BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

663K 31.1K 31K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

5. BÖLÜM

26.1K 1.3K 1K
By zeynepsnmzsyy


Yıldızları parlatmayı unutmayın ⭐👉🌟
Keyifli okumalar dilerim...

.............................................. ~ZS ~....................................

"Alo anne "  dedi Baran telefonu açar açmaz.

"... "

"He valla iyiyem siz nasılsanız?"

"..."

"Şükür şükür"

"..."

"İyidirler iyidirler...He valla komutan sıkıntıdır." dedi gülerek "Canımızı okuyor napsın adam" Bir süre karşı tarafı dinledikten sonra eliyle alnını  vurdu sonra da yeni traş olmuş yüzünü sıvazladı

"Anne sen iyisen .. Ben buradan sana nasıl gelin bulayım.. Askeriyedeyim ben askeriyede.. Maa sanırsın tatile gitmişem de sana gelin getireyim"

"..."

"Ee yoktur ma ne yapayım?! Nerden çıkarayım gelini?!" diyip yatığı ranzada keko oturuşu yaptı. Telefonu  kulağına dayamış karşı taraftan ona söylenenleri dinliyordu.

"Yav anne sen iyisen? Bak kafamı vururam duvara ha.!" dedi karşısındaki duvarı göstererek "Yoktur yok, tıne tıne!!"   diye  hiddetli bir şekilde konuşmasına devem etti .  Konuşma istediği şekilde gitmediğinde olsa gerek sinirden esmer teni ile bütünleşmiş yanakları al al olmuş kulakları sinirden kızarmaya başlamıştı bile . Bir süre karşı tarafı daha dinledi

" Eee? "dedi kaşlarını çatarak Baran konunun nereye bağlanacağını merak ettiği kesindi

" Yav  diyamın. . Tu nez naki ? "diye kürtçe konuşunca  timindeki arkadaşları  merakla onun ağzından çıkan anlamasalarda kürtçe olduğunu kavradıkları sözleri dinlemeye başladılar

" Burda kız yoktur yok. Arkadaşlarımın da bacıları yoktur. Olsa zaten beni bekliyorlar değil. Diyorlar Baran gelsin bacımızı ona verelim! Hem bu nerden çıktı rüyanda gördün gelin!? "

Annesini dinledikten sonra telefonu kullarından uzaklaştırdı bir elini kaldırıp dua etmek için ağzını açtı

" Yaa Rabbb. Sen bu  akrabalarımı Lut kavgi gibi lanetle . Amin " diyip tekrar kulağına dayadı. Karşı tarafın ne söylediğini kimse anlamazken Baranın şekilden şekle giren suratına rağmen tek bir tepki   vermeden karşıyı dinledi. En sonunda otoriteye en  yıkıcı darbesi olan argümanı ile

"Niye  onlar Allahtır!?" dedi. Hepsi konuyu anlamasalar da onun bu dediğine bıyık altından güldüler.

"Bana ne onlardan.." diyip omuz silkti.

Neredeyse üstünde tepindiği ranzaya bu sefer uzandı.

"Sen boşver onu köyden bana ne yolıyacaksan. Turşu yolla, burda kaçak çayım bitti onu da yolla ha unutma" diyip konuyu değiştirdi. Bir süre daha konuştuktan sonra en sonunda kapatı telefonu.

Telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes verdi. Sabır diler gibi onu izleyen  arkadaşlarına döndü. Yiğit onun bu tavrını görünce merakla sordu

"Hayırdır Baran n'oldu?"

"Dedemin benden küçük  benamus torunu gelin getirmiş. Annemde diyor sende getir. Maa var da ben söylemiyorum sanki" dedi sitemle herkes onun bu haline gülerken o ise sıkıntılı bir nefes verdi.

" Hayırlısı olur inşallah "dedi Süleyman. Baran onu yeni fark etmiş gibi elektrik çarpmış gibi yataktan kalktı ve ayağıya atladı. Gözleri parıldarken oturan Süleyman dahil herkes onun ani çıkışına şaşırıp gözlerini açarak ona anlamaz gözler ile baktılar. Koşa koşa Süleymanı oturan kolunu tutu

"Sülo sen imamsın. Beni bi okusan ya belki nazar, göz falan vardır. Hata kurşun döktürelim "  diye fikir attı ortaya . Yiğit

"Oğlum  senin bu bahtsızlığın kurşunla değil F16 ile mermi yağdırsan  geçmez " dedi gülerek. Herkes onun dediğine kahkaha atarak gülerken Baran Yiğite kötü kötü baktı. Acıtasyon yapmak için açtığı gözleri ile Süleymana bakarken hepsi onun bu haline daha fazla güldüler . Süleyman kahkahasının arasından Baranın kolunu tutup

"Sen beni büyücü sandın galiba. Orda bakınca dudu periye mi benziyorum" dedi yarım  ağız. Baran onu itip

"De hele lo! Senden de bir şey istenmiyor" elini dua etmek için kaldırdı

"Yaaa Rab sen en kısa sürede bana Şewkiye Baki aşkını tatır. Şewkiyemi hemen bana yolla. Amin" diyip elini yüzüne vurup sıvazladı.

Dursun onun keyfini yerine getirmek için kantine gidip bir tepsi çay getirdi.

"Yav hemşerum  bu kadar düşünme karıyı kızı. Elbet çıkar bir yerden. Al çay iç hararetini alır" diyip tepsiyi ona doğru uzatı. Baran tiksintili bir yüzle onun uzattığı tepsiye baktı

"Yav bu çayı ben içmiyem.  Senin  çayın kaçak çay değildir!"

"İlla kaçak içeceksen?"

"Hee ila kaçak içecem!"

"Bok iç o zaman!" diyip tepsiyi çekti ondan. "Ağzının tadını bilmiysen"

"Bunu diyen de kaçak çay içmeyen insan!"

"Boşver Dursun sen bize ver. O şimdi Şewkiyesini bekliyor onu rahatsız etme" diyip güldü Süleyman. Baran ona göz devirip ranzasına geri çıktı.

"Yaptığın hoş mu Sülo? Ömrü hayatında bir kere senden bir şey istemişem onu da yapmıyorsun.. Valla ayıptır sana" dedi bir umut. Damardan girerek onu kandırabileceğini düşündü. Süleyman onun dediğini düşündü ve sıkıntıyla nefes alıp verdi.

Oturduğu yerden kalkınca Baranın gözleri parıldadı. Herkes Süleymana acaba ne yapacak gibi bakarken Süleyman elerinin havaya kaldırdı

"Zaman ileri  aksın ve Baran bir an önce Şewkiyesine kavuşsun" dedi Dudu perinin yaptığı gibi, ellerini  büyü yapar gibi sallandı.

Herkes onun  yaptığı taklide kahkahalar ile gülerken Baran yatağında ki yastığı onun başına attı

"Allah belanı versin Sülo!"

                      

                                  ..... 🇹🇷.......

Zeynebin ağzından

Saat 6 ya gelirken hazırlanmaya karar verdim. Duşumu alıp makyaj aynamın  karşısına geçtim. Ev sessizdi. Ne Asena ne de Zehra uyanmıştı. Dün olanlardan sonra eve geldiğimde Asena uyumuş ve Zehra geç geldiği için  olanların hepsini tüm ayrıntısı ile anlatmak bana düşmüştü. Ballandıra ballandıra binbaşıya nasıl bulduğumuzu, kanını alırken Asenanın İnstagram hesabını nasıl araya sıkıştırdığımı  ve en önemlisi Fisunu anlatım. Ondan bahsederken decallin kardeşi diye de betimlemeyi ihmal etmedim tabiki de asla böyle bir hata yapmam çünkü.

İnstagram işini Zehra onaylamasa da benim umrumda bile değildi. Hem zaten olan olmuştu çaresi yoktu. Zehra ile olan zıtlaşmamız ses yapmış olsa gerek Asena gece yarısı bir ara uyandı ama onunla ağzımızın tadı ile sohbet edemedik çünkü o kadar yorulmuştu ki elmecbur onu uyumaya yolladık tekrardan.

Çay çekirdek eşliğinde Zehrayla kaynatmıştık ama Asenanın istediği gibi ona da ismini söylememiştim. Kendi aramızda o artık takma adı ile bal gözlü binbaşıydı. Adını tek bilen bendim,  ahh sadece adını da değil tüm siciline kadar biliyordum ama neyse bunları boşverdim şimdilik. Ama el bet bu bilgiler bir gün işe yarıyacaktı.

Aynanın karşısında makyajımı yaparken evin içinden sesler gelince Zehra'nın uyandığını anladım. Makyajımı da bittirip saçıma fön çektim. Dolabımın karşısına geçip dizlerimin üstünde bitten, yanları  lastikli olan kahverengi kısa elbisemi giyindim. Üstüne de siyah deri  blazer çeketimi aldım.

Altına bana uzaktan bakan topuklu ayakkabılarıma küçük Emrah bakışları atıp onların yanındaki beyaz  spor ayakkabımı giyindim. Maalesef ki askeriyede topuklu ayakabı giymek yasaktı. Neymiş sesten rahatsız olunuyormuş, koşamazmışım onunla.. Bla Bla Bla..
Ya ben 20 cm topuklu ile depar atar hata takla bile atardım da neyse..

Bunun Fisunun altından çıktığına yemin edebilirim ama ispatlayamam çünkü ben ilk işe gittiğimde kombini en uygun harika bir topuklu ayakkabı  giymiştim ama şansa bak ki o kural ben o ayakkabıyı giydikten sonra gelmişti..

Onu hiç sevmiyordum hem de hiçbir zaman. Ondan nefret etmemin sebebi bakışları idi öyle bir bakıyordu ki bazı insanları sadece bakışları ile aşağlıyordu. Doktor olduğu için bizim gibi hemşireleri küçük görüp tüm işlerini bize yaptırıyordu.

Neyse sabah sabah onu düşünüp moralimi bozmamalıyım. Aynanın karşısında kendime son kez bakıp bir öpücük attım. Çıtır gibi olmuştum. Spor ayakkabılarım yerine topuklu botum olsaydı daha iyiydi de neyse..

Saçımı savurup , siyah çantamın içine cüzdanımı, lipbalımı, anahtarlığımı, parfümümü, kremimi, glosumu, telefonumu koydum. Gözüm askılıktaki yaka kartına kayarken attıp atmamakta kararsızdım. Eğer yine unutum bahanesi ile burda bırakırsam Asena yine askeriyeye gelebilirdi ama Fisunun görmemesi gerekirdi. Bu ise çok zordu çünkü dün ki tavrımdan sonra gözlerini üstümden çekeceğini hiç sanmıyorum. O yüzden riske girmeden onu da çantaya attıp odamdan çıktım. Ben elbet Asenayı askeriyeye getirtirim.

Odamdan yavaş yavaş çıkıp mutfakta kahvaltı hazırlayan Zehra'nın arkasından sinsi sinsi gidip yanağına bir öpücük bıraktım. Birden olduğu yerden zıpladı. Beni görünce

"Allah belanı vermesin Zeynep. Niye öyle geliyorsun ödümü kopardın!?" dediğine güldüm. Kolundaki saate baktı

"Hayırdır niye bu kadar erken uyandın sen?" beni baştan aşağı süzdü "Niye çok güzel olmuşsun" dediği şeyle saçımı savurup mütevazı bir tavırla

"Ablan star bebeğim"  dedim gülerken. O dediğime göz devirdi. Ben ve muhteşem egom sahalardaydık.

"Hadi yardım edeyim ben sana" diyip buzdolabına yöneldim. Kahvaltılıkları masaya koyarken o bana laf yetiştirmek meşguldü

"Asena uyandı mı?"

"Hiç bilmiyorum ki? Uyansa gelir bebeğim"

"Uyandırayım mı? Çok uyudu" salam kesip birini ağzına tıktım

"Bırak şimdi uyusun. Uyanınca benim diyet yemeğimi onunla birlikte askeriyeye getirsin"

"Diyet yemeğin mi?" dedi tek kaşını kaldırarak "Ne zaman diyete girmeye başladın?"

"Az önce" dedim sırıtarak. Vücudumu göstererek "Biliyorum hiç ihtiyacım yok ama Asenanın askeriyeye gelmesi için bu iyi bir bahane"

"Belki gelmek istemiyordur?" dedi kararsızlıkla

"Nasıl istemiyor? Sana öyle bir şey mi dedi? İstemiyorum falan mı dedi?" dedim şaşkınlıkla

"Hayır demedi de ne biliyim Zeynep. İstese kendi gelir. Zaten babası da komutan onu görme bahanesi ile"

"Her gün babasını görme bahanesi ile gelirse babası süphelenir. En iyisi benim diyet planım. Hem kim anlıyacak. Ben zırt pırt diyete girip bozuyorum" dedim omzumu silkeleyerek

"Oda doğru da. Bilmiyorum"

"Neyi bilmiyorsun kızım plan basit. Asena askeriyeye geliyor binbaşıyı görüyor, binbaşı da ona aşık oluyor sonra evlenip üç çocuklu bir evde gül gibi yaşıyorlar. Belki bir hayvan alırlar bir kedi ya da bir köpek ayyy!  hemster da olabilir " dediğime güldü

" Ohoo sen baya evlendirdim çocuk ta yaptırdın "

" Tabi giyeceğim abiyeye kadar her şey hazır "

"Ya başkasına aşıksa. Tamam sicilinde evli olduğu yazmıyordu ama bir sevgilisi ya da bir nişanlısı da olabilir. Sicile yazılmıyor onlar . Hem belki de..." durdu. Kaşlarımı çatarak devam etmesi için ona baktım

"Belki Fisunla sevgili" dediği şeyle gözlerim yerinden çıkacak gibi açılırken yüzümü buruşturdum. Lütfen bunun bir şaka olduğunu söyle. Benim kulaklarım yanlış  duydu

"Dün aşık bir adam gibi davranmıyordu ona!"

"Belki de kavga etmişlerdi.. Bilemezsin Zeynep"

"Bilemem ama öğrenebilirim" dedim inançla.

Kahvaltı masasını hazırlayıp sesiz sesiz yemeğinizi yedik. Dedikleri şeyler aklımı kurcalarken olma olasılığı içten içe beni huzursuz etti. Eğer o Fisunu benim kankamın sevdiğim adamın sevgilisi ise vay haline. Dünyada onu   cehennemi yaşatırdım. Decallin Türkiye de ki gölgesi olur üstüne çökerdim. Dünyanın kaç bucak olduğunu kafasına vura vura gösterirdim. Kahvaltımı bittirip Zehrayı öptüm ve evden çıktım. Erken saate olan otobüsü kaçırmamak için  hızlı hızlı yürüyerek askeriyeye gittim. Acilen çözmem gerekiyordu bu işi yoksa orta yerimden çatlardım.

Askeriyeye gelip kapıdaki askerlere kimliğimi ve kartımı gösterip içeriye girdim. Her geldiğimde göstermek zorunda mıyım ben? Zaten sabahın köründe kim o sıcak yatağını bırakıp gelirdi ki buraya. Tanıyorsunuz artık beni.

Neyse sağlık ocağının olduğu tarafa gideceken Binbaşı ile Fisunu ilerde konuşurken gördüm. Şahin bakışlarım hemen onları bir avcı gözü ile görüp, en yakın binanın yanına tünedim. Küçük burnum burdan pis kokular aldı bile. Kulaklarımı dikleştirip konuşmalarını dinlemeye başladım.

"Gelecek  misin?"

"Hayır doktor"

"Neden ama?"

Nereye beee? Noluyor burda? Bu cadı eniştemi nereye götürmek istiyor. O benim eniştem. Ben o ve Asena için fan hesabı açacak, çift resimlerini birlikte koyacaktım. Onlar benim best çiftim olacak, hayatımın en büyük şaheserleri olacaklardı. Allah bilir bu kondradan hallice olan Fisun ne işler peşindedir.

Onların daha iyi duymak için kulaklarımı iyice açtım ki omzuma dokunan elle irkildim. Omzumun gerisinden arkama bakınca  güneşi arkasına almış birinin gölgesi üstümdeydi. Güneşten yüzünü seçemediğim kişi o kadar yakınımdaydı ki bir adım geri gideyim derken düştüm..

Ee şimdi ben naneyi yemedim mi? Maskaralı kirpiklerimin arasından düştüğüm yerden koca cüseli bedene baktım.
Beni bulduğu pozisyondan olsa gerek kaşlarını çatmış ve   üsten üste bana bakıyordu. Bulunduğum yerden yüzü netti. Uzun boylu, yapılı denilebilecek bir vücudu vardı. Keskin çenesi yeni traş olduğunu gösterirken, kumral saçları özenle taranmıştı. Baby face  bir yüze sahipti. Eğer üstünde asker üniforması olmasaydı  kimse ona asker  demezdi çünkü modelleri andıran bir yüze sahipti.

Çattığı kaşlarını düzelti ve yüzüne küçümseyici bir gülümseme yerleştirdi

"Birilerini dinlemenin sonu" dedi bulunduğum durum için. Otururken kaşlarımı çattım oturduğum yerden kalktım

"Dinlediğimi nerden çıkardın?" dedim üstümü sirkelerken. Yalandan kimse ölmedi değil mi?

"Burda saklanmış ne yaptığını merak ediyorum o zaman?"

"Seni ilgilendiren bir şey olmadığına emin olabilirsin" diyip çantamı düzeltip gideceken kolumdan tutu. Bakışlarım kolumu tutan eline orda da yüzüne çevirdim. Tek kaşımı kardırıp ' hayırdır' der gibi suratına  baktım.

Gülen yüzü silinip yerine Antartikadaki buzu  andıran bir
ifade  yerleştirdi

"Napıyordun burda?"

"Sanane! " diyip kolumu çekeceken bırakmadı ve o kolumu çekip yüzlerimizi birbirlerine yaklaştırdı. Çattığı kaşlar ile yüzüme bakarken cevap bekliyordu.  Benden asla cevap çıkmaz canım haberin olsun da boşuna bekleme demek istesemde demedim. Kolumu hırsla yine çektim.

"Bıraksana be goril!? "

"Napıyordun burda?" dedi. Bozuk robot gibi aynı şeyi mi tekrarlıyacaktı bu!

"Hiçbir şey!"

"Dinliyordun, gördüm" dedi sonra durdu ve "Yoksa sen..."

Sustu. Yoksa ben ne?

"Terorist misin?" dedi.

Neee! Ben ondan binlerce şey beklerken o o binlerce olasılık arasında bunu mu bulmuştu. Ya ben askeriyede çalışan bir hemşireyim. Benim ettim ne buldum ne. Her şey bitti bi terorisliğim eksikti. Ruh hastası mıydı bu adam. Her şeye evet derdim ama buna asla!
Kolumu hırsla ondan çektim

"Saçmalama!"

Bıraktığı kolu beline gitti ve orda silahını alıp bana doğrultu. Namlunun ucunda benim nacizane bedenim vardı. Şok olup yüzüne bakarken gözbebeklerim yuvalarından çıkacak gibiydi.

"Ellerini kaldır!"

"Ne?!"

"Ellerini kaldır yoksa ateş ederim" bu adam deliydi hata zıt deli. Goril bile bundan daha zekiydi bence. En azından goril askeriyede binlerce askerin olduğu bir yerde teröristin giremiyeceğini anlardı ama bu anlamazdı. Buna goril diyerek aslında gorile hakarete ediyorum.

"Son defa söylüyor ellini kaldır! "

Gerçekten deliydi bu. Delilerin buraya girmesi de yasaktı hani, bunun burda ne işi vardı. Ne olur ne olmaz ellerimi başımın hizasında kaldırdım

"Ben terorist değilim!? "

"Niye dinliyordun o zaman?"

Nasıl açıklıycam ki ben bunu. Senin komutanın olan binbaşı benim arkadaşımın ilk görüşte aşık olduğu adam, yanındaki kız da benim ölümüne  nefret ettiğim, karşımda yansa ve elimde bir bardak su olsa o suyu yere dökeceğim bir insandı. Ben de onları öyle görünce acaba aralarında bir şey var mı diye emin olmak için dinliyordum mu diyemiyeceğim. Yutkundum.

Kafamdaki kırk tilkinin acilen plan yapıp beni burdan çıkarmaları lazımdı. Yavaş adımlarla geriye gidip duvarın arkasından çıktım. Ben her  geriye adım attığımda oda bana doğru adım atıyordu. Adım atmak için ayağını kaldırdı ki

"Aaaa!" diye çığlığı bastım. Çığlığı bastığım gibi binbaşının olduğu tarafa doğru kaçtım. Olayın şoku ile bir süre arkamadan gelmedi ama idrak edince oda arkamdan koştu.

Benim çığlığıla hem Fisunu hem de binbaşının başı bana döndü ve olayı anlamak için bize baktılar. Onlara doğru koşan ben ve arkamda bir goril vardı pardon bir adam. O bana yetişmeden ben binbaşının arkasına saklandım.

"Alın başımdan bu deliyi!? " dedim yardım isteyen bir eda ile. Fisun da binbaşı da bize anlamayan gözler ile baktılar. Adam bana yetişince binbaşının önüne gelince sert suratı silindi ve kahkaha atmaya başladı. Binbaşının arkasından başımı çıkarıp eşek anırır gibi anıran adama baktım. Karnını tuta tuta hata utanmasa iki büklüm olacak şekilde gülüyordu. Resmen beni oyuna getirmişti.

Binbaşı hesap sorar bir şekilde

"Çömez ?" dedi. Fisun hala bön bön gözlerini bizim aramızda gezdirirken susmayı tercih etti.

Onun bir şey demesine bile izin vermeden binbaşının arkasından çıkıp

"Yoksa sen bana oyun mu oynadın?"  kahkaları arasından

"Ama bir kaçışın vardı ki" diyip gülmesine devam etti.

Yüzü sinirden renkten renge girerken mimiklerimi kontrol edemiyordum ve gözüm seyirmeye başladı.

"Komik mi!" diyip tam parçalamak için üstüne atlıyacaken Fisun beni kolumdan tutup çekti.

"Çömez?" dedi binbaşı sabır dilenir gibi. Çömez olan adam da kahkahasının son verdi

"Komutanım sizi dinlerken yakaladım bende  ders olsun diye biraz korktum"  ders olsunmuş. Ruh hastası goril kılıklı adam.

"Dinlerken?" dedi Fisun, onun ardından da, binbaşı

"Ders?" Ben Fisunu dediğinden çok binbaşının dediğine taktım ve onun daha ağzını bile açmasına izin vermeden atladım

"Açıkla dersi. Terorist diyip silah çektim buda yetmezmiş gibi elini kaldırmazsa ateş edeceğini falan söyle" dedim kinimi kusar şekilde.

Binbaşı beni dinledikten sonra tamamen ona döndü. Koru beni enişte, bak baldızına neler yapıyorlar.

"Sizi dinlediğini görünce ne yaptığını sordum. Oda söylemeyince başka şansım kalmadı "

"Sorduğun sorulara cevap alamayınca silah mı çekiyorsun Çömez?"

"Hayır komutanım" dedi ikiletmeden

"Az önce gördük zaten" diye atladım. Asla hakımı yedirmem. Tamam belki dinliyordum ama bu bana silah çekebileceğim anlamına gelmiyordu değil mi?

Fisun kolumdan tutup

"Sen bizi mi dinliyordun?"

"Ne münasebet. Sizi niye dinliyim ?  Dün binbaşı ile ilgili doldurmamız istediğin evraklar vardı ya işte onlarda birkaç boş yer vardı ve bide imza atması gerekiyordu. Ben de onu arıyordum doldurmak için onu görünce gelicektim ki sizi konuşurken gördüm evraklarla ilgili sanıp bekledim ama başka bir şey konuştuğunuzu anladım. Tam gidecektim ki o beni durdurdu. Beni sizi dinlediğimi sandı "diyip gorili gösterdim.

Yalandan kim ölmüş ki? Valla benim kırk tilkiler yine iş başında. Birbirlerinin kuyruklarını birbirlerine değdirmeden plan yapmışlardı.

Dediğim şey Fisunu aklına yattı çünkü kendi boş bir yer kalırsa canımı okuyacağını söylemişti. Binbaşı yalanıma inanmamış gibi suratıma süphe ile baktı ama ondan sonra onun da kafasına yattı. Çünkü onları dinlememin bana bir getirisi olmadığını biliyordu. Ahh ne bilsin benim şapşik arkadaşımın ona aşık olduğunu ve aslında onun benim eniştem benim de onun baldızı olduğunu.

Gorile dönüp

"Özür dile" dedi. Benim keyfim yerine gelirken onun suratı düştü. El mecbur kabul etti çünkü emir büyük yerden di

"Özür dilerim" dedi. Zafer kazanmış gibi bir şekilde suratına bakıp

"Bir daha olmasın" dedim. Goril dediğim şeyle bozulsa da bir şey diyemedi. Ama içimin yağları nasıl eridi. Ne sanıyordun bunun yanına kalıcağını.

"Timi topla sağlık ocağına gelsinler" dedi ve onu gönderdi binbaşı.
Fisunu kolumdan tutup

"Biz de artık gidelim sonra konuşuruz o konuyu" dedi. Ayy! o goril gelmeseydi öğreneceğim bir konu vardı dimi. O geldi işleri  mahveti.

"Konuşacak bir şey yok doktor. Konuşma bitti" diyip bize sırtını dönüp gitti. Ben bu kattı tavrına şaşırırken Fisunu neredeyse gözleri doldu. Yüzüne baktığımı anlayınca hızlı adımlarla sağlık ocağının yolunu tuttu.

Bak yine içimin yağları eridi. Konuyu bilmiyorum ama binbaşının ona pas vermemesi bizim için iyi bir şeydi. Bende onun arkasından salana salana sağlık ocağının yolunu tuttum. Bu gün güzel bir gün ya o gorile rağmen.

Sağlık ocağına girdiğimde Fisunu göremedim belki de hava almaya çıkmıştır. Az önce binbaşının havasını almıştı zaten bu sefer daha iyi oksijene alsın ki beynine oksijen girip kendi kendine gelin güvey olmasın.

Çantamı ve çeketimi askılığa asıp önlüğümü giyindim. Beyaz önlüğümü üstüne yaka kartımı da taktım. Önlük bana yakışıyordu ya. Güzele ne yakışmazdı ki? Çuval giysem bile dünya starın taş çıkarırdım. Ben ve egom mükemel ikiliyiz. Hemen kahve makinesini  çalıştırdım bir kahve içmek için. Sabah sabah keyif kahvemi de içeyim eksik kalmasın. Bu gün keyfim gıcır..

Ritmiş bir şekilde atılan adımlar ile başımı nalet olsı kapıya çevirdim ve güzel giden günüm yine bok yoluna doğru yol almaya başladı çünkü kapıda binbaşının çömez dediği adam vardı. İki daka be kardeşim iki daka rahat bırak anın tadını çıkaralım. Fisunu onunla birlikte içeri girip sedyeleden birini gösterdi

"Sedyeye geç Yiğit sen. Kanın alınsın evraklarda doldurulacak. 5 dakikanı bile almaz" dedi. Onu gördüğüm gibi tüm sinir hücrelerim aynı anda depar kalktılar. Bana yaptığı oyunu unutmayacaktım. Ama neyse en azından özür dilemişti ve şu an galip olan bendim. Yüzüme bir sırıtış yerleştirdim ve işime döndüm.

Sen hanımefendi  kızsın onunla uğraşma, hanımefendi çizgiden sakın çıkma!

Fisunu dışarı çıkmadan önce

"Burcu sen kan al, Zeynep sende raporları tut. Ama bu ayrı bir rapor olacak GÖLGE TİMİ için genel bir sağlık raporu. Masamdan alırsın" diyip gitti. İlk defa duyduğum timle şaşkına uğradım. Gölge timi de nerden çıkmıştı.

Odasına gidip masasındaki raporu alıp açtım. Bu gölge timi de neyin nesiydi?

Koca harflerle GÖLGE TİMİ yazıyordu.
Başında BİNBAŞI ÖZÇELİK
ÜSTEĞMEN FEYZULLAH  KARAMAN
TEĞMEN SÜLEYMAN  TEKİN
ASTEĞMEN  DURSUN BAKIRCI
ASTSUBAY KIDEMLİ BAŞÇAVUÇ BARAN DEVRAN
ASTSUBAY BAŞÇAVUÇ YİĞİT  HALİM BULUT

Başında binbaşının olduğu bir tim kurulmuştu. Vay be! Bak bizim bal gözlü enişteye be.. Asena da durdu durdu turnayı gözünden vurdu. Yakışır benim kankama. Kimin kankası be biraz övünmek gibi olsun, benim kankam.

Sırıta sırıta odadan çıkınca Yiğit Halim şüphe ile yüzüme baktı

"Hayırdır neye gülüyorsun o kadar? Komik olan ne?"

"Seni ilgilendirmez Halim!" dedim. Yüzüne da sanki  bok varmış gibi baktım ama o tınlamadı bile beni ta ki  Halim diyene kadar. Halimi duyar duymaz dikleşti

"Adım Yiğit"

"Burda Halim yazıyor ama" diyip dosyayı işaret ettim

"Yiğit" dedi baskılayarak.

"Halim" dedim gıcıklığına . El mi yaman bey mi yaman

"Bana bak tavşan-" dedi. Duyduğum tavşan lakabı ile tepemin tası attı. Bu hayata en nefret ettiği şey varsa oda birinin fiziksel özelikleri ile dalga geçen insanlar idi. Bide benim fiziksel özelliğim ile dalga geçilirse vay haline. Bunu yapana  bu dünya da da öbür  dünyada da cehennemi yaşatırdım . Ön dişlerim diğerlerine göre biraz daha büyük olduğu için bunu diyen herkesle arayı açmıştım. Şimdi bu gorilden hallice adam bana tavşan diyecek ben de buna göz yumucam öyle mi?! Ben ben Zeynep  ÇETİN. Buna izin verir miyim?!

İşaret parmağımı ona doğru sallayarak

"Asıl sen bana bak . Dışarıda yaptığını da unutmadım özür dilemiş olman hiçbir şeyi değiştirmez. Hala kaba, hayvanlar aleminden öküz, burnu iki metre havada, kendini bilmez, haddsiz, mizah seviyesi eksinin altına düşmüş goril kılıklı bir insansın. Bana bir şey demeden önce kendine bak "

" Kindarız biraz "

" Birazdan fazla canım "dedim.

" Ama iyi eğlendim. Anlatamam "dedi ve az önce dediklerimin hepsini yok sayıp sedyeye uzandı.

Yüzümü buruşturup ona baktım. Gerçekten bu adam sorunluydu. Bana teroris demesinden anlamalıydım zaten sorunlu olduğunu. Bana ya bana doğma büyüme Türkiye de yaşayan birine bunu dedi. Tamam belki hesap patlatmış olabilirim, sinir olduğum kızların hesaplarını spamlatıp sikayet edip kapattırmış ta olabilirim hata beni aldatan eski sevgilimi de dövdürtmüş olabilirim ama vatanıma ihanet etmez, teroris olamazdım.

Konuşmak için ağzımı açtım ama Burcu elinde kan alma malzemeleri ile gelince susmak zorunda kaldım. Onun meymenetsiz suratını görmemek için evrakları alıp başka odaya gittim. En azından iki daka olsun rahat olurdum.

Bir süre sonra kahkaha ve kıkırdamak sesleri gelince kulak kabartım. Neydi bu kadar komik olan? Hem o vahşi doğa hayvanı daha gitmemiş miydi?

Odadan çıkınca ikisinin de bakışları bana döndü. Kinaye ile

"Allah muhabbetinizi arttırsın" dedim. Burcu kan alma işini bitirmişti  ve sohbete başlamışlardı.  Bunu dememle Burcu oturduğu yerden kalkıp kendine çeki düzen verdi

"Biz öyle daldık sohbete"

"Fark ettim. Neyse imzanı da at bitsin" diyip evrağı ona doğru uzatım kalem ile birlikte. İkiletmeden imzasını atıp Burcu ile vedalaşarak çıktı.

İyi ki gitti. Oh bee rahatladık! Çok bile kalmıştı.

Odaya geçip timdeki diğer askerlerin yerlerini de doldurdum ve gelmelerini bekledim. Sıra ile Feyzullah, Süleyman, Dursun  geldiler.

Feyzullah sert bir adamdı. Yürüyüşünden de yüzünden de kırk metre ilerden belli oluyordu. Kan alıp imzasını attı ve çok beklemeden gitti. Gelirken kan için derken tek sesini duydum. Kalın sesi ile ilk başta ürpertici gelse de iyi birine benziyordu.

Süleyman ona göre daha kibar ve anlayışlıydı. Yani en azından giderken kolay gelsin demeyi bilmiş samimi gülüşlerinden bizi esirgememişti.

Yine en iyileri Dursundu. Karadeniz şivesi ile insanı kendine çekiyor, insanın sürekli onu dinleyesi geliyordu. Trabzonlu ve Trabzon spor aşığıydı. Burcu kan alırken onunla bol bol sohbet etmiş, tanışmıştık.

Bu sayede hem yeni bir arkadaş edinmiş hem de binbaşının kulesini içten feth edecektik. Onun hakkında bilgi almak için Dursunla arkadaşlığımı daim ettirmeye çalışacaktım. Son kalan kişiyi beklemek için sedyeye uzundım ve gözlerimi dinlendirmek için kapatım.

"Ya rabb! Sen ne büyüksün böyle!" diye başımın üstünde desibelli yüksek bir ses duyduğum gibi gözlerimi açıp sedyede indim telaşla.

"N'oluyor?" dedim başımdaki adama. Adam bön bön suratıma baktı yüzünde bir sırıtışla. Ben onun yüzüne bakarken oda benim yüzüme baktı bir süre

"Görüntü var ses yok" dedim ve  elimi iki defa şıplatım. Hipnozdan uyandırmışım gibi gözlerini yumdu ve tekrar açtı. Birkaç defa kirpiklerini kırpıştırdı yüzüme bakarken.

Yiğit kadar uzun olan adam kara kaş kara gözdü. Türkiyede ki esmerliğin çıtasını tek başın taşıyan adam zeytin gözleri ile bana büyülenmiş gibi   bakıyordu. Tamam güzeldim ama bu kadar da bakılmaz be kardeşim.

Burcu elinde malzemeler ile gelince

"Baran Bey oturun. Kan alıcam" dedi. Timdeki son adam buydu demek. Fotoğrafına bakmadığım için tanıyamamışım. Baran onun sesini duyduğu gibi başını ona bile çevirmeden

"Siz alsanız" diyip bana uzun uzun baktı cevap için. Ben hayır demek için ağzımı açmıştım ki Burcu, malzemeleri elime tutuşturdu

"Canıma minnet " diyip diğer odaya depar attı. Üstüme iş yıktığın için sinirlensem de bir şey demedim. Neyse son adamdı zaten. Eldivenleri takarken

"Oturun lütfen" dedim. İkiletmeden oturdu. Kolunu işaret edip

"Açın" dedim

"Kalbimi açsam" dedi. Başımı ona çevirdim ve baygın baygın bir suratla yüzüne baktım. Ciddi miydi bu adam?

"Bana kolunuz lazım" diyip kibar bir dile dile  uyardım

O kolunu  açarken ben kan tüplerin etiketledim

"Keşke Allahtan başka bir şey isteseydim"

"Anlamadım? "

"Bir gün anlarsın" dedi. Sustum. Buda deliydi uğraşamazdım. Sessiz kan alıp imzasını aldım. Kapıdan çıkacakken

"Şewkiye" dedi ve gitti

Arkasından bön bön baktım. Bu deliler seçilmişti bence : biri silah çeker, biri  şewkiye der. Bir çatlak daha. Akıllısı bizi bulmaz delisi yanımızdan ayrılmaz. Hem benim yaka katımda Zeynep yazıyor  Şewkiye kimdi ve o ne alakaydı?

                 ..... 🇹🇷.....

Asenanın anlatımından

Sabah gözümü yakan yakıcı güneşle yorgamı kafama kadar çektim. Uyanmak mı asla! Uyumak ve sonsuz bir uykuya dalmak istiyordum. Dün olanlardan sonra bırak yatağı hata bence evden bile çıkmamalıyım.
Dün ona yeterince rezil olmuş utancımdan odama kendimi zirncirleyecek duruma gelmiştim. Zeynepler geç vakite kadar ayakta kalmışlardır bir ara kalkıp ölmediğim gösterip geri yatağıma dönmüştüm ama uyuyamamıştım dün olanlardan dolayı. Gözümü her kapattığımda onun bal gözleri aklıma geliyordu. Sesi kulaklarımda dünyanın en güzel melodisinden bir paraymış gibi çalarken tekrar onu görüp görmeyeceğim kalbimin ritmini değiştiriyordu.

Saat bire gelirken istemeye istemeye yataktan çıktım. Ev sessizdi ve ben açtım. Zeynep te Zehra da işe gitmişlerdi. Ayaklarımı sürte sürte mutfağın yolunu tutum. Buzdolabı açacaken üstündeki not dikkatimi çekti. Zehranın inci gibi el yazısı ile yazdığı bir nottu.

"Günaydın canım benim. Sonunda yataktan çıkmayı başardın:) Sen dinlen diye uyandırmadık ama sakın kahvaltısız hiçbir şey yapma . Kahvaltını etmeyi ihmal etme. Bide Zeynep yine diyete başlamış. Diyet yemeği dolapta. Onu askeriyeye götürmek sana düşüyor, hayırlı olsun.. Şimdiden afiyet olsun ve kolay gelsin :) "

Askeriyeye mi gidecektim? Yeniden mi hem de dün olanlardan sonra? Binbaşıya görme olasılığım çok yüksekti. Koşa koşa odama gidip dolap kapağını açtım. Ne gitmeliyim ki? Çiçekli dizimin üstünde biten bir elbiseyi elime aldım. Fazla mı abartılı olur? Pantolon mu giyim. Ama bu da çok spor olur. Şort? Fazla iddialı. Ayy utanmasam gelinlikle gidecektim beee.

Dolaptaki çoğu elbiseyi yere atıp içinden birini seçmeye çalıştım. Güzel olmak istiyordum. Beni güzel görsün istiyordum. Tamam belki onunla buluşmaya gitmiyecektim ama ne biliyim belki bir gün oda olur. Tekrar bal gözleri ile bana bakar mı yoksa yine beni o gözlerden mahrum mu eder?

Elbiselerim arasından kot dizimin hemen altında biten derin bir yırtmacı olan ve üstünde beyaz beyaz çiçekler işlenmiş eteği elime aldım. Üstüme de kısa kolu beyaz bir kazak. Beyaz beş santim topuğu olan ayakkabıyı giydim. Fazla iddialıydım hele de derin yırtmaç fazlaydı. Üstümdekileri çıkardım. Onunla randevuya gitmiyordum ki. Hem orası askeriyeydi ve ben de asker kızıydım. Orda nasıl giyinmeme gerektiğini bilmeme gerekirdi. Çokta dikkat çekip babamın kulağına gitmeyecek bir şey olması lazımdı. Ahh! keşke Zeynep burda olsaydı o bilirdi.

Siyah kısa  eteğimi, bogazlı dar kazağımı giydim. Altın detaylı bir kemer, altın işlemeli bir saat, altın küpeler ve zincir altın  bir kolye ile kombinimi tamamladım. Siyahlar içinde olduğum yetmezmiş gibi birde kendimi altına boğmuştum. Aynanın karşısına geçtim. Siyah saçlarım ve siyah kombinim ile bir cenazeye gider gibiydim. Fazla siyaha bulanmıştım ama tekrar kombin yapacak vaktim dahi yoktu. Saat epey geç olmuştu ve büyük bir olasılıkla Zeynep beni bekliyordu.

Saçlarımı düzleştirip salık bıraktım. Siyah elbiselerimi boğmayacak sade bir makyaj yaptım. Bozdolabından yemeği alıp evden çıktım. Biraz daha aynanın karşısında kalırsam büyük olasılıkla Zeynebi arayıp ben gelmiycem diyip yorganı kafama kadar çekicektim.

Askeriyeye giderken kafamda bin türlü seneryo geçti. Acaba beni tanıdı mı? Dün olanları unutmalıydı hele o İnstagram olayını. Rezil olmuştum adama bide kolunu patlatmıştım yetmezmiş gibi. Yemin töreninden hatırladı mı beni? Bu kafamı kurcalarken çoktan askeriyenin önüne geldim. Otobüsten inip içeri girdim. Sağlık ocağının yolunu tutmadan etrafta gözlerimi gezdirdim belki bir umut görürüm diye ama görmedim ve yüzümü asarak sağlık ocağına girdim.

Nerdesin be adam nerde?

Zeynebin yine dün ki gibi parkuru gösteren pencerenin yanında dışarıyı izlediğini gördüm. Topuklu ayakkabımın sesinden içeri birinin girdiğini anladı. Omuzlarının gerisinden kimin girdiğine bakmak için kafasını çevirdi. Beni görünce yüzü aydınlandı ve sırıttı.

"Asena" hızla yanıma gelip beni kolları arasına aldı
"Hoşgeldin"

"Hoşbulduk"

"Biraz geç geldim kusura bakma"

"Sorun değil canım. Tam da seni bekliyordum. Sana anlatmam gereken birkaç şey var. Ve duyduklarına inanamıyacaksın. Ben şokk! "

"Noldu?"

"Ne olmadı ki! Otur sen kahve yapayım bize"

"Yemek? " diyip Elimdeki poşeti havaya kaldırdım

"Sonra yerim önce dedikodu" diyip kahve makinasını çalıştırdı. O kahve makinasını çalıştırırken bende onun baktığı pencereden dışarıyı inceledim belki bir umut görürüm diye ama yine ve yine binbaşı yoktu. Onun yerine başka bir birlik idman yapıyordu.

Acaba bu gün gelmemiş miydi? Dün kan alırken damarını patlatmıştım onunla ilgili bir şey mi oldu? Kan kaybından ölmedi ama yine de ne biliyim endişeleniyordum ister istemez.

Zeynep hazırladığı kahvelerden birini bana uzatı ve koltuklara geçti, bende peşinden koltuğa oturdum . Dumanı tüten kahvemden bir yudum alıp Zeynebi dinlemeye başladım.

Anlattıklarına başta sinirlensem de insanları dinledi diye ama onun üstünde durmadan diğer yaşadıklarına odaklandım. Ona silah çekililmiş, şewkiye diye ismi olmuş, Fisunu da vardı tabii

"Bu adam deli mi sana nasıl silah çekiyor?"

"Boşver sen onu goril işte. Binbaşı diyorum özel tim diyorum Fisunu bozdu diyorum" dedi kahvesinden bir yudum almadan önce. Anlattıkları tamam hoş değildi ama işte insan maalesef ki sırıtmasına neden oluyordu. Oda benim gibi sırıtarak

"Fisunu gözleri doldu bildiğin"

"Kötü olmuş" dedim. Bir kadının bunu yaşamasını istemem. Kötü bir durumdu bu yaşadığı şey.

"Hiçte bile. İstemiyorsa niye zorluyorsun ki?"

"Ama yine de -"

"Aması maması yok. Hem onla empati kurmaya da çalışma. Sen Netfiliksin  o Flaş  TV. Hem istemiyor adam zorla mı? Neyse ne yemekte ne getirdin?" diye getirdiğim poşeti aldı

"Diyetesin diye bolca salata var" dediğime güldü

"İyi iyi artık hep öğlen yemeklerimi sen getirirsin" diyip poşeteki kabı açtı. İçinde gördüğü Sezar salatayı burnuna götürüp kokladı.

"Alla alla"

"Ne var canım bu sayede yüzünü de görürsün binbaşının" diyip omuz silkti

"Bu gün görmedim ama" dedim somurtarak

"Görürsün. Buralardadır. Umudunu kaybetme sen. Hem çık bi  hava al, askeriyeyi turla elbet görürsün"

"Yok daha neler!" dedim şokla

"Var efendim. Nolmuş? Hem ben yemeğimi tek başıma yemek istiyorum, beni salatamla yalnız bırak" diyip kibar kibar kovdu.  O yemeğini yerken bende dediğini yapıp sağlık ocağından çıktım.

Belkide haklıydı buralardaysa, onu elbet görürüm. Ama gittiyse ki bu tamamen benim salaklığım olur. Giyinmek için o kadar süreyi boşuna harcamış olabilirdim.

Büyük olan askeriyenin içine girip etrafı gezmeye başladım. Babam da asker olduğu için hayatımın çoğu bu koridorlarda, silahların içinde, üniformalı adamlara asker selamı vermekle geçmişti. Babamın dileği onlardan biri olmamken ben bu  mesleğin zorluklarının, güçlüklerinin içinde büyümüşüm ve bu mesleği yapamayacağımı biliyordum. Yapana sonsuz saygım vardı hata en çok ta anneme. Çünkü bir asker karısı olmanın nasıl zor bir şey olduğunu, eşinin her operasyona gittiğinde acaba dönecek mi diye bekleyişlerini, çalan her kapıya acaba şehit haberi mi diye korka korka açmayı, tehdit edilme korkusu ile açılan her telefona alo derken ki sesinin titremesini bizzat görmüştüm. O yüzden babama rest çekim asker olmadım.

İşin tuhaf yanı şimdi  bir askeri seviyordum sadece asker değil binbaşıydı. Bu zorlukları bilip nasıl sevmiştim bende bilmiyordum ama sevmiştim. Sebebsiz ve ilk görüşte. Kalbimin attığını yeniden yaşadığımı hissedecek bir şekilde. Onun gözlerini tek görmüştüm ama beni

Beni bu düşüncelerden koparıp alan arkamdan

Asena" diye seslen bir adamdı. Gülerek hızlı adımlarla bana doğru geliyordu. Üç numara vurulmuş saçları, sinek kaydı traşı, askeri üniforması ile yüzünü ezbere bildiğim adam değildi bu.. Duyduğum sesin ve gördüğüm görüntünün aynı kişiye ait olması imkansız adam Timuçin miydi? Emin olmak için

"Timuçin?" dedim

"Asena" dedi oda. Yanıma gelip beni kolları arasına aldı. Kollarımı ona dolarken bir anda   ayaklarım yerden kesildi ve bedenim havalandı. Timuçin eskiden yaptığı gibi beni kendi etrafında döndürmeye başladığında yüzümde bir gülümseme ve maziye özlemle kahkaha attım.    
 

Dönerken gözüm camdaki bir gölgeye  kaydı bizim olduğumuz tarafa bakıyordu ama o kadar hızlı  döndürdüyordu ki  kim olduğunu kestiremedim. Timuçin döndürmeyi bıraktı.  Ayaklarım yere değdiği gibi başımı gördüğüm silülete çevirdim ama kimse yoktu. Belki de sadece bir gölgeydi. Saçımı ve kıyafetlerimi düzeltim.

"Uzaktan baktım bu kara şey var dedim kim bu ? Baktım bizim Asena "

"Hey!" diye omzuna bir tane şaplak geçirdim. Bana sürekli kara kuru diyordu esmer olduğum için. Ben pek takmıyordum ama yine de uğraşmayı seviyordu beyefendi benimle.

"Tamam tamam kızma" diyip elini omzuma attı "Ee ne yapıyorsun burda?"

"Hiç geziyorum. Asker kızıyım ya ben buralar benim yerim. Sen ne yapıyorsun?" Ben de onun üstünde baktım gözlerim ile üstünü tararken

"Hem bu  sen misin ya? Nolmuş sana?" dedim. Uzun sarı saçları gitmiş, ağzında, kaşında olan piercing artık yoktu. Salaş giyinip asla tarzından ödün vermeyen  çocuk şimdi askeri üniforma giyiyordu.
Elini kısa saçına attıp karıştırdı. Eskiden olsa savuracağı saçları artık yoktu.

" Askerlik işte "

" Ciddi misin? En son yüksek lisans falan diyordun baya da istekliydin. Noldu o?" çalışkan bir ögrenciydi tamam değişik bir insandı giyim bakımından ama derslerini asla aksatığını görmemiştim.

"O iş biraz ertelendi be"

"Niye noldu ki?"

"Uzun hikaye. Gel bir yerde oturalım anlatıyım" dedi ve birlikte kantinin yolunu tutuk onun elli omzumda iken.

Çokta dolu olmayan kantine gidip masalardan birine oturduk. İkimizde çay alırken Timuçin söze girdi

"Simaya açıldım"

"Şaka mı?" ciddi olamazdı ya. Biz kızlar onun Simaya açılması için bu kadar çaba sarf etmişken bide. Hem o ne zaman açılmıştı?

Ben, Simay ve Timuçin aynı üniversitenin aynı bölümünü okuduk. O zamanlar o yüksek lisans yapayım diyip okulu uzatırken biz mezun olduk. Simaydan üniversitenin ilk gününden beri  hoşlanmış ama Simay kabul etmez ve arkadaş gurubumuz dağılır diye duygularını içinde saklamış. Duygularını bize son sene söylemişti.  Pardon Zeynep sayesinde  ağzından kaçırmıştı diyelim ona. Ben ve Zeynep  aralarını yapalım derken o hep geri durmuş hazır olmadığını söylemişti. Şimdi ise kendi mi söylemişti vay bee.

"Biz açıl diye neler yaptık ama sen olmaz da olmaz diye tutturdun... Neyse ee?"uzun zamandır Simayla konuşmadığım için son bilgilerden habersizdim o yüzden bunun üstünde çok durmayacağım.

"Bir yıldır falan çıkıyoruz. İşte buraya gelmeden önce evlenme teklifi ettim."

"Yuh!" diyip tam da içtiğim çayı püskürtecektim.

"Kabul etti ama" dedi. İşte o amalar var ya o amalar

"Ailesi iki şart koştu. Birincisi askerlik ikincisi de piercingler gidicek dediler. Piercingleri attım yüksek lisansı da boşverdim askere geldim" diyip çayından bir yudum aldı  gülerek

"Saçlar da gitmiş rapunzel" dedim. O sıra kahkaha attı ve ben de onun kahkahasına katıldım. Bu grubumuz arasında bir espriydi ve bunu ne zaman duysak aralıksız kahkaha atardık. Kahkahamıza ara  verip elimi onun elinin üstüne koydum

"Çok tebrik ederim öncelikle. Peki tekrar dönücek misin yüksek lisans için?"

"Teşekkür ederim. Dönücem" diyip elimi üstüne elini koydu. Bana yine  eski gülümsemesini gönderirken onun için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.

"Davetiye de göndericem merak etme"

"Kesin gelirim" dedim. Bunu kaçırmazdım çünkü.

"Ee sen ne yaptın?"

"Hiçbir şey" diyip omuz silktim

"Ailen?"

"Aynı"

"Üzüldüm"

"Boşver ya" derken bir anda arkamızda oturan askerlerden bir ayaklanma oldu. Hepsi tek tek ayağa kalkarken ben arkama baktım. Timuçin dahil herkes ayakta kapıdan içeri giren binbaşıya bakıyordu. Üstünde yine asker üniforması vardı ama bu gün diğer günlerden farklı olarak bal gözlerinin açık olmasıydı. Kaşlarını çattı ve eliyle

"Sen, sen, sen ve sen. Peşimden gelin" diyip dört askeri seçti. En son Timuçin seçerken bana bile bakmadan kantinden çıkıp gitti. Seçilenler ardı sıra çıkarken Timuçin mahçubiyetle yüzüme baktı

"Asena ben özür dilerim ama -"

"Git sen başka gün konuşuruz"

"Tamam görüşürüz" diyip onların peşinden oda kantinden çıktı. Ben  iki dakika daha oturduktan sonra tam kalkacakken kantinden gidenlerin geri geldiklerini gördüm. Kalktıkları masalara otururken arkadaşları

"Niye  çağırdı komutan?"

"Biz de anlamadık ki. Burdan çıktığımız gibi üçümüzü geri yolladı size gerek yok diye. En son gelen adamı götürdü"

"Nereye?" kulaklarımı kabartıp sohbetlerini dinlerken en son giden askerin Timuçin olduğuna emindim.

"Valla bilmiyorum ama ikinci katın tuvaletine doğru gittiklerini gördüm"

"Ciddi olamazsın? Düşündüğüm şey mi?"

"Ne yaptı ki?" dedi başka bir asker

"Hiç bilmiyorum" dedi geri dönen. Üç arkadaşı aralarında fikir yürütürken ben oturduğum yerden kalktım. Neden sadece onlar dönmüştü ki? Timuçin neredeydi? İkinci kata neden götürmüş ki? İkinci katın merdivenine çıkıp tuvaletin olduğu kısıma yöneldim. Kendim öğrensem daha iyiyi.

Tuvalet kapısının önüne geldim. Kapıyı açmadan görebileceğim manzara için derin bir nefes alıp elimi kapı koluna attım. En fazla ne olabilirdi ki? Ne yapmıştı ki  binbaşı onu almıştı.

Kolu indirip içeri doğru ittirdim. Kapı gıcırtı ile açılırken görüş alanıma yavaş yavaş   köpük manzarası girdi . Her yerde köpük vardı ve Timuçin dizlerini yere koymuş  elindeki diş fırcası ile fayansların arasını fırçalıyordu . Pantolonu batarken onun yüzü terden ıslanmış ve kızarmıştı. Kapıyı açtığım gibi başı bana döndü.

"Timuçin? "

"Asena" dedi şaşkınlıkla. Beni beklemiyordu.

"Napıyorsun  burda?" dedim en saçma soruyu sorarak. Kör değildim ama anlamıyordum bu manzarayı

"Ovalıyorum"

"Görüyorum ama-" diyip tam içeri girmek için ayağımı kaldırdım ki

"Girme! "dedi. Ayağımı kaldırdığım yere geri koydum "orayı yeni temizledim" diye açıklama yaptı.

"Niye temizliyorsun?"

"Komutanım dedi "

"Sana tek mi?" dedim şaşkınlıkla

"Evet"

"O zaman diğerlerini niye aldı? Madem tek yapıcaktın niye onları da çağırdı?"

"Bilmiyorum"

"Yardım edeyim" diyip girmek için bir hamle daha yaptım

"Hayır Asena, bana söyledi ben tek yaparım"

"Ama bu bir ceza"

"Biliyorum ama anlamıyorum. Sen gelene kadar hiçbir şey yoktu aslında. Bilmeden bir şey yaptım galiba.. Neyse ne hadi beni bırak ta yapayım. İki saat verdi tüm katları temizlemem için "

O ne dedi öyle ben gelince mi aldı? Ne alaka benimle ne ilgisi var? İkimizin bakışmasını bölen telefonumun melodisi oldu. Çantamdan çıkardım 

Zeynep 💞💞 çalıyor... Açıp kulağıma dayadım

" Nerdesin ? "

" Üst kata "

" Acil sağlık ocağına gel! "

" Neden, n'oldu?"

"Gel işte kızım ikiletme"

" Tamam" diyip telefonu kapatım. Timuçin döndüm o işine dönmüş  fırça  ile fayans ovalıyordu.

"Timuçin ben gidiyorum" dedim. Başını kaldırdı

"Tamam görüşürüz" dedi.

"Kolay gelsin" diyip alt kata yöneldim.

Koridorda yürürken aklımı kurcalayan bir sürü şey vardı. Saçmaydı bu yaşananlar hemde baya saçma. Timuçin ne yapmış olabilir ki böyle bir ceza alıyor? O ne çok konuşup gevezelik eden ne de saygısızlık eden biri. Tamam bazen tuhaf hareketleri oluyordu ama bu kadar büyük bir cezaya gerek yoktu bence.

O kadar dalmıştım ki başımı ağır bir bedene çarpana kadar fark etmedim. Başım göğüsüne çarparken iki adım geriye sendelendim. Çarptığım kişi etkilenmedi ama benim elim başıma gitti. Başımı kaldırıp çarptığım kişiye baktım. Gördüğüm bal gözlerle bir adım daha geri giderken o hiçbir tepki vermeden yüzüme baktı. Sanki ona çarpmak yerine bir duvara çarpmışım gibi tepkisizdi. Bir şey demek için ağzımı açmıştım ki o benden önce davranıp

"Aşk başınızı o kadar döndürmüş ki gözünüzün önündeki 92 kiloluk adamı dahi göremiyorsunuz."

Aşk mı başımı çevirmişti? O ona aşık olduğumu biliyor muydu? Anlamış mıydı? Yüzümde şapşal gülümseme ile ona baktığımı mı görmüştü?

"Hı?" diye bir şey söyledim. Ne söylediğimi bilmiyordum şok ile. Yok olmak istiyordum hemen şimdi acilen!!

"Aslında kusura bakmayın  iki dakika sevgiliniz ile zaman geçirip aşkın başınızı döndürmesine izin vermedim doğru. Ama yapacak bir şey yok  önemli bir iş içindi yoksa sizi ayırmak  asla  istemezdim" diyip  beni arkasında şaşkın şaşkın bıraktı ve sırtını dönüp gitti.

............................................ ~ZS ~......................................

Öncelikle aramıza yeni katılan okuyuculara Hoşgeldiniz der ve sizi bolca kucaklarım. Bana ve kitabıma bir şans verdiğiniz için minnettarım..
Hep birlikte GÖLGE TİMİNİ, Asena ve Binbaşı aşkının büyülü hikayesinde görmekten mutluluk duyarım...
Timi ve karakterleri yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz.. İleriki bölümlerde daha da tanıyıp onlarla kaynaşıcağımızı düşünüyorum..

Bu bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve yorumlarınızı okumaktan keyif aldığımı bilmenizi isterim o yüzden klavyeyi kullanırken sakın elinizi korkak alıştırmayın ve yazın..

Yeni bölümde hoşçakalın işallah bu bölümü sevmişsinizdir...

Continue Reading

You'll Also Like

12.3K 710 12
Babasıyla büyüyen Begüm, yeni okulunda okumaya hazırlanırken geçmişinin ondan önce geldiğini görmüştü. Çok geçmeden yaşananlar tüm okulda yankı uyand...
2.8K 134 10
Ezgi ve Ulaş'ın eşsiz hikayesi sizlerle...Bu kitaptaki olaylar ve karakterler tamamen hayal ürünüdür. Yıllardır abi dediğim adam karşıma geçmiş beni...
289K 18.6K 25
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
33.5K 1.1K 25
Eylül ve Ali aşklarıyla her şeyin üstesinden gelebileceklermi? Kalp Atışı kitabımın devamıdır. Kıyafet kombinleri şahsıma aittir izinsiz kesinlikle k...