.31.
*
Deniz: Evde misin?
Gediz: Evet
Gediz: Bir şey mi oldu?
Deniz: Valla bilmiyorum
Deniz: Demir sana gidip beklememi söyledi o yüzden
Gediz: Gelip alayım mı seni soğuk hava
Deniz: Kapıdayım
Deniz: İstersen açabilirsin
Kulağıma ulaşan tıkırtıların ardından önünde durduğum demir kapı hızlıca açıldı ve Gediz'in gülümseyen koyu yeşil gözleriyle buluştu gözlerim. Sarı saçları dağınık bir şekilde alnına doğru dökülüyor, kaşları şaşkınlığın verdiği etkiyle çatılıydı; dudaklarını iki yana gererken kafasını gülerek sola sağa salladı ve kapıyı araladı.
"Zile bassaydın, niye bekledin? Hava soğuk," gözleri hızlıca üzerimde gezinirken kafasını kendince sallarken dudaklarını büktü. "Gerçi bu sefer kabanını giymişsin,"
Gülümseyerek geriye doğru adımlayıp sırtımı duvara yasladım ve botlarımın fermuarlarını aşağıya doğru teker teker indirmeye başladım. "Dışarı çıkmıştım zaten, o yüzden giydim." derken yüzüme dökülen saçlarımı kulaklarımın ardına sıkıştırdım hızlıca.
Yüzündeki gülümseme birkaç saniyeliğine sekteye uğradı ama belli etmek istemezcesine gözlerini kırpıştırarak kollarını göğsünün üzerinde bağladı, "Yine onun için mi?" diye sorarken sesinde az öncekinden daha farklı bir tını vardı.
Kaşlarımı çatarak yaslandığım duvardan doğruldum ve kapıya doğru yaklaşık aramızdaki mesafeleri kapattım, sol elimle omzuna tutunurken sağ ayağımdaki botumu çekip çıkardım ve yere bastım. Diğer elimde sağ omzuna bastırırken sol ayağımdaki botumu çıkardım ve düzgünce yere bıraktım.
Aramızdaki artan boy mesafesine karşılık kafamı ona doğru kaldırırken dudaklarımı sarkıttım meraklı gözleri hâlâ üzerimdeyken, ne diyeceğimi merak ediyordu, sanki biraz da umut ediyor gibiydi.
"Hayır," dedim omuzlarımı silkerken. "Senin için."
Anlamazca kaşlarını çatarken dudakları iki yana gerildi ve genişçe gülümsemeye başladı. Sırıtarak dudağımın sol kenarını gerdim ve elimi kaldırıp onu işaret ettim. "Bu arada," derken alaycı tavrımı takınmıştım. "İnsanlığın yüzde yirmisinin kapı önünde beklemekten ağaç olduklarını biliyor muydun?"
Gözlerini hatırlarmış gibi kocaman açarken dudaklarını araladı ve hızlıca geri çekilip geçmem için yer açtı, "Ben çok özür dilerim Deniz, geç hadi üşüme," teşekkür ederek içeriye adımladım ve omzuna iki kere vurup salonun yolunu tuttum. İçerisi fesleğenli krema ve büyük ölçüde sert kahve kokarken dudaklarımı birbirine bastırarak kendi kendime mırıldandım ve üzerimdeki kabanımı çıkarmaya başladım.
Gediz, yemek yapmıştı.
Okuldan henüz geldiğim ve gelir gelmez eve bile uğrayamadan Demir'in beni Gediz'e göndermesiyle yemek yiyememiştim. Günde genellikle tek öğünle ve kahveyle beslenen biri olarak, yemek çok önemliydi, yemek gerçekten önemliydi; yemek yemeyi seviyordum ama canım hiçbir şey çekmiyordu. Ama bu krema kokusu o kadar güzeldi ki... Yemek istesem acaba bir şey der miydi?
Demir'in neden onu Gediz'de beklememi söylediği hakkında hiçbir fikrim yoktu, bana sadece ben apartmanın tam önündeyken sesli bir mesaj atmış ve Gediz'e gitmemi söyleyip gelince her şeyi açıklayacağını yazmıştı. Ben de canıma minnet bir şekilde güle oynaya önce markete gitmiştim, e Demir'i bekleyeceksem bir şeyler atıştırmamın da mahsuru olmayacağını düşünerek bir sürü abur cubur almıştım sivilcemin çıkmayacağını umut ederek.
Gediz'in sevdiği kitkat'lardan o markette bulamayınca ters taraftaki bakkal amcaya gitmiştim, ben gidene kadar hava o kadar soğumuştu ki eve uğrayıp bere almayı bile düşünmüştüm ki bere bana hiç yakışmıyordu.
Ardından yirmi dakikamı yürüyerek telefonda Gül ve Eda'yla dedikodu yaparak geçirmiştim. Bugün sınıfa yeni bir çocuk gelmişti, bizden bir yaş büyük olduğunu ve bu sene sınıfı tekrar ettiğini öğrenmiştik ve nedenini kendimizce bulmaya çalışmıştık. Ama asıl komik olan şey sınıfa gelen çocuğun isminin Emir olmasıydı.
Çocuk kendisini tanıttığında anırarak gülmüştük Gül'le. Tabii bu sınıfta pek hoş karşılanmamıştı çünkü Eda dışında bizi kimse anlamadığı için öğretmenden bir de azar işitmiştik ama o ana her şey değerdi, Eda'nın yüz ifadelerine ve çocuğun ona tuhafça bakmasına.
Aklıma geldikçe hâlâ gülesim geliyordu.
Salon girdiğinizde önce sola dönmeniz ve bir metre yürümeniz gerekiyordu girişteki ufak hol yüzünden, sağ tarafta bir şifonyer ve hemen yanında büyükçe beyaz bir kitaplık duvarın sonuna doğru uzanıyordu. Sol tarafta köşeyi döndüğünüzde büyükçe ikinci kitaplık da duvarın sonunda doğru uzanıyordu.
Önünde iki kişilik gri büyük ama çirkin olduğunu düşündüğüm bir koltuk, ortada beyaz bir sehpa ve karşısında da L bir koltuk duruyordu, koltuk takımının karşısında ise ufak bir televizyon ünitesi vardı.
Koltukların ardında altı kişilik bir yemek masası ile köşede yine bir şifonyer bulunuyordu.
Her yer kitap doluydu, birkaç tane saksı bitkisi vardı Gediz'in büyükannesinden kalma; yemek masasının paralelindeki büyük pencereler koyu gri perdelerle örtülmüş masanın üzerine bir sürü kitap ve kağıt saçılmıştı kahve bardaklarıyla birlikte.
Kabanımı ikili koltuğun kolçağına bırakıp çantamı omzumdan çıkarıp koltuğa attım kendimi yorgunlukla. Gediz, beni takip etti ve karşımdaki koltuğa oturdu meraklı bakışlarla. Gözleri sırt çantamı ve üzerimdeki okul formamı bulduğunda kaşları çatıldı hızlıca, "Sen okuldan mı geliyorsun?" derken kolundaki saatine baktı hızlıca. Muhtemelen saat beşe geliyordu ve hava kararmak üzereydi.
"Evet. Tam apartmanın önündeyken Demir mesaj attı ben de önce markete gidip sonra sana geldim."
Kaşlarını kaldırıp kafasını ağırca aşağı yukarı sallarken dudaklarını ıslattı, "Açsındır, yemek koyayım mı ister misin?"
Gülümseyerek hızlıca yayıldığım koltukta doğrulurken kafamı aşağı yukarı salladım, bu hareketime gülerek hızlıca kalktı oturduğu yerden, "Geliyorum hemen," deyip saçlarını karıştırarak salondan çıkmak için yürümeye başladı ben arkasından tamam diye bağırırken.
Birkaç saniye boyunca bildiğim evini incelemeye devam ettim, ardından çantama doğru uzanıp fermuarını açtım ve marketten aldığım atıştırmalıkların hepsini koltuğa yığmaya başladım telefonuma ardı ardına bildirimler gelmeye başlarken. Kaşlarımı çatarak kabanıma doğru uzandım ve cebinden telefonumu alıp gelen mesajlara baktım hızlıca.
ızgaralar
Eda: BU TURUNÇ BİZİM YAN APARTMANA TAŞINANLARMIŞ
Deniz: Nexmcvnbxcmvnbcvnbmcvnbv
Deniz: Aha
Deniz: DEMİŞTİM BEN DEMİŞTİM BEN
Deniz: AHAHAHAHAHAHAHHHAA
Gül: Eee Edacığım
Gül: Allah ne muradınız varsa versin dimi
Gül: Pardon Emiriniz varsa
Deniz: MCNXVBNCVBNCVBVB
Gül: MFNDMFBMNDF
Eda: YAAAA
Eda: ABİ
Eda: ŞAKA MI BU ŞAKA MI
Deniz: Kader hayatım kader
Gül: Tabii
Gül: mfnmdnfdmf
Eda: KABUL ETMİYORUM BEN
Eda: Gidiyorum ksütüm size
Deniz: Tamamdır barışınca haber ver
Eda: Yolarım seni çocuk
Deniz: nmxcvbmncvb
Deniz: Affet abla
Eda: Hadi affettim neyse
Eda: Gidip biraz yastığıma bağıracağım
Eda: Belki yanlışlıkla kendimi falan boğarım
Gül: Allah korusun
Deniz: Boğulursan haber ver de denemeyelim
Gül: Deniz!
Deniz: :/
*