VEDA

By khaleessiiii

621K 64.7K 29.5K

[TAMAMLANDI] Bela'nın üçüncü kitabı. More

TANITIM
1- SURİYE
2- GÖZLERİNE
3- TAKİP
4- SİYAH
5- KARDEŞ
6- DİRİ VE ÖLÜ
7- SARI BEBEĞİM
8- SARIYI KANDIRMA OPERASYONU
9- HUZURSUZ
10- DELİLER
11- MEZAR
12- SİNİR KRİZİ
13- SARI HUYSUZ
14- DALGA GEÇMEK
15- POLİS
16- EV
17- İHANET
18- SONUMUZ GELDİ
20- BOZKURTLARIN YAŞANTISI
21- GECE
22- HAYIRDIR?
23- SEKS
24- YABANCI RÖNTGENCİ
25- MİRAÇ
26- UMAY ABLA
27- DELİ ÖMER
28- AKİF
29- AKİF'İN DÜĞÜNÜ
30- HAPİSTE YATARIM
31- MİRAÇ'IN TEKLİFİ
SONDAN BİR ÖNCE
SON
DUYURU

19- ÜLKÜCÜ

15.2K 1.6K 771
By khaleessiiii

1 ay sonra...

Sokaklarda pervasızca dolaşırken hiç girmediğim sokaklara adım atıyor, yeni bir hayat arıyordum kendime. Bu elbette zordu, her kaldırım kenarına çöküp ağladığım için zordu.

Bugün o kaldırım kenarlarında oturmuyordum, hızlıca yürüyordum.

Ömer içeriden çıkıyordu.

Üniversite zamanlarında ikimiz nezarete düştüğümüzde o hep rahat girerdi içeri, kendisine bir şey olmayacağını bilirdi çünkü. Bense ya okulum yanarsa? Ya içeride düşündüğümden daha uzun kalırsam diye düşünmekten deli olur ama asla belli etmezdim.

Davam için hapis yatmaya hazırdım uzaktan bakılınca ama gökyüzünü bir daha özgürce görmemek korkuturdu beni. Yine de feda olsun derdim, bu dava için niceleri öldü. Yaşları büyütülüp asıldı, dakikalarca boynuna dolanan urganla can çekişerek sallandı. Varsın benim de özgürlüğüm elimden alınsın derdim.

Ömer ise benim aksime hâlâ kavganın izlerini barındıran öfkesiyle geçip otururdu parmaklıkların ardındaki banka, hemen karşıma. Gözlerini bana diker, öldürecek gibi bakardı. Elinden gelse orda bile nefesimi keserdi ama o zamanlar dediği gibi 'seni öldürsem ben ceza yerim, senin canının benim özgürlüğümden kıymetsiz', ha sonuna bir de anasız piç diye küfür ederdi.

Benim canım onun özgürlüğünden kıymetsizdi o zamanlar. Öldürürdü beni ama değmez diye yorumlardı. Onun aksine ben bir insana kıyamazdım.

Bir ay önce ise ben onun özgürlüğünü elinden almıştım. Canı özgürlüğünden kıymetsiz olan o çocuk, özgürlüğünü almıştı elinden.

Rahat otururdu karanlık nezarethanede, benim aksime. Emanet gibi dururdu, oturuşu bile kendine güvenen cinstendi. Sağcıydı çünkü, ne kadar inkar edilse de bu ülkede solcular hep yanardı.

Bir saat geçmeden bir polis memuru gelip parmaklıkların kilidini açar, bana bile bakmadan Ömer'e ilerlerdi. Ömer anlardı, sakince kalkardı yerinden. Sanki neden bir saat durduğunu sorgular gibi memnuniyetsiz bir tavırla, daha önce çıkması gerekiyordu. Sinirlenirdi bu duruma, nasıl bir saat dururdu içeride?

Babası acaba halledememiş miydi diye düşünürdü.

Babası hep onu kurtarırdı içeriden.

Yine babası koşmuştu yardımına, bu sefer yirmili yaşlardaki kanı deli atan oğlunu değil de şehit öldüğünü düşündüğü otuzlu yaşlardaki komutan oğlunu kurtarmaya.

Eli kolu uzun olan babası, bir ayın sonunda müebbet hapisle yargılanan oğlunu zor bela kurtarmıştı. Basının ne Ömer'in içeri girdiğinden ne de şimdi dışarı çıktığından haberi vardı. Devlet sırları öyle meydana serilmezdi, yalandan şehit oluşu günlerce haber yapılırken eğer ortaya çıkarsa sessizce infaz edilirdi. Kimsenin haberi olmazdı bile.

Ömer eskiden o nezarethanede çıkıp gittiğinde yalnızlığıma üzülürdüm. Ondan saatler ve hatta günlerce fazla kaldığım için kendi kendimi yer bitirirdim. Öfkem, acımı bastırırdı. Dışarı çıktığımda, solcu birkaç avukatın sicilime işlemesin diye günlerce uğraşmasını ama onun babası sayesinde bir saat içinde çıkmasını yediremezdim kendime. Sinirlenirdim, kimsesizliğime üzülürdüm, en çokta okula gittiğim gün Ömer'in kin dolu bakışlarını görünce öfkelenirdim.

Benim canımın, özgürlüğünden kıymeti yoktu.

Onun bir hedefi vardı, komutan olmak. Ben ise ona göre sokak kenarında sikik davam için ölmek için dünyaya gelmiştim, kimsesizce.

Şimdi ise ilk defa o zamanki duygularımı hissetmiyordum yüreğimde. Öfke, kin ya da üzüntü yoktu. Omzumdaki yük alınmış gibiydi. Bir ayın sonunda ilk defa rahat bir nefes alıyordum, korkmadan gökyüzüne bakabiliyordum yine. Özgür kalıyordu çünkü.

Adımlarımı hızlandırdım, çoktan içeriden çıktığını ve evine bile uğramadan sokaklara düştüğünün haberini almıştım Akif'den.

Peşime düştüğünü biliyordum.

"Ay akşam dışarıda mı yemek yesek acaba?" çarpmamak için yan döndüğüm orta yaşlardaki kadın, yanındaki adama söylüyordu. Normal sohbet ediyorlardı.

Karanlık çökmek üzereydi, herkes gülerek sokaklarda dolaşıyordu. İstanbul'un en kalabalık caddelerinden birinde akşam dışarıda mı yesek diye düşünmeden yürüyordum, bugün iş yerindeki olayı arkadaşıma gülerek anlatmadan yürüyordum, durup sokak kedilerini sakince sevmeden hızlıca yürüyordum. Normal insanların yanında yürüyordum ama günlük telaşlardan çok uzaktım.

Bir şeye çarpınca durdum, kafamı eğip baktığımda küçük bir çocuk olduğunu gördüm. Kafasını kaldırıp bana bakarken refleksle omzundan tutmuştum.

"Pardon abi." dediğinde gülümsedim, onun geçmesi için yol verirken kafamı arkaya çevirdiğimde kalabalığın ardından gördüğüm bedenle vücudum kasıldı.

Ömer.

Beni bulacağını biliyordum ama bu kadar çabuk değil. Gerçi çabuk olmamıştı değil mi? Saatlerdir dolanıyordum sokaklarda.

Benim aksime daha rahat görünüyordu, yeni fark etmemişti. Delici yeşil bakışları benim üzerimdeydi.

Yürürken insanlara çarpmamak için uğraşmıyordu. İnsanlar ona çarpmamak için vücutlarını hafifçe yana çeviriyorlardı. Üzerinde siyah bir mont, onun altında siyah gömleği, altında siyah pantolonu vardı. Üniversitede giyinmişti sanki.

Sakallarını kesmiş, saçını traş etmişti. Sanki o değilde ben içeriden çıkmış gibi göründüğüme emindim çünkü karşımda eski yıllardaki Ömer duruyordu.

Derin bir nefes alıp önüme döndüm, dudaklarımı birbirine bastırıp adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan geldiğinin bilincinde, caddenin bitiminde kalabalığın arasında yön değişip ara sokağa girdim. Tek tük insanın olduğu sokağa girip hızlıca yürüdüm, orta kısımlara geldiğimde sokağın başında onu gördüm.

Gözlerimiz yeniden temas etti, kafamı hızla çevirip bu sefer başka sokağa girdim. Daha sonra da bu ara sokağa girdiğime pişman oldum, kimse yoktu ve karanlıktı. İki dükkanın arasına, uzun duvarların ve tek bir ışığı bile yanmayan eski apartmanın olduğu sokağa girmiştim. Yol kapalıydı, kısa bir duvar vardı hemen arkasında da karanlığa gömülmüş otopark olduğunu biliyordum.

"Sikeyim..." diye öfkeyle mırıldandım. Yine de adımlarımı durdurmadım, onun ayak sesini duyuyordum. Adımlarım yavaşladı, en sonunda pes ederek önüme döndüm.

Ömer hiç durmadan yürümeye devam ediyordu.

Nefes nefese bekledim öylece, o bana yaklaştıkça öfkem artıyordu. Yanıma gelmesine bir adım kala bende ona öfkeyle yaklaştım, aramızdaki mesafe kapandığında yumruğumu kaldırıp yüzüne sert bir darbe indirdim.

Kafası yana dönerken öfkeyle istifini bozmadan geri çevirdi, o da yumruğunu kaldırıp çenemin altına sertçe yumruk attı.

Soluk alışverişlerim hızlanırken yakasından tuttum, ard arda yüzüne yumruk atıp postallarımla karnına bir tekme geçirdim. Yüzünü buruştursa da fazla etkilenmedi, diz kapağımı aynı yere geçirdim sırtından tutup.

Bu sefer bana engel olup ne olduğunu bile anlamadan kolumu ters çevirip o da aynı şekilde karnıma tekme attı. Onun aksine canım daha çok yanarken ağzımdan bir inilti kaçtı.

Yine de kendimi sıkıp kolumu elinden kurtarıp yeniden yumruk atmak için elimi kaldırdım. Bir yumruk daha geçirdim suratına.

İkinci yumruğu atacağım sırada beni tutup hırsla duvara itti, sırtım duvara çarptığında iki adımda yanıma gelip yakamdan tuttu. Hızlı nefesler alıp verirken suratına bakıyordum.

Yeşil gözleri, kahvelerimle buluştu.

Bir daha vuracağını düşünürken bu sefer daha büyük bir darbe vurmuştu, yumuşak dudakları sertçe dudaklarıma buluştu.

Bu belki de en büyük darbesiydi.

Hırsla dudağımı emdiğinde özlemle yanıp tutuşan tenim, yüreğim ağlayacak gibi hissettirdi. Montunun kenarından sıkıca tutup karşılık vermeye başladım, dudağını dudaklarımın arasına aldım.

Dudaklarımız hırsla, şehvetle, özlemle dans ederken, belimden tutup kendine çekti. Dudaklarımız öyle hızlı hareket ediyordu ki, parçalamak ister gibi.

Nefessiz kaldığımızda dudaklarımı çektim. Dudakları boş durmadan boynuma değdi, kokumu içine çekerek öpüp sertçe ısırmaya başladı.

"Ömer..." diye mırıldandım öfkeyle. Sesimi duyduğunda beni daha ne kadar olabilirse o kadar çekti kendine. Boynumu istila ettikten sonra kendini geri çekti, ikimizin öfkeli bakışları birleşti yeniden.

"Yanımdasın." dedi, bu 'artık yanımdasın' gibisinden, sertçe verilmiş bir emir cümlesiydi. Birkaç saniye durdum, hiçbir şey söylemeden sıkıca sarıldım.

O da hiç beklemeden kollarını belime sardı, aynı şekilde sarıldı.

Gözlerimi kapattım.

Ondan kaçışım yoktu, kaçsam bile çıkmaz sokakta yine karşıma o çıkardı.

Karşıma çıkmasa bile ben ondan kaçar gibi yapıp, onun olduğu sokağa koşa koşa girerdim biliyordum.

Yanındaydım, yanımdaydı. Özgür değildik, tutsaktık.

Benim canım, özgürlüğünden kıymetli değildi.

Continue Reading

You'll Also Like

DEVA By Khalesi

General Fiction

1.3M 148K 48
[TAMAMLANDI] Bela'nın devam kitabı.
DELİ By Khalesi

Teen Fiction

2.8M 253K 59
[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.
1.1M 75.4K 56
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
ZAAF By Khalesi

Teen Fiction

3.6M 197K 37
[TAMAMLANDI] Sinan homofobikti, ama Karan onun zaafıydı.