Bahar Rüzgârı

By CalantheRoss

923 178 289

"Bahar Rüzgârı kendi özel çiçeğini yaratmak için herkesi kandırarak estiğinde Fulya Çiçeği bu oyuna düşmez. A... More

Bahar Rüzgârı | GİRİŞ 🍀
1. BÖLÜM 🍀
2. BÖLÜM 🍀
3. BÖLÜM 🍀
4. BÖLÜM 🍀
5. BÖLÜM 🍀
7. Bölüm 🍀
8. Bölüm 🍀
9. Bölüm 🍀
10. Bölüm 🍀
11. Bölüm 🍀
12. Bölüm 🍀
13. Bölüm 🍀
14. Bölüm 🍀
15. Bölüm 🍀
16. Bölüm 🍀
17. Bölüm 🍀
18. Bölüm 🍀
19. Bölüm 🍀
20. Bölüm 🍀
21. Bölüm 🍀
22. Bölüm 🍀
23. Bölüm 🍀
24. Bölüm 🍀
25. Bölüm 🍀
26. Bölüm 🍀
27. Bölüm 🍀
28. Bölüm 🍀
29. Bölüm 🍀
30. Bölüm 🍀
31. Bölüm 🍀
32. Bölüm 🍀
33. Bölüm 🍀

6. Bölüm 🍀

26 6 11
By CalantheRoss

Instagram | calantheross

♫ | Candan Erçetin - Yalan

Hayatta sevdiğiniz birinin gidişine hiçbir zaman hazır olamıyordunuz. Ona hayatınızda ve kalbinizde öyle bir yer veriyordunuz ki asla onunla olduğunuz zaman yeterli gelmiyordu. Ne zaman kalbinizde yokluklarıyla koca bir delik bırakacakları size çok önceden söylense bile o gün geldiğinde gene hazırlıksız olacaktınız. Buna asla hazırlanamazdınız çünkü. Bu bir sınav değildi. Konuları önceden belirli bir derse çok sıkı çalışıp sınav günü geldiğinde özgüvenli hissettiğiniz gibi olamazdı.

Zamansız gitti.

Annem öldüğünde komşularımız hep böyle söylemişti. Ancak hiçbiri düşünmemişti ki, küçücük bir kızın annesinin ölümü nasıl zamanlı olurdu? O savunmasız kız ne zaman annesinin ölümüne hazırlıklı olabilirdi? Buna hazırlanması gerektiğini bile bilmiyordu o kız. Sadece annesinin gülüşünü çok seviyordu. Onun mutlu olabilmesini diliyordu. Onunla ne hayalleri vardı o kızın, kimse bunu düşünmüyordu asla. Annesi hep deniz kenarında küçük bir ev istemişti. Büyüyünce çok çalışıp para kazanacaktı ve annesi için o evi yaptıracaktı o kız. Büyümüştü, para kazanıyordu az da olsa. Peki yaptırabilmiş miydi annesi için o evi? Hayır. Buna fırsatı bile olmadan elinden alınmıştı meleği.

Hayırsız kocası hep dövüyordu, bu zamana kadar iyi dayandı gencecik kadıncağız.

Kimse o kızı düşünmemişti. O kız, annesine neler neler anlatmak istiyordu da kimse bilmiyordu. Sadece anneyle paylaşılabildiğinde değerli olan şeyler... İlk aşk, ilk öpücük, ilk hayal kırıklığı, ilk düşüş ve ilk düştüğü gibi yerden kalkış. Bunları herhangi birine anlatabilirdi bir kız çocuğu. Ancak anneye anlatmak gibi hissettiremezdi. Anne gibi dinlemezdi, anne gibi sevmezdi kimse.

Kocasını aldatıyormuş. Su testisi su yolunda kırılır. Bak gördün mü?

O komşularımız asla beni veya Anıl'ı umursamamıştı. Acaba bir gün bu da benim başıma gelir mi, diye bir an bile akıllarından geçirmediler. Sadece acıdılar ve kendi başlarına gelmediği için sevindiler. Zamansız olan o ölüm onlara asla vurmayacaktı çünkü onların kocaları hayırsız, kendileri sadakatsiz değildi. Onların umursadıkları tek şey bir dahaki altın gününde yapabilecekleri dedikodu malzemesiydi. Hiçbiri bilmiyordu, kendi başlarına gelmediği için sevindikleri olay bir gün onlara sert bir tokat atacaktı. Bazı hataların farkına vardıklarında ise iş işten geçmiş olacaktı.

Annemin ölümünü takip eden birkaç yılda onun gidişini yedirememiştim kendime. Kalbimdeki boşluğunu asla dolduramayacağım çok değerli bir şey eksilmişti hayatımdan. Nasıl bunu kolayca kabullenebilirdim? Uzun zamanımı, uykusuz gecelerimi, sancılı psikiyatr seansları almıştı onun yokluğuna müdahale etmemeye çalışmak. İçten içe isyankâr olduğum bir zamandaydım. Annem elimden alınmıştı. Onu mutlu edemeden, ergenlik yıllarımı onunla geçiremeden gitmişti işte. Psikiyatr seanslarında doktorum çok uğraşmıştı onun mutlu olduğuna, ne olursa olsun mutlu gittiğine. Teyzem çok destek olmuştu. Ancak hiçbiri Anıl'ın bir 'abla' deyişiyle aynı değildi. İsyankârlığımın tamamen geçtiğini onunla olmaya devam ettikçe fark etmiştim. Üniversiteyi annesiz bir şekilde dereceyle bitirecektim yakında. Ancak yanımda ilk kelimesi 'abla' olan sarı bir civciv vardı. Bu yüzden içimde gururdan başka bir şeye yer yoktu artık.

"Yaa! Şapşik!" dedi Mehir birden daldığım derin düşünceleri yararak. Kafeden içeri giren gri kediye doğru koşturdu.

Mehir kediyle oynarken içeri birden Ozan ve Mert girdi. Mert kedinin tam arkasında durunca Mehir kediyi kucaklayıp doğruldu. O sırada kalbimin saçmalamasından korkarak Ozan'a çevirdim bakışlarımı. Korktuğum başıma geldi, kalbim saçmaladı. Vücuduma hızla kan pompaladığında o güzel gözlerinin içinde kayboldum. En son ne zaman birisinin sadece dış görünüşünden değil yaydığı o mayhoş enerjiden etkilenmiştim ben? Hayır, hayır. Asıl soru en son ne zaman bana böyle bir enerji gönderen birisiyle tanışmıştım? Gerçekten bilmiyordum.

Mehir kucağında kediyle peşinden de Ozan ve Mert gelirken elimi kotumun cebine soktum ve oradaki kâğıda güç alabilmek için dokundum. Notlaştığım çocuk bu sefer bana Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabından bir cümle yazmıştı sadece.


"Derimin altındaki karışıklığı bilmeden yargılıyorsunuz beni."


Karşılık olarak bir not bırakmamıştım ancak bu notu onu beklemem için yeterliydi. Ne olursa olsun cesaretini toplayana kadar bekleyecektim kesinlikle. Ona karşı olan hislerim korkakça çekilmiş bir restle çöpe atamayacağım kadar değerliydi çünkü.

"Mehir! Çıkar şu pislik torbasını kafemden!" diye bağırdı Mavi Kafe'nin sahibi olan Kudret abi.

"Çok konuşma! Bu hayvancık senden daha temiz! Leş gibi kokuyorsun Kudret abi, git yıkan!" dedi Mehir dalga geçerek. Birbirlerine dil çıkardıklarında Mehir gülerek yanıma oturdu ve diğerleri de sandalye çekerek masaya yerleştiler.

Onlara ve özellikle Ozan'a bakmamaya çalışıyordum. Engel olamıyordum çünkü kendime. Kalbime söz geçiremiyordum. Ozan'ın gözlerine her baktığımda kalbim saçmalamaya başlıyordu. Bu yüzden bir süre üçümüz de Mehir'in kediyle oynaşmasını dinledik.

"Acıktın mı sen? Acıktın mı? Bir tane döner tabağı yaptırayım mı sana? Et mi olsun tavuk mu? Bence de konserve ton balığı alayım sana. Etin içine at eti, tavuğun içine de martı eti karıştırmıştır o uyuz," diye gülerek kediyle konuştu. "Lina biraz tutar mısın bebeğimi? Gidip bir şeyler alayım, acıkmış baksana."

İtiraz etmeden kediyi kucağıma aldım. Oyalanacağım bir şeylere ihtiyacım vardı zaten. Bakışlarımı odaklayabileceğim bir nesne olmalıydı. Yoksa gene aynı güzel bakışlara kilitlenip kalbimin delirmesine neden olacaktım.

Mehir cüzdanını alıp giderken Mert de peşine takıldı. Tam Mert'in de gitmesi hakkında söylenecektim ki kedi de kucağımdan atladı ve koşarak Mehir'in peşinden gitti. Sen kalsaydın bari!

Kendimi oyalayacağım bir şey kalmayınca etrafıma bakınmaya başladım. Aklımı başka şeylere vermeye çalıştım. Onun varlığının getirdiği çekime odaklanmamak için uğraştım. Hava durumunu düşündüm. Dünden beş derece daha sıcaktı bugün. Acaba bu sıcaklık artışı Ozan'la mı alakalıydı? Çünkü şu an bana baktığını hissedebiliyordum ve gözleri üstümde olmaya devam ettiği her saniye Muğla yaz aylarına geçiş yapıyordu birden. Kendimi elimle serinletme isteğime karşı koymak için kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Ben, şey..." Sesini duyunca konuşana bakma refleksimle gözlerim onunkileri buldu hemen. O konuşmayı unuttu ve ben nefes almayı unuttum. Vücudum sanki birden alev almış gibiydi. Ateşlerin içinde tenime bir zarar gelmiyordu ancak yanacağım korkusuyla akıl sağlığım zedeleniyordu.

İlk görüşte aşktan emin değildim ama ilk görüşte alınan enerjiye çok fazla inanırdım. Bir insandan negatif veya pozitif enerji almam saniyeler içinde gerçekleşirdi ve o an o kişi hakkında kararımı verirdim. Bu inancımı önyargı olarak göremiyordum çünkü beni şu ana kadar yanıltmamıştı. Doğaüstü bir yetenekti bence bu sahip olduğum. Şu anda Ozan'dan aldığım enerjiyi negatif veya pozitif diye kategorize edemezdim asla. Yakıcı ve kafa karıştırıcı olduğu bir gerçekti. O karşımda oturmuş bana öylece bakarken rahat tavrımı bulamıyordum içimde, kafam allak bullak oluyordu. Rahat tavrımı birkaç derin nefes alıştan önce sergilemek için uğraşırsam bocalayacağım kesindi. Kendisi de benimle olan iletişiminde sıkıntı çekiyor gibiydi aslında. Bunu fark etmemle nefes alışlarım biraz daha normale inmişti. Aramızdaki elektriğin sadece bana etki etmediğini, aynı şekilde onu da yaktığını bilmek çok bencil bir rahatlama yayıyordu ciğerlerime. Vücudumu kaplayan dev ateşin üstüne bir bardak su dökülmüş gibiydi. Bütün ateşimi söndürmeyi başaramayacaktı o bir bardak su ancak ateşin söneceğine olan inancımı güçlendirebilirdi. Psikolojik rahatlamayla ilgiliydi bu.

"Uçurtma Şenliği'ne gidecek misin?" diye sordu en sonunda. Çok sıradan bir konu açmıştı ilk yalnız konuşmamız için. Sıradanlıkla mutlu olacağım daha önce aklıma bile gelmezdi ancak mutlu olmuştum. Sanki aylardır tanışıyormuşuz hissini düşürmüştü yüreğime.

"Mehir ve ben şarkı söyleyeceğiz," dedim gülümseyerek.

"Ah, evet! Doğru! Bilmiyordum bunu! Ne? Ne diyorum ben ya? Biliyordum olacak o! Biliyordum şarkı söyleyeceğinizi! Yani haberim var!" Heyecanlanarak önündeki Mehir ve benden kalan köpük kahve bardağını içindeki çikolata ambalajıyla dolu çöpüyle yere düşürdü. Özürler dileyerek bardağı yerden aldı ve çöpleri tekrar bardağa tıkıştırdığında suratının kıpkırmızı olduğunu gördüm.

"Hep böyle sakar mısındır?" dedim sırıtışımı bastıramayarak.

"Her zaman değil," diyerek üstündeki kot ceketini çıkardı. O utandıkça ona karşı içimde büyüyen merhamet duygumun açığa çıkmasına engel olamıyordum. Bu yüzden sıradan konulardan ben bahsetmeye çalıştım utangaçlığını üstünden atabilmesi için.

"Sen de Uçurtma Şenliği'nde şarkı söylemek ister misin? Yani sesin iyi mi bilmiyorum ama söylemek istersen Özgür hocayla konuşabilirim," diyerek kollarımı masaya dayadım ona daha yakın olabilmek için. Özgür hoca hazırlık sınıflarının Listening + Speaking hocasıydı. Aynı zamanda müzik topluluğunun da koordinatörüydü. Ona ricada bulunsam beni kırmazdı.

"Damla damla düştü aşk, yine gözlerime

Hangi yalancı söz dokundu göz bebeklerine

Sensiz kalmışsa bir yanım, ne kalır geriye?

Ben hep nefes nefes duadayım, yüzünü dönme diye."

Birden sesini melodilerle duyunca şaşkınlıkla ona bakakaldım. Sesi o kadar güzeldi ki inanılmaz bir şekilde kulaklarıma gelen kafedeki diğer bütün uğultu tamamen yok olmuştu onun sesiyle. Gerçekten kafenin sessizliğe bürünmediğinin farkındaydım ancak benim duyularım sadece Ozan'ı algılıyordu o anlarda.

"Güzel mi?" diye sordu. Önce ağzımı kapattım sonra başımı biraz salladım düşüncelerimi toparlayabilmek için.

"Neden Uçurtma Şenliği için ismini yazdırmadın?" dedim sorusuna cevap olarak.

"Özgür hocayla Bahar Konseri için anlaştık çünkü. Uçurtma Şenliği sahnesi sizin, Bahar Konseri benim." 2 Mayıs'ta bizim fakültenin konferans salonunda gerçekleşecek olan Bahar Konseri için Özgür hoca birisini bulduğunu söylemişti ancak ismini sır gibi saklıyordu. Özgür hocanın öve öve bitiremediği yetenek demek Ozan'dı!

"Özgür hoca bize söylememişti. Adını devlet sırrı gibi saklıyordu. Sonunda biraz daha göz önünde olmana sevindim. Sesin çok güzel gerçekten." Gülümsedim.

"Ben çok âşığım," dedi birden. Aniden gelen bu itirafla kalbim ağzımda atmaya başladı. 

Continue Reading

You'll Also Like

1M 36.6K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.3K 243 20
Hayatının düzenini değiştirmek zorunda kalan Murat'ın başı üniversite sınavı ile dertte idi, yeni düzeninde tanıyacağı Büşra onun hayatının tamamen...
54.3K 3.5K 32
Beyazı siyahtan üstün görürsen çukurdan çıkamazsın. Zirvenin gözü üzerinizde , yükü ise omuzlarınızda! TABULARINIZI YIKIN! AYNI KURGULARI YENİDEN OK...
709K 26.1K 21
Çorbayı ısıtıp bir kaseye koydum ve yanına iki dilim ekmekle su doldurup tepsiye koydum. Salona giderken acaba suya tükürsem mi diye de düşünüyordum...