Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.3K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi

449 66 18
By aleynahirik

*Müziğini koyduğum diziyi kesin duymuşsunuzdur ben çookk severim. 🖤 Müziği ayrı bir havaya sokuyor mutlaka onunla okuyun. 🙃 Şimdiden iyi okumalar!

Asiye Hanım'ın kafamın içinden çıkmayan sesi duymayı istediğim son şey bile değildi fakat beynim böyle işlemiyordu.

Duygu patlamaların, fiziksel olarak girdiğin tüm o acılar...

Çok yazık, kimseye böyle bağlanmamalısın.

Ondan usulca uzaklaştım ve yüzünü kavrayıp kaldırdım. Göz göze geldiğimiz anda bakışları yüksek bir özlemle tüm yüzümde gezindikten sonra dudaklarıma kaydı. Tamamen içgüdüsel davranacağını hissediyordum. Saniye geçmeden beni kendine daha da çekti ve aramızdaki mesafeyi kapattı. Bir eliyle belimi sıkıca kavrarken aynı anda birden fazla hissettiğim duyguyla baş etmeye çalışmak oldukça zordu. Her şeye rağmen yalnız gittiği için hala ona öfkeli miydim? Evet. Yaşadıklarının acısını bile tahmin edememenin verdiği karmaşıklık ile hala onun için bir yandan üzülüyor bir yandan onunla beraber acı çekiyor muydum? Kesinlikle. Onsuz yaşayabilecek miydim? Asla.

Dudaklarını bir anlığına yavaşça çektiğinde birkaç saniye duraksadı ve tenimden yükselen kokuyu almaya çalıştı. Dudaklarını önce yanağıma ardından çeneme götürürken usulca boynuma eğildi.

''Bazen hayatın bizim birlikte olmamızı istemediğini düşünüyorum.'' dedi trajik bir sesle. Birkaç saniye duraksadıktan sonra ''Bir kez daha deneyebilir miyiz ki?'' diye fısıldadı. ''Her şeye rağmen...''

Dudakları arasından çıkan sıcak nefesinin tenimde dolanmasına fırsat verecek kadar bir süre bekledim.

''Sanırım biz de her şeye rağmen yeniden ve yeniden denemekten pes etmeyeceğiz.'' dedim usulca.

Kollarımı boynuna dolamaya hazırlandığım an tüylerimi diken diken eden hayvansı bir sesin yükselmesiyle yerimden sıçradım.

Sarp hızla kafasını kaldırdı ve karanlık mutfakta bir şeyler görmeyi beklercesine etrafına bakındı.

''Bu ne?'' dedim panikle. ''Ormandan mı geliyor?''

Bir hayvana ait olmaktan başka çaresi olmayan bu sesin her an yeniden duyulması korkusuyla Sarp'ın hırkasını tuttum. Sarp kaşık çatlarla etrafına bakarken beni tuttu ve dizinden kalkmam için bir hamle yaparken ''Bekle.'' dedi.

Ayağa kalkıp onun da kalkmasını ve mutfak penceresine doğru uzaklaşmasını seyrettim. Elbette gri bulutlar evin üzerindeki tüm gökyüzünü sarmış ve yağmur damlaları benim yüzümden gökyüzünden düşmeye başlamıştı. Sarp, pencereden dışarıya bakarken gözlerini kıstı.

''Hayvan olabi-''

Ses bir kez daha yükseldi.

Yabani bir hayvanın bağırışına oldukça benzer fakat çok daha ürkütücüydü. Elim hızla mutfağın ışıklarına gitti ve içeriye biraz olsun ışık girmesini sağladım.

Sarp, pencereden uzaklaşırken ''Dünde böyle oldu.'' dedi.

Biraz olsun normal bir konuşmaya girmiş olmanın verdiği -bu durumda tuhaf gelecek-rahatlama hissiyle ona kulak verdim.

''Nasıl oldu?''

''Eve dönerken ormandan böyle sesler duydum.'' derken bana döndü. ''Eve yaklaştığımda da...''

Bir anlık yaşadığı duraksama dün gece döndüğü halini anımsamam için küçük bir mola oldu. Telaş içindeydi, nefes nefese kalmıştı ve yorgundu.

''Ne gördün?'' diye sordum ve aşağı inecekken beni durduğu anı hatırladım.

''Kapıda birisi duruyordu.'' dedi bir anda ve donup kalmama neden oldu. Kaşlarını çattı ve zihnini zorladı. ''Kadına benziyordu ama emin olamıyorum. Hatta arabayı garaja getirmek yerine arazinin girişine bıraktım. Bir süre bekledim.''

Ben ise o esnada evin içinde verdiğim savaşı düşünüyordum.

''Her ne ise evin etrafını dolanmaya başladı.'' derken eliyle mutfak penceresini işaret etti. ''Buradan içeriye baktı. Arka bahçeye doğru geçti.''

Kendimi yavaşça sandalyeye bıraktım.

''Ne zamanki gözden kayboldu o sırada hızlıca eve girdim.'' dedi.

Elimi alnıma götürdüm ve ovuşturmaya başladım. ''Bu ev hiçbir zaman normal değildi ama zaman zaman neden bir anda her ucube buraya doluşuyor anlamıyorum.'' dedim öfkeyle. ''Evin içinde de durum farklı değildi. Ne yapacağız şimdi?''

Kafamla dışarıyı işaret ettim ve ekledim. ''Hayvan olduğuna inanmıyorum.''

''Her şey karanlık çökünce başlıyor.'' derken pencereden dışarıyı seyrediyordu.

''Buna engel olamayız ya.''

Sarp derin bir iç çektikten hemen sonra bana döndü ve ''Mutfaktan çıkalım.'' dedi. ''Kapıların kilitli olduğundan emin olayım sonra üst kata çıkalım. Gerçi kilit kime işler bilmiyorum ama psikolojik olarak rahat hissedelim en azından.''

Sandalyeden kalkarken şüpheliydim. Kafamda hala kendi sorduğum soru dönüyordu: Neden zaman zaman bir anda her ucube buraya doluşuyor?

Sarp'ın arka kapıyı kilitlemesini beklerken karanlık sayılabilecek koridorda öylece durdum ve düşündüm. Kâbus dolu anlar yaşadığımız her gece bu ev kuvvetli bir büyü seremonisine maruz kalmıştı. Bu bir tesadüf müydü yoksa çok daha ötesi mi?

Gözlerim evin duvarlarında gezinirken alnımı kırıştırdım.

Şu an kimse büyü yapmıyor.

Dudaklarım aralandı. ''Yapmıyor mu acaba?''

''Ne dedin?''

Arkamdan gelen Sarp'ın sesi ile irkildim. Yan yana geldiğimiz an vakit kaybetmeden, hızlı sayılabilecek adımlarla koridor boyunca yürüdük ve önce evin geniş girişine çıktık.

''Kafama bir şeyler takıldı.'' dedim. ''Alt kata inelim, sana bir şey göstereceğim.''

Sarp anlamsızca kafasını yana eğdi. ''Eski odama mı?''

''Hayır. Gizli Ev'e.''

Meclisteki bir anı hafızasında yeniden canlanınca kafasını salladı. ''Doğru, tamam.''

''Gel benimle.''

Alt kata inen, ikimizin de her bir basamakta acı çektiği kısa merdivenleri inerek Sarp'ın ve ailesinin eski odasına ulaştık. Sarp'ın gerginliği odaya girdiğimizde kat be kat arttı. Çenesini sıktığını ve etrafa bakarken kuşkulu göründüğünü fark ettim. Yıllardır kullanılmayan yataklardan birini köşeye ittiğimi ve ardından aşağı inen açık merdiven kapağını gördü. İkimiz de tek kelime dahi etmeden aşağıya inerken huzursuzdu.

''Sanıyorum ki sen buraya geldin.'' dedi kuşkulu bir sesle.

''Evet, dün akşam.''

Aşağı indiğimizde yerini hatırlarken zorlandığım düğmeyi bulmam neredeyse yarım dakikamı aldı. Sarp sarı ışıkla aydınlanan mahzeni görünce önce gözlerini kırpıştırdı, ardından kaşlarını çattı.

''Meclistekine göre daha gösterişsiz.''

''Kesinlikle.''

''Ne arıyorsun?''

Uzun masaya doğru yürürken masanın üzerindeki kazanı fark etmesiyle duraksadı. ''Bu ne?''

''Cadı kazanı.'' dedim ve onun tahmin ettiğim tepkisinden önce ben konuştum. ''Ben de aynı tepkiyi verdim ama doğru, büyüleri bunda hazırlıyorlar.''

Tüm gerginliğine rağmen neredeyse gülecekken kendini tuttu ve sinirlerinin oldukça bozulduğunu göstererek saçlarını karıştırdı.

Kazanın yanına bıraktığım, Efsun Hanım'a ait olan büyü kitabını elime aldım. ''Buradan bir şey bakmam gerekiyor. Tüm bu varlıkların çıkıp gelmesinin bir sebebi olmalı. Eğer sebep büyünün yarattığı enerjiyse bu daha büyük bir sorun demektir.''

Eskimiş sayfaları çevirirken en az onun kadar gergindim.

''Nasıl bir sorun?''

Kitabın arka sayfalarına doğru, sayfaların karmaşık köşelerine alınan, bazılarının altı çizili bazılarının ise daire içine alınmış notları gördüm.

''Nasıl bir sorun, Ahsen?'' derken Sarp bana doğru yaklaştı.

Her bir notu okurken nefes alışverişlerim hızlandı. ''Ahsen?''

''Annem şu an büyü yapıyor olabilir.'' dedim bir anda ve kafamı kaldırıp ona baktım. ''Bize yapıyor olabilir ya da eve.''

''Nasıl ya? Ama tutsak değil mi? Güçlerini kullanabiliyor mu?'' derken sesi öfkeyle yükseldi. ''Bu hiç adil değil! O zaman orada olmasının ne anlamı var?''

''Kullanamıyordu!'' diye bağırdım. ''Böyle mantarlı, yani mantarlardan oluşan bir çemberin içindeydi en son ve kullanamıyordu.''

''Mantar mı?''

Kitabın sayfalarını çevirip geriye, daha ortalara doğru giderken kafam allak bullak olmuştu. Ortalarda, üzerine notlar alındıkça karmakarışık olmuş sayfalardan birinde durdum. İşaret parmağımla iyi sayılabilecek bir çizimle sayfaya işlenmiş mantarlı çemberi gösterdim. ''Bak bu. Cadı Çemberi deniyor.'' dedim. ''Pek çok işe yarıyormuş. Çemberi oluştururken ne niyetle yaptığına göre değişiyor ama güçlerini kullanamadığına adım gibi eminim!''

Son konuşmamızı hatırlamak için günlerdir az uyku ve çok az yemekle hayatta kalmaya çalışan beynimi zorladım.

''Efsun Hanım, arkadaşına bir tolerans göstermiş olabilir mi?'' diye sordu Sarp. ''Belki de kısa süreliğine bile olsa onu çıkartmıştır.''

''Buna yapmayacağına inanmak istiyorum.''

''Her ne kadar suç işlediği için sinirlense de cadılar kendi çıkarları doğrultusunda birbirini kolluyor.'' dedi. ''İmkânsız değil.''

Kitabı kapatmadan hemen önce sayfaya bir kere daha göz attım. ''Büyüler her türlü musibeti çekiyor.'' diye mırıldandım ve sayfaya yazan her bir nota dikkat verdim.

''Efsun Hanım'a ulaşalım o zaman.'' dedi Sarp. ''Durumdan bahsedelim, biz buradan oraya müdahale edemeyiz. Edebilecek tek kişi o. Tabii ederse.''

Duraksadım ve yuvarlak içine alınan bir notu tekrar tekrar okudum. Sarp, tamamen bir noktaya odaklandığımı fark ettiği an bana iyice yaklaştı ve defteri görmeye çalıştı.

''Ne oldu?''

''Sarp.'' dedim şaşkınca.

''Ne? Ne oldu?''

''Cadı Çemberleri, her cadının evini içine alıyormuş.''

Kaşlarını çatıp o da bir şeyler görmeye çalışırken neyden bahsettiğimi anlayamamıştı. ''Nasıl yani?''

''Yani, her cadının evi bir Cadı Çemberinin içinde olurmuş. Bir tür kalkan gibi.''

Kafasını kaldırdı ve bana baktı. ''Biz de şu an içindeyiz.'' dedi hayretle.

''Evet!'' dedim. ''Evet ama... Çember istenildiğinde kapanıp açılıyor, portal gibi düşün.''

''Ee?'' dedi anlamsızca. ''Ne anlamalıyız bundan? Benim kafam çorba gibi oldu!''

''Çember açıkken anladığım kadarıyla sorun yok, her şey gayet normal görünüyor ama kapandığında...''

Doğru anladığımdan emin olmak için neredeyse beşinci defa okudum notu. ''Kapandığında çemberin dışına çıkamıyorsun.''

İki farklı zihinde, aynı anda aynı görüntüler canlandı.

Birbirimize baktığımızda ikimizin de dudakları hayretle aralanmış, aynı yolu defalarca kez geçtiğimiz halde evden uzaklaşamadığımız, ikimizin de hiçbir şey bilmediği o zaman dilimini anımsamıştık.

''İnanamıyorum.'' diye mırıldandı şaşkınlıkla.

''Ve tabii ki Cadı Çemberi, içindeki her türlü varlıkla beraber kapanıyor.''

''Bir nevi onlar da içeriye hapsoluyorlar.'' dedi.

''Ve hapsolan bize dadanıyorlar.''

Sarp kitaptan uzaklaşırken ben de aynı anda kapağını kapatıp yeniden masanın üzerine bıraktım.

''Dediğini yapalım.'' dedim. ''Hemen Efsun Hanım'a ulaşmalıyım. Annemin bir şekilde çemberi kapattığını söyleyeceğim. Bilerek yapıyor olabilir çünkü evde olduğumu biliyor.''

''Tamam, hadi.''

Koşar adımlarla merdivenlere yöneldim. Bir yandan deli gibi düşünmeye ve hala taze olan bilgileri kafamda oturtmaya, kendi içimde sindirmeye çalışıyordum. Sarp'ın arkamdan beni takip ettiğini bilmenin rahatlığı ile hızımı hiç kesmedim.

''Bu birçok şeyi açıklıyor.'' dedim yürürken. ''Daha bilmediğim neler çıkacak o kadar merak ediyorum ki! Bu durumdan çok bunaldım-''

Sarp'ın ayak seslerini duymadığımın farkına vardığımda duraksadım. Omzumun üstünden geriye baktığımda Sarp'ı hala bıraktığım yerde gördüm. Kafası önüne eğilmişti fakat dümdüz bir sopa gibi duruyordu. Anlamsızca kaşlarımı çattım ve ona doğru döndüm.

''Sarp? Ne oldu?'' derken sesim şüpheliydi.

Aniden kafasını kaldırdı. Gözleri yerinden çıkacak gibi açılmışken dudakları birbirine mühürlenmiş gibiydi. Boynunun kırılma ihtimalini zorlayacak kadar şiddetli kasılıyordu.

''Sarp!''

Ona doğru koşarken neler olduğundan bihaberdim.

Sertçe dizlerinin üstüne çöktü. İri iri açılan gözleri tavana kilitlenmişken bedeni kaskatı kesilmişti. Göğsünün bir bıçak darbesi yiyormuşçasına hızlı hızlı inip kalktığını ve neredeyse titrediğini gördüm.

''Sarp! N-Ne oluyor?''

Sesim mahzenin içinde yankılandı. Nefes alışverişleri hızlanırken dudaklarını açıp tek kelime edemedi. Kolunu tuttum ve onu hareket ettirmeye çalıştım fakat adeta olduğu yere çivilenmiş bir taştan farkı yoktu. Çaresizce ellerimi iki yana açarken bir kez daha seslendim.

''Sarp! Beni duyabiliyor musun? Gözlerini kırparsan anlarım.''

Güçlükle göz kapaklarını kapattı ve yeniden açtı. Canını şiddetle acıtacak şekilde yüz üstü düştüğünde geri sıçradım. Muhtemelen yüzü ciddi yaralanacaktı.

Gözleri hala açıktı, buna rağmen yüz üstü yerde kalakalmıştı. Bedenimden yükselen alev alev bir panikle ne yapacağımı şaşırdım. Bir sağa bir sola döndüm. Yerde öylece yatan Sarp'a baktığımda dudaklarının kenarından akan beyaz sıvıyı görmeyi başardım.

''Hayır hayır hayır...''

Onu tutup kaldırmaya çalışsam da nafileydi. Sarp'ın ağırlığı bir kenara dursun her neyin etkisi altındaysa onu kıpırdatmamı bile engelliyordu.

Her neyin mi dedin sen?

Büyü yapılıyor, salak!

Bunu bile anlamamış olamazsın...

Yaklaşık bir gündür beni terk eden içimdeki şeytani ses geri dönmüştü. Sinirle gözlerimi yumdum. Burnumdan derin bir nefes alıp verirken parmaklarımı oynattım.

''Tamam, o zaman ben de yapabilirim.'' diye mırıldandım telaş içindeki sesimle. ''Ben de yapabilirim.''

Dizlerimin üstüne çökerken bedenim zangır zangır titriyordu. Şimdiden yanmaya başlayan gözlerimi koluma kuruladım ve burnumu çektim.

Odaklan.

Ellerimi iki yana açtım. Gözlerimi yumarken dün geceyi düşündüm. Koca bir adamı duvara fırlatmama yardım eden güç, onu kaldırmama da yardım edebilirdi.

Etmeliydi.

Kaşlarımı çatıp tüm enerjimi tek bir noktaya odaklamak için büyük bir çaba gösterdim. Görmesem dahi tenimin üzerinde süzülüp giden suyun dingin fakat güçlü dokunuşunu hissetmeyi başardım.

Bana yardım et ve yol göster.

Büyük bir gürültü ile gözlerimi açtığımda Sarp'ın kaskatı kesilen bedeninin sırt üstü yere düşüşünü son anda gördüm. Dudaklarım arasından bir nefes çıkıp giderken ona doğru ilerledim. Bembeyaz olmuş yüzünü ellerim arasına alırken bedeninin buz kestiğini avuçlarımda hissettim. Göz bebekleri ise küçücük kalmıştı.

''Sarp...'' dedim zar zor. ''Sana yardım edeceğim, tamam mı? Geçecek, sorun yok. Buradayım. Bana bir saniye izin ver, düşüneceğim. Ne olduğunu anlamam gerekiyor.''

Ayağa kalkmadan hemen önce duraksadım ve eğilip dudakları bir kez öptüm. Masanın üzerine bıraktığım kitaba yeniden sarılırken en azından sakin kalmam gerektiğini çok iyi biliyordum.

Korku beni hayatta tutar ama panik bana yanlış yaptırır.

Sayfaları bir bir çevirirken bilinçsizce dişlerimi sıkıyordum. ''Ne yapıyorsun anne, ne yapıyorsun şu an?''

Hiçbirini tam anlamıyla okuyamadığım harfler gözümün önünden yalnızca geçip giderken bir saniye bile olsa durmam gerektiğini biliyordum. Tekeri patlamış bir araba gibi yokuş aşağı bilinçsizce gittiğimi hissettim.

Dur ve düşün.

Arkamda hareketsiz ve görünüşüyle kısmen ölü gibi gözüken Sarp, dizlerimin bağını çözmeye, tüm kafamı allak bullak etmeye yetiyordu. Kalbim neredeyse kulaklarımda atarken odaklanmak ve düşünmek gittikçe zorlaştı.

Ta ki içimde bir yerlerde saklı tuttuğum cadılık içgüdülerim devreye girene dek. Bana özellikle gösterildiğini inanacağım gerçekdışı deneyimimin zihnime sokulmasıyla duraksadım. Kapalı gözlerimin önünde canlanan tek bir sahne ile silkelendim.

Kara cüppeli kadınlardan biri elinde tuttuğu Voodoo bebeğini aşağılık bir tavırla önüne fırlattı.

''Bunu mu şikâyet ettin? Anlat bakalım.''

''Bunu yapamazsınız, Voodoo büyüsü kullanmak yasak!''

Gözlerimi kendimden çok daha emin bir şekilde açtım. Kafamın içinde birleşen parçalar, omzumun üstünden geriye dönüp baktığım Sarp'ın tamamen kendi kontrolü dışında ellerinden birini havaya kaldırdığını ve hızla yere bıraktırıldığını görmemle kesinlik kazandı.

''Demek ki kaybedecek bir şeyin kalmadı, Asiye Hanım.''

Fısıltım soğuk mahzende yankılanamayacak kadar kısıktı. ''Benim de kalmadı.''

Sayfaları çok daha yavaş ve ne aradığımdan emin çevirmeye başladım. Büyüyü bozacak ve onu iyileştirecek bir şeye ihtiyacım vardı.

Şifaya ihtiyacım vardı.

O da sende yok işte.

Bir Şifacı bile olamadın, çok yazık.

Bağırarak elimde kitabı masanın üzerinde kazanı düşürecek ve metalin çıkardığı sesin bir süre yankılanmaya devam etmesine neden olacak kadar sert bir şekilde fırlattım.

''Yeter! Sus artık!''

Günlerdir benimle kavga eden, kafamın içinde bana tıpkı bir şeytan gibi vesvese verip duran, yalnız kalmama müsaade etmeyen o şeytani sesin sahibi tanımıştım.

O'ydu.

Aynı aşağılayıcı tonlama, aynı gurur kırıcılık.

Annemdi.

Nasıl becerdiğini bilmediğim bir şekilde meclisten uzaklaştığımdan beri beni asla rahat bırakmamıştı.

O kadar derin bir nefes aldım ki. Elimle önüme düşen kısa saçlarımı geriye ittim ve çaresizce döndüm Sarp'a. Yorgun adımlarla ona yaklaşırken avuçlarımın içine baktım.

Sarp'ın tam önünde çöktüm dizlerimin üstüne.

Avuçlarımı iki yana açtım ve dudaklarım arasından tek bir cümle çıkıp gitti.

''Bana yardım et, Lilit.''

''Derin bir karanlık olduğunu duydum fakat aydınlıkta kalan tek çocuğuna yardım edeceğine inanıyorum.''

Göz yaşlarından eser kalmayan gözlerimi usulca yumdum. Yere batan dizlerimin acısı birkaç saniye içerisinde yok olurken vücudumu saran o güzel hissi beklediğimden çok daha hızlı hissettim. İçimde bir yerlerde çocuksu bir ihtiyaçla bekleyen onaylanma ve karşılık alma beklentimin kıpırdanması da tam da bu yüzdendi.

Göz kapaklarımı usulca açtığımda dudaklarım hayretle ve tuhaf bir sevinçle aralandı. Sarp'ı ve beni tam ortasına alan, orada olmadığını çok iyi bildiğim beş köşeli yıldız, tamamen sudan oluşuyordu.

Göğsüm, hızlı nefes alışverişlerimle inip kalkarken gözlerimi kırpıştırdım. Parmaklarımın, dün gece beni korkutan, şu an ise bir şeyleri başardığıma inandıran sivri tırnaklara ve perdeli parmaklara bakakaldım.

Arkamı dönüp bakmama gerek olmadan orada olduğunu sol kulağıma kapattığı uzun elinden ve sağ omzumdan sarkan bir tutam kızıl saçında anladığım kişi, sağ kulağıma doğru elini siper etti ve ironik bir meleğimsi tınıyla fısıldadı.

''Belki de senin cadıların daha fazlası için kendilerine biçtikleri büyülere ihtiyacın yoktur.''

Sarp'ın gözleri mavimsi bir tonla parlarken nefes alışverişlerim yavaşladı.

''Belki de su senin için her şeydir.

Suyun bilgeliğini,

Şefkatini,

Dinginliğini

Ve şifasını kullan.''

Yutkundum.

''Hissetmediğin biri gibi olmaya çalışma,

Sen kimseyle aynı değilsin.''

Dudaklarım hafif bir tebessümle kıvırılırken avuçlarımı, yerde yatan Sarp'ın üzerine getirdim.

''Suyun bilgeliğini, şefkatini, dinginliğini ve şifasını kullanıyorum. Karanlıkla yapılan her türlü büyüyü üzerinden alıp gideceğini biliyorum.''

Sarp'ın üzerini bir kalkan gibi kaplayan şeffaflığın arasından adeta bir deniz şarkısı gibi duyulan suyun sakin sesini aldım.

''Belki de sen benim için her şeysindir.'' diye mırıldandım usulca.

Sarp'ın üzerinden, ona neredeyse değmeden akıp giden su dalgaları arasından burnuma derin bir deniz kokusu doldu. Ardından Sarp, uzun süre suyun içerisinde kalıp kafasını dışarı çıkaran bir çocuk gibi ciğerlerini yakacak derin bir nefes aldı. Gürültülü bir öksürük bana doğru döndü ve hareket ettirebildiği elini soğuk taşın üzerine koyarak yerden destek almaya çalıştı.

Ardı arkası kesilmeyen öksürüklerin arasında etrafımızı saran güzel kokular, derin mavilik saliseler içinde kayboldu.

Kollarımı yavaşça indirirken ''Sarp...'' dedim güçlükle ve ona sarılmak için öne doğru bir hamle yaptım.

''Ahsen...''

Duyduğum kadın sesiyle kafamı sertçe kaldırdım ve olduğum pozisyonda kalakaldım. Ses, elbette Sarp'ın olduğu yerden gelmiyordu.

Sağ tarafımda kalan merdivenlerin yanından fakat mahzenin içinden geliyordu.

Başımı yakalanma dürtüsünün yarattığı panikle çevirdim. Merdivenlerin bittiği yerde, yüzünde dehşet dolu bir ifadeyle öylece duruyordu. Kolları iki yana düşmüştü, suratı loş ışığın altında dahi kireç gibi gözüküyordu. Yerinden çıkacakmış gibi açılan gözlerini bir saniye olsun ayırmadan geriye doğru sarsak bir adım attı.

''İ-İrem?''

***

🖤🧙

Continue Reading

You'll Also Like

583K 25.2K 50
Ülkenin tüm kötülerinin hapsedildiği yer İflah Olmazlar'da bir kadının şehrin efendisine açtığı savaşın çıkmazı burası. Yandığı intikam ateşi ile şeh...
706K 1.4K 1
KURTARICIM serisinin 3.ve son kitabıdır. İki el arasında oluşan sevgi, Beyna. Herdem yayınları ile kitap oldu.
ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

4M 211K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
907K 20.7K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...