerinde ise sessizce küfür ettiler. Elbette buraya neden geldiğini herkes anlıyordu ve bu da korkmalarına yol açıyordu.

"Zeynep!" Diye seslenen Gül'ün sesini duyup durdu. Gül hızla Zeynep'in yanına geldiğinde, Zeynep ona sarıldı.

"Abla, haberler..."

"Haberim var." Dedi kısık sesle.

Zeynep ondan ayrılıp koyu kahve gözlerine baktı. "Ne yapacağız? Ben İzem'in sesini duymadan rahat etmem asla."

"Kadir'e ve diğerlerine ulaşamıyorum." Dedi Gül. Bu durum onu korkutuyordu. "Sen neden geldin?"

Açık bıraktığı kahverengi saçlarını sırtına atıp, alttan alttan onu izleyen askerleri süzdü yeşile çalan ela gözleri ile. "Adem Albay ile konuşmaya geldim."

Gül bu duruma şaşırdı. "Adem Albay mı?"

Başını salladı. "İzem'den haber almam gerek. O cadı annesi şimdi kocasının derdine düşmüş, kızını unutmuştur."

Gül de Zeynep de, Adelina'yı asla sevmemişlerdi. "Haklısın... Ama Adem albay bana bile bir şey söylemedi ki, sen nasıl öğreneceksin?"

"İnatcı olmayı İzem'den öğrendim ben. Kardeşim için her şeyi yaparım."

İzem ve Zeynep'in arasında asla kopmayacak bir bağ vardı. Zeynep, İzem'in bir örgüte yardım ettiğine inanmıyordu çünkü o kız rahat hayatını bırakıp da savaşın ortasına atmıştı kendisini. Buradayken de elinden geldiği kadar ister askerlere isterse de köylülere yardım ediyordu. Hele ki bayrağı her gördüğünde gururla gülümsemesi yok muydu... Asla yapmazdı, asla!

Zeynep, Gül'ün yanından ayrıldığında albay'ın odasının karşısına geldi. "Adem albaya, onunla görüşmek istediğimi söyleyin." Dedi askere.

Albay kimseyle görüşmek istemese de, Zeynep inat etti mi buradan asla gitmezdi. Onun için de asker odaya girip, Zeynep'in geldiğini söyledi. Albay tabii ki tahmin ediyordu onu buraya getiren şeyi. Leyla'yı o da kızı gibi görüyordu ve Zeynep'in onu rahat bırakmaması hoşuna gitmişti açıkcası. Bu yüzden de içeriye gelmesini söyledi.

Zeynep içeriye geçtiğinde, odaya kısaca bakıp, "merhaba Albay'ım." Dedi.

Albay istifini bozmadan, "hayırdır Zeynep? Seni buraya getiren sebep nedir?" Diye sordu.

"Kardeşim," dedi anında. "İzem ve Karam için geldim. Durumları hakkında bilgi almak istiyorum."

Albay kaşını çattı. "Sana bir şey söyleyemem, Zeynep. Soruşturma gizli yürütülüyor, bizim de haberimiz yok."

"Albay'ım, ben asker kızıyım. Babam bu vatan için canından geçti ve ben, vatanını seven adamı gözünden tanırım!" Dedi net dille. "Karam da İzem de bunu yapmaz. Siz gerçekten buna inandınız mı?"

Albay parmaklarını masaya vurdu. "Neden yapmasınlar?" Kendisini ve gerçekleri asla belli etmemesi lazımdı.

Güldü sinirle. "Adem albay, İzem sizi babası yerine koydu! Siz ona nasıl bunu yakıştırırsınız?"

"Herkes her şeyi yapar, kimseye ölümüne güvenme." Bu sakinliği Zeynep'i delirtiyordu.

"İzem'in durumu hakkında beni bilgilendirin. Bakın, kızın travması var, kapalı yerde kalamaz, korkar. Tamam, psikolog ama trvaması tetiklenirse ne olacak? Kendisini sakinleştiremez o. En azından bir kez konuşsam?" Sesi yalvarır gibi çıkmıştı.

Albay iki kızı ile de guru duydu bu anda. İzem'in arkasında Zeynep varken, sırtı yere gelmezdi. Ama yine de bunu ona belli etmedi. "Sana söyledim, benim de bir malumatım yok."

Zeynep elini yumruk yaptı. "Bu işin peşini bırakmayacağım! En iyi avukatlarla görüşeceğim ve size ispatlayacağım onun suçsuz olduğunu."

İşte bunu beklemiyordu Albay. Bu işe karışmaması gerekirdi çünkü tek hatada her şey mahvolurdu. İşte o zaman İzem de açığa çıkar ve anında infaz kararı verilirdi örgüt tarafından.

Zeynep cümlesini bitirdiği anda odadan çıktı. Sinirden tüm bedeni titriyordu ve kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Buraya geldiğinde belki biraz umudu vardı ama şimdi o da ellerinden kayıp gitmişti. İzem'e yardım etmesi lazımdı. Her ne olursa olsun onu tek başına bırakmayaktı!

Başını aşağıya salıp çantasından arabasının anahtarını aramaya başladığında, bir yandan da söyleniyordu. Sinirliydi ve sinirini bir yerden çıkması gerekiyordu.

Tam anahtarları bulup çantadan çıkartacaktı ki, sert bir şeye çarpması ile inleyip bir adım geriye gitmesi bir olmuştu.

Elini burnuna bastırıp, "hayvan herif!" Diye bağırdı. Askeriye duvarlarına çarpan sesi yankı yaptı. Karşısındaki adama bakmadan, burnuna bakmaya çalışması oldukca komik gözüküyordu. "Yavaş olsana be! Önüne bakmadan yürüyor bir de, öküz!" Ardından sinirle bağırdı ve adamın yüzüne bile bakmadan hızla yanından çekip gitti.

Burnu gerçekten de çok acımıştı. Üstelik yeni ameliyat ettirdiği için de endişeleniyordu. Evet, Zeynep tam bir estetik manyağıydı. Giyinmeyi ve süslenmeyi severdi ki İzem'i de bu konuda ikna ediyordu hep.

Arabaya bindiğinde elini direksiyona geçirdi. "Allah kahretsin ya!" Diye bağırdı. "Ben ne yapacağım şindi?!" Gözünden bir damla yaş akıp ıslattı yanağını.

Zeynep ağlayarak askeriyeden uzaklaşırken, arkasından bakan adamdan habersizdi tabii ki. Dönüp bir kez arkasına baksa zaten görecekti, ama o yüzüne bile bakmamıştı.

Az önce çarptığı adam bu kadının deli olduğunu düşündü. Kendisi önüne bakmadan yürürken bir de onu azarlamıştı. Zaten ona akıllsı denk gelmezdi.

Başını iki yana salladı ve olduğu yerde fazla dikilmeden seri adımlar ile ilerledi. Onu gören her asker, asker selamı verip yutkunurken, aynı şekilde hayranlıkla bakıyorlardı ardından.

Az önce Zeynep'in çıktığı odanın önüne geldiğinde, asker hızla ayağa kalktı ve asker selamı verdi. "Hoş geldiniz komutanım!" Başını salladı sadece bir kez. "Albay sizi bekliyor, buyurun."

Yine konuşmadan kapıya yaklaştı ve iki kez parmaklarının tersi ile kapıya vurdu.

"Gel!" Dedi ona tanıdık olan ses.

Albay'ı fazla bekletmeden kapıyı açtı, odaya geçerek kapattı. Başını dosyadan kaldıran Albay, içeriye giren adamı görüp hemen ayağa kalktı. Yanına geldiğinde, yüz yüze durdular. Elini uzattı karşısındaki adama. Nasırlı eller avucuna yerleştiğinde, sıktı elini.

"Akın Gündoğdu." Dedi Albay ve gülümsedi. "Nam-ı diğer Kaşkär."  Tokalaşmayı bıraktı Akın ve Albay'ın yerine geçmesi ile o da karşı koltukta oturdu. "Uzun zaman oldu."

"Üç yıl." Dedi sonunda konuşan Akın. Sert yüzü gibi, korkutan, içleri titreten sesi de vardı. Düşman sesini duyar duymaz saklanacak delik arardı.

"Üç yıl içerisinde hiç değişmemişsin, Kaşkär. Hâlâ aynı sert bakış ve duruş..."

Üç yıl önce Akın gizli görev için karargahtan gitmişti. Albay'ın en iyi askerlerinden olan bu adam, Karam Arslan'ın da hem dostu, hem de görev arkadaşıydı.

"Beni buraya neden çağırdınız Albay'ım?" Diye sordu. Lafı uzatmayı sevmezdi. Net adamdı Akın ve karşısındakini de öyle görmek isterdi.

"Öncelikle görevin bitti mi, onu söyle sen."

"Bittiği için buradayım."

Güldü Albay. "Dediğmemişsin dediğimde haklıydım, boz kurt."

Lakabının anlamı boz kurt demekti. Herkes ondan korkar ve çekinirdi. Lakabının bir anlamı da gözlerinden geliyordu aslında. Mavi gözlü doğan Akın Gündoğdu, büyüdükce gözlerinin rengini kaybetmişti. Sarı renge çalan gözleri gerçekten de bir kurtunkundan farksızdı.

"ETÖ'yü biliyorsun." Başını salladı. "Örgütü bitirmek için emir geldi ve bir tim kuruldu bunun için; Kurşun Timi. Başında Yüzbaşı Türker var." Dedi. "Evlendiğini de biliyorsundur."

"Haberim var komutanım." Dedi. Tüm medya bu düğünü konuşurken nasıl haberi olmayacaktı ki?

"Evlilik sahte. Leyla'nın, yani Karam'ın karısının ailesinden de bu örgüte üye olanlar var. Dahası, örgütü Leyla'nın imzası ile kurmuşlar." Hiçbir tepki vermeden sadece Albay'ı dinledi. "Aslan Pençesi operasyonunu Yüzbaşı Türker ile yönetmeni istiyorum." Dedi.

Başını belli belirsiz salladı. "Operasyon hakkında daha çok bilgin olmalı. Anlattıklarınız bir kısmı bile değil."

Masanın üzerindeki dosyayı Akın'a uzattı. "Her şey burada yazıyıor."

Dosyayı aldığında, ilk sayfaya göz attı ve Leyla'nın fotoğrafını gördü sol köşede. "Avcı'nın karısı bu kadın mı?"

"Evet," dedi Albay. "Leyla İzem Bilgiç."

Hakkında yazılanları okurken,  "17 yaşında onu kaçıran teröristi öldürmüş."  Diye mırıldandı. Dosyaya kısa bakış attı. Kaşkär'ın bu özelliğini seviyordu işte Albay. Hızlıydı. Her anlamda. Tek bir bakışta her şeyi okur ve anlardı. İşte bu yüzden de yıllar önce MİT onu teşkilata kabul etmiş ve özel timini kurmasını istemişti.

"Evet." Dedi Albay. "Karam'ın içerisinde olan Tim kurtarmış onu o gece. Sen de oradaydın, değil mi?"

Başını salladı sadece. Oradaydı ve Karam'ın o gece kolyeyi aldığını ve sakladığını Akın'dan başkası bilmiyordu.

Akın ne kadar kızı aramasını ve bulmasını söylese de Karam'a, bir türlü cesaret etmemişti. İlk kez bu konuda çekingen olduğunu görüp, üzerine gitmemişti daha fazla.

Dosyayı okuduğunda dudakları sadece iki saniyelik kıvrıldı. "Avcı kendisi gibi delisini bulmuş." Diye mırıldandı ve gülüşü anında kayboldu. Dosyayı bağlayıp ayaklandı. "Dosyayı inceleyip size geri dönüş yapacağım."

Albay da kalktı koltuğundan ve elini uzattı Akın'a. "Yarana baktır buradan çıktığında."

Önce duraksadı fakat bozuntuya vermedi. Dün geceki operasyonda küçük bir yara almıştı fakat önemsememişti. "Bir şey yok komutanım, ufak sıyrık."

"Kaşkär!" Diye uyardı Albay.

Duruşunu dikleştirdi. "Emredersiniz komutanım!"

Akın yüzbaşı karargahtan çıktığında, Zeynep de hastaneye giriş yapmıştı. Hem sinirli hem de üzgün olduğu için kimseye bakmadan odasına gidip düşünmesi lazımdı. Fakat arkadan ismini seslenen adamın sesi ile durdu.

Cahit hızla yanına geldi. Nefes nefese kalmıştı. Zeynep bu adamla hiç uğraşmak istemiyordu. Zaten evlilik olayından sonra Cahit iyice depresyondaydı, şimdi hiç çekilmezdi.

"Ne var Cahit?"

"Haberleri gördün mü?" Dedi direkt. "Leyla hakkında neler yazmışlar öyle?"

"Hiçbiri doğru değil," dedi anında. "Buna inanmadın değil mi?"

"Biz inanmasak ne olacak? Devletin elinde ve şu an sorguda."

Zeynep'i de korkutan buydu. Ya suçsuz olduğunu kanıtlayamazlarsa? O zaman arkadaşını sonsuzadek kaybedecekti.

"Böyle bir şey olmayacak! Leyla suçsuz ve bunu herkes anlayacak!"

"Sen öyle san." Diyen meslektaşı yanına geldi. "Kurtulacağını sana düşündüren nedir?"

Kaşını çattı Zeynep. "Fırat, sesini kes."

Elini göğsünde birleştirdi. "Hâlâ o teröristi savunmana inanamıyorum!"

Kendisini tutamadı Zeynep ve karşısındaki adamın üzerine atladı. Yumruğunu yüzüne geçirdiğinde, karnına tekme attı. "Seni sikerim lan! Vatan için canını ortaya koyan kızı ne çabuk unuttunuz?!"

"Zeynep, sakin ol." Cahit onu tutamadığı için endişeleniyordu. Tüm hastane şu an onlara bakıyordu.

"Manyak dur!" Diye bağırdı Fırat.

Bir tekme daha attı. "Kes sesini! Onun hakkında doğru konuşacaksınız! İzem yapmaz! Duydunuz mu? Yapmaz!"

Tekrar Fırat'a  vuracaktı ki, karnına dolanan eller ile havalandı ve uzaklaştırıldı adamın üzerinden. "Bırak beni! Geberteceğim onu!" Diye bağırdı. Kurtulmaya çalışsa da yapamadı.

Akın başı ile Cahit'e adamı götürmesini işaret ettiğinde, Cahit hızla Fırat'ı odaya soktu.

"Ya bırak!" Diye kükredi Zeynep ve sonunda Akın'ın kolundan kurtuldu. Yüzünü ona döndüğünde, "lan sen kimsin bana dokunuyorsun?" Diye bağırdı. "Öldürecektim o şerefsizi, neden tuttun beni?" Bu kez de yumruğunu onun koluna geçirdi ve Akın'ın ifadesiz yüzünün buruştuğunu gördü. Duraksadı ve, "yaralı mısın?" Diye sordu. Dişini birbirine sıkan adamın kolundan tuttu. Koşar adımlar ile gittiğinde, Akın ona zorluk çıkartmadan peşinden gitti.

Odasına girdiğinde, "yaralı olduğunu söylesene be adam!" Diye kızdı. "Geç otur." Muayene yatağını gösterdiğinde Akın oraya oturdu. Dolaba taraf gidip eldivenleri çıkarttı. "Üzerini çıkart." Dedi arkası ona dönükken.

Akın, askeriyede gördüğü bu kızı tabii ki tanımıştı. Onu izlemeyi bırakıp, kazağını başından çıkarttı ve yanına attı.

Zeynep, eldivenlerini eline takıp yüzünü Akın'a döndürdü ve yanına yaklaşıp elini koluna koyarak yarasına baktı. Şu an işine odaklanarak kafasını dağıtmaya çalışıyordu fakat aklı kardeşinin yanındaydı. O yüzden de gözünün dolmasına engel olamıyordu.

Önce kolundaki yaraya baktı ve, "dikiş atılmayacak." Dedi. Sesi kısık çıkıyordu çünkü dolu gözleri her an boşalacak gibiydi. Pamuğu yarasının üzerine bastırdığında, yüzüne baktı tepkisini görmek için fakat boş bakışlarla duvara baktığını gördü. Tekrar işine odaklandı.

Bu kez bakışları bedeninde dolandı. Bunu istemsizce yapmıştı çünkü karşısındaki bu adamın düzenli olarak sporla uğraştığı belli oluyordu her halinden.

Göğsünde, karnında ve sırtında olan izleri gördüğünde ise yutkundu. Elini durdurmadan, "asker misin?" Diye sordu.

Kaşkär hiçbir tepki vermedi. Sanki söylediğini bile duymamış gibi karşıya bakmaya devam etti.

Zeynep'in aklına babası geldiği anda sanki bunu bahane edip gözyaşlarını serbest bıraktı.

İç çektiğinde gözünden akan bir damla yaş Akın'ın omuzuna düştü. İri omuzundan inci gibi süzülen yaş, sol göğsüne taraf yol aldığında, gözleri kalbinin üzerine denk gelen gözyaşına baktı. Ve sonra da Zeynep'in gözlerine.

Zeynep sargıyı bitirdiği için, "bitti." Dedi. Eğildi yerden doğrulduğunda, Akın da aynı anda kalkmak için hamle yaptığında Zeynep onun hareket eden ayağına takıldı ve  geriye doğru gidecekken, elini atıp kolundan tuttu. Akın'ın bir eli Zeynep'in beline dolandığında, kalktığı sedyeye oturdu ve refleks olarak kadını da kendisiyle birlikte geriye çekti.

Akın'ın bacakları arasına giren Zeynep şaşkınlıkla yere bakarken, Akın ondan farklı olarak burnunun dibinde olan saçların kokusuna kaşını çatmıştı. Yıllar önce defnettiği kalbinin attığını hissettiğinde ise sertçe yutkundu.

Zeynep başını kaldırıp amber rengi gözlere baktı. Altın sarısı renginde olan bu gözler, boğazının düğümlenmesine neden oldu. Yüzünü sadece fotoğraflardan hatırladığı babasının gözlerine bakıyor gibi hissetmesi ise, nefesini kesmişti.

Bir anda ikisi de kendisine geldi sanki. Akın elini Zeynep'in belinden çekerken, Zeynep de omuzundaki elini çekti ve hızla bacakları arasından çıkıp üç adım geriye gitti.

Akın'ın da ondan farkı yoktu. Aynı hızla ayaklandığında siyah kazağını eline aldı ve koluna dikkat bile etmeden başından geçirip, Zeynep'in yüzüne bakmadan, konuşmadan kaçarcasına çıktı odadan.

Giden adamın arkasından şaşkınca bakan Zeynep, sonda bakışlarını boş sedyeye değdirdi.

Akın hastaneden çıkıp arabasına bindi ve arabanının kapısını hızla çarptı. Koltuğa oturduğu gibi birkaç kez derin nefes aldı. Başını iki yana sallayıp, yan koltuğa koyduğu dosyaya baktı. Başını kendi koltuğuna yasladı ve gözlerini kapattı.

Gözlerinin önüne kızıl saçlı kadının gelmesiyle, boğazına bir yumru oturdu. Ne kadar yutkunsa da, bu hissi içinden atamadı. Zira annesinin aklından çıkmasını asla istemezdi.

"Nasıl aynı olabilir ki?" Dedi kend kendine. "Nasıl o da senin gibi toprak kokar?"

Oysa ki kadınların çiçek kokması lazımdı. Bir zamanlar onun annesinin koktuğu gibi.

Toprak kokan her kadının sonu o topraklardır, bunu çok iyi biliyordu Akın. Ve bu onu korkutuyordu.

Belki de o korkuydu bu yaşına kadar ona kimseye bağlanmamayı öğreten...

💂🦋

YAZAR ANLATIMI İLE


GÜNÜMÜZ | AZERBAYCAN/BAKÜ

Rüzgarlar şehri adlandırılan Bakü'de, hep olduğu gibi hava oldukca soğuktu. Bu soğuğu umursamayan insanlar şehrin güzelliğinin tadını çıkartmak için dışarıya çıkmış ve soğuğu umursamadan eğleniyorlardı.

Siyah ve büyük minibüsün içerisinde olan tim ise, onlardan çok uzaktı. Bu gece kulübüne gelme nedenleri eğlenmek değil, bu dünyayı pisliklerden temizlemekti.

Komutanının boynuna dövme yapmaya çalışan Alin, ciddiyetle işine odaklanmıştı. Karam'ın bugün yerine geçeceği o adamın boynunda kartal dövmesi olduğu için Alin de kalemle bu işi yapmaya çalışıyordu. Doğrusu güzel de beceriyordu.

Korhan kulaklıklara baktığında, Güneş ile Uraz da silahlarını kontrol ediyorlardı.

Karam Arslan saatlerdir yaptığı gibi telefonu eline aldığında, "haber yok mu hâlâ komutanım?" Diye sordu.

Başını iki yana salladı. "Açmıyor." Saatlerdir Leyla'yı arıyordu haber vermek için fakat ulaşamıyordu ona. Evet, Karam asla Leyla'yı geri plana atmamış, her şeyi haber vermek için saatlerdir çabalıyordu.

"Komutanım-"

"İyi." Dedi Güneş'in ne diyeceğini tahmin edip. "Korumaları yanında, bir sorun yok."

"Korumalara da söyleyemezsiniz." Diye mırıldandı Uraz.

Güneş, "görev gizliliği var." Dedi. Korumalara tabii ki bunu belli edemezlerdi.

"Mesaj atsanız?" Karam, Alin'e baktı. "Onun anlayacağı bir dilde, şifreyle..."

"Endişeleniyorum onun için."

"Komutanım," dedi Güneş. "Buraya gelemez, bulamaz. Konum tek bizde var. Sadece göreve gittiğinizi söyleyeceksiniz."

"Leyla akıllı bir kadın, kendisine ve size zarar gelecek şeyi yapmaz." Dedi Korhan.

Karam fazla düşünmedi, yapması gerekeni yapacaktı. Onu ikinci plana atmayacaktı. Üzülmesine dayanamıyorken nasıl şimdi onun yüzünden ağlamasına razı gelecekti ki?

Karam Arslan Türker: Sen haklıydın, nar çiçeği. Özür dilerim...

Karam mesajı atar atmaz, "bitti." Dedi Alin.

Herkes dövmeye baktığında, "aferin boncuğuma." Diye fısıldadı Korhan. Alin ona bakmadan sadece gülümsedi.

Karam gömleğini düzelterken, "kadirlere haber ver başlasınlar." Dedi Korhan'a.

Kadir, Dağhan ve Zafer  onlarla birlikte değildi. Onların görevi Maxim'in arabasının önünü kesmek ve onu almaktı. Bu yüzden de üç kişilik grupla ayrılmışlardı Karam'ların yanından...

Karam'lar orada operasyona başlayacekken, Kadir'ler de diğer tarafı yemizleyeceklerdi.

"Ben burada mantar mı görüyorum lan?" Zafer yüksek bir tepenin başında pozisyon almış, Maxim'in aracının gelmesini bekliyordu.

Dağhan yolun ortasına koyduğu bombayı ayarlarken, "her önüne geleni yeme, gebereceksin sonunda." Dedi.

"Komutanım," dedi Dağhan'ı takmayan Zafer.

Yıkık dökük bir evin duvarının arkasında oturan Kadir bu askerin elinden gına gelmişti. "Komutanın siksin seni Zafer."

Dağhan kulağındaki kulaklığı düzeltti. "Komutanım, dağda taşta göreve gide gide gay mi oldunuz siz?"

"O bombayı götüne takar, öyle patlatırım Dağhan!" Dedi sinirle.

Dudaklarını ısırdı. "Özür dilerim komutanım."

"Ya komutanım," dedi Zafer yine konuşup.

"Lan ne var? Siktin kulağımı!" Kısık sesle ve sinirle konuştu Kadir.

Beklemedikleri anda, "ben acıktım." Dedi.

Kadir artık gerçekten sinirleniyordu. "Bok ye sen Zafer, emi?"

Zafer az önce mantara benzettiği taşı eline aldı ve iyice inceledi. "Bu da mantar değilmiş, taşmış." Diyip yana attı ve üzgünce iç çekti.

Kadir gözünü yumdu. "Sabır Allah'ım, sabır!" Bombayı kuran Dağhan, hızlı adımlar ile Kadir'in yanına geldi ve yere oturdu. "Bitti mi?"

Başını salladı. "Bitti komutanım. Emri ve adamların gelmesini bekleyeceğiz."

"Komutanım, ben açken iyi göremiyorum. Acaba bir çözümünüz var mı?" Diye konuştu Zafer.

"Var evladım."

"Nedir acaba komutanım?"

"Kendini vur." Dedi sakince, sonra sinirle devam etti. "Kendini vur beni katil etme!"

Etrafa telefon sesi yayıldığında, herkes sustu ve Dağhan telefonu Kadir'e uzattı.

"Her şey hazır mı?" Diye sordu Karam Arslan.

"Hazır komutanım, gelmelerini bekliyoruz." Dedi Kadir.

"Geldikleri an harekete geçin." Diye ermetti Karam Arslan. "Hata istemiyorum. Unutmayın, Maxim bize canlı lazım."

Kadir, "emredersiniz komutanım!" Dediğinde, telefonu kapattılar.

"Ne dedi komutanım?" Diye sordu Dağhan.

Derin nefes aldı. "Canlı istediğini söyledi."

"Zor olacak ama başka yapacak bir şey yok." Dedi  Zafer.

Uzaktan araba sesini duyan Dağhan sırıttı. "Komutanım, diğerleri de mi canlı lazım?"

Hepsi pozisyon aldığında, "onları gebertmek serbest." Dedi Kadir. "Zafer,"

"Emredin komutanım." Dedi yere uzanıp silahını tutan Zafer.

"Hazır mısın?"

"Her zaman komutanım."

Başını çevirip Dağhan'a baktı. Arabalar görüş açılarına girdiğinde, "Dağhan, sende." Dedi.

Dağhan elindeki kumandayı havaya kaldırdı. İki tane araba vardı ve ilk arabayı patlatmak için, "son üç," dedi Zafer. Silahın namlusunu sağa döndürdü.

"Son iki," dedi Kadir.

"Ve," dedi Dağhan. "Bom!" Araba bombanın olduğu yere geldiğinde, Dağhan'ın kumandaya basması ile anında patlayan bomba, arabayı havaya uçurtmuştu.

İkinci araba durduğunda ve içindeki adamlar panikle dışarıya çıktığında, "Zafer, indir hepsini!" Diye emretti Kadir ve kendisi de silahını eline aldı.

Zafer, nişancı tüfeğini öptü ve gözünü dürbüne dayadı. Parmağı tetiğe giderken, bir korumanın alnından vurdu anında. "Bir tane sik kırığı gitti komutanım."

"Bir kurşun, bir leş." Diyen Dağhan da saklandığı duvar arkasından çıktı ve silahını ateşledi.

Karşı taraf da arabalarının arkasına saklandığında, "neler oluyor?" Diye bağırdı korumanın arkasına saklanan Maxim.

"Saldırıya uğradık patron." Diye cevapladı onu arkasına alan koruma.

"Aptallar, indirin hepsini!" Diye bağırdı.

Onun bağırmasıyla birlikte Zafer tetiğe bastı ve Maxim'i arkasına alan korumayı tam alnından vurdu. Koruma yere yığılırken, Maxim korkuyla yere eğildi.

"Maxim de amma korkak çıktı ya." Kahkaha attı Zafer.

"Keşke Karam komutanım da burada olsaydı ya." Dedi Dağhan.

"Onlar da diğer tarfta eğleniyorlar Dağhancığım." Dedi Kadir.

Zafer yine bir korumayı indirirken, "bu arada gerçekten eğleniyorlar komutanım." Dedi.

Dağhan tekrardan duvar arkasına saklandı ve derin nefes aldı. "Leyla yenge bizi mahvedecek, biliyorsunuz değil mi?"

"Lan neden hatırlatıyorsun!" Kadir sinirle bağırdı. "Çatışmanın ortasında göt korkusundan mı öleyim?"

Zafer kahkaha attı. "Komutanım, teröristlerin arasındayız, ondan korkmuyorsunuz ama Leyla yenge Hanım'dan korkuyorsunuz."

"Sanki sen korkmuyorsun." Dedi Dağhan alayla.

"Altıma işeyeceğim bu çatışma bittikten sonra. Şimdi bu piçleri indirmem lazım." Dedi ve silahını tekrar öptü.

Zafer ve Dağhan korumaları hallederken, Kadir Maxim'in ormana kaçtığını gördü. "Maxim bende, siz devam edin."

"Emredersiniz komutanım." Dedi ikisi de aynı anda.

Dağhan duvarın ardından çıktığında ve durmadan ateş ettiğinde, Kadir de onu koruyan askerleri sayesinde ormana koştu hızla. Hava bayağı soğuk olsa da, kar ve yağmur yağmaması işlerini kolaylaştırıyordu.

Maxim arkasına baktığında Kadir'in geldiğini gördü. Orman fazlasıyla karanlıktı ve Maxim burada kurtlara yem olmak istemiyordu. Fakat peşindekilerin de kim olduğunu anlayamıyordu.

"Lan dursana!" Diye bağırdı Kadir. "Zaten yakalayacağım, yorma beni Maxim."

"Turklar!" (Türkler.) Dedi aksanlı sesi ile. Doğru düzgün konuşamıyordu bile bu dilde.

"Amına koymaya geldik, Arthur Maxim!" Diye bağırdı.

Elindeki silahı ateşlediğinde, kasıtlı olarak ağaca denk getirmişti. Maxim saklanmaya çalıştığında ise, hızını daha da arttırdı Kadir ve botunun tabanı ile onun sırtına vurarak yere düşmesini sağladı.

Yere düşen Maxim, "dur!" Diye bağırdı. Kadir aşağı eğildi ve ellerini arkasında birleştirdi. Cebinden çıkarttığı plastik kelepçeyi onun ellerine bağlarken, "kimsin?" Diye sordu.

Güldü. "Türk askeri." Dedi gururla. "Üsteğmen Kadir Adanır!"

İşte bu kelimeler onun korkuyla titremesine yetmişti.

Kadir onu ayağa kaldırdığında, yüzündeki maskeden dolayı sadece gözlerini görebiliyordu. Koyu kahve gözlere bakıp, "What do you want from me?" Diye sordu. (Benden ne istiyorsunuz?)

Kadir arkasına geçti ve itekledi onu. "Sus lan gavurun oğlu!" Diye sinirle konuştu. Yürümeye devam ederken, "zaten anlamıyorum ne dediğini." Dedi.

Sonunda olay yerine vardıklarında etrafa baktı. Maxim'i Dağhan'ın üzerine iteklediğinde, Dağhan da aynı sertlikle tuttu onu. Telefonu eline alıp diğerlerine haber vermek için aradı. "Burası temiz komutanım, gerisi sizde." Dediğinde, karşı taraf bir şey demeden kapattı telefonu. Kadir telefonu cebine koydu ve etrafa baktı yeniden.

"Biz ne yapacağız şimdi komutanım?"  Diye sordu Dağhan.

"Azerbaycan askerini bekleyeceğiz."

"Komutanım," Zafer yerinde debelenen Maxim'in kafasına bir tane tokat geçirdi. "Azerbaycan Türkcesinde reddol ne demek?"

"Ne yapacaksın eveladım onu?" Diye sordu elini beline koyup.

"Komutanım, burada güzel kızlar var. Geçen bana reddol dediler. Leyla hanım da dedi ki, 'seni sevmişler'. burada seven sevdiğine reddol der." Dedi. "Hatta benim de beğendiğim kıza reddol dememi istedi."

Reddol kelimesi elbette bir sevgi sözcüğü değildi. Azerbaycan Türkcesinde reddol, defol demekti ve Leyla yine yapacağını yapmış, Zafer'i kandırmıştı.

"Sen ne yaptın peki Zafer?" Diye sordu Kadir.

"Dedim." Dudak büktü. "O kız bana şapalak vurdu."

Dağhan kaşını çattı. "Şalapak ne lan?"

Dağhan'a kınayıcı bakış attı. "Şalapak değil amına koyayım, şapalak." Dedi sanki güzel bir şeymiş gibi. "Leyla Hanım yenge dedi ki, 'o sana tokat atmamış, şapalak vurmuş'. Eğer reddol dediğinde sana şapalak vurursa, demek ki o da seni seviyormuş."

Ve Leyla Zafer'i ikinci kez kandırmıştı. Zafer kıza reddol, yani defol dediği için, kız da ona tokat atmıştı ve Leyla da bu durumda yanlış olduğu için hiç bozuntuya vermemişti.

Kadir kaşını çattı. "Oğlum, sen emin misin? Bak Leyla dalga geçmesin seninle..."

Zafer biraz düşündü. Leyla'ya güvenebilir miydi ki? "Yok ya bayağı ciddiydi."

Maxim onları dinlerken, Leyla'nın aslında Zafer ile dalga geçtiğini az da olsa anlamıştı. Buraya sık sık geldiği için bazı kelimeleri biliyordu ve şimdi de duyduğunda şaşırtmamıştı onu.

Kendisinin elleri bağlıyken onların konuşup gülmesi sinirini bozduğu için, "aptal herif!" Diye bağırdı. "Rəddol burdan!" (Defol buradan!)

"Hassiktir lan," Dağhan gözünü kocaman açtı. "Bu bana yavşıyor!" Aniden elini kaldırdığı gibi yüzüne tokat attı. Fakat bu basit bir şey olmadığı için, Maxim anında bayılmış ve yana doğru düşmüştü.

Kadir onun bayılmasına aldırmadı. Zaten konuşarak kafasını şişirecekti. "Lan, bu reddol cidden aşk sözcüğü mü?" Ne yani, Leyla, Zafer'le dalga geçmemiş miydi?

Dağhan hayretle baktı ona. "Komutanım, adam bayıldı ne aşk sözcüğü?" Kendisi bile bu denli hırsla vuracağını beklemiyordu.

"Sen bayılttın, bayılmadı." Dedi Zafer. "Ayrıca burada benim gibi karizmanın anasını ağlatan adam varken sana reddol demesine de kırıldım." Tekme attı Maxim'e. "Lan Maxim, bu sana şapalak vurdu, yani seni seviyor."

Dağhan korkuyla geriye gitti. "Siktir lan!" Ne yani, bu Maxim gay miydi?

Kadir yüzündeki kar maskesine aldırmadan sakallarını okşadı. "Reddol..." (Defol.) Diye mırıldandı. "Şapalak..." (Tokat.) Dedi düşünceyle. "Ben bunu Azerbaycan askerlerine sorarım." Dedi çözüm bulmuş gibi. Tabii ki Zafer'in yaşayacağı hayal kırıklığından haberi yoktu...

💂🦋


Karam Arslan, Kadir ile konuşup telefonu kapattı. "Halletmişler mi komutanım?" Diye sordu Korhan.

Başını salladı Karam Arslan. "Maxim'i almışlar. Şimdi sıra sizde." Güneş ve Uraz'a baktı. "Arka kapıyı temizleyin, Korhan'la Alin oradan geçecekler içeriye." İkisi de aynı anda başını salladılar. "Sonra da siz ön kapıdan benimle birlikte gireceksiniz."

"Peki ya dışarısı?" Diye sordu Alin.

"Bizim çocuklar gelecekler." Dedi hep olduğu gibi ciddi sesle. "Hadi çocuklar," dediğinde, Korhan kulaklıkları uzattı onlara. Kulaklığını taktı Karam. "Başlayalım."

Uraz son kez kulaklığını kontrol ettiğinde, minibüsün kapısının açılması ile dışarıya çıkan ilk Güneş oldu. Yüzüne vurak soğuk rüzgar saçlarını uçuşturduğunda, yanında duran Uraz'ın ona hayranlıkla baktığının farkında değildi.

Her zerresini ezbere bildiği kadının ona şimdi bu kadar yabancı olması canını yakıyordu...

En çok da sol tarafta, gözünün altında olan küçük  ve leke gibi olan beni seviyordu. Uzaktan asla bilinmediği için sadece yakın mesafeden bakanlar görebilirdi. Bir zamanlar Güneş'e Uraz'dan yakın olan kimse yoktu...

Güneş ceketinin önünü açıp silahını çıkarttı belinden. Hava soğuk olduğu için Uraz, "hava soğuk, ceketinin önünü bağlasan mı?" Diye mırıldandı. Ona komutanım veya mesafeli hissettirecek bir kelime kullanmak istemiyordu.

Güneş ona hiç aldırmadı ve silahını elinde tutup karşıda olan karanlık ve çıkmaz sokağa doğru ilerledi. Derin nefes alan Uraz, onu takip etti.

Attığı her adımda bu durumun ne kadar devam edeceğini düşündü. Yıllar geçse de üstünden, Güneş ona yapılanları unutmamıştı.

"Ses çıkarmamız lazım." Dedi Uraz'a bakıp.

Uraz etrafa baktığında, "şunlar işimize yarar mı?" Diye sordu ilerde olan metal çöp kovasını gösterip.

Güneş, Uraz'ın gösterdiği yere baktığında gözlerini kıstı. "Aklın bazen çalışıyormuş."

Kinaye ile konuşmasını anlayan Uraz, "neden böyle yapıyorsun?" Diye sordu.

"Ne yapıyorum?" Ne yaptığını çok iyi biliyordu oysaki.

"Bir iyisin bir kötü, çözemiyorum seni." Sesi isyan eder gibi çıkıyordu. Güneş ona bir saat iyi davranırken, sonrasında sanki yanlış yapmış gibi tersliyordu.

"Hak ettiğini yaşıyorsun belki?" Dedi sorar gibi. Bu durum elbette onu da üzüyordu fakat içinde aşamadığı bir acısı vardı. Her gece rüyalarına giren asla tanımadığı bebeğiydi ona bu acıyı çektiren.

Evet, yıllardır her gece bir kız çocuğu giriyordu rüyasına. Kabuslarla dolu bu rüyada bebeğinin bir ismi bile vardı. Işık. Karanlık hayatını aydınlatan o bebek, daha da siyaha boyuyordu bu hayatı.

Ne yüzünü göremiyordu ne de sesini duyamıyordu. İstediği tek şey rüyasında bir kez olsun ona anne diye seslenmesiydi. Çünkü bu duyguyu yaşayamayacak ve bu ismi bebeğinden duyamayacaktı.

Ve insanı bazen yaşadıkları değil, yaşayacakken yaşayamadığı anıları üzer....

Çöp kovasının yanına gelen Güneş, elini uzattı ve hiç düşünmeden kapağı sertçe kapattı. Boş sokakda yankı yapan ses, kulübün ön kapısında duran iki korumanın aynı yere bakmasını sağladı.

"Birisi mi var orda?" Diye sordu Rus dilinde konuşan korumalardan birisi.

Tekrar daha fazla ses duymaları ile, "baksak mı?" Diye sordu.

"Bence de bakalım, Maxim gelecek diye zaten ebemizi sikti patron."

Her ikisi silahlarını kavradı ve karanlık sokağa doğru gittiler. Güneş ve Uraz ikisi birbirinden uzak durup, duvar arkasına saklandılar.

Korumalar sokağa girdiği anda Uraz da Güneş de saklandıkları yerden çıktılar ve her ikisi bacaklarını kaldırıp silah tutan ellere doğru hızlı tekme attılar. Daha onlar ne olduğunu anlamadan Güneş korumanın tekme vurduğu elini tuttu ve sırtında birleştirdi.

Yüzünü duvara yasladığı koruma inlediğinde, "inleme lan!" Diye bağırdı.

Uraz da Güneş'ten geri kalmıyordu. Korumanın karnına da tekme attığında, sırtı duvara çarptı. Fazla uzatmadan yumruğunu yüzüne geçirdi ve bayılarak yere yığılmasını sağladı.

Eli ile burnunu sildiğinde ve çektiğinde, Güneş'e baktı. Güneş'in adama kafa atarak bayılttığını gördüğünde ise sırıttı. Az yememişti o tekmelerden, tokatlardan. Elinin nasıl ağır olduğunu tabii ki biliyordu.

"Piç!" Dedi yere düşen korumaya tükürüp. Hepsi Maxim'in koruması olduğu için asla dövmekten çekinmiyorlardı. Sonuçta bir teröristi koruyan adamın ondan farkı da yoktu.

Güneş kulaklığa dokunarak, "ön taraf temiz komutanım." Dedi.

"Anlaşıldı, biz geçiyoruz içeriye." Dedi Alin.

"Komutanım, bizim çocuklardan iki kişi yollarsınız buraya. Arka kapı boş."

"Gelecekler şimdi, siz fazla oyalanmadan yerinize geçin hemen." Diye cevapladı Karam, Uraz'ı.

"Emredersiniz komutanım!"  Dedi Güneş.

Uraz Güneş'in yanına geldi. "Güzel iş becerdik."

Ona ters bakış attı. "İşimiz bu bizim, farkına mısın?"

Uraz onu umursamadı ve, "çak bakalım ortak!" Diyip elini havalandırdı. Güneş'in de ona aynı şekilde karşılık vereceğini beklediği için elini yan tarafa hareket ettirdi ve etrafın hâlâ karanlık olmasından dolayı vuracağı yeri göremeyip, elini Güneş'in kafasına vurdu.

"Ananı!" Diye kükreyen Güneş, Uraz daha şaşkınlığını üzerinden atmadan yumruğunu tam da karşısındaki adamın gözüne geçirdi.

Dudaklarından acı dolu inleme çıkarken, dengesini kaybedip sırtını duvara çarptı ve elini gözüne bastırdı. "Gözüm!" Acımıştı yalan yok, ama şu an biraz abartmak istiyordu canı. Bunun için de yere oturup ağlak sesle konuştu. "Gözüm! Güneş ne yaptın sen?"

"Saçmalama be, sanki kör oldun." Kendisi endişelense de belli etmiyordu.

"Açamıyorum!" Diye bağırdı.

Yutkundu ve yanına gitti. "İlk kez yumruk yiyorsun sanki, kendine gel. Bir de asker olacaksın."

Bu kadın neden şu an böyle acımasızdı ki? "Güneş, bence böyle yapacaksan hiç konuşma."

Dudağını ısırıp aşağı eğildi ve, "çok mu acıdı?" Diye sordu. Onun canını yakan adamın canı yanıyordu ve Güneş buna bile dayanamıyordu.

"Acıdı." Dedi çocuk gibi.

"Buz falan koysak geçer." Kesinlikle moraracaktı yeri.

Uraz, "aslında öpersen-" cümlesini tamamlayamadan Güneş ayağa kalktı ve bacağına tekme attı. Fakat bu çok da sert değildi.

"Fırsatçı piç!" Arkasını dönüp hızla yürümeye başladı. Neden kandı ki bu adama şimdi?

Elini gözünden çekip sırıttı Uraz. "Kabul et, sen de bana karşı boş değilsin!"

Güneş onu duysa da sessiz kaldı. Fakat kalbi ona yeterli cevabı vermişti.

Hâlâ Uraz'ı seviyordu. Ama kini sevgisine galip geliyordu bu savaşta...

💂‍♂️🦋


Güneş ile Uraz'ın haber vermesinden sonra Korhan ve Alin'deydi görev sırası. Her ikisi garson kıyafetlerini giyinmiş, az önce temizlenen yerden içeriye geçmişlerdi.

Kulübün sadece özel müşteriler için çalıştığı mutfak kısmı vardı arkada. Şu an ikisi de oradaydı ve Alin, "sen sakın konuşma." Dedi Korhan'a. Azerbaycan Türkcesini doğru düzgün konuşamadığı için susması en iyisiydi.

Tepsilerde  birisini eline aldı Korhan. "Konuşmam gerekirse?"

"Rus dilinde konuş." Maxim'e hizmet gösterecek ola özel adamları buradaydı ve Korhan ile Alin'i de onlardan birisi sanacakları için sorun olmazdı.

İkisi de ellerindeki tepsiyle kapıdan çıkarak insanların arasına karıştılar. Bu duruma aslında ikisi de alışkındı. Kendilerini birilerinin yerine geçerken, farklı kimlik, isim, yüz kullanırken buluyorlardı he dadika. İşleri buydu fakat aralarında tek fark vardı; Korhan her görev sonrası Korhan Demir olarak hayatına devam ediyordu, Alin ise asla gerçek kimliğini ve ismini bilmeden Alin Tüfekçi olarak yaşıyordu.

Kimsesizlerin bir evi olmadığı gibi, bir ismi de olmaz bazen ve sen, hep yarım kalırsın...

Alin masalara içkileri dağıtırken bir adam koşuşturarak onun tarafına geldi ve başka bir garsona, "Maxim'in yeri hazır mı?" Diye sordu Rus dilinde konuşup. Alin, bu adamların Maxim'e özel çalıştığını anladı.

"Hazır efendim." Dedi kız.

Parmağını tehtit eder gibi havada salladı. "Tek hata istemiyorum, ona göre davranın! Birazdan burada olacak kendisi, o geldiğinde içkisi hazır olsun."

Kız sadece başını salladığında, adam oradan uzaklaştı. Alin kulaklığına dokundu. "Maxim birazdan burada olacakmış, hazırlansanız iyi olur komutanım."

"Tamam, siz de dikkatli olun." Dedi Karam.

Kulaklığı kapatan Karam, telefonunu eline aldı. Leyla'dan hâlâ haber yoktu, oysa ki şu an burayı basması gerekiyordu. Ya da Karam'a bir cevap yazması lazımdı. Sonuçta Karam seçim karşısında kalsa bile Leyla'dan vazgeçmedi. Onun anlayacağı dilde göreve gittiğini yazmış ve cevap bekliyordu. Bu sessizlik hayra alamet değildi, emindi. Fakat içi de rahattı, Leyla'ya onun tarafından değerli olduğunu hissettirmişti. Belki önceden ona inanmadığı için kırılırdı fakat bu mesajdan sonra yüzünde tebessüm yaranacağından adı kadar emindi.

Sırf bunun için bile ölmeye değerdi...

Leyla'nın gülümsemesinin hayali bile onun yüzünü güldürürken, kulaklığa dokundu ve Güneş ile Uraz'a hazır olmalarını söyledi.

Onu burada kimse tanımayacaktı, içi rahattı açığa çıkmayacağı konusunda çünkü şu an bu kulüpde Maxim'e çalışan herkes tek gece için ayarlatılmıştı. Bu yüzden de sıkıntı etmiyordu bu durumu.

Arabadan indiğinde Güneş ve Uraz hızla yanına gelip, bir adım arkasına geçtiler. Her ikisi üzerlerini değiştirmiş, koruma gibi giyinmişti.

Ön kapıdan rahatlıkla geçmeyi başardılar. Kendi adamları varken zaten zorlanmazlardı.

Dışarıdan bile kulakları delecek kadar yüksek sesli müziğin olduğu kulübe girdiklerinde, istemsizce yüzünü buruşturdu.

Kenardan bunu fark eden Korhan, "komutanım, buraya bu kadar yabancı olduğunuzu belli etmeyin." Dedi yarı alayla.

Karam hemen yüz ifadesini değiştirdi. "Ben sen değilim her dakika barlarda sürteyim." Dedi ve adımladı. Yanına gelen adamı takmayıp ona ayrılan masaya oturdu, Güneş ve Uraz da yanında durdular.

"Arada lazım ama." Korhan, Alin'e göz kırptı.

"Kadir komutanım burada olsa kesin kafayı yerdi." Dedi Uraz. O sırada Güneş ona kısa bakış attı. Gözlerinin kendi üzerinde olduğunu gördüğünde ise hemen önüne döndü. Burada Güneş varken başka kıza bakmazdı. Güneş olmasa da bakmazdı, orası ayrı.

"Leyla sizin böyle bir yere geldiğinizi bilse ne yapar?" Diye sordu Alin mutfağa geçip, yeni içki tepsisi alırken.

"Göreve geldiğimi zaten söyledim Alin, yani biliyor."

"Bence bir şey yapmaz." Dedi Güneş. "Sonuçta akıllı kadın ve komutan ona haber verdi. Onu da görevi de tehlikeye atmadı, Leyla buna zaten kızmaz."

"Çünkü vatan  hep önce gelir." Dedi Uraz.

"Benim için her ikisi aynı, aralarında bir fark yok." Dedi net dilde. "İkisinden de vazgeçmem." Ki zaten bunu bugün Leyla'ya göreve gideceğini şifreli dilde yazarken ispatlamıştı.

Gerçi timdeki herkes komutanlarının Leyla'ya haber vermeyeceğini düşünüyordu. Fakat Karam herkesi şaşırtmış ve arabaya bindiği gibi ona ulaşmaya çalışmıştı. O zaman anlamıştılar bu adamın gerçekten aşık olduğunu.

"Bu arada Leyla böyle yerlere alışık." Dedi Korhan. Komutanını kıskandırmak istiyordu. "Manşetlerde bayağı gecelerin prensesi diye fotoğrafları var."

Karam kaşını çattı. Leyla eğlenmeyi seviyordu, deli dolu bir kadındı ama bir gece kulübüne geleceğini de düşünmemişti. Aklına çok yersiz bir yerden onun yanına yakışmadığı geldi. Eğer Leyla gerçekten de böyle yerlerde eğlenmeyi seviyorsa, Karam ona ayak uyduramazdı. Tamam, o da zengindi ama hiç böyle eğlenecek vakti olmamıştı. Kendisini bildi bileli vatana hizmet için yetiştirilmişti.

Dededen kalma mirasları olsa da, ne babası ne de kendisi ona göz koymamışlardı. Karam'a babasından kalan en büyük miras vatanıydı, onun yolunda da canından geçmeye hazırdı.

"Manşetlerde hep tek olurdu. Gecelerin tenha prensesi derlerdi çoğu zaman onun için." Dedi Alin. Komutanının boş yere kıskançlık duygusuna kapılmasını istemiyordu. Geçmişine takılmasını hiç istemezdi çünkü Leyla zaten karşı cinse karşı hep mesafeli olmuştu, bunu biliyordu. Tek adamdı Karam, ona karşı koyamıyordu. Bir tek ondan zarar gelmeyeceğine inandırmıştı kendisini. Kabuslarından bile onu kurtaran adam, nasıl bir gün zarar verirdi ki ona?

"Gözler üzerinizde."

Güneş, Uraz'ın lafının üzerine başını çevirip etrafa baktı. Beklendiği gibi çoğu kadın Maxim'in geldiğini görüp ondan gözlerini alamıyorlardı.

"Leyla bunları çiğ çiğ yer yalnız." Dedi Korhan. "Keşke şu an burada olsaydı ya."

Karam sessiz bir iç çekip, "keşke diye mırıldandı." Karısını daha şimdiden özlemişti ve aylar sürecek olan göreve gittiğinde ne yapacağını bilmiyordu. Leyla'yı nasıl tek başına bırakacaktı ki?

"Konutanım, sizce ona verdiğiniz mesajı anlamış mıdır?" Diye sordu Alin.

"O akıllı bir kadın, babasının planını anladıysa bunu da anlar. Ama burada olmadığı için bana kızabilir."

"Sizin elinizden bir şey gelmezdi. Başkanın planı böyleydi, kusursuz. Leyla yanımızda olmadığında göreve başlama emrini verdi ki siz ona haber vermeden gidesiniz göreve."

"Bir şekilde haber verseniz bile onsuz gittiğiniz için aranız açılsın." Diye devam ettirdi Uraz'ın cümlesini Alin.

"Size kızacağını zannetmiyorum," dedi Korhan. "Siz kendiniz bile görev emrinin geleceğini bilmiyordunuz, buna rağmen onu geri plana atmayıp haber verdiniz."

Alin diğer masalara da içkilerini dağıtırken, gözleri kapıya kaydı ve, "komutanım, geldiler." Dedi kısık sesle.

Açılan kapıdan üç tane kadın içeriye girerken, birisinin bakışları direkt Karam'ın olduğu masayı buldu ve gülümsedi. Yanındaki kadınlara bir şeyler söyleyip yavaş adımlar ile masaya doğru geldi.

"Bu kadın ben orospuyum diye bağırıyor." Dedi Güneş. "Kadınları pazarlayan birisine kadın demeye dilim bile varmıyor."

"Diğer kadına bakın, nasıl da korkarak bakıyor etrafa." Dedi Korhan.

"Hay sikeyim, kız korkudan titriyor lan." Dedi Uraz.

Bahsettikleri kadın Maxim'e satılacak olan kadındı ve korkudan titreyip, etrafa bakıyordu.

Nihayet onlar masaya yaklaştıklarında, kadın elini Maxim'e uzattı. "Bay Maxim, sizi burada görmek ne güzel."

Karam asla istifini bozmadı ve ayağa kalkmadan; "aynı şekilde sizi de Bayan Amelia."

Elini tuttuğunda, "dikkat çekmemek için elini öpebilirsiniz." Dedi Korhan. Onlar ajandı ve gerçekten de neler yapılması gerektiğini biliyorlardı. Yerine geçtikleri kişinin her hareketini eksiksizce yapmalı ve açık vermemeleri lazımdı.

"Evet," dedi Alin. "Alnınıza da koysanız fena olamaz." Uraz ve Güneş gülmemek için kendilerini sıkarken, Korhan kahkaha atmıştı ve müzikten dolayı dikmat çekmemişti.

Kadın, Karam'ın onun elinden öpeceğini beklerken, Karam bunu yapmamak için hapşırdı ve elini dudaklarına bastırdı. Leyla'dan başka bir kadına asla dokunmazdı. Hele ki bu başkanın planıysa...

"Vay canına, bu güzeldi." Ded Korhan dudak büküp.

"Ama hep böyle hapşırarak kaçamazsınız." Diye mırıldandı Alin.

"Bless you." (Çok yaşayın.) Dedi kadın ve direkt Karam'ın yanına oturup bacak bacak üzerine attı. "Umarım sizi çok bekletmemişizdir."

Karam, karşısında ayakta dikilen kıza baktı. "Kaç yaşında?" Diye sordu. Kız onun bakışlarından kaçmak ister gibi yere baktı. Karam'ın niyeti onu korkutmak değildi, bedeninde olan morlukları fark etmişti ve bunun nasıl olduğunu düşünüyordu.

"On dokuz." Dedi rahatca, devam etti. "Küçük olduğuna bakmayın, sizi memnun edecektir."

Elini yavaşca yumruk yaptı. Kendi kız kardeşinden sadece birkaç yaş küçük olan bu kızın başına neler geleceğini düşünmesi bile, buradaki herkesi öldürmesine yetiyordu.

Elini havaya kaldırdığında Güneş yanına geldi ve Karam, "kızı odaya çıkarın." Dediğinde, kız nefessiz kaldı. Oysa ki kokmasına gerek yoktu, odada ona kapalı kıyafet verecek ve Azerbaycan askerlerine teslim edeceklerdi. Buradaki beş kişi onun kurtuluşuydu, o da bunu yakında anlayacaktı.

Güneş kızın koluna girdiğinde, ağladığını gördü ve yutkundu. Birkaç dakika sabretmesi lazımdı, sonra zaten korkmayacaktı, güvende olacaktı.

Masaya gelen garson içkiyi bırakarak geriye çekildi, Amelia bardağı eline alıp dudaklarına götürdü ve bir yudum içip geri bıraktı. "Buraya sık sık mı gelirsiniz?"

Karam dikkat çekmemek için viski bardağını sadece elinde tutuyordu. "İlk kez geliyorum," kadına baktı ve, "ve fazlasıyla hoşuma gitti." Dedi. Bu aslında yaptığı işle alakalıydı, kadın tabii ki bunu yanlış anlayarak gülümsemişti.

"Yanlış anladı, mal." Dedi Alin.

"Bahsettikleri kadar varmışsınız." Dedi ve Karam'ı süzdü. Parmağını gördüğünde ise kaşını çattı. "Şiddete meyilli misiniz?"

Karam onun bakışlarını fark etti ve rahat bir şekilde arkasına yaslandı. "Hakkımda çok şey bildiğinizi zannediyordum oysaki..."

Maxim şiddete meyilli bir manyaktı. Ve bunu genellikle kadınların üzerinde gerçekleştirir, güçlü olduğunu zannederdi. Karam böyle bir adamı gebertemediği için sinirden patlıyordu.

"Bahsettiklerinden daha fazlasısınız."

Tek dudağı yana kaydı. "Siz de aynı şekilde, çok daha fazlasısınız."

Kadin cilveli bir şekilde gülümsediğinde, "kendisini paraya satan orospu." Dedi Alin.

"Gebertmemek için neden söyleyin." Korhan da sinirden ölüyordu neredeyse.

Amelia biraz daha Karam'a yaklaştığında, elini omuzuna koymasıysa birlikte, "komutanım, sakın yanlış bir şey yapmayın." Dedi Alin. Şu an Uraz da, Alin de, Korhan da korkuyorlardı. Karam buna sabredecek birisi olmadığı için yanlış bir şey yapmasından korkuyorlardı.

Elini ve dişlerini sıktı. Bok çukuruna batmıştı başkan yüzünden ve çıkamıyordu.

"Aaa," dedi kadın ve başını boynuna doğru yaklaştırdı. "Dövmeniz çok güzelmiş. Anlamı var mı?"

"Hayır." Dedi kesin bir dilde.

Parmağını dövmeye dokundurmak istediğinde, Karam eğildi ve bardağı masaya koydu. Böylece kadını kendinden uzaklaştırmıştı.

Boğazını temizledi ve kadına baktı. "Ne zamandır bu siteyle çalışıyorsun?"

Karam'ın ona alıştığını düşünerek içten içe seviniyordu. "Dört yıl olacak. Altı yıldır kuruldu bu site zaten." Dedi.

"Bu tuzağa düeşecek gibi." Dedi Korhan.

"Peki ya kime çalıştığını biliyor musun?" Meraksız sorduğu soruya merakla cevap bekliyordu.

Başını iki yana salladı. "Kuryeyiz biz, kendimiz gibi kuryeleri tanırız sadece. Başka kimsenin yüzünü göremeyiz."

Hafif kaşını çattı. "Sizden başka kurye de var yani."

"Evet," dedi. "Bizim patronumuz var, tabii onların da patronu var. Biz sadece bize emir veren adamı tanıyoruz."

"Yani erkek mi bu patron?"

"Evet," fırsattan istifade Karam'a yaklaşıp elini bacağına koydu.

İşte bu zaman kimsenin haberi olmadan, ruhları bile duymadan karşı kapıda hepisinin sonunu getirecek şey oldu.

Korumalar onlara taraf gelen kişiyi görüp, şokla açtılar gözlerini. "Çekilin." Dedi sert sesle.

Koruma hâlâ inanamayarak, "ama siz..." dedi fakat tamamlayamadı cümlesini.

"Şşş," kaşını havalandırarak uzun elbisesinin derin yırtmacını açtı. Bacağına sabitleyerek bağladığı silahı korumalara gösterdiğinde, şaşkınlıkları daha çok arttı. "Güvenlik falan dinlemem sıkarım kafana, sessizce kapıyı aç ve çekil!"

Sessizce birbirine baktı iki koruma da. Şu an karşılarında duran kişiye karşı çıksalar başlarına gelmeyecek şey kalmayacaktı. Nihayet korumalardan birisi kapıyı açtığında, gülümsedi zaferle.

İçeriye geçmeden önce elini açtı. "Kulaklık." Dedi. Adam kulaklığını ona verdiğinde, "sakın içeridekilere haber vermeyin, yoksa gerçekten bu kez sizi elimden kimse alamaz." Diye tehtit etti.

Yutkunarak başlarını salladılar sadece. Başka ne yapacaklardı ki zaten...

Karam ona yaklaşan kadını itmek istediğinde, aniden şarkı sesi kesildi. Eğlenen herkes buna şaşırarak konuştuğunda, kadın Karam'a baktı.

Etrafa daha da yüksek sesle başka bir şarkı sesi yayıldı

"Hey bak bana, gözü kara"
"Aldanma duyduklarına"
"Hep pür caka, sata sata"
"Gezmişim orda burda"

Bu zaman iki yana açılan kapıdan içeriye doğru dik adımlar ile giren kırmızı, uzun elbiseli kadın etraftaki insanlarda gezdirdi bakışlarını. Herkesin şaşkın yüzünü gördüğünde, dudağı tek yana kıvrıldı.

"Ne göründüğüm gibiyim"
"Ne sandığın kişiyim"
"Bırak onlar konuşsun"
"Umrum da değil benim"
"Sanma burnum havadaİnanmam masallara"
"Baloya maske şartı"
"Koymuş herkes aslında"

"Bu şarkı da nereden çıktı aniden?" Diye sordu kadın kaşını çatıp.

"Neler oluyor?" Diyen Alin, belindeki silahına dokundu.

Normal bir şey olmadığını Korhan da anlamıştı. "Komutanım?"

"Kalk artık gel yanıma"
"Yorma beni ta oraya"
"Vaad etmem ben boşuna"
"Çok şaşırma ne ki bu daha"

Karam yutkundu ve, "Leyla burada." Dedi. Şarkının sözlerine dikkat ettiğinde ise, tekrardan yutkundu.

"Takılma sen ona buna"
"Kimse de yok bu aura"
"Uyanınca sabaha"
"Sürprizim var o la la"

Etrafa baktığında hiç beklemediği bir anda Leyla'yla göz göze geldi. Korkuyu ve endişeyi iliklerine kadar hissetti Yüzbaşı Türker.

Leyla elini havaya kaldırdı ve gülünsedi. "Sürpriz kocam!"

Tim, Leyla'nın olduğu yöne baktığında, "ananı!" Dedi Uraz şaşkınlıkla.

Korhan inanmamazlıkla, "yok artık!" Dedi.

Alin dudağını ısırdı. "Sıçtık."

Leyla gözlerini siyah harelerden çekmedi. "İşte şimdi başlayabiliriz." Yüzü ciddi ve korkutucu hal aldı. Bu, karşısındaki askerlerin de korkmasını sağladı çünkü şu andan sonra Leyla'yı kimse tutamazdı.  Çenesini dikleştirdi. "Kurşun Timi tamamlandı, Yüzbaşı Türker."

Şimdi kim tutabilirdi ki onları?

💂‍♂️🦋


•Ben geldimmmmm

•Bölüm sonu konuşmasına geçmeden önce bir açıklama yapmak istiyorum: Bu aralar o kadar çok kötü olay yaşadım ki, başıma öyle kötü şeyler geldi ki, artık dayanamıyorum. Her insanın sabrının tükendiği bir yer var, ben de tükendim. Yorumlarda bazılarına sert tepki vermiş olabilirim, kalbinizi kırabilirim, lütfen kusura bakmayın. Yorumlarda yeni bölüm isteyen kişiler oldu, açıklama yapmama rağmen durmadan darladılar beni ve sonunda patladım...

Kanalda olan kişiler biliyor, geçen gün hastanede oldum ben tüm gün. Arka planda nelerle uğraştığımı bilmeden lütfen siz de üzerime gelmeyin. Kitabım kopyalandı, onunla uğraştım. Kitabımı Gökçenden, BL'den, Karantinadan, Bülbül kapanından çaldığımı iddia eden kişiler oldu. Onlarla uğraştım ve bu da yetmedi bölüm atmadım diye hakaret ettiniz bana. Daha bölümü yayımladığım bir gün oldu ve bana 'nerde bu bölüm ya' diye yazan kişiler oldu. Cevap verdiğimde de sanki yanlış bir şey söylemişim gibi suçlu da ben oldum.

Öncelikle Bülbül kapanı kitabını ilk kez duydum ben ve dün baktığımda daha yeni yayımlandığını gördüm. Allah aşkına kitap benim kitabımdan ne kadar sonra yayımlanmış, ben neyi nasıl çalabilirim? Ayrıca o yazarın kitabıyla benim kitabımın farklı. Gökçen de aynı yazarın kitabı ve yetmedi onu çaldığımı söylediniz. İki kitap arasındaki farkı görmemek için kör olmak gerekiyor. Maksadınız ne bilmiyorum ama gerçekten size karşı sakin kalmayacağım artık. Ne gerekiyorsa yapacağım.

O kişiler yüzünden sizlere sert cevap verdiysem ne olur kusuruma bakmayın. İnsan sinirli olunca ne yaptığını bilmiyor. Üstelik ilaçlarla sakinleştiriyorlar artık beni, gerçekten gücüm kalmadı. Siz de bir taraftan üzerime gelmeyin...

•Bir başka konu da bölümün hangi günler geleceği ile alakalı. Arkadaşlar benim tek işim bu kitap değil, bunu daha ne kadar söyleyeceğim size? Ben çalışıyorum ve çalıştığım meslek de kolay bir şey değil. Bir şirketin finans müdürüyüm, bunun ne kadar ciddi bir iş olduğunu anlıyorsunuz değil mi? DÜn gece saat 12'de geldim ben eve. Yetmedi evde de çalıştım. Gece saat 4'e kadar çalışıp sonunda bölümü düzenledim. Anlayacağınız kaç gecedir uykusuzum ben.

Bunlar yetmedi üzerime atılan iftiralar ile uğraştım. Ne kadar devam edecek bilmiyorum ama bitecek gibi değil. Bana rahat yok...

Bölümler 2 haftada bir veya haftada bir gelecek. Sİzin bölüm nerede diye yazmanız malesef ki bir şey değiştirmeyecek. Artık yazma hevesim de yok, bunu da söylemek istiyorum. Benim bu kitaptan bir gelirim yok, sadece sevdiğim için yazıp paylaşıyorum. İşimi ise sırf bu kitaba göre bırakamam, kimse kusura bakmasın ama bu kadar iftiradan, hakaretten sonra burada kalıp yazmam bile mucize.

Anlayacağınız bölümler geç gelebilir, artık y/b sorularınızı cevaplamadan direkt sileceğim, kusura bakmayın...

Karanlık İstanbul'a ne zaman döneceğimi bilmiyorum. 10 bölüm biriktirmeden başlamayacağım, orası kesin. Şubat sonu, Mart ayının ortalarında belki başlayabiliriz.

Şimdi bölüm sonrası konuşmasına geçebiliriz✨

•Karam herkesi şaşırtarak Leyla'ya haber verdi, bunu beklemiyordunuz. Karam zaten ondan vazgeçmeyeceğini çok kez söylemişti...

•Kurşun timi bu bölüm çook iyiydi. Özellikle de Zafer, Kadir, Dağhan üçlüsü bu bölüm kendilerini belli ettiler💅

•Leyla'nın Zafer'i kandırması peki... Leyla, bir gün çok fena şeyler olacak senin bu meraklı tavırların yüzünden🤭

•Lütfen benden bölüm istemeyin, yazdığım zaman zaten paylaşacağım🤍

•Whatsapp kanalıma hepinizi beklerim. Spoiler ve gıybetle dolu anlar geçiriyoruz🤭

•Kendinize iyi bakın, Maveralarım🦋

•Duyurular için beni takip edin✓
İnstagram: sevincrami_
TikTok: sevincrami
Kitap resmi instagram hesabı: askimaveraofficial

Belki erişilmesi zor ama imkansız değil...









继续阅读

You'll Also Like

44.9M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
333K 13.4K 31
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
522K 34K 60
[TAMAMLANDI] Köye gelen Çınar öğretmen ve en saf duygularla ona aşık olan muhtarın oğlu Azat'ın hikayesi... Aşkın, masumiyetin, heyecanın en saf hali...
1.2M 107K 44
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...