ACIMASIZ MAFYA

By mickey_mouse087

122K 3.2K 1.2K

Bir mafya ile olan şahane hayatım. Biraz takıntılı ve çok aşık. Kitabımı kara, siyah kar yadığında düzenleyec... More

TANITIM
[I bölüm] UNUTULAN UMUTLAR
[II bölüm] BATAN CAM PARÇALARI
[III bölüm] BELİRSİZ DUYGULAR
[IV bölüm] ERİTİLEN AYNALAR
[V bölüm] KRİSTAL KALP
[VI Bölüm] YIKILAN HAYALLER
[VII bölüm] HAYKIRDIĞI SEVGİ
[VIII bölüm] TEKLİF EDİLEN SAHTEKÂRLIK/ kaçırılma
[X bölüm] ELVEDA BEBEKLERİM
[XI bölüm] MOSKOVA MAHZUNU/ Kavga
[XII bölüm] KÜRK'E BULAŞAN KAN
DUYURU
[XIII bölüm] ABİMİ ÖLDÜRDÜN!
[XIV bölüm] SENİN YÜZÜNDEN!
[XV bölüm] ŞEYTANIN ÇIRAĞI | 1
[XV bölüm] ŞEYTANIN ÇIRAĞI | 2 Güçleniyor muyum?
❗️⚠️ ÖNEMLİ
[XVI bölüm] ÇAĞLAR VE HAPİSHANE
❗️KİTABIN İLERLEYİŞİ HAKKINDA BİLGİ❗️
[XVII bölüm] DİLSİZ DÜŞÜNCELER/ ABİM YAŞIYOR MU?
[XVIII bölüm] ZAYIF AMA SERT "BEBEKLERİM" | 1
[XVIII bölüm] ZAYIF AMA SERT "BEBEKLERİM" | 2

[IX Bölüm] RUS MAFYASININ ZAAFI

4.2K 105 29
By mickey_mouse087

Hoş geldiniz kesme canlarrrrr
Burada olmanızdan mutluluk duyarım.💞

Yıldızlara tıklayıp bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Yeni bölümümüzü keyifle okumanız dileğiyle...
.




🌹

RUS MAFYASININ ZAAFI

Zafer ne demekti? Veya yenilgi ne demekti?

Masallarda hep iyiler kazanır derler fakat gerçek hayatta bu böyle değildir. İyi insanlar daima kaybederler, çünkü adil oynarlar. Şeytan insanın kulağına fısıldar ve onu kötüye çeker. Hilesiz bir oyunu kazanmak gerçek bir zaferdir.

Ya yenilgi?
Derler ya önemli olan kazanmak değilde eğlenmektir, böyle bir sözcüğün var olması bile gereksizdi.
Kim kaybetmek isterdi ki?

Herkes kazanmak isterdi. Ben de dahil.

Fakat zafer bazen şans eseri de olabilirdi.
Şansa kazanırsın, kumar gibi.
Buna 'Mucizevi zafer' derlerdi.

Ya da sadece çırpındıkça batarsın. Buna da 'kader' derlerdi.

Ben bir çok şey yaşadım. Hangini anlatmam gerektiğini bilmiyorum. Sadece bu 15 senelik ömrümde bile çok şey yaşamıştım. Sokak çocuğuydum ben. Kimsenin nerede olduğumdam hiç haberi olmazdı. Evi olan bir sokak çocuğu. Daha çok annesiz ve ilgisiz bir çocuktum. Başarısız ve güçsüzdüm.

Hayattan tam vazgeçeceğim gün bir kadınla konuştum rüyamda. Anneme çok benziyordu. Bana pes etmemi ve dik durmam gerektiğini, başıma ne gelirse gelsin umudumu kesmememi söyleyip gitmişti. Beni deniz dalgalarının arasında yalnız bırakmıştı.

Umudumu bu yüzden kaç kez kırılsada hep  parçaları tekrar birleştirdim ve vaz geçmeden umutla yaşadım. Bir zaman sonra fark ettim ki umudum beni sadece delirtmeye yaramıştı. Başka bir hiç, gerçekten bir hiç. Sadece aklımı kaçırmama sebep olmuştu.

Artık umutsuz bir periydim. Kendi kabuğuna çekilmiş bir peri. Daha her kanat çırptığında altın tozu dökmeyen bir peri.

Artık dökülen tek şey göz yaşlarım olmayacaktı, kan vardı. Dökülmesi gereken kanlar vardı.


...🥀

Beni kucağına alıp arabaya bindirmişti.
Ayak bileyim kontrolsüzce titriyordu. Ayağımın üzerine elbisemin eteğini örtmüştüm o arabaya binmeden.

Acıdan titreyecek kadar acıyordu ayağım.

Arabaya oturmuş sinirle direksiyonu kavramıştı.
Direk karşıya bakarken sinirle soluyordu.
"Sana odadan çıkma demiştim!"
Sesi otoriter ve sertçe çıkmıştı.

Kendimi sarsıp gözümden bir damla yaş düşürdüm.
"Oda da seni beklerken bana arkamdan yanaşmış, ben fark etmedim."
Dedim ona suçlu olmadığımı ispat ederken.

Ben rol yapıyordum. Ben onu sevmemiştim. O onu sevdiğimi sanıyordu, çünkü öyle davranıyordum. Fakat bunu keyfim yüzünden yapmıyordum. Benimde kendimce sebeplerim vardı.

"Sensiz geçen her saniye kadar kafalarına kurşun sıkacağım."
Bir mafya için oldukça kolay söylenebilecek sözlerdi bunlar.

Elimi elinin üzerine koydum sakince. Buz gibi ellerim onun sıcak ellerine değmişti. Elimi ters çevirip parmaklarını parmaklarıma geçirmişti.

Nasıl hissettiği umrumda değildi. Ben sadece bu berbat hayatımı kurtarmak istiyordum.

Gözünden düşen tek bir damla yaş şaşırmama sebep olmuştu. O hiç ağlar mıydı?

Sinirle bağırıp arabayı kenara çekti. Kaşlarımı çatmış vaziyette ona bakıyordum.
Ne olmuştu ona öyle?

Sinirle yumruklarını direksiyona geçirip kafasını saklamıştı.

"Çağlar."
Dedim yüzümde gülümsemeyle.
Onun ihtiyacı olan şey buydu, sıcak bir tebessüm.
Ama bilmiyorduki yalanlandı her şey.

Hiç bir şey demeden bana sarılmıştı. Elleri sakince sırtımda dolaşıp, rahat durmuyordu. O ağlamıyordu ama kaynayan yağ gibi kızgındı.

Bir kaç dakika sonra geri çekilmiş ve sakinleşmişti.

"Çağlar, neyin var?"
Diye sordum sakince.

"Yok bir şey, sadece kabus gördüm."
Elleri torpidoda ki ilaçlarına gitti. İlaçlarını ağızına atıp suyu da üzerine içmişti.

Uykuya dalmadan nasıl kabus görebilirdi? Bu iki oluyordu ve yavaştan tırsıyordum.

Arabayı sakince çalıştırıp yoluna devam etti. Hiç bir şey yokmuş gibi.

"Daha iyi misin?"
Dedim tırnaklarımı dizime vuruyorken.

"Elbette, neden?"
O az öncesini unuttu muydu?

"Ben hep iyiyim."
Dedi hemen ardından.

"Orada sana ne yaptılar?"
Diye tekrar soran ona baktım.
Oturduğu yerde yayılarak rahat bir tavırla arabayı tek el ile sürüyordu.

"Dediklerini yapmazsam seni bir daha göremeyeceğimi söylediler."
Dedim nefesimi bıkkınlıkla verirken.

"Neyi yapacakmışsın?!"
Dedi bana yandan bakış atıp önüne döndüğünde ve parmaklarımı daha çok sıkarken.

"Bilmiyorum, bir telefon geldi o sıra ve ben de aralarından sessiz bir şekilde sıyrıldım."

Etrafımıza bir yoldan gelen siyah arabalar sarmıştı. Hepsi bizim arabanın peşinden, sağından ve solundan korumak istercesine geliyordular. En önde ise bir lider gibi biz gidiyorduk.

"Onları bulduğumda bana ölmek için yalvaracaklar."
Yüzünde alaycı bir sırıtış vardı yapacak olduğu şeyleri düşünürken.

Dikkatle yüzünü inceliyordum. Aslında o paha biçilemezdi. Hiç bir kusuru yoktu. Bir ay misali parıldıyordu.
"İki gün sonra Moskova'ya gideceğiz."
Dediğiyle afalladım.

"Ne?"
Dedim aklımda düşünceler dönmeye başlarken. Ne dedi o? Moskova'ya mı gideceğiz?

"Bir süre göz önünde bulunmaman gerek. Düşmanlarım her yerde seni arıyor olmalı."
Tekrar bana açıklama yapmıştı.

O bir rus mafyasıydı. Bunu biliyordum fakat bir şekilde aklımdan uçmuştu. O gün öğrenmiştim.


🥀

İstenildiği günün gecesi

"Kim o adam?"
Dedim odanın içinde dört dönerken.
O yüzüme bile bakmıyordu.

"Rus mafyası."
Dedi gözlerini dışarıya kitlemişken.

"Adamın adı ne?"

Abim cevaplamıştı. O da mı işin içindeydi?
"Özdemir, Çağlar Özdemir."

Gözlerimin dolmaması için savaş veriyordum.
"Beni onlara vermeyeceksin değil mi baba?"
Dedim zorlukla, 'baba' kelimesini vurgulayarak. Bir kelimeyi kullanmak ne kadar zor olabilirdi ki? Bu cümleyi kurarken boğazıma öyle bir yumru oturmuştu ki, sesimin titrememesine özen göstermiştim.

Masada oturmuş oldukça düşünceli yeni çıkmış olan sakallarını sıvazlıyordu.
"Biz konuştuk, kabul ettiler. Bundan sonrasında dönüş yok."

Ellerimi kendimi açıklamak istercesine kullanıyordum. Beni anlamalıydı.
"Vazgeçebilirsin, lütfen prensesine bunu yapma."

Yumruğunu masaya vurması gözümü kırpmamı bile sağlayamamıştı.
"Neyini anlamıyorsun?! Parayı haftaya istiyorlar, verecek misin?! Getir lan, haftaya masanın üstüne koy parayı! Söz o zaman vermeyeceğim seni!"

"Ne kadar?"
Dedim kendimden emin bir ses tonuyla ayağımla ritim tutarken.

"Bir milyon."
Durdum. Bu kadar parayı kesinlikle bulamazdım. Oysaki ben daha az bir şey beklemiştim.

Hiç bozmadan devam konuştum.
"Bu yapmadan önce düşünecektin!"
Bilmiş bir tavır sergiliyordum sinirimden ötürü. Ben normal bir zaman biçiminde hiç böyle değildim.

Abim hiç karışmıyor sadece bizi seyrediyordu. Her şey bana bir kurgu, bir tiyatro, komplo gibi geliyordu.

"Sen bana hangi hakla akıl veriyorsun lan?!"

Artık dediklerini duymuyor ve dinlemiyordum. Kendi kendime fısıldıyordum yere bakıp kısa bir süre.
"Nasıl bu kadar parayı kumarda kaybedersin, nasıl?"

Beni duymuş olmalıydı bu yüzden sinirle masanın üzerindeki sürahiyi yere fırlatmıştı.
"Çek git başımdan!"

"Bunu bana yapma!"
Dedim son defa onu kararından vaz geçirmeye çalışıyorken.

Yandan bir bakış atıp hala karşısında dikilmemle asılı olan perdeyi çekiştirip koparmıştı.
"Hala aylak aylak duruyor musun lan sen karşımda!"

Ben donmuştum. Bedenim kitlenmişti. Böyle durumlardan kurtulmam için çare yoktu. Bu donukluğun ardından kendimi kontrol edemeyecektim ve pişman olacağım şeyler yapacaktım.

Saçlarımdan tutup bedemi yere savurduğunda son anda dengemi korumuştum.

Daha o donukluk yoktu ama artık sönmeyen bir ateşe, bir öfkeye sahiptim.
Hiç bir şey istediğim gibi gitmezken masanın üzerinde ki bıçağı aldım. Yüzümde sinsi bir sırıtış ve gözlerimde ise ışıltı vardı.

"Onu yerine bırak!"
Diye en sonunda konuşmayı akıl etmiş olan abim araya girmişti. Elimdeki bıçakla ona döndüm babam sigara paketimden bir dal alıp yakarken.

Gözlerimde ki öfke paha biçilmezdi. Tekrardan o adama döndüm ve elimdeki bıçakla üzerine adımlıyordum. Yavaş yavaş.

"Bu borç nasıl kapanır biliyor musun?"
Dedim ışık yüzünden yansıma yapan bıçağa bakarken.

"Asena kendine gel!"
Abimin seslenmesine aldırış bile etmedim.

Aniden beni kolumdan yakalayıp kapıya kadar sürüklediğinde bıçak ellerim arasından kayıp gitmişti, tutamamıştım.
"Defol git lan evimden! Burada daha yerin yok! Asla! Ölsende kapımı sakın çalma!"

Kapıyı açıp beni dışarıya fırlatmıştı. Yerde oturduğumda yüzüme bakmaya bile tenezzül etmemişti.

"Yıkıl karşımdan!"
Acımadan suratıma kapıya örtmüştü.

Ardından yüksek bir kahkaha patlatıp yine kapıya adımladım.

"Aç kapıyı!"
Diye arkasından bağırdım.

Vaz geçtim, farklı bir planım vardı.
"Gün gelecek ve seni bu yaptığından bin pişman edeceğim, Cemal Yılmaz!"
Son söylediğim cümlemdi. Sonrasında hiç düşünmeden bahçeden çıkmıştım. Nasıl olsa peşimden gelecekti, biliyordum.


🥀

Eve varmıştık, bir malikaneye. Odamda yalnız başıma koltuğun üzerinde oturuyordum. Omuzlarımın üzerinden düşen kürkümü yere saldım.

İki seçenek arasındaydım. Fakat hangisinin doğru seçim olduğunu bilmiyordum. Atacak olduğum adım beni iki farklı yoldan birine sokacaktı. Bir biriyle alakası olmayan iki hayattan birini seçme hakkına sahiptim. Ben doğru karar alan biri değildim. Genellikle şansıma güvenir ve kaybederdim. Yeniden aynı hatayı yapmamak için mantıklı bir karar almalıydım. Ne kadar sağlıklı düşünebilirsem o kadar iyi karar alacaktım.

Öncelikle asıl istediğim şeyi düşündüm.
Ben annesine özenen bir kızdım. Onun gibi başarılı bir kadın olmak istiyordum.

Ve fark ettim ki ben özgür olmak istiyordum.
'Çünkü özgür olmak istediğin her şeyi yapmak değil, istemediğin hiç bir şeyi yapmamaktır,' derler. Beni istemediğim hiç bir şeye zorlamasınlar istiyordum. Beni kendi halimde bıraksınlar istiyordum.

Ben burada bir kafesteymişim gibi hissediyordum. Altın bir kafes.

Zorlukla aldığım nefesi bile benden koparmak istiyorlarmış gibiydi.

Ama eğer oraya, Fransa'ya gidersem bir problemim kalmayacakmış gibi hissediyordum. Evlilik ve hamilelik haricinde hayatta ki her şeye göğüs gerebilirdim.

Çünkü annemi gördüydüm ben, bir güzel kariyer varken evlendirmiştiler onu tanımadığı bir adamla. Sonra ben hariç diğer çocuklarından nefret eder olmuştu.

Diğerlerini kardeşim diye benimsemezdim. Annemin hep benimle ilgilenmesi diğerlerinin zoruna giderdi ve benim canımı her acıtmak istediklerinde annem bir aleve dönüşür, onların gününü mahvederdi.

Annem en çok beni severdi.
Benimde hoşuma gittiği için hiç sormamamıştım.

Fakat şimdi düşündüğümde biraz durdum. Bir sebebi vardı. Annem diğerlerini sevmemesinin sebebi vardı. Bunu hiç dile getirmemişti ama bence babalarımızın farklı olması büyük bir anlam taşıyordu.

Bir tarafta sevdiği adamın çocuğu varken neden sevmediği adamın çocuklarına baksındı ki? O anneydi seviyorsa hepsini sevmeli ve sevmiyorsa hepsini sevmemeliydi, değil mi? En azından diğerleri büyük bir haksızlığı uğramazdı.

Fakat sevilen zaten ben olduğum için hiç ses çıkarmamıştım.

Çünkü gerçekten bir evde çocuğa en çok annesi verirdi sevgiyi. Kendimden biliyorum, babamın bir kere saçımı okşadığı yoktu.

O adamdan ölümüne nefret ediyordum. Sağ omzumun arkasında annemin tırnak izleri vardı. Babamın anneme vurup kanattığı yerlerine pansuman yaparken canı çok yanar tırnaklarını omzuma geçirirdi. İlaçlarını almadığında yapar ve sonrasında çokça pişmanlık duyardı. Ama o benim annemdi onu öyle her gördüğümde kalbime bir hançer inerdi ve sessizce ağlarken onun acı dolu çığlıklarını dinlerdim.

Bu yüzden annem ölünce en çok benim kalbimde derin bir yara açmıştı.

Şimdi mezarının yanına bile gidemiyordum. Çağlara demezdim, asla. Onun benim üzüldüğümü görmesi istemiyordum. Benim yenik düştüğümü görmemeliydi. Ben ona karşı güçlü durmalıydım, ne kadar bitkin olsamda.

Bakışlarımı kolumdaki Frederique Constant markasına sahip olan kol saatime çevirdim. Buradan gittiğimde o ait olan her şeyi çöpe atacaktım. Katlamazdım bana aldığı şeyleri etrafımda görmeye.

Anlaştığımız vakit geliyordu.

Bu adama ne kadar güvenebilirdim ki? Ama belkide hayallerime kavuşmamı sağlayacaktı. Denemeden bilemezdim. Pekiyi başaramazsam o zaman ne olacaktı? Ya bana komplo kurarsa ve ben tuzağa düşürülürsem?

Sonuçta tanımıyordum onu. Ama hayatta öğrendim ki, tanıdığın insanlara güvenmek bir yabancıya güvenmekten daha kötü. Çünkü onların yaptığı seni daha çok kırardı bir yabancıya karşı.

Yaşayıp görecektim çünkü belki de bu elime varan son fırsat olabilirdi.

Bir hizmetlinin kapıyı tıklayıp aralamasıyla bakışlarımı o yöne çevirdim.
"Asena hanım, Çağlar bey sizi akşam yemeğine bekliyor."

"Geleceğimi ilet."
Kafasını saygıyla eğip odadan çıkmıştı. Üzerimde ki elbisemi düzeltip masamın üzerinden parfümümü alıp sıkmıştım ve şimdi merdivenlerden aşağı adımlıyordum.

Aşağıda uzun bir masa ve üzerinde güzelce süzülen mumlar, dehşet verici lezzete sahip yemekler vardı. Geldiğimi görmesiyle sandalyesinden kalkıp yanıma adımlamıştı. Belimden tutup beni karşısındaki sandalyeye oturtmuştu.
"Buyur leydim."

Eliyle arkasında ki adama işaret yapıp yanına çağırmıştı.

Adam elinde eldiven ve bir kutu ile gelmişti. Kutunun içerinden bir çanta çıkarmıştı nazikçe. Oldukça dikkat çekici bir çantaydı. Bu Hermès Birkin 25 Etain Togo Rose Gold Hardware di. En çok çantalara ilgim vardı.
Gördüğüme inanamıyordum.

Çantayı alevlerin içerisinde yanarken görmeyi çok isterdim.

Adam kutuyu Çağlara uzatmış ve o da alıp bana uzatıyordu.
"Leydim için."

Adam odadan yavaşça çıkmıştı.

Ayağa kalkıp kollarımı boynuna doladım.
"Sevgilim, teşekkür ederim."

Ne gerek var demeyecektim.

"En güzeli sana laik, sana özel."
Dudaklarımı boynuna bastırdım ve ardından yanağına. Kollarını belime dolayıp beni kendine çekti.

Üç saat sonra

Ayakkabılarını giyerken onu yüzümdeki gülümsemeyle süzüyordum.
Gözlerimi ondan alamıyormuş gibi bakıyordum.

Ceketini ona uzatıp giymesini sağladım. Bana döndüğünde gömleğinin yakalarını düzelttim. Elleri önce sırtımı sarmış ordan aşağı belime inip karnımda son bulmuştu.
Dudaklarını şakağıma bastırıp nefesini kulağımın arkasına üfledi.
"Beni delirtiyorsun."

Bir süre sonra o evden çıkınca bekledim. Emin olmalıydım gittiğinden. Salonda kimseyi görmeyince adımlarım bir oda büyüklüğünde olan siyah ve altın sarısı vestiyerin yanında bitti. Kapağını açtım ve karşımda çoklu olan ceketlerin ceplerini karıştırıyordum. Üzerinde ki ceketin cebinde yoktu o anahtar. Devam aradığımda bir ses duydum arkamdan.
"Asena hanım size nasıl yardımcı olabilirim?" Yüzündeki tebessüme karşılık verdim.

"Kürkümü bulamıyorum."
Dedim bakışlarımı ceketlere çevirirken.

"Hemen bakıyorum efendim."
Yanımdan ayrılmasıyla derin bir nefes aldım. Az kalsın yakalanıyordum. Daha dikkatli davranmalıydım.

Bu eve girmek neredeyse imkansızdı. Her yerde korumlar var, evin etrafı yüksek duvarlarla döşenmişti. Evin içerisinde gezen hizmetliler ve mutfakta yemek hazırlayan aşçılar. Herkesin gözünün üzerimde olacağını düşünmemiştim.

Biraz daha kurcaladıktan sonra gözüme kumaşı oldukça pahalı duran bir ceket rastlamıştı. Ceplerinde o özel anahtarı buldum. Adımın üzerinde kırmızı yazdığı anahtar ellerim arasındaydı. Anahtarı kalbinin üzerinde ki cebinde bulmuştum.

Anahtarı avucuma sıkıştırarak yukarıya çıktım. Son on dakika kalmıştı. Belki daha önceden anahtarı almam gerekiyordu ama yakalanacaktım biliyordum.

Önemli şimdi ellerim arasında olmasıydı.

Tekrar düşündüm, tekrar ve tekrar.
Burada, onun yanında da mutluydum. Ama burada kaldıkça hayallerime ihanet etmiş gibi hissediyordum.
Bu anahtar karşılığında yeni bir hayat.

Hizmetlilerin bir kaçı evlerine gitmişti ve bir kaçı hala çalışıyordu. Muhtemelen vardiya değiştirirlerken aradan kaçmam daha münasipti. Sessizce merdivenlerden iniyordum loş ışıkta.

Arka kapıya vardığımda kapıyı araladım dikkatle. Evden çıkınca çok uzağımda olmayan korumalara baktım. Sessizce adımlarımı atıyordum.

Bahçede ilerlerken onu gördüm. Mavi irisleri olan adamı.


***

Ruh halinizi alayım🪭

Kitap hakkındaki yeni şeylerden haberdar olmak beni takip edebilirsiniz.

Oylamayı unutmadınız değil mi?

Sizleri seviyorum, görüşmek üzere.💗💗

Continue Reading

You'll Also Like

4.2M 267K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
183K 2.3K 15
Bu kitap fazlasıyla cinsellik içermektedir!!! __ Bakışları açık boynum ve elbisemin dekoltesinden dışarı taşan göğüslerim arasında giderken bir adımd...
372K 6.4K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
3.3M 122K 68
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...