Slowdive

minstaery

7.9K 320 776

"adımı inle küçük titan" Еще

1
2
3
4
5
6
7
8
9

10

572 27 71
minstaery

1

Yoongi, en yüksek yere çıkmış ardından oradan düşerek parçalara ayrılmıştı. Taehyung'dan öncesi ve Taehyung'dan sonrası olarak. İndirmemek için savaş verdiği gardlarına rağmen yaşadığı farkındalıklar onu biraz sarsmıştı. Hayatını tamamen darmadağınık gündelik zevklerle yaşadığı gibi mesela ya da yetişkin olmayı yanlış anladığı gibi yine de sorun değildi, yaşıyordu.

Piyanosu kendisinin hâlâ en yakınıydı ve onunla sakin bir mekânda çalmaya devam ediyordu. Beyaz gömleği, siyah pantolonu ile oldukça şık duruyordu. Boyattığı kızıl kahve saçları onda değişik bir hava yaratmıştı. Sosyal medyayı takip eden herkes onu tanıyor olsa da bu buz prensin duvarlarını kimse kıramamıştı. Seul'un parlak ışıkları solunda ki camdan göz alıcı şekilde görünürken çalmaya devam etti Yoongi.

Aylar ayları, aylar yılları kovalamıştı. Yoongi yalnız öleceğine emindi. Ağlamaktan göz pınarları kurumuş, acıdan kalbi donuklaşmıştı. Bu yüzden tek aşkı olan piyanosu ile gözleri kapalı şekilde performans sergilerken çevreden kopuktu. Işıltılı elbiseler, pahalı küpeler ve nicesi etrafında dönüyordu. Yine de kimin umurundaydı.

Yoongi'nin binasını yıkmışlardı, Seul'a dönmüştü ve artık jakuzisinde inanılmaz manzarasına sahipti, yine de dümdüz duvara bakarken ki gibi açık değildi ufku. Unutma beni çiçekleri Yoongi'nin tüm balkonunu kaplayacak kadar büyümüştü artık balkonu çiçeklerle doluydu. Yoongi artık zengindi ve artık yalnızdı. Kendi seçmişti, sorun değildi. Her zaman seçimleri ona aitti bu yeterdi.

Yoongi parmaklarını tüm acılarını, tüm günahlarını işlercesine basıyordu tuşlara ve insanlar onun hiddetini anlasın istiyordu ama kimse farkında değildi. Jungkook'un fotoğrafları billboardları kaplar olmuştu. Kendisinin cüzdanında ise tek bir vesikalık vardı. İşte hayat bazen böyleydi, hepsine sahipken bir anda hiçbirine sahip olamıyordun.

Yoongi performansı bitince ayaklandı ve başıyla kendisini alkışlayan insanlara selam verdikten sonra oradan platformdan inerek ilerledi. İltifatları kabul etti ve kendisine bir kadeh alarak balkona ilerledi. Bitse bile sürekli doldurduğu çakmağı gecenin karanlığında ateşledikten sonra gecenin içerisine üfledi sigarasının dumanını.

"Muhteşemdin"

"Teşekkür ederim"

"Yoongi, benimle Paris'teki bir sergiye gelmek ister misin?"

"Bilemiyorum, Minhyuk"

"Hadi ama çok güzel olacak havan değişsin"

Yoongi, gözlerini turuncu saçlı arkadaşına çevirdi. Minhyuk, özel takılar tasarlardı. Ayrıca çini sanatına da yeteneği vardı. Onun da sanat koktuğuna emindi yani. Kafasını salladı, ellerini çırpan arkadaşının kulağındaki küpeler sallandı. Cinsiyet normlarını yıkıp geçen arkadaşı inanılmazdı.

"O zaman yarın saat 9'da seni alacağım"

"O kadar erken mi?"

"Evet, o kadar erken"

Yoongi sakince kafa salladı. Sigarası bitince kadehi fondipledi.

"O zaman ben kaçıyorum"

Boş bardağı arkadaşına verdikten sonra mekândan dışarı yürüdü. Asansör ile garaja indi ve içine Taehyung kadar yakıştığını sanmadığı arabasına binip oradan ayrıldı. Tek kolunu dayadı açık olan cama ve şehrin rüzgârı içinde tek eli dudağında tek eli ile direksiyonu tutarak ilerledi.

Jungkook onu bir süre daha zorlamış sonra akademiye giderek kariyer basamaklarını hızla tırmanmıştı. Hoseok artık büyük bir yayın şirketinin başındaydı. Taehyung'un hâlâ nerede olduğunu bilmiyordu ve kendisi, kendisi eski dönemin parlayıp sönen siyah kuğusu. Yavaş düşüş dedikleri bu olsa gerekti.

Yoongi yavaşça düşmüştü.

2

"Beni sabahın bir körü bir sergi için götürmen gerçek mi Minhyuk?"

"Vante bu Yoongi, adamın fotoğrafları resmen yok satıyor. İlk kez hiç kimsenin görmediği yağlı boya eserleri ortaya çıkacak"

"Ne baygınsın birilerini abartmaya"

"Sanat beni heyecanlandırıyor sadece Yoongi"

Yoongi kafa salladı. Kendisi heyecanlanma duygusunu en son üç sene önce bırakmıştı. Telefonun arkasına, kabına yerleştirdiği mavi çiçekler parmakları arasındayken en son onu heyecanlandıran şeyi düşündü.

"Beni uçaktan inmeden önce uyandırırsın artık"

Dedi Yoongi, ardından Taehyung'un aldığı walkmanı kulağına taktı. Kasetlerden en beğendiklerini yanına almıştı. Gözlerini kapattı ve kendisini eski müziğin kollarına bıraktı. Minhyuk zaten çoktan bacak bacak üzerine atmış, dergileri karıştırmaya başlamıştı.

Saatler, saatleri kovaladıktan sonra yüzü gözü şişmiş şekilde uçaktan indi Yoongi. Minhyuk ile kahve içerek kendisine gelmeye çalışırken kafasını sallıyordu. Otele gitmiş ve güzelce dinlenmişlerdi. Akşamına uyanan Yoongi hazırlandı.

Yoongi içine boğazlı bir kazak giydi, üzerine bir gömlek onun üzerine ise deri bir ceket. Siyah bir pantolon ve ayakkabılar. Halka küpeleri her zaman kulağındaydı ve zorla yaptığı makyajı ile hazırdı. Minhyuk geldiğinde onunla birlikte çıktı.

"Gerçekten heyecanlıyım"

"Bayılıp kalmazsın umarım Minhyuk, seni bırakırım, tanımıyor gibi yaparım, şimdiden söyleyeyim"

"Ay tamam, tamam seni rezil etmeyeceğim merak etme buz adam"

Kalabalık bir akşamda sonunda gelebilmişlerdi. Arabadan inen Yoongi, kolundan sürükleyen Minhyuk ile gözlerini devire devire ilerlemişti. Sıraya girmişlerdi ardından. Biraz sonra Eiffel kulesi manzaralı üç katlı binanın içerisine girmişlerdi.

"Ay inanılmaz, fotoğraf çekmek yasak olmasa hepsini çekeceğim!"

"Ya ne var Tanrı aşkına Minhyuk, dümdüz yağlı boya hiçbir estetiği yok bunun? Hele şu adamın ağzı burnu yamuk çizilmiş"

"Sen hiç anlamıyorsun! Yorum yapma bari tamam mı? Sadece gezmeme izin ver sonra seni yemek yedirmeye götüreceğim. Et ve şarap?"

"Beni bununla satın alabileceğini mi sanıyorsun?"

"Şarap 1879'dan bu yana bekletilmiş"

"Kesinlikle satın alındım"

Minhyuk gülerken onun yanında yürümeye devam etti. İlk kat tuhaf boyalar heykelcikler doluyken ikinci kat daha iyiydi. Sanırım gittikçe daha iyiye ilerleyecekti. Yoongi bu şekilde dolanan Minhyuk ile bayılacağını düşünüyordu.

"Sigara içmem lazım bana biraz müsaade et"

"Peki, şurada bak orada içebilirsin yazıyı okumuştum"

"Harika"

Yoongi, ayrılan kısma ilerledi. Birkaç kişiyle birlikte çakmağını çıkardı ve ateşledi. Taehyung'un çakmağı hâlâ parmakları arasında çevirirken sırf bunu daha fazla kullanabilmek adına başladığı sigaraya günden güne bağımlı olmuştu ya da Taehyung'un sigaranın üzerine çiğnediği naneleri sakızların tadını damağında yeniden yayılmasına izin verdiği için yapmıştı, bilemedi.

İçeri girdi ardından Yoongi, dilek olay üç sene geçmişti. Dördüncü senesine birkaç hafta kalmıştı. Minhyuk'u katta göremeyince yukarı çıktı Yoongi. Daha sonra bir kat daha çıktı dördüncü katın sergiye açık olup olmadığını bile bilmiyordu. İlerledi arkasına önüne bakarak ardından orada zayıf bir ışıkla aydınlatılmış kocaman bir tablonun önünde durduğunda öylece kalakaldı.

Yoongi gördükleri karşısında şok olmuştu. Piyanosunu tanıyordu. O ipek geceliğini, omzundaki şalını, çiçeklerini. Turne için çalışıyorlardı seviştikleri gecenin sabahıydı ve Taehyung tam arkasındaydı. Tablonun köşesinde 'manzara' yazıyordu. Burnu sızlarken bir ses duydu;

"Burası sergiye dâhil değil"

Yoongi, kafasını oldukça yavaş şekilde sağa çevirdi. Siyah şapkası, kahverengi ceketi, kırmızı fuları ve ince gözlükleri. Tam bir 'ressam' gibi duran Taehyung'un yüzüne sağ tarafından ışık vurduğunda onu daha net gördü. Yoongi'yi fark ettiği an gözleri kocaman olmuştu.

"Taehyung"

Dedi Yoongi, bütün bedeni titrerken bunun olma olasılığının yüzdesini düşünüyordu. Vante diye dünyaya nam salan insan kendi sevdiceği miydi? İnanamadı bunun gerçekliğine.

"Gerçekten sen misin?"

Ardından gülerek elini havada salladı ve tabloya döndü.

"Hayal falan görüyor olmalıyım bunun gerçeklik yüzdesi oldukça düşük. Nikotin çarptı sanırım on iki saat sonra ilk sigaranı içersen böyle olur tabi"

Kendi kendisine yine güldükten sonra kafasını sola çevirdi. Gözyaşı kalmadığına emindi o zaman bu boğazına biriken şeyin ne olduğunu düşündü. Burnu sızlıyordu ve ne yapacağını bilememişti. Kafasını sağa çevirdiğinde onu gördü, yeniden.

"Hâlâ buradasın"

"Yoongi"

"Aman Tanrım"

Sol elini hızla ağzına kapatan Yoongi, onun adım atması ile irkilerek bir adım geriye gitti. Gerçekten, gerçekti. Kalbi ağzında atmaya devam ederken birinin daha sesi duyuldu;

"Taehyung? Burada mısın? Seni bekliyoruz her şey hazır!"

Topuk sesleri ile hızla arkasını dönen Yoongi, diğer merdivenlerden kaçar gibi hızla aşağı indi. Serginin bir diğer tarafından çıkarak kalabalık içinde Minhyuk'u buldu.

"Tanrım Yoongi neyin var? Hayalet görmüş gibisin"

Minhyuk, onun buz tutmuş ellerini elleri arasına alırken onun yüzüne şaşkınca bakıyordu. Yoongi, kelimeleri toparlayamadı. Bu sırada kürsüye çıkan Taehyung'un koyu sesi yankılanmaya başladığında kafasını sağa çevirdi. Gerçekti, buradaydı.

Yoongi, Minhyuk'un yanında öylece dikelirken gözlerini ona dikmişti. Daha da serpilmiş olan Taehyung, oldukça güzel görünüyordu. Fransızca konuşurken kendisine güveniyordu. Tabloları yüksek fiyatlarla açık arttırma ile giderken bile dünyayı omuzlarında taşıyor gibi özgüvenle dikeliyordu.

"Bize davetiye verdiler Yoongi, daha sonraki parti için. Bu şansı değerlendirelim"

Elindeki iki kartı sallayan Minhyuk, gülerken o kadar insanın içinde kendisini bulan bakışları gördüğünde titredi Yoongi. Yaşlandığını hissediyordu ama kalbi hâlâ gençti anlaşılan.

3

Yoongi, tüm kaçmalarına rağmen buradaydı. Elinde bir şarap bardağı ile şık bir masanın yanında dikelmişti. Terk edilmiş olmanın verdiği acı bedenini sıkarken, merakına olan yenilgisi onun burada, çevirdiği bardağını izlemesine neden oluyordu.

"Yoongi, bak bir piyona var. Çalarsın belki?"

Gördüğü siyah piyona ile hafızasında ki şimşekler çakan Yoongi kafasını iki yana salladı. O piyanonun üzerinde sikildiği günü unutabilmiş değildi. Kasıklarına bir heyecan yayıldığında yutkundu. Senelerdir yalnız olan biri için eski hatıralar acıklıydı.

"Lee Minhyuk? Siz şu amber çiçeği serisini tasarlayan kişisiniz değil mi?"

İki kız heyecan içinde Minhyuk'a geldiğinde yavaşça ayrıldı yanından Yoongi. Kendisine çıkabileceği bir balkon aramak için piyanonun yanından geçecekken durdu ve bakışlarını çevirdi. Bütün anıları hâlâ canlıyken parmaklarını yavaşça tuşlara uzattı ve birkaç adım attı. Biraz parmak uçları ile dokunduktan sonra bardağını üzerine koydu ve önüne yerleşti. Tamamen insan sesinden oluşan bir yerde bir anda bir piyano sesi yükseldiğinde bakışlar dönmüştü.

Yoongi gözlerini kapattı. Bir anda eskiye gitti, oldukça eskiye. Taehyung'un ona etkilenmiş bakışları ile baktığı ve Yoongi'nin orkestra şefi seçilmesine neden olan o performansa kadar götürmüştü. Yine de Yoongi'nin içine vuran bir arzuyla Swan Lake çalmaya başlamıştı oldukça manidardı.

Arzu ettiği tek siyah kuğu buradaydı.

Yoongi onunla olan tüm anılarını hatırlıyordu. Parmak uçlarında döndürdüğü zamanı, kollarının bedenini sardığı ve sağa sola sallandıkları zamanı. Yaptığı sıçrayışta belindeki elini de hatırlıyordu. Gözünün altındaki benini, burnundaki benini ve tabi kalçasındakini de. Gözlerini açtığında insanlar kendisini alkışlıyordu ama onun gördüğü sadece karşısındaki gözlerdi.

Kafasıyla selam verdikten sonra ayaklandı. Bardağını aldı ve kadının yanından geçti. Yoongi, gözlerinin sonra fark ettiği bölüme ilerleyecekken bileğinden tutulması ile kafasını sağa çevirdi, Taehyung da sola çevirip ona baktı.

"Yoongi"

"Seni unutmadım istediğin gibi"

Dedi Yoongi, omuzlarındaki bakışlarını ona kaldırdı ardından piyanoya doğru bakıp ona döndü. Alt dudağını büzdü Yoongi;

"Ama ben sana bir şey bırakamadım beni hatırlaman için"

"Yoongi"

"Çünkü aniden ortadan kayboldun!"

Yoongi sona doğru bağırdığında Taehyung onun kolundan tuttuğu gibi çekiştirdi ve koridorun sonundaki odalardan birine soktu. Hırsla ondan kurtulan Yoongi kolunu ondan çekti. Kalbi patlayacak gibiydi.

"SEN ŞEREFSİZİN ÖNDE GİDENİSİN! BENİ TERK ETTİN ADİ HERİF HEM DE HİÇBİR ŞEY SÖYLEMEDEN!"

Bulduğu ilk bibloyu ona fırlatıp eğilmesi ile duvarda parçalanması bir olmuştu. Yoongi yılların verdiği krizle yeniden fırlattı.

"ÖLÜ MÜSÜN SAĞ MISIN ONU BİLE BİLMİYORDUM TAM ÜÇ SENE! NE KADAR ACI ÇEKTİĞİM KONUSUNDA TEK BİR FİKRİN YOK"

Yeniden çığlık attı Yoongi, ardından derin nefesler alarak masanın yanında dikeldiğinde kendisini koruyan Taehyung doğruldu. Yoongi'nin bu hâli onu da şaşırtmışa benziyordu.

"Yıllar boyunca Jungkook'un bana takıntılı bir ruh hali vardı Yoongi. Onun ailesi ve benim ailemin arasında ki soğuk savaş yüzünden beni hep bir rakip olarak görüyordu. Sana ondan uzak durmanı söylemiştim o ruh hastası heriften tamamen kurtulacaktım tek yapman gereken ondan uzak durmaktı"

"BU BİR BAHANE Mİ?"

"ANLAMIYORSUN"

Bağırdı Taehyung, bir adım geriledi Yoongi.

"Bir tür zehir gibiydi anlıyor musun? Söküp atmam gereken bir zehir. Yine de sen onu bırakmadın Yoongi, onu istediğini, onu arzuladığını gördüm. Zaten beni asla sevmemiştin. Kurtulmam gerekiyordu, kendim için herkes için. Amsterdam'da ki yerimi ona verdim birlikte olun diye"

Yoongi, ondan habersiz akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken duyduklarına inanamıyordu. Bunca zaman zırıl zırıl ağladığı adamın aptallığına katlanamadı.

"Gayet iyiydiniz Yoongi, turnede uyumluydunuz. İşler iyi gidiyordu doğru olanı yaptığıma emindim herkes için. Yine de kalbime yenik düştüm sana bir çiçek bırakmak istedim"

"Sen aptalın tekisin"

"Yoongi seni seviyordum. Seni gördüğüm ilk andan beri ama beni fark etmedin bile sana elimden gelen her şeyi verdim"

"Bana seni seviyorum diyebilirdin Jungkook ile iddiaya girmek yerine"

"Benim gözlerimden kendini görmeden anlamazsın"

Yoongi, yavaşça ona doğru ilerledi. Kafasını ona kaldırdı ve onun gözlerinin içine baktı.

"Bir aptalın tekiydim Taehyung, beni daha önce kimse sevmemişti çünkü. Ayrıca yüksekte olmak istiyordum, hayat bana adil gelmiyordu. Yine de en büyük korkum neydi biliyor musun? Gardımı indirdiğimde terk edilmekti. Bununla yaşayamazdım, bununla devam edemezdim. Ben aptal bir sürtükken beni bir prenses gibi hissettirip sonra terk ettin Taehyung. Beni cehennemin orta yerine attın, beni en büyük korkumla baş başa bıraktın. Seni güçlü biri sanıyordum, unutma beni çiçeklerin gözyaşlarımla büyüdü. Eğer beni gerçekten sevseydin dönerdin ama hayatını görüyorum. Ben hatalıydım ama sen de acımasız herifin tekisin. Üç sene bu kadar acı için çok uzun"

Telefonunu çıkardı Yoongi ve hıçkırıkları arasında çiçeklerini alıp onun avucunu tuttu ve içine koydu. En büyük merakını gidermişti.

"Seni unutuyorum artık Kim Taehyung"

Daha sonra onu bırakıp arkasındaki kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Gözyaşlarını silse bile yenisi akıyordu, dışarı çıkmak için yürüyecekken yeniden adını duydu.

"Yoongi"

Yavaşça kafasını sol omzunun üzerinden arkasına baktı. Taehyung, kapının eşiğinde dikelmiş kendisine bakarken koyu sesi ile konuştu;

"Bana hâlâ bir gece borçlusun"

-FİNAL-

Продолжить чтение

Вам также понравится

210K 20.9K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
21K 661 11
İki arkadaşın hoşlandığı kişi aynı kişidir ama o kişi nasıl biri? -sessiz -sevgi dolu... -hiçbiri -bilinemez•⚠️ CİNSEL İÇERİK BULUNUR RAHATSIZ OLAN...
5.9K 836 15
[mpreg | yoonmin] Eski krallıklarda erkek bir cariyenin olması zayıflık olarak kabul edilirdi. Onlara göre erkekler doğuramaz; narin, güzel olamazdı...
14.1K 1.5K 22
Jimin aldığı mesajın ne anlama geldiğini bilmiyordu.