BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

595K 28.8K 29.1K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

6.BÖLÜM

21K 1.1K 830
By zeynepsnmzsyy

Hello wattpad ahalisinin BİR KİBRİT YAK okuyucuları..
Nasıl gidiyor gününüz, haftanız, ayınız hatta hayatınız.. Sormadınız ama ben söyliyeyim. Hayatım berbat açıkçası. Bu kitap beni ayakta tutuyor hata attığınız yorumlar çoğu zaman yüzümü güldürüyor..

Vize haftasından çıkmış ve aynı anda iki üniversite okuyan biri için en güzel molam bu kitap. Biliyorum çoğu zaman yoğun olup sürekli bölüm atamıyorum ama elimden geldiğince yorumlarınıza cevap vermeye çalışıyorum. Veremediklerim için ise özür dilerim 🙏

Neyse ben ve koca çenem yine açıldı. Sizi bölümle başbaşa bırakıyım ama yorumlarda görüşelim..🖤

Keyifli okumalar BİR KİBRİT YAK KİTABININ değerli okuyucuları.. 🇹🇷

6.BÖLÜM ile karşınızda olmaktan şeref duyarım..

..................................... ~ZS~.............................................

Yiğit son defa aynanın önünde saçını güzelce şekil verdi. Kumral saçlarını yana yatırdıktan sonra eliyle sakalını düzeltip aynaya son defa bakıp tuvaleten dışarı çıktı.
Namaz kılan Süleymanı es geçip, çoktan giyinmiş elindeki telefonla bir şeyler izleyen Feyzullahın   ranzada boş boş uzanıp tavanı izleyen Baranın yanına geldi.

"Yine çok yakışıklı olmuşum" dedi ve sanki omuzuna  bir toz konmuşta temizliyor gibi yapıp silkeledi. Baran uzandığı yerden  başını kaldırıp iki saat yeni gelin gibi hazırlanan arkadaşını tepeden tırnağa süzdü ve  onun aksine alaycı bir sesle

"Aynen hırtodan zırtoya dönmüşsün" diyip yarım ağız güldü. Onun dediği şeyle Feyzullah  başını telefondan kaldırıp Yiğite bakıp Baranın dediğine yarım ağız güldü. Namazın üstündeki Süleyman bile  gülmemek için  dudağını dişleyerek namaza odaklandı. Yiğit Baranın  yanına gelip yanağından bir makas aldı

"Acı yeme ne olur kıskanma senin de olur"

Baran onun elini itip  omuzunu silkip tuvalete yöneldi. Kapıdan girmeden once Yiğite dönüp

" Götüm bile senden daha yakışıklıdır" dedi.

"Senin o kara kuru götün müm!?" dedi alayla Yiğit

Baran hayretle poposunu avuçladı ve " Buna da kara kuru demesin be!? "  diyip poposunu gösterdi.

Süleyman namazını bitirdi ve sinirle arkadaşlarına döndü

"İki daka bir namaz kıldırmadınız ! Yalnış kıldım sizin yüzünüzden! Tekrar kılmam lazım" Yiğit onun dediğini takmadan

" Harbi olmuşum lan " dedi ve  cebinden çıkardığı aynaya beğeni dolu bakışlarını attı . Tekrar namaza  başlayacak Süleymana döndü

" Bana bir nazar duası şart oldu  "diyip sırıtı. Süleyman bir  şey demek için ağzını açmıştı ki tuvaletin kapısında dikilen Baran ondan önce söze atladı

" Şu havalara bak neredeyse kendini son peygamber ilan edecek" dedi

"Sus lan kıskanma" dedi Yiğit kibirle

"Neyini kıskanacağım gundi?"

"Ben bugün iki tane date  gideceğim" sonra durup düşünür gibi yaptı  "onu olabilir " dedi tespit yapar gibi. Baran yüzünü buruşturdu onun dediğine

"Dedemin beynamus torunuyla yarışırsın . O decalle  yarışıyor ama olsun senin de ondan alta kalır yanın yok"

"Ben onu bunu bilmem. Sen bir tane bulana kadar ben 2 tane buldum"dedi  keyifle

"Önemli olan bulmak değil ki -"  Feyzullah  daha fazla atışmalarını dinlememek için

"İki daka susun da şunu duyayım!" dedi. Baran merakla tuvaletini unutup Feyzullahın yanına tünedi

"Neyi komutanım, ne izliyorsunuz ki!?" dedi  merakla. Başını Feyzullahın elindeki telefona doğru uzatı. Ekranda gördüğü yavru kediler ile kaşları havalanırken, hayretle

"Siz kedi videosu mu izliyorsunuz komutanım? "

"Hayırdır izleyemez miyim! " dedi tek kaşını kaldırarak Feyzullah.

Feyzullahın o koca cüsesinin altında  hayvan sever bir adam yatıyordu . Hayvanları severdi  ama kedilere ayrı bir  zaafı vardı. Bazen birkaç saat oturup sadece  kedi videosu izler zamanını öyle harcar bazen de sokakta gördüğü kediyi sevmek için. Kimseye göstermediği  bu yanını  ilk kez timdeki arkadaşlarına gösterdi, onlara güvenerek.

Baran Feyzullahın yanında uzaklaşarak

"Estağfurullah komutanım. İzleyin yakışır size" dedi

Tam o sıra kapı sert bir şekilde açılıp Dursun nefes nefese kalmış bir şekilde kapının girişinde belirdi.

"Noldu dursun karedenizde gemilerin mi battı " dedi Baran şakaya vurarak

"Keşke gemim bataydı! ." Dursun tedirginlikle

"Hayırdır birader ne bu hal? " dedi Feyzullah elindeki telefonu yanına bırakarak. Dursun nefeslerini düzene soktuktan sonra ona şaşkın şaşkın bakan dört askere döndüp

"Binbaşı yandu hemde ne yanmak, sönmüyor. Bizi de yakacak! " dedi

Herkes binbaşının adını duyduğu gibi   dikleşirken Dursun sözlerine devam etti

"Sanırsın süper ligte kendi kalesine gol attı.. Öyle bir sinir yani. Dışarıda bizi bekliyor.. Çabuk olun hemşerum"
Diyip açtığı kapıdan gitti.

Tim Dursun'un arkasından koşar adım dışarı çıktığında burnundan soluyan binbaşı ile karşılaştılar. Elleri arkalarında bağlı, kaşları çatık, bakışları dikti ve kapıdan ona doğru gelen askerlerlere baktı. Askerler onun bu haline alışık değillerdi. Kırmızı görmüş boğa gibi burnundan soluyordu. Az önce içeride camdan gördüğü manzaradan dolayı bu hale gelmişti.

Tim sıraya girdiğinde hepsi nefesini tutu. Bu adamın bu hâli hiç te hal değildi. Kim ne yapmıştı da bu kadar sinirlenmişti? Bilmiyorlardı ama onların başlarının  yanacağından emindiler.

"HAZIR OL! "

timdeki tüm askerler aldıkları emirle ayaklarını yere ritmik ve sağlam bir şekilde vurup hazır ol pozisyonuna geçtiler.

"ŞINAV POZİSYONUNU AL!" hepsi aynı anda şınav pozisyonuna geçip kulaklarını açıp binbaşının başla emrini beklediler.

"BAŞLA!" etraflarında dönen binbaşının eşliğinde, yeni ıslanmış ıslak zeminde şınav çekmeye başladılar

Bir derken iki, iki on oldu on, yirmi. Binbaşı adamların arasından geçerken Yiğit in yanında durup ayağını onun sırtına koydu. Yiğit beklenmeyen bu hamle ile birden bozguna uğrarken hazırlıksız olduğu için göğsü yere değdi. Binbaşı ayağını Yiğiti sırtından çekmeden

"KAÇ OLDU ÇÖMEZ!?"

Yiğit üstünde 92 kilo ağırlıklı bir adam vardı. Ellerini yere koyarak tekrar şınav pozisyonu alıp binbaşının ayağı yokmuş gibi şınav çekmeye başladı.

"Saymadım komutanım" dedi Yiğit güçlükle. Ayağı onun üstünde ike Feyzullaha dönüp

"FEYZULLAH SEN SAYMIŞSINDIR. KAÇ OLDU?"

"Daha bir bile  olmadı komutanım" dedi Feyzullah elli beşinci şınav da iken. Binbaşı onun dediğine alayla güldü

"Duydun mu çömez ? Bir bile olmamış"

"Duydum komutanım" dedi Yiğit. Binbaşı ayağını onun üstünden çekip

"30 TUR KOŞU. SIRTLARINIZDA 10 KİLOLUK ÇANTA İLE" diyip onları bırakıp askeriyenin yolunu tutu dışarıdan onu izleyen Zeynep ten habersiz.

....

Asena sağlık ocağına girdikten sonra binbaşı da çok geçmeden yine   ateş saçan gözler ile dışarı attı kendini. Onu camdan izleyen Asena ve Zeynepten habersizdi. Az önce gördüğü manzaradan ötürü sinirliydi ve sinirini atacak ya da çatacak birini arıyordu.

Timin parkurda dediği gibi sırtlarına on  kiloluk çanta ile dördüncü turlarını attıklarını görünce asker adımları ile onların yanına gitti.

Tüm dikkatini onları üzerinde koşu yaparken ki hallerine sabitledi . Önce hangi adımı attıkları, hangi ellerini daha iyi kullanıp, vucutlarındaki herhangi bir yerde bir şey var mı diye bakmak için koşu bittikten sonra onları parkura sokup izlemeye başladı.

Başta  otuz  metrelik  engeli koşu, çamurda sürünme, düz duvara tırmanma, fileden geçme  gibi birçok  şeyi içinde barındıran parkurda onların herbir kaş hareketlerinden, mimiklerine kadar öğrenmişti.

Mesela Yiğit çamurda sürünürken yüzünü buruşturuyordu bunun sebebi hem temiz olan üniformasının pislenmesi hem de saçının bozulması idi. Baran koşuda çok iyiydi diğerlerine göre kısa gibi duran bacakları koşuda ona avantaj sağlıyordu. Dursun'un az da olsa yükseklik korkusu vardı.  Sekiz metrelik duvardan inerken sürekli içinden küfür ettiğini ağzının içinden çıkan mırıltılardan anlayabilecek kadar eğitimi vardı.  Süleymanın el becerileri çok hızlıydı. Özellikle silahı doldurup çekerken karşıdaki daha silahın davranmandan onun etkisiz hale getirebilecek kadar işe yarıyordu. Galiba bu yüzden bomba imha üzerine bir eğitim almıştı. Feyzullahın tıpkı onun da beklediği gibi dövüş eğitiminde çok iyiydi. Yakın dövüşte çüsesinin avantajı bile rakibi korkutuyordu.

Onların izlerken edindiği bilgiler operasyon sırasında eminim çok işine yarıyacaktı. Şimdilik sadece her an olabilecek operasyonlar için hazırlık yapılıyordu. Daha tam olarak formaliteden hazır olmadan saha görevi asla gelemezdi time. Birkaç evrak ile bu beş aslanı dağlara salabilecekti.

Yanına yaklaşan askerle BİNBAŞI başını timin den çekip askere çevirdi. Onun yanına varıp selam verdi asker

"Komutanım Yavuz albayım gölge timinin genel sağlık raporunu istiyor"

Tam parkurda koşma sırası Yiğite gelirken Binbaşı,

"ÇÖMEZ" diye ona seslendi. Yiğit parkurda çıkıp binbaşının yanına koşa koşa gitti

"Emredin komutanım"

"Genel sağlık raporu hemşire de mi yoksa size mi verdi?"

"Hemşire de komutanım"

"Git getir" diyip onu sağlık ocağına yönlendirdi. Yiğit aldığı emirle sağlık ocağının camından   onu izleyen kadınların olduğu binaya doğru koştu.

... 🇹🇷...

Asenanın anlatımı

Hani bazı anlar vardır ya durup bir dakika ya ne oluyor dersiniz. Olayı anlamaz beyninizi fonksiyonları bir anda durur düşünmeyi keserdi.  İşte ben de şu an o anlardan birindeyim. Az önce binbaşının ağzından çıkanlar beni olduğum yere çivileyip ağzımdan tek kelime bile çıkmamasını sağlayacak kadar etkiliydi.
Benim Timuçin ile sevgili sanıyordu. Nişanli olan üniversite arkadaşımı benim sevgilim sanıyordu???
Ama neden bizi mi görmüştü, galiba görmekle kalmamış ve yalnış anlamıştı.

Ben aşıktım ama ona. O ise şimdi beni başkasına sanıyordu. Bu nasıl bir problemdi.

Bana sırtını dönüp gittiğinde bile arkasından bakamayacak kadar şoktaydım ne olmuştu öyle bir anda.
Sonunda kendimi toparlayıp ona döndüğümde onun çoktan gittiğini gördüm omuzlarımı düşürerek nefesimi verdim. Ona gerçeği anlatmam lazımdı. O olay öyle değil di ki?

Onu bulmak isterken onun Yavuz albayın yanında olduğunu gördüm. Onu beklersem yalnış anlaşılırdı

Omuzlarımı düşürüp sağlık ocağına yöneldim. Zeynebin yanına gitmeliydim acil gel demişti çünkü. Sağlık ocağının kapısından düşük, hayat enerjisi bitmiş şekilde girdim.

Zeynep koşarak yanıma gelip kolumdan çekiştirdi.

"Asena koş koş bombaaa haberim var sana canısı!!"

Beni parkuru gören camın önüne görürdü

"Seninki geldi. Dışarıda gölge timine antrenman yaptırıyordu. Ama görmen lazım volkan gibiydi. Hata bir kibrit yak ateşe versen daha iyi.."

"Nasıl yani?" dedim anlamayarak

"Sen gittikten sonra dışarıyı izliyim dedim bide ne göreyim tim koşa koşa dışarı çıkıyor. Binbaşı zaten volkan gibiydi. Hepsine bağırdı, çağırdı . 30 tur koşu cezası verdi sırtlarına 10 kiloluk çanta koyarak. Ama uzaktan bile olsa siniri burdan belli oluyordu. Bir şey mi olmuş anlamadım orayı ama bulurum ben neye sinirlendiğini. Gitti ama gelecek birazdan korkma. Ama acaba ne oldu? Albayla falan mı kavga etti ya da başka bir şey mi oldu? "

" Ben onu gördüm zaten? "

" Albayı mı? "

" Binbaşıyı "

" Aaa! nerde? nasıl? "dedi Zeynep. Omuzlarımı düşürdüm

" Az önce. Gördü bizi? "

" Bizi? Siz kimsiniz? "dedi anlamayarak

" Benle Timuçini"

"Rapunzel Timuçin mi?" dedi hayretle

"Evet"

"Onun burda ne işi vardı ki? Asker mi gelmiş?"dedi  şaşkınlıkla

"Asker gelmiş, saçını falan kesmiş?"

"Şaka?" dedi şok üstüne şokla

"Ciddiyim bir görsen baya değişmiş. Simaya evlenme teklifi etmiş. Babası da şart koşmuş askerlik yapacaksın  ve piercing  gidecek diye oda kabul etmiş"

"Ciddi olamazsın" diyip kolumdan tutarak koltuklara yönlendirdi

"Eee?"

"İşte o beni görünce sarıldı falan sonra kantine gittik çay içtik. O sıra o geldi."

"Sizi öyle mi gördü!! Ohaaa!"

"Evet ve sevgili zannetti. Hata baya baya sevgiliniz dedi?"

"Whattt!"

"İşin tuhaf yanı biz kantinde oturken geldi orda birkaç askeri aldı ve gitti bunlardan biri de Timuçindi. Götürdüğü askerler geri geldi iki dakika sonra ama Timuçin ortada yok. İşte gittim baktım birde ne göreyim Timuçin diş fırçası ile fayans temizliyor. Binbaşı ona vermiş görev, pardon ceza olarak. "

" Aalllah!! "diyip Zeynep kalktı ve göbek atmaya başladı. Şaşkın bakışlarla kıvıran arkadaşıma bakarken şok içerisindeyim

" Kankam gelin oluyor sıra da bana geliyor . Düğünümüz var düğünümüz. Ohhh! "

" Zeynep? "

" Söyle gelin hanım? "dedi neşe ile

" Ne gelini kızım. Ne düğünü? "

" Evleniyorsun hanım efendi evleniyorsun. Tebrik ederim" diyip elimi sıktı ve erkeklerin yaptığı gibi kafamızı yokuşturdu.

"Darısı başıma" diyip elini açıp yüzüne vurdu

"Zeynep adam onu sevgilim sanıyor diyorum.. düğün var haklısın ama benimle onun değil benle Timuçin in"

"Ha?" diyip bir dakika düşündü. Sonra eski haline dönüp "O kolay ya halledilir. Ama bu adam sana yanık yanık"

"Şaka mı yapıyorsun?"

"Ne şakası kız! Kıskanmış ve Timuçine görev vermiş işte."

"İmalı imalı dediği şeyi duysan"

"Ne demiş eniştem" diyip kalktığı yere geri oturdu

"Buraya gelirken yanlışlıkla ona çarptım. Bak kelimesi kelimesine söylüyorum 'Aşk başınızı o kadar döndürmüş ki gözünüzün önündeki 92 kiloluk adamı dahi göremiyorsunuz' bide şey dedi 'Kusura bakmayın izin vermedim sevgilinizle zaman geçirmenize ama asla istemezdim  aranızı bozmak falan' "

Zeynep karşımda kahkahalar ile gülmeye başladı. Ben salak salak yüzüne bakarken o gözyaşını temizleyerek

" Ayy Asena bu adam sana inceden değil baya baya yanık"

"Yok öyle bir şey!"

"Var" diyip kahve makinesinin yanına gidip kahve döktü

"Dur bir keyif kahvesi de içeyim" diyip iki fincanla kanepeye oturdu. Birini bana uzattı

"Yakında tuzlusunu yapmak nasip olacak" dedi sırıtarak. Kahveyi elinden alıp sehpaya koydum ve pencereye yöneldim. Dışarıda binbaşının timi ile parkurda idman yaptığını görünce pencereye daha da yaklaşıp onu görmeye çalıştım. Zeynep te fincanını bırakıp yanıma geldi.

"Geldi bizim enişte"

"Öyle deme"

"Demesem de gerçeği değiştiremeyeceğiz ki"

İkimiz de pencereden binbaşının ve timi izlemeye başladık. Bir süre onları izledik. Binbaşının sert cüsesi ile timin başında dikilip onları zorlayan şartlarda idman yaptırıyordu.

O sıra pencerenin alanına bir asker girdi ve direk binbaşı ile konuştu. Ondan sonra binbaşı Yanına çağırdığı askere sağlık ocağını gösterdi. Askeriyeye  doğru gelen askerle ben ve Zeynepte  panik içinde iki adım geri gittik. Acaba onları izlediğimizi fark etti mi? O yüzden mi bu adamı yolladı?

"Bize doğru geliyor Zeynep!"

"Farketim"

"Ne yapacağız? İzlediğimizi mi anladı o yüzden mi?"

"Hayır canım sakin ol bi.. Hiçbir şey yokmuş gibi davran" diyip kolumdan çekerek kanepeye oturttu. Elimde soğumuş kahveyi tutuşturup

"Doğal davran" diye ikaz etti. Soğuk kahve elime alınca bile tedirgindim. O sanki sıcakmış gibi dudağına götürdü

"İşte ben o kıyafeti çok beğendim" dedi. Dediği şeyle kaşlarımı çattım. Ne kıyafeti?

"Ne kıyafeti?"dedim anlamayarak. Koluyla koluma  vurarak

"İki saatir beğendiğim kıyafeti anlatıyorum ya "dedi kaş gözle.

" Ha o mu? "

" Haa o! " dedi ima ile. Konuyu değiştirmeye çalışıyordu

" Güzeldi bence al. Yakışır sana o rengi "

" Dimi dimi "dediği sıra içeriye giren ayak sesi ile ikimizin de kafası kapıya çevrildi. Gelen kişi beyaz tenli kumral bir askerdi. Onu tanımıyordum. Bakışları önce benim üstümde bir süre durdu ardından Zeynebin es geçerek içeriye çevirdi.

" Burcu yok mu? "

" Taze bitti canım" dedi gıcık bir şekilde Zeynep

"Senden başka seçenek yok desene.. Rapor lazım"

"Senin deli raporun mu? Onu burdan değil , Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesineden verirler sana " asker alayla

"Komik  şey seni" diyip zoraki güldü  "Binbaşı genel sağlık raporunu istiyor" dedi.

Binbaşının adını duymuş gibi sevindim ve o an karnıma sancılar girmeye başladı bile.

Bizi gördüğü için gönderdiğini sanmıştık ama görmemişti ve sadece bir rapor için göndermişti onu. Keşke o gelseydi de onu görseydim. O kadar çok isterdim ki bunu.

"Baştan desene onu" dedi Zeynep. Sonra

"Bekle" diyip içeri gitti.

"Siz de mi hemşiresiniz?" niye herkes bana bu soruyu soruyordu ki? Değildim işte değil! Olsam üstümde önlüğüm olurdu

"Hayır" dedim başımda dikilen askere

"Hmm o zaman manken ya da oyuncusunuz?"dediklerine kaşlarımı çattım. Ne alaka !?

"Hayır ikisi de değilim"

"Bu güzelliğinizi heba ediyorsunuz o zaman. Eminim bir filmde oynasaydınız gişe rekoru kırardı" benle mi flört etmeye çalışıyor

"Zannetmiyorum" dedim ve önüme döndüm. Bu da nerden çıkmıştı!

"Ben bundan eminim ama" diyip  benim oturduğum kanepenin ucuna oturmak yerine hemen yanıma yerleşti

"Şu an sevgilinize çok imrendim. Sizin gibi bir sevgilisi olduğu için çok şanslı biri.. Var dimi  öyle biri?"

"Sizi ilgilendirmez! " diyip oturduğum koltuktan ondan uzağa kaydım. Dediğim şeye yüzü güldü

"Doğru ilgilendirmez ama  eğer müsaitseniz sizi bir ara yemeğe çıkarıp tanışmak isterim?"

"Hayır. Teşekkürler, istemez! " diyip ona yüzümü döndüm. Bu nasıl bir terbiyesizliktir ya!. Her güzel buldukları kıza asılıp bunu yapmalarına gerek var mıydı!? Bir anda kucağımda olan elimi alıp tersini öptü. Yaptığı şeye şokla bakarken

"Tamam yemekte tanışmayalım bari burda tanışalım . Yiğit ben, siz? " dedi. Elimi ondan kurtaracaken arkamızdan gelen sesle ikimizin de başı o sese döndü

"ÇÖMEZ!" başımı arkaya çevirince gördüğüm bal gözler ile donup kaldım. Binbaşının gözleri elimize kayarken ben sanki ateşe dokunmuş gibi elimi onun eli arasından kurtardım. Yiğit birden ayağa kalkınca bende yutkunarak ayağa kalktım. Yine yalnış anlayacak ? Lütfen anlama!

"Ben seni dosya getirmeye gönderdim"

"Hemşire dosyayı getirmeye gitti komutanım"

"Sen de o sıra sevgilisi olan kızlara mı yavşıyorsun!?"

Yiğit duyduğu sevgili lafı ile bir şey diyeceken Zeynep elinde dosya bir anda olaya daldı

"Diğer evrakların  altına karıştığı için bulmakta zorlandım" dedi. Binbaşıyı ve bizi ayakta görünce durup olayı anlamaya çalıştı.

"Dosyayı al peşimden gel!" diyip bana göz ucu ile  bakmadan çıkıp gitti. Arkasından Yiğitte giderken ben onun arkasından baka kalmıştım

"Ben yine ne kaçırdım?" dedi Zeynep ilk şokunu atlatıp

"O gördü"

"Neyi?"

"Benim elimi tuttuğunu gördü!"

"Ney!?"

"Yiğit tanışmak için elimi tutunca binbaşı gelip bizi öyle gördü. Ama ona dedi ki 'sevgilisi olan kızlar mı yavşıyorsun'. Resmen sevgili olduğuma baya inanmış"

"Bir dakika o Yiğit sana mı asıldı?"

"Evet"

"Şerefsiz bu çocuk" dedikten sonra burun kemerini sıktı

"Niye? Tanıyor musun?" dedim. O hayretle

" Tanımıyorum ama asla tanımak ta istemem. Bana terörist diyen  çocukta oydu. Hem o Burcuya da aslımıştı. Gördüğü tüm dişilere asılıyor " dedi iğrenir gibi

"Neee!"

"Yaaa işte ben böyle bir yerde çalışıyorum canım kankacım.. Neyse ne boşver sen o gorili. Bizim odak noktamız binbaşı, odağımızı saptırmayalım"

                           ..... 🇹🇷...

Binbaşı sağlık ocağından arkasında Yiğit ile çıktı ve parkura doğru yöneldi. Tek kelime bile etmeden. Arkasından yürüyen Yiğit içinden bildiği bütün duaları edip kendi yaptığına küfür etti. İki dakika dosyayı alıp çıkmak bu kadar zor muydu da gördüğün kıza yaşayacak. Biraz çeneni tutabilseydi şimdi endişe ile peşinden gitmezdi binbaşının arkasından.

Herşeyden habersiz  idman yapan timdeki arkadaşlarının başında bekleyen asker Binbaşıyı görünce silkelendi. Binbaşının baş hareketi ile dosyayı o asker uzatı. Asker selamını verip gitti ardında gözü yaşlı Yiğiti bırakarak.

Yiğite göre her şey bu dosya yüzünden olmuştu. Binbaşı parkura doğru girerken Yiğit hâlâ sonunu bekleyen kurbanlık koyun gibi olduğu yerde dikiliyordu. Binbaşı :

"ÇÖMEZ PEŞİMDEN GEL!" diyince daldığı düşüncelerden çıkıp onun arkasından parkura girdi. Timdeki diğer askerler parkurun içine giren binbaşıya aldırmadan yaptıklarına devam ederken

"Tim!.. Siz dağılın. Sizin için bu günlük bu kadar idman yeter, gerisi çömezde " dedi. Hepsinin başı Yiğite dönerken Yiğit utançtan başını öne eğip yüzlerine bile bakamadı. Yutkunup binbaşının vereceği cezaya boyun eğdi. Binbaşı 2,5 cm lik barfiks demirinin yanına gidip durdu.

" Başla bakalım çömez! " Yiğit binbaşının yanına gidip keyifle gülümsedi. Barfiks çekmek miydi cezası daha büyük bir şey bekliyordu oysaki. Hemen allete asılıp çekmeye başladı sevinçle. Binbaşı onun sevincini kursağında bırakarak

"Baş aşağı" dedi.

"Emredersiniz komutanım" diyip bu sefer başaşağı çekmeye başlar. Ayaklarını demirin üst yüzeyine sabitleyip kollarını başının arkasına sabitleyip  gövdesini yukarıya doğru kaldırdı. Bunu birkaç defa yaparken  yaptığı işle meşgul oldu.

Binbaşının gözü dünyayı ters gören  Yiğite iken diğerlerine

"10 kiloluk ağırlık bağlayın şunun koluna" dedi. Yiğit durup binbaşıya şaşkın şaşkın bakarken timdekiler endişe ile birbirlerine bakmakla meşgullerdi.

"Aynı şeyi ikinci defa söylersem kendinizi  de onun yanında bulursunuz!" dedi binbaşı sert sesle.

Süleyman el mecbur 10 kiloluk ağırlık almaya giderken Yiğit çenesini tutamadı

"Komutanım sizde merhametin ' M' si var mı?"

"Yok bende gadarlığın 'G' si var" dedi. Binbaşı bıyık altından gülerek. Süleyman elindeki 10 kiloluk ağırlıkla gelince Yiğit yutkundu.

"İmam! bağla şunun koluna 10 kiloluk ağırlıklardan iki tane de dünyanın kaç bucak olduğunu görsün!"

Yiğit Süleymana yapma be vicdansız başışı atsa da Süleyman mecbur olarak astı iki ağırlığı da koluna. Yiğit uzun süre baş aşağı kaldığı için gözleri ve yüzü git gide renk değiştirirken ağırlıklardan kolunu bile kaldıramıyacak durumda idi.

Derin bir nefes alıp ağırlıklara iyice sarılarak vucudunun yukarıya doğru çekmeye çalıştı. Yukarı çıkmak ne kadar zor ise indirmek te bir o kadar zordu. 10 kiloluk ağırlıklar düşerse kızarmış elleri iyice morarırdı. Yavaş yavaş timdeki arkadaşları ve binbaşının bakışları eşliğinde gıkını bile çıkaramadan çekmeye devam etti.

"Kaç oldu çömez?"

"17 komutanım" dedi Yiğit 17 bitirdikten sonra. Binbaşı yapay bir şaşkınlıkla

"Oldu mu o kadar ya?!" diyip Feyzullaha döndü

"Sen kaç saydın Feyzullah ?" Yiğit Feyzullaha yalvaran bakışlar attı. Feyzullah başını eğip

"Saymadım komutanım" dedi. Yiğit içinden oh çekerken bile stresliydi. Binbaşının kafası diğerlerine döndü

"Siz?" dedi. Hepsi kafasını olumsuz anlamda sallayınca

"Biriniz bile saymadı mı? Neyse artık bu sefer de çömezin dediği  olsun" diyip arkasını döndü onlara.

"30 olunca bittir" diyip parkurda çıktı. O tamamen askeriyenin kapısından  gidene kadar  arkasından birkaç tane daha çektikten sonra durdu. Onun gittiğine emin olunca tüm arkadaşları onun yanına koşup ağırlıkları aldılar.

"Alın alın.. Az kalsın öbür tarafa gidiyordum. Neredeyse beyaz  ışık  gördüm " Baran ensesine bir şaplak atıp

"Yine ne halt ettin gundi. Nerde bir bokluk orda sen!" dedi Baran kollarındaki ağırlıklardan birini çıkarırken

"Hakkettim galiba bu sefer" dedi Yiğit umuysuzlukla. Ama artık akılanmıştı. Bir daha bir kıza selam bile vermeyecekti. Sonunda binbaşının gazabı vardı çünkü.

"Yav hemşerum! Ben sana adam sinirlidir dedim niye dinlemiyorsun!? "

"Lan iki daka dosya almaya gittin ne vardı da orda ceza alacak kadar, sana sinirlendi?" dedi Süleyman

"Burnumu bir yerlere sokmadan duramadım. Neyse ne " dedi Yiğit olayı anlatmadan.

"Sen ve o koca burnun! " dedi Baran

"Bana bak zıpzıp! Bu ara bu adamın gözüne fazla batıyorsun. Dikkat et hareketlerine. Götün iki daka düz dursun. Kuyruğunun üstüne otur!" dedi Feyzullah

"Tamam komutanım. Dikkat ederim " dedi Yiğit mahçup bir şekilde

"Gel eline bir şey sürelim morarmadan" diyip askeriyeye girdiler.

..... 🇹🇷...

Asenanın anlatımı

İkimizde onlar çıktıktan sonra pencereye olanları izlemeye geçtik. Yiğit denilen asker dosyayı orda bekliyen askere verdikten sonra binbaşının peşinden parkura girdi. Biz olanları gözümüzü bile kırpmadan olan biteni izlerken binbaşının verdiği ceza ile ikimizin de kaşları havalanmış ağzımız açık kalmıştı. Yiğit cezaya başlarken Zeyno şaşkın halini atlatıp sırıtarak kahvesini eline alıp manzara karşısında yudumladı. Ona göre bu olanları Yiğit hakketmişti. Hem kendi intikamı alınmış hem de önüne gelen her dişi sineğe bile yavşanmayacağını öğrenmiş olurdu. Onun için önemli olan basıldığı kişini binbaşının yavuklusu ise iş daha da boka batarmış. Zeynep bu manzaradan oldukça keyif aldı. Hata ona müstahak olduğunu bile düşünüyordu. Zeynonun dediklerini katılmıyordum . Fazlaydı biri için bunlar. Sadece basit bir şey idi. Tamam hiçte hoş degildi ama yine de ne bileyim.. Benim için fazlaydı bu.

İlk kez sanki onun bu yönü ile karşılaşıyordum. Acımasızdı şu an. Tamam çoğu zaman güleç bir adam değildi ama bu da fazlaydı. Gözlerindeki ifade verdiği ceza takındığın tavır herkesi korkuturken ben bile onun bu halinden ürpermiştim.

Binbaşı sonunda cezaya son verip askeriyeye girince Zeynep bana döndü

"Hadi!"

"Ne hadi?"

"Kalk peşinden git"

"Ne?"

"Ne 'si falan yok. Hadi hadi" diyip kolumdan tutup kapıya doğru götürdü

"Git konuş. Git konuş kanka ben arkandayım"

"Niye geldin derse?.. Arkamda Zeynep var mı diyim!?" dedim sinirle

"De" dedi sırıtarak

"Saçmalıyorsun" diyip kolları arasından çıktım.

"Benim canım kankam. Akılı bıdık kankam. Ponçik kankam. Bal gözlü binbaşıya aşık kankam. Eğer şimdi gidip konuşmazsan iş iyice sarpa saracak"

"Öyle mi dersin?" dedim kararsızlıkla. Ona olayı açıklamam lazım. Sevgilim var sanıyordu ve ben açıklamadım sürece hep te böyle zannedecek.

"Öyle tabii. Hadi git" diyip kapıyı gösterdi. Dediğine uydum ve sağlık ocağından çıktım.

Arkasından çok geçmeden girmeme rağmen anında onun gittiği yeri görmedim. Biraz etrafa baktım ama nafile etrafta yoktu. Birine soramazdım. En iyisi kendin arayıp bulmaktı. Son çare kantine girdim. Çoğu masa boş iken birkaç asker kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Gözüm kantinin arka kapısına kayarken oraya yöneldim belki bir umut oradadır diye.

Onu gördüm. Ama bu farklı bir görmeydi. Bal gözlerine aşık olduğum adam karşımda idi hem de yüzü açık bir şekilde. Her daim gözü dışında kapattığı yüzü bu sefer tamamen açıktı. Ağzındaki sigarayı cebinden çıkardığı kibrit kutusundaki kibritlerden biri ile yaktı. Kibrit kutusunu önündeki masaya rastgele  atıp sigarasından içine bir nefes çekti. Oturduğu koltukta öne doğru eğilmiş sigarasını içiyordu.

Bedenim bu manzaranın gerçekliği ile donup kaldı. Gözüm onun yüzünün her ayrıntısını beynimin en ücra köşesine kazımak için işlere başlamıştı. Koyu kahve dağınık saçları, keskin çene hatlarını yeni uzamış sakallarını çevrelerken kısa kirpikleri aşık olduğum  bal gözlerinini çevrelemişti çattığı kaşları ile. Yüzüyle uyumlu burnu yandan durduğu için dümdüz dururken dolgun denilebilecek dudaklarına götürdüğü sigarasından bir nefes daha aldı. Ağzından çıkan dumanı izledikten sonra bakışlarını izlediği elma ağacından çekip yere eğdi. Kaşları her daim çatık olduğu gibi yerli yerinde iken ne düşündüğünü çok merak ediyordum. Neydi onu böyle düşündüren şey?

Sigarasından üçüncü nefesi çektiği sırada izlendiğini hissettiğinden olsa gerek başı yerden kalktı. Bakışları izleyenin kim olduğunu bulmak için etrafı tararken bende durdu. Çattığı kaşları havalanırken dudağı çizgi halini aldı. Bana anlamayan gözler ile bakıp ayağa kalktı, elindeki sigarayı yere atıp ayağı ile  söndürdü.

Ben hala o bunları yaparken mest olmuş bir şekilde onu izlemeye devam ettim. Bana doğru anlamayan gözler ile baktıktan sonra birkaç adım attı ki arkamdan duyduğum sesler ile havalanan kaşları çattılıp

"Hayır!" diye bağırdı. Başımı omzunun gerisinden gelen seslere doğru çevirdiğimde ise bana doğru koşan K9 köpeklerine birini gördüm. Sahibinin elinden kaçmış köpek tam da bana doğru dilini çıkarmış ve havlayarak üstüme doğru koşuyordu. Olayın şoku ile bir adım geri giderken gözlerim yuvalarından çıkacak gibi açıldı.

Vücudum tamamen donup sonumu beklerken belimden tutulan kollar ile ayaklarımın yerle olan ilişkileri kesildiğinde benim ağzımdan "Aaa!" diye bir tepki çıkmıştı. Binbaşı

"Geri bas!" diye bağırarak köpeğin üstüme atlamasına fırsat vermeden durdurdu. Köpek aldığı emirle ani bir durma ile kayarak binbaşının biraz arkasına düştü. Eğer binbaşı beni kaldırmasaydı çoktan üstüme patlamıştı bile.

Ellerim refleks olarak belime sarılan kollara giderken onlara tutunarak güç aldım. Binbaşı beni yere bırakmadan köpeğin tasmasını bırakan askere bağırdı

"TASMASINI NASIL BIRAKIRSIN!" asker korku ile yanımıza geldi.

"Bir anda koştu komutanım, tutamadım." dedi

"Ağızlığı nerde bunun !"

"Dolaşmaya çıkardığım için takmadım komutanım" diye kendini savundu. Ben hala binbaşının kolları ile havada iken köpek havladı. Onun havlaması ile binbaşının korkunç bakışları askerden çekilip ona döndü

"Sesini kes Barbar ! Seninle bunu sonra konuşucaz!"askere dönerek

" Ağızlığını bağla şunun! "dedi. Asker denileni harfi harfine uygularken köpekte binbaşının tavrı karşısında oturduğu yere sinmiş hatalı olduğunu anlamıştı. Asker onun ağzılığını takarken tek kelime bile etmedi ve ona sorun çıkarmadı.

Ben daha binbaşının kolları arasında iken binbaşı beni sanki yeni farketmiş gibi yere indirdi. Ayaklarım yere değerken gözüm anlık olarak karardı. Yere sabitlediğim ayaklarım ile elim başıma giderken gözlerimi kırpıştırdım. Bir anda havalandığımdan olsa gerek başım dönmüştü.

Vücudumdaki eller uzaklaşmazken binbaşının bana endişe ile  yüzüme baktığını gördüm

"İyi misin?" dedi yumuşak bir sesle. İlk kez ondan duyduğu ses tonuyla yüzümde bir gülümseme belirdi. Benim için endişelenmişti . Az önce bağırıp çağıran o değilmiş gibi birde yumuşak bir sesle yapmıştı bunu.

Başımı evet anlamında saladım. Onun elli hâlâ belimde iken yüzüme dikkatle baktı. Ona sırtımı dönüp gideceken gözümün kararması ile ne olduğunu anlamadığım bir şekilde kendimi karanlıkta buldum. Son hatırladığım binbaşının bana endişe ile baktığı gözleri ve başımın koca bir göğse yasladığım , etrafımı saran traşı losyonu ve ona karışan sigara kokusu ile havalandığımdı.

Başımın zonklaması ile gözlerimi araladım. Gözlerimi koca bir baş ağrısı eşliğinde açarken bulunduğum yeri idrak etmeye çalıştım. Neredeyim ben ve ne olmuştu bana? Beyaz tavan bana yabancı değilken elimdeki ağırlığın açılan damar yolundan olduğunu, revirin de tıpkı hastane gibi korktuğunu, başımda dikilen bedenin varlığı ile odada tek olmadığımı anladım.

Zeynep serumu yenilerken uyandığımı farketmişti ki sırıtarak bana baktı. Neden gülüyordu? Komik olan neydi?

"Sonunda uyandın Feriha" dediği şeyle adımın neden bir anda Feriha döndüğünü zonklayan başımdan dolayı  anlamadım. Ona anlamayan gözler ile baktım.

"N'oldu bana?"

"Bayıldın canım tıpkı Ferihanın yaptığı gibi. Ama Allah'tan Emirin çok ta uzaktan değilmiş" dedi sırıtarak. Eğlendiği belliydi.

"Emirim?"

"Sen ona binbaşı de istersen"

"Ne!?" diyip yaptığım yerden dikleştim.

"Nasıl yani? Ne oldu tam olarak?"

"Diyorum ya! bayıldın. Binbaşı da seni buraya getirdi" dedi.

Demek o kollar ve o koku ona aitti. Beni o taşıyarak getirmişti. İster istemez mutlu etti bu durum beni.
Etrafıma bakındım onu bulmak için ama revirde ikimizden başka kimse yoktu. Onu aradığımı farketmiş olacak ki

"Çok bakma dışarıda telefonla konuşuyor. Merak etme gitmedi bir yere" dedi sırıtarak. Yanıma oturdu.

"Ne zamandır yatıyorum?"

"İki saate yakın. O da başında bekledi" dedi ima ile. İçeri doğru atılan asker adımları ile ben susarken Zeynep sesini yükselterek

"Sana yemek ye demiştim değil mi Asena! Ama sen beni dinlemedin. Bana yemek getirirken kendin yemek yemedin, biliyordum." sinirle ayağa kalktı "Bitti bundan sonra yemek düzeninden ben sorumluyum. Artık her gün askeriyeye gelip benimle öğlen yemeği yiyeceksin. Hazırladığın yemek artık iki kişilik olacak. Bak tane tane söylüyorum her gün! Eğer gelmezsen yine böyle bir yerde düşüp bayılırsın"

Ne diyordu bu kız? Ona anlamayan gözler ile baktığımda
"İtiraz etmiyeceksin. Zaten sabah yemiyorsun bide öğlen yemezsen iyice hastalanırsın" dedi. Sonra sanki binbaşıyı yeni görmüş gibi

"Pardon ben bir an -"

"Sorun değil. Haklısın hemşire artık yemek düzenine dikkat etmesi gerek. Aslında Barbarın ona doğru koşarak gelmesi de tetikledi" dedi. Barbar dediği köpeğiydi.

"Oda var tabi ama dün akşamdan beri hiçbir şey yemedi ki Asena. Ama artık yok her gün benimle askeriyeye gelecek" sonra durdu binbaşıya baktı izin ister gibi " sorun olmaz değil mi gelmesi?"

"Hayır olmaz. Gelebilir" dedi. Ben şokla Zeynep ve binbaşının konuşmasını dinlerken Zeynep bana dönerek

"Al binbaşı da izin verdi. Artık her gün buradasın. Kaçarın yok" dedi. Ben şaşkınlıkla Zeynebin zekasına hayran kalmıştım bile. Resmen hem her gün buraya gelmemi normalleştirmişti hem de burada olacağımı ona haber vermişti. Önümde şapka çıkarmam gereken hareketi ile beni benden etmişti. Ben el mecbur

"Peki" dedim sanki bunu istemiyormuş gibi. Zeynep ciddiyetini bozmadan

"Aferin" dedi. Binbaşıya dönerek

"Benim birkaç işim var onları halletmem gerek. Siz serum bitene kadar burda beklerseniz olur mu?" Zeynebin kolundan tutup

"Hayır hayır gerek yok" dedim ama binbaşı beni bozguna uğratarak

"Sen işine bak hemşire, ben burdayım" dedi. Zeynep zafer kazandığını belli etmeden sadece gülümseyerek dış kapıya yöneldi. Giderken binbaşının görmeyeceği şekilde bana göz kırpmayı da ihmal etmedi.

Erkeklerin kadınlardan korkması konusunda onlara gerçekten katılıyordum. Böyle bir canlı ile uğraşmak ciddi bir zeka isterdi. Özellikle karşılarındaki kadın Zeynep ise. Bu zekasını başka şeyler için kullansaydı daha iyi yerlere gelecek olan kankamın benim için harcaması gururumu okşuyordu.

Başımda elleri ceplerinde dikilen binbaşıya bakıp mahçup bir sekile
"Lütfen işinize dönün. Başımda beklemenize gerek yok"

"Şu an bir işim yok.. Daha iyi misin?" dedi. Bana merhamet vermek ister bir yüzle bakınca gülümseyerek başımı evet anlamında salladım

"İyiyim"

"İki saat önce de  iyiyim dedin ama sonra bir anda  kollarımda baygın bedenini buldum" dedi.

"Bir anda oldu. Kasti değildi" rezillikti bayılmam. Nasıl olmuştu hiç anlamadım. Resmen şu an yorganı kafama kadar çekip utançtan yerin dibine girmek isyordum

"Kimse yalandan bayıldığını söylemedi" dedi 

"O ima yapıldı" dedim sinirle. Benimle mi inatlaşacaktı ciddi ciddi!?

"Asla" dedi yarım ağız gülerek. Zevk alıyordu bu durumdan resmen

"Neyse.. Ben  teşekkür ederim buraya kadar kendiniz getirmişsiniz "  dedim. Ona nasıl hitap edeceğimi bilmiyordum . Adını onun ağzından duyana kadar böyle devam edecekti galiba.

"Etme"dedi bir anda

"Neden?" dedim şaşkınlıkla

"Benim köpeğim yüzünden oldu"  kendini mi suçluyordu bu adam?

"Senin mi o köpek?"

"Evet.. Düşman sandığı herkese saldırıyor."

"Ben düşman değilim ki" dedim kendimi savunmak ister bir şekilde

"Değilsin" dedi gülerek "Orda dikildiğini görünce bana saldıracağını sandı "

"Saldırmak mı!? Sana mı!? Yürek yemiş olmama gerek. " dediğim şey onu gülümsetirken bir anda ciddileşti

"Oraya niye geldin albayın kızı?" diye sordu merakla . Durdum. Niye mi gelmiştim? Ne diyecektim ben şimdi? Gerçeği olmaz. En iyisi yalan söylemek

"Hava almaya  " dedim sanki allalade bir şeyden bahseder gibi.

Dediğim şey onu düşündürürken ben ondan gözlerimi kaçırıp seruma çevirdim. Yeni takıldığı için bitmesine baya bi zaman vardı.

Binbaşı susmayı seçerek beni de sessizliğe itmişti. Onun olduğu tarafa bakmak için can atsam da o yakışıklı yüzünden ve bal gözlerinden kendimi mahrum edip başımı pencereden dışarıya çevirdim. Onun yüzüne uzun süre bakarsam gözlerim aşk ilanı yapmaya hazır bir vaziyeteydi. En sonunda susmaktan vazgeçip

"Emin misin?" dedi süphe ile. Hala aklını kurcalayan şeyler vardı ve bazı soruları cevapsızdı. Ona vereceğim tek cevap evet oldu.

"Komutanım" içeri doğru seslenen askere ikimizin başı da o tarafa döndü. Köpeğin tasmasını tutamayan asker ile ağızlığı takılmış binbaşının Barbar adındaki köpeği kapının girişinde bekliyorlardı.

Köpeği görmenin korkusu ile yaşadığım korku gün yüzüne çıkarken yanımda dikilen binbaşının elleri cebindeki koluna yapıştım. Yaşadığım şeyler birbir aklıma gelirken binbaşının arkasına iyice sindim. Binbaşı hareket dahi etmezken yan gözle bana bakıp asker döndü

"Barbarı bırak. Sen gidebilirsin" dedi

"Hayır!" dedim ani bir şekilde. Asker tasmayı bırakacakken  verdiğim tepsi ile durdu. Binbaşı tereddüt eden askere keskin bir sesle

"Dediğimi yap!" diyince ikiletmeden bırakıp gitti. Barbar bırakılan tasmasını rağmen yerinden milim bile kıpırdamadan oturup bize baktı. Binbaşı ona :

"Gel buraya oğlum"

"Hayır!"

"Hayır demeyi kes albay kızı !" dedi. Sinirlenmişti hata bana sinirlenmişti

"Hayır !.. İçeri giremez! Götür onu buradan binbaşı ?!"

"Ben senin babanın altında emir alan askerlerden değilim albay kızı! " dedi burnundan soluyarak

"Ben de altında emir verdiğin askerlerden değilim binbaşı !" dedim sinirle. Hâlâ koluna yapışık bir halde iken ona atarlanıyordum. Köpek benim sesimden dolayı oturduğu yerden dikleşip hırlayınca başımı ona çevirdim. Bana doğru bir adım atmıştı ki elimi kaldırıp

"Sakın içeri gireyim deme!"

"Sesinin tınısına dikkat et!"

"O buraya girmeye çalıştığı sürece etmeyeceğim. Girmesine izin verme!"

"Ses diyorum tını diyorum!" dedi sabır çeker bir şekilde

"Köpek diyorum içeri giremez diyorum!"dedim  aynı ses tonu ile

"Köpek dediğin benim köpeğim !"

"Az kalsın beni parçalayacak olan köpek!" dedim sinirle. Adının Barbar olduğunu öğrendiğim köpek yine tıslayınca başım onun tarafına döndü işaret parmağımı ona doğru saladım

"Tek bir adım bile atma !" binbaşı elimi kaldırarak köpeği tehdit ettiğimi görünce

"Kaşınıyorsun albayı kızı " diyip  beni bırakıp  köpeğin yanına gitti.

Köpek bakışlarını benden ayırmazken binbaşı onun yüzünü avuçladı ve okşamaya başladı. Başta bakışlarını benden çekmezken binbaşının dokunuşları ile yumuşamasına ve  onunla oynanamasına izin verdi. Ağızlığından dolayı çok ses çıkaramasa da halinden memnun olduğu aşikardı.

İşin tuhaf yanı normalde gülmeyen binbaşı şu an neredeyse kahkahalar ile onunla oynuyordu. Çömeldiği yerden yatmış köpeğin karnını okşayıp onunla oyun oynuyordu. Şaşkınlıkla ikisine bakarken onlar ben yokmuşum gibi eğleniyorlardı. En sonunda binbaşı bana döndü

"Buraya gel!"

"Hayır" diyip itiraz ettim.

"İlk ve son defa söylüyorum. Buraya gel!" dedi sinirine hakim olmak ister gibi

"Hayata olmaz!"dedim. Derin bir nefes aldı

"Seni düşman belledi. Gördüğü yerde parçalara ayırır! " dedi açıklama yapar bir şekilde

"Ne!"

"Eeee her daim yanına olup seni kurtaramayacağıma göre senin düşman olmadığını bilmesi gerek. O yüzden yanıma gel!" başta alaylı çıkan sesi sonda ciddileşirken ayağa kalktı

"Ya yine -" dedim tereddütle

"Ben burdayken sana hiçbir şey yapamaz. Gel yanıma sen " diyip sol elini uzattı. Uzattığı eline tereddütle bakarken ne yapacağımı bilmiyordum. Elim  damar yoluma  gitti ve onu kolumu çıkardım.

Sağ elimi onun sol eline bıraktığımda titreyen elimle karşılaştı. Onun koca eli arasındaki küçük narin elimin titremesi ona göre korkudan iken bana göre ise heyecandandı. İlk kez onun elini tutuyordum ve bu dünyadaki her şeyden daha da güzeldi. Hep elimi tutsun istedim. Başını elimden çekip bana bakınca  gözlerimiz kesişti.

"O kadar mı korkuyorsun köpeklerden?" dedi titreyen elime ithafen

"Hayır aslında korkmuyordum ama demek ki korkmam gerekiyormuş" diye onun köpeğini gösterdim. Dediğim şeyle dudağı kıvrıldı. Köpekten uzak daha çok binbaşının arasına saklandım. 

Binbaşı yere çekerken ben de onunla birlikte çöktüm ama hala arkasından çıkmadım. En güvenilir ikinci yanı olan sırtının hemen gerisinden köpeği izledim . Hala elimi bırakmamıştı, bende onunkini bırakmadım. Arkasına sindiğim için  bir şey yapmayacağımı anladı ve sol elini bırakıp sağ eliyle elimi kavradı. Boşta kalan sol elini de  belime attıp   beni kendi  önüne çekti.

Sırtım onun göğsüne değerken Barbar neredeyse dibimde denilecek kadar yakınımdaydı. Bana dik dik bakan köpek ne olduğunu anlamadı. Ani gelişen olayla ben de ne olduğunu anlamadım. Korkudan geri geri gideyim derken binbaşıya daha çok yaslandım.

"Seni yemez" dedi binbaşı omuzumun arkasından.

"Garantisini verebilir misin?"dedim tedirginlikle. Güldü.

"Yiyebilir de"

"Ne!" diyip kaçacak en belimdeki elli tamamen belimi sardı  ve gitmemi engelledi. Kulağıma ulaşan kahkahası ile

"Şaka yapmıştım" dedi. Aval aval yüzüne bakıp kahkahasında kaybolmayı diledim. Allahım çok güzel gülüyordu. Gülerken kısılan gözleri... Madem bu kadar güzel gülüyordu niye insanları bundan mahrum ediyordu ki?

Kahkahası bitti. Ben yutkunurken o sırıtarak bana baktı.

"Bu kadar ciddiye alacağını düşünmezdim albayın  kızı"

"Ciddisin sandım"

"Ağızlığı var" diyip ağızlığını işaret etti.

"Of! akıl mı kaldı"  dedim. Akıl mı bıraktı ki insanda. Bir gülüyor her şey silinip gidiyor.

"Doğru aşk aklını başından almıştır" dedi kinaye ile. Almıştı aşk başımdan ama senin aşkın..

Durduğumuz pozisyondan rahatsız olup  belimi ve elimi bıraktı.

"Başını okşamaya çalış. Düşman olmadığını hissederse hiçbir şey yapmaz sana artık" dedi mesafeli bir sesle.

Hala Timuçin sevgilim sanıyor. Allahım sen canımı al. Resmen az önceki ambiyansı kendi elimle bozdum. Şimdi değil derse ne alaka olacak!?

Elimi korka korka köpeğin başına doğru uzatım. Barbar başta bana pis pis baksa da binbaşının varlığı ile ona dokunmama izin verdi. Elim başındaki tüyleri okşarken hem ben hem de o bundan keyif almıştık. Barbar yere yatarak tıpkı binbaşının onun karnını okşamasını istediği gibi benim de yapmamı isteyince binbaşıya baktım.

"Beni sevdi galiba" dedim gülümsememin arasından . Binbaşı ise beni bozguna uğratarak

"Seni kim sevmez ki" dedi. Onun ağzından duyduğum şeyler ile gülüşüm yüzümde donuklaşırken kirpiklerimi arasından onun bal gözlerine baktım. Gerçeği söylemek için ağzımı açmıştım ki

"Asena"

Diyen  sesle ikimizin başı da kapının girişindeki Timuçine döndü.

..................................... ~ZS~.............................................

Ohaaa! diyeceğiniz bir bölümdü bence.
Yakında adını da öğreneceğiz binbaşının. Onun hakkında daha çok bilgi sahibi olmak için okumaya, yıldızları patlatmayı ve bana destek olmayı unutmayın..

⭐ 👉 🌟

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 29.9K 42
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
38.6K 2.5K 70
[tamamlandı.] Satranç oynar gibi ustaca hamleler yaparak birbirini alt etmek için uğraşan Yağız ve Aşkın kendilerini bir anda bitmek bilmeyen intikam...
940K 25.8K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kısa bir bilgilendirme daha arkadaşlar ana karakterle...
595K 28.8K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...