TUTSAK

Af eelsanna

74K 2.6K 3.1K

"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevl... Mere

1- Kader
2-Bela
3-Kelebek
4- Tuzak
5- Kuş
6-Korku
7- Araba
8- Beklemek
9- Ev
10- Kan
11- Şu an
12- Eyvallah
13- Silah
14- Gitmek
15- Kaçmak
16- Kalmak
17-Evlilik
18- Fotoğraflar ve yaşanmışlıklar
19-Kriz
20-Karşılaşma
21-Geçmiş
Özel bölüm
23-Doğum günü
24-Hediye
25-Gidemeyişler
26- Katil'in Beyaz Kuş'u
27-Rüya Bir Gün
28-Güvenmenin Bedeli
29- Ölümün Siyahı
30-Cehennem Ateşi
31-Gece'nin Karanlığı
33-Yaralı Geçmiş, Geçmemiş
34-Alptekin Çakıroğlu
35- Kırk Mum
36-Mezar Taşı
37-Güz Güzeli

32-Küllenmiş Aşk

1.1K 59 228
Af eelsanna

Helloo! Biz geldiiik ufak bir sağlık sorunu sebebiyle dün bölümü atamadım ama bugün birlikteyiz.

Nare'yi bu bölümde daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar bebeklerim💜

Bölüm şarkılarımız;
Emre Aydın - Ses Ver
Sezen Aksu - Eskidendi, Çok Eskiden

🕊

"Benim söyleyeceklerimi kaldırabilecek misin?" diye sordum ona bir adım daha attım aramızdaki mesafeyi bir karıştan aza düşürmüştüm, derin bir nefes aldı "Mezar taşımla konuşmaya benzemiyor değil mi?"

"Beni hiç dinledin mi?" diye sordu. Elini uzatsa beni çekip alırdı. Alamıyordu.

"Dinlemedim" dedim, yalan söylüyordum.

"Koral" dedi nefes alamıyor gibi "Nasıl oldu?" diye sordu.

"Altay'ı konuşmak mı istiyorsun?" diye sordum. Gözlerini bir saliselik bile ayırmıyordu. Çok özlemiştim gözlerini.

"İstediğim hiçbir şeyi vermeyeceksin zaten bana" dedi. Oynadığım oyunun farkındaydı "Sen kaçmak istediğin her an bu oyunu oynuyorsun. Korkusuz korkak" dedi. Bir adım daha attı. Aramızda artık bir nefeslik mesafe vardı. Bir adım geri gittim.

"Ben artık sana hiçbir şey vermeyeceğim Çakıroğlu. Senin ve benim aramda alınacak verilecek bir şey kalmadı" dedim. Hala titriyordum. Bu titremem ne zaman geçecekti? Bana dokunmasından çok korkuyordum.

"Çok şey var" dedi düşünür gibi "Sen benim karım-"

"Çakıroğlu!" dedim sesim yükselirken "Boşandık biz ve ben şu an evliyim" dedim tekrar.

"Nare!" dedi yükselen sesiyle, bir adım daha geri attım "Özür dilerim" dedi.

"Belli ki hiçbir şey konuşmayacağız ben artık gidebilir miyim?" diye sordum.

"Nereye gidersen git peşinden geleceğim. Ne kadar susarsan sus konuş diye yalvaracağım. Ne kadar kaçarsan kaç bulacağım" iki adımda dibime girdi ve kulağıma eğildi "İstediğini söyle sen hala benim karımsın, cehennem ateşisin" dedi.

"Cehennem ateşinden uzak dur Çakıroğlu yoksa daha önce yaşamadığın bir cehennemi yaşayacaksın" dedim.

"Ben seninle yangın olacağım, ateş olacağım, yanacağım ve yakacağım. Kül olacağım Cehennem ateşi. Küllerimden tekrar doğacağım" dedi.

"Gitmek istiyorum" dedim yüzümü çevirirken.

"Ben hala yaşadığına ikna olmadım cehennem ateşi" dedi.

"Kimseyi ikna etmek gibi bir zorunluluğum yok" dedim yüzümü tekrar ona çevirirken.

"Var!" dedi sesi yükselirken "Ben karımdan öldü hükmü verildi diye boşanmak zorunda kaldıysam bana kanıtlamak zorundasın" dedi aramızdaki mesafeyi ben açtıkça o kapatıyordu. Öyle bir kapattı ki mesafeyi yüzü boynuma değmek üzereydi.

"Çakıroğlu çekil" dedim ama kıpırdamıyordu, hala ondan kurtulmak o kadar kolay değildi.

"Sen farkında mısın ne yaşadığımızın?" diye sordu.

"Farkındayım, çekil artık" dedim kokusu yüzünden gözlerim kapanıyordu.

"Yaşadığını ispatlamak zorundasın" dedi tekrar.

"Bu bahaneyle mi tutacaksın beni burada? İspat olarak karşındayım! Yarım saattir benimlesin yeterli bir ispat" dedim yüzüne bakarken.

"Dokun bana" dedi.

"Hiçbir zaman dokunmayacağım" dedim, dokunmak için can atarken.

"Bırak ben dokunayım o zaman" dedi.

"Hiçbir zaman dokunamayacaksın" dedim gözlerinin içine içine meydan okuyordum.

"Yapma" dedi. Yanından geçtim ve terastan içeri girmek üzereydim "Seni alıp kaçma isteği uyandırıyorsun cehennem ateşi, hala seni sarmak, saklamak istiyorum" dedi.

"Ben artık sarılmakta saklanmakta istemiyorum" dedim, yalan söylüyordum. Bu konuşmada doğru söylediğim bir kaç cümle vardı sadece bana dokunamayacağı gibi.

"Yalan söylüyorsun cehennem ateşi" dedi ses tonu beni derinden yaralıyordu.

"Beni bıraktın, benden vazgeçtin Çakıroğlu. Artık saklanmak istediğim adam değilsin" dedim kurduğum cümleleri kalbimi söküp söylemiştim. Daha önce de yerinden söktüğü kalbim asla bir daha yerine uyum sağlamamıştı.

"Bak, bana bak cehennem ateşi" yüzüme yaklaştı "Gerçekten bak ama vazgeçebilmiş miyim?" diye sordu.

"Sen benden vazgeçtin, ben de hayatımdan vazgeçtim. Ve bitti. Bitti Çakıroğlu-"

"Madem bitti, madem her şey bu kadardı neden hala adımı söyleyemiyorsun?" diye sordu sözümü kesip. Üşüyordum. Gözleri üzerime değdiği her an tir tir titriyordum.

"Bitti Alptekin" dedim dişlerimi sıktım, nefesimi tuttum. Sesim titremesin diye, gözlerim dolmasın diye büyük bir mücadele veriyordum. Bana bunu yapmaya hakkı var mıydı?

"Yıllar sonra adımı bitti demek için mi söyledin? Sevgi dolu sözcükler zaten beklemiyorum Nare ama gözlerimin içine baka baka bitti diyorsun" dedi önümden çekildi, yeleğinin düğmelerini açtı ve yere attı. Siyah kravatını gevşetti ve çıkardı. Gömleğinin düğmelerini açtı, kollarını katladı. Elini saçlarından geçirdi. Saçından bir tutam alnına düştü. Sakinleşmeye çalışıyordu ve bunu yaparken bana zarar vermeden, beni ürkütmeden yapmaya çalışıyordu. "Ben gerçekten sevgi sözcükleri beklemiyorum. Bağır, çağır, kavga et benimle, hesap sor bana ama susma. Yalvarırım susma" dedi tekrar karşımda dururken.

"Gerçekten ne soracak hesabım var ne de öyle kavga etmeye mecalim. Ben ve sen hiç biz olmadık. Ben, senin beni inandırdığın bir masal evreninde yaşıyordum o gün gerçek hayata döndüm. Karşındayım diye o gün ölmedim zannetme Alptekin" dedim sağ elimin işaret parmağı göğsüne vurdu iki kere "O gün beni vuran Alpaslan değildi, sendin! Ben, sen benden vazgeçtiğin an ölmüştüm zaten" ellerimi çektim ona dokunmak bedenimde alevlerin harlamasını sağlamıştı "O yüzden senin ve benim aramızdaki her şey o gece karanlığında, yağmur yağarken, gök gürlerken bitti. Karanlıkta başlamıştı, karanlıkta bitti. Gürültülü başlamıştı, gürültülü bitti. Ölümle başlamıştı, ölümle bitti" dedim dik durmaya çalışırken. Gözlerim bile dolmadı cümleleri kurarken çünkü öfkeliydim.

"Bitmedi, bitmeyecek, bitemez! Ben senden vazgeçmedim" dedi yapma der gibi.

"Ben gerçekten artık konuşmak istemiyorum söyleyeceğim bir şey yoktu ona rağmen sana iki üç cümle verdim benim cümlelerim bitti" dedim gözlerinin içine bakarken. Sanki gözlerindeki karanlık daha da büyümüştü. Ormanı yok olmuş gibi bakıyordu.

"Alpaslan seni vurduğunda-

"Konuşmak istemiyor-"

"Canın çok yandı mı?" diye sordu. Baktım, baktım, gözlerinin içindeki ormana girdim. Ruhunun derinliklerinde dolanmak gibi hissettiriyordu.

Bıraktığım ormandan eser yoktu. Zaten artık bunun adına da bir orman denmezdi. Harabeydi. Gözlerinde gördüğüm şey harabeydi.

Telefonum çaldı. Koltuğun üzerine bıraktığım çantama uzandım ve açıp telefonumu aldım. Arayana baktım Öykü'ydü. Bu kesin Gece'dir.

Şu an olmaz kızım, şu an olmaz.

"Açsaydın" dedi arkamdan.

"Önemli değil" diyip geçiştirdim. "Gitmek istiyorum" dedim gözlerine bakarken.

"İstemiyorsun Nare" dedi içimi okurken.

"Beni tanıyormuş gibi konuşuyorsun" dedim alaycı bir gülümsemeyle. Şüpheli gözlerle baktı bana.

"Tanımıyor muyum?" diye sordu.

"Hem de hiç" dedim gülerken "Ben aşağı ineceğim" arkamı döndüm ve kapıya yürüdüm tam kapıyı açtığımda konuştu.

"Kızınız mı var?" diye sordu titreyen sesiyle. Duyduklarımla ayaklarım olduğu yere mıhlandı. Yüzümü ona döndüm. Elindeki kağıdı bana gösterdi. "Çok güzel bir aile olmuşsunuz" dedi gözünden bir damla yaş akarken hemen sildi yanağını.

"Ben.." dedim dolu gözlerle "Be-"

"Adı ne?" diye sordu elindeki kağıtla koltuğa oturmuştu sanki ayakta duracak gücü yokmuş gibi.

"Alptekin.." dedim söylemek istemiyordum. İlk günden sırf kızı için benimle iletişim de kalsın istemiyordum ama kızıydı. Hakkıydı.

"Adı ne Nare?" diye sordu nefes alamıyormuş gibi  "Zarar vermemden mi korkuyorsun kızına?" dedi. Kızına değil kızımıza. "Gerçekten tanımıyormuşum seni" dedi ayağa kalktı ilerideki şişelerden birine uzandı. "Gidebilirsin, tutmayacağım" dedi gözünden akan diğer yaşı da sildi. "Git Nare, git" dediğinde onu seven Nare, kalbimin duvarlarını ateşe verdi. "Ben seni yanlış ezberlemişim"

"Alptekin" dedim kendimde bulduğum güçle.

"Çıkar mısınız Nare hanım bu gün daha fazla konuşmak istemiyorum" dedi. Soğuk, buz gibiydi. Buna inanmış mıydı? Başka birinden çocuğum olabileceğine inanmış mıydı?

Hiçbir şey söylemeden onu başına yıkılan dünyayla baş başa bırakıp çıktım. Buna inandıysa ki inandı ne diyebilirdim ki? O kız çocuğu senin mi? Ayaklarım titriyordu. Kaan ne olur ne olmaz diye yukarı gelmişti. İleri de Can'ın yanında duruyordu.

"Nare Hanım" dedi Kaan.

"İnelim Kaan" dedim gözüm Can'a değmeden.

"Yenge" dedi Can. İçim titriyordu, şu an konuşacak durumda değildim.

"Efendim Can" dedim ona bakarken.

"Abimin yanına gitmeli miyim?" diye sordu şüpheli gözlerle bana bakarken.

"Can bence yalnız kalmalı" dedim gözlerime baktı.

"Eyvallah yenge" dedi. Gülümsedim ona ve Kaan'ın bana tuttuğu asansör kapısından girdim. Ellerim hemen kenardaki demirlere gitti, sımsıkı tuttum, tutundum.

"Nare" dedi Kaan.

"Kaan" dedim midem çok bulanıyordu "Lavaboya gidelim lütfen hemen" dedim.

"Tamam Altay'ın odasına gidelim" dedi asansörü durdurdu. Altay için ayrılan odaya girdik. Çantayı falan bırakıp banyoya girdim ve kapıyı kilitledim.

Geçen sene ihtiyarın evindeyken geldi bir gece ansızın, yukarıdan onu izledim. Beni özlediğini söylüyordu. İnmek istedim o an ama inemedim. Beni sevdiğini değil vicdan azabı çektiğini düşündüm.

Şimdi ise başka birinden bir çocuğum olduğunu düşünüyordu. Bana başka birinin dokunmasının ne kadar zor olduğunu biliyordu oysa ki. Ellerimi yıkadım. Boynuma biraz su çarptım. Nefes alamıyordum ama ciğerlerime dolan kokusu beni terk etmiyordu.

Ne hissediyordum? Özlemiştim, hasrettim ve seviyordum. Kızgındım, kırgındım ve öfkeliydim.

Ben ölüydüm.. Ben ölmüştüm.. canım çok yanıyordu.

Katilimin gözlerini özlemek beni çok yaralıyordu.
Katilimin kollarında olmak istemek beni perişan ediyordu.
Katilimin bana dokunmasını istemek delirtiyordu beni.

"İyi misin Nare? Altay'ı çağırmamı ister misin?" diye sordu Kaan kapıdan.

"İstemiyorum, iyiyim" dedim. Sağ elim göğsümün üzerindeki siyah güldeydi. Kurşun yarasının üzerindeydi. Nefes alamıyor gibi hissediyordum, titriyordum. Başka ne hissediyordum? Adını koyamıyorum.

Tek bildiğim nefesini tenimde hissetmeyi çok özlemiş olduğum. Tek bildiğim ona baktığımda bana bakan gözlerini görmeyi çok özlemiş olduğum.

Beni tekrar alıp götürebilir miydi? Beni o gece gibi aklına gelen ilk bahaneyle alıp götürebilir miydi? Beni saklayıp sarabilir miydi?

Açtığı yaraları, iyileştirebilir miydi? Bağırıp, çağırıp hesap sormak istiyordum! Onun yaptığına onun yanında ağlamak istiyordum! Ben ağlamak istiyordum. Ne olurdu artık ağlasam? Ne olur.. ne olur ağlayayım.. taş gibi durmak çok yorucu.. ben de ağlayıp, bağırıp çağırıp hesap sormak istiyorum! Canım yanıyor benim demek istiyorum.

Gece, senin kızın demek istiyorum!

Kendimi toparlayıp üzerimi düzeltip çıktım odadan. Kaan yüzüme baktı.

"İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim hadi inelim" dedim gülümserken.

"Yalan söylüyorsun" dedi kolunu uzatırken.

"Söylemiyorum Kaan bey" dedim gülerek ve uzattığı koluna girdim. Asansör geldi ve içeri girdik. Can da asansördeydi.

"Abim aşağıya inmeyecek bu gün" dedi bana bakarken.

"Can.." dedim derin bir nefes verdim.

"Yenge, haklısın. Senin bir suçun yok ben sadece seni bilgilendirmek istedim" dedi Can gülümserken.

"Teşekkür ederim" dedim Can indi.

"Hala sana yenge diyorlar" dedi Kaan. Baktım sadece.

Davet alanına geldik, Kaan beni Altay'ın yanına bıraktıktan sonra çekildi. Altay'ın eli belimi bulurken kulağıma eğildi.

"İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim" dedim yalandan gülerken.

"Nare" dedi bir ses. Çok tanıdıktı. Yüzümü sesin geldiği yere çevirdim. Hakandı.

"Hakan.." dedim ona bakarken.

"Yaşıyorsun" dedi Hakan gülerken gözleri doldu. Gülümsedim.

"Yaşamak denirse" dedim gülerek.

"Sarılabilir miyim?" diye sordu.

"Tabi ki" dedim Altay'dan ayrılıp Hakan'a sarıldım.

"Çok özledim kızım seni çok özledim" dedi.

"Ben de özledim, hepinizi çok özledim" dedim gülerken. Ayrıldı benden.

"Sen niye Altay'la geldin?" diye sordu.

"Hakan.."

"Nare eşim olarak katıldı" dedi Altay beni söylemekten kurtarırken.

"Anlamadım" dedi Hakan yüz ifadesi ciddileşirken "Alptekin seni gördü mü? Bunu biliyor mu?" diye sordu.

"Biliyor, yukarıda konuştuk biraz konuşmak denirse adına" dedim gözlerim dolarken.

"Vardır bir sebebin, sen Nare'sin hiçbir şeyi öylesine yapmazsın" dedi gülümserken.

"Hakan.." dedim. Konuşmayı unutmuştum. Kuracak cümlem yoktu. Söyleyecek sözüm yoktu.

Ben susmaktan ibarettim artık.

"Biliyorum Nare, biliyorum. Müsait olduğunda görüşelim olur mu? Şimdi Alptekin'in yanına çıkmam lazım" dedi ve eğilip bana sarıldı. Gülümsedim sadece.

"Seni buraya getirmemeliydim" dedi Altay.

"Ben kendi isteğimle geldim Altay, dediğin gibi bazı şeyler artık yaşanmalıydı" dedim ona bakarken.

"Ne konuştunuz?" diye sordu.

"Altay Bey" dedi bir ses, tanıdık bir ses başımızı oraya çevirdik.

"Alptekin" dedi Altay. Hani aşağıya inmeyecekti? Hakan şimdi onun yanına gitmiyor muydu?

"Tebrik ederim" dedi. Bana bakmadan kurdu cümlesini.

"Eyvallah" dedi Altay. Alptekin'in ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordu.

"Ne için tebrik ettiğimi sormayacak mısın?" diye sordu Alptekin.

"Ne için?" diye sordu Altay.

"Hem masaya oturduğun için hem de kızınız varmış.." dedi yutkundu "Allah analı babalı büyütsün" dedi. Gözleri bana değmiyordu.

"Alptekin-" kolunu sıktım Altay'ın. "Teşekkür ederiz" dedi çoğul konuşurken.

"Biraz önce eşinizi alıp gittiğim için kusura bakmayın, biriyle karıştırmışım" dedi. Nefesim kesildi. Beni daha kaç kere öldürecekti? Benden daha kaç kere vazgeçecekti? Gözlerimi kapattım.

Bu kadar olaydan sonra bile dağ gibi duruyordum.

"Eyvallah" dedi Altay.

"Bir akşam misafiriniz olmak isterim" dedi. Beni öldürmek istiyorsa bir kurşun yeterliydi. Sürekli ağır yaralı bırakıp gidiyordu ben yaralarımı tek başıma sarıyordum.

"Tabi ki bekleriz" dedim dayanamayıp "Değil mi hayatım?" dedim Altay'ı dürterken. Alptekin Çakıroğlu elini yumruk yaptı.

"Tabi ki hayatım sen öyle diyorsan" dedi Altay. Benim zorumla kuruyordu bu cümleleri. Ona kalsa şimdi söylerdi gerçekleri. Alaycı bir gülüş döküldü dudaklarından Alptekin'in.

"Zamansız ziyaretleri severim, sorun olmaz umarım" dedi tek muhattabı Altay'dı. Beni yok sayıyordu.

Ve bu ilk değildi.

"Geceleri pek müsait olmuyoruz ama akşam bekleriz" dedi Altay. Bunu bilerek yapmıştı. Alptekin Çakıroğlu benim canımı yaktığı için yapmıştı.

"Evli bir çiftin evine.." dedi durdu, yutkundu "Neyse haberleşelim" dedi ve ayrıldı yanımızdan.

"Tek derdi şu an canını yakmak" dedi Altay.

"Sadece canımı yaktığını zannediyor Altay, ben ölüyorum ve o bunu görmüyor" dedim Altay'a bakarken.

"Gece'yi nasıl öğrendi?" diye sordu.

"Telefonum çaldı, telefonu çıkarırken kağıdı koltuğa düşürmüşüm" dedim etrafa bakarken.

"Resimdeki adamı ben mi sandı?" diye sordu.

"Kendi olacağını hiç düşünmeden.. Altay.. Benim başka biriyle bir şeyler yaşayacağımı düşündü. Gözlerimin içine baktığı halde beni görmedi. Can çekişen ruhumun sesini duymadı ama ben.. Gözlerine baktım Altay, gördüm. O harabeyi gördüm. Elini tutup harabeye sakladığı Alptekin'e ulaşmak istedim o ne yaptı? Benim yanıma başkasını koydu. Bak, Hakan ne dedi? Vardır bir sebebin! Alptekin Çakıroğlu ise neyse" dedim kelimeler boğazımda düğümlenirken. Kanıyordum, oluk oluk kan akıyordu ruhumdan. Sevdiğim adam, uğruna hayatımdan vazgeçtiğim adam nasıl görmezdi bunu?

"Gidelim mi?" diye sordu.

"Kızımı özledim" dedim Altay'a bakarken. Üzerimde başka bakışlarda vardı. Bana baktığının farkındaydım ama gözlerim ona değmeyecekti nasıl biraz önce onun gözleri bana değmediyse.

"Merhaba" dedi bir kadın bize doğru gelirken tanıdık gibiydi.

"Merhaba" dedim şüpheli gözlerle bakarken.

"İzel ben" dedi mahçup gibi.

"Aa Şehmus'un sevgilisi" derken gözlerim karnına değdi "Sanırım artık eşi" dedim gülerken.

"Evet" dedi o da benimle gülerken.

"Kaç aylık oldu" diye sordum elimi karnına koymak için İzel'e baktım, başını salladı ben de elimi karnının üzerine koydum.

"8 aylık oldu" dedi gözleri dolarken.

"Sakın ağlama bak teselli etme konusunda çok kötüyüm" dedim kahkaha atarken. İzel de benimle kahkaha attı.

"Aşerme falan neyse de bu duygusallık çok yıprattı beni olur olmadık her şeye ağlıyorum" dedi gülerken gözünden akan damlaları sildi.

"İsmi belli mi?" diye sordum.

"Asel" dedi gülerken "Asel Taşyürek" diye devam etti.

"Çok güzel, ismiyle yaşasın" dedim ve devam ettim "Hamilelik sana çok yakışmış" dedim ona bakarken.

"Teşekkür ederim bebeğim" dedi İzel "Teyzesi doğuma gelirsin herhalde seni bulduğumuza göre artık" dedi dolu gözlerle.

"Tabi ki gelirim" dedim gülerken.

"Doğumdan çok korkuyorum" dedi İzel.

"Ben sizi baş başa bırakayım" dedi Altay, elini belime koyup kulağıma eğildi "Baktığın yerde olacağım" dedi ve ayrıldı benden. Üzerimdeki bakışlar beni geriyordu.

"Korkma korkma sonunda sizden bir parçayı kucağınıza alacaksınız hem kucağına aldığında unutacaksın çektiğin her şeyi" dedim Gece geldi aklıma.

"Tecrübeli gibisin" dedi İzel gülerken "Sizi birli-"

"İzel bebeğim" dedim başını salladı.

"Hastane çantasını hazırlarken hep bir eksik var mı diye diye bütün dolabı koydum galiba" dedi gülerken.

"Normalde hiç kullanmadığın bir şeye bile ihtiyaç duyacak gibi hissediyorsun" dedim ona bakarken.

"Ay evet şaka gibi, Şehmus koyduklarımı peşimden çıkarıyor geri yerine koyuyor" dedi utanır gibi. Çok şanslıydı, bebeğinin babası yanındaydı ve destek oluyordu. Benim kızım babası varken yokluğunu yaşıyordu.

"Şehmus ilgili bir baba mı?" diye sordum gülerek.

"Çok ilgili, ben mi hamileyim o mu belli değil. Nare inanır mısın son iki aydır çoraplarımı hep o giydiriyor, üstelik istemeden. Bakıyorum işten gelirken yolda bir bebek mağazası görmüş, ne var ne yoksa almış. Bazen bakıyorum bebeklerle geliyor bazen bakıyorum bir kaç tane araba almış. Kızım neyi sever bilmiyoruz sonuçta diyor" gözlerim doldu, ağlamak istiyordum. Tam şu an Alptekin Çakıroğlu'nun karşısına geçip hesap sormak istiyordum. "Bir gün canım erik istedi" benim de canım erik çekmişti. "Yeni yeni çıkıyor o zaman şehirdeki bütün manavları gezmiş" Ben ise sessizce geçmesini beklemiştim, Altay'a söylesem bulurdu ama işte "Baktım üç kilo erikle geldi ben de oturup hepsini yedim" dedi gülerek. Ben de onunla gülüyordum ama İzel yanlış anlamasın diyeydi.

"Çok şanslısın bebeğim, Allah bozmasın mutluluğunuz daim olsun" dedim gülen yüzümle ona bakarken.

"Sen neler yaptın Nare, dört yıl oldu" dedi sesi düşerken.

"Hayatta kalmaya çalıştım" dedim gülerken. İzel farkındaydı ve derine inmek istemiyordu.

"Karşılaştınız" dedi Çakıroğlu'nu kastederken.

"Biraz önce konuştuk" dedim gözlerim Altay'ı ararken ona çarptı. Ben de olan gözlerini gördüm.

"İyi misin peki? Nasıl bir konuşmaydı?" diye sordu.

"İyiyim, bunları konuşmayalım güzel şeyler konuşalım" dedim tebessüm ederken "Doktor tahmini doğuma ne zaman dedi?" diye sordum.

"Valla ekim sonu kasım başı gibi" dedi "Aslında ben şu an doğuracak gibi hissediyorum" dedi. Bir elini karnına koyarken ayakta durmakta zorlandı.

"Şaka yapıyorsun İzel" dedim ciddi olup olmadığını anlamaya çalşırken. Ona doğru yürüdüm.

"Şaka yapmıyorum, sabahtan beri sancım vardı ama gittikçe şiddetleniyor" dedi.

"Elimi tut İzel, ambulans çağırayım" dedim. Ona uzandım ve koluna girdim.

"Hayır hayır olmaz" dedi İzel.

"Ne demek olmaz İzel saçmalama sancın var" dedim elini sıkı sıkı tutarken.

"Olmaz daha erken Nare çok erken ya ölürse?" dedi ağlamaya başlarken "Nare" dedi.

"Noldu?" dedim ona bakarken. Suyu gelmişti.

"Altay!" diye bağırdım anında. Herkes bize bakarken Altay koşarak geldi. Çakıroğlu da bana adımladı ama Altay gelince durdu.

"Noldu?" diye sordu. Gözleri benle İzel arasında gidip gelirken.

"İzel'in suyu geldi" dedim tedirgindim "Şehmus'u bul" dedim.

"İzel, ambulans çağırıyorum" dedim elimi telefona atarken elimi tuttu.

"Olmaz, yetişemeyiz başladı" dedi ağlarken.

"İzel, yetiştiririz saçmalama arabaya götürelim bak ne kadar adam var tabi ki yetişiriz" dedim elimi tuttu sıkı sıkı.

"Nare" dedi "Çok sancım var" diye devam etti.

"Can, Kaan" diye bağırdım o an ikisi de uçarak geldi "Bana yardım eder misiniz İzel'i odalardan birine çıkaralım?" diye sordum. Cevap vermediler ama ikisi de İzel'in koluna girdi. Ben de önden gidip asansörü çağırdım ve Altay'ın odasının katına bastım.

"Şehmus abinin oda numarası-"

"Can anahtarı yoktur elimizde kapıda kalırız kızın ayakta duracak gücü yok, Altay'ın odasına götürelim" dedim başını salladı.

"İzel ben buradayım, iyisin, derin nefes al" dedim ona bakarken.

"Ahh" diye bağırdı.

"Dayan yenge dayan" dedi Can.

"Şehmus nerede?" diye bağırdı İzel.

"Geliyor, geliyor sakin ol Şehmus da burada ben de buradayım bak yanında bir sürü insan var" dedim İzel'i sakinleştirmeye çalışırken.

"Can, İzel'in doktoruna ulaşın ve buraya en kısa sürede ulaşmasını sağlayın" dedim odanın kapısına geldik ve içeri girdik. İzel'i yatağa yatırdık. Can aldığı emirle dışarı fırlarken içeri üç adam girdi. Biri Şehmus, biri Altay diğeri ise Çakıroğlu'ydu. İzel derin derin nefesler alıyor ve sancı girdikçe çığlık atıyordu.

"İzel, sevgilim iyi misin?" diye sordu Şehmus.

"İyi miyim sence Şehmus, ahh" dedi İzel.

"Dayan sevgilim" dedi Şehmus, sanki Şehmus doğuruyordu yani.

"İzel, bana bak" dedim gözlerine baktım. Bilinci açıktı.

"Nare doktor yetişemeyecek, çok genişledi" dedi İzel, hepsi arkasını döndü duyduklarıyla.

"Can" diye bağırdım.

"Yeng- Nare Hanım, yengemin doktoru şu an yetişemeyeceğini söyledi yolda ama mümkün değil" dedi Can. Bana Nare Hanım derken İzel'e yenge demişti.

"Ne demek doktor yetişemiyor?" dedi Şehmus.

"Bu otelde kadın çalışan yok mu?" diye sordum Can'a.

"Var Nare hanım ama-"

"Napalım Can siz doğurtmak ister misiniz?" diye sordum.

"Hepsi izinli, çok kolay tehdide açık oldukları için" dedi Çakıroğlu.

"Yapacağın işi sikiyim" dedi Şehmus.

"Ne bilelim karının doğuracağını" dedi Çakıroğlu.

"Neyse!" diye bağırdım. Arkadan İzel hala çığlık atıyor ve sancı çekiyordu. "İzel ne olur doktorunun normal doğuma izin verdiğini söyle" dedim ona bakarken.

"Verdi! Ahh!" dedi bağırırken öne doğru eğildi ve ıkındı. Doğum başladı.

"Doğum başladı" dedim üçüne bakarken.

"Ne doğum mu başl-" Şehmus lafını bitiremeden bayıldı. Çakıroğlu ve Altay'ın hızlı refleksleriyle tuttular Şehmus'u.

"Bu gerizekalı mı?" diye sordu Altay.

"Akıllı bir bok olmadığı aşikar" dedi Çakıroğlu.

"Abi yandaki oda boş oraya götürelim" dedi Can.

"Bana kim yardım edecek?" diye sordum.

"Sanırım benim kalmam doğru olmaz" dedi Altay "Kaan, Şehmus'un koluna gir yan odaya götürelim" dedi ve Çakıroğlu'ndan aldılar Şehmus'u.

"Nare hanım sıcak su burada, havlular" dedi Can ve yere bırakıp o da çıktı.

"İzel derin derin nefes al" dedim.

"Kapının önünde-"

"Burada kal ne olur ne olmaz" dedim İzel içindi. Arkasını döndü.

"İzel, derin nefes al ve ıkın" dedim.

"Nare, çok canım yanıyor. Ahh!" diye bağırdı.

"Tamam, tamam İzel, dayan nolur" dedim ve yorganın altından baktım, başı görünüyordu "İzel derin derin nefes al ve kuvvetli bir şekilde it çok az kaldı" dedim. İzel yorganı öyle bir sıkıyordu ki canının ne kadar yandığını tahmin edebiliyordum.

"Yaşamayacak" dedi İzel ağlarken.

"İzel saçmalama bak ben buradayım, doktorun yolda, babası içeride! Yaşayacak İzel!" diye bağırdım kendi sesinden beni duymuyordu.

"Erken çok erken Nare, Ahh!" diye bağırdı.

"Konuşma İzel, ıkın" dedim.

"Doğurmak istemiyorum, yaşamayacak Nare!" dedi hıçkırarak ağlıyordu artık.

"İzel! Ben yedi aylıkken doğurdum! Ben de evde doğurdum ve benim başımda tecrübeli kimse yoktu! Doktoru arayıp doğum başladı dediğim de yaşamaz dedi! Kızım üç yaşında İzel! O yüzden derin nefes alıyorsun ve bebeği itiyorsun! Annesine kavuşmayı bekliyor İzel hadi!" diye bağırdım.

Derin bir nefes aldı ve ıkındı.

"İnga" diye bir ses duyuldu odanın içinde. Yavaşça çektim bebeği ve hemen hazırladıkları su da hafifçe yıkadım ve havluya sardım.

"Alptekin" dedim nefes nefese. Bana baktı. Bana doğru geldi "Kucağına verebilir miyim? İzel'e bakmam gerekiyor" dedim titreyen ellerimle. Başını salladı, ağlayacaktım. Bizim kızımızı vermek istiyordum kucağına. Gözleri doldu.

"İzel, iyi misin?" diye sordum.

"Bebeğim iyi mi?" diye sordu.

"İyi çok iyi İzel" dedim ona bakarken. Bebekten bir inga sesi daha koptu.

"Ben bir şey mi yaptım?" diye sordu Alptekin korkuyla bana doğru geldi. Kucağından aldım ve kucağıma göğsüme yatırdım.

"Hoş geldin Asel" dedim ona bakarken kucağımda sallıyordum hafiften. Eğildim ve İzel'e gösterdim. "Çok çirkin bu" dedim dolu dolu gözlerle.

"Bebeğim" dedi İzel. Koklasın diye yaklaştırdım. "Bebeğim hoş geldin" dedi ağlamaya başlarken derin bir nefes aldı ve bebeğinin kokusunu içine çekti.

"İyi misin kucağına vereyim mi?" diye sordum.

"Ver" dedi.

"Tutar mısın İzel'i düzelteyim" dedim Alptekin'e.

"Ağlarsa?" dedi sorar gibi.

"Ağlamaz" dedim kucağına bırakırken. Ellerim hala titriyordu. İzel'in elini tuttum ve onu yatakta doğrulttum. "Sen verebilirsin İzel'e" dedim uzaklaştım oradan. İzel kucağına aldı bebeğini ağlaya ağlaya, öptü kokladı.

Tam karşımda durdu ve kulağıma eğildi.

"Senin elini tutan, bebeğini ilk kucağına alan başka bir adamdı değil mi?" diye sordu gözünden akan bir damla yaşı sildi.

"Hiçbir şey bilmiyorsun" dedim öfkem büyüyordu. Benim elimi kimse tutmamıştı, kızımı ilk kucağına alan da bendim.

"Benden baba olurdu hani?" diye sordu. Oldu zaten demek istiyordum ama.. Yüzü o kadar yakındı ki nefes aldırmıyordu bana.

"Benden anne olmazdı ama" dedim dört yıl önce söylediklerine değinirken. "Annesi ben olayım istemiyordun zaten" dedim alaycı bir gülüşle.

"Bana hayal kurdurdun!" dedi duvarla kendi arasında beni sıkıştırırken "O gece salıncakta"

"Bana da o hayalleri kurduran sendin! Şimdi burada kurban rollerine girme hiç! Sen mahvettin her şeyi ben değil!" dedim fısıltı şeklinde de olsa bağırıyordum.

"Beni beklemedin" dedi isyan eder gibi.

"Artık bir önemi yok" dedim yutkundum.

"Bir kız çocuğu.." dedi nefes alamıyor gibi, sesi titredi "Saçları, gözleri, kalbi sana benzeyen bir kız çocuğu hayali kurdurdun bana" dedi, gözünden akan bir damla yaş göğsümdeki gül dövmesinin üzerine düştü "Boyu, elleri, dudakları bana benzeyen bir kız çocuğu.. Sen kurdurdun bu hayalleri bana ama şimdi başkasıyla yaşıyorsun" dedi ve elini arkamdaki duvara vurdu "Kime benziyor kızınız?"

"Çekilir misin İzel'e bakmam lazım" dedim ve sağa bir adım attım, benimle o da bir adım attı.

"Cevap ver Cehennem ateşi" dedi.

"Bana böyle seslenip durma!" dedim isyan eder gibi. Yanıyordum ben zaten.

"Ne dememi istersin? Katilin beyaz kuşu uygun mu?" diye sordu. Gözlerimi kapattım.

"Çekilir misin?" diye sordum. Oluk oluk kan akıyordu ruhumdan, o ise daha fazla kanatıyordu beni. Ağlayamadığım için mi bu kadar üzerime geliyordu? Bir kere bile karşısında ağlamadığım için yaptıklarına dayanıyorum mu zannediyordu? Hiçbir şey söylemeden çekildi önümden.

"İzel, hastaneye gidelim" dedim.

"Şehmus nerede?" diye sordu. O sırada kapı açıldı ve Şehmus girdi içeri.

"Sevgilim, bebeğim" dedi ikisine bakarken Şehmus "İyisiniz, iyisiniz şükürler olsun" dedi.

"Biz çıkalım, birazdan hastaneye gidelim" dedim İzel'e. Gözleriyle onayladı beni. Onu orada bırakıp dışarı çıktım. Altay ve Kaan bana bakarken buna Can da dahildi. Ellerim de kan vardı.

"Gel, ellerini yıkayalım" dedi Altay beni tutarken. Yan odaya girdik. "İyi misin titriyorsun, bebek iyi mi?" diye sordu.

"Herkes iyi" dedim ellerimi lavaboya uzattım ve suyu açtım. Ellerimden kanlar akıp giderken ben sorduğu sorudaydım.

"Kızınız kime benziyor?"

Sana benziyor, Boyu, dudakları, elleri, burnu sana benziyor. Dört yıldır seni unutmak istemediğim her an kızıma baktım uzun uzun! Seni her özlediğim de kızıma sarıldım! Ellerimi lavaboya koydum. Yutkundum ve derin bir nefes aldım.

"Eve gidelim mi?" diye sordu Altay.

"İzel'i hastaneye götürelim oradan gideriz olur mu?" diye sordum.

"Olur" dedi "Nare, Öykü aradı" dedi.

"Bir şey mi olmuş?" diye sordum.

"Hayır, Gece babamı görmek istiyorum diye ağlamış" dedi.

"Çok zor tutuyorum kendimi" dedim Altay'a farkındaydı ne için söylediğimin.

"Söyle" dedi Altay.

"Neye inanmak istiyorsa ona inansın. Kimseyi bir şeylere inandıramam" dedim pes ederken. "Hadi İzel'in yanına gidelim" diye devam ettim.

"Gidelim bakalım yıkılmayan duvar" dedi gülerken. Zor zamanlar geçirirken hep gülümsediğim için bana yıkılmayan duvar diyordu. Çiçek derse dövermişim ki döverdim! Güldürmüştü beni.

"Nare hanım, İzel hanım'ın doktoru geldi içeride" dedi Kaan.

"Bekleyelim" dedim Kaan'a.

"Çocuğunuz sizi bekliyordur" dedi Can. Sinirler tepeme çıkarken Alptekin'e baktım. O da Can'a baktı.

"Can" dedi sadece Alptekin.

"Can, senden izin almam gerektiğini bilmiyordum ya doğururken de nerede duracağıma karar verirken de izin isterim bundan sonra!" dedim sesim yükselirken.

"Özür dilerim" dedi Can.

"Herkes kurban psikolojisinde maşAllah asıl kurban ayakta dimdik dururken" dedim gözlerim Alptekin'in üzerindeydi.

"Nare" dedi Altay.

"Benim susacak utanacak neyim var pardon?" diye sordum. Benim canımı yakıyordu ben de onunkini yakacaktım. Elimden gelenin fazlasını yapacaktım. Beni bulduğuna karşısına çıktığıma onu pişman edeceğim.

"Biraz önce niye bu kadar cesur değildin?" diye sordu Çakıroğlu.

"Haddin olmayan soruların cevaplarını istiyordun çünkü" dedim çenemi dikip.

Ben tüm vazgeçilmişliğimle karşısındaydım.

O da tüm vazgeçmişliğiyle karşımdaydı.

"Ne değilmiş benim haddim" dedi bana doğru adım attı, Altay önüme geçti.

"Yeri değil Alptekin" dedi Altay.

"Doğru ya senin şövalyelerin bitmez" dedi alaycı gülüşüyle. Kaan bir adım atıp önüme geçti. "Eskiden Alpaslan" dedi mideme bir acı saplandı. Kurşun sesi duydum. Başımı eğdim duymak istemiyordum. İki kurşun sesi yankılanıyordu kulaklarımda "Dokunmasın diye önüne geçerlerdi, şimdi ben yaklaşmayayım diye geçiyorlar" dedi ama gözleri bendeydi biliyorum. Kaldırmadım başımı, canım çok yanıyordu. O adı duymak ölmek gibi hissettiriyordu. Elimi göğsümün üzerine koydum. Derin bir nefes aldım. Kurşun yaram çok acıyordu.

"Alptekin!" diye bağırdı Altay "Kullandığın isimlere dikkat et!" diye devam etti.

"Kime bağırıyorsun lan sen!" dedi Can öne atılırken.

"Sen bir zıplama da geç yerine" dedi Kaan, Can'a.

"Karısını koruyor sonuçta" dedi Alptekin alaycı tavrına devam ederken. Benim hala elim göğsümdeydi. Farkındaydı yaraladığının.

"İzel hanımı hastaneye götürüyoruz" dedi doktor odadan çıkarken. "Doğumu kim yaptırdı?" diye sordu.

"Ben yaptırdım" dedim zar zor kendime gelirken.

"Durumu çok iyi idare etmişsiniz, anne de bebek de çok iyi ama genel bir bakılması ve bebeğin sağlık kontrolü için hastaneye geçiyoruz" dedi.

"Çok sevindim" dedim doktora bakarken.

"Hangi hastane?" diye sordu Altay.

"Nare" dedi İzel ben ona döndüm.

"Efendim" dedim tekerlekli sandalyede oturuyordu.

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim" dedi.

"Olur mu öyle şey hadi hastaneye gidelim bakalım ne diyecekler" dedim İzel'in elini tutarken.

"Benimle gelir misin?" diye sordu İzel.

"Gelirim tabi ki" dedim.

"Altay eğer yanlış anlamazsan siz eve geçseniz ben Nare'yi bizzat Şehmus'la yollarım eve olur mu?" diye sordu İzel. Altay bana baktı, başımı iki yana hayır diye salladım.

"Tabi olur zaten eve geçmem lazım kızım bekliyor" dedi, dediği an Alptekin'in gözleri beni buldu. Altay geldi elini belime koyup sarıldı bana, kulağıma eğildi "Canını yakacak şeyler yapmasına müsaade etme" dedi. Altay öyle bir duruyordu ki beni öpüyormuş gibi görünüyordu. İlerideki aynadan görüyordum.

"Ölülere kurşun işlemez, unuttun mu?" diye sordum gülerken.

"Unutmadım" dedi güldü ve ayrıldı benden "Kaan" dedi Altay.

"Sen de git Kaan" dedim.

"Hayır Nare" dedi keskin bir dille beni reddederken.

"Kaan, gidelim. İzel hanım Nare'yi sağsalim bize ulaştıracağına söz verdi" dedi Altay. Bilerek yapıyordu, beni onunla baş başa bırakmak için yapıyordu. Dövecektim eve gidince.

"Bize emanet" dedi Şehmus gülümserken.

"Eyvallah" dedi Altay ve indiler Kaan'la.

"Gidelim mi miniğim" dedim Asel'e doğru.

"Gidelim teyzesi" dedi İzel tekrar gözleri dolarken. "Nare sana verebilir miyim? Kollarımın gücü kalmadı" dedi. Uzandım ve hemen aldım Asel'i.

"Alptekin sen de bizimle gel" dedi Şehmus. Hiçbir şey söylemedi. Dikkatim sadece Asel'deydi.

Çok güzel bir bebekti, gözleri ve saçları İzel'e geri kalan her şeyi Şehmus'a benziyordu.

"Bu aynı Şehmus ama" dedim isyan eder gibi Şehmus'u sinir etmekti amacım.

"Nasıl ya tamamen İzel" dedi Şehmus bir daha Asel'e bakarken. Kahkaha attım yaptığı harakete.

"Kolun ağrırsa Alptekin'e verebilirsin" dedi İzel.

"Alışkınım kızım ben" dedim göz kırparken.

"Seninkine kuzen geldi" dedi İzel gülerken, bir yandan Alptekin'e bakarken onu da delirtmeye çalışıyordu. Gülümsedim sadece.

"Arabayı sen sürer misin Alptekin ben arkada İzel'in yanında oturmak istiyorum" dedi Şehmus.

"Sürerim" dedi.

"Hiç sesi çıkmıyor sende" dedi İzel. Asansörden indik ve arabanın önüne geldik. Kucağımda Asel vardı tek elimle arabanın kapısını açtım.

"Açsaydık biz" dedi Can.

"İstemez sen benim gözüme görünme yeter" dedim ters ters Can'a. Alptekin geldi ve arabanın kapısını tuttu sessizce bir tepki vermeden. "Teşekkür ederim" dedim sadece.

"İzel, istersen kucağına verebilirim" dedim arkama dönmeden.

"Valla kollarım çok acıyor, biraz dinlensem olur mu?" diye sordu.

"Olur olur, ben de vermem kimselere" dedim gülerken. Alptekin sürücü koltuğuna oturdu. Arabanın içi biraz soğuktu ve ben titriyordum.

Davete indiğinde odada bıraktığım halinden eser yoktu, derli topluydu. İyiydi.

"Klimayı açsam soğuk gibi araba" dedi Alptekin.

"Ya çarparsa?" dedi İzel.

"Şehmus ceketin nerede bir kat da ona saralım" dedim.

"Bayılınca odada çıkarmışlar üzerimden" dedi. Çakıroğlu hiçbir şey demeden oturduğu yerde ceketini çıkardı ve uzattı bana. Saatler önce reddettiğim ceketi bu sefer aldım ve Asel'i ona sardım. Asel çok şanslıydı, daha benim kızım babasının kokusunu tanımıyorken Asel, Alptekin Çakıroğlu'nun kokusunu duyuyordu.

"Bebeğim" dedim Asel'e doğru. "Şimdi ben seni ham yapsam bir lokma da bitersin! Bu ne bu ayaklar eller" dedim Asel'i seviyordum "Asel" dedim.

"Kızım biraz da bize kalabilir mi?" diye sordu Şehmus.

"Yemedim kızınızı korkmayın!" dedim tripli tripli. Gözlerim yanımdaki adama kaydı. Yıllar sonra sürdüğü arabada yanında ve kucağımda bir bebekle oturuyordum. Gözleri çok olmasa da sıklıkla bana kayıyordu.

"Alptekin önüne dön ölmek istemiyoruz" dedi İzel. Dikiz aynasından görüyordu Çakıroğlu'nu. Telefonum çaldı. Asel'i öyle bir yerleştirmiştim ki telefona uzanamazdım.

Çantam sürücü koltuğuna doğruydu. Uzandı ve çantamı aldı içini açıp telefonu çıkardı ve konuştu.

"Öykü yazıyor" dedi telefonu bana uzatırken. Kapanırsa Gece'yi görecekti! Elinden aldım telefonu ve açtım.

"Annem" dedi Gece.

"Efendim bebeğim" dedim telefonun sesini kıstım yandan.

"Anne, nerde kaldın?" diye sordu. R'leri söyleyemediği için çok tatlıydı!

"Bebeğim, benim arkadaşım hamileydi o bebeğini dünyaya getirdi şimdi onunla hastaneye gidiyorum geç kalabilirim sen uyusan olur mu?" diye sordum. Gözlerim yanıma kaydığında elleri direksiyonu öyle bir sıkıyordu ki..

"Olur annem" dedi Gece "Aytay geldi" dedi Gece tekrar Sevinç'le. "Annem, öptüm"

"Ben de öptüm annecim" dedim ve kapattım. Telefonun ekranını ters çevirdim. Ve dizimin üzerine koydum.

"Seni mi özlemiş?" diye sordu İzel.

"Hı hı" dedim. Her cümlem yanımdaki adama bir bıçak olup saplanıyordu ve ben onu daha fazla yaralamak istemiyordum.

Evet canı yansın istiyordum ama şu an kontrolü kalbim ele almıştı.

"İzel bebek birazdan huysuzlanır, emmek isteyecek" dedim.

"Nereden biliyorsun diye sormayacağım" dedi gülerek.

Hastaneye bir gidelim emzirebilirsin derse o zaman emzirirsin" dedim gülerken "Asel hanım, çok şanslısın" dedim kısık sesle "Benim kızım senin kadar şanslı değildi. Şansınla yaşa Asel, hep mutlu ol. Annenle baban bir ömür hep seninle olsunlar" dedim. Eğildim ve bir tane elinden öptüm Asel'i. O arada hastaneye gelmiştik.

Ben kapıyı açmaya yeltenince "Kıpırdama, ben açarım" dedi Çakıroğlu ve indi. Arabanın önünden dolaştı ve kapıyı açtı. Elini uzattı, yüksekti araba ayağımda da topuklu vardı. Eline baktım ve tutmadan indim.

"Teşekkür ederim" dedim Asel'i sıkı sıkı sararken hızlı adımlarla hastaneye girdim. Bir hemşire ve bizim doktor bekliyordu. Hemşire bebeğe yeltendiğinde İzel'e baktım, başıyla onayladı ve bebeği uzattım. Hemşire ceketi bana verdi.

"İzel hanım sizi de alalım" dedi doktor bey odaya götüreceklerdi. "Babayı da alayım bebeğin yanında durması için" Şehmus da onları takip etti. Ben ve o kalmıştık bir de bizi arkadan izleyen Can ve koruma ordusu.

Elimdeki ceketi ona uzattım. Cekete baktı ve gözleri beni buldu.

"Üzerinde bir şey yok, dursun" dedi.

"Teşekkür ederim, üşümüyorum" dedim hala uzatıyordum. Aldı elimden hiçbir şey demeden. "Tahliller biraz sürer, dolaşacağım" dedim.

İlerideki asansörü çağırıp çatı katına bastım ve gelen asansörle çatı katına çıktım. Manzara göz kamaştırıcıydı. İlerideki trabzanlara yaklaştım.

Benim kızımın babasız büyüdüğü üç sene.. karnımdayken de hissettiyse yokluğunu dört sene.. Şimdi buradaydı ve biz birlikte bir doğum gerçekleştirmiştik. Kendi kızı olduğundan bile haberi yoktu.

Ben hamileyken camın önünde çok beklemiştim. Beni bulacak diye.. saklanmıştım ama beni bulacağından emin saklanmıştım. Sonra o beni bulamadı ben de artık saklanmak istemedim. Camın önünde geçen bir hamilelik. Sokaktan geçen onun arabalarından birine bile benzeyen bir araba gördüğümde ağzımda atan yüreğim.. Gelmemişti.

Hiç gelmemişti.

Öyle zor bir yere de saklanmış değildim. Aynı şehirdeydim. Bu kadar güçlü bir adam karısını nasıl bulamazdı? Bulamamıştı işte.

Ben neden mi karşısına çıkmadım?

Vazgeçilmiştim.

Vazgeçmişti benden!

Karşısına çıkıp ne diyecektim? Hamileyim mi? Kucağımda bebekle kapısına gidip ne diyecektim? Benden vazgeçtin ama bak kızımız mı? Ne diyecektim! Benden vazgeçtiğin gibi ondan da vaz mı geçeceksin mi? Ben vazgeçtiği kadındım! Gidemezdim kapısına, gitmezdim.

Bir gün çok sancım olduğu bir gündü, üç aylık falan. Tam düşme ayları.. kan geldi bacaklarıma ödüm koptu kızım benden gidiyor diye. Yeni öğrenmiştim cinsiyetini. Canım da nasıl yanıyor. Sesim çıkmıyor sancıdan. Altay yurt dışındaydı bir iş için, ihtiyar ise O'nun yanındaydı.

Arasaydım diyorum bazen ne olurdu acaba? İhtiyara deseydim ki onu gönder sancım var bebeğimiz ölüyor deseydim.. gelir miydi?

Aramadım tabi ki, Kaan götürdü beni hastaneye, hemen müdahale ettiler. Riskli dedi doktor, dikkat etmek zorundasın.

Yoktu.

Vazgeçilmiş bir kadının kızıydı Gece.
Yarı yolda bırakılmış, öyle sevilip sevmeyi bilmeyen, annesiz babasız, yetimhane de büyüyen, ruhu paramparça bir kadının kızıydı Gece.

Gece öyle bir geldi ki, paramparça ruhumu o dağılmış ruhumu bir araya getirdi.

O yoktu ama onun olmadığı her an kızım ben buradayım der gibi tekmeledi karnımı. Doğduktan sonra da ne zaman boşluğa düşer gibi olsam hep elleri dokundu bana.

Gece; ben buradayım anne dedi her seferinde! Anne, babam yok ama bak ben ondan bir parçayım, vazgeçme hayatından dedi!

Alptekin Çakıroğlu yoktu, bir tek o olması gerekirken.

Emre Aydın'ın da dediği gibi;
"Çocuklar toplanıp gittiler içimden
dünle unutmak arasındayım şimdi
Sen yoksun inan bir tek sen lazımken.."

Omuzlarıma bir şey bırakıldı. Başımı çevirdim, dolu gözlerimle gözlerini görmeyi hiç beklemiyordum. Üzerime bıraktığı ceketiydi.

"İtiraz etme, soğuk" dedi sadece. Kafamın içinde Emre Aydın çalmaya devam ediyordu. Yüzümü manzaraya döndüm hiçbir şey demeden.

"Sen yoksun inan bir tek sen lazımken" diye mırıldandım.

"Emre Aydın" dedi duymuş muydu? Mırıldanmıştım.

"Ağzıma takıldı öyle" dedim bir şey ima ettiğimi sanmasın diye.

"Ses ver" dedi.. "Bir ses ver, yapma burada bırakma bizi" diye devam etti. Sessiz kaldım. Konuşmak istemiyordum. Kafamın içindeki Emre Aydın'da susmuyordu zaten! "Seni eve bırakayım" dedi.

"İzel ve bebek iyi mi?" diye sordum.

"İyiler, iyi olacaklar" dedi. Başımı salladım.

"Ben taksiyle giderim" dedim. Ceketinden gelen bebek kokusu ve onun kokusu..

Gece'yi kucağına alsaydı böyle mi kokacaktı? İçimdeki çıkmazın mimarı, sevmemeye yüzlerce kez yemin etsem de vazgeçemediğim o adam kızımızı kucağına alsaydı böyle mi kokacaktı? Dengem bozuldu. Eli aniden beni tuttu. Dirseğimden tuttu. Gözlerim dolu dolu bakıyordu ona bakmak istemiyordum.

"Gidelim, ben bırakacağım" dedi. Geri çekildim.

"Gerek yok gerçekten" dedim ceketini omuzlarımdan alıp düzelttim ve uzattım "Teşekkür ederim"

"Dursun" dedi gözleri göğsüme kayarken "Dursun çünkü ben sana baktıkça sorularım çoğalıyor" dedi nefes aldı, esen rüzgar kokusunu benim burnuma getirirken benimkini de ona götürmüştü "Kendimi kaybediyorum, odağım şaşıyor lütfen dursun. Hem titriyorsun, üşüdüğün belli"

"Beni ceketin ısıtmaz" dedim gözlerine bakarken. Beni görsün istiyordum.

"Üşümüyordun hani?" dedi sorar gibi bir adım daha attı bana.

"Bedenim değil üşüyen ama gözlerin o kadar kör ki bunu bile anlayamadın saatlerdir" dedim. Duygusallığımın yerini öfkem alıyordu. Yine ilk beş dakika içinde öfkemi uyandırıyordu. Dört senelik bir öfkem vardı ve bu öyle kolay geçecek bir duygu değildi.

"Seni saran başka bir adam var" dedi, sesinden belliydi canının yandığı "Seni ısıtan başka bir ten-"

"Yeter" dedim. Bana hala ondan başka bir ten dokunmamıştı bunu bile görmüyordu.

"Yetmez! Her gece başka bir adamın yanındasın! Her sabaha başka bir adamla uyanıyorsun! Belki gece uyutmuyordu-" onu susturan attığım tokattı. Yıllar sonra elim yanaklarına bu yüzden mi değecekti? "Doğruları söylemek suç mu oldu? Kocan geceleri müsait olmadığınızı söylemişti" dedi onun da artık öfkesi konuşuyordu.

"Ne duymak istiyorsun?" diye sordum çaresizce.

"Altay'ı seviyor musun cehennem ateşi?" diye sordu. Cevabı bildiği halde soruyordu bunu.

"Seviyorum" dedim gözlerinin içine baka baka, arkadaşım olarak seviyordum ama o sadece sevdiğimi bilse yeterdi.

"Yalan söylüyorsun" dedi aramızda bir mesafe yoktu ama o yine bir adım attı "Ben senin bana olan bakışlarını da gördüm! Gözlerin Altay'a aşık bir kadının baktığı gibi bakmıyordu" dedi gözleri yüzümün her bir ayrıntısında gezerken.

"Başka sorun var mı? Kızım bekliyor" dedim.

"Vardı.. küçük bir kız çocuğunu annesinden ayıracak kadar adi bir adam değilim gidelim seni kızına götüreyim" dedi. Gözünden bir damla daha aktı. Silmek istedim yaşını. Kıpırdamıyordu, ben de kıpırdamıyordum. O kadar yakındık ama bir o kadar da uzaktık.

Dip dibeyken aramızda uçurumlar vardı.

"Gitmeyecek miyiz?" diye sordu. Gözleri, dudaklarım ve gözlerim arasındaydı. Bir gözlerime bir dudaklarıma bakıyordu. "Bakma öyle" dedi bir adım geri atarken, yutkundum "Bakma alıp götüreceğim seni yoksa bakma!" diye bağırdı. Gözlerimi kapattım. "Bak, bana bak cehennem ateşi nefes alamıyormuşum gibi hissediyorum" açmadım gözlerimi, cesaretim yoktu. Beni alıp götürmesini deli gibi isterken beni alıp götürecek diye ödüm kopuyordu "Gözlerini aç, ilk gün yaktın beni şimdi de yak. Gözlerini aç!" açtım gözlerimi.

"Gidelim" dedim sadece gözlerine bakmaya devam ediyordum.

"Tabi ya ellerimle kocana götüreceğim şimdi seni" dedi elini ensesine attı ve bana arkasını döndü. Karanlıktı ama ensesinde saçlarının bittiği yerde bir şey parladı. Kollarını indirdi göremedim.

"Taksiyle giderim" dedim yanından geçip gidecekken ceketini yanımızdaki banka bıraktım.

"Bir adım daha atarsan, seni alıp giderim" dedi.

"Ne yapayım istiyorsun? Gideyim mi kalayım mı? Susayım mı konuşayım mı? Bakayım mı bakmayayım mı?! Karar ver! Tehdit mi edeceksin tercih mi sunacaksın karar ver!" dedim pes ederken.

"Eskiden olsa o adımı atardın ama şimdi seni durduran şeyler var, kızın gibi kocan gibi" dedi. İnadına bir adım atardım şu an atmakta istiyordum ama biliyordum ki beni gerçekten götürürdü. Kızımdan uzak kalma düşüncesi beni deli ediyordu o yüzden atmıyordum o adımı.

"Eskidendi, çok eskiden" dedim gözlerine bakarken.

"Şimdi ay usul, yıldızlar eski" dedi başını salladı hafifçe.

"Kimse bize ihanet etmemiş, biz kimseyi aldatmamışken, hani biz kimseye küsmemiş, hani hiç kimse ölmemişken... Eskidendi, çok eskiden" dedim şarkının son sözlerini söylerken. Bir Sezen Aksu şarkısıydı bu. Bizim için yazılmış olmalıydı. "Başka bir şey söylememe gerek kalmadı sanırım" dedim gözlerine bakarken.

"Gerçekten bitti mi her şey?" diye sordu. Gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Başlamamıştı ki" dedim hiç biz olmayışımıza isyan ederken "Sen ve ben hiç biz olmadık, olmayacağız da" dedim. Cümlelerimi kendimden emin kuruyordum çünkü karşımdaki adam yine baktığını görmüyordu. Ruhum karşısında can çekişirken, oluk oluk kanarken o gözlerimin içine bakıp bitti mi diye soruyordu. Bunu görmüyorsa zaten hiç başlamamıştır öyle değil mi?

"Başlamadı mı? Seni ilk gördüğüm andan beri seviyordum ben seni! Gözlerini gördüğüm o ilk andan beri!"

"İlk görüşte aşka inanmadığımı daha önce de söylemiştim değil mi?" diye sordum.

"Hatırlamıyor musun?" diye sordu.

"Neyi?" diye sordum.

"İlk karşılaşmamızı" dedi, hatırlamıyor muydum?

"Hatırlıyorum, kolay kolay unutulacak bir gün değildi" dedim kendimden emin.

"Hatırlamıyorsun" dedi düşünür gibi "İlyas'la Bilge bize geldiğinde onlara bir tanışma hikayesi anlatmıştım" dedi. Ne anlattığını hatırlamaya çalıştım "Çarpıştık" dedi spoiler verir gibi. Düşündüm, düşündüm.

"Çarpıştık, çantası yere düştü" dedim hatırladığım kelimelerle. Böyle miydi emin bile değildim.

"Uydurdum mu sence ben onu?" diye sordu. Daha önce karşılaştığımızı mı söylüyordu? Karşılaşmış mıydık?

"Anlamıyorum ne demek istiyorsun?" diye sordum şüpheye düşerken.

"Hiçbir şey" dedi pes ederken "Gözlerimin içine bir yabancıya bakar gibi bakıyorsun, gerçekten bitmiş sanırım" dedi bir adım geri atarken. Kördü! Tam bir kördü! Karşısında dudaklarına yapışmamak, kollarına saklanmamak için verdiğim çabayı göremeyecek kadar kördü!

"İnsanlar değişir" dedim yorulmuştum artık eğildim ve topuklu ayakkabıları çıkardım betona bastım ayaklarımı, ayakkabıları da elime aldım "Dün bir şeyler hisseden bu gün hissetmeyebilir" diye devam ettim oysa ki içimde büyüyen hissizlikten bahsediyordum.

"Sen de değiştin, duyguların da değişti öyle mi?" diye sordu sesi yükselirken "Altay'a da böyle bakıyorsun, kocana bir şey hissetmiyor musun?"

"Yine haddini aşan şeyler soruyorsun" dedim başımı iki yana sallarken "Özel hayatım-"

"Başlatma özel hayatına! Sen! Yaşıyordun Nare! Yaşıyordun ya! Benim buralarda perişan halimi izledin! İhtiyardaydık anı anda! Ben ihtiyara seni ne kadar özlediğimi ağlarken sen yukardan beni izliyordun! Hiç demedin mi yeter artık çıkayım ortaya bu adamın da bi canı v-"

"Ben ortaya çıkmadım değil sen beni bulamadın!" diye bağırdım kendime engel olamadım. "Sen beni bulamadın! Yer altının ölüm meleği! Rusya'nın buzlar kralı! Sen, seninle aynı şehirdeki karını bulamadın!" dedim elimi saçlarımdan geçirdim. Öfkeyle dolup taşıyordum. İçim içime sığmıyordu! Dört yıl da o kadar cümlem birikmişti ki birini söyleyince diğerinin boynu bükük kalıyordu.

"Beni mi bekledin?" diye sordu dolu gözlerle bana bakarken.

"Ne önemi var artık? Sen hiçbir zaman gelmedin!" dedim başımı iki yana salladım bu konuşma bana iyi gelmiyordu. Midem bulanıyor içim titriyordu. Buz gibiydi burası ama benim cehennemim yakıyordu beni.

"Nare" dedi titreyen sesiyle.

"Ben evime gitmek istiyorum artık" dedim kestirip atarken, kalırsak eğer çok daha derine inecektik gücüm yoktu buna.

"Senin evin, bendim" dedi titreyen sesiyle, gözünde dolu dolu duran yaşlardan biri aktı. Senin evin bendim.. Sokakta kaldım ben.. kapısından kovuldum o evin, her yeri benken kovuldum hem de.

"Eskidendi, çok eskiden" dedim yanından yürüyüp asansörün önüne geldim, içeri girdim ve kapıyı kapattım.

Aşağıda Can bekliyordu.

"Korumalardan biri beni eve bırakabilir mi?" diye sordum Can'a.

"Abim bırakacak sizi Nare Hanım" dedi Can.

"Ne oldu, İzel'e yanımda yenge dersen üzülürüm mü sandın Can? Ona yenge bana Nare Hanım diye hitap etmeler, ben istediğimde Nare hanım diye hitap etmiyordun" dedim ters ters sinirimi ondan çıkarmak istiyor da olabilirdim elbette.

"Başkasının eşisiniz şu an size yenge diye hitap et-"

"Uzatma Can, istemiyorum abinle gitmek. Taksiyle giderim o zaman" dedim ileride bekleyen bir taksiye doğru yürüdüm. Ayağımda ayakkabı yoktu. Delirdim zannedeceklerdi.

Bu acı beni öldürdü.

"Söz verdik" dedi Alptekin ona arkam dönüktü "Kocana söz verdiler seni bırakacaklarına dair, yüzleri kara çıkar izin ver ben bırakayım" dedi.

"Gerek yok Altay olgunlukla karşılayacaktır" dedim arkamı dönmeden.

"Nare, lütfen. Konuşmayız arabada" dedi. Onun sürdüğü arabada olmak, onu araba sürerken izlemek derin bir nefes aldım.

"Söz verdin" dedim yüzümü ona dönerken "Gerçi sen verdiğin sözleri tutan bir adam değilsin" dedim yanından geçerken. Durdu. Ben Can'ın açtığı kapıdan içeri girdim.

"Nare Hanım zaten canı yanan bir adamın canını daha fazla yakıyorsunuz" dedi Can. Gözlerimi ona diktim

"Vurulan sen olmadığın için mi bu küstahlık?" diye sordum. Çakıroğlu, Can'ın söylediklerini de benim cevabımı da gayet net duymuştu.

"Estağfirullah, özür dilerim" dedi Can.

"İstemez, özrün sen de kalsın" dedim ve kapıyı çarparak kapattım. Galiba Can'ın bana yenge dememesi beni çok sinirlendirmişti. Çakıroğlu sürücü koltuğuna yerleşti. Arabayı çalıştırdı ve yola çıktı. Biraz geçtikten sonra klimayı açtı. Ayaklarıma doğru bir sıcak hava üflendi. Yüzümü ona çevirdim. "Düşünme beni" dedim ayaklarımı yukarı çekip başımı dizlerime koydum. Etkileniyordum. Etkilenmek istemiyordum!

Önümüzde bir Range vardı ve hızlıydı bizim de hızımız yüksekti. Hızı yükseldikçe bana bakıyordu ben ise başımı yatırmış sağ tarafımdaki camdan yola bakıyordum. Ani bir fren yaptı. Tam ayaklarımı indirmiş öne doğru savrulacakken Çakıroğlu sağ kolunu uzatıp beni tuttu. Gözüm o an onun emniyet kemerine kaydı.. Takıyordu.. Ben hala takmıyordum ama o..

"İyi misin?" diye sordu onda olan bakışlarımı alamadım. Gözlerim yüzünde dolandı. Gözlerini yoldan çekip gözlerime baktı. İçimde bir fırtına koptu.

"İyiyim" dedim içim titreye titreye. Gözlerimi ondan çektim. Önümdeki yola bakıyordum. Vazgeçtim yola bakmaktan ve gözlerimi tekrar ona çevirdim.

"Niye öyle bakıyorsun?" diye sordu küçük bir çocuk gibi.

"Yanlış ezberlemişsin ya ben doğru ezberlemiş miyim ona bakıyorum" dedim otel odasında dediklerine ithafen.

"Bak bakalım ezberlediğin adam mıyım?" diye sordu, gözlerini gözlerime çıkarırken.

"Değilsin" dedim gözlerim yüzünde dolanırken, benim ezberlediğim adam karşısında can çekişen Nare'yi görürdü.

"Eyvallah" dedi.. Beni sürekli geçmişe götürüyordu.

🕊

Yol boyunca başka bir diyaloğa girmedik. Evin yolunu bana sormadı. Zaten Altay'ın nerede yaşadığını biliyordu ve beni buna rağmen bulamamıştı.

"Geldik" dedi arabayı durdururken.

"Teşekkür ederim" dedim ona bakmadan. Çantamı aldım ve kapıyı açtım.

"Resim ben de kaldı, otel odasındaydı vermeyi unuttum" dedi bana bakarken o da indi arabadan ve karşıma geçti.

"Kalsın sorun değil" zaten senin için çizmişti. Sahibini buldu sadece.

"Nasılsa yenisini çizer babasına değil mi?" diye sordu. Boğmak istiyordum onu! Hala böyle düşündüğü için sinirleniyordum.

"Gerçekten sıkıldım" dedim sesli bir nefes verirken.

"Alışmam biraz zaman alacak kusura bakma" dedi gözleri yüzümde dolanırken.

"İyi geceler" dedim ve arkamı döndüm. Onu orada bırakmak çok zor geliyordu. Onunla gitmek istiyordum, gidemezdim.

"Bir gece yarısı tanıştığım kadını, başka bir gece yarısında kaybettim" dedi sırtım ona dönükken, sesinde hüzün vardı "Ben geceleri sevmem Yıkılmaz, hiçbir gece iyi değil benim için olmayacakta" gözlerimi yumdum. Söylediği her söz kalbime bir ok olup saplanıyordu. Hani benim kelimelerim oktu? Neden söylediği her cümle de ben vuruluyordum?

Verecek bir cevabım yoktu zaten o da bir cevap beklemiyordu. Çocuklar bana kapıyı açarken ben de tereddüt etmeden içeri girdim. Eğer arkamı dönseydim bu eve bir daha adım atamazdım.

"Hoş geldin iyi misin?" diye sordu Kaan "Ve ayakkabıların nerede?" diye devam etti. Ayakkabılarım mı? Ayağıma baktım ayağım da değildi elimde de değildi. Arabada unuttum sanırım.

"Arabada unuttum galiba" dedim Kaan'a.

"Diğer sorumun cevabı?" diye sordu.

"İyiyim" dedim nefes verirken.

"Altay, Gece'yle birlikte uyuya kaldı" dedi Kaan.

"İyi olmuş, ikisi de çok yoruldu hadi sen de git yat ben de gideyim" dedim gülümserken. Olmak istediğim yerde değildim.

"İyi geceler" dedi gülerken.

"İyi geceler" dedim ve evin içine girdim.

Çıt çıkmayan evde tek ses benim adımlarımın sesiydi. Sessizce merdivenleri çıktım ve odama girdim. Çantayı komidinin üzerine bırakıp yatağın kenarına oturdum.

Kendimi Nare Koral olarak tanıtmıştım. Ben Nare Yıkılmaz'dım oysaki ama yıkılmıştım. Nare Yıkılmaz artık Nare Yıkılmaz değildi. Dik durduğu karşısında durduğu her şeyin önünde diz çökmüştü.

Acı dolu bir hayatın içinde mutlu olduğu iki aydı. O iki aylık mutluluğun meyvesi güzeller güzeli kızı Gece'ydi.

"Ben geceyi sevmem Yıkılmaz" dedi yine! Sanki bilmiyormuşum gibi... Kızının adı da Gece ya onu da sevmezse.. 

Beni sevip sevmemesi artık önemli değil de kızım ya babası varken yokluğunu yaşamaya devam ederse?

Nare korkun hem Gece'yi hem de seni sevmemesi mi?

Hayır! Ben artık onun tarafından sevilmekle ilgilenmiyorum. Sadece Gece önemli Gece bu dünyadaki en önemli tek şey benim için.

Ben annesiz babasız büyüdüm, kızım bunu yaşasın istemiyorum. Kızım baba sevgisi hissetsin, düştüğünde yarasını babası öpsün, parka babası götürsün, oyuncaklarını seçmeye babasıyla gitsin, annesini babasına şikayet etsin, yemesine izin vermediğim yiyecekleri babasıyla yesin, babasının onu çok sevdiğini bilsin.. Benim kızım benim gibi büyümeyecek. Babasını bilmiyorum ama annesi ondan hiçbir zaman vazgeçmeyecek.

Benim kızım bir seçenek değil.

Kapı çaldı.

"Gir" dedim başımı kapıya kaldırırken.

"Gelebilir miyim?" diye sordu Öykü.

"Sen hala uyumadın mı? Saat" telefonumu aradım bulamadım Öykü bileğindeki saate baktı ve konuştu.

"03.45" dedi gülerken.

"Oo baya da olmuş sen niye ayaktasın hala" dedim giyinme odasına girerken.

"Kenan'la konuştuk biraz" dedi Öykü.

"Ay evet Kaan evde kalıyor Kenan geliyordu davete tam tersi olmuş bir şey mi oldu?" diye sordum odadan biraz sesli bir şekilde.

"Alptekin Çakıroğlu öğrenince eve herhangi bir baskın ya da bir çat kapı yaşanabilir diye Kenan evde kaldı" dedi Öykü.

"Siz ne konuştunuz?" diye sordum, üzerimi değiştirmiştim. Siyah bir eşofman takımı vardı üzerimde. Odaya geri döndüğümde makyaj aynamın önüne oturup saçlarımı taramaya başladım.

"Geleceğimiz hakkında" dedi Öykü beni izliyordu bir yandan.

"Kızım ne kıvranıyorsun konuşsana" dedim aynadan ona bakarken saçımı taramam bitmiş saçımı at kuyruğu yapıyordum.

"Nare biz Kenan'la bir çocuk istiyoruz galiba" dedi aniden gözlerimi yüzüne çıkardım ve kalkıp yatağa oturdum.

"Hayatım daha bir hafta olmadı siz sevgililiğe adım atalı" dedim ve yatak başlığına yaslandım.

"Biliyorsun ki bundan önce uzun süren bi flört zamanımız var iki sene kadar" dedi sonra benim gibi sırtını başlığa yasladı. Başımı sol tarafıma yani öyküye çevirdim.

"Öykü senin hayatın bu" dedim ona bakarken iki aylık evlilikten kızı olan benim konuşmaya hakkım yoktu "Tabi ki istediğini yapabilirsin" dedim.

"Biz evleneceğiz galiba" dedi Öykü kıkırdarken. Elini ağzına kapattı.

"Ooo" dedim elimi Öykü'ye atıp onu kendime çektim "Gelin mi oluyorsun sen?" diye sorarken kahkaha attım.

"Evlenme teklifi bekliyorum" dedi Öykü beni öperken.

"Benden mi? Ay maalesef benim kapılarım kapalı" dedim kahkaham daha da büyürken.

"Sus" dedi elini ağzıma kapatırken "Sus bütün evi ayağa kaldırma bak. Altay'la Gece bir başlarsa sabaha kadar susmazlar!" dedi isyan eder gibi gülerken.

"İstifa mı edeceksin?" diye sordum. Gece'yi başka birine emanet etmek istemiyordum.

"Hayır tabi ki saçmalama! Sadece evlilik iznine çıkabilirim" dedi kahkaha atarken.

"Ay çok heyecanlandım! Evi ne yapacaksınız? Kenan'ın evine mi yerleşeceksiniz yoksa yeni bir ev mi bakacaksınız?" diye sordum.

"Kenan'ın evinin hoş bir geçmişi yok" dedi Öykü, şahit olmak istemediği bir şeye şahit olmuştu Kenan. "Kendi bile çok durmuyor ama gidecek başka yeri olmadığı için uyumaya gidiyor" dedi.

"Şu bizim iki yanımızdaki villa boştu sanki?" dedim sorar gibi "Oraya mı baksanız acaba?"

"Benimle ev alışverişine gelir misin?" diye sordu dudak bükerken.

"Ay tabi ki gelirim!" dedim hevesli hevesli.

"Sen kendi evini yaparken ne hissettin?" diye sordu. Hangi evim? Hiçbir yer benim evim olmamıştı ki. Ben sadece uğramıştım, hayatlarından geçen sıradan biri gibi.

"İlk böyle bir müstakil ev almıştım-"

"O değil be kızım evlendiğinde" dedi heyecanlı gözlerle bana bakarken.

"Gelinliğimi bile o seçti ben evle, kendimle ilgili olan herhangi bir şeye de karışmadım" dedim anılar aklıma düşerken.

"Sormaya korkuyorum biraz da konuşmuşsunuz" dedi Öykü. Altay söylemişti büyük ihtimalle "Sizi başbaşa bırakmak için eve gelmiş" dedi Altay'dan bahsederken.

"Konuşmak denirse" dedim ellerimle oynarken "Gece'nin yaptığı resmi gördü ve oradaki adamın Altay olduğuna emindi" dedim derin bir nefes aldım "Evli olduğumuz için bir çocuğumuz olduğuna emindi. Doğum yaptırdık birlikte biliyor musun?" diye sordum gülerken.

"Şaka yapıyorsun!" dedi yükselirken sonra sesini alçalttı "Ne demek doğum yaptırmak?" diye sordu.

"Şehmus vardı Çakıroğlu'nun arkadaşı onunda sevgilisi yani artık eşi İzel vardı karşılaştık davette işte hamileydi 8 aylık. Konuşurken laf arasında benim sancım var demeye başladı daha ambulans demeden zaten suyu geldi. Odaya çıkarttık işte o da yanımdaydı bebeği ilk kucağıma aldım sardım, İzel'e bakmam gerekiyordu ve bebeği onun kucağına verdim" dedim gözlerim dolarken.

"Nare" dedi o da dolan gözleriyle.

"Asel koymuşlar adını, küçücük bebeğin kulağına çok şanslı olduğunu Çakıroğlu'nun kokusunu kızı hiç bilmiyorken dünyaya gözlerini açar açmaz onun kokusunu duyduğunu söyledim. Bir kaç saniye izledim onu öyle kocaman vücudunun içinde minicik bir bebek tutuşunu.. Kucağındaki kızımız olsaydı, doğumu yapan ben olsaydım ve ellerimi tutan o olsaydı. Bir kaç saniyeydi Öykü ama inanamazsın düşündüklerime kafamın içinde dönen senaryolara inanamazsın! Onu bir kaç saniyeliğine Gece'yle düşündüm.." yutkundum, canım yanıyordu ve devam edemiyordum.

"Tamam tamam geçti güzelim" dedi Öykü elini sırtıma koymuş yavaş yavaş sıvazlıyordu "Altay'ın değil bizim çocuğumuz deseydin ya kızım" dedi.

"Yıllar sonra karşısına bir çocukla çıkıp konuşmak istemiyordum. Düşünsene Öykü, adam senden vazgeçiyor sen yıllar sonra karşısına bir kız çocuğuyla çıkıyorsun" başımı iki yana salladım "Düşüncesi bile çok aciz" diye devam ettim.

"Bence bu acizlik değil Nare sonuçta sizin çocuğunuz onun da çocuğunu bilmeye hakkı var" dedi beni teselli etmeye çalışırken.

"Öykü zaten söyleyeceğim ama dört yıl sonra ilk defa görüştüğümde söyleyemezdim" dedim olanları düşünürken.

"Böyle karşı tarafın canı daha çok yanmış oldu" dedi başını aşağı yukarı sallarken.

"Canını acıtmak için yapmadım" dedim karşımdaki manzaraya bakarken.

"Ama bu onun canının yandığı gerçeğini değiştirmiyor" dedi Öykü sessiz sessiz.

"Yansın canı ya ben öldüm onun canının yanması onu öldürmez" dedim öfkem beni tekrar ele geçirirken.

"Çok öfkelisin" dedi elini elime indirirken tuttu elimi "Kırgınsın, kızgınsın, hasretsin" diye devam etti, cevap vermedim. "Çok özlemişsin değil mi?" diye sordu bu seferde. Gözlerim doldu aniden başımı aşağı yukarı salladım sadece. "Çok zor bir gün geçirdin, ben de geldim dırdır ettim başında kusura bakma"

"Ay Öykü saçmalama lütfen kafam dağıldı valla çok sevindim, bu gün hele ilaç gibi geldi! Hayırlı olsun bebeğim umarım çok mutlu olursunuz. Eğer Kenan seni üzerse hemen topuğuna sıkarım sen hiç merak etme" dedim gülerken onu da güldürmüştüm.

"Sevgilimin topuğuna falan sıkamazsın canım" dedi saçlarını savururken gülüyordu.

"Üzerse dedik kızım durup dururken sıkalım demedik bu da kocam da kocam çıktı başımıza" dedim onu hafiften iterken.

"Kenan'ım yapmaz" dedi aniden. Kahkahayı bastık ikimizde. Aynı hızda elimizle ağzımızı kapattık. Salaktı bu kız ama tatlıydı.

"Kalk defol git odamdan!" dedim gülmemi durduramazken.

"İyi geceler bebeğim" dedi, bana öpücük attı ben de ona öpücük attım ve çıktı odadan.

Gülümseyen yüzüm aniden düştü.

Bu gece durmaksızın vurulmuştum ve hangi oku kalbimin derinlerinden çekip çıkarsam onu düşünüyordum.

Ruhum karşısında paramparça duruyordu, beni bu cehennemden elini uzatıp alması gerekirken o her zamanki gibi ateşimi harladı.

Ne kadar zordu biliyor muydu? Vazgeçtiği kadın olarak karşısında durmak. Ne kadar zordu biliyor muydu? Başkasının karısı olarak karşısına çıkmak. Ne kadar zordu biliyor muydu? Kızımızı babasız büyütmek.

Bir keresinde beş aylık hamileyim canım uyumak istiyor ama var ya anlatamam nasıl uyumak istiyorum. Uykum var, yatak var, yorgan var, yastık var ama yok. Gözüme uyku girmiyor ama uykudan gözümü açamıyorum. Hamile yastığına sarılıyorum olmuyor, koltuğa yatıyorum, yere yatak yapıyor ona yatıyorum  olmuyor uyuyamıyorum. Saatlerce ama saatlerce uyumayı denedim ama başaramadım tabi.

İhtiyarı aradım. 'İhtiyar uyuyamıyorum ne yapsam uyuyamıyorum çok uykum var' dedim. İhtiyar ne anladı bilinmez üç saat sonra elinde bir poşetle kapıdaydı. Baş başa kaldık ihtiyarla poşetten Alptekin'in sweatshirtünü çıkardı. 'Bir de bununla uyumayı dene' dedi bana dolu gözlerle bakarken. Zaten bana hala dolu gözlerle bakar. 'Kimin bu ihtiyar?' diye sordum. 'Onun' dedi adını duymak istemiyordum çünkü. 'Götür bunu ihtiyar hem nereden buldun sen bunu?' diye sordum. 'Sen uyuyamıyorum diyince ben de bir bahane bulup ona gittim, bir boşlukta da bunu aldım' dedi. Yaşlı başlı adama bu yaşta sweatshirt çaldırmıştım. O gün o sweatshirtü giyip yattım yatağıma.. 9 saat uyumuştum. 9 saat aralıksız hiç uyanmadan uyumuştum. Benden vazgeçen adamın sweatiyle uyumuştum. O gece karnımdaki bebek uyumak değil babasının kokusunu istiyormuş ben bunu anladığım da iki saat öylece boşluğa bakmıştım.

Korktum.

Sweate sarılıp uyumak.. çaresizliğim yüzüme öyle bir çarpmıştı ki beni korkutmuştu. Karnımdaki bebek miydi onu özleyen yoksa kokusuyla uyumaya alışan ben miydim? Karnımdaki bebekti, zaten o yüzdendi çaresiz kalışım. Ben dayanırdım da daha dünyaya gelmemiş o bebek nereden bilsin dayanmayı?

Şimdi üç yaşında ve babasının kokusunu, yüzünü, boyunu, saçlarını bilmiyor. Şimdi üç yaşında benim kızım ve üç senedir babasız.

Varken yokluğunu yaşamasına dayanamıyorum. Ben babasız büyüdüm, sevmenin sevilmenin ne demek olduğunu öğrenemedim, hep çirkindi bir yarım çünkü hiç babam olmamıştı ve hiç bana güzel kızım dememişti. Benim kızımın bir yanı çirkin kalsın istemiyordum, babası dünyanın en güzel kızının, kızı olduğunu söylesin istiyordum.

"Hani benden baba olurdu?" diye sordu bana bu gün belki de kalbime isabet ettirdiği en acıtan oktu bu.

"Hayal kurdurdun bana" dedi, bana da o hayalleri kurduran oydu! Ben hayalimi eksikte olsa yaşıyordum belki dudakları, burnu ve boyu ona benzeyen bir kızım vardı.

Derin bir nefes alıp verdim. Yatağın içine girdim ve gözlerimi kapattım. Üstüme kokusu sinmişti. Üç yıl sonra duyduğum kokusuyla uyumak istiyordum.

🕊

"Ani" dedi duymayı çok sevdiğim o ses! Gözlerimi araladım. Gece üzerimdeydi ve bana kocaman gözlerle bakıyordu.

"Günaydın benim dünyalar güzeli kızım" dedim onu göğsüme yatırıp öpücüklere boğmaya başladım.

"Ani hahah" dedi devamını getiremiyordu çünkü gıdıklıyordum. Çok güzel gülüyordu benim kızım, yüzü hep böyle gülsün diye her şeyi yapacaktım.

"Ya sen gıdıklanıyor musun Gece hanım Allah Allah" dedim kahkaha atarken. Odayı hem Gece'nin hem de benim kahkahalarım dolduruyordu.

"Ani" "Ani yeter" dedi Gece zar zor gülmekten topladığı nefesiyle.

"Tamam hadi yetsin" dedim Gece'yi bırakırken.

"Anne" dedi Gece yatakta otururken cümlesini düzgün söylemeye büyük bir özen göstermiş ve ciddileşmişti.

"Efendim bebeğim" dedim onunla göz teması kurarken.

"Babam beni sordu mu?" diye sordu bunu kendi dilinde oldukça düzgün konuşmaya çalışarak sordu.

"Kızım, güzeller güzelim. Şimdi ben ve baban dün biraz konuşma fırsatı bulduk ama bir tane arkadaşımın bebeği oldu" dedim beni anlayıp anlamadığını kontrol ederken.

"Öykü dedi karnından bebek çıkmış arkadaşının" dedi gülerek.

"Evet bebeğim biliyor musun bebeği karnından ben çıkardım" dedim tepkisine bakmak için.

"Ani nasıl yaptın?" diye sordu büyük bir merakla.

"Bebek gelmek istedi ben de onu aldım" dedim gülmemek için kendimi zor tutarken.

"Ben de erken gelmişim" dedi kendiyle gurur duyuyordu.

"Evet bebeğim sen de sabırsızsın" dedim gülerken.

"Ben o bebeyi görebilir miyim?" diye sordu Gece.

"Tabi ki görebilirsin hatta seninle hediyeler alalım ve görmeyi gidelim olur mu?" diye sordum.

"Ani bir sürü oyuncak alalım. Güzel kıyafetler de alalım" dedi kocaman gülümserken.

"Sen onun ablası olacaksın. Abla ne demek biliyorsun değil mi?" diye sordum. Geceyi alıp göğsümün içinde saklamak istiyordum.

"Evet ani abla demek benden büyük demek. Ben de o bebekten büyüküm" dedi övünürken. Büyüküm. Büyüksün tabi ah kalbim! Eğildim ve Gece'yi ısırdım.

"Sen büyüdün de ablamı oldun ya" diye sordum Gece'ye gülerken.

"Büyüdüm ani babam beni hiç göremedi" dedi. Kalbimin ortasında bir yer vuruldu. Kalbimin en acıyan tarafına vurdu Gece.

"Çok yakında göreceksin babanı kızım" dedim eğilip saçlarından öptüm.

"Ani, babanın adı Ayptekin ya ben ona Ayptekin mi diyeceğim  baba mı?" diye sordu. Gece bu gün beni öldürmeye yemin etmişti. Ne kadar tatlı Ayptekin dediğini o da duysaydı keşke.

"Tabi ki baba demen gerekiyor kızım daha sonra şakasına babana adıyla bir kere seslenebilirsin" dedim bir kere kızımın ağzından adını duysun istiyordum. Telefonum çaldı. Gece hemen uzanıp telefonu aldı ve açtı. En sevdiği şey telefona cevap vermekti.

"Efendim" dedi Gece. Ben telefonları hep Efendim diye açardım çünkü. "Ben sizi tanımıyorum" dedi Gece.

"Annecim bana verebilir misin?" diye sordum ve Gece telefonu bana uzattı. Ekrana baktım, numaraya baktım. Çok tanıdıktı.

"Efendim" dedim.

"Çakıroğlu ben, Alptekin Çakıroğlu" dedi.

İlk defa kızının sesini mi duymuştu?

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

36.1K 3.3K 67
GÖLGE SERİSİ 1. KİTABI AKADEMİ/AŞK/CASUSLUK KURGUSUDUR. Umbra Akademisi, yetenekli ve kimsesiz gençlerin eğitildiği dünyanın en büyük casus örgütleri...
TUTSAK Af Elsa

Krimi / Thriller

74K 2.6K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
656 54 12
"Beni sen değiştirdin Eylül, geldin ve bütün düzenimi altüst ettin." ... "Yine ve yine söylüyorum güzelim beni sen değiştirdin, geldin ve benim kader...
403K 12.5K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...