TUTSAK

By eelsanna

74K 2.6K 3.1K

"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevl... More

1- Kader
2-Bela
3-Kelebek
4- Tuzak
5- Kuş
6-Korku
7- Araba
8- Beklemek
9- Ev
10- Kan
11- Şu an
12- Eyvallah
13- Silah
14- Gitmek
15- Kaçmak
16- Kalmak
17-Evlilik
18- Fotoğraflar ve yaşanmışlıklar
19-Kriz
20-Karşılaşma
21-Geçmiş
Özel bölüm
23-Doğum günü
24-Hediye
25-Gidemeyişler
26- Katil'in Beyaz Kuş'u
27-Rüya Bir Gün
28-Güvenmenin Bedeli
29- Ölümün Siyahı
30-Cehennem Ateşi
32-Küllenmiş Aşk
33-Yaralı Geçmiş, Geçmemiş
34-Alptekin Çakıroğlu
35- Kırk Mum
36-Mezar Taşı
37-Güz Güzeli

31-Gece'nin Karanlığı

1.1K 65 187
By eelsanna

Helloo! Biz müthiş bir bölümle karşınızdayız!

Ben bölümü yazarken çok zorlandım duygusal olarak çok ağır bir bölümdü benim için.. Umarım siz de hissedersiniz.

Bölüm aralıklarını 10 gün yaptım biliyorsunuz, 18 Şubat Pazar günü 22.00'da atacağım bölümü.

Oylamayı ve benimle yorumlarda buluşmayı unutmayın, tepkilerinizi merak ediyorum.

Instagramda karakterlerle soru cevap yapacağım bölümden sonra kutucuk bırakacağım bana merak ettiklerinizi sorun. Sizi bekliyor olacağım!🥳
Instagram; tutsakofficiial

Bölüm şarkılarımız;
Yıldız Usmanova - Seni Severdim
Sezen Aksu - Biliyorsun

İyi okumalar çiçeklerim💜

🕊

4 yıl sonra..

Hazırlanıyordum, görüşmem gereken benim için önemli biri vardı. Belki hayatımızı ona borçluydum. Hayatımdan başka şeyler de borçluydum.

Bunu asla bir borç olarak görmüyordu ve lafını ettirmiyordu. Söyleyince hemen kızıyordu bazen benimle konuşmamak için kaçıyordu.

Ben her fırsatta dile getirip teşekkür ediyordum o ise teşekkür etmemden bıkmıştı.

"Nare" dedi Öykü aralık kapıdan.

"Gel Öykü"  dedim aynadan ona bakarken. Bir yandan da saçlarımı yapıyordum. Perçemlerimin iki tarafını da eşit bırakıp saçlarımı at kuyruğu yapmıştım.

"Ne zaman dönersin, masayı hazırlamış olalım" dedi.

"Öykü ben yiyip gelirim büyük ihtimalle sen diğerlerini halledersin" dedim gülümseyerek.

"Nare bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sordu.

"Ütülediğim kıyafetleri-"

"Tamam aklın kalmasın" dedi gülümseyerek ve çıktı.

Aynadan kendime baktım.

Üzerimde siyah bol bir pantolon ve üzerinde siyah bir sweatshirt vardı. Ayağıma da siyah beyaz spor ayakkabılar gitmiştim, çantam da siyahtı. Tatlı olmuştum.

Çalan telefonumu açtım.

"Efendim" dedim.

"Çıktın mı?" diye sordu.

"Çıkmak üzereyim bir şey mi oldu?" diye sordum.

"Dikkat et Nare" dedi.

"Tamamdır patron" dedim gülerek ve kapattım.

Merdivenlerden aşağı indim ve dış kapıdan çıktım.

Kapının önündeki BMW m8'in kapısını benim için Kaan açtı.

"Teşekkür ederim Kaan" dedim ona bakıp gülümserken.

"Rica ederim Nare Hanım" dedi aynı şekilde gülümserken "Geldiğiniz de bir el oynar mıyız?" diye ekledi sinsi sinsi bakarken.

"Kaan seni gebertirim" dedim gülerek ama devam ettim "Oynarız bu sefer yenileceksin!"

"Hadi ama Nare Hanım" dedi gülümsemesi genişlerken.

"Seni patronuna şikayet edeceğim" dedim arabanın içine binmiştim.

"Siz de patronumsunuz" dedi, arabanın yanından ayrılırken. Elimle çekil yaptım daha çok güldü.

Kaan'la fifa oynuyorduk ve Kaan şansı yaver gittiği için iki kere üst üste beni yendi ve bununla gurur duyuyordu çünkü evde beni Kaan'dan başka yenen henüz olmamıştı.

Serhat bana dört kere yenildikten sonra bir daha beni görmek istemediği için kaçmıştı. Dışarda onu gördüğümde dalga geçmeyeyim diye hemen kayboluyordu sanki nereye kaçabilirdi! Eve dönünce Serhat'la uğraşacaktım.

Yola çıkmıştım, radyodan hafif hafif şarkı sesi geliyordu. Camları açmış rüzgarın esmesini hissediyordum.

Yolum yarım saat kadar uzundu. Keyifliydim uzun zaman sonra.

Sağ elimin parmakları direksiyonun üzerinde ritim tutuyordu. Sol elim ise camdan çıkmış rüzgarla oyun oynuyordu. Yüzüme vuran rüzgar saçlarımı dans ettiriyordu.

Gelmiştim camları ve kontağı kapattım. Çantamı yan koltuktan alıp indim arabadan.

Dağın tepesinde kimsenin çok gelip geçmediği bir kebapçıya gelmiştim.

"Hoş geldin Nare kızım" dedi Hayri usta.

"Hoş buldum" dedim ona gülümseyerek bakarken.

"Senin ihtiyar arka bahçede" dedi başıyla arkayı gösterirken.

"Azar seansım başlıyor hazır mısın?" diye sordum.

"Getirmemişsin yanında gelmeseydin sen de" dedi Hayri usta ihtiyarı taklit ederken.

"Kendimi de unutsaydım" dedim gülerek.

"Hadi ihtiyarı bekletme" dedi. Benim de adımlarım ilerledi. Bahçeye açılan kapıdan çıktım. İhtiyar en güzel manzaraya kendine masa attırmıştı.

"İhtiyar" dedim ona bakarken.

"Deli kız" dedi yüzünü bana dönmeden. Yanındaki boş sandalyeye oturdum.

"Hani" dedi yüzünü bana dönmeden etrafımda gezdirirken. Ellerimi açıp omuzlarımı kaldırdım ve dudaklarımı büktüm. "Sen de gelmeseydin!" dedi sinirli sinirli. Kahkaha attım.

"Nasılsın?" diye sordum.

"İyiyim deli kız sen nasılsın?" diye sordu yüzünü manzaradan çok çekmeden.

"İyiyim" dedim bende manzaraya dönerken.

"İyi misin gerçekten?" diye sordu, masada duran çayından bir yudum aldı.

"İyiyim be ihtiyar, iyi olmak zorundayım" dedim bende.

Bir şey söylemedi ama yüzünü bana döndü. Ben de ona baktım.

"Sormayacak mısın?" diye sordu.

"Neyi?" diye sordum bende ona. Gözlerimin içine baktı. "İhtiyar" dedim bağırmamıştım ama sesim sert çıkmıştı.

"Kebap yiyelim haydi" dedi önüne dönerken.

"Hayri usta" diye bağırdım.

"Geliyor çatlak kız" diye bağırdı o da bana.

"Biri çatlak der biri deli der âh ihtiyarlar" diye söylendim kendi kendime gülerken.

"Sus kız çatlak" dedi ihtiyar gülerek.

"Beni çok seviyorsun ihtiyar" dedim önüme dönerken.

"Sen de beni çok seviyorsun deli kız" dedi gülümserken.

Hayri usta kebapları getirmişti.

"Bu deli kız sana ihtiyar dedi" diyerek beni Hayri ustaya şikayet etti ihtiyar.

"Kız çatlak! Sen bana ihtiyar mı dedin?" diye sordu daha benim kebabımı vermemişti. Elindeki kebabı geri çekti.

"Şaka yaptım şaka" dedim gülmemek için kendimi çok zor tutuyordum.

"Yok sana kebap falan" dedi yürümeye başlarken.

"Yav ihtiyar ayıp ya" dedim. Gülmeye devam etti.

"Ustam, Hayri ustam canım ustam" diyerek peşinden gitmeye başladım.

"Sus" dedi kaçarken.

"Kebabım soğuyacak ama" dedim sızlanırken.

"İhtiyarlar kebap yapamıyormuş çekil" dedi beni kovmaya çalışırken.

"Benim yediğim en lezzetli en güzel kebap senin ama" dedim eğilmiş şirinlik yaparken.

"Ama ihtiyarım" dedi gülmemek için kendini zor tutuyordu.

"Hayır ustam maşaAllahın var" dedim elinden tabağı çaldım yumuşadığı anda.

"Kız ben senin var ya etlerini lime lime doğrayacağım" dedi arkamdan.

"Kılıma bile dokunamazsın" dedim kaçarken.

"Çatlak" diye bağırdı arkamdan.

Bende elimdeki tabakla ihtiyarın yanına oturdum. İhtiyar bana baktı.

"Büyüdün" dedi gözleri yüzümde dolanırken.

"Oo kaç yaşımdayım ben! Kocaman oldum" dedim kahkaha atarken.

"Ruhun büyüdü" dedi ciddileşirken.

"Sen olmasan büyüyemezdim" dedim manzaraya dönerken.

"Büyürdün" dedi o da benim gibi manzaraya döndü.

"İhtiyar, teşekkür ederim" dedim.

"Bu son teşekkürün olsun deli kız. Bir daha gelmem yoksa" dedi.

"Tamam sondu" dedim gülerek.

"Nasıl gidiyor yeni hayat" diye sordu.

"Güzel gidiyor, müthiş bir patronum var" dedim gülerek.

"Patron mu yoksa-"

"İhtiyar" dedim yine.

"Seninle de iki kelam edilmiyor deli kız hemen parlıyorsun" dedi.

"Bu kebap harbi çok farklı ya ne var bunun içinde" dedim kendi kendime.

"Hayri'ye ihtiyar dedin daha da sana tarif falan vermez" dedi gülerek.

"Hepsi senin yüzünden ihtiyar! Beni ispiyonladın resmen" dedim ona dönerken.

"Cıvıl cıvıl koşturmanı özlemişim" dedi.

"Hadi ama ihtiyar ağla bir de" dedim kahkaha atarken. İhtiyar eliyle koluma vurdu.

"Sus deli" dedi kahkaham büyüdü. "Nare sana bir şey söylemem gerekiyor kızım" diye ekledi İhtiyar. Ben ne söyleyeceğini biliyordum. O'na yaşadığımı söylemişti.

"Biliyorum ihtiyar, sana kızgın değilim. Sonsuza kadar saklayamazdık zaten" dedim gülümserken.

"Yapma kızım, bir kere dinle" dedi ihtiyar. O'nun hali ihtiyarı sarsmış. İhtiyar oğluna üzülüyordu. Ben yine kimsenin umurunda değildim.

"Benim kebabım bitti ihtiyar ben kaçar" dedim kalkarken. "Ustam hesabı buradaki ihtiyar ödeyecek" gülüyordum.

"İçerdeki ihtiyar da ben miyim?" diye seslendi.

"Siz iki ihtiyarı baş başa bırakıyorum" diye bağırdım arabaya binerken.

"Gelme bir daha dükkanıma çatlak kız seni" diye bağırdı. Ben gülümsemelerimin arasında arabaya binmiştim.

🕊

Eve gelmek üzereydim ve radyo da şarkılar giderken olduğu gibi dönerken de fonda çalıyordu.

Evin bahçesine girdiğimde radyodan bir şarkı sesi yükseldi.

"Seni severdim ve sana rağmen yine severdim dar ağacı ip boynumda"

Gözlerimi daldığı yerden çekip çıkardım. Arabayı çalışır bir şekilde bırakıp, benim için açılan kapıdan çıktım.

"Kaan yemekten sonra bul beni" dedim göz kırptım ona o da başını salladı ve arabayı garaja götürdü.

"Hoş geldin Nare" dedi Öykü.

"Hoş buldum" dedim.

"Hiçbir sorun yok" dedi daha sormama fırsat vermeden.

"Teşekkür ederim" dedim ve odama çıktım.

Çantamı giyinme odama bıraktım. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. İşimi halledip çıktım.

Kapı çaldı.

"Gel" dedim kapıya dönerken.

"Altay geldi Nare" dedi Öykü.

"Nerede?" dedim.

"Her zamanki yerinde" dedi gülerek ben de ona gülümsedim. Öykü çıktı ben de peşine odadan çıkıp tam karşımdaki odaya girdim.

"Sen beni özledin mi?" diye sordu Altay.

"Özledim" dedi Gece, yarım yamalak. Z'leri S'leri, R'leri çok söyleyemiyordu. Çoğu zaman kelimeler ağzından yarım yamalak çıkıyordu.

"Ben de seni çok özledim" dedi Altay, Gece'yi kucağına alırken.

"Anne" dedi Gece, gözleri benimle buluştuğunda. Gülümseyerek ona doğru adımladım.

"Bebeğim" dedim.

"Hoş geldin" dedi Altay.

"Sen de hoş geldin" dedim gülerek.

"Anne kucak" dedi Gece. Bu Gece'nin dilinde ani kuk demekti.

"Ben seni annene vermek istemiyorum" dedi Altay daha sıkı sarılırken Gece'ye.

"Ben annemi özledim" dedi Gece. Gülümsedim ona.

"Altay'da kal kızım seni çok özlemiş" dedim elini tutarken. Altay bir eliyle Gece'yi tutarken diğer elini de omzuma attı.

"Hadi kızlar yemeğe gidiyoruz" dedi gülerek.

"Altay" dedi Gece. Altay durdu. Gece'nin dilinde Altay aslında Aytay'dı.

"Söyle sultanım" dedi ona bakarken.

"Çikolata" dedi Gece.

"Çikolata mı istiyorsun sen sultanım hemen! Emrinize amadeyiz!" dedi kocaman gülümserken. Gece de Altay'a bakıp güldü ve başını Altay'ın omzuna sakladı.

"Utandı" dedim gülerek.

"Her zerresiyle aynı sen" dedi Altay.

"Kopyamı doğurdum" dedim gülerek.

"Çok canlar yakacak çok" dedi güldü.

Gece, Altay'ı çok seviyordu hele ki başını omzuna koyduysa onu oradan almak mümkün değildi. Önce nazlanır sonra da Altay'dan gelmezdi.

"Bu gece senden ayıramayız" dedim Gece'yi gösterirken.

"Şş ayrılsın isteyen kim kızım" dedi Altay merdivenlere geldiğimizde diğer elini de Gece'nin beline koydu.

Kendini aniden geri atıyordu ve bazen tehlikeli oluyordu. Altay müthiş reflekslerle Gece'yi hep tutsada artık sağlama alıyordu.

"Seninle biraz konuşalım" dedi bana.

"İhtiyar gibi başlayacaksan benim işim var Kaan'a söz verdim" dedim gülerek onları geri de bırakarak merdivenleri indim.

Gece'yi böyle rahat bir tek Altay'a bırakabiliyordum bir de Öykü'ye.

Altay, Gece doğduğundan beri her anımda yanımdaydı. Gece'ye babalık yapmıştı Altay. Ben anneydim ama Altay da babaydı.

Belki biyolojik babası değildi ama Altay gerçekten Gece için deli oluyordu. Ben onun bu hallerini izlemeyi çok seviyordum. Tabi ki baba kavramını biliyordu ama babasını bilmiyordu. Ben bilmesini de istemiyordum ama büyüyordu ve soracaktı. Biraz daha geçtiğinde öğreteceğim ama şu an değil.

Gece, masmavi gözleri kumral saçlarıyla bana benzerken burnu ve dudakları aynı babasıydı. Babasının bundan haberi yoktu.

En son babasına senden çok iyi bir baba olur demiştim. Olur muydu bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da babasından koca olmadığıydı.

Eğer kızım isterse babasını tanıyabilir, babası kızıyla vakit geçirebilir ama daha fazlasına müsaade edemem, etmem.

Benden vazgeçtiği gibi kızımdan da ansızın vazgeçebilir, benim kızım vazgeçilecek bir seçenek değildi. Benim kızım annesinin dünyası Altay'ın ise canıydı.

Altay Koral hayatımın en zor zamanlarında ellerimden tutan adamdı. Beni tekrar ayağa kaldıran, kızım için savaşmam gerektiğini bana en iyi öğreten adamdı.

Gece şu an nefes alıyorsa Altay'ın büyük bir payı vardı.

Çünkü ben vurulduğum gün rahmime bir bebek düştüğünden habersizdim.

Altay Koral ve Gece Yıkılmaz bir yana dünya bir yanaydı artık.

Gece Yıkılmaz'dı benim kızım, Gece Çakıroğlu olacak mıydı? Bilmiyorum...

Bu ev Altay'ın eviydi. Bütün imkanlarını seferber edip odaların hepsini bir günde baştan aşağı yaptı.

Bu kapıdan ilk girdiğimde 2 aylık hamileydim. Benim odamın karşısı Gece'nindi, Gece'nin odasının hemen yanı Altay'ındı.

Odaların dizaynına asla karışmadı, Gece'nin odası için ben ona fikir sormadan bana fikir beyan etmedi ama ben kararsız kaldığımdan odayı birlikte dizayn ettik.

Resmî kayıtlarda Gece Yıkılmaz adlı bir kız çocuğu hiç olmamıştı.

Gece, Altay'ın nüfusunda. Tıpkı benim olduğum gibi.

Nare Koral ve Gece Koral olarak yaşıyorduk bu hayatı.

Gerçek ise öyle değildi..

Gerçek can yakıcıydı.

Gerçek hayal kırıklığıydı.

Gerçek, vazgeçilişti.

"Konuşacağız hiçbir yere kaçamazsın" dedi Altay. Gece'ye verdiği patates püresini yemesini beklerken.

"Konuşacak bir şey mi var?" diye sordum onları izlerken.

"Annesi gibi püreyi seviyor" dedi Altay Gece'yle konuşuyordu. "Nare, yarın gitmemiz gereken bir davet var ve O'da orada olacak"

"Olsun" dedim başımı bahçeye çevirirken.

"Görecek seni yapma böyle" dedi.

"Kaçtığımı mı zannediyorsun?" diye sordum.

"Kaçıyorsun Nare" dedi bana bakıyordu.

Nare Yıkılmaz Çakıroğlu'ydum ben oysaki..

Nare Yıkılmaz'dım..

"Gece'yi uyutup gelirim" dedim Altay'ın kucağından Gece'yi alıp mutfaktan çıktım.

Merdivenleri çıkarken Gece biraz huysuzlandı.

"Aytay" dedi eliyle Altay'ı çağırırken. Arkama döndüğümde Altay da bizimle yukarı geliyordu.

"Benden ayrılmaz" dedi gülerek, ben de güldüm ona.

"Bebeğim" dedi Altay Gece'ye. Merdivenleri yürüyerek çıktığı için 15 dakika sürüyordu odasına gitmemiz, Altay'ın kucağında değilse yürümek istiyordu. Altay aniden kucakladı Gece'yi, Gece gülmeye başladı. "Beni, seni yukarı kucağımda taşıyayım diye istedin değil mi küçük cadı"

"Kızıma cadı deme saçlarını yolarım" dedim gülerek.

"Cadı sensin Altay" dedi Gece annesine destek olurken.

"Oo kızlar tamam tamam sustum" dedi merdivenleri çıkması hızlanmıştı.

"Düşürme kızımı" diye bağırdım arkasından.

"Benim de kızım" dedi sözleri beni duraksattı. "Annen bizi yakalayamaz Gece hanım" dedi. Onun bir babası vardı zaten.. Kızından haberi bile olmayan bir baba..

"Yakalıcam sizi" diye seslendim yukarı doğru evin içinde Gece'nin kahkahaları yankılandı.

"Yakalayamazsın Nare" diye seslendi Altay. Bende merdivenleri çıkarken hızlandım.

"Yakalayamazsın anne" dedi Gece gülerek. Isırmak istiyordum böyle konuştuğu zaman.

"Anneyi korkutacağız şimdi" dedi Altay sessiz zannediyordu kendini "Ses çıkarma prensesim"

"Allah Allah nerede bunlar?" diye söylendim kata geldiğimde.

"Bö!" diye bağırdılar aynı anda Gece'nin odasından çıkarken.

"Ay" dedim yalandan, Gece'nin kahkahaları öyle büyüyordu ki Altay onun gülüşüne gülüyordu ben de ikisinin gülüşüne gülüyordum.

"Annem korktu" dedi Gece.

"Korktum bebeğim, korkuttunuz beni" dedim boynundan öperken. Altay'ın kucağında olduğu için Altay biraz eğilmek zorunda kalmıştı.

"Hadi bebeğim artık uyuyalım" dedi Altay.

"Birlikte" dedi Gece. Altay'dan bir şey isteyecekti ve Altay yapmayacaktı mümkün değildi.

Altay, Gece'yi kucağından indirmeden kendi odasına götürdü.

"Anne" "Anne gel" dedi Gece kapıya yaslanmış onları izliyordum.

"Hadi yıkılmayan duvar" dedi Altay güldürdü beni.

"Geldim" dedim odaya girerken. Altay Gece'yi yatağın ortasına yatırmış ve soluna yatmıştı hemen bende diğer taraftan dolanıp sağına yattım.

"Bu gece masalı kim anlatsın kızım" diye sordum. Ben masalsız büyümüştüm, kızım ise hem Altay'dan hem de benden uzun uzun masallar dinleyerek büyüyordu.

"Aytay" dedi Gece kendini biraz daha ona doğru itti. Altay'ın kaldırdığı kolundan içeri girip göğsüne yattı.

"Ben gidiyorum o zaman kızım" dedim triplenirken.

"Anne sende gel" dedi gülerek.

"Benim yastığım rahat bebeğim" dedim kolumu yastığın altından geçirdim ve onlara doğru döndüm.

"Annenin yastığını çaldılar bebeğim" dedi Altay, gözlerimi kapattım. "Anneni uykusundan, hayatından ve duygularından uzaklaştırdılar"

"Altay" dedim gözlerim kapalıyken.

"Annenin canını çok yaktılar güzel bebeğim, annen çok güçlü bir kadın" dedi muhtemelen Gece'nin saçlarını okşuyordu.

"Altay" dedim tekrar sussun diye. Sessiz kaldı bende gözlerimi açmadım.

Uykuya dalmak üzereydim.

"Uyudu" dedi. Bende uyumak üzereydim.

"Gidelim" dedim gözlerimi açamıyordum.

"Uyuyalım" dedi gözlerimi araladım.

"Hadi gidelim" dedim doğrulmaya çalışırken. "Gece nerde?" dedim yatakta göremeyince.

"Şimdi yerine yatırdım" dedi. Gözleri yüzümde dolandı "Hadi sen yat ben çalışma odasındayım"

"Konuşalım dedin kaçıyor olmak istemiyorum" dedim açamadığım gözlerimle.

"Hadi Nare uyu sabah konuşalım" dedi beni yatağında bırakıp çıktı odadan kapıyı da aralık bıraktı eğer Gece ağlarsa duyayım diye. Kapanan gözlerime engel olmadım.

🕊

Gözlerimi açtığımda Altay karşı koltukta yatıyordu. Üzerinde hiçbir şey yoktu, kalktım dolaptan pike alıp üzerine örttüm. Gece büyürken çok beraber sabahlamıştık, hiçbir mecburiyeti yokken saatlerce benimle Gece'nin başında beklerdi. Sonra ikimiz de nereyi bulursak uyurduk.

Onunda uykuları benimkiler kadar hafifti, son derece sessizdim.

"Gitme" dedi ona döndüm gözleri kapalı olsa da uyanıktı. Odadan çıkmak için hareketlendiğim de Altay gitme diye sayıklıyordu.

"Gitme" dedi tekrar.

"Altay" dedim ona yaklaşırken.

"Gitme" dedi tekrar.

"Gitmiyorum bir yere bana bak" dedim. "Ne oldu" diye sordum.

"Gittiğinizi gördüm, Gece'yi de alıp gidiyordun" dedi hızlı hızlı alıp verdiği nefeslerden kabus gördüğü belliydi "Gece'yi bir daha bana göstermiyordun, ben sizsiz yaşayamam"

"Bir yere gitmiyorum Altay" dedim gülümserken "Seni de Gece'den ayırmaya hiç niyetim yok" diye ekledim gülümserken.

"Gidemezsin, gidemezsiniz" dedi, kabus onu kötü etkilemişti.

"Hadi kahvaltı edelim" dedim, kapı açıldı. Altay ayağa kalktı.

"Anne Aytay" dedi Gece paytak paytak yürürken bize doğru koştu. Altay'ın bir bacağına ve benim bir bacağıma tutundu.

"Gel bakalım buraya minik cadı" dedi Altay eğilip Gece'yi kucağına aldı.

"Anne cadı diyor" dedi parmağıyla Altay'ı gösterip bana şikayet ederken.

"Altaylar annelere şikayet edilmez" dedi Altay.

"Aytay baba mı?" diye sordu Gece. Gözleri gözlerimde kaldı. Altay soruya evet demek için yanıp tutuşuyordu ama benden bir onay görmediği için sessiz kaldı.

"Hayır annecim" dedim sadece. Altay bu cevaba kırılmıştı biliyordum ama gerçek buydu.

"Hadi kahvaltı yapalım minik cadım" dedi Altay, Gece'yi kucağından indirdi ve elini tuttu.

Kapı çaldı.

"Gel" dedi Altay.

"Kahvaltı hazır Altay" dedi Öykü.

"Öykü sen Gece'yi al in biz geliyoruz, kapıyı da kapatır mısın?" dedi Altay. Öykü geldi Gece'yi aldı ve çıkarken kapıyı kapattı.

"Bırak babası olayım" dedi gözlerime bakarken.

"Olmaz Altay" dedim gözlerimi gözlerinden çektim.

"Biyolojik babası olmamam bunu değiştirecek mi? Bırak babası olarak beni bilsin" dedi.

"Altay yapma, konuştuk bunu. Sen onun en iyi arkadaşı olacaksın onun bir babası var" dedim camdan dışarı bakarken onu arkamda bırakmıştım.

"Yarın karşılaştığınız da belli olacak her şey" dedi ve çıktı odadan.

Yarın.. Tarih tekerrür edecek miydi?

Nasıl bakacaktım? Hiç ölmemiş gibi mi? Hiç vazgeçilmemiş gibi mi? Hiç sevilmemiş gibi mi? Nasıl bakacaktım! Karşımda durduğunda gözlerine nasıl bakacaktım.

Nare Koral olarak mı?

Nare Yıkılmaz Çakıroğlu olarak mı?

Nare Yıkılmaz olarak mı?

Vazgeçtiği kadın olarak mı?

Hangisi daha doğruydu? Hangisiyle bakmam gerekiyordu?

Yarın bir kere daha ölecek miydim?

Gözleri kurşun olup yine beni vuracak mıydı?

Kollarında saklanmayı çok sevdiğim adam, benden öyle bir vazgeçti ki, ben bir daha hiçbir yere saklanamadım.

Çok sinirliydim, kızgındım, kırgındım ama çok özlemiştim.

Gözlerini bir kere daha görmeyi çok özlemiştim.

Benden vazgeçen adamı özlemiştim.. Kendime sinirleniyordum.

Baba olduğunu bilse ne yapardı?

Sevinir miydi? Üzülür müydü?
Baba olmak istemiyorum diyordu, Gece'yi görse hala böyle mi düşünürdü?

Adının Gece olduğunu duyunca ne düşünürdü?

Nefret ettiği Gece vaktinin adını kızına vermiştim. Benim gecem kocamdı.. sevdiğim adam Gece vaktiydi. Kızı ondan bana kalan tek şeydi..

Gece'ydi.

🕊

Kaan'ı Fifa'da yenmiştim.

"Nare hile yaptın!" dedi Kaan, itiraz ediyordu.

"Ne hilesi? Kim?" diye sordum kahkaha atarken.

"Serhat'ı nasıl yendiğin belli oldu" dedi küsmüştü.

"Serhat hiç itiraz etti mi? Sen ne ağlak bir korumasın ya ben senin kadar ağlayanını hiç görmedim" dedim kahkaha atarken.

"Ama Nare Hanım" dedi Kaan.

"Valla bir daha oynamayız bak" dedim ciddileşirken.

"Hile yapıyorsun zaten oynamasak da olur" dedi Kaan.

"Bak bak! Seni öldürürüm bak buraya gel" diye bağırdım. Ben bağırdığım an Kaan kaçmaya başlamıştı.

"Nare Hanım, Nare" dedi Kaan hala kaçıyordu.

"Hiç kanka mavalları okuma yakalarsam sıkacağım topuğuna" dedim bağırırken bir yandan da yavaş yavaş yürüyordum.

"Nare ya" dedi Kaan yorulduğu için durdu.

"Kendi ayaklarınla mı gelirsin ben mi yakalayayım?" diye sordum.

"Kendi ayaklarımla geleceğim tabi ki" dedi, bana doğru yürümeye başladı.

"Aferin" dedim.

"Nare Hanım, özür dilerim" dedi gülmemek için kendini tutuyordu.

"Ha şöyle ya" dedim kahkaha atarken. Kaan da benimle kahkaha atıyordu.

"Nare " dedi Kaan.

"Efendim" dedim eve yürüyorduk birlikte.

"İyi misin?" diye sordu ama gerçekten sordu.

"İyiyim, bomba gibiyim" dedim gülerken.

"Dün dışarı gidip geldikten sonra sanki bir şey oldu sana, durgunsun" dedi Kaan.

"Yoruldum be Kaan, kaç tane iş var elimde biliyor musun?" diye sordum gülerek. Bu evde Öykü ve Altay'dan sonra Kaan benim arkadaşımdı.

Öykü, Gece için tutulmuş bir yardımcıydı ama bana öyle destek oldu ki aramızdaki artık patron, çalışan değildi.

Kaan'da bir kere ben iş için günübirlik şehir dışına çıktığımda Altay trafikten dolayı yetişemediğinde, bütün sorumluluğu alıp, Gece ateşler içinde yanarken onu Öykü'yle hastaneye götürmüşlerdi. Eğer Kaan zamanında götürmese, Gece havale geçirecekti.

Babası olmalıydı yanında.. Benim yetişemediğim yerde babası olmalıydı.
Yoktu.

Kaan o günden beri arkadaşımdı, aynı yaştaydık. Bana değer veriyordu ve bunu gerçekten bir arkadaş olarak yapıyordu.

Yusuf'u, Eda'yı, Hakan'ı özlemiştim. Can'ı da özlemiştim.

Hani beni bulacaktın Yusuf?

Senden önce O buldu.

"Kolay gelsin kankim" dedi Kaan.

"Yarın evdesin değil mi?" diye sordum.

"Evdeyim, Gece bana emanet" dedi gülerek.

"Önce Allah'a sonra Öykü'ye sonra sana" dedim kahkaha atarken.

"Nare!" dedi kahkaha atarken.

"Kaçtım ben" diyerek ayrıldım.

Yukarı çıktım, kızıma bakacaktım. Kapıdan baktım ne yapıyor diye. Öykü'yle oynuyorlardı. Kapıyı tıklattım. Gece beni görünce koşarak bacaklarıma sarıldı.

"Annem geldi" dedi sevinçle. Eğildim ve kızımı kucağıma aldım.

"Bebeğim" dedim onu öperken.

"Hoş geldin Nare" dedi Öykü.

"Hoş buldum Öykü" dedim ona bakarken. Gece'nin odasına girmiş yerdeki oyun alanında oturuyordum.

"İyi misin?" diye sordu.

"Öğrendi yaşadığımı" dedim ona bakarken.

"Nasıl? Karşılaştınız mı?" diye sordu Öykü. Biliyordu yıllardır saklanma çabalarıma bizzat şahit olmuştu.

"İhtiyar, söylemiş" dedim nefes verirken.

"Söz vermemiş miydi sana?" diye sordu Öykü.

"İhtiyar'ı tehdit ettiğim şey canımdı, adı gibi biliyor ki Gece'yi bırakıp ölemem. Bu yüzden söyledi, canımdan vazgeçemem diye" dedim Öykü'ye bakarken.

"O zaman Yusuf'la Eda'da öğrendi?" dedi sorar gibi.

"Bence söylemiştir, buna hakları olduğunu düşünüp, bilip bilmediklerini de test etmiştir" dedim sanki onu çok iyi tanıyor gibi.. Tahmindi sadece.

"Karşısına çıkacak mısın?" diye sordu Öykü, gözlerinde merak vardı..

"Yarın akşam bir davet var, orada olacak" dedim nefes alamıyordum.

"Gideceksin yani" dedi Öykü.

"Biliyor zaten artık, bir önemi kalmadı" dedim, yalan söylüyordum. Canım çok yanıyordu.

Benden vazgeçen adamı çok özlemiştim, bana bir mezar taşı yaptıran adamı özlemiştim.

Yarın..

"Ne giyeceksin yarın?" diye sordu.

"Herhangi bir elbise" dedim sadece.

"Daha güzelini bulabiliriz dolaptan" dedi hain hain bakarken. Omzuna vurdum.

"Kimseye güzel görünmek gibi bir derdim yok" dedim gülerken.

"Ne kaybettiğini görsün" dedi Öykü hevesle o intikam almak için benden daha hevesliydi, ben görmezden gelmeyi seçecektim.

"O neyi kaybedeceğini bilerek girdi zaten bu yola" dedim gözlerim daldı.

"Hangi renk giyeceksin diye sorardım ama dört yıldır siyahtan başka bir şey giydiğini görmedim" dedi Öykü. Giymiyor muydum?

Renklerimi çalmışlardı.

"Gece'yi rengarenk giydiriyorsun ama sen hep siyahsın" diye ekledi.

"Farkında değilim, ben siyahı severim" dedim göz kırparken.

"Altay'ın karısı olarak katılacaksın, ilk darbe o an vurulacak sanırım" dedi Öykü.

"Nare Koral olarak tanıtacağım kendimi" dedim düşünürken.

"Boşandınız" dedi Öykü.

"Yusuf'a vekalet vermiştim, o gün çıkarken Yusuf'a beni boşamasını söylemiştim. Yusuf dediğimi yapıp beni geçen sene boşamıştı.. Gerekçe olarak da öldüğümü göstermişti, karşı taraf ölmediğimi iddia etse de hakim 3 yıldır ortada olmadığım için yaşama ihtimalim olmadığını ve evliliğin bitmesine hükmetmişti. Geçen sene Altay'la resmî olarak evlenmiştik. Gece doğduğundan beri Altay'ın nüfusundaydı zaten" dedim, yaşananları gözden geçirirken.

"Bir şey sormak istiyorum yanlış anlamazsan" dedi Öykü ben ne soracağını biliyordum. "Altay'a bir şey hissediyor musun?" diye sordu.

"Altay'a duyduğum sevgi, çocuğuma duyduğum sevgi gibi Öykü. Altay benim canım, canımın içi, kardeşim. Benim için daha fazlası hiç olmadı, olmayacak" dedim.

"Altay için durum böyle mi peki?" diye sordu.

"Altay için durum ne olursa olsun, bunu bana asla göstermeyecektir" dedim gülerken.

"Senden etkilendiğinin farkındasın" dedi üzülerek.

"Korumalardan da etkilenenler vardı Öykü" dedim konuyu değiştirirken.

Altay ona olan güvenimden bile bana gelip bir şey söylemeyecekti biliyorum, söylerse beni de Gece'yi de kaybedeceğini biliyordu.

Ben hala..

"Altay ne dövmüştü o korumayı" dedi kahkaha atarken.

"Sus sus hiç komik değil" dedim ben de onunla gülerken.

"Güzelliğin başımıza bela" dedi gülerek.

"Aynen iki korumayı birbirine düşürüp Altay'ın en yakın arkadaşı Kenan'ı da kendine aşık eden Öykü konuşuyor" dedim kahkaha atarken.

"Kenan hala Öykü diye sayıklıyor!" dedi Altay kapıdan girerken.

"Konuşmanın ne kadarına şahit oldun?" diye sordu Öykü.

"Benim ona hislerimin olup olmadığını fark edip etmediğini sorduğundan beri" dedi kaşlarını çatarak baktığında.

"Maalesef Altay kalbi buz tutmuş" dedi Öykü kahkaha atarken.

"Başka bir adama aş-"

"Altay" dedim dik dik ona bakarken.

"Hem başkasını seviyor hem de sözümü kesiyor" dedi gülerken elini de omzuma attı.

"Seni de çok seviyorum hayatım" dedim kahkaha atarken. Altay diğer elini de Öykü'nün omzuna attı.

"Kenan aşağıda" dedi Öykü'yle beni aşağı götürürken.

"Ben gelmem" dedi Öykü ama Altay'dan kurtulmak kolay değildi.

"Geliyorsun konuşacaksınız" dedi Öykü'yü götürürken.

"Siz hala konuşmadınız mı?" diye sordum.

"Nare, ben konuşmaya hazır değilim, ne hissettiğime emin değilim" dedi.

"Altay, bence de konuşmalılar" dedim Altay'ın kolundan çıkıp Öykü'nün koluna girdim. Seviyordu.

"Niye kaçıyorsun sen Kenan'dan" diye sordu Altay.

"Korkuyorum" dedi durduk aynı anda Altay da ben de Öykü'ye baktık. "Onu kırmaktan, kaybetmekten çok korkuyorum" diye ekledi. Biz gülerken, merdivenleri inmeyi bitirmiştik.

"Hoş geldin Kenan" dedim ona gülerek.

"Hoş buldum Nare" dedi Kenan. "Öykü" dedi.

"Hoşgeldin" dedi Öykü gülümsedi. Kenan daha çok gülümsedi.

"Kenan siz salona geçin Öykü'yle, baş başa biraz konuşun sonra da yemek yiyelim" dedim. Altay da elini tekrar omzuma attı.

"Biz mutfaktayız, mutfağa sevgili olarak girerseniz mutlu oluruz" dedi Altay. Öykü utanmış, Kenan ise çok mutluydu.

"Salonun perdelerini kapattın mı Altay?" diye sordum.

"Hayır niye?" diye sordu.

"Korumalardan biri Öykü'ye yanlışlıkla bile bakarsa Kenan bir kere daha cinayetin eşiğinden dönebilir" dedim kahkaha atarken. Altay da benimle kahkaha atarken Öykü de içine içine gülüyordu, Kenan ise sinirlenmişti.

"Nare, bak bana o günü hatırlatma sinirler tepeme çıkıyor" dedi Kenan anılar aklına düşerken gülmeye başladı o da.

"Biz kaçtık" dedi Altay beni de yanında götürüyordu. "Ne diyorsun?" diye sordu.

"Ne diyeceğim, çok mutlu olurlar umarım" dedim gülerken.

"Nare" dedi mutfağa geldiğimizde.

"Efendim hayatım" dedim hazır olan sofradan bir turşuyu ağzıma atarken.

"Biz de konuşalım mı?" diye sordu.

"Konuşalım" dedim lahana turşusunu ağzıma atarken.

"Yarın Alptekin'le karşılaşacaksın" dedi. Turşu boğazımda kaldı.

"Öhü öhü" dedim Altay elime su verdi hemen iki yudum ondan içtim.

"Ne hissediyorsun?" diye sordu.

"Hiçbir şey" dedim bir tane daha lahana turşusu yerken.

"Adını duyunca boğuluyordun görünce ne yapacaksın?" diye sordu.

"Yemeyi bilmiyorum ben ondan kaldı boğazımda salak salak konuşma" dedim gözlerimi itinayla ondan kaçırırken.

"Yarın karşısına karım olarak çıkacaksın Nare senin canın, onun canından daha çok yanacak" dedi. Hareketlerim yavaşladı.

"Etkilenmeyeceğim" dedim neşeli bir tavırla.

"Alptekin Çakıroğlu yarın karşısına çıktığında seninle yalnız kalmak isteyecek" dedi. Nefesim kesildi. Dört yıldır adını duymadım, nefesim kesildi.

"Kocam olarak müsaade etmeyeceksin" dedim gülerken.

"Bu benim engel olabileceğim bir durum değil, karşısına çıktığım an beni öldürür" dedi Altay.

"Saçmalama Altay" dedim ciddileşirken, Altay zaten başından beri ciddiydi.

"Ben senin kocan olarak orada olacağım, Alptekin seni görecek ve konuşmanıza izin vermiyorum diyeceğim" dedi.

"Altay, ben onunla baş başa kalmak istemiyorum" dedim açıkça.

"Dört yıl olacak hala kaçacak mısın?" diye sordu.

"Altay ben kimseden kaçmıyorum, benden vazgeçti. Benimle baş başa kalmak isteyeceğini düşünmüyorum" dedim içim daralıyordu. Onunla baş başa kalma düşüncesi beni nefessiz bırakıyordu.

"Kaçıyorsun, kaçarken Gece'nin hayatını da etkiliyorsun" dedi. Masada yan yana oturuyorduk.

"Ne yapayım istiyorsun Altay? Boynuna mı atlamalıyım?" diye sordum yüzüne bakarken.

"Boynuna atlamanı inan hiç istemiyorum Nare. Kaçma artık, yüzleş. Seni bulamasın diye yıllarca saklandın.. Seni bulmasını umarak" dedi Altay.

"Ben kimseyi beklemiyordum, adın gibi biliyorsun" dedim inkar ederken.

"Beklemiyor muydun? Odanın camı evin yolunu görmediği için defalarca benim odamın camının önünde uyuya kalmadın mı?" diye sordu yapma der gibi.

"Hayır senin odan konum olarak bana iyi geliyordu" dedim. Önümdeki çatalı almış makarna salatasına daldırmış ve yemiştim.

"Tamam hadi onu böyle diyip geçiştireceksin" dedi yanından bir tane peçeteyi bana uzattı, makarna salatasını her yerime bulaştırdım çünkü "İhtiyarla buluşmaya gittiğin her seferinde etrafa milyonlarca kez bakıyorsun belki uzaktan da olsa gelmiştir diye!" diye yükseldi.

"Ben hiçbir zaman benden vazgeçen adam beni bulsun istemedim. Ben, karşıma çıkmasından korktum. Eğer karşıma çıkarsa yara alacak olan bendim Altay! Yaralıydım, vazgeçilmiştim, karnımda bir bebek vardı ve ben çok korkuyordum. Benden vazgeçtiği için kızımı benden almasından ölesiye korkuyordum! Bu yüzden Gece'yi senin nüfusuna yazdırmadık mı? Beni bulursa kızımı benden almasın diye evlenmedik mi biz Altay?" diye sordum isyanım beni anladığı halde bunu yapmasıydı.

Benden vazgeçen adamın kızımdan vazgeçmeyeceğini nereden bilebilirdim?

Korktum.

Aslında öyle bir adam değildi ama...

"Biz tabi ki bunun için evlendik Nare, aksi hiçbir zaman yaşanmadı yaşanmayacak da. Konumuz bizim niye evlendiğimiz değil. Ben olmayacaksam babası, artık babasını bilmeli. Belki benimle hiç baba hasreti yaşamadı ama sorgulamaya başladı Nare" dedi Altay, başını iki yana sallarken.

"Babasının çok yoğun çalışmak zorunda kaldığını ve uzağa gittiğini söyleyeceğim" dedim ona bakarken, aslında onay istiyordum.

"Ne diyeceksin? Kızım baban halanla benim aramda kaldı da halanı seçti o yüzden ayrı yaşamak zorundayız mı?" diye sordu. Altay herhangi bir cümle kurduğunu zannediyordu oysaki beni onyedi yerimden bıçaklamıştı.

"Ne mi diyeceğim? Kızım, senin adın babanın en sevdiği zaman, biz babanla en çok gece vaktini severdik sonra da sen geldin bize. Babam nerede diye soracak olursan uzaklarda.. Belki bir gün gelir diyeceğim" dedim kendimden emin. Yalan söylüyordum.

"Ben neyi olacağım?" diye sordu.

"Nesi olmak istersin? Dayı?" diye sordum.

"En yakın arkadaşı" dedi sabah söylediklerime ima yaparken. "Mutlaka seninle konuşacak" dedi düşünür gibi.

"Altay kendimi, Nare Koral olarak tanıtacağım" dedim.

"Yapma" dedi bana isyan eder gibi.

"Yalan mı söyleyeceğim? Hayır. Karın mıyım resmiyette karınım" dedim umursamazca makarna salatasından bir çatal daha alırken.

"Yalan, biz seninle karı koca değiliz, biz seninle bebeğinin hayatını kurtaran iki kişiyiz, sen annesisin ben de babasıyım. Gece benim de kızım Nare. Biyolojik bir şey olmasına gerek yok bana baba gibi hissettiriyor ve Alptekin bir kızı olduğunu öğrendiğinde beni ona yaklaştırmayacak" dedi.

"Öyle bir şeye hakkı yok" dedim hemen itiraz ederken.

"Nare, ne olursa olsun babası o. Ve sen kızını ondan sakladın. Kızınız-"

"Benim kızım o Altay" dedim sözünü keserek.

"Onun da kızı Nare! Biliyorduk bu günün geleceğini" dedi beni ikna etmeye çalışıyordu. Aslında benim onu ikna etmem lazımdı. Gece'nin bir babası olduğu konusuna.. Altay yine önce beni teselli ediyordu ama korkuyordu. Gece'yi bir daha görememekten.

"Altay, benden vazgeçtiği gün hamile kaldım ben" dedim elimdeki çatalı masaya bırakırken "Ben öldüm Altay o gün, kalbimi delip geçen kurşun Alpaslan'ın sıktığı değildi" dedim gözlerim doldu. Söz vermiştim, güçlü duracaktım.

"Bana mı anlatıyorsun?"  diye sordu. Her şeye gözleriyle şahit olmuştu.

"Bir gün Gece'den de böyle vazgeçer mi Altay?" diye sordum.

"Saçmalama Nare, o kızı ondan bir parça" dedi beni ikna etmeye çalışıyordu hala. Gerçi doğru bir keresinde bana Işık için o Çakıroğlu sen ise Yıkılmaz'sın demişti.

"Benim kızım Gece Yıkılmaz, Altay" dedim ona bakarken gözlerim doldu.

"Hayır efendim, Gece Koral" dedi beni güldürmek için yaptığını biliyordum, güldüm.

"Doğru kimliğinde Gece Koral yazıyor" dedim gülerek.

"Bu bile büyük bir sorun yaratacak aranızda" dedi önündeki sudan bir yudum içerken.

"Haklı haksız aramıyorum Altay, hayatımın sonuna kadar Gece için onu görmek zorundayım tabi bu Gece'yi kabul ettiği ve babası olduğuna inandığı bir süre için geçerli. Karşısına evli ve çocuklu olarak çıkacağım" dedim gözlerim donuk bakıyordu, boş bakıyordum.

Benim yine milyonlarca sorum vardı, yine cevabı tek bir kişideydi. Tek fark ise ben artık sorularıma cevap aramıyordum.

"Evli ve çocuğunuzla" dedi beni düzeltirken "Gece'yi gördüğü an kendi kızı olduğunu anlayacaktır" diye devam etti. Ben Altay'a bana inanmayabilir demek istemiştim o ise beni anlayıp Gece'yi reddetmez diyordu.

Canım çok yanıyordu.

"Konuşmak zorunda kalsam da yarının konusu değil bu" dedim. Hemen söylemek gibi bir planım yoktu.

"Önce aranızda gerçekleşmesi gereken bir yüzleşme var, yarın bu mümkün değil belki ama yakın zaman da" dedi bardağıyla oynuyordu.

"Yüzleşme falan olmayacak Altay" dedim keskin bir dille.

"Sormayacak mısın?" diye sordu.

"Neyi sormayacak mıyım?" diye sordum ben de. Benim ne söyleyecek ne de soracak bir şeyim vardı.

"Benden nasıl vazgeçtin Alptekin?" diye sordu. Midem bulandı. Elimi midemin üzerine koydum.

"Altay" dedim sussun diye.

"Beni bulman niye bu kadar uzun sürdü Alptekin?" dedi, midem ağzıma geldi.

"Sus" dedim Altay'a. Kusmak üzereydim. Bu soruları duymak beni o geceye götürüyordu.

"Beni gerçekten sevdin mi Alptekin?" diye sordu Altay.

"Sus Altay sus! Cevabını bildiğim soruları soracak değilim!  Ben sana söyleyeyim cevapları!" kalktım oturduğum sandalyeden "Kardeşi benden daha değerliydi onun için, beni bulması niye mi uzun sürdü? Bulmak istemedi çünkü! Beni gerçekten sevdi mi? Sevmedi" dedim elimi saçlarımdan geçirdim "Beni hiç sevmedi" dedim tekrarlarken "Ben ona yasaktım Altay, o yasaklara uyan bir adam değildi sadece" dedim kendime yıllarca söylediklerim dökülüyordu dudaklarımdan "İstediğini almıştı" dedim gülerken. Altay yerinden kalkıp sarıldı bana sımsıkı.

"Yapma, ne olur yapma" dedi. Ayrıldım Altay'dan.

"Ben bir şey yapmıyorum, gerçekler bunlar" dedim çaresizce.

"İyi misiniz?" diye sordu Kenan kafasını mutfak kapısından uzatmıştı, çok komik görüyordu. Kahkaha attım onu görünce. Altay da görünce kahkaha attı benimle.

"İyiyiz, siz n'aptınız?" diye sordum.

"Sanırım biz" dedi Kenan asık suratla "Sevgili olduk" dedi yüzünde kocaman bir gülümseme büyürken.

"Bir de yalandan asık suratla konuşuyor" dedi Altay bana bakarken.

"Bence bir cezayı hak etti" dedim gözlerim kısılırlarken.

"Yarın bunları ayıralım" dedi Altay bana bakarken.

"Yazık ilk günden de olmaz ki" dedim gülerken bir yandan da ima yapıyordum.

"Canımı bağışlayın ağam" dedi Kenan, Altay'a.

"Ya sevgilime düzgün davranır mısınız sizi gebertirim" dedi Öykü sırıtırken.

"Ooo Öykü hanım pardon ya" dedim kahkaha atarken.

"Ben çok acıktım" dedi Öykü masaya doğru yürüdü yavaş yavaş ve yerine oturdu. Kenan da onun yanına oturdu.

"Hadi oturun da öldük açıktan" dedi Kenan.

"Oturalım bari hayatım" dedim Altay'a.

"Oturalım bebeğim" dedi benim sandalyemi çekti önce ben oturdum sonra da Altay yanıma oturdu.

"Eee anlatın bakalım" dedim ikisine ve konuşmaya başladılar.

🕊

Gece mutfağın kapısından içeri girdi paytak paytak yürüyerek.

"Ani" dedi ağlamaklıydı sesi. Oturduğum sandalyeden kalkıp onun gözlerinin hizasına eğildim.

"Ne oldu bebeğim?" diye sordum. Gece gözlerini kaşırken.

"Anne ben bu gün seninle uyumak istiyorum" dedi yarım yamalak konuşurken. Yanağından öptüm.

"Tabi ki bebeğim sarılıp uyuyalım, başka bir şey istiyor musun?" diye sordum.

"Anne, Aytay da bizimle uyusun mu?" diye sordu.

"Uyurum tabi bebeğim, gel bakalım Aytay'ın kucağına" dedi Altay herkesi güldürürken. Gece de gülmüştü.

"Kenan" dedi Gece ciddileşirken "Sen neden Öykü'nün elini tutuyorsun?" diye sordu. Yiyecektim ağzını yüzünü! Nasıl bu kadar tatlı tatlı konuşabilirsin ya!

"Çünkü Öykü artık benim sevgilim" dedi Kenan tane tane.

"Çocuğuma neler öğretiyorlar bak bak" dedim gülerken.

"İleride kızının da sevgilisi olacak Nare Hanım" dedi Kenan pis pis gülerek.

"Allah korusun" dedim Kenan'a ters ters bakarken.

"Senin ciğerini sökerim, bizim bebeğimizin sevgilisi falan olmayacak!" dedi Altay.

"Kenan" dedi Gece bir kere daha.

"Efendim yağmur kokulum söyle" dedi Kenan.
Gece'yi çok seviyordu, Gece de onu çok seviyordu. Çok güzel anlaşıyorlardı.

"Sen Öykü'yü seviyorsun ya, artık beni sevmiyor musun?" diye sordu dudaklarını bükerken.

"Aa" dedim Gece'nin söyledikleriyle.

"Lan naptın küçücük kıza!" dedi Altay bana döndü "Benim bebeğim aşık mı olmuş?" diye sordu. Kahkaha attım duyduklarımla.

"Gece'm bebeğim, sen Kenan'ı çok mu seviyorsun?" diye sordum. Onu öptüm ki dudaklarını düzeltsin.. gözleri dolu doluydu, dudaklarını bükmüş, burnunu çekiyordu. Saçlarını iki kulak yapmıştım oyuncak bir bebeğe benziyordu.

"Evet ani" dedi Gece bir anda gülerken.

"Kenan seni gebertirim bak ne yaptın lan kızıma!" dedim ona kızar gibi baktığımda "Kızım daha üç yaşında ilk kalp kırıklığını yaşadı resmen!" dedim gülerken.

"Gece, ben en çok seni seviyorum" dedi Kenan gülerek kızıma yaklaştı. "Gel bakalım" dedi ellerini Gece'ye uzattı.

"Çek lan ellerini" dedi Altay sinirlenirken bana doğru eğildi "Kızım, bu teoride en çok beni sevmesi gerekmiyor muydu?" diye sordu bana, kahkaha attık hep beraber.

"Aytay seni zaten dünyalar kadar seviyorum" dedi Gece. Ah ısırsam keşke seni!

"Ben de seni dünyalar kadar seviyorum kalbim" dedi Altay, Gece'nin yanına narin bir öpücük bırakırken.

"Kıskandım" dedim ikisine bakarken.

"Ani seni herkesten çok seviyorum" dedi utanıp başını Altay'ın göğsüne sakladı.

"Herkes yataklara hadi kızımın uykusu geldi" dedi Altay.

"Ben misafir odasında kalacağım" dedi Kenan. Altay, Gece'nin kulaklarını kapattı.

"Siktir git evine gebertirim seni" dedi kahkaha atmaya devam ederken Altay'ın omzuna vurdum bir tane.

"Kızımın yanında ne biçim konuşuyorsun" dedim ters ters bakarken.

"Kulaklarını kapattım ya kızım!" dedi isyan ederken.

"Kafanı koparırım bir daha yaparsan" dedim göz devirdim "Gel kızım biz gidelim" dedim Altay'dan aldım Gece'yi.

"Aytay" dedi Gece. Altay'ı arkamızda bırakmıştık.

"Gelecek bebeğim birazdan" dedim Gece'yle odama çıkarken.

"Benim odama geçin" diye bağırdı aşağıdan Altay.

"Hangi odada uyuyalım bebeğim" diye sordum ona.

"Senin odanda" dedi küçücük ince uzun parmağıyla benim odamı gösterdi. Elleri de babasına benziyordu, boyu da benzer miydi?

"Nasıl isterseniz prenses hazretleri" dedi Altay, Gece'yi kucağımdan alırken.

"Hihihi" diye bir ses çıktı Gece'den.

"Kız seni var ya ısırırım bak" dedim Altay'la benim odama çoktan girmiş yatağıma kurulmuşlardı.

"O üstünle yatağıma yatarsan mezarına toprak atarım" dedim dik dik bakıyordum Altay'a.

"Hiçbir şey yapamazsın" deyip yatağımın içine girdi.

"Gece, Altay'ı ısırsana kızım bir tane" dedim gülerek. Gece kıkırdayarak Altay'ın kolundan ısırdı.

"Ah" dedi Altay yalandan.

"Aferin benim kızıma" dedim ona öpücük atarken. Gece'nin hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdaması gülmeye dönüştü.

"Canım yandı şimdi beni öp geçsin" dedi Altay, Gece'ye. Gece bana baktı.

"Ani öpsün" dedi. Bu da nereden çıkmıştı?

"Bebeğim kim öğretti sana bunu?" diye sordum şüpheli gözlerle bakarken.

"Kenan" dedi utanarak. Altay'a baktım.

"Bahçede oynarken düştü ya bir kere dizi çizildi, Kenan öptü dizini önce sonra da ben öptüm geçsin diye" dedi Altay.

"Aytay öpünce geçer" dedi Gece. Dizi kanadığında yarasını babası öpmesi gerekirdi ama o yine yoktu. Dolan gözlerimle arkamı döndüm onlara.

"Ani gel" dedi Gece.

"Bebeğim üzerimi değiştireyim öyle geleyim olur mu?" diye sordum.

"Hıhı" dedi Gece, Altay'ın kollarında olmak uykusunu getiriyordu.

"İyi misin?" diye sordu Altay.

Değildim..

Ben dört yıldır hiç iyi olmamıştım.

"İyiyim" dedim giyinme odama girerken.

"Gece'nin pijamalarını getiriyorum" dedi Altay içeriden. Ben kendi üzerimi değiştirdim ve odaya döndüm. Altay da Gece'nin üzerini değiştirdi.

"Hadi uyuyalım" dedim onlara bakarken.

"Yaşaşın" dedi Gece. Yatağın ortasında yatıyordu. Altay onun en sevdiği pijamalarını giydirmişti. Ondan mutlusu yoktu. Altay, Gece'nin solunda yatıyordu ben de sağına yattım.

"İyi geceler meleklerim" dedi Altay, Gece'nin saçlarından öptü.

"İyi geceler" dedim sadece.

🕊

Uyanmak istemiyordum, bu gün özellikle hiç uyanmak istemiyordum. Altay, Gece'yi uyuttuktan sonra yataktan kalkmış kendi odasına gitmişti. Hiçbir zaman aynı yatakta uyumadık, aynı odada uyuduk ama ikimizde saygı çerçevesinde kalmaya devam ettik. Gözlerimi hala açmamıştım. Açmak da istemiyordum.

"Anim" diye bağırarak odaya giren Gece'ydi. Sabah erken uyandığı için benden önce kalkıp ev ahalisini bir selamlıyordu sonra geliyordu beni uyandırıyordu.

"Bebeğim" dedim gözlerimi aralarken.

"Bu gün babamı görcekmişşin" dedi Gece. Gözlerim duyduklarımla açıldılar.

"Kim söyledi bebeğim sana bunu?" diye sordum yatakta dikleşirken.

"Aytay" dedi sevinçle.

"Geberteceğim Altay'ı" dedim gülerek.

"Baba kim ani?" diye sordu.

"Bebeğim, güzel kızım.. Konuştuk bebeğim baban sen doğmadan önce uzak ülkelere gitmek zorunda kaldı-"

"Ani baba beni sevmiyor mu?" diye sordu.

"Anlamadım bebeğim o nereden çıktı?" diye sordum.

"Ani, babalar hep çoçuklarıyla olurlar" dedi üzgün bir ifadeyle.

"Hayır bebeğim baban seni çok seviyor sadece işi yüzünden bizden ayrı kalmak zorunda" dedim ona bakarken.

"Ben ne zaman göreceğim?" diye sordu, ne zaman göreceğim diye soruyordu.

"Ben bir konuşayım bebeğim sonra sen de göreceksin" dedim gülümserken.

"Ani" dedi tekrar. Saçlarını okşarken baktım yüzüne. "Ani, sen sevmiyor musun babamı?" diye sordu.

Verebilecek bir cevabım yoktu.

"Öykü nerede kızım neden hala pijamalarınlasın?" diye sordum konuyu değiştirirken.

"Kenan'la" dedi üzgün üzgün.

"Hadi o zaman gidip üzerimizi değiştirelim" dedim onu gıdıklarken.

"Anim seni çok seviyoyum" dedi boynuma atlarken.

"Seni çok seviyorum bebeğim, herkesten her şeyden çok seviyorum. Sen benim yaşama sebebimsin" dedim onu boynundan öperken derin bir nefes aldım.

Yağmur kokuyordu kızım, yağmur yağdıktan sonra ciğere dolan o enfes koku gibi kokuyordu. Babasının sevmediği her şeye sahipti.

Geceydi, yağmur kokuyordu ve rengarenkti.

Bebeğim, baban seni istemezse söylediğim yalanlar için umarım beni affedersin.

Aslında söylenecek çok söz de yoktu, ben kızımı babasına göstermek bile istemiyordum. Beni bulmasaydı bir kızı olduğundan haberi bile olmayacaktı ama olmadı.

Gece'yi giydirmiştim, kendimde onunla aynı olan gri eşofman takımı giymiştim. Kalpli desenin altında A harfi vardı. Gece o harfe her baktığında 'Aytay' diyordu. Göğsünde taşıdığı babasının baş harfiydi oysa ki.

"Nare" dedi Öykü kapıyı aralamış.

"Öykü hanım size de zahmet oluyor biliyor musunuz?" dedim kahkaha atarken.

"Susar mısın uyuya kalmışım" dedi utanarak.

"Susarım" dedim dudaklarıma götürdüm parmaklarımı.

"Ne giyeceksin? Çıkardın mı? Kuaför geliyor mu?" diye sordu arka arkaya heyecanla.

"Hayır çıkarmadım, hayır kimse gelmiyor" dedim ciddileşirken. Gözleri vücudumda dolandı.

"Sen iyi değilsin" dedi titreyen bedenime bakarken "Gitme Nare" dedi endişeyle.

"İyiyim, biraz stres yaptım sadece" dedim içimin titremesi bedenime yansıyordu.

"Değilsin" dedi başını iki yana sallarken.

"İyiyim Öykü, gerçekten iyiyim" dedim ikna etmeye çalışıyordum.

"Hadi kahvaltı yapalım" dedi. Gece'yi kucakladı. Gülümsedim ve birlikte aşağıya indik.

"Günaydın" dedi Altay yıllardır yaptığı plan bu gece gerçekleşiyordu. Mutluydu.

"Günaydın" dedim, Kenan'la ikisine.

"Günaydın" dedi Öykü sırıtırken.

"Bunlar da iyi ki sevgili oldu abi suratlara bak" dedi Altay yüzünü buruştururken.

"Ben seni geberteceğim kahvaltıdan sonra" dedim sırıtarak Gece anlasın istemiyordum.

"Ne yaptım yine?" diye sordu Altay o da güldü. Çok komik görünüyordu.

"Gece'ye babasıyla ilgili bir şeyler söylemişsin Altay!" dedim isyan ederken.

"Dan diye karşısına çıkıp ay kızım senin baban bu mu diyecektin?" diye sordu.

"Hayır Altay, gitmeden konuşacaktım ama senin yüzünden aleladede bir konuşma oldu" dedim göz devirirken.

"İyi oldu bir kere hem travma yaratacak şekilde de söylemedim. Annen bu gün babanla görüşecek dedim sadece" dedi bir yandan kaşar yiyordu vurdum eline.

"Sen gerçekten geri zekalısın" dedim önüme dönerken.

"İyi bir şey yaptığımın sen de farkındasın" dedi ciddileşirken.

"Altay" derin bir nefes aldım "Neyse" dedim ve önümdeki kahvaltılıklarla bakıştım. Canım hiçbir şey istemiyordu.

"Bir şeyler ye tansiyonun düşecek" dedi Altay.

"Canım istemiyor size afiyet olsun" dedim ve kalktım masadan. Öykü Gece'yi yedirecekti zaten. Odama çıktım.

Saate baktım on ikiyi geçiyordu. Duşa gireceğim, saçlarımı düzleştireceğim, makyaj yapacağım.

20.00'da mekanda olmamız gerekiyordu.

Benim korkacak bir şeyim yoktu. Benim canımın yanması için bir sebebim yoktu. Yoktu peki neden canım yanıyor. Onu görme düşüncesi bile beni bu hale getiriyorsa gördüğümde ne yapacağım?

Tek bildiğim şey artık bizim iki yabancı olduğumuz. Gerçi biz birbirimizi hiç tanımadık. Ben hala en sevdiği rengi, en sevdiği yemeği, en sevdiği arabayı bilmiyordum. Ben çok konuşurdum eskiden, merak edilmeye fırsat vermeden her şeyi dökerdim.

En sevdiğim rengin mor olduğunu biliyordu, en sevdiğim yemeğin kebap olduğunu biliyordu, en sevdiğim arabanın Mustang olduğunu biliyordu çünkü sormasına gerek kalmadan ben her şeyi açık saçık yaşıyordum zaten.

Hangimiz mi vazgeçti?

Bekleseydim, Alpaslan'ı oyalasaydım beni oradan çıkarırdı biliyordum ama ben artık kurtarılmayı bekleyecek yaşı çoktan geçmiştim.

Ben kurtarılmak değil ölmek istiyordum.

Sürdürdüğüm, sürdürmeye çalıştım şey bir hayat yaşamak değildi çünkü. Çakıroğlu bana nefes alabileceğim bir hayat sunmuştu.

Ben nefes almak değil yaşamak istiyordum ve o an aslında sürdürdüğüm şeyin bir yaşam olmadığını fark ettim.

Sürekli hayatta kalmaya çalışmak yaşamak değildi.

Sürekli kurtarılmayı beklemek, nefes almak değildi.

Tek istediğim şey Alptekin Çakıroğlu'nun kolları arasında uyuyup uyanmaktı. Buna bile hakkım olmadığını o an anladım. Ben kimsenin kollarında saklanıp, sığınıp uyuyamazdım. Geçmişim, kimsesizliğim apaçık kendini belli ediyordu çünkü.

Kaçamıyordum, saklayamıyordum, saklanamıyordum.

Çakıroğlu benden vazgeçti, ben de hayatımdan vazgeçtim.

Artık birbirimize soracak ne sorumuz ne de hesabımız vardı.

Ben ölmüştüm ve bu masal o gün bitmişti.

Bu masal, hiçbir zaman masal olmamıştı.

Ben masalları tanımadığım için bunu bir masal sanmıştım.

Bu, benim lanetimdi.

🕊

Akşam olmuştu, koşuşturmadan zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Üzerimdeki gerilim gittikçe artarken garip bir de sakinlik çökmüştü üzerime. 19.00'da hazır olmam gerekiyordu. Saat 18.30'du. Giyinecektim sadece başka çok bir işim kalmamıştı.

"Ani gelebilir miyim?" diye sordu Gece, kapının ağzından.

"Tabi ki gelebilirsin bebeğim" dedim ona dönerken.

"Anim, seni çok seviyorum" dedi Gece gözlerini kocaman açmıştı.

"Bir şey mi oldu güzel kızım?" diye sordum. Eğildim ve onu alıp yatağa bıraktım.

"Aytay bu gün senin için kolay değilmiş öyle söyledi" dedi elleriyle ellerimi tuttu "Anne" dedi ilk defa.

"Gece" dedim şaşkınlıkla.

"Annem" dedi elimi öptü "İyi ki benim annemsin, seni çok seviyorum" dedi. Dolan gözlerimle Gece'yi kucağıma aldım ve sarıldım. "Anne, babam olmasa da olur. Sen üzülme" dedi saçlarımı öptü. Beni teselli eden kızımdı. Benim kızımdı. Ondan bir parçaydı ama bendi. Benimdi. Gece, Nare Yıkılmaz'ın kızıydı.

"Seni çok seviyorum güzeller güzeli kızım, iyi ki benim kızımsın" dedim ve kendimden ayırıp yüzüne baktım gözlerinin içine "Annende var baban da var kızım. Babanla tanışmak için sabırsızlandığını biliyorum ama biraz beklemeliyiz" dedim gülümserken.

"Beni sevmediği için mi gelmiyor anne?" diye sordu Gece.. Kelimeler boğazıma dizildi.. Seni değil kızım beni sevmediği için gelmiyor..

"Hayır bebeğim gerçekten işleri olduğu için gelemiyordu, şimdi ise işlerini halletti. Ben de uzun zamandır görmediğim için anne ve baba olarak konuşmamız gereken şeyler var. O yüzden seni de götürmüyorum, büyükler bir konuşsun sonra zaten seni görmeye gelecektir. Gece'm dünyalar güzeli kızım. Sen bu dünyadaki herkesten ve her şeyden kıymetlisin. Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum.

"Biliyorum annem, Aytay'da çok seviyor beni" dedi kıkırdarken. Eliyle ağzını kapattı. ısıracaktım!

"Altay da baban da seni çok seviyor kızım, ben ise seni onların sevdiğinden çok daha fazla seviyorum" dedim. Gece'ye bakarken içim akıyordu ona. Babasız büyümüştü..

Babası ilk ateşlenmesini yaşamamıştı, ilk öksürmesini, ilk gülümsemesini, ilk emeklemesini, ilk konuşmasını, ilk adımlarını, düşüp dizini yaraladığında da yoktu. Alptekin Çakıroğlu hiç olmamıştı.

"Annem bir şey sorabilir miyim?" diye sordu Gece.

"Tabi ki sorabilirsin yağmur kokulum" dedim boynundan öperken.

"Annem, babamın adı ne?" diye sordu. Yüzüne baktım uzun uzun. Yıllardır ağzımdan çıkmayı bırak düşüncelerimde bile adını söylemediğim adamın adını soruyordu.

"Alptekin" dedim titreyen sesimle. Ağlayacaktım utanmasam. Adını söylemek o kadar zor geliyordu ki..

"Adı çok güzelmiş" dedi Gece kendi kendine gülerken. Gece şimdiden onu görmek için heyecanlanıyordu. Ne yapacaktım? Ya Alptekin Çakıroğlu kızımı istemezse? Ya benden almaya çalışırsa? Ben ne yapacaktım? Saklamaya da hakkım yoktu. Söylenmeyi de hak etmiyordu. Ne yapacaktım?

"Senin adın daha güzel" dedim alnından öperken.

"Annem, ben geceyi sevmiyorum biliyor musun?" dedi.

"Gece vaktini mi?" diye sordum şaşırırken.

"Evet annecim" dedi düşünür gibi "Çünkü sen gündüzleri mutlusun gülüyorsun ama gece olduğunda çok üzgün görünüyorsun" dedi. Öyle miydi? Ve bunu kızıma belli mi etmiştim?

"Hayır kızım, ben gece vaktini çok severim benim en mutlu olduğum zamanlar aslında gecelerdir neden biliyor musun? Çünkü sen Gece'sin" dedim kocaman gülüp ona sarıldım.

"Annecim, beni sevdiğini biliyoyum" dedi bilmiş bilmiş.

"Seni ısıracağımı ve gıdıklayacağımı da biliyor musun peki?" diye sordum yatağa yatırdım kolundan tutup.

"Annecim haha" dedi gülüyordu bir yandan ben de daha çok gülsün diye gıdıklıyordum. Gece'nin kahkahaları büyüyordu.

"Demek ki neymiş anneyle öyle bilmiş bilmiş konuşulmazmış" dedim ısırdım bir tane kolundan ama dişlerim tenine değmedi dudaklarımın arasına alıp bıraktım. Elimden gelse Gece'yi komple yerdim! Kapı çaldı. "Gir" dedim.

"Siz burada bensiz ne yapıyorsunuz?" diye sordu Altay.

"Aytay beni kuytay" dedi Gece kollarımın arasından kaçmaya çalışıyordu.

"Seni elimden kimse kurtaramaz Gece hanım" dedim bilerek bıraktım koşması için kovalayacaktım. Kovalamaca oynamayı çok seviyordu.

"Annem beni yakalayamaz" dedi odanın içinde koşarken.

"Yakalarsam bittin sen" dedim sahte bir kızgın yüz ifadesiyle Gece buna daha çok güldü.

"Aytay" dedi koşarken ve onun bacaklarının arkasına saklandı.

"Altay Bey aradan çıkmazsanız siz de nasiplenirsiniz" dedim tehdit eder gibi gülerken.

"Gece hanım benden ne isterse onu yapmakla yükümlüyüm ben!" dedi isyan eder gibi.

"Aytay kaçalım" dedi Gece Altay'ı çekiştirirken.

"Bir adım bile atarsanız küserim" dedim pis pis sırıtırken.

"Bu haksızlık" dedi Altay.

"Değil efendim" dedim tek kaşımı kaldırırken.

"Annem" dedi Gece başını Altay'ın bacağının yanından uzatırken "Yakalayamadın" dedi kahkaha atarken Altay'ın bacağından ayrıldı ve yatağın üzerine çıktı.

"Şimdi sen bittin güzel gözlü haylaz" dedim ona yavaş yavaş yaklaşırken.

"Aytay annemi tut" dedi Gece yatağın üzerinde zıplarken.

"Bebeğim ben karışırsam annen beni öldürür" dedi Altay bizi izliyordu. Yatağa çıktım ve Gece'yi yakaladım.

"Hadi birlikte zıplayalım, elimi bırakma ama düşmeyeyim" dedim amacım onun düşmesini engellemekti. Elimi sımsıkı tuttu. Küçücük elleriyle nasıl sıkı tutunabilirse öyle sıkı tutuyordu ellerimi. Ben de sımsıkı tuttum ve hafif hafif Gece zıplamaya başladı. Kahkahaları büyüdü. Çok mutluydu şu an.

Bizi izleyen Alptekin Çakıroğlu olmalıydı neredeydi?

"Kızlar eğlencenizi bölmek istemem ama yetişmemiz gereken bir yer var" dedi Altay gülerken. "Gece'm hadi gidelim annen hazırlansın" dedi.

"Babama gidecek, hadi biz gidelim Aytay" dedi aniden ve beni bıraktı.

"Altay seni gebertirim! Kızımla eğleniyordum şurada ne var geç kalsak ölür müsün it" dedim sinirli sinirli bakıyordum.

"Ölmem canım ölmem" dedi gülerek çıktılar odadan. Salak ama tatlı.

Elbiseyi askısından çıkardım. Siyah uzun bir elbiseydi, sağ tarafta derin bir yırtmacı vardı. Göğüs ortasına kadar aşağı inen bir dekolteye sahipti bunun yanı sıra elbisenin her yerinde parıltılar vardı. Elbisenin altına siyah ince topuklu bir stiletto giydim. Çanta olarak da ayakkabının takımı olan siyah çantayı aldım.

Aynaya baktığımda hazırdım. Makyajım ve saçım da hazırdı. Saçımı açık bırakmıştım ve düzleştirmiştim. Makyajım sade ve şıktı. gözlerime siyah farla gölgeler vermiş ve geri kalan makyajı daha aydınlık yapmıştım.

Saat 19.00 olmuştu. Odadan çıktım ve merdivenlere yürüdüm. En son merdiveni inerken aşağıda Altay, Gece, Kenan ve Öykü beni bekliyorlardı.

"Yuh" dedi Öykü.

"Kızım sen şaka mısın?" diye sordu Kenan.

"Oha anne" dedi Gece, herkes kahkaha attı.

"Kızım o ne demek oha falan aa" dedim kızar gibi.

"Anne çok güzel olmuşsun" dedi Gece gözlerini benden alamıyordu.

"Afeti devran mübarek" dedi Altay.

"Övün övün biraz daha övün" dedim önüme gelen saçlarımı arkaya atarken.

"Bu kız ilgi arsızı" dedi Öykü gülerken. Hala beni süzüyorlardı.

"Kızıma ne biçim terimler öğretiyorsunuz bak üçünüzü de gebertirim!" dedim onlarla birlikte ben de gülüyordum.

"Annem" dedi Gece. Merdivenden inip önünde eğilip göz hizasına indim.

"Efendim meleğim" dedim gülümsüyordum.

"Gece gibi olmuşsun" dedi... İlk defa bir cümleyi tam söylemişti o da buydu. Gece gibi mi olmuştum? Ben zaten gecenin karanlığının kendisiydim.

"Güzel olmuş muyum?" diye sordum konuyu dağıtırken, afallamıştım.

"Çok güzel olmuşsun" dedi eğildi ve beni öptü. "Seni bekleyeceğim annecim" dedi.

"Geç kalabilirim ama bebeğim sen uyusan olmaz mı?" diye sordum.

"Ama ben babamı merak ediyorum" dedi. Avucumun içindeki elbiseyi daha sıkı sıktım.

"Bebeğim şimdi biz uzun zamandır görüşmüyoruz ya biraz uzun sürebilir, sabah uzun uzun anlatsam olur mu?" diye sordum.

"Babam beni sorarsa?" dedi. Babam dedi. Ellerim titriyordu, gözlerim doldu. Gözlerimi kapattım. Kendimi toparlamak için beş saniyeye ihtiyacım vardı. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım.

"Bebeğim bu gün konuşamayabiliriz belki ama sorarsa ben seni uyandırıp anlatacağım, o yüzden beni bekleme" dedim iki yanağından da öptüm.

"Tamam annecim" dedi bana el sallarken. Ben de ona el salladım. Altay'la vedalaştı ve çıktık kapıdan.

"Elbiseyi bırak artık" dedi Altay. Elimi elbiseden çektim hemen. "İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim tabi ki" dedim gülümserken. Altay benim için arabanın kapısını açtı. İçeri girerken kapıdan Gece fırladı.

"Anne" dedi ona baktım.

"Noldu bebeğim, bir şey mi oldu?" diye sordum.

"Anne bunu babama verir misin?" dedi bir kağıt uzatırken. Kağıdı elime aldım ve açtım. Uzun boylu bir adam elini tutan bir kız çocuğu ve kız çocuğunun elini tutan bir kadın. Verecek bir cevabım yoktu. Gözlerimi kağıttan alamıyordum.

"Tamam prensesim veririz şimdi içeriye giriyorsun yemeğini yiyorsun" dedi Altay. Beni cevap vermekten kurtarırken. Ben arabanın içine oturdum.

Elimdeki bir kağıt beni yerle bir etmişti. Beni ansızın bir söz ansızın da bir kağıt parçası yerle bir edebilirdi. Ben vazgeçildiğim günden beri yerle bir olmaktan hiç kurtulamadım. Ben vazgeçilmiş bu halimle şimdi karşısına çıkacaktım. Babasız büyüdü benim kızım! Öfkem büyüyordu. Ben Alptekin Çakıroğlu'na artık sadece öfkeleniyordum. Kendim içinde değil, kızım için.

Baba olmak istemiyordu, annesi ben olayım hiç istemiyordu ama olmuştu o babaydı ben de anneydim. Benim kızımdı Gece.

"Nare" dedi Altay.

"Efendim" dedim kendime gelerek.

"Birazdan dört yıldır kaçtığın her şey karşında dimdik duracak" dedi Altay.

"Birazdan vazgeçtiği kadın karşısında dimdik duruyor olacak Altay" dedim kendimden emin. Gece'nin verdiği kağıdı çantamın içine koydum katlayıp.

"Nare seni sevmiyormuş gibi davranma, dört senedir her gece mezar taşınla konuşan adam mı seni hiç sevmedi?" diye sordu.

"Vicdan azabı o!" dedim sinirle.

"Değil! Değil Nare! Hiçbir zaman da vicdan azabı olmadı" dedi Altay.

"Sen yıllarca benim neler yaşadığıma birebir şahit oldun ve karşıma geçmiş böyle mi konuşacaksın?" diye sordum.

"Nare şimdi karım olarak gidiyorsun farkında mısın? Yaşadığını öğrendi dün! İhtiyar söyledi" dedi Altay, başımı iki yana sallayıp camdan dışarı çevirdim. "Nare, yapma bunu. Yapma kendini Koral olarak tanıtma" dedi Altay tekrar.

"Ne dememi istiyorsun ya? Ne diyelim? Nare Yıkılmaz Çakıroğlu mu?" diye sordum isyan eder gibi.

"Bilmiyorum! İşlerin çıkılmaz yerlere sürüklenmesini istemiyorum sadece" dedi Altay pes eder gibi.

"İşler benden vazgeçtiği gün çıkmaza girdi Altay bu yeni bir şey değil" dedim önüme dönerken.

"Sen orta yol aramayı hiç düşünmüyorsun değil mi?" diye sordu.

"Ne orta yolu? Hayatı bu günden itibaren daha önce hiç tatmadığı bir cehennem ateşiyle yanacak" dedim başımı aşağı yukarı hafif hafif sallarken.

"Komple ateşe vereceksin yani ortalığı" dedi aferin der gibi.

"Hadi şarkı açalım" dedim. Korkması, gergin olması, titreyen olması gereken ben değildim.

"Gözün karardı yine" dedi olacakları bildiğinden sessiz kalmayı seçti.

🕊

"Geldik" dedi Altay. Yüzüme gülümsememi taktım.

"Kocam gibi davran" dedim gülerken.

"Öldürtecek beni" dedi kahkaha attım. Saçlarımı arkaya attım ve dil çıkardım.

"Hiç yakışıyor mu?" diye sordu.

"Bana her şey çok yakışıyor" dedim gülerek.

"Biliyor da" dedi gülerek indi arabadan ve kapımı açtı.

"Teşekkür ederim" dedim gülerken. Masanın iş yaptığı herkes buradaydı, basın bunu kaçırmamıştı. Altay beni kapatmaya çalışsa da başarı olmamıştı ama beni tanıyan biri çıkmamıştı. Şu anlık iyi gidiyorduk. Fazla da görüntü vermeden hemen içeri girdik.

Omuzlarım dik, kendimden emin yürüyordum salonun kapısına. Kalbim ağzımda atıyordu sanki. Sakindim. Sakin olacaktım. İyiydim. Kapıya baktım. Oradaydı. Ellerimle birlikte bütün bedenim titremeye başladı. Engel olamıyordum. Zangır zangır titriyordum. Fark ettirmemeliydim. Derin derin nefesler alıyordum. Aldığım nefes ciğerlerime inmiyordu. Kursağımda kalan her şey gibi nefesim de kursağımda kalıyordu. Yalandan elbisenin bir ucunu tutuyor gibi yapıp sıktım avcumun içinde diğer elimde çantam vardı onu da sıkı sıkı tutuyordum. Titrediğimi anlamasını istemiyordum. Adını bile anmaktan kaçtığım adam karşımdaydı. Yaklaştık. Yaklaştık. Ayaklarım titriyordu, içim üşüyordu. Bayılacak gibi hissediyordum.

Bu acı beni öldürürdü.

Üşüme nereden çıkmıştı? Üşüyordum.

Karşısındaydım.

Tam karşısındaydım.

"Hoş geldin Koral" dedi. Sesini duyduğumda nefesim kesildi. Yüzüne henüz bakmamıştım. Kendimi toparlayıp yüzüne baktım.

O hala Alptekin Çakıroğlu'ydu. Aynıydı.

"Hoş buldum Alptekin" dedi Altay.

Alptekin Çakıroğlu gözlerini bana çevirdi. Ciddi bir yüz ifadesi vardı yüzümde. Dik duruyordum. Oysaki 4 yıl önceki Nare, kalbimin duvarlarını yumruklaya yumruklaya ağlıyordu. Gözlerinin içine baktım.

"Nare Koral" dedim iki cümleydi. Gözü parmaklarıma değdi. Baktı, yüzüğü gördü. Gözleri yüzüme çıkarken göğsümün ortasında durdu. Biraz daha bakarsa titrediğimi anlayacaktı.

Göğsümün ortasında ki siyah gül dövmesine bakıyordu.

Ameliyat izini kapattırmak için yaptırdığım uzun ince ve zarif siyah güle bakıyordu. Gerçekliğimi sorguluyordu. Ben ise ona ilk baktığımdaki gibi kolları arasında olmak istiyordum.

Üşüyorum bana bir kere sarılabilir mi?

Ağlamak üzereydim, yüzünü çeviren ben oldum.

Saçlarında beyazlar vardı, göz altları onu son bıraktığımdan daha mordu. Hala siyah bir takım elbisenin içinde çok yakışıklı ve karizmatik görünüyordu. Yıllar Çakıroğlu'dan sadece beni götürmüştü sanırım.

"Nare" dedi. Derin bir nefes aldım, dakikalar sonra konuşmuştu. Gözlerimi tekrar gözlerine çıkardım. Altay'ın eli belime değdi. Düşmeyeyim diye yapıyordu. "Nare Koral" dedi titreyen sesiyle. "Memnun oldum" dedi elini uzattı. Gözlerim uzattığı eline değdi. Bir daha asla sana dokunmayacağım. Dokunmak istemiyorum çünkü şimdi tutarsam elini, hiç bırakmak istememekten çok korkuyorum. Uzattığı eli havada kaldı. Ben tekrar gözlerine baktım. "Elimi sık ki dokunuşundan yaşadığına emin olabileyim" dedi sesi hala titriyordu, dişlerini sıkıyordu. Sol elini öyle bir sıkıyordu ki.. "Nare" dedi gözlerimi kapattım. Bayılmak üzereydim. Acı bütün vücuduma yayılıyordu. "Elimi sıkmazsan sana dokunmak isteyeceğim" dedi. Sözleri nefesimi kesiyordu.

"Alptekin" dedi Altay.

"Sen karışma Koral" dedi sesi gittikçe öfkeli çıkıyordu.

"Yaşadığımı biliyordun" dedim. Ağzımdan iki cümleden fazla kelime çıkmıyordu, çıkamıyordu çünkü titrediğimin anlaşılmasından çok korkuyordum. Alptekin Çakıroğlu'nun gözleri Altay'ın belime koyduğu eline gitti. Derin bir nefes aldı.

"Burada konuşmayalım, yukarıda odamda konuşalım" dedi. Dik duracak gücüm kalmamıştı. Canım çok yanıyordu. Sesi, yüzü, gözleri beni çok yaralıyordu. Kırk yerimden bıçaklanmışımda hepsinden oluk oluk kan akıyor gibi hissediyordum. O ne hissediyordu?

"Alptekin, Nare buraya karı-"

"Ölmek istemiyorsan o cümleyi tamamlama Koral" dedi. Burnumun direkleri sızlıyordu. Kokusu burnuma geldi. Dayan, dayan Nare. Yalvarıyorum dayan.

Kalbinden vuruldun sen! Karşındaki adam vurdu seni! Yapma yalvarırım yapma. Burada düşemezsin. Burada düşersen verdiğin savaşa değmeyecek. Kalbinden vurulup ölmedin! Şimdi seni vuran adamın karşısında düşemezsin. Kızın var senin!

Ben Alptekin Çakıroğlu'na sarılmak istiyordum, vurduğu yerden iyileştirsin istiyordum. Ben yine beni öldüreceğini bildiğim halde onu istiyordum.

İsteyemezsin Nare! İsteyemezsin! Tek başına büyüttün kızını! Yoktu, yoktu Nare. Alptekin hiçbir zaman yoktu. Vurulduğunda da yoktu. Verdiğin savaşı hatırla! Nare sen öldün! Ölüler sevemez.

İçimdeki kavgaya bir son vermek adına kendimi topladım.

"Alptekin müsaade edersen eşi-"

"KORAL" diye bağırdı Alptekin Çakıroğlu.

"Alptekin" dedi Altay "İçeri giriyoruz" diye devam etti. Yanından geçerken bileğimden tuttu. Alev aldı vücudum yanıyordu dokunduğu her yer. Bana yıllar sonra ilk dokunuşuydu.

"Kolumu bırakır mısın?" diye sordum. Altay'a dur işareti yaparken.

"Konuşacağız Nare" dedi beni kendine çekerken. Midemde bir boşluk hissi vardı.

"Konuşmak istemiyorum" dedim elimi ondan kurtarmaya çalışırken.

"Alptekin, bırak Nare'yi" dedi Altay.

"Koral, Koral, Koral" dedi üç kere sabır dileniyordu "Gerçekten ölmek üzeresin" dedi gözlerini kapatıp açtı "Elimde kalmak istemiyorsan sessiz ol" dedi.

"Kolumu bırakır mısın?" diye sordum tekrar. Kulağıma doğru eğildi.

"Titriyorsun Nare" dedi. Nefesimi tuttum. Çok yakındı. Çok yakındı.

"Kolumu bırak!" dedim kendimi geri çekerken. Bileğimden tutup kendine çekti tekrar.

"Titriyorsun, bırakamam" dedi, sakin söylüyordu.

"Gerildim bir şey yok bırakır mısın beni? Rica ediyorum" dedim geri çekilirken.

"Bırakmayacağımı söylemiştim" dedi beni çekmek yerine bu sefer bana adımladı. Canımı yakmaktan korkuyordu. Bileğimi tutuşu da sert değildi.

"Yapma" dedim isyan eder gibi.

"Sen yapma, karşımda başkasının.." derin bir nefes verdi kulağıma eğildi "Yapma, konuşacağız sadece" dedi. Dili varmıyordu başkasının eşi demeye. Canını çok yakmıştım.

"Nare konuşun seni aşağıda bekliyor olacağım" dedi Altay. Başımı salladım. "Olay çıkmasın diye sessizim Alptekin eğer Nare'nin canını yakarsan ölecek olan sen olacaksın" dedi.

"Gidelim" dedi Alptekin Çakıroğlu ve bileğimi bıraktı. Sessizdim. Can'ı gördüm asansörün önünde.

"Yenge" dedi Can yüzünde bir gülümsemeyle. Başımı eğdim hafifçe baş selamı verdim. Yanımdaki adam Yenge lafını duyunca parmağıma baktı, Can'da abisinin nereye baktığına baktı. Asansöre bastı Can, kapı açıldı. Alptekin Çakıroğlu eliyle önceliği bana tanıdı. İki adımda girdim içeri. Ceketini çıkardı. Omuzlarıma bırakmak istedi, geri çekildim.

"İyiyim" dedim. Ceketi elinde tutmaya devam etti.

"Odada polar var" dedi. Kokusu sindiği için istemediğimin farkındaydı.

"İyiyim" dedim tekrar. Gözleri üzerimden hiç ayrılmıyordu. Bir saliselik bile ayırmıyordu gözlerini. "Önüne döner misin?" diye sordum.

"Rahatsız mı oluyorsun?" diye sordu.

"Hayalet görmüş gibi bakıyorsun" dedim konuştukça titremem de gerginliğimde benden uzaklaşıyordu. Yine kendimi onun yanında çok rahat hissediyordum. 

Hiç beni öldürmemiş gibi.

"Özür dilerim" dedi. Çok sakindi, çok yumuşak konuşuyordu. Delirecektim. Cevap vermedim. Gözleri hala üzerimdeydi daha doğrusu göğsümdeydi. "Kurşun yara-"

"Bunu konuşacaksan ben gitmek istiyorum" dedim öne doğru adımlarken. Önüme geçti.

"Gitme" dedi. İki eli de arkamdaki asansörün duvarına yaslıydı. Duvar ve onun arasındaydım. Nefes alamıyordum.

"Çok yakınsın biraz uzaklaşır mısın?" diye sordum.

"Hala çok uzağım" dedi fısıltı gibi çıkıyordu sesi. Bir adım daha attı bana.

"Lütfen" dedim sesli nefes verirken. Asansörü durdurdu. Aramızda bir karış ya vardı ya yoktu. "Çakıroğlu" dedim gözlerim doldu sesim titredi.

"Yalvarıyorum izin ver sarılayım" dedi başını omzumun üzerine getirdi.

"Ben evli bir kadınım" dedim ağzımdan çıkmak istemeyen ama zorla çıkan kelimelerle.

"Yalvarıyorum Nare söyleme" dedi gözlerini kapattı "Lütfen, başka hiçbir şey istemeyeceğim senden, soru sormayacağım. Yalvarıyorum bırak bir kere sarılalım" dedi. Bedenim tekrar titriyordu. Ve bunun farkındaydı.

"Hayır" dedim. Bir kere sarılırsa.. Ben o zaman ki gibi yıllar öncesi gibi bir daha hiç bırakmasın isteyeceğim. Olmaz.

"Nasıl bu kadar yakınken, aramızda yüzlerce metre olabilir? Nasıl elimi uzatsam alabilecekken uzattığım elim sana yetişmiyor olabilir? Nasıl? Kafayı yiyeceğim" dedi. O kadar yakındı ki, nefesimi bile sessizce alıp veriyordum. Kokusunu yeterince içime çekmiş miydim? "Nasıl bana aynı gözlerle bu kadar farklı bakabilirsin?" yutkundum.

Asansörü çalıştırdı. Kata geldik. Otelin en üst katındaydık. Eliyle bana öncelik tanıdı, ilerideki kapıyı gösterdi. Kapının önünde Can vardı, bizden önce çıkmış olması normaldi. Kapıyı açtı bizim için. Biz dedim. Biz diye bir şey yoktu. Bana ve ona. Ben girdim önce sonra da o girdi. Kapılar kapandı.

Alptekin Çakıroğlu ilk iş koltuğun üzerinde katlı duran poları alıp tam karşımda durdu.

"Müsaade eder misin omuzlarına bırakabilir miyim?" diye sordu.

"Üşümüyorum" dedim tekrar. Yalan söylüyordum.

Üşüyordum ve beni sadece bir kişi ısıtabilirdi.

Ben yıllardır üşüyordum ve o hiç yoktu.

"Bir şey içmek ister misin?" diye sordu.

"Hayır" dedim. Ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Bana nasıl ulaşacağını bilemiyordu. Ulaşamadıkça yollar arıyordu ve hepsinde üstümdeki zırhımla karşılaşıyordu.

"Oturmak ister misin?" diye sordu.

"Hayır" dedim durdu.

"Sana zarar vermeyeceğim Nare, lütfen" dedi pes eder gibi.

"Konuşmak istediğin için buradayız, konuş gidelim" dedim ona bakmadan gözüm dışarıdaki manzarayı gördü. Oraya doğru adımladım. Boğazı görüyordu. Açık olan terasa çıktım.

"Üşüyeceksin" dedi arkamdaydı dönsem çarpardım. Yıllardır üşüyorum ben diyemedim.

"Üşümüyorum" dedim bir kere daha.

"Cehennem ateşi" dedi. Nefesim kesildi. Alptekin Çakıroğlu beni yaralamaya devam ediyordu. Cevap vermedim. "Yalvarırım gözlerime bak" dedi. O kadar yakındı ki...

"Ben bir kere bir şeye hayır diyorsam o hiçbir zaman evete dönmedi, dönmeyecekte" dedim ve bir adım ileri attım.

"Konuşmaktan da benden de kaçıyorsun" dedi. Ben daha ileri gidip terasın demirlerine yaslandım karşımdaki manzarayı izliyordum.

"Konuşmak isteyen sendin ama  konuşmayı bilmiyorsun hala" dedim esen rüzgar saçlarımı dağıtırken, gözlerimi kapatıp rüzgarın yüzüme vurmasını hissettim.

"Soracak çok sorum var cevaplayacak mısın?" diye sordu, kapalı gözlerimi açmadan gülümsedim. Bu onun yanında ilk gülümseyişimdi.

"Cevaplayacağım" dedim ona döndüm, gözlerinin içine baktım. "Duymaya cesaretin var mı?" Gecenin karanlığında baş başaydık artık.

"Nare" dedi gözlerimin içine bakarken.

Adımı her söylediğinde nefesim kesiliyordu. Ben onun sesinden ismimi duymayı çok özlemiştim.

"Benim söyleyeceklerimi kaldırabilecek misin?" diye sordum ona bir adım daha attım aramızdaki mesafeyi bir karıştan aza düşürmüştüm, derin bir nefes aldı "Mezar taşımla konuşmaya benzemiyor değil mi?"

Continue Reading

You'll Also Like

67.5K 7.2K 39
@yetişkin içerik Ya aşık olduğunuz adam size daha önce bir kez daha aşık olmuşsa tepkiniz ne olurdu? Bu korkunç olsalıklar zincirinin bedeli...
29K 5.4K 36
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
5.8K 355 7
"İnsan kendini cam kenarında öldürebilirmiş hem de hiç atlamadan." Sevdiğim insanları bir camın kenarında beklerken dedem söylemişti bunu. Babam yer...
119K 5.6K 41
Kelimelerinizin tükendiği bir nokta olmalı . Hani böyle tir tir titrediğiniz, beyninizin bom boş olduğu bir nokta. Hani kalbinizin sanki ağır bir kal...