Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

28.3K 3.6K 3.8K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar

461 79 8
By aleynahirik

*Medyaya bir şarkı bıraktım! 😚 Bölümü tamamlamışken pazarı beklemek istemedim. Her hafta mutlaka bölüm yüklüyorum ama iş yoğunluğundan artık en geç pazar yayınlayabiliyorum haberiniz olsun. Şimdiden iyi okumalar!

Neriman Yavuz ismi adeta soğuk, karanlık ve ıssız bir mağarada yankılanırcasına meclisin duvarlarına çarpıp geri döndü. Saniyelik şaşkınlık anımda annemin yüzünün usulca bizim olduğumuz tarafa çevirmesini ve direkt benimle göz teması kurmasını seyrettim. Gözleri kısılıp, dudakları dümdüz bir çizgi haline gelirken suskunluğu pek çok şey anlatıyordu. Gözlerimin içine bakıyordu ve utanmaz bir tavırla evet, diyordu. Evet, bunca zaman bu yüzden asla beraber olamayacağınızı ima etmiştim.

Ayaklarım yere çivilenirken, oturduğum ahşap bankın kenarlarına tutunan ellerim bembeyaz kesildi.

Bu son olmalı, diye geçirdim içimden.

Beni daha fazla öldüremezdi, bu sonuncuydu. Bundan daha fazla yaralanamazdım, bundan daha fazla soğutamazdı içimi.

Mide bulantısıyla öne doğru giderken sıkı sıkı yumdum gözlerimi ve alev gibi yanan yüzümü yere eğdim. Tam yanımda nefes bile almadığından şüphelendiğim sevgilime dönüp bakmak, yüzünün aldığı şekli görmek istemedim. Efsun Hanım'ın bundan sonra söyleyeceği hiçbir cümle ne kulaklarıma dolu ne de zihnim tarafından algılandı.

Sımsıkı yumduğum gözlerim arasından kayıtsızca süzülen göz yaşlarım ayaklarımın dibindeki taş zemine bir bir düşmeye başladı. Omuzlarım titrerken utancım, isyanım ve öfkem öyle büyüktü ki. Bununla baş edemeyeceğimi düşünürken anneme yöneltilen tek bir soru daha oldu.

''Bunu nasıl yaptınız?''

Sessizliği bir bıçak gibi hepimizi delip geçtikten sonra konuşurken dudakları arasından çıkan kelimeler zehirden farksızdı.

''Merdivenlerden ittim.''

Midemde kaynayan her neyse her an çıkmak için sabırsızca kıpırdanıyor, tüm bedenimi ele geçiriyordu.

Ne kadar çok kan var!

Duvarlarda, merdivenlerde, korkuluklarda... Her yerde kan var!

''Bir anlık öfke ile merdivenlerden ittim. Yanına gittiğimde çoktan ölmüştü.''

O evde ölüm kokusu var ve koku çok yakınından geliyor.

''Bunun suçlusu olarak gösterdiğiniz kişi kimdi ve ona ne oldu?'' dedi Efsun Hanım alev alev yükselirken.

''Kocasıydı.'' dedi annem buz gibi bir sesle. ''Şu an hapiste.''

''Yani suçu bir başka insan soyluya attınız, doğru mu?''

Karıncalanmış ellerimi ahşap banktan çektim ve kulaklarıma götürdüm. Tıpkı küçük bir çocukken yaptığım gibi, her şeye kapatmak istedim kulaklarımı.

Hatıralarımın bir köşesinde yer eden son iyi insanların da karanlığa teslim edildiğini duymaktan kaçınmak istedim. Her şeye kulağımı kapatırken tek bir kişiyi duyacağımı biliyordum. Yanımda hissettiğim hareketlilikle kafamı hızla kaldırdım.

Dakikalar içinde omuzlarına onlarca yılın yorgunluğu bırakılan sevgilimi, onu tanıdığım sıcak bir yaz gününden beri ilk defa güçsüz gördüm. Bembeyaz kesilmiş suratındaki ızdırap dolu ifadenin üstünde yaşlarla dolu gözleri, titreyen elleri vardı. Kıpkırmızı olmuş gözlerini annemden ayırmadan geri geri yürümeye başladı. Islanmış dudaklarımı ona nasıl sesleneceğimi, ne diyeceğimi bilemeyerek araladım. Kaskatı kesilmiş bedenini güçlükle hareket ettirdi ve arkasını döndü. Beni olduğum yere çakılmama sebep olacak bir hamle yaptı ve koşar adımlarla meclisin karanlık girişine yöneldi. Gözlerim iri iri açılırken neredeyse sendeleyerek fırladım oturduğum yerden.

''Ahsen Seçkin! Yerinde kal.''

Tam arkasından koşacakken bana yükselen ses ile yeniden yüzümü meclise döndüm. Benimle beraber hareketlenen üç Kara Cadıdan Rakel'di bu.

''Henüz mahkeme bitmedi, genç cadı.''

Kafamı iki yana salladım ve ''Burada kalmayacağım.'' diye mırıldandım kendi kendime. ''Burada kalmayacağım''

''Ahsen, çıkamazsın!''

Birkaç adım atmışken Efsun Hanım'ın uyarısıyla aniden durdum ve mahkemedeki herkese şaşırtacak bir şey yaptım: İçime bıraktığı zehri kustum.

''NEDEN?''

Bağırışımla tüm kafaların bana döndüğünü gördüm.

''Neden çıkamıyorum? Bu kadının hayatımı altüst etmesini daha fazla dinlemek zorunda olduğum için mi? Benimle hiçbir alakası olmayan şu cadıların bundan zevk aldığını görmek zorunda olduğum için mi?''

Titreyen parmağımı kürsüde duran Asiye Hanım'a çevirdim.

''Sen...'' dedim zar zor. ''Sen... Sen bunu nasıl yaparsın?''

Çenem titreyip, görüş alanım buğulanırken nefes alışverişlerim düzensizleşti. ''Ya sen bunu nasıl yaparsın?''

Bağırışımla birlikle Efsun Hanım önünde zile vurdu. Ondan gelen herhangi bir uyarıyı dinlemeyi reddettim. Babamın kafasını elleri arasına aldığını ve hıçkıra hıçkıra ağladığını görmem zamanımı alacaktı çünkü ben bağlı elleriyle hala karşımda dimdik duran O'na bakakalmıştım.

''Beni kendinden bu kadar nefret ettirdiğine inanamıyorum, sen benim annemsin!''

Göz yaşlarım yanaklarıma süzülürken titreyen ellerimle başıma arka arkaya vurarak kendime bir kâbusun içinde olmadığıma, gerçek bir an yaşadığıma inandırmaya çalıştım. ''Sen benim annemsin ve ben senden nefret etmek zorundayım!''

Tek elimi düğümlenen mideme götürdüm ve sağlıklı bir nefes almak için kendimi zorladım.

''Seni... Seni bir daha görmek istemiyorum.''

Efsun Hanım oturduğu yerden ayağa fırladı. Aynı anda arkalarında duran maskeli üç varlık da kıpırdandı ve sanki herhangi bir tehditte birilerinin üzerine atlayacaklarmış gibi hazırda beklemeye koyuldular.

''Mahkeme sonucunu ertelemeyi talep ediyorum! Kabul eden?''

''Hayır!'' diye bağırdı Eftelya. ''Biraz daha beklemek zorunda kalmak istemiyoruz!''

Diğer Kara Cadılar onu onaylarken Belkıs hissettiğim her hissi yaşıyormuşçasına konuştu. ''Sevgili kız kardeşlerimiz, bu bir aile dramıdır. Herkesin vicdanı ile düşünmesini öneriyorum.''

Efsun Hanım bir kez daha önündeki zile vurdu. ''Böyle olağanüstü bir durumda üzülerek kararı tek başıma veriyorum. Kararı verinceye dek Asiye Hanım ve Ferit Bey'i burada, mecliste gözetim altında tutmaya, ardından yapılan bir mahkeme ile kararımızı açıklamaya karar verdiğimi söylemek durumundayım.''

Meclisten çıkmak için koşar adımlarla cadı kalabalığının içine karıştım. Arkamdan her ne kadar seslenilse de durmadım. Tüm cadıların oturdukları yerde ayaklandıklarını, birçoğunun meraklı bakışlar eşliğinde arkamdan beni seyrettiğini görebildim. Arkamdan bana yetişebilen tek kişi ise Emre olmuştu. Henüz koridorun sonuna gelmemişken beni yakaladı ve silkeledi.

''Ahsen! Nereye?''

Kolumu ondan çekerken bedenim öyle güçsüzleşmişti ki sendeledim ve neredeyse düşecektim. Düşmek üzereyken tek kolumu yakalayıp beni tutan Müjgan nefes nefeseydi.

''Ben hiçbir bok anlamadım, ne oldu yani?''

''Sarp'ın... Sarp'ın anne babasından bahsediyorlar. Değil mi?''

Emre'nin sorusu onun dahi kulağına imkânsız geliyordu. Kelimeler, dudakları arasından çıkarken benim utançla kaplanmış yüzüme çarparken çekiniyordu. İkisinden uzaklaşmak için onları biraz ittirirken nefes alamadım. Göğüs kafesim sıkışırken alnımdan aşağı akan ince terler, titreyen eller.

Tek kelime dahi etmeden onları arkamda bırakıp çıkışa doğru koşmaya devam ettim. Beni şaşırtacak bir şey yaparak ikisi de arkamdan gelmeye başladı. Ben ise tamamen tek başıma olduğuma inanıyordum. Bu gece itibariyle tamamen tek başımaydım. Bir annem, bir babam, güvenli bir evim yoktu. Kimsesizdim ve sahip olduğum tüm o tozpembe şeyler kan kırmızısına bulanmıştı.

Sarp'ın güvenli elini tutarak indiğim merdivenleri, tek başıma çıktım. Benim yanımda olmasının verdiği rahatlıkla yürüdüğüm koridorları, tek başıma yürüdüm. Üst kata dönen merdivenlerin önüne geldiğimde iki kardeş bana yetişmişti.

''Bir dakika dur!''

Emre'nin bunaltıcı bağırışıyla onlara döndüm. ''Ne var?''

''Şu an ne olduğunun farkında mısın? Mahkeme kararı ertelendi.'' dedi Müjgan.

Aramızda kalın bir duvar olduğunu ve iki tarafında bambaşka bir yerden baktığına o anda emin oldum.

''Yani?'' dedim öfkeyle. ''Ne yapabilirim?''

''Bu çok ciddi kararlarda alınan bir durum.''

''YANİ?''

Bağırışım suratlarına bir tokat gibi çarparken ikisi de birbirlerine baktılar. Emre, sesini alçaltırken ''Yani, infaz edilebilirler.'' diye fısıldadı.

Merdivenin korkuluklarını tutan ellerim güçsüzleşti. Kafamın içerisinde aynı anda birden fazla konu başlığı dönüp duruyordu.   

''Ahsen, ani bir şey yapmamak için bir es ver bence.'' dedi Emre. ''Hiç iyi görünmüyorsun.''

''Bence de.'' dedi Müjgan.

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

''Sarp... Sarp'ı bulmalıyım. Gitti, nereye gitti?''

''Bulunca ne diyeceksin?'' dedi Emre. ''Böyle bir durumda ne denir ki? Bırak, biraz yalnız kalsın. Daha iyi olmaz mı?''

Sendeleyerek düştüğüm merdivenlerin basamağına çöktüm. Ellerim hala korkuluklardayken yutkunamadım.

''Olmaz.'' diye mırıldandım. ''Olmaz... Onu görmem gerekiyor, konuşmam gerekiyor. Anlamıyorsunuz.''

Dudaklarım arasından bir hıçkırık çıkıp gitti. ''Anlamıyorsunuz, annem annesini öldürmüş. Nasıl anlayabilirsiniz?''

İkisi de sessizliğe gömülürken kendimi toparlamak için bir dakika daha ihtiyaç duydum. Dudaklarım arasından derin nefesler verdim, ölecekmişim hissinin benden uzaklaşması için dua ettim. Bir kez daha merdiven korkuluklarından güç alıp ayağa kalktığımda onların bile yüzleri bembeyazdı. Merdivenleri yeniden çıkmaya başladığımda meclisteki cadıların yavaş yavaş gizli evden çıkmaya başladıklarını duydum. Kalabalıktan koşarak uzaklaşırken merdivenleri ikişerli ikişerli çıkıyordum. Bir yanım onun gözlerine bakacak cesareti bulamıyordu. Hissettiğim utanç ve öfke öyle büyümüştü ki başka bir şey düşünmeme engel oluyordu. Bir yanım ise onu sıkı sıkı tutmak ve asla bırakmamak için deli gibi çırpınıyordu. Adeta her an ellerim arasından uçup gidebilecek bir kuş gibiydi ve ben onu bırakmamalıydım.

Bir tek o var.

İç sesim acı bir şekilde kulaklarımda yankılandı.

Artık bir tek o var.

Peki ya o da giderse?

Odamın kapısını büyük bir gürültü ile açtığımda nefes nefeseydim.

''Sarp!''

Bağırışım odamda yankılanırken banyonun kapısını açtım ve içeriye baktım.

''Sarp! Sarp, konuşmak istiyorum! Seni görmem lazım!''

Arkamdan odaya giren Emre ve Müjgan etrafına bakındı. ''Ee? Burada yok mu?'' dedi Emre.

''Belki kendi odasına gitmiştir.'' dedi Müjgan. ''Ya da... Bahçeye?''

Deli gibi etrafımda dönüp dururken Emre, İrem'in odasına doğru yöneldi. Kapıyı her ihtimale karşı temkinli hareketlerle açtı ve içeriye adım attı.

''Onun odasına bakacağım.''

Müjgan'ı delip geçmek için odamın kapısına doğru yürürken Emre'nin bağırışıyla durdum.

''Ahsen!''

''Ne? Ne oldu?''

İrem'in kaldığı odaya doğru neredeyse koşarak gittim. Aralık kapıdan içeri girdiğim an Emre'yi İrem'in uyuyor olması gereken, dağınık ve boş yatağın başında dururken buldum. Kaşları çatıktı, yüzünde anlamsız ve şaşkın bir ifade vardı. Kafasını bana çevirirken ''İrem nerede?'' dedi.

Endişeli gözlerle odaya bakarken bakışlarım yavaşça perdesi uçuşan, aralıklı pencereye kaydı. Kalp atışlarımın o anda durduğuna neredeyse emindim. Sürükleyerek götürdüğüm ayaklarım eşliğinde elimi göğsümün üzerine yerleştirdim.

''Hayır hayır hayır...''

Kendi kendime mırıldanırken perdeyi kalan son gücümle tamamen açıp aşağıya baktım. Görmeyi beklediğim sahneyi görememek, kaskatı kesilen vücudumu bir nebze olsun gevşetmişti. Tuttuğum nefesimi bırakırken gecenin karanlığıyla örtülen evin etrafına baktım.

''Nereye gidebilir ki?''

Arkamdan gelen Emre, pencerenin bir köşesinden dışarıya bakarken gözleri bir noktaya takıldı. Hafifçe öne doğru eğildi ve gözlerini kıstı. İşaret parmağını kaldırırken ''Şurada biri mi var?'' dedi.

Tıpkı onun gibi eğildim ve karanlığın içini görmek için çabaladım. Sanırım haklıydı, karanlığın içinde kıpırdayan, hatta daha dikkatli bakıldığın adım adım yürüyen bir şey vardı.

''Orada ne işi var?'' derken bağırıyordum.

''İrem olduğuna emin misiniz?''

Müjgan'ın unuttuğumuz varlığı konuya yeniden dahil olurken dönüp ona baktık.

''Büyünün etkisinde, uyanamaz.''

''Sarp olabilir mi?'' diye sordu Emre.

Aynı anda, meclisin kapısından çıkıp lüks arabalarına ulaşmak için taşlı yolda yürümeye, hararetli hararetli konuşmaya başlayan cadı topluluklarının sesleri yükseldi. Göz ucuyla baktığımızda hepsi oldukça hareketliydi. Yanlarındaki Refakatçileri onları sıkı sıkıya takip ederken her biri muhtemelen mahkemenin küçük bir dedikodusunu yapmakla meşguldü.

Güçlükle yutkundum ve kafamı salladım.

''B-Bilmiyorum... Her kimse yanına gitmeliyim. Sarp ise durdurmam gerekiyor, İrem ise tutup geri getirmem gerekiyor çünkü Müjgan'ın dediği gibiyse şu an hala uyuyor olabilir.''

Pencereden uzaklaşırken dönüp iki kardeşe baktım.

''Benimle gelmek zorunda değilsiniz. Efsun Hanım sizi arıyor olabilir.''

''Ben gelmek zorundayım.'' dedi Emre. ''Sarp için bir şey yapamam ama İrem benim de arkadaşım, bunu bazen unutuyorsun.''

''Tamam, siz gidin.'' dedi Müjgan. ''Ben annemin yanına dönüp bizden sonra neler olduğunu öğreneyim.''

Böyle bir kaos anında onu yargılamamak adına bakışlarımı kaçırdım. Bugüne dek kibar ve ilgili davrandığı söylenemezdi, yani en azından bana davranmamıştı. Şu anki ilgisinin sebebini sorgulayabilecek bir anda değildim ve yapmayacaktım. Belki bir çıkarı vardı belki bir süredir ilgi odağı olmak yerine sürekli arka plana atılması onu böyle bir değişikliğe götürmüştü belki de sadece konu Sarp olduğu içindi. Kim bilir?

İrem'in, ardından benim odamdan çıktığımda Emre peşimden yetişmek için koşuyordu. Kendimi bir film sahnesinde, hiç ait olmadığım bir yerde hissetmekten alıkoyamadım. Kafamın içinde yankılanıp duran 'bunları yaşamamalıydım' sesi başımı döndürüyordu. Bunları yaşamamalıydım, bu konumda olmamalıydım.

Zaman zaman acı da çekiyor olsam, o evde, istediği her şey önüne serilmiş, evdeki gizli çocukluk aşkıyla bir an bile olsun vakit geçirmek için fırsat kollayan o kız olarak kalmalıydım.

Cadı Mahkemesi'ne çıkarılan annesinin çocukluk aşkının ailesini yok ettiği için duyduğu utançla başa çıkamayan, tamamen tükenmiş bir soydan geriye kalan son cadı olmamalıydım.

Giriş kapısından dışarıya çıkmadan önce henüz meclisten ayrılmamış birkaç cadıyı itip geçmem gerekti. Kendimi rüzgârlı bir geceye bırakırken cadıların ateş yaktığı alanın ötesinde, gerçekten de birinin adım adım ilerlediğini görebildim.

Ona doğru koşarken bana yetişmeyi başaran Emre nefes nefeseydi. ''Kim? İrem mi Sarp mı?''

Rüzgârda uçuşan koyu renk saçları gördüğümde ''İrem.'' Dedim usulca. ''Gidip geri getirelim.''

İnsanı duygularla dolu kalbim bir yandan İrem'i en azından uzaklaşmadan ve ayakta bulduğum için bir rahatlama yaşayacakken bir yandan Sarp olmamasının verdiği hayal kırıklığını bastırmaya çalışıyordu.

İrem'e doğru koşmaya başladığımızda yetişmemiz imkânsız değildi. Arkadaşım, bir ruh gibi doğal olmayan bir yavaşlıkta yürüyordu. Kafası öne eğikti ve arkadan bakıldığında bir yandan kendi kendine konuşuyor gibi kafasını salladığını, ellerini hareket ettirdiği görülüyordu.

Onu yakalamayı başarmamız da yalnızca bir dakikamızı almıştı. Arkasından ona yaklaştığımızda Emre kolunu yakaladı ve sertçe çevirdi.

''İrem!''

Tüm o koşma seslerini, çıkardığımız doğal sesleri duymamışçasına bizi karşısında gördüğünde irkildi. O anda fark ettiğim bir diğer detay ise ayaklarının çıplak olduğuydu. Üzerinde tıpkı Asiye Hanım gibi o geceden kalan elbisesi vardı, neredeyse bir buçuk gündür uyuyordu ve elbette kalkıp üstünü değiştirmemiş, duş almamıştı. Göz altlarının morluğu, zaten zayıf ve kemikli olan küçük yüzünün çöküşünü seyrettim.

Kalbimin orta yerine bırakılan sızıyla ona doğru birkaç adım atıp elimi uzattım.

''İrem? Ne işin var burada?''

Bir bana bir Emre'ye bakan gözleri baygındı. Uyanık mıydı yoksa hala uyuyor muydu anlamak imkansızdı. Bize bakıyordu ama sanki görmüyordu.

''Yürüyorum.'' dedi çatallaşmış sesiyle.

Emre ile kısa bir an birbirimize baktık.

''Neden tek başına çıktın?'' dedi Emre.

''Siz... Siz yoktunuz. Siz... Neredeydiniz gerçekten?''

Kaşlarını çatıp kafasını yana doğru eğdi, hafızasını zorlar gibi alnını kaşıdı.

''Biz... Biz aşağıdaydık, misafirleri yolcu ettik.'' dedim.

Konuşuyordum fakat tıpkı İrem gibi ne dediğimden habersizdim. Kelimeler, öylesine dudaklarım arasından çıkıp gidiyordu. Bu anda değildim. Zihnimde hala aynı sahneler dönüyor, Sarp'ın mahkemeden çıkıp gidişi üzerinden geçen süreyi hesaplamaya çalışıyordum. Annemin, Neriman Hanım'ı öldürdüğü gerçeğini kafama sokmaya çalışıyordum.

İrem dudaklarını açmıştı ki gelen kusma dürtüsüyle bir anda arkamı döndüm. Emre henüz ne olduğunu anlayamadan onlardan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım ve kusmaya başladım.

''Ahsen...''

İrem'in kendisine aitmiş gibi gözükmeyen bitkin sesinden kendi adımı duyduğumda gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Midem neredeyse boşalana dek kendimi durduramadım.

''Ahsen biraz hasta oldu, İrem. Hadi eve geri dönelim. Bak, senin ayağında hiçbir şey yok. Ayağına bir şey batacak ya da üşüteceksin bir de seninle uğraşmayalım.''

Dizlerimin üstüne çökmeyi başardığımda nefes nefeseydim. Her ne kadar iğrenç göründüğüne emin de olsam dudaklarımın kenarını koluma kuruladım. Ağzımda kalan mide bulandırıcı, bayık tada rağmen gözlerimi açtım. Kafamı kaldırdım ve yıldızlarla dolu gökyüzüne baktım. Göğsümü titretecek kadar derin bir nefes alıp verdiğimde İrem'in sesini duydum.

''Ben... Kendimi hiç iyi hissetmiyorum, biliyor musun? Sanki... Sanki... Başka bir evrende gibiyim.''

''O ne demek?''

Ellerimle yerden destek alarak güçlükle ayağa kalktım.

''Sanki... Sürekli rüya görüyor gibiyim. Rüyada mıyım yoksa değil miyim ayırt edemiyorum. Anlayamıyorum. Şu an... Şu an mesela, gerçekten yaşanıyor mu yoksa rüya mı görüyorum?''

Sarsak adımlarla midemi tutarak yeniden arkamı döndüm. Emre, İrem'i tutmuştu fakat götüremiyordu. İrem olduğu yere çivilenmiş gibi duruyordu, kafasını kaldırmış tıpkı benim gibi açık gökyüzüne bakıyordu.

''Gerçekten yaşanıyor tabii ki İrem, ne rüyası?'' dedi Emre ve bana döndü. ''Sen iyi misin?''

Kafamı hayır anlamında salladım. İrem'in yanına doğru giderken ben de diğer kolunu tutmaya çalıştım.

''İrem gidelim de sen bir banyoya gir, sıcak bir duş al, bir şeyler ye ve mümkünse su iç. Tamam mı? Her şeyi anlatacağım.''

Emre şaşkınlık dolu bir ifadeyle kafasını eğip bana baktı. ''Ne?''

''Mümkün olan her şeyi anlatacağım.'' dedim üstüne basa basa. ''Ve bir daha ne ona ne çevremdeki herhangi birine böyle bir şey yapılmasına izin vermeyeceğim. Herkes kendi aklından sorumlu, kimsenin hayatını böyle etkileyemez. Ne halde olduğuna bak!''

İrem, ondan bahsettiğimi tam olarak anlamamış yalnızca şüphelenmiş gibi kafasını çevirip bana anlamsızca baktı. Tuttuğum kolundan onu çekiştirirken Emre'ye ''Acele et.'' dedim. ''Hemen kendine getirmeliyiz.''

Emre dediğimi yaparken karanlığın içinden bize doğru koşan birisini gördük. Henüz beş altı adım atabilmişken Müjgan bize yetişmeyi başardı. Bakışları önce İrem'e kaydı.

''Nasıl uyanabildi?'' dedi nefes nefese.

''Bilmiyorum ama bir daha böyle bir şey yapmayacağız.'' Dedim.

''Ne... Ne yaptınız ki?''

İrem'in sorusuyla üç kişi sessizliğe gömüldük.

''Rüya mı görüyorum?''

''Hayır.'' dedim kararlı bir sesle. ''Rüyada değilsin, her şey gerçek.''

''Gerçeklik algısıyla oynamış olduk.'' dedi Müjgan sanki İrem onu duyamayan bir hastaymış ve kendisi de teşhis koymaya çalışan bir doktormuş edasıyla. ''Hem de üst üste, hiç iyi olmadı.''

İrem kaşlarını çatıp ona baktı. ''Ne?''

''Evde konuşuruz, hadi gidelim.''

Emre İrem'i ve tabii beraberindeki beni çekiştirmeye başladığı an Müjgan'ın hamlesiyle durduk.

''Bir dakika.''

Elinde tuttuğunu bil fark etmediğim kâğıdı bana uzattı. ''Bu galiba senin için.''

Mideme yediğim son bir yumruk darbesiyle sarsıldım.

''Bu-Bu ne? Bu ne şimdi?''

''Okumadım.'' dedi beni ne kadar dürüst olduğuna inandıramadığı anlarıyla. ''Fark etmedik, senin yatağının üzerindeymiş. Siz çıktıktan sonra buldum.''

Kâğıdı elinden alırken titriyordum. İrem'in kolundan usulca çıktım ve bana meraklı, beklenti dolu gözlerle bakan Emre'ye döndüm.

''Sen İrem'i götür.''

''Peki.''

İstekli değildi fakat dediği gibi onun da arkadaşıydı ve yapmak zorundaydı. İrem'i tuttuğu kolundan yürütmeye ve bir yandan yerleri kontrol etmeye çalışırken Müjgan biraz daha bekledi. Onlar biraz olsun uzaklaştıkları anda yüzünü yeniden bana çevirdi.

''Ahsen.''

''Evet?''

''İyi bir başlangıç yapmadığımızı biliyorum ama annemden bu konuda uzun bir nutuk dinledim.''

Hafifçe iç çekti ve devam etti. ''Ayrıca mahkemede seni izledim ve birbirlerine kız kardeşim diyen cadıların birbirlerinin kuyusunu kazışını seyrettim. Yani, çok uzatmayacağım. Bir yerde, kadınlar birbirlerini desteklemeli. Değil mi?''

Alev alev yanan suratım ve bitkin gözlerimle bir süre onu izledikten sonra kafamı aşağı yukarı salladım. ''Evet, öyle.'' dedim.

''Sorun yok o zaman.''

''Sorun yok.''

Beceriksiz bir gülümsemeden sonra arkasını döndü ve kardeşine yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ben ise titreyen parmaklarım arasında tuttuğum, bir defterden aceleyle yırtılmış kâğıt parçasına baktım. Kalbimin kulaklarımda attığını duyabiliyordum.

Bunu yapmaya cesaretimin olmadığını biliyordum. Katlanmış o kâğıdı açabilmem, içerisine tanıdık bir el yazısıyla yazılmış kelimeleri okuyabilmem dakikalarımı aldı.

Gecenin ortasında terk edilmiş gibiydim. Etrafımı saran yeşillikler, rüzgârın etkisiyle bir sağa bir sola giderken, rüzgârın hafif esintisini duyuyordum. Her yer karanlıktı, yalnızca gösterişli evin her bir katından dışarı vuran altın sarısı ışıklar aydınlatıyordu geceyi. Ben ise biraz sonra okuyacağım her bir satırın kalbimin paramparça etmesine izin vereceğimi şimdiden biliyordum.

Beni yerle bir edecekti. Bir balyoz gibi vücuduma inecekti ama ben hissettiğim utancın getirdiği vicdan azabıyla bununla baş etmeyi öğrenecektim.

''Senden vazgeçmek ölümden farksız olurdu. Bunu yapamayacağımı sen de ben de çok iyi biliyoruz. Şimdi ise bir daha toplayamayacağımı bildiğim bir cesaretle, çok daha uzun zaman önce yapmam gereken bir şeyi yapmak zorundayım. Tek başıma yapmak zorundayım. Eğer bu gece duyduklarımdan sonra bunu yapamazsam bir daha asla yapamam ve yapmadığım her dakikada aldığım her nefes bana işkence olacak.

Beni bekleyeceğine inanarak yazıyorum bunları. Sana geri döneceğim çünkü senden gidemem.

Sarp.''

Continue Reading

You'll Also Like

80.9K 37.3K 35
Onunla aynı yaranın kanamasıydık. Geçmiş bizim kalpteki yaramızdı, ve ben onunla aynı yaranın en orta yerinden kanıyordum. En acısı da, onu seviyordu...
224K 19.9K 58
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
69.2K 2K 81
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi