Bahar Rüzgârı

By CalantheRoss

924 178 289

"Bahar Rüzgârı kendi özel çiçeğini yaratmak için herkesi kandırarak estiğinde Fulya Çiçeği bu oyuna düşmez. A... More

Bahar Rüzgârı | GİRİŞ 🍀
1. BÖLÜM 🍀
2. BÖLÜM 🍀
3. BÖLÜM 🍀
4. BÖLÜM 🍀
5. BÖLÜM 🍀
6. Bölüm 🍀
7. Bölüm 🍀
8. Bölüm 🍀
9. Bölüm 🍀
10. Bölüm 🍀
11. Bölüm 🍀
12. Bölüm 🍀
13. Bölüm 🍀
14. Bölüm 🍀
15. Bölüm 🍀
16. Bölüm 🍀
17. Bölüm 🍀
18. Bölüm 🍀
19. Bölüm 🍀
20. Bölüm 🍀
21. Bölüm 🍀
22. Bölüm 🍀
23. Bölüm 🍀
24. Bölüm 🍀
25. Bölüm 🍀
26. Bölüm 🍀
27. Bölüm 🍀
28. Bölüm 🍀
29. Bölüm 🍀
31. Bölüm 🍀
32. Bölüm 🍀
33. Bölüm 🍀

30. Bölüm 🍀

19 4 11
By CalantheRoss

Instagram | calantheross

♫ | Sezen Aksu - Yalnızlık Senfonisi

Sınavlarımızın bittiği gün Mavi Kafe'de hep birlikte otururken acaba arkadaşlarım bizdeki inanılmaz değişimi fark ediyor mu, diye düşündüm. Işıldıyorduk bence. Sevgimiz ve birbirimize olan arzumuz çok farklı bir boyuttaydı artık. Aramızdaki bağın daha yoğun olduğuna inanıyordum. Cinsellik bir ilişkide gerekli miydi? Belki birimizin hazır hissetmediği bir ihtimalde hayır gerekli değildi. Fakat ikimiz de bunu istiyor ve bu konuda aynı fikirleri paylaşıyorken daha yakın olmayı seçmemiz çok doğaldı.

Ozan'la şu an dip dibe olup birbirimize temas etmeden duramıyor olabilirdik. Ama birbirimiz olmadan da eksik hissetmiyorduk. Bu sağlıklı bir ilişkide çok önemliydi. Biz birey olarak zaten bir bütündük ve tamdık. Yani 1 + 1 = 1 gibi bir denklemimiz vardı. Yan yana olmadığımızda birbirimizi özlüyorduk, evet. Bu çok normal bir şeydi. Hele ki daha cicim aylarımızdayken. Fakat bu gündelik işlerimize engel olacak bir durum değildi. Şükürler olsun ki bizim sevgimiz sağlıksız düşüncelere sahip değildi.

Ebeveynlerinden bile böyle bir sevgi örneği görmemiş olan bir çocuğun psikolojik olarak bu durumda olması tamamen kendini iyi eğitmesiyle mi olurdu bilemiyorum. İşin içinde şans gibi bir gerçeğin varlığını hissediyordum biraz.

Birbirine yapışık sandalyelerimizin izin verdiği kadarıyla onun göğsüne sokulmuştum o an orada. Arkadaşlarımız arasında sohbet akarken ben onlardan kendimi soyutlamış bir şekilde elim onun eliyle oynuyordu.

"Ayy! Lina, mezuniyet elbiselerimiz gelmiş!" İsmimin geçmesiyle başımı kaldırıp Mehir'e baktım. "Ebrar mesaj attı. Kargo gelmiş bana. Teyzem yollamış hemen, canım ya!" dediğinde bir an Ebrar'ın kim olduğunu düşündüm. Ah, evet. Mehir'in ev arkadaşı.

"Teyzen niye elbise yolladı?" diye sordu hemen Mert.

"Çünkü teyzem tasarımcı. İzmir'de butiği var. Geçen sene yaz tatilinde Çeşme'ye yanına gittiğimizde ölçülerimizi almıştı. Prova bile yapmadık. Çok merak ediyorum nasıl olacak elbiseler. Eve gidip deneyelim hemen." Mehir'in gözleri heyecanla parlayınca gülerek başımla onayladım. O kadar seviyordu ki güzellikle ilgili her konuyu. Onunla aynı duyguları paylaşmıyordum. Çok düşünmüyordum bile bu konuları.

"Bizim mezuniyet balosu olmayacak ya," dedi Mert. Üzülüyor gibi gözükmüyordu. Sadece Mehir onu baloya davet etsin diye yem atıyordu. Bunu anladığımız için Ozan'la birbirimize baktık kısa bir anlığına.

"Mezun olacakların çoğu erkek olduğu için Marmaris'te parti yapılmasına karar verildi oy birliğiyle," dedi Ozan pis bir sırıtışla. Mert'in işini zorlaştırmak istiyordu resmen.

"Evet kardeşim. Ama aynı şey değil. Her gün partileriz de her gün baloya gidemeyiz işte." Mert hırsla yumruğunu Ozan'a gösterince güldüm. Çok komikti aralarındaki bu ilişki.

"Mehir yalnız," dedi Umut, Mert'in bu çırpınışlarına dayanamayarak.

"Aaa! Bak şu işe ya! Aksesuar olarak eşlik edebilirim." Mert şaşırmış gibi rol yaparak dirseğini masaya dayayıp yüzünü yumruğuna yaslayınca Ozan'ın kollarından ayrılıp bir kahkaha patlattım. Ozan'ın bacağına tutundum gülmekten karnım ağrımaya başladığında.

Ozan ve benim ilerlediğimiz şekilde ilerlemiyorlardı. Mehir'in bir erkeğe kendini açması daha zordu. Mert ise zorlukları seviyordu belli ki. Bu da onlarda böyle atışmalı bir iletişim doğuruyordu. Aralarındaki bu eğlenceli dinamiğe tanık oluyor olmak beni çok keyiflendiriyordu.

"Ayy! Ne komik ne komik!" Mehir çığlık çığlığa benim taklidimi yapınca gözlerimi devirerek dilimi çıkardım. "Sağ olasın birader. Aksesuarım var benim yeterince," dedi Mert'in omzuna bir tane vurarak. Mert, Mehir'in hitabını etkilenmeyerek savuşturdu.

"Öyle deme. Yanındayken kıyafetini daha güzel gösteririm. Sen de benimle partiye gelirsin. İçkiler bedava." İşte kaşla göz arasında Mert ikinci hamlesini de yapmıştı bile.

"Ay, millet şimdi taş gibi kıza bak bir de yanındakine bak demesinler. Nazar değiyor sonra bana," dedi Mehir abartılı el kol hareketleriyle.

"Ay, desinler canım! Ben içimden nazar duası okurum, bir şey olmaz sana." Mert işini biliyordu. Mehir konusunda biraz iteklemek gerektiğini çözmüştü.

"Üff, iyi. Şükür namazı da kıl. Benimle geliyorsun yani." Mehir saçını arkaya doğru attırdı hemen.

"Şerefe nail oldum sonunda." Zafer kazanmış gibi arkasına yaslandı. "Ozan alışveriş merkezine gidelim de üstümüze başımıza bir şeyler alalım. Umut sen aldın mı?"

"Bizim de balo var ama katılmayacağım. Fotoğrafçılık kulübü sayesinde kızlarınkine gideceğim. O yüzden bir şeye ihtiyacım yok ya," dedi Umut omuz silkerek. Ne kadar umursamıyormuş gibi gözükse de Umut'u mezuniyetimiz çok kötü etkiliyordu. Adana'ya dönmek istemiyordu.

"Ya ne demek bir şeye ihtiyacım yok? Bu balonun dress codeu yok mu? Ayrıca bizim partiye de gelirsin. Kızlar nereye sen oraya." Mert göz kırpınca Umut dalga geçer gibi güldü ama bir şey söylemedi. "O zaman yarın-" Mert'in sözü birisinin masamıza gelmesiyle kesildi.

"Lina." İsmimi söyleyen kişiye baktım. Semih. Ona uzun süredir rastlamıyorduk. Ceyda'yla birlikte son olaylardan sonra gözümüze gözükmeme kararı almış olmalılardı. Fakat işte şimdi karşımdaydı.

"Lan sen ne laftan anlamaz birisin. Bas git." Ozan sandalyesinden kalkacak gibi olunca elini tutup durdurdum onu. Göz göze geldiğimizde tartışma istemediğimi anlamasını diledim. Derin bir nefes alırken çenesindeki kaslar gerilince Semih'e döndüm. Ozan'la tutuştuğumuz ellerimize bakıyordu.

"Biraz konuşabilir miyiz?" dedi boğazını temizleyerek. Çok uykusuz ve yorgun gözüküyordu.

"Ne söyleyeceksen burada söyle," dedi Ozan. Semih ona bakmadı bile.

"Yalnız konuşabilirsek daha iyi olur." Yalvarır gibiydi. Kabul etmemem gerekirdi biliyorum. Fakat içimde hak etmeyen insanlara bile dağıttığım merhametim beni ele geçirdi.

"Dışarıya çık, ben geliyorum," dedim Ozan'ın elini sıkarak.

"Lina," dedi ben Semih'in gidişini izlerken.

"Nereye gidiyorsun ya?" Mehir öfkeyle masanın üzerinden bana doğru eğildi.

"Lina." Ozan'a döndüğümde yüzünde gördüğüm endişeyle karışık sinir ve hayal kırıklığıydı. Onu hayal kırıklığına uğratma ihtimalimin beni üzdüğünü kabul etmeliydim.

"Neden verdiğim bir karara güvenmiyorsun?" diye mırıldandım.

"Güvenle uzaktan yakından alakası yok. Bunun bana saygısızlık olduğunu göremiyor musun? Ben eski sevgilimle özel bir konuşmaya gidecek olsam nasıl hissederdin?" dediğinde elimi elinden çektim.

"Geçmişinin geçmişte kaldığına güvendiğim için pek sorun olmayacağını düşünüyorum." Soğuk sesim onu ve masamızdaki diğer herkesi şaşkına çevirmişti. Normal zamanda ona karşı sergileyeceğim bir tavır değildi bu. Geçmişin geçmişte kaldığı bilincindeydim gerçekten. Bu sebeple onun geçmişini düşünmüyordum bile.

"Herif hâlâ seninle konuşabiliyorsa geçmiş geçmişte kalmış mı oluyor? Ayrıca bunun güvenle uzaktan yakından alakası olmadığını söyledim sana."

"Bunu burada konuşamayacağım. Geldiğimde daha uygun bir yerde konuşuruz," dedim ayağa kalkarak. Dışarı çıktığımda Semih'in beni beklerken oldukça ilerlediğini gördüm. Ozan'la yaşadığım küçük tartışma moralimi oldukça bozmuştu. "Ne söyleyeceksen çabuk söyle." Tahammülsüz sesim karşısında Semih kaşlarını kaldırdı.

"O çocuk sevgilin mi gerçekten?" diye sorunca gözlerimi devirdim.

"Evet."

"Son karşılaşmamızda da sevgilin miydi?"

"Semih," dedim sabrım taşarak. "Söyleyecek başka bir şeyin yoksa gidiyorum ben." Bunun için mi merhamet göstermiştim? Arkamı dönüp gitmeye çalışacağım sırada kolumdan sıkıca tutup durdurdu beni. Kolumdaki eline baktım.

"Gitme," dediğinde yalvarmıyordu artık. Sesinin tınısı beni tedirgin edince kolumu elinden kurtarmaya çalıştım. Kadınlık içgüdülerim çığlık atarak ondan uzaklaşmamı söylüyordu. Ben bu adamı tanımıyordum. Bana kendini tanıttığı kişi değildi karşımdaki.

"Lina!" Ozan'ın sesini duyduğumda o tarafa bakmamla kendimi sürüklenirken bulmam bir oldu. Yerde değildim fakat rızam olmadan bir yere hızlı adımlarla götürülüyordum, sürükleniyordum işte. Beni arabasının arka koltuğuna insafsızca itlediğinde otomatik olarak kapıyı açıp çıkmak istedim. Fakat kilitliydi. İçerden kapıların açılmadığını o an öğrenmiş olmam üzücüydü. Çocuk kilidi vardı sanırım. Semih direksiyona geçince cama vurdum Ozan'ın koşuşunu izlerken.

"Bırak beni!" diye bağırdım kontrol edemediğim bir korkuyla. Bana zarar vermesinden korkmuyordum açıkçası. Şiddet veya ölüm alışık olmadığım bir durum değildi. Ozan'la son konuşmamız bir tartışmaydı. Bunu düzeltmek için fırsatımın olmama ihtimali beni korkutmuştu.

"Neden hep yanımda kalmadın?" diye haykırdı hızını arttırırken. İrkilerek arkama yaslandım. Bu da ne demekti böyle? Hep yanında kalacağımı mı düşünmüştü? Onunla aramda birbirimize koşulsuzca bağlı bir iletişim geçmemişti ki. Onu bu düşünceye itebilecek herhangi bir durum da olmamıştı. "Bana ait olan sevgiyi şimdi ona veriyorsun. O hak etmiyor! Ben hak ediyorum!" Söylediklerine anlam veremediğim için bir cevabım yoktu. O da zaten pek benimle konuşuyor gibi değildi. Kafasında bambaşka bir dünyada olmalıydı. Özellikle Ozan'a verdiğim sevginin ona ait olduğunu düşünüyorsa şu an kafası yerinde bile değildi muhtemelen.

Nereye gittiğimizi de anlayamıyordum ayrıca. Fakat çok hızlı gidiyorduk. Önüne çıkan arabaları ise umursamazca geçip duruyordu. Uzun bir korna sesi duyunca arka camdan baktım. Ozan'ın arabasını gördüğümde nasıl bir film sahnesinde olduğumu anlamaya çalıştım. Film olmalıydı bu. Gerçek hayatta böyle alışılmamış şeyler olur muydu? Annesini vurup intihar etmiş babaya sahip birisi için çok saçma bir düşünceydi bu. Hayatım zaten sıra dışı olayların bir araya gelişiydi. Beni kaçıran eski sevgilimle yeni sevgilim kovalamaca oynuyordu. Çok normaldi, evet.

"Hay anasını sikeyim!" Ani bir frenle durduk birden. Ön tarafa baktığımda bir polis aracının sivil polis aracıyla yolu kapattığını gördüm. Yatağan'a giden yolda olduğumuzu fark edince olayların çok hızlı ilerlediğini anladım. Semih torpido gözünden bir şey çıkardı. 11 sene önceki o gümüş gövdeyi hatırlayınca iki elimle başımı tuttum.

"Hayır, silah olmaz." Gelen silah sesinin ardından bir çığlık duydum. Çığlık kime aitti hiçbir fikrim yoktu. Artık nerede olduğumu da algılayamıyordum. Çünkü birinci kurşun atılmıştı. Gözlerimi kapattım. Annemin savrulan sarı saçlarını gördüm.

Annem melek oldu.

Dört kurşun kaldı.

Bekliyorum.

Neden başka kurşun sesi gelmedi? Neden sessizlik içindeyim? Dört kurşuna gerek yoktu. Annem o tek kurşunla orada can verdi. Biliyorum. Annem gitti. Ailem dağıldı. Yapayalnızım. Kimsem yok. Annem yok.

Annemi istiyorum. Annemi istiyorum. Annemi istiyorum.

Sezen Aksu şarkısı söylemeye başladı birisi. Yalnızlık Senfonisi. Ne güzel sesti. Annem değildi ama.

"Yokluğunla ben baş başayız nihayet..."

Anneciğim. Yoksa ben öldüm mü? Yanına mı geliyorum? En güzel kavuşma... Sana kavuşuyor muyum anneciğim?

"Lina!" Birden bir erkek sesiyle düşlerimden gerçeğe döndüğümü hissettim. "Lina! Bana bak! Sevdiğim. Bak bana! Ne olur!" Bu sesi tanıyordum. Sesin sahibi bana dokunuyordu. Yüzüme, saçlarıma, ellerime... Beni kendime getirmek için uğraşıyor olmalıydı. Ben kendimde değil miydim? Gözlerimi açmak için zorladım kendimi.

"Ozan?" Sesin sahibi olduğumdan emin değildim. Fakat sevgilimin tepkisi benim konuştuğumu belli ediyordu.

"Sevdiğim. Gel seni dışarı çıkarayım." Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Semih'in arabasında arka koltuğa yan yatmıştım. Oturma pozisyonuna geçmem için elimden tutup yardım etti. Sonra da beni dikkatlice kucağına alıp arabadan çıkardı. Boynuna sıkıca sarılıp temiz havayı ciğerlerime doldurdum minnetle. Yaşıyordum. Ölmemiştim. Kurşun bana gelmediyse nereye sıkılmıştı? Aniden bir siren sesi duyunca gözlerimi sıkıca yumdum. "Ambulans. Yaralanmış olabilirsin diye geldi." Ozan'ın yaptığı açıklama beni rahatlatmamıştı. Çünkü siren sesiyle birlikte insan uğultusu da geliyordu kulağıma. İnsanların toplanabileceği ve ambulansın gelebileceği kadar uzun zaman mı geçmişti? Yaşıyordum ama yaralanmış mıydım gerçekten? Vücudumda bir acı hissetmiyordum.

"Eve gitmek istiyorum." Mırıltımı bu karmaşada duyabilmesini umdum.

"Kontrollerin yapılsın, gideceğiz. Tamam mı fındık burunlum?" Benimle aynı annem gibi konuşuyor olması kalbimi sıkıştırdı. Ona cevap vermedim.

Beni ambulansa kadar taşıdı ve orada acil görevlileri muayene etti. Sonrasında bir polis ifade aldı. Semih'ten şikayetçi olmadım. Sadece tedavi olması gerekiyordu. Onun dışında ne ceza alacağı falan beni ilgilendirmiyordu bu noktadan sonra. Sadece onunla bir daha karşılaşmamayı diliyordum.

Çok yorulmuştum. Uyumak istiyordum. Güneş hâlâ gökyüzünde salınırken derin bir uyku çekmek istiyordum. Bu isteğimi Ozan olabilecek en kısa sürede beni kendi evine götürüp gerçekleştirdi.

Saçımdaki bir elle uykum dağıldı. Gözlerimi yavaşça açtım. Ortamda hiç ışık yoktu fakat sevgilimin yanında olduğumu anlayabiliyordum. Derin bir nefes aldım. Dinlenmiştim biraz. Vücudumda herhangi bir yara yoktu zaten. Olanlardan dolayı sarsılmıştım sadece. Bu da birazcık uykuyla neredeyse geçmişti. Fakat her şeyin sakinleştiği bu anda suçlu hissediyordum artık. Ona bir özür borçluydum. Yaptığım şey saygısızlıktı. Bunu daha iyi anlıyordum şimdi.

"Özür dilerim," dedim boğuk sesimle.

"Ne için?" Sesi yumuşacıktı. Onu hayal kırıklığına uğrattığım halde bu şefkatli tavrı beni duygulandırmıştı.

"Bugün olanlar için. Seni bırakmamalıydım." Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.

"Zarar görmeden sağ salim kurtulduğun ve şu an kollarımın arasında olduğun için mutluyum. Lütfen düşünme başka bir şeyi," dedi güven veren bir sesle. Fakat olanları düşünmemek elde değildi. Çok kısa süre içinde gerçekleşen ağır şeylerdi bunlar.

"Çok korktun mu?" diye sordum merakla.

"O silahtan sonra seni arabanın içinde çığlıklar atarak ağlarken bulunca yaralandığını düşünüp ruhumu teslim ettiğimi sandım. Sonra Yalnızlık Senfonisi'ni söyledin bir ara." Zihnimde başkasının yaptığını sandığım şeyleri demek ki ben yapmıştım.

"Başka bir şey söyledim mi?" Sorumla birlikte sessiz kaldı bir süre.

"Anne diye sayıklıyordun," diye mırıldandı. Korku dolu bir anda çok sevdiğim bir insanı sayıklamamı normal karşılıyordu. Fakat olay sadece eceliyle ölmüş bir anneye olan özlem değildi. Çünkü annem eceliyle ölmemişti. Bir başka insan onun eceli olmuştu. Ozan ise krize girmemin asıl nedenini bilmiyordu. Ona anlatmamıştım.

"Sana annemin nasıl öldüğünü anlatmadım hiç," diye başladım. Konunun ciddiyetini algılayıp beni rahatsız etmemeye çalışarak doğruldu biraz. "Semih'in torpidodan çıkardığı tabancayı görünce 11 sene öncesine gittim. Babam bizi hiç sevmedi. Çok içtiğinde beni dövmek isterdi hep. Ama annem hiç izin vermezdi. Benim yerime onu dövdü. Anıl'a hamileyken bile dövdü. Anıl daha bir yaşını doldurmamışken, 3 Mayıs akşamı, yine eve geldi. O gelmeden önce annem Anıl'ı kucağıma verip yatak odasına yolladı. Dolaba saklanmamızı söyledi. Normalde hiç böyle bir şey demezdi. Resmen hissetti bir şeyler olacağını." Konunun ağırlığı göğsümü sıkıştırınca Ozan'a biraz daha sokuldum. "Dolabın aralığından annemi dövmesini izledim. Sonra komodinden aynı Semih'inki gibi bir tabanca çıkardı. Beş kurşun sıktı anneme. Sonra tabancayı şakağına dayayıp tam gözümün içine baktı. Özür diledi ve tetiği çekti. Benim annem ölmedi. Öldürüldü."

Ne diyeceğini bilemiyordu tahmin edebiliyordum. Benim de diyebileceklerim tükenmişti. Fakat ona anlatmış olmam içimi ferahlatmıştı. Onunlayken anne özlemim artmıştı. Özellikle son zamanlarda. Onu anneme anlatamıyordum. Annem onun hakkında konuşamıyordu. Yol göstermesini istediğim zaman bana kendi tecrübelerini anlatamıyordu. Kendimleydim. Bu da beni oldukça duygusallaştırıyordu.

"Allah rahmet eylesin." Fısıltısıyla boğazıma bir yumru oturdu. Konuşamadım.

Ozan'ın yanında en savunmasız halimle olmak sırtımda farkında olmadan taşıdığım yüklerimi hafifletmişti. Duygusal bir hafiflik.

–––

Dress code: Giysi kodu. Bir davet, mekân vs. için gelecek kişilerin belirli bir ölçüde giyinmesi için düzenlenir. Örnek: Bir düğünde gelin dışında kimsenin beyaz giymemesi istenebilir.

Continue Reading

You'll Also Like

BELDAR By Ceren ÖZTÜRK

General Fiction

48.1K 2.3K 27
Uzun mu, kısa mı? Kaç hayat sığar bir saniyeye? Kaçı mahvolur? Kaç ömür kurtarılabilir peki? Bir saniyenin değer...
9.7K 823 27
"Bana baktığında ne görüyorsun ?" dedim. Elindeki kitaptan bakışlarını kaldırdı ve odağına beni aldı. Şu anda onun en sevmediği eylemi yapıyordum. O...
709K 26.1K 21
Çorbayı ısıtıp bir kaseye koydum ve yanına iki dilim ekmekle su doldurup tepsiye koydum. Salona giderken acaba suya tükürsem mi diye de düşünüyordum...
389K 32.2K 34
-Beni istiyorsan O'dan iste . Beni seviyorsan seni sevmemi benden değil O'dan iste . Değişmek istiyorsan O'nun için değiş benim için değil .' Genç kı...