Fırtınalı Gecede (Tamamlandı)

By aleynahirik

32.3K 4.1K 4.1K

Trajik bir geçmişin ardından yurt dışına gönderilen Ahsen için geri dönüş vakti gelip çatmıştı. Büyük bir özl... More

Fırtınalı Bir Gecede Her Şey Olabilir
Bölüm Bir | Geri Dönüş
Bölüm İki | İlk Akşam Yemeği
Bölüm Üç | Tatlı Rüyalar
Bölüm Dört | ''Eskisi Gibi.''
Bölüm Beş | Kapılar Ardındaki Gözler
Bölüm Altı | Işıklar Sönünce
Bölüm Yedi | Siyah Şemsiye ve Kırmızı İplik
Bölüm Sekiz | Unutulan Her Bir Anı
Bölüm Dokuz | Yalnız Prenses
Bölüm On | En Uzun Gece
Bölüm On Bir | Yeniden Denemek İçin Geç Değil
Bölüm On İki | Suyun Dibinde
Bölüm On Üç | Karanlıktaki Parti
Bölüm On Dört | Kördüğüm
Bölüm On Beş | Açık Kalan Cehennem Kapıları
Bölüm On Altı | Beyaz Kuğu
Bölüm On Yedi | Dalgalarda Doğmak
Bölüm On Sekiz | Saydam Kalp
Bölüm On Dokuz | Ilık Bir Yaz Günü
Bölüm Yirmi | Işıkların Altındaki Çürük Kokusu
Bölüm Yirmi Bir | Alevlerin Yakamadığı Kadınlar
Bölüm Yirmi İki | Lilit Derin Bir Karanlıktır
Bölüm Yirmi Üç | Kayıp Soydan Geriye Kalan
DUYURU 📣
Bölüm Yirmi Beş | Siyah Kuğu
Bölüm Yirmi Altı | Fırtınalı Bir Gecede Neler Oldu?
Bölüm Yirmi Yedi | Batının Kötü Cadısı*
Bölüm Yirmi Sekiz | Karanlıkta Gizlenenler
Bölüm Yirmi Dokuz | Altın Kafesteki Kargalar
Bölüm Otuz | Yeraltından Yükselen Sesler
Bölüm Otuz Bir | Gökyüzündeki Son Yıldızlar
Bölüm Otuz İki | Cennetten Kovulan Herkes Bir Arada
Bölüm Otuz Üç | Bilgi En Güçlü Silahtır
Bölüm Otuz Dört | Drakula'nın Şatosunda Yalnız Bir Gece
Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?
Bölüm Otuz Altı | Aydınlıkta Kalan Tek Kişi
Bölüm Otuz Yedi | Kirli Sular, Temiz Ruhlar
Bölüm Otuz Sekiz | Cadı Avı Başlasın!
Bölüm Otuz Dokuz | Son Akşam Yemeği
Bölüm Kırk | Güzel Yalanlarla Yaşar ve Ölürüz*
Bölüm Kırk Bir | Şeytanı Kurtarmak
Bölüm Kırk İki | Yaşasın, Dünya Yok Oluyor!
Bölüm Kırk Üç | Son Yargı
Bölüm Kırk Dört | Hüzünlü Prensese Veda
Bölüm Kırk Beş | Denizin Bittiği Yer {FİNAL}
YAZAR NOTU

Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri

565 83 214
By aleynahirik

*Bir müzik bıraktım, iyi okumalar...

Ölümden pek bir farkı olmadığını düşündüm. Bağlı ellerime rağmen suyun içinde çırpındığım birkaç saniye zifiri karanlığın orta yerine biri beni bırakıp kaçmış gibiydi. Sahipsiz bir evlat, sokağa atılmış bir hayvan gibi hissetmekten kendimi alamadım.

Ta ki karanlığa hapsedilmiş gözlerimin önüne bana ait olmayan anılar gelene dek.

Suyun içerisinde olduğumu çok iyi bildiğim halde gece avcısı baykuşun sesleri doldu kulağıma. Kapkaranlık bir ormanın orta yerine dikilmiş siyah dış cepheli görkemli ev tıpkı bizim evimize benziyordu. Olayları dışarıdan izleyen ilahi bir göz gibi büyük evin pencerelerinden birine sızdım. Evin bordo ve siyah renkle boyanmış kasvetli duvarları arasından geçip geniş bir salona sızdım.

Bu bir rüya mı?

Salonun duvarlarına asılan şeytani figürleri, köşede duran yuvarlak masa üzerine üst üste istiflenmiş Voodoo bebeklerini gördüm. Beş köşeli yıldızın, yine tıpkı bizim evde olduğu gibi yere kazınmış görüntüsünün üzerine, yıldızın etrafında daire oluşturan kara cüppeli kadınlara şahit oldum. Bu tekinsiz kadınların tam ortasında, yerde dizleri üzerinde bir başka kadın duruyordu. Yerdeki kadın, diğerleri aksine açık mavi tonlarında uzun bir elbise içerisindeydi. Sarı saçları o kadar uzundu ki yere değdiğini görebiliyordum. Kafasını kaldırdığında yüzünün göz yaşları ile ıslandığını, dudak kenarlarının hafif hafif kanadığını gördüm.

''Yapmayın lütfen.''

Sesi oldukça cılız çıkıyordu. Adeta hırpalanmış, eziyet görmüş bir köleden farksızdı. Kara cüppeli kadınlardan biri elinde tuttuğu Voodoo bebeğini aşağılık bir tavırla önüne fırlattı.

''Bunu mu şikâyet ettin? Anlat bakalım.''

''Ben bir şikâyet etmedim!'' diye bağırdı sarışın kadın.

Bir diğer kadın -hepsi aynı cüppelerin içerisinde, yüzleri bile tam görünmezken hangisinin konuştuğunu kestirmek çok zordu- söylendi.

''Bebek gibi, küçük bir çocuk gibi gidip yetiştirmişsin meclise!''

''Bunu yapamazsınız, Voodoo büyüsü kullanmak yasak!''

Öyle yüksek ve tiz bir kahkaha sesi yükseldi ki ürperdiğimi hissettim.

''Öyle mi? Ah canım, ne şekersin. Biz bilmiyorduk iyi ki söyledin.''

Farklı sesler, beynimin içinde birbirine girerken görüş alanım git gide bulanıklaşmaya başladı. Gözlerimin odaklandığı tek kişi yıldızın ortasına mahkûm edilen o kadındı. Yüzündeki çaresizliği, gözlerinde yalnızlığı hissettim.

Kadınlardan biri cüppesinin eteklerini toplayarak sarışın kadının etrafına usul usul dönmeye başladı.

''Siz Su Cadıları her şeyin en doğrusunu yapıyorsunuz ya bizim de yapmamıza gerek yok diye düşündük.''

Başımın iki yanından adeta sert bir cisimle vurulmuşçasına sarsıldım.

''Biz cadıyız, iyilik perisi değil. Yeni kanunlara, yeni hükümlere lüzum yok! Biz her zaman karanlık oynadık, yine karanlık oynayacağız. Eğer siz oynamak istemiyorsanız ayağımızın altından çekilin!''

Kadına savurduğu tekme ile kaburgalarımda hissettiğim sızı eş zamanlıydı. Kadın yere serilirken sızlandım. Kadın, alnını yere dayadıktan sonra derin bir nefes alıp verdi. Sırtının birkaç defa inip kalktığını gördüm.

''Ne var biliyor musunuz?'' derken sesi oldukça boğuktu, onu neredeyse duyamayacaktım.

Açık pencerelerden içeriye dolan kurt uluma seslerine karışmış rüzgârın çığlığıyla perdeler hareket etti.

''Eğer gerçekten güçlü olsaydınız karanlık oynamak zorunda olmazdınız. Siz sadece güneş battığında hayatta kalırsınız.''

Kadınlardan biri ona doğru bir hamle yaptığı gibi sıktığı yumruklarını serbest bıraktı. Aynı anda, sıktığım yumruklarımı serbest bıraktım.

Kafasını geri attı ve sarı saçlarının savrulmasına sebep oldu.

Kafamı geriye attım ve sarı saçlarımın savrulmasına sebep oldum.

Gökyüzü adeta delinmişçesine yağmur damlalarını serbest bırakırken açık pencerelerden içeriye dolan tazyikli sularla her Kara Cadı bir köşeye dağıldı. Hepsinin kendi güçlü olduğu elementleri çağırabilmek için ellerini açtığını, su elementi hariç her elementin mumunun saliseler içerisinde alev aldığını gördüm.

''Beş element, birbiriyle uyum ve denge içerisindeyken güçlüdür. Eğer birini yok edersen, denge bozulur ve hiçbir işe yaramaz.''

Kulağıma dolan bu sesle eşarbın altındaki göz kapaklarımı zar zor araladım. Kadının sesi son bir kez kulağıma dolduğunda artık bileğime bağlanmış bir kelepçem yoktu.

''Zayıf olduğum için değil, aksine karanlık olmadan da güçlü olabildiğim için benden kurtulmak istiyorsunuz ama ben, yok ettiğiniz soyuma rağmen elbet bir gün geri döneceğim.''

Etrafımdaki suların ikiye ayrıldığını gördüğümde ayaklarım yere sağlam basıyordu. Elimi götürüp gözümdeki eşarptan kurtulduğumda gözlerimin gün ışığına alışması için birkaç saniyeye ihtiyacım vardı. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde suyun içinde değildim, ayaklarım havuzun taş zemine basarken aklımın bile alamayacağı kadar çok su, etrafımdaydı. Kafamı kaldırıp havuzdan yukarıya, beni izleyen beş kadına baktığımda gözlerim alev alevdi. En ortadaki annemin yüzünde hayret dolu bir ifade, Efsun Hanım'ın dalgalar şeklinde yükselen sulara bakarken hayran bir bakış, üç Kara Cadının yüzünde ise afallamış bir darbe.

Yavaşça yutkunurken açılmış avuçlarıma baktım ve karıncalanma hissine rağmen nasıl da iyi hissettiğimi düşündüm.

Bir kez daha onlara baktığımda Efsun Hanım küçük bir çocuk gibi el çırptı.

''Harikaydı! İnanılmazdı!''

''Pekala, bunu bir değerlendirelim.'' Dedi Rakel ve diğerlerine bir işaret yaparak bir adım geri çekildiler. ''

''Belkıs haklı olabilir.'' dedi Eftelya sesi git gide uzaklaşırken. ''Sanırım yeni bir sayfa açıyoruz.''

''Ya da bir sayfayı geri ekliyoruz.'' diye mırıldandı Şevin.

Etrafımda adeta dans eden su dalgalarına bakarken ben de kendi kendime mırıldandım.

''Ya da ben her şeye rağmen geri döndüm.''

#

Annemin hissettiği duyguyu gurur olarak tanımlayamazdım belki ama ona oldukça yakın olduğunu çok iyi biliyordum. İtiraf etmeye utanan yüzüne her baktığımda buna inanamadığını bildiğim gibi.

Ondan ve Efsun Hanım'dan bu gösteri sonrasında kurtulmak hiç kolay değildi fakat bir yolunu bulup kendimi onlardan soyutlamayı başardığımda neredeyse koşarak döndüm eve. Vücudum taze kana doymuş bir vampir gibi dinç ve enerjikti. Nasıl böyle hissedebildiğime anlam veremiyorken koşarak kendimi odama attım. Sarp'ın beni orada bekliyor olduğuna o kadar emindim ki pencerenin kenarındaki yuvarlak berjer üzerinde oturan İrem ve Emre beni bir süre afallattı. İrem, elindeki kahveyi bırakmadan bana doğru eğildi.

''Neredesin sen? Bu şatoda benim bildiğim bir şeyler mi dönüyor ya? Herkes kapılar ardında bir şeyler çeviriyor gibi hissediyorum.''

Hemen yanındaki Emre, neyse ki bana karşı hissettiği suçluluğunu hafifletmişti. ''Sabahtan beri dil döküyorum sana, neden anlamak istemiyorsun? Ne dönebilir ya? Evde kimse birbirini görmüyor bile.''

''Hakikaten bak, bir de o var. Burası sizin akrabanızınsa eğer diğerleri kim ve neden herkes burada?''

''Yeter!''

Bağırışımla ikisi de nihayet bana döndü. Şakaklarımdaki ağrıdan kurtulmak ister gibi başımı ovaladım. Bedenimi saran enerji patlamasının verdiği bu tuhaf etkiyle her an her şeyi yapabilecek gibiydim.

''N-Ne oldu? Sen iyi misin?'' derken İrem'in sesi kısılmıştı.

''Saat kaç?'' dedim yalnızca.

Emre hemen telefonunun ekranına baktı ve ''Üçü geçiyor.'' dedi.

''Üçü geçiyor mu?'' derken bu beklediğim son cevaptı. Saat hala on bir – on iki sularında gibi hissederken ben o havuzun içindeyken kaç saat geçtiğini sorguladım.

''O yüzden dedim ya neredesin diye? Emre'nin annesiyle senin annen ne alaka, ne ara tanıştılar?''

İrem'in sorgulaması şu anda ihtiyacım olan son şeydi. ''Neden bunu sana çok iyi tanıdığımız arkadaşımız Emre anlatmıyor?''

Emre'ye dönüp baktığımda ofladığını gördüm. ''Peki sen neden benimle konuşmamak için kırk takla atıyorsun?''

Çaktırmadan bileğini işaret etti. Bunu görmezden gelerek İrem'e döndüm ve ''Sarp'ı bulamadın mı?'' diye sordum.

Sesim öylesine dehşet içindeydi bunu gizleyemiyordum.

''Hayır, hiçbir yerde yok. Bak yemin ediyorum fare deliğine bile baktım, yetmedi herkese sordum, tarif ettim ama yok.''

Kalbimin ortasına bırakılan taşın ağırlığıyla sarsıldım. Bedenimi ele geçiren panikle tırnaklarımı ağzıma götürürken Emre söylendi.

''Yine mi Sarp ya? Bu sefer ne oldu?''

İrem sertçe diziyle dizine vurdu. ''Bu sefer ciddi.'' dedi. ''Ayrıca biraz utan ya! Ahsen'lerin evindeki o kâbus gecede, biz odada sen dışarıda kaldığın zaman, o çocuk sana bakmak için dışarı çıkacaktı. Ben olsam seni ölüme terk ederdim.''

Emre bu hikâyeden hiç etkilenmemişçesine yüzünü buruştururken bariz bir şekilde gözlerini çevirdi. ''Aman kahraman ya o, kesin gelirdi.''

''Ben gidiyorum.''

Daha fazla tahammül edemeyeceğimi fark ettiğim an arkamı döndüm ve odadan çıkmak için yürümeye başladım.

''Ama ben her yere baktım! Sen nereye bakacaksın? Allah aşkına nereye kayboldu bu?''

Emre yerinden fırlarken İrem'e eliyle durmasını işaret etti. Odadan dışarı fırladığım gibi Emre arkadan yetişip koluma yapıştı. Odamın kapısını aralı olacak şekilde bırakırken beni kendine çevirdi.

''Ahsen.''

''Bırak, acelem var.''

''Yalnızca bir dakika.''

Yüzüme ona döndüm. ''Bir dakikan başladı.''

''Dün gece konuştuklarımızı düşünüp düşünmediğini söylemen yeterli.''

''Düşünmedim, Emre. Neden biliyor musun? Çünkü annem senin benimle konuştuğunu görüp -ve muhtemelen her şeyi açıkladığını anlayıp- bana büyü yaptı ve uyuttu. Sabah gözümü açtığımda kelimenin tam anlamıyla aptal gibiydim. Daha sonra en son dün akşam gördüğüm Sarp'ı hiçbir yerde bulamadım, ondan sonra sevgili annen ve sevgili annem beni üç tane Kara Cadının huzuruna çıkardı. Bil bakalım bu Kara Cadılar bana ne yaptı? Dur sakın söyleme, ben söyleyeyim. Benim ellerimi ve gözlerime bağlayıp havuza attılar.''

Emre yüzüme donakalmış bir vaziyette bakarken dudakları aralandı.

''Çok şanslıyım ki soykırım yapılan Su Cadılarının soyundan geliyorum bu yüzden havuzdaki tüm suyu kaldırmayı başardım. Harikaydı, keşke orada olsaydın(!)''

Abartı bir neşeyle anlattığım hikâyenin sonuna gelince sertçe kolumu çekip kurtardım.

''Yani anlayacağın, tek sorunum sen değilsin. Keşke tek sorunum sen ve bir Refakatçimin olup olmaması olsaydı ama maalesef değil. Şimdi izin verirsen, Sarp'ı bulmam gerekiyor çünkü hiç şaşırmayacaksın ama annem ona da bir şey yapmış olabilir ve sen her ne kadar hoşlanmasan da bu ihtimal benim için ölüm gibi bir şey.''

Onun tek kelime dahi etmesine izin vermeden koridor boyu ilerlemeye başladım.

İrem'in bahsettiği gibi, fare deliği dahil olmak üzere her yeri aradım. Başkalarının kişisel odaları, ortak kullanım alanları, bahçe, havuz, golf sahası, balo salonu. Soluğu yeniden girişin önünde aldığımda neredeyse ağlamak üzereydim. Kesik kesik nefesler alıp verirken belki de yüzüncü kez telefonumu kontrol ettim. Saat artık beşi geçiyor, bacaklarım kramplardan ilerlemiyordu. Neredeyse bir gün olacağı detayı aklıma düşünce kalp atışlarım şiddetlendi. Elimi alnıma götürüp gözlerimi yumdum.

Odaklan.

Mantıklı düşün.

Sarp, beni bırakıp gitmezdi. Ondan şüpheye düşeceğim kanısıyla bekliyorlarsa bu neredeyse imkansızdı. Annemin yalan söyleme ihtimali, Sarp'ın habersiz çekip gitme ihtimalinden çok daha yüksekti.

Kafamdaki soru işaretlerini karman çorman eden tek bir şey vardı. Annem bu kadar basit oynamazdı. Annem gerekirse büyü yapar ve çok temiz oynardı öyle ki bana yaptığı zihin oyunlarının pek çoğunu on yıl sonra öğreniyordum. Peki o zaman, Sarp gerçekten neredeydi?

''Kızım?''

Babamın sesiyle volta atmayı bırakıp sesin geldiği yöne döndüm.

''Ne oldu? Ne bu halin?''

''Baba, Sarp nerede? Söyler misin lütfen?''

Babam ellerini bana uzatırken bakışları merhamet doluydu. ''Bebeğim, gerçekten bilmiyorum. Nereye gitmiş olabileceğini de bilmiyorum. Birkaç defa aradım ama ulaşılamıyor.''

Ağlamaklı bir sesle ''Baba.'' dedim. ''Bana daha fazla yalan söyleme lütfen.''

''Sana yalan söylemiyorum, canım.''

''Annemin yaptığını biliyorum.''

''Annen bir şey yapmadı.''

''Refakatçisi olduğun için onun dediği her şeyi onaylamak, sürekli onun tarafında olmak zorunda değilsin! Bu böyle bir şey mi gerçekten?''

Kaşlarını çattı. ''Sen bunu ne zaman öğrendin? Annen söylemek istemiyordu şaşırdım doğrusu.''

Birkaç saniye bekledim ve düşündüm. Eğer ona annemin söylemediğini söylersem cevapları alma şansım yoktu.

''Ama söyledi.'' dedim. ''Er ya da geç söyleyecekti zaten, değil mi?''

''Orası öyle de Sarp gittikten sonra söylemeyi düşünüyordu, ne değişti merak ediyorum.''

''Neden Sarp gittikten sonra?''

Babam yüzüme küçümser bir ifadeyle baktı. ''Neden olabilir?''

''Çünkü... Çünkü onu Refakatçim yapmamdan korkuyor.'' derken kendi kendime konuşuyor gibiydim. 

''Ahsen, ne olur daha fazla anneni kışkırtma. Yapmadı ama biraz daha devam edersen bir şey yapabilir. Kendini düşünmüyorsan Sarp'ı düşün.''

Bana doğru eğildi ve daha kısık bir sesle fısıldadı. ''Biz sizin gölgeniziz ama siz değiliz, unutma. Sizin gibi güçlerimiz yok.''

Ona bakarken zihnimin içindeki bazı parçalar tam da olması gereken yerlerine oturdu. Kafamı sallarken yavaş yavaş geri çekildim.

''Tamam baba, merak etme.'' dedim. Arkamı döndüm ve yeniden Sarp'ı aramaya koyulacakken babamın sesiyle duraksadım.

''Ahsen!''

Omzumun üstünden ona baktığımda henüz yerinden ayrılmamıştı. Bana bakarken yüzündeki ifade hem suçlu hem de vicdanına yenik düşmüş bir adamın ifadesiydi.

''Alt katta bir mahzen var.'' dedi. ''Belki oraya bakmamışsındır.''

Gözlerim irileşirken babam devam etti.

''Koridorun sonundan inişi var, siyah demir bir kapı.''

Gülümsememi engelleyemezken ''Teşekkürler, baba.'' dedim. ''İyi ki varsın.''

Bana sadece hafif bir tebessüm edip göz kırptı.

Koridorun sonuna giderken adeta koşuyordum. Yanımdan geçip insanlara çarpmayı umursamadan koştum ve koştum. Babamın söylediği gibi siyah demir kapıyı bulduğumda önce etrafımı kontrol ettim.

Kapının içe doğru açılan kulpunu itip içeri girerken beni girişte taş merdivenler karşılıyordu. Telefonumun el fenerini açarak ilk adımımı attım. Kapıyı arkamdan kapatırken dönüşte nereden açacağıma dikkat ettim.

Taş merdivenler yürümeyi zorlaştıracak kadar dikti. Öyle ki en alta inene kadar bir elimde duvarı tutmak ve destek almak zorunda kalmıştım. Sonuna kadar indiğimde beni bir köşesi şaraplarla oldu bir duvar karşılıyordu. Gözlerimi kısıp daha fazla detay görmeye çalışırken içeriye doğru cesaret dolu bir adım attım.

Korkma, dedim kendi kendime. Avcumu açsam biraz su çıkarabilirim herhalde. Değil mi?

Her adımımda mahzenin soğukluğu ile titrerken kollarımı birleştirdim. El fenerini etrafta dolandırırken tüm cesaretimi toplayıp seslendim.

''Sarp?''

Sesim yankılanıp bana geri dönerken bu kadar hızlı ve gür bir cevap alacağımı bilmiyordum.

''Ahsen!''

Hızlanan kalp atışlarıma yenik düşüp arkamı döndüm. Merdivenlerin altında, mahzenin en köşesinden gelen sesle oraya doğru koşmaya başladım. Taş zeminde ayakkabılarımın sesine karışan nefes sesimle kalbim gümbür gümbür atıyordu.

''Sarp!''

Onu tam da bahsettiğim yerde buldum. Mahzenin en kör noktasında, yerdeydi. Taşın üzerinde, sırtını duvara yaslamış, ayaklarını kendine çekmişti. Benim sesimle her ne kadar toparlansa da üzerinde dün gece onu son gördüğümdeki smokini duruyordu. Ceketi yerde, papyonu açılmıştı. Kırış kırış olmuş gömleğin ve tozlanmış pantolonun içinde yorgun görünüyordu. Fenerin ışığı gözlerini aldığında elini yüzüne siper etti. Feneri usulca indirdim. Dizlerimin üstüne çökerken kalbimin ortasına bıraktıkları o taşın milyonlarca parçaya ayrılıp etime batmasına izin verdim.

''Sarp...'' derken sesim titredi. ''Sen... Sen burada ne arıyorsun?''

Elini indirirken, dağılmış saçlarına ve şişmiş gözlerine rağmen tebessüm etti.

''Bir an hiç gelmeyeceksin sandım.''

''Sarp...''

Ona doğru gitmek için bir hamle yaptığım gibi görünmez bir gücün beni geri savurmasıyla popomun üzerine düştüm. Yanan elimi refleksle geri çekerken ''Bu ne?'' diye söylendim.

''Hiçbir fikrim yok.''

Boğuk ses tonuyla derin bir iç çektim. Ona doğru koşmak ve sarılmak için adeta yanıp tutuşurken bir adım ötesine bile geçemiyor olduğumu görmek içimdeki öfkeyi körüklüyordu. Burnumdan nefes alıp verirken bir anda ayağa fırladım.

''Bunu ona soracağım! Bunu nasıl yapar ya? Seni nasıl buraya hapseder? Peri masalında mıyız ne olacağını sanıyor? Çok ileri gitti bu sefer!''

Tam yürüyecektim ki oturduğu yerde doğruldu ve dokunamasa da elini uzatıp beni durdurmaya çalıştı.

''Ahsen, dur. Annen getirmedi beni.''

''Bir de bana diyor ki-''

Sarp'ın sözleriyle duraksadım. ''N-Nasıl yani?''

Öyle yorgun görünüyordu ki konuşmaya devam etmesi için biraz soluklanması gerekti. Onun böylesine zorlandığını gördüğüm gibi yeniden dizlerimin üstüne çöktüm ve yaklaşabileceğim kadar yaklaştım.

''Sarp... Sen buraya nasıl geldin gerçekten? Bir gündür seni arıyorum kafayı yedim, haberin var mı? Her şeyi düşündüm ya her şeyi!''

Sesim titrerken görüş alanımın bulanıklaşması ihtiyacımız olan son şeydi. Hızlı hızlı henüz düşmeyen göz yaşlarımı silip onlardan kurtulurken Sarp da temkinli hareketlerle bana biraz daha yaklaştı.

''Şhh, ağlama.'' diye fısıldadı. ''Buldun beni işte bak.''

O her şeye rağmen bana gülümserken çenem titremeye başladı.

''Acıktın mı susadın mı, ne yaptın burada bunca saat?''

Birkaç damla göz yaşı bütün çabama rağmen yanaklarıma süzülürken başını yana eğdi ve bana baktı.

''Seni bekledim.'' dedi. ''Sıkıntı yok, sadece seni bekledim.''

Başımı öne eğerken dışarıda ondan habersiz geçirdiğim her özgür saat acı dolu bir iğne olarak etime işlerken yanaklarımı sildim.

''Kim getirdi seni buraya?''

Yeniden o yorgun ve bitkin yüzüne bakmak hiç kolay değildi.

''Annem olmadığına emin misin?''

''Annen getirmedi ama arkasında var mı yok mu bilmiyorum.'' derken ses tonu değişmeye başladı. Kaşları çatılırken gözlerine yansıyan öfkenin parıltılarını görebildim.

''İyi de kim getirdi?''

''Tanımıyorum.'' dedi. ''Yani hiç görmemiştim. Dün gece, babanla ayrılmadan hemen önce bana, senin ve annenin önemli bir görüşmede olduğunu söyledi. Bizim yapabileceğimiz bir şey olmadığını bu yüzden gidebileceğimizden bahsetti. Biz de öyle yaptık. Herkes dağıldı.''

Buraya kadar babamın doğru söylediğini fark ettiğimde ona karşı beslediğim pozitif duygular kuvvetlendi.

''Sonra onu gördüm, tam odama çıkarken koridorda. Benimle konuşmak istedi, sadece bir şeyler soracağını düşündüm ama eve geldiğimiz sabahtan beri beni izlediğini söyledi.''

Kaşlarımı çattım ve ''Nasıl yani?'' diye sordum.

Omuz silkerken kaşları hala çatıktı. ''Ben de bunun ürpertici bir şey olduğunu söyledim. Sonra bana anlamadığım bir şekilde bir şey olmak ister misin diye sordu.''

''Ne olmak ister misin diye sordu?''

Alnı kırışırken düşünmeye zorluyordu kendini. Eliyle kafasını kaşıdı ve pek de emin olamayarak cevapladı.

''Refakatçi galiba, emin değilim. Hatta duyunca gözümde sadece hastane canlandı ve... Ve ne demek istediğini anlamadım.''

Gözlerim iri iri açılırken ''Yok artık.'' diye mırıldandım. ''Sarp! Bunu yapan bir başka cadı mı yani?''

''Nasıl yani? O ne anlama geliyor ki?''

Bu sefer gerçekten bir arapsaçının orta yerinde elim kolum bağlanmış gibi hissederken omuzlarım çöktü. Annemin Sarp'ı buraya hapsetmesi hikayem için çok daha kolay olacaktı. Anneme gidecektim, kavga edecektik, bağırıp çağırıp ağlayacaktım ve en nihayetinde Sarp'ı buradan çıkarmak zorunda kalacaktı. Fakat şimdi, onu buraya hapseden kişi benim gibi hatta belki annem gibi bir cadıdan başka bir şey değildi.

''Ahsen, ne oluyor?'' dedi anlamsızca.

''Çok uzun bir hikâye, bende hepsini dün gece öğrendim. Anlatırım ama önce seni buradan çıkarmalıyız daha fazla burada kalmana izin vermeyeceğim.''

''Nasıl çıkacağım ki? Baksana.''

İki elini havaya kaldırdı ve yanmış avuçlarını gösterdi. Kalbimin sıkışmasıyla öfkem git gide katlandı.

''Geçemiyorum.'' dedi. ''Kaç defa denedim. Buraya nasıl getirdiğini bile hatırlayamıyorum.''

''Çünkü büyü yapmış.'' dedim kafamın içi uğultularla dolarken. ''Bu da muhtemelen bir başka büyü.''

''Peki sen? Sen de yapamaz mısın?''

''Seni burada görene dek yapamayacağımı düşünürdüm ama merak etme, yapacağım. Yaparım.''

Dudakları kibirli bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. ''Etkilendim.''

''Öyle.'' dedim. ''Bu modern bir peri masalı, prensesler de prensleri kurtarabilir.''

Yüzünün her bir köşesine yansıyan yorgunluğun izlerini silmek için her şeyi yapacağımı biliyordum. Bana gülümserken gözlerindeki bitkinlik kendini kamufle edemeyecek kadar güçlüydü.

''Bana tarif edebilir misin, nasıl biriydi? En azından kime karşı gardımı alacağımı bilmeliyim. Ve bakalım, annem bu işin neresinde? Ya da gerçekten herhangi bir yerinde mi?''

''Bizim yaşlarımızda bir kız muhtemelen, yanıma gelmeden önce Emre'nin yanında gördüm. Belki de onunla da konuşmuştur.''

Yüzüm ani bir şok dalgasıyla donup kalırken korku ve panik içinde sordum. ''Sarp, sana adını söyledi mi?''

Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Evet, söyledi.'' dedi ''Müjgan.''

***

Selamm! 💋 Bölümü nasıl buldunuz? Oy verip yorum yaparsanız mutlu olurum. ♥️ Haftaya görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

10.2K 1.2K 12
boşanmış olan iki ebeveyn ve ortada bırakılan bir çocuk •omegaverse+minific •texting+düzyazı
8M 511K 121
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
1K 76 4
" Seni yanındayken bile özleyen bir adamın sevgisini sorgulama gül goncası. Sensiz bir güne dayanamayan beni , sensizliğe mahkum ettiler. " Sesinde...
2.3M 99.3K 25
Yetişkin okurlar için uygundur! Bir Mahalle Hikâyesi... Çok daha fazlası... ✨ "Bak bana," diye fısıldadı. Dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesi b...