BİR KİBRİT YAK (ASKER KURGU )...

By zeynepsnmzsyy

706K 32.5K 32.6K

Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~... More

1.BÖLÜM ( GİRİŞ)
2.BÖLÜM ( GİRİŞ 2)
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM (+18)
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM (+18)
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM

3.BÖLÜM

30.6K 1.3K 497
By zeynepsnmzsyy

...................................... ~ZS ~............................................

Ben Asena KANDEMİR. Asker kızıyım. Bir asker kızı olmanın ne denle zor bir şey olduğunu sadece benim gibiler bilirdi. Babam yani bu hayati hem en büyük şansım hem de en büyük imtihanım. O benim asker olmamı istiyordu. Hemde bana hiç sormadan. Benim kendi hayallerim vardı ama o kendi hayallerini kendi istikbalini benim hayallerim önümde tutup benimde asker olmamı istiyordu. Adımı Asena koymasını nedeni bile ilerde asker olmam içindi.

Onun benim için kurduğu binlerce planı vardı. Bunları gerçekleştirmek için beni çocukluktan beri eğitmişti. Ben ilk isyanımı beni zorla sokmaya çalıştığı harp okulunun sınavına bile birerek girmeyerek yaptım. O sınavın olduğu gün ne istediğime karar vermiştim. Sınava girmek yerine o bahçede oturmuş kendim için ilk defa bir şey yapmaya karar verdim.

Benim sınava girmediğimi görünce babam yıkılmış ve bana cephe almıştı. O yaşına kadar kızının asker olması için çabalayan kızı asker değil de öğretmenlik okumak istiyordu. Eline silah almak yerine eline kalem almayı seçmiş.
O bunu inat diye tanımlamıştı. Ben ona inat olsun diye değil kendi hayallerim için ögretmelik okumuş ve bitirmiştim. Ama daha atanamamıştım. Şimdi ise annem onunla aram düzelsin diye beni onun asker uğurlamalarına, askerlerin rütbe takmasına, ve daha bir çok askeri organizasyona beni götürüp azda olsa belki ögretmelik yerine askerliği seçer ve bu ona göre inat olan şeyden vazgeçerdim diye umut ediyorlardı.

Bunların boşuna bir çaba olduğunu defalarca anlatmama rağmen ısrarla devam etmeleri onları değil beni bunaltmıştı. Şimdi ise ayna karşısında yine babamın bir asker yeni rütbe takmak için yapılmış bir organizasyona beni peşinden sürüklemesi yüzünden hazırlanıyordum.

Üstüme kumaş bir pantolon, ve gömlek giyerken. Oradaki insanların dikkatini çekmiyecek bir makyaj, siyah saçlarımı salık bırakarak hazırlığımı bitirdim.

Mutfakta kahvaltıyı hazırlayan arkadaşlarımın yanına gittim. Zehra ve Zeynep kahvaltılıkları masaya koymakla meşgulken beni görünce aynı anda

"Günaydın" dediler

"Günaydın" diyip onlara karşılık verdim. Zehra ile Zeynep benim bu hayattaki en büyük şansımlardı çünkü hayat bizi bir kyk yurdunda birleştirmişti. Aynı üniversitenin farklı bölümlerinde ama aynı odayı paylaşan önce üç kız olmuş sonra üç kız kardeş olmuştuk. Üniversiteden beri hiç ayrılmamış aynı şehire atanmış aynı evi tutmak için çaba sarf etmiş kopmamak için debelenip durmuştuk ve şimdi her sabah onlarla uyanıyor onlarla uyuyordum.

Zeynep üstüne pembe marka olduğu beli olan bir gecelikle, sarı saçlarını salık bırakmış, maviş gözleri sabahın tüm ışıltısını kendi saçıyormuş gibi ışıl ışıldı, bembeyaz dişler ile gülerek bana bakıyordu.

Yurt odasına ilk girdiğinde ki gibiydi. Kendinden iki kat büyük pembe valizi, onun üstüne makyaj çantası, onun üstünde ayakkabıları için ayriyeten bir çanta daha ve daha birçok eşyasını olduğu koca valizlerle debelene debelene yurta gelmişti. Onunla daha yurt için işlemleri doldururken tanışmış ondan sonra ayrılmamıştık zaten.
Yurta getirdiği çoğu elektronik eşyası yurt görevlisi tarafından tespit edilip el konulunca onun çığlığı ile tanışmaya nazil olmuştum. Hayatım boyunca hiç desibelli bu kadar yüksek bir çığlık duymamıştım. Zor bela sakinleşmiş en sonunda teslim olup o eşyalara el konulmasına izin verilmişti.

Odamızın olduğu kata çıkana kadar çemkirmiş en sonunda susmayı tercih etmişti. O zamanda bu kadar deli dolu ve pembe aşığıydı. Değişir sanılan şey asla değişmemiş hep onun benliğinde var olmuştu. Hemşire olduğunda bile bu huylarından vazgeçmemişti.

"Makyajım bozulmadan bir öpeyim seni" dedi kollarını bana açarken. Onun kolları arasına girdiğim sıra yanağıma bir buse kondurup geri çekildi.

Bizi uzaktan izleyen Zehra ise bize bakıp sandalyeleri gösterdi

"Oturun hadi kahvaltı hazır!" dedi.

Zeynep ne kadar evin şımarık kızı olsa Zehra da bu evin annesiydi. En düzenlimiz, en tertiplimiz, en mantığa dayalı hareket edenimizdi. Bir annede olan şevkati , ilgiyi, merhameti asla bizden esirgememiş her daim bolca vermişti. Odaya ilk girdiğimizde etrafı düzenlerken yakaladığımızda onu yüzü kızarmış suç işlemiş bir çocuk gibi susmuştu ne diyeceğini bilememişti. Zaman geçtikçe bize annelik yapması bizim onu benimsememiz ve kaynaşmamıza vesile olmuştu. Çocukları çok sevdiği için okul öncesi oğretmeni olmuş ve bu alanda baya ilerleme kat etmişti. Atanmış ve hayalindeki mesleği yapıyordu.

İkisi kahvaltı masasına oturmuş benim oturmam için ayaktaki bana bakıyorlardı. Ağzıma bir zeytin atıp

"Benim gitmem gerek kahvaltı edemem"

"Aaa! nereye aşkom?"

"Dün bahsetmiştim ya babamın bir askere rütbe verecek falan"

"Ha! Hatırladım kız" dedi Zeynep. Zehra ona göz devirerek

"Hatırlamaman normal, aklın bir karış hava da. Ayy! Pardon havada değil 1,90 olan maviş adamda!" dedi Zehra kinaye ile. Zeynep onun dediğine omuz silkeleyerek tabağına kahvaltılıkları koymaya başladı.

"Ne 1,90 maviş?"

"Zeynep Hanım yine biri ile interneten tanışmış ve bugün buluşmaya gidiyor" o bunu der demez Zeynep, Zehra ya kötü bakışlar atmaya başladı.

"Zeynep!" dedim anlatması için

"Efendim bebeğim?" dedi anlamayarak

"1,90 maviş?"

"Ha o mu? Aşkım bir çocukla tanıştım ama görsen var ya çocuk tam da analar  neler doğuruyorun kanıtı gibi"

"Ayy Zeynep!" diyip başımı olumsuz anlamda salayarak güldüm.

"Yeni biri mi?"

"Ayy evet! Gel fotosunu göstereyim sen de yorum yap" diyip telefonuna uzanmıştı ki

"Kalsın gelince bakarım. Geç kalmadan çıkmam gerek yoksa babamın dilinden kurtulamam" dedim

"Olur bebeğim hem bu günkü randevum hakkında da konuşuruz, bakalım bu çocukla tamam mı devam mı?!"

"İyi şanslar sana"

"Ona değil çocuğa şans dile onun daha çok ihtiyacı var" dedi Zehra ağzına peynir atarken.

Ben onun dediğine gülerken Zeynep yüzünü buruşturmuştu.

"Niye onun varmış? Ben çekilmez bir insan mıyım yani? Bunu mu demek istiyorsun sen Zehra? "

"Kavga yok. Hadi ben gidiyorum" diyip ikisinin de yanağına buse kondurup çantamı almak için mutfaktan çıktım.

Çantama cüzdanımı, anahtarlığımı, birkaç kişisel eşyamı koyup evden dışarı attım kendimi.

Kendimi evden dışarı attıktan sonra yoldan geçen ilk taksiyi durdurup bindim. Otobüsle uğraşıp daha da geç kalamazdım. Organizasyonun olacağı yeri söyledikten sonra arkaya doğru yaslanıp dışarıyı izlemeye koyuldum.

Koca bir şehir benim küçük canımıma sığmıştı sanki. Sabahın ilk ışıkları değildi ama çoğu insan için erken bir vakitti. Arabalar korna çalarak ilerliyor, otobüs durakları dolup taşmış binmek için birbirini ezen insanlarla dolmuş, güneş bulutlarla en tepede yerini almış, bahar da kendini ağaçlardan dökülen çiçeklerin düştüğü yollardan belli etmişti.

Koskoca binaların altında acelesi olan insanla, ekmek parası için çiçek satanlar, insanların çöpünü temizleyen emektarlar, annelerinin elini bırakmayan çocuklar, havlayıp duran köpekler, aç kediler de bu koca şehirde benim taksi camımın manzaralarından birkaçıydı.

Taksi organizasyonun yapılacak olan mekana yaklaştıkça çevredeki polis aracı artırmış, askeri üniforma olan askerler göze çarpıyordu. Son derece güvenlik önlemi alınmış, yapılacak organizasyonun sorunsuz ilerlemesi için her türlü tekbir alınmıştı. Daha çok üst düzey askerlerin katılacağı organizasyon pek çok sivil polis, üniformalı özel hareket, çevik kuvvet ve daha sayamayacağım kadar güvenliği sağlayacak unsuru barındırıyordu. Güvenlik çemberi genişlemişti anlaşılacağı üzere ve bu daha çok asker demekti.

Taksiyi o hergamenin içine sokmamak adına müsait bir yerde indim. Oraya yaklaştıkça çarptığım insan sayısı artıyor tanıdığım yüz azalıyordu. Organizasyon başlamış ve ben düşündüğüm gibi geç kalmıştım. İnsanları yarayara araya sıkışa sıkışa en ön sıralara geldim.

Herkes yerini almış kürsideki adam bir şeyler konuşuyordu. Ben geç kaldığım için kürsünün hemen karşısında oturan anne ve babamı görsem de yanlarına gidemedim. Onlarca insanın önüne geçip konuyu üstüme çekmeme gerek yoktu. En azından gelmiştim ve burda da gayet izlenilebilirdi.

Biraz etrafıma bakınca onu gördüm. Al bayrak altında. Gözleri dışında her yeri kapalı sadece onun değil oradaki çoğu askerin yüzü aynı onun gibi kapalı idi. Ama onu diğerlerinden ayıran iki şey vardı : Biri diğerlerinin en önünde oluşu, diğeri ise bal rengi gözleri.. Gözleri açık olan tek askerdi. Elinde gözlüğü ile kürsüdeki adamı can kulağı ile dinliyordu.

Acaba o gözler ile dünyaya bakışı mıydı beni kendine kitleyen?

Oradaki tüm askerlerin en başında bir eli arkasında, ayakları omuz hizasında olacak şekilde açık, üstünde asker üniforması, başında kasketi, siyah postalları, asker yeşili bir bez ile yüzünü kapatmıştı. Bal rengi gözleri dışında açıkta çehresini belirgin eden hiçbir şey yoktu .

Bakışları kürsüde ondan rütbe olarak büyük olan adamda idi benim dışımda herkes gibi. Onun baktığı yere baktığında ise onun gördüğü şeyi görmediğim aşikardı. Bir avcı gibi bakışlarını karşıya dikmiş her an her şey olabilir gibi tetikteydi.

Acı kahve gözlerimi onun bal rengi gözleri ile bütünleştirmek için çok çaba sarf ettim . Bir kez olsun bana baksın bir kez olsun bakışlarımı kesişsin istedim tüm kalbimle. Rüzgar saçımı alıp uzaklara götürmek ister gibi uçurduğunda bile gözlerimi onun üstünden çekmemiş, bir defa olsun benim olduğum tarafa baksın diye binlerce dua zikretmiştim. Rüzgar aramızdan geçerken belki bilmeden kokusunu bana getirmişti ama ben anlamamıştım.

Tam pes etim derken annemin " Asena! " diye bana seslendiği duydum. Anlık olarak başımı arkaya doğru bana seslenen anneme çevirip tekrar onun olduğu tarafa baktığımda ise onun bakışları karşısında değil de bende olduğunu gördüm. Bir titreme vücudumu ele geçirirken, bütün tüylerim diken diken olmuş, kalbim atmak yerine durmayı seçmişti. Rüzgarın dağıttığı saçım yüzümü okşarken bakışmamız belki dışarıdan birkaç salise iken benim için yıllarca süren bir seyahat misali idi.

O ana kadar çatık olan kaşları bana baktığında düz bir hal aldığını, gözlerimi gözlerinden çekmeden fark ettim. Gözleri kısılırken bu kısılmanın gülümsemesinde mi olduğunu kapalı yüzünden asla anlayamadım. Beni izlerken kavislenen dudağını izlemek belkide hiç göremiyeceğim bir şey idi.

Koluma giren annemle koca kürsinin önündeki binlerce rütbeli askerlerin en önüne yani babamın hemen sağına geçtik. Geçerken annemin yüzünde mahçup bir ifade varken benim yüzümde silik bir gülümseme vardı. Babam başta bana kızgın bakışlar atsada geç kaldığım için, bulunduğumuz ortamdan dolayı pek bir şey söyleyemedi.

Başımı tekrar kürsü yerine ona çavirdiğimde elindeki gözlüğü gözlerine taktı ve beni bal rengi gözlerden mahrum etti. Bir anda kopan alkış fırtınası ile ne olduğunu anlamadım ama onun bana doğru yürüdüğünü gördüğümde heyecandan neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

O yaklaştı, yaklaştıkça koca cüsesi ve asker adımları ile bana doğru geldiğine yemin edebilirdim. Sonra adımlarını benim olduğum tarafa doğru değil de kürsüye yönlendirdi . Ben bana doğru geldiğini sanırken o konuşma yapmak için kürsünün arkasına geçti.

Gözlerim onun vücudun tararken ne dediğini duydu ne de konuştuklarını. Onunla olmayacak hayallere dalarken tek düşündüğüm bal rengi gözleri idi. Onun konuşması bitti, babam ayağa kalktı ve ona yeni rütbesini vermek için onun gibi kürsüye çıktı.

Sağ omzuna 'BİNBAŞI' rütbesini takarken babam en az onun kadar mutluydu. Asker selamını verdi ve kalın ama tok sesle

"BİNBAŞI ÖZÇELİK" diyip kürsüden indi...

....🇹🇷....

O birçok rütbeli askerle konuşup selamlaştı, onlarla sohbet etti ama ben ona o kadar uzaktım ki ne sesini ne de o bal gözlerini tekrar görebildim.

Kalbimden vurulmuş gibi hiçbir sohbete katılmadım. Bazen nedensiz kalbimde bir sızı oluyordu, neden olduğunu bilmediğim bir gülümseme yüzümde beliriyordu. Sürekli ona bakmam birçokları için yalnış anlaşılabilir olduğu için ona bakmaktan vazgeçmek zorunda kaldım.

Babam geç kaldığım için küçük bir uyarı yaptığında bile onu dinlemedim, aklım çok uzaklardaydı. Organizasyon bitmiş herkes dağılmaya yüz tutmuşken bir defa olsun onu görmek için gözlerimi gezdirdim ama ondan hiçbir iz bulamadım.

Babamın ısrarlarına rağmen geldiğim gibi taksiyle eve döndüm. Takside bile onun bal gözleri gözümü her kapattığımda karşımda beliriyordu. İlk defa bu kadar güzel gözler görmüş ve etkisinden çıkamadım.

Eve girerken bile sarhoş gibiydim. Anahtarı delige sokarken neredeyse ellerim titriyor bile diyebilirdim. Kapıyı zor bela açıp kendimi içeri atım. Ev derin bir sessizlikte iken Zeynep ve Zehra nın da evde olmadığına emin oldum.

Ayakkabılarımı çıkarıp salondaki koltuğa oturdum. Ne kadar süre öyle oturdum bilmiyorum. Sadece oturup onun gözümün önünden gitmeyen gözlerini, kulaklarımda dünyanın en güzel melodisinden bir parçaymış gibi olan sesi vardı. Ondan bana kalan tek bu ikisiydi.

Adı yoktu ya da yüzü. Onun hakkında bal gözleri ve BİNBAŞI ÖZÇELİK nidası vardı. Soyadı Özçelikti peki ya adı neydi?

Emre?
Mehmet?
Can?

Ya da bunların hiç biri. Onun adı başkaydı, bunlar ona yakışmazdı. Bundan adım gibi emindi adını yansıttığını biliyordum ama adını bilmiyordum.

Omzuma dokunulan elle irkildim

"Neye gülüyorsun Asena?"

"Ha!?" Zeynep başımda dikilerek bana bakıyordu.

"Sen ne zaman geldin? Duymamışım"

"Fark ettim. Sen neden gülüyorsun?"

"Ne gülmesi?" dedim anlamayarak

"Geldiğimde sırıtarak televizyona bakıyordu Asena"

"Yani?" sırıtıyor muymuşum? Farkında bile değildim. Onu düşünürken yaptığım istemsiz bir hareketi. Onu düşünürken yüzümde gülümseme kalbimde bir çarpıntı ellerimde terleme oluyordu..

"Televizyon açık bile değil!?" dedi tek kaşını kaldırarak

"Noluyor Asena? Kız şizofren hastaları gibi ekrana bakarak gülüyorsun ay ben tırsarım böyle şeylerden?!"dedi korku ile. Onun dediğine güldüm, bu sefer gözleri yuvalarından çıkacak gibi bana baktı

" Bide deli gibi gülüyor! Kesin içine cin kaçtı! Ayy Bismillahirrahmanırrahim! "diyip elini açıp yukarıya doğru kaldırarak yanıma oturdu

" Âuzi-"

" Kız dur "diyip durdurdum onu.

" Duramam dur okuyup üfliyeyim sana da düzelirsin "Ben sırıtarak onu durdurdum yine

" İçime cin falan kaçmadı, şizofren hastası da değilim "

" Ee o zaman ne, Niye böyle gülüyorsun boş boş? "

" Ben galiba aşık oldum! "

" NEEE! "diyip ciyakladı. Üstüme atlayarak kollarını boynuma doladı ve beni nefessiz bırakacak şekilde bana sarılıp sulu sulu öptü

" Hele şükür! Hele şükür yaa! Sonunda biri aşık oldu. Benim randevum kötü gitti ama olsun bak şimdi moralim yerine geldi. Ayyy! Hadi anlat kim kim!?"

"Bırakırsan anlatabilirim"

"Ayy pardon!" diyip bıraktı beni. Üstünü başını düzeltti ve ayak ayak üstüne atıp tamamen bana döndü

"Anlat"

Ona olanları baştan anlattığımda beri yüzü şekilden şekle girdi. Bazen şaşırdı bazen sinirlendi, bir baktım küfrediyor, hata bir 'ara ayy ponçikler' bile dedi. En sonunda durum tespiti yapar gibi

"Elimizde iki koz var : Biri göz rengi bir de Binbaşı Özçelik olması. Keşke adı da olsaydı da neyse. Bakalım bulabilir miyim ben bunlarla onu" diyip telefona sarıldı.

Ben onu o halde bırakıp duş almak için odama geçtim. Tüm yorgunluğum duşla iyice kendini beli ederken duştan çıkar çıkmaz yatağa girdim. Onun bal gözlerini düşünerek rüyalara daldım..




...................................... ~ZS ~..........................................

Continue Reading

You'll Also Like

573K 17.3K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
675K 41.7K 46
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
6.2K 3.5K 27
Mecburi doğan Bi aşk hikayesi :)
10.3K 1.1K 42
Hayatı yalan üzerine kurulan bir kız. Arkadaşlarını haksız çıkartmak için masasına sevgilim diye oturtugu herhangi bir çoçuk.Aşk uğruna alınan bir İN...